@madamenur
|
Arabadan inen kişiye dikkatle baktım. Demir kadar uzun ve iri olmasada, uzun ve yapılı bir adam indi arazi arabasından. Sarı saçları ve sarı sakalları olan bir adamdı ve cidden yakışıklıydı. Kar onu hiç etkilemiyormuş gibi yanımıza geldi. "Selam kardeşim." diyerek Demirle el sıkıştı. Adamın mavi gözleri dikkatle bana döndü. "Merhaba hanımefendi ben Göktuğ." dedi. Ama sanki ben istenmeyen ve burda olmaması gereken biriymişim gibi, samimiyetsizce konuştu. Onun konuşması üzerine, tepki veriyor mu diye Demire çevirdim gözlerimi. Göktuğ'ya tabiri caizse ölüm gibi bakıyordu. Gri gözleri simsiyah olmuş ve yumruklarını sıkıyordu. Sakallı çenesi kitlenmiş, dişlerini sıktığı belliydi. Ama Göktuğ denen adam, bakışları ile beni deliyordu. Korkunç bakıyordu ve bana olan bakışları yüzünden Demirin bu korkunç hâlini görmüyordu. Onun bana olan korkunç bakışları ağlama isteğine sebep oluyordu. Demirle biz yan yana duruyorduk o ise karşımızda. Onun bakışlarından korktuğum için yavaş yavaş Demirin arkasına geçtim. Şu an çok korkuyordum Göktuğ denen adamdan. "Ona o şekilde bakmayı kes! Onu korkutuyorsun!" diyerek kükredi Demir. Demirin bağırması ile ondan uzaklaşmam gerekirken ben daha fazla yaklaştım ve ellerimi sırtına koydum. Ben bunu yapınca irkildiğini ve kaskatı kesildiğini hissettim. "Senin neler yaşadığını ben gördüm. Şimdi onun gitme ihtimaline karşı aynı şeyleri yaşamana izin veremem!" diye bağırdı Göktuğ. Kim Demir'e ne yaşattı ki? "Sanane Göktuğ sanane!" diye bağıran Demirdi bu kez. "Iyi madem banane gidiyorum..." diyerek ormana doğru ilerledi Göktuğ. Bense hâlâ Demirin arkasında bekliyordum. Benden uzaklaşarak yönünü bana çevirdi. "Şşt korkudan titriyorsun, sakin ol..." dedi beni rahatlatarak. "Demir, Göktuğ ormana neden gidiyor? Ya başına bir şey gelirse?" diye korkarak sordum. "Merak etme bir şey olmaz ona!" dedi sinirle. Yüzüne bakınca sinirle bana baktığını gördüm. Ne yapmıştım ki? "Neden bana sinirle bakıyorsun?" diye sordum kendime hakim olamayarak. "Çünkü sana az önce korkudan titretecek kadar korkutan adamı merak ediyorsun." dedi daha da sinirlenerek. "B-ben sadece ormanda birini öldürmüş kurtlar bu yüzden korktum." dedim kendimi açıklayarak. Neden kendimi sürekli açıklıyordum bu adama? "Tamam öyle olsun bakalım. Merak etme bir şey olmaz o ibneye" dedi bıkkınlıkla. İbne demesi çok ayıptı. "Hadi eşyalarını ben koyarım sen arabaya geç." dedi. Ben de karlara bata çıka arabaya geçtim. Ön kapıyı açarak oturdum sıcak arabaya. Ellerime bakınca soğuktan kıpkırmızı olmuştu bembeyaz tenim. Çok geçmeden Demir geldi oturdu. O beni geriyordu. Cidden gerilmeme sebep oluyordu. "Yanına almak istediğin başka bir şey var mı?" diye sordu. "Hayır gerek yok başka bir şeye. Zaten yanında çok kalmayacağım ki geri döneceğim eve." dedim. "Annenlerin ne zaman geleceği belli değil Safir bu uzun bir süre de olabilir." dedi bu kez Demir. "Olsun gerek yok yine de." dedim. Sanki hiç buraya geri dönmeyecekmişim gibi hissettiriyordu Demir. Arabayı çalıştırdı ve karı yararak ilerlemeye başladı. "Demir bu araba karda gidiyor madem, beni annemlerin yanına götüremez misin?" dedim heyecanla. "Hayır" diye net bir cevap verdi. "Neden ki?" dedim bu kez üzüntüyle. "Çünkü çığ olmuş yollar tamamen kapalı." dedi ve umutlarım hızla söndü. "peki..." dedim sadece. Arabanın içi çok sıcaktı ve bu mayışmaya başlamama neden oluyordu. Aradan çok geçmeden uykuya dalmıştım. Tenime değen soğuk rüzgarı hissediyordum... Sonra birinin beni, belimden tutarak kendine doğru çekişini... Çok geçmeden dizlerimde ve belimde hissettiğim sıcak kollar. Yürüyorduk. Karın çıkardığı sesleri duyuyorum ama uyanmıyordum. Soğuk bir yere girdik. Çok soğuk olduğu için, beni tutan bedene daha çok yapıştım. Daha sonra beni yumuşacık bir yere bıraktı. Ben bunları rüyalarımın bir parçası olarak hissediyordum. Üzerimdeki yorgana benzer kalın şeye daha fazla sarılarak derin uykulara daldım. Ne kadar zamandır uyuduğumu bilmiyordum. Gözlerimi yavaş yavaş aralamaya başladığımda, farkı bir yerde olduğumu algıladım. Geniş yuvarlak bir yatakta uzanıyordum. Çatı katında bir odadaydım. Yavaşça geniş yataktan indim. Yatağın yan tarafında, komodinin üzerinde duran saate baktım. 20:17. Bu yatağa nasıl geldim bilmiyordum. Ya da bu oda kimin? Hiç bir fikrim yoktu. Yavaş yavaş yatağın bir metre ilerisinde duran merdivenlere yöneldim. Merdivenlerin alt tarafından sesler yükseliyordu. "Kesin sesinizi artık!" diye bağıran Demirin sesini tanıdım. Kime bağırıyordu? "Sana laf anlatmaya çalışanda kabahat! Onu buraya getirdin, artık her şey senin için daha zor olacak!" diye yabancı bir adamın sesini duydum. "Görmüyor musun daha küçük. Kucağında küçücük kalmıştı, peki ya alt-" "Kes sesini Selin! Kes!" diye bağırdı tanımadığım yabancı kadına, Demir. Korkuyla geri çekilmeye çalıştım ama ayağım tahta merdivene çarptı ve sesler kesildi. "Sakın onun yanında bu saçmalıklara girme ve ikimizin özel hayatına karışma!" diye konuştu bu kez. Kimden bahsediyorlardı anlayamadım. Benden bahsedecek olsalardı, Demir özel hayatımıza girme demezdi. "Ben onun iyiliği ve korumak amacıyla söy-" diyecekti ama yarım kaldı. "Saçmalıklarını kendine sakla! Onun iyiliğini de, korumasını da ben yaparım! Size gerek yok." dedi bu kez ve kimsenin bir şey demesine izin vermeden ayak sesleri bana doğru gelmeye başladı. Ben merdivenlerin başında duruyordum. Merdiven karanlıktı oturma odası olarak düşündüğüm yerin ışığı yansıyordu. Yavaş yavaş ayak sesler arttı. Çok gergindim Demir acaba onları dinlediğimi mi düşünüyordu? Çok geçmeden Demirin uzun boyunu gördüm merdiven bitiminde. Gri gözleri beni fark etti. Bakışlarını çekmeden bana doğru yaklaştı ve tam önümde durdu. Kafamı kaldırarak ona baktım. İki merdiven altta olmasına rağmen nasıl da uzundu. "Rahat uyudun mu?" diye sordu kısık bir sesle. "Evet rahat uyumuşum yatağın çok rahatmış." Tanrım ne alaka? Neden böyle bir şey söyleme gereği duymuştum ki? Güler gibi bir ses çıkardı. "O benim yatağım değil. Onu senin için getirttim. " dedi. Yüzünde hala sert ifadesi vardı. "Senin yatağın nerde?" dilimi kurtlara yem etmeliydim. "Merak mı ediyorsun..." diye sordu boğuk bir fısıltıyla. "B-ben öylesine sormuştum." diyerek toplamaya çalıştım ama yanaklarım yanıyordu, umarım karanlığa görmezdi... Gri gözleri beni içine çeker gibi bakıyordu. Gözlerimi kaçırdım ondan... Bakışlarını üzerimde hissederken boğuk sesiyle konuştu. "Anladım başka soruların yoksa aşağıya inelim hadi" dedi. Tam bir adım atmıştım ki ayağıma giren ağrıyla kısık sesle inledim. Demir duymuştu. "Safir noldu!?" diye sordu sinirle. "Neden inledin?" diye devam etti. "Ben az önce ayağımı vurdum." diye açıklama yaptım. "O ses senden gelmişti biliyordum." dedi önemli bir şey çözmüş gibi. Ve bunu söyledikten sonra anlayamadığım bir hızda beni kucağına aldı. "Demir ne yapıyorsun? Bırak beni! " diyerek sinirle konuştum. "Ayağın bu haldeyken mi güzelim? Hiç sanmıyorum." dedi ve aşağıya doğru inmeye başladı. Aşağıya indiğimizde, iki çift göz karşıladı bizi. Tanrım yok et beni! Bunları tamamen unutmuştum ve Demirin kucağında öylece duruyordum! "Demir lütfen indir beni..." dedim utanç içinde. Demir yavaşça indirdi beni ve ayaklarım üzerine bastım. "Demiştim!" dedi bir kadın sesi. Demir artık ona sinirle bakıyordu. Arkama dönüp ben de kadına bakınca hayran kalmıştım. Uzun boylu kahverengi gözleri olan sarı saçlı bir kadın vardı Demirin evinin salonunda. Yan tarafında aşağı yukarı Demir boylarında duran bir adam vardı. "Siz neden hala gitmediniz?" diye kabaca konuştu Demir. Bu iki yabancı hala bana bakıyordu. Genç kadın konuşmaya başladı. "Çok güzel kokuyorsun..." dedi kendinden geçmiş bir sesle. Ne kokumu nerden almıştı? "b-ben teşekkür ederim" dedim utançla. Acaba Demir' de böyle mi düşünüyordu? Ne alaka tanrım... "Gidin artık! " dedi Demir hırıltıyla. "Bence de gitmeliyiz. Burda işimiz bitti" dedi diğer adam ve merdiven altında bulunan kapıdan çıkıp gittiler. Demir sinirle bana döndü. " Hadi ayağına bakalım." dedi kızgınlıkla. Ben ne yapmıştım ki? Koltuğa doğru ilerledim ve oturdum. Demir' de önümde diz çökerek çorabıma uzandı. yavaş yavaş sıyırdı onu ve ayak bileğimdeki yara ortaya çıktı. "Siktir! Bu ne zaman bu hale geldi?" dedi daha fazla sinirlenerek. "Acımıyor önemli değil" dedim "Bana yalan söyleme Safir acıyor. Daha sırtındaki iyileşmedi!" dedi. "Eğer seni bir kez ısırsaydım yaraların olmazdı..." ağzının içinden bir şeyler konuşmuştu ama duyamamıştım. "Evde krem yok ben buraya saracak bir şey bulayım" dedi. Sonra anlamadığım bir şekilde kapıdan esen bir rüzgar saçlarımı savurdu. Dalgalanan saçlarımla Demir içine bir soluk çekti. Kafasını cam tavana çevirerek sanki aradığı şeyi bulmuş gibi bana baktı. Dehşetle baktı. "Siktir! Ben gelene kadar sakın evden dışarı çıkma kapıyı kilitle kimseye açma kapıyı Safir!" dedi korkunç hırıltılı bir sesle. "Demir ne oluyor?" diye sordum ihtiyaçla, ama beni cevaplamadı ve evden çıkıp gitti öylece... oy ve yorumlarınızı bekliyorum canlarım❤❄🎄 |
0% |