Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Hüküm

@madamosiella

 

 

 

 

 

 

 

 

AHU: ATEŞ ÇEMBERİ

 

 

 

 

 

 

Birinci Bölüm
"HÜKÜM"
🕊

 

 

 

 

 

 

 

MARDİN / Cihanbeyli Konağı

 

 

 

 

 

 

Dilruba Cihanbeyli

Sonbahar yerini kışın dondurucu soğuğuna bırakırken büyük bir ölüm sessizliğine gömülmüştü Cihanbeyli konağı. Genç kız pencere kenarında buz tutmuş bedenine aldırış etmeden koca bir geceyi devirmişti. Gözyaşları amcasının oğlu Berzan tarafından konağın avlusuna atıldığı günden beri kaderini kabullenmişçesine akmayı durdurmuştu sanki. Günahı büyüktü. Ne yerde ne gökte affı olmadığını biliyordu, ona biçilen kaderi yaşamaktan başka şansı kalmamıştı artık.

Mardin ve Urfa'nın ileri gelen aşiretleri bugün onun biletini kesmek için Şahmeranların konağında toplanacaklardı. Kendinden çoktan vazgeçmişti fakat kendi canından daha çok korkutan bir şey vardı onu; abisinin elinin kendi kanına bulanacak olması.

Giray Şahmeran onun bu hayattaki en büyük şansı olmuşken kendisi ona koca bir vicdan yükü den başka bir şey olmayacaktı. Abisini böylesine bir azaba sürüklemeye hakkı yoktu.

Pencereden süzülen yağmur damlaları camın buğusuna karışıp bir bir yok olurken kendi yok oluşunu hayal etti.

Bir süre öylece odasını izledi. Günlerdir kilit altında tutuluyordu. Kalkıp aynanın karşısına geçtiğinde son kez uzunca baktı çehresine. Rengini kaybetmiş dudakları, morarmış göz altlarıyla bir harabeden farkı yoktu.

Parmakları günler önce geçirdiği kazanın izlerini bulduğunda Mirza'yı en son gördüğü günü, hastane odasında kendisine verdiği sözleri hatırladı. Onu gelip götüreceğini söylemişti ama ne ona ne de sözlerine hiçbir itimadı kalmamıştı artık. Zira bu saatten sonra gelse de kimsenin peşine takılıp gitmezdi. Geçte olsa ailesine yaptığı büyük kötülüğün farkına varmış onların boynunu bükmüş olmanın utancını yaşıyordu.

Dönen kilit sesinin ardından ahşap kapı açılırken kardeşi Dilşah aralıktan göründü. Her zamanki güleç yüzünün yerinde yeller esiyordu. Elindeki tepsiyi masaya bırakırken yüzüne dökülen kömür karası saçlarını geriye doğru iteledi ve aynadaki aksinin arkasında belirdiğinde derince bir soluk verdi.

"Var mı haber?"

Başını usulca iki yana salladı Dilşah. Elindeki tepsiyi yatağın üzerine bıraktığında kız kardeşinin solgun yüzene umutsuzca baktı. "Oturda bir şeyler ye kaç gündür ağzına lokma koymadın Dilruba."

"Canım istemiyor."

"Yapma böyle. Abim elbet bir yolunu bulur. Hep buldu..." Dedi Dilşah elleri Dilruba'nın altın sarısı olan saçlarını bulurken. "Kıyamaz ki sana bilmez misin?"

"Törenin söylediği her söz demirden ağır kılıçtan keskindir Dilşah. Abim bile duramaz karşısında. Hem hakkım var mı ki ona beni ipten al demeye. "

Kardeşinin parmakları sıkıca sardı genç kızın ellerini. "Sen bunları düşünme. Hem sen sadece sevdin. Sevmek suç mu Dilruba?" Başını usulca iki yana salladı Dilruba. Kardeşinin her şeyden habersiz onu masumlaştırmasına izin vermedi. Ellerini ellerinin arasından çekip "Git hadi sen."dedi. " Daye kızmasın. Lavaboya çıkacağım sonra gelip kilitlersin kapıyı."

Önce tereddüt etse de onayladı genç kızı Dilşah.
"Peki ama getirdiklerimi ye olur mu? Halsiz düşeceksin."

"Olur yerim."

Dilşah odadan çıktığında hızlıca dolaba ilerledi Dilruba. Üzerine uzun bir ferace geçirip saçlarını örttükten sonra etrafı kontrol ederek avlunun merdivenlerini indi. Büyük çıkış kapısını gördüğünde derin bir nefes aldı. Kapının dışında dört adam dikiliyordu. Bakışları mutfak kapısına bulurken mutfağın arkasındaki kiler düştü aklına ve hızlıca kimseye görünmeden ilerlemeye devam etti.

"Dilşah götürdün mü Dilruba'nın yemeğini?"

Genç kızın dayesinin sesini duyunca istemsizce duvarın kenarına doğru sindi. Bu onun sesini son duyuşuydu. Göz pınarlarından bir damla yaş düştü buz kesmiş kırmızı yanaklarına. Annesi kendisini göremese de genç kız onun o güzel yüzünü perdenin arkasından son bir kez olsun görebildiği için mutluydu. "Özür dilerim Daye..." dedi fısıldayarak. "Allah'tan tek bir dileğim var oda bir gün beni affetmen..." Adımları zorlukla geri geri giderken elinin tersiyle göz yaşlarını sildi. "Özür dilerim..."

Merdivenlerden gelen sesler genç kızı yeniden harekete geçirdiğinde mutfağın yanındaki kilerin çatısına tırmanıp boyun hizasına gelen duvara çıktı ve kendini diğer tarafa bıraktı. İki ayağının üzerine düşse de bileğine fazla yüklenmiş olmalı ki dudakları arasından kısık bir inildi döküldü. Lakin durmaya niyeti yoktu. İncinen bileğine inat oyalanmadan siyah peçeyi yüzüne örterek kendini tamamen gizledi ve ağzı kalbinde koşarak uzaklaştı konaktan.

🌬

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Viranşehir- Mardin Yolu
Ahu Şahmeran

Arabanın içini dolduran müzik sesi yağmur sesine karışırken uzanıp radyonun sesini kıstım. Saatlerdir yolda olmanın verdiği yorgunluk bedenimi alaşağı etse de mola vermeye niyetim yoktu. Bir an önce Mardin'e varmak istiyordum. Uçağa binmektense bu yolu çekmeyi her seferinde kendime reva görüyordum çünkü yükseklik korkusu uzun yıllardır aşamadığım bir kabusa dönüşmüştü artık.

Telefonun sesi arabanın içerisindeki sessizliği bozmak istercesine çalmaya başladığında sinyal verip sağ şeride girdim ve ekrana bakmadan aramayı cevapladım. Kimin aradığını çok iyi biliyordum.

"Fıstığım."

"Biraz önce Viranşehir'e girdim." dedim bezgince. Beni takip ettiğini Urfa sınırına girdiğim an peşime takılan arabalar sayesinde fark etmiştim.

"Haberim var." Olmaması ne mümkün.

"Lütfen adamlarına söyle, peşimi bıraksınlar."

"Maalesef güzelim. Sağ salim Mardin'e girdiğinden emin olmak istiyorum." Sesi gergin ve kısık çıkıyordu.

"Bir sıkıntı mı var?"

"Endişe etmeni gerektirecek bir durum yok Ahu. Konağa girince bana haber et... Şimdi kapatmam gerek. Tekrar arayacağım seni." Tek bir kelime daha etmeme izin vermediğinde afallayarak kapanan arama ekranına baktım. Babamı aramak için bağlandığım hat meşgule düşüp sonlandığında içime ekilen endişe tohumlarına engel olamayarak arabayı yol kenarına çektim. Arkadaki siyah arabadan inen takım elbiseli iri adam seri adımlarla yanıma gelirken montumun kemerini bağlayarak bende ona doğru ilerlemeye başladım. Ortada buluştugumuzda uzatmaya gerek duymayarak direk söze girdim.

"Niye peşimdesiniz?"

Elindeki şemsiyeyi hızla açarak beni yağmura karşı korumaya çalışmasına karşılık dirseğinden tutarak şemsiyeyi başının üzerine doğru kaldırdım. Beni yağmurdan korumaya çalışırken kendini göz ardı etmesi canımı sıkmıştı. Hareketim onu şaşırtsa da beklemeden soruma cevap verdi. "Tedbir Ahu Hanım."

"Ne tedbiri? Benim bilmediğim bir problem mi var?"

"Herhangi bir problem yok Ahu Hanım. Söylediğim gibi sadece güvende olduğunuzdan emin olmak istedi Gencer Ağam."

"Ben her seferinde elimi kolumu sallayarak geçiyorum Urfa-Mardin sınırını. Hiç kimsede takılmıyor peşime. Bu kez karşılama töreni yapası mı tutmuş Ağanızın."

Sorum cevapsız kaldığında başımı aşağı yukarı sallayarak alt dudağımı dişledim. "Adın ne senin?"

"Ercüment." Benle yaşıt ya da benden birkaç yaş büyük olduğunu düşünüyordum.

"O töre dedikleri zırvalıklarla dolu yazısız kurallar yüzünden ailemin başının dertte olmadığını söyle bana Ercüment."

"Aileniz gayet iyi Ahu Hanım içiniz rahat olsun." dedi ama kaçamak cevapları beni tatmin etmedi. İçime kurt düşmüştü bir kere. Burada daha fazla beklemek zaman kaybından başka bir şey değildi.

"Peki Ercüment. Sağ ol."

Başıyla beni onayladıktan sonra arabaya binip şoför mahalline oturana kadar beni takip etti ve kapımı kapattıktan sonra kendi arabasına doğru yol aldı. Kemerimi takıp yola düşerken aklımda tek bir şey vardı. Mardin de bir şeylerin yolunda gitmediğinden emindim ve bu planıma büyük bir darbe indirmişti. Eğer olaylar tahmin ettiğimden daha büyükse işte o zaman asıl mesele buraya gelme sebebimi Şahmeran erkeklerine nasıl kabullendireceğimdi.

🌬

 

 

 

 

 

 

 

 

MARDİN / Dicle

Yüzüne düşen yağmur damlalarına inat usulca yüzündeki peçeyi çıkardı Dilruba. Başındaki şalda tıpkı peçesi gibi rüzgâra karışıp savrulurken bitkince dizlerinin üzerine çöktü. Kalbi hala o adam için delicesine çarparken ardı ardına vurdu göğsüne. Hepsi ona hayır diyemediği için gelmemiş miydi başına? Ne diye hala onun için atıyordu bu lanet kalbi? Kendine duyduğu büyük öfke ve nefretle kalktı oturduğu uçurum kenarından. Adımları öyle savsak ve güçsüzdü ki tek seferde kalkmayı bile becerememişti. Adımları uçuruma doğru ilerlerken duydu o can alıcı sesi.

"Dilruba!" Öyle kuvvetli çıkmıştı ki abisinin sesi bir seslenişten çok feryada benziyordu. Hızlıca döndü sırtını Dicle'ye. Giray Ağa bütün öfkesiyle dikiliyordu karşısında. Göz altılarına çöken koyu halkalar onu yorgun gösterse de omuzları hala yıkılmadım dercesine dikti. Arkasında sıralanan arabaların kapıları bir bir kapanırken etraf bir anda kalabalıklaşmıştı. Başını olumsuzca iki yana sallayarak geri geri yürümeye başladı. "Git lütfen..." Giray uzun adımları sayesinde aralarındaki mesafeyi aşıp onu düşmeden yakaladığında sertçe kendisine çekti bedenini.

"Bu kadar kolay mı?" Genç kızın göz yaşları sicim sicim yağmura karışırken abisinin yüzüne dahi bakamıyordu. Yoktu ki bakmaya yüzü, mahvetmişti onu. Sözleri hala kulaklarında çınlıyordu. "Ben yaşa diye herkesi karşıma alırken bu kadar kolay mı senin için ölmek Dilruba!"

"Yapma abi... İzin ver-" Kolundan çekip sertçe itti onu Giray, ayakları tökezleyip yere düşerken yeniden feryat etti.

"Sus... Abi deme bana! Şayet ben sana abilik yapabilseydim beni en büyük korkumdan vurup böylesine diri diri yakamazdın." Abisinin yüzündeki acıyı gördüğünde korktuğunun başına geldiğini anlaması uzun sürmemişti. Ağlaması şiddetlenirken tırnakları avuç içine battı.

"İzin ver kendim yapayım. Bu yükü senin taşımana izin vermem abi." Giray anında yanına eğilip kollarını sertçe tutunca eğdi başını genç kız. "Hüküm verildi. Baban Devran Cihanbeyli bu yükü çoktan sevgili oğlunun omuzlarına yükledi bile!" dedikten sonra yeniden sertçe bıraktı onu. Ayağıyla tozu dumana katıp arkasını dönerken sertçe belindeki silahı çıkardı.

O an genç kızın bakışları kısa bir süre onlara doğru yürüyen Berzan'a takıldığında kuvvetli bir titreme geçti bedeninden. Onu gördüğünde dudağındaki kabuk bağlayan yara varlığını hissettirmek istercesine sızlamıştı sanki. Abisi bakışlarının hedefine onlara doğru yaklaşan genç adamı aldığında kaşları çatılmış omuzları mümkünmüşçesine daha da gerilmişti. Bariz bir şekilde kasılan çenesinden dişlerini sıktığını anlamakta zorluk çekmemişti.

"Neyi bekliyoruz Giray Ağa! Verilen hüküm belli. Zaten kardeşinde kendi ayaklarıyla gelmiş eceline!" dedi gür çıkan sesiyle Berzan.

"Kes sesini."

"Eğer yapamayacaksan söyle de ben gerekeni yapayım. Namusumuza sürülen lekeyi temizleyeyim." Genç kızın bakışları belindeki silahının üzerinde gezinen eline takıldı. Onu öldürmek için an kolluyordu adeta. Ne yapmıştı Dilruba ona da bu kadar hırslanmıştı?

Giray Ağa hızla genç adamın yakasından tutup sarsarken öfkesinden neredeyse yer titreyecekti. "S*ktir git onca adamın önünde ayağımın altına almayım seni!" Çalan telefon sesi bütün dikkatleri dağıttığında Berzan'ın yakasından itekleyerek uzaklaştı. Yüksek sesle çalan telefonunu açıp karşıdan gelen sesi dinledi kısa bir süre çatık kaşlarla. Bakışları Dilruba'nın üzerine döndüğünde "Buldum." dedi. Duydukları onu memnun etmeyince parmak boğumları beyazlayıncaya dek sıktı elindeki telefonu. Asabiyeti çehresine yansımış alnındaki damar daha çok belirginleşmişti.

"Siyabend bu işe karışmayacak."

Saniyeler sonra telefonu kapattığında bakışları yeniden genç kızı buldu. Yüzünde öyle bir acı vardı ki toprağa karışıp yok olmayı istedi Dilruba. Adımları dizlerinin dibinde durduğunda başını kaldırıp ilk defa abisiyle göz göze geldi. Onun kan çanağına dönmüş gözlerini gördüğünde ateşte dövülmüş alev alev yanan bir demir bastılar göğsünün orta yerine. Onu diri diri gömseler bu kadar yanmazdı canı. Yapamadı. Onu böyle bir acıyla baş başa bırakmayı yüreği dayanamadı. Dudaklarının arasından o zehir zemberek iki kelime dökülmek üzereydi ki büyük bir gürültü duyuldu. Arka arkaya dizili duran araçların camları bir bir patlarken genç kız koluna dolanan parmaklarla bir arabanın yanına doğru sürüklendi. Abisi üzerine kapanıp onu kurşunların hedefi olmaktan son anda kurtarmıştı. Kurşun sesleri kulaklarında büyük bir yankı bırakınca ellerini sıkıca bastırdı başının iki yanına. Çatışma sesleri daha da yükseldiği sırada abisinin çalan telefonunun sesini duydu.

"Sen benimle t*şak mı geçiyorsun a*ına koyayım ne demek plan değişti." Aldığı cevap onu memnun etmeyince elini sertçe yanındaki arabanın kapısına geçirdi Giray. "Olmaz Gencer olmaz!"

Genç adamın bakışları üzerine düştü kısa bir süre karşıdan gelen cevabın ardından daha fazla konuşmayarak öfkeli bir küfür savurup sonlandırdı görüşmeyi. Silah tutmayan sol eliyle yüzünü ovuşturarak derin bir nefes aldıktan sonra Dilruba'ya dönüp son kez baktı yüzüne.

"Kaç Dilruba..."

Genç kız doğru duyup duymadığını anlamaya çalıştı bir an. Abisi ona kaçmasını mı söylüyordu? Kirpikleri kısıldığında tekrarladı Giray. "Gencer'i görene kadar sakın durma. Ormanın çıkışında, Karabayır'da seni bekliyor."

"Abi-" Genç adamın parmakları kolunu daha sıkı kavradığında sözünü tamamlamasına izin vermeden devam etti. Gözlerine son kez bakıyor gibiydi. "Seni yakalayamayacakları kadar hızlı koş. Çünkü seni yakalarlarsa öldürmekten başka çarem kalmayacak."

Giray emniyet kilidini açtığı silahını kontrol ederken kalktı kızın yanından ve öndeki araçların yanına doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Kurşunların arasından çabucak sıyrılıyor öfkesini etrafa kusarak ateş ediyordu. Bakışları yeniden kendisine yöneldiğin de kaşları öfkeyle çatıldı. Onu hala aynı yerde bulmak canını sıkmış olmalıydı. İkazı almışçasına harekete geçti Dilruba kısa titrek adımları hızlandığında kendini ormanda koşarken buldu. Koştu öyle çok koştu ki ciğerleri iflasın eşiğine geldi. Parmakları bir ağaca tutundu ve nefes nefese dizlerinin üzerine eğildi. Boğazı tıpkı teni gibi alev alev yanıyordu.

🌬

 

 

 

 

 

 

 

 

MARDİN/ Karabayır

 

 

 

 

 

 

 

Gencer Şahmeran

"Nasıl kaybettiniz lan?" Gencer'in sert sesi kulaklarını sağır ederken istemsizce kaşlarını çattı Ercüment. "Bir anda ortadan kayboldu abi. Belli ki bir şeylerden şüphelendi."

"Bir işi de halledin a*mına koyayım.Kapat telefonu!" Gencer telefonu kapatırken ardı arkasına birkaç küfür sıraladı. Hızla çevirdi ezbere bildiği numarayı. İlk seferde açılmayan telefon onu daha çok öfkelendirse de inatla tekrar aramaya devam etti.

"Ne var Gencer?" Genç adam başını sinirle sağa doğru çevirdi. Onu nasıl kışkırtacağını bilen kız kardeşi yine sabrının sınırlarında dolanıyordu. Yine de ses etmeden huyuna gitmeye çalıştı.

"Neredesin Ahu?"

"Nerede olduğumu bilmeni isteseydim adamlarını atlatmazdım."

"Benim ayarlarımla oynama Ahu! Zaten canım burnumda."

"Neler oluyor Gencer? Bir şeyler olduğunun farkındayım ve sen saklamaya devam ettikçe daha çok endişeleniyorum. Endişelenmekle kalmıyor aynı zamanda deliriyorum da." Sıkıntılı durumu onun da canını sıkmış olmalı ki alttan almaya karar vermiş gibiydi kız kardeşi.

O an Gencer'in sözlerini ağzına tıkayan ormanın içinden koşarak çıkan kız olmuştu. "Aceleyle ve telefonu yolcu koltuğuna fırlatıp indi arabadan Ercüment'in ne olursa olsun Ahu'yu bulanacağını biliyordu.

Gözlerine keder çökmüş bitkin bedeniyle nefes nefese kalmış halde yolun karşısında öylece dikiliyordu Dilruba. Bakışları onu bulduğunda ürkek bir ceylan gibi geriye doğru adımladı ve endişeli gözleri arkasındaki ormanda dolandı bir süre. Onu tedirgin eden bir şeylerin olduğunu fark ettiğinde ormandan yükselen sesleri duydu.

"Acele etsene! İkimizi de yakalatmak mı niyetin?"

"Bırak gideyim Gencer abi... Abime gelmediğimi söylersin. Eğer seninle geldiğim öğrenilir-"

"Bin arabaya!"

Dilruba'nın kararsız adımları onun sert sesiyle serileşirken sıra sıra dizili kavakların içerisinde gördüğü diğer kişiyle silahına davrandı. Karşısındaki adamın gözleri bariz bir şaşkınla parıldadıktan sonra yüzünden alaycı bir gülümseme oluştu.

"Vay vay vay... Giray Cihanbeyli'nin biricik kız kardeşi ve sözde kan kardeşi olacak şeref yoksunu Gencer Şahmeran ha?" Adamın yüzündeki çirkin gülümseme daha da büyürken öfkeli bir nefes verdi Gencer.

"Yalnız bu durum keyfimi acayip yerine getirdi. Bakalım diyetini kaç Şahmeran ödeyecek Gencer Ağa?"

Hayatının en s*ktiri boktan günlerinden birini yaşıyordu Gencer. Parmakları silahını daha sıkı kavrarken Dilruba ile aralarındaki birkaç adımlık mesafeye baktı ve yeniden karşısındaki adama döndü. Her şeyin sarpa saracağına bilse de elinin, bugün bu adamın kanına bulanacağını da biliyordu. Yine de ne olursa olsun bu durumdan istemsizce zevk aldı. Çünkü uzun zamandırdır, karşısında dikilen bu şerefsizi yer yüzünden silmek için büyük istek duyuyordu.

Yalnız bu durum keyfimi acayip yerine getirdi. Bakalım diyetini kaç Şahmeran ödeyecek Gencer Ağa?"

 

 

✨️

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın olur mu? :(

 

 

Loading...
0%