Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Geçmişin Gölgesinde

@madamosiella

 

 

 

 

 

"HÜZÜN KOVAN KUŞU"

 

 

Aynaya bak harabe gibisin.
Oysa sen çok güzel bir çocuktun.

 

 

Oysa sen çok güzel bir çocuktun

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

"Geçmişin Gölgesinde"
🕊


Hayat ölümle yaşam arasında verilen sahte bir savaştı. Ne zaman son bulacağı bilinmeyen sahtelikler içiresinde, kimsenin tarafını belli etmediği bu savaşın neresinde olduğunu kestiremiyordu Karaca. Ona adaleti, cesur olmayı, hak yememeyi öğreten babası bile yolunu şaşırmışken hayata karşı olan tüm inancını, hevesini kaybetmişti.

Eşyalarını toplarken sadece işine yarayacak olan birkaç dava dosyasını ayırıp masanın üzerindeki büyük kutuya koydu. Kendini boş bir kozadan farksız hissettirmeyen bu şehirden gitme vakti gelmişti. Özel eşyaları dışından alacağı pek bir şey yoktu zaten, işyerinden çok evi olan bu ofisi eşyalarıyla birlikte bir ay önce vefat eden babasının ona bıraktığı yüklü miktardaki borcunu kapatmak için birkaç gün önce satılığa çıkarmıştı.

Kafası öylesine doluydu ki araya karışmış olan Emir'e teslim edeceği birkaç dava dosyasını da son anda fark edip koliden çıkardı. Düşüncelerinden, susmak bilmeyen iç sesinden uzaklaşmak için kumandaya uzanıp bürosundaki duvara monte edilmiş LCD televizyonu çalıştırdı ve kumandayı tekrar deri koltuğun üzerine fırlattı. Mutfaktaki birkaç özel eşyasını da alıp boş kutuya yerleştirdiği sırada kulağına ilişen haber aylardır etrafında dolanan haberlerden farklı değildi. Yine de ilk kez duyuyormuşçasına güçsüz ve çaresiz hissettirdi genç kadına.

... Geçen ay kaybettiğimiz başarılı Avukat Kemal Aktan'ın yöneticisi olduğu Aktan hukuk bürosu geçtiğimiz günlerde satıldı. Babası ile meslektaş olan Mihriban Karaca Aktan'ın babasının ölümünün ardından aile şirketlerini satması bütün camia tarafından büyük eleştiri gördü. Şirket hisselerinin kime satıldığı ise şimdilik gizliliğini koruyor...

Satılan bir şirket falan yoktu aslında ortada. Babası zaten hisselerinin %50'ini kaybetmiş kalan %20'lik kısmına da icra sebebiyle el konulmuştu. Karaca ise icra olayının basına yansımaması için hisselerini satmış gibi göstererek olayın üzerini kapatmaya çalışmıştı. Şirketten geriye sadece kendi hisseleri kalmıştı onu da kocasının emeklerine kıyamayan annesi hatırına elden çıkarmak istememiş geçici bir süreliğine Emir'e devretmişti.

En başından beri biliyordu bu şirketin bir gün iflas bayrağını çekeceğini çünkü babası Kemal Aktan çok can yakmıştı bulunduğu konuma gelebilmek için. Oysa babasının çok başka bir son hayal ettiğinden o kadar emindi ki... Tıpkı Aktan Hukuk Bürosunun başına kendisinden sonra kızının geçmesini hayal ettiği gibi.

Büroda kendine ayırdığı küçük odasına geçerken yanına boş birkaç kutuyu da alarak koridorun sonuna doğru ilerledi. Haftalardır açılmayan camlar yüzünden içerisi oldukça havasızdı. Elindeki kutuları gelişi güzel bıraktıktan sonra ilk işi pencereleri açmak oldu. Zamanının çoğunu burada geçirirdi Karaca. Arada bir annesini ziyaret etmek dışında kolay kolay uğramazdı babasının evine. Sırf onunla yüz yüze gelmemek için ondan, parasından uzak bir düzen kurmuştu kendine.

Dolan kutuların kapağını kapatıp bantladığında masanın üzerinde kalmış olan kupayı gördü. Oysa kutunun içine koyduğuna emindi. Eğer kupayı ona hediye eden kişi en sevdiği dostu -Efnan- olmasaydı burada kalmasına göz yumabilirdi ama ne yazık ki öyle değildi. Kupanın üzerinde ikisinin geçmişine ait olan bir fotoğraf baskısı vardı. Ona kıyamayarak tekrar açtı bantladığı kutuyu ve kupayı kırılmayacağına emin olduğu bir köşeye yerleştirdi.

Kapıcının yardımıyla taşıdığı kutuları arabaya yerleştirdikten sonra son kez baktı babasına ilk baş kaldırışının kanıtı olan tabelaya.

"Avukat Mihriban Karaca Aktan."

Ne heveslerle kurmuşlardı bu büroyu Emir ve Nur ile. Nur daha çok muhasebe işleriyle ilgilenirken Emir adliye koridorlarında yoldaş olmuştu ona.

"Karaca." Emir'i arabasının bir kaç metre ötesinde, ona yaklaşırken gördüğünde şaşırmadı. Bugün buraya eşyalarını toplamak üzere gelecek olan asıl kişi oydu. Emir, aralarındaki mesafeyi kapattığında morarmış göz altlarını daha yakından görmüş olmalı ki yüzünü buruşturarak elindeki kâğıt bardağı parmaklarının arasına bıraktı. Günlerdir uyumuyordu, elbet bunun bir getirisi olacaktı.

"Her zaman neye ihtiyacım olduğunu nasıl biliyorsun?" Dedi elindeki vanilya aromalı filtre kahvenin kokusunu derince içine çekerken. Kahveyi önce koklayıp sonra içmek gibi saçma bir huyu vardı.

"Hisler diyelim. Toparlanmışsın ben hallederim demiştim sen neden geldin buraya?"

"Adliyede işlerim erken bitince kafamı dağıtmak istedim. Gelmişken de topladım işte ne var ne yoksa." Dedi binaya bakınırken. Burası bile onu rahatlatmaya yetmiyordu artık. Oysa çoğu zaman geçmişinden ve babasından kaçmak için kullandığı en etkili alandı.

Son yudumunu aldığı bardağını duvarın köşesindeki paslı çöp kutusu fırlattıktan sonra avucunun içerisinde sıkı sıkıya tuttuğu anahtarı Emir'e teslim etti. Tıpkı dün akşam babasının evinin anahtarını da teslim ettiği gibi. İcra ile ilgili son işlemleri kendisinin vekili olarak Emir halledecekti. "Sen birkaç gün sonra bizim için yeterince uğraşacaksın zaten, bırak en azından bunları ben halledeyim." Emir anlayışla başını sallarken derin bir iç çekti.

"Avukat Hanım İzmir'den gidiyor ha?" dedi sorarcasına.

"Öyle."

"Gitmene gönlüm hiç razı değil."

"Beni buraya bağlayan hiçbir şey kalmadı. Belki de... Beni burada kalmaya zorlayan hiçbir şey demeliyim."

Dudakları düz bir çizgi halini aldığında usul usul başını salladı Emir. "Haklısın. Ait olduğun yere git, mutlu ol artık Karaca." Keşke Karaca'da Emir kadar umutlu olabilseydi bu konuda ama onu içinde yakacak koca koca yangınların beklediğinden emindi. Kısa süren bir sessizliğin ardından yeniden konuştu Emir. "Hadi gel bize geçip anneni alalım, uçağı kaçıracaksınız."

Emir parmaklarının arasında olan arabasının anahtarına uzanırken kendisini yolcu koltuğuna yönlendirip direksiyona geçti. "Şu aşk hikâyenin detaylarını Nur biliyor mu?" dedi motoru çalıştırmadan hemen önce. Başını sallayarak arkadaşını onayladı Karaca.

"Nur'un bilmediği tek şey beş vakit namaz zaten. Ne efsanevi adammış arkadaş bu Kaya, bir bizim namımız yürümedi şu kadar."

***

Genç kadın uzun süren uçak yolcuğunun ardından bir taksi tutup gitmek istediği adresi söyledi. Daha uçaktan indiği ilk an özlediği toprakların kokusunu çekmişti burnuna. Yaşadığı bütün güzel anılar bu şehirdeydi. İlk adımları, ilk aşkı, ilk heyecanı, dostları... Bu mahalleydi onu büyüten sahiplenen.

Değişen birkaç ev dışında her yer bıraktığı gibiydi. Taksi evlerinin önünde durduğunda önce annesi Gönül indi arabadan. Cüzdanından çıkardığı parayı taksiciye verip usulca indi oda. Beklenmedik bir tesadüfle karşı karşıya gelmek istemiyordu. Arkasına bile bakmadan adımları evlerinin kapısına ulaştığı sıra isteğinin aksine özlediği o seslerden birini duydu.

"Gönüül, geldiniz mi?" Dostu Efnan'ın annesi Yasemin'in sesiydi bu. Ne çok severdi bu kadını, tıpkı annesi gibi sürekli peşlerinde koştururdu. Genç kadın arkasını döndüğü an Yasemin Teyzesinin yanında henüz görmeye hazır olmadığı birini daha gördü. Kaya'nın annesini, bir zamanlar annesinin de en yakın arkadaşı olan kadını...

İki kadın kucaklaşıp özlem giderirken Leyla Teyzesi de kısaca sarılıp baş sağlığı diledi annesine.

"Kız bin kere maşallah. Bu ne güzellik." Genç kadın kalçasına atılan cimcik ile neye uğradığını şaşırdı o an. "Yasemin Teyze." Dedi kocaman olmuş gözleriyle isyan edercesine.

Bu kadın küçükken de böyle severdi onu ama artık büyüdüğü için aynı muameleyi görmeyi beklemiyordu. Kadın omuz silkerek ne var dercesine tepkisini belli ederken sarılıp öptü Karaca'yı.

"Efnan çok sevinecek geldiğini duyunca, sabahtan beri hop oturup hop kalkıyor. Sabredemeyince babasının yanına yardıma gitti vakit geçsin diye. Çok sevindim be kuzum dönmenize." Kadına gülümserken bakışları görmekten kaçındığı o eve ulaştığında bin bir his peyda oldu içinde.

"Karaca hoş geldin kızım. Başınız sağ olsun babanı kaybetmişsiniz." dedi Leyla Teyzesi.

O eski sıcaklığı hissedememişti. Annesine sarılmasına rağmen ona sarılmamıştı. Belki de ona gönül koymuştu oğluna yaptıklarından sonra. Eskisi gibi hayat dolu değildi artık kadının bakışları. Kısa bir süre göz göze gelmiş olsalar bile hissetmişti o kederi. Kadın yüreğinde hiç sönmeyecek bir ateş taşıyordu. "Sağ ol Leyla Teyze." dedi o da soluk bir sesle. "Bir ihtiyacınız olursa çekinmeyin gelin olur mu? Yasemin manava uğrayalım deyince alelacele çıktım. Evde yemeğim yok, ben gideyim."

"Sağ ol Leyla eksik olma."

Annesinin sözlerinin ardından daha fazla dikilemedi orada. İçine çöreklenen hislerden rahatsız olmuştu. Eline geçeni attığı için hayli kalabalık olan çantasında yedek anahtarı aramaya koyuldu.

"Hadi Gönül sizde gelin, bugün bize gidelim saat geç oldu yarın güzelce temizler yerleştiririz evi."

Annesi Yasemin'in teklifi üzerine ona bakıp onay bekledi. Öylesine yorgun görünüyordu ki uçak yolculuğu ve günlerdir çektiği uykusuzluğun bir yük gibi göz kapaklarının üzerine çöktüğüne emindi o yüzden annesine kıyamayarak Yasemin teyzesini onayladı. "Sen git annem bende şu nakliye işini halledip etrafı toparladıktan sonra gelirim olur mu?"

"Kuzum sende gel, Levent amcanlara söyleriz onlar hallederler sen nasıl yapacaksın bir başına."

"Ben hallederim Yasemin Teyze sağ olun."

"Kızım hep bir elden hal-"

"Yasemin Teyzem ısrar etme ne olursun. Hem ev ne durumda kendi gözümle bir göreyim."

"Bu kız eskiden de böyle katır inatlıydı Gönül. Hiç mi huyunu değiştiremedin?" Kadın arkadaşının söylediklerine kısa bir tebessüm ettikten sonra sorma dercesine başını iki yana salladı. Gidip gitmemek arasında kararsız gibi görünsede kızının ısrar ettiği zaman kendisiyle tersleşeceğini biliyordu.

Yasemin Teyzesi annesini de alıp götürürken çantasındaki anahtarı çıkarıp kilide taktı ve bir tur döndürdü. Boyası paslanmaya başlamış büyük bahçe kapısı gıcırdayarak açılınca tek tek inceledi her bir köşeyi. Büyük bahçeli, iki katlı müstakil bir evleri vardı. Anıları küçük bir kız çocuğu gibi bahçenin içerisinde oradan oraya koştururken başını kaldırıp odasının balkonuna baktı. Üst katta sadece bir oda ve banyo olduğu için bu kısmı altı yaşlarındayken ona hazırlamıştı annesi.

Merdivenleri adımlayıp bu kez de çelik kapıyı açarak eve girdi ve ezbere bildiği düğmeye uzanıp ışığı yaktı. Evin içerisindeki eşyalar hala yerli yerindeydi. Birkaç gün önce bir temizlik şirketine temizlettirmişti evi. Geriye sadece gelen eşyaları yerleştirmek kalmıştı. Alt katta bir kaç tur attıktan sonra pencereleri açarak evi havalandırdı.

Bir yerden işe başlamalıydı. Önce üst kata çıkıp üzerine giyecek bir şeyler aradı fakat penye bir şort ve askılı beyaz bir tişört dışında bir şey bulamadı. İçinden çantasına yedek bir şeyler koymadığı için kendine küfrede küfrede üzerindeki blazer ceket ile beyaz gömleği çıkardıktan sonra eteği de çıkarıp yatağın üzerine attı ve şort, tişörtü giydi. Doğrulup dolabın kapağını kapatacağı sırada kapağa yapıştırılmış olan fotoğraflara takıldı bakışları.

Bu mahalleden gidişleri öyle aniydi ki eşyalarını bile kendi toplayamamıştı. Annesi de sadece kıyafetlerini ve birkaç parça eşyası dışında hiçbir şey almaya fırsat bulamamıştı. Kaya ile olan fotoğraf albümü bile hala yerli yerinde duruyordu.

Ne çok göz yaşı dökmüştü...

Her şeyin bu kadar yerli yerinde olması canını acıttı. Sanki kaldığı yerden devam edecek gibi bırakılmıştı her şey. Oysa aradan geçen zaman çok şeyi çekip almıştı elinden. Parmakları usulca fotoğrafın üzerine uzandı. Arkasında kollarını bedenine dolamış olan adamın dudakları saçlarının üzerindeydi. Yine karanlıkta seçilmeyecek kadar siyaha bürünmüştü. Asmin'in habersizce çektiği bir fotoğraf karesi olduğu ikisinin de objektifi bulmayan bakışlarından belli oluyordu. Onun kolları arasında ne kadar da mutlu ve huzurlu görünüyordu. Sahi en son ne zaman suratındaki iki büyük gamzesi görünecek kadar gülmüştü?

Hatırlayamadı.

Fotoğrafın dolabın üzerinde kalmasına izin vermeyerek kitaplıkta ki kitaplardan birinin içerisine sıkıştırarak komodinin üzerine bıraktı.

Odasında ki birkaç çerçeve ve fonlar hariç her şey bembeyazdı. Dolabı, duvarları, yatağı... Her yerin bu kadar beyaz olması ona hastaneyi anımsatınca bu durumdan hoşlanmadı. Belki de boyanın rengini değiştirmeliydi. Tavandan yere doğru uzanan yeşil sahte sarmaşıkların altını süsleyen çerçevelerden bazılarının içi bomboştu. Tıpkı yıllardır kendi içinde de dolduramadığı kayıpların boşluğu gibi. Çerçevelerin içindeki fotoğrafları ne zaman neden çıkarmıştı hatırlamıyordu. Hatırladığı tek şey fotoğrafların kime ait olduğuydu. İçine açılmış koca deliğin sahibi, sevdiği adamın kız kardeşi: Asmin.

Uzanıp balkonun kapısını açarak tülün içeriye doğru uçuşmasına izin verdi ve içerideki kasvetten kurtulmak adına balkona çıkıp derin bir nefes aldı. Sokağın başında Efnan'ı gördüğünde küçük çaplı bir şaşkınlık yaşadı. Belli ki Yasemin Teyzesi kızına çoktan haber salmıştı. Efnan sokakta top oynayan çocukların oyununa salça olduktan sonra omzuna düşen çantasının kulpunu düzelterek saniyeler içerisinde bahçeyi hızla geçip kapıya ulaştı ve artarda zile bastı. Heyecanından onu fark edememişti bile. Merdivenleri inip kapısına dayanan alacaklının karşısına çıktığında dostu hızla üzerine atladı. Karaca'nın elleri Efnan'ın beline dolansa da nefes almakta zorlanıyordu. "Efnan dur boğulacağım."

Efnan kendisinden uzaklaşırken çantasını vestiyerin üzerini bırakıp ayakkabılarını çıkardı. "İki duygusala bağlamamıza bile izin vermiyorsun. Özledik." Karaca kaşlarını imayla havaya kaldırdı. Daha geçen haftaya kadar İzmir'deydi oysa. Efnan salona geçip koltuklardan birine kurulurken bacaklarını altında toplayarak kendine rahat bir pozisyon buldu. "Annem arayınca koşa koşa geldim. Tutturmuşsun yine ben hallederim diye, belki yardıma ihtiyacı vardır bu inatçı keçinin diye düşündüm."

"Eşyaları taşımaları için birilerini tuttuk zaten ben sadece neyi nereye koymaları gerektiğini söyleyeceğim. Birde yerleştirme falan işte. Öyle büyük bir uğraşa gerek yok.." Dedi Karaca'da arkadaşının karşısına otururken.

"Neyse onu boş ver şimdi. Sen nasılsın?" Arkadaşı onu uzun uzun süzerken kaşlarının çatıldığını gördü. Bu bakışların sebebinin gözler görülür derecede verdiği kilolar yüzünden olduğunun farkındaydı. Hiçbir zaman kilolu bir kız olmamıştı ama şu an sağlıklı bir bünyeye sahip olmadığını da biliyordu. Çöken yanaklarını yine kilo verdiğini alenen belli eder olmuştu. Ne kadar dik durmaya çalışırsa çalışsın hissettiği acı apaçık ortadaydı işte. Kolay şeylerle sınanmıyordu, son birkaç senede öyle çok şey yaşamıştı ki olan neşesini de kaybetmişti.

Bakışları boşlukta dolanırken omuz silkti belli belirsiz. "Bilmem." Tırnaklarını avuç içine batırdı. Evet babasına çok kızgındı, ona olan öfkesini dindiremiyordu ama babasıydı işte. Parmaklarını çıplak tenini bulduğunda bilinçsizce defalarca kaşıdı bacağını.

Efnan koltukta kayarak aralarındaki mesafeyi kapattıktan sonra elini onun tırnak izleriyle berelenmiş bacağının üzerindeki eline koydu. Yüzüne dökülen birkaç tutamı geriye iterek usulca yanağını okşadı. "Yine içine atıyorsun, duygularını bastırıyorsun Karaca." Yüzünü kendisi ile aynı hizaya getirerek fısıldadı. "Yapma bunu kendine."

Karaca'nın bakışları kızarmış baldırını bulduğunda başını olumsuzca iki yana salladı. Kilit altında tuttuğu acıları tüm gücüyle zorluyordu zaten o kapıyı. Fırsat verdiği ilk anda onu alaşağı etmeye hazırlardı. Görmezden gelmekten başka çaresi yoktu çünkü hepsi birbirini tetikleyerek onu yine o dipsiz kuyunun içine atıp üzerini kapatacaklardı.

"Yapamam... Teslim olursam düşerim, düşersem kalkamam Efnan. Bu sefer kalkamam."

Efnan uzun uzun baktı ona ve bedenini göğsüne yaslayıp yaralarını sarmak istercesine sıkı sıkı sarıldı.

Akşam saatlerine doğru kapı yeniden çaldığında Karaca elindeki işi bırakıp kapıyı açmak için alt kata indi. Efnan hala mutfak dolaplarıyla uğraşıyordu. Çelik kapıyı açtığı sırada elinde bir tabak kek ile karşısında beliren kızı görünce şaşırmadan edemedi. Annesinin yada Yasemin Teyzesinin geldiğini düşünmüştü.

"Merhaba ben Nihan. Taşındığınızı duyunca bir hoş geldin demek istedim Karaca." Kızın uzattığı tabağı alırken gülümsedi. Belli ki kız onu tanıyordu ama o emindi bu kızı daha önce görmediğine. Omuzlarına dökülen düz maşalanmış siyah saçlarıyla ve açık yeşil tonlarındaki gözleriyle çekici bir güzelliğe sahipti. Onu tanıyıp tanımadığını hatırlamak için hafızasını tekrar yoklasa da değişen bir şey olmadı. Bu sırada gelenin kim olduğunu merak eden Efnan kendisine seslenerek bir kaç saniye sonra arkasında belirdiğinde şaşırmadan edemedi. Arkadaşının Nihan'ı görünce bariz bir şekilde değişen ifadesine yakından şahit olmuştu. "Hayırdır Nihan ne vardı? Niye geldin?"

Karaca dirseğini Efnan'ın karnına usulca vurdu. Gülümsemeye çalışarak arkadaşının kıza göstermediği nezaketi ev sahibi olarak "Eline sağlık Nihan, zahmet etmişsin." dedi.

"Yok canım ne zahmeti Leyla yengem için kek yapmıştım. Size de getireyim dedim." Nihan'ın bakışları arada bir evin içini görmek için içeriye takılsa da daha çok onu süzüyor gibiydi.

Efnan kızı taklit ederek suratını buruşturdu. Arkadaşı belli ki ayar oluyordu Nihan'a, bunu görmemek için kör olmak gerekirdi. Sebebini merak etse de onun asıl takıldığı nokta başkaydı. Kız Kaya'nın annesine Leyla yengem demişti.

"Hayırdır Efnan yine pek bir hazımsızsın."

"Aksine senin gibileri çok iyi sindiririm Nihancım, şüphen olmasın."

Karaca mahallenin girişinde tuttuğu nakliye şirketinin kamyonunu gördüğünde araya girerek bu tartışmayı sonlandırdı. Sorunun kaynağı neydi bilmiyordu ama olayın uzamasını da istemiyordu. Sonra öğrenecekti detayları. Arkadaşı için her şeyi yapmaya hazırdı lakin ilk günden bir kavga kaldıracak kadar iyi hissetmiyordu kendini. Geldiği günden mahallenin diline düşmekte istediğini son şeydi. "Kek için sağ ol Nihan, kusura bakmazsan bizim biraz işimiz var. Malum yerleşiyoruz."

Nihan genç kızı uzunca süzdükten sonra içinde bir kıskançlık tohumu peyda oldu. Karşısında ki kız beklediğinden daha güzeldi. Beline uzanan kestane rengi saçları, ela rengi gözleri, kalın biçimli dudakları ve küçük suratıyla peşinde birden fazla erkeğin koşturduğuna emindi. "Rica ederim. Bende gidiyordum zaten." Nihan bahçe kapısından çıkarken Efnan söylenmeye devam ederek salona döndü. "Ne diye teşekkür ediyorsan şu suratsıza."

Dönüp yeniden baktı eşyaları getiren kamyona. Kamyonu park etmeye çalışan şoförü gördüğünde biraz vakti olduğunu düşünerek oda Efnan'ın peşinden girdi. "Ne oluyor Efnan? Kız kibarlık yapıp kek getirmiş."

"Kibar falan deyip durma Allah aşkına sırf merakından gelmiş kek bahane."

"Ne merakı?" dedi genç kız anlamayarak kaşları çatıldığında. İşte tam o anda Efnan'ın yüzünde söylediklerinin yeni farkına varıyormuş gibi bir pişmanlık peyda oldu. Onun sorusunu cevapsız bırakıp mutfağa doğru ilerleyecekken Karaca'nın sesi biraz daha yükseldi. Kaçırmıştı bir kere ağzından ardını arkasını öğrenmeden bırakmayacağını bilmesi gerekirdi.

"Kaçma Efnan."

"Hay ben bu dilimin ayarını seveyim."

"Efnan." Diyerek bir kez daha uyardı. "Neyi merak ediyor Nihan?" Lafı dolandırmasından hoşlanmamıştı.

"Senelerdir bütün mahallenin dilinde olan Kaya'nın eski nişanlısını..." Efnan'ın dudakları düz bir çizgi halini alırken yüzüne dökülen saçlarını geriye doğru taradı.

"Niye?... Hem Leyla teyzeye niye yengem dedi?" dedi bu kez istemsizce. Sormak istemese de deli gibi merak ediyordu.

"Çünkü Nihan, Kaya'nın halasının kızı. Hani şu Adana'da yaşayan halası." Az çok anımsıyordu kızı. Arada misafirliğe geldiklerinde birkaç kez görmüştü ama çok küçüklerdi o zaman.

"Geçen yıl bir trafik kazası geçirmişler. Annesiyle babası vefat edince bir başına kalmış Adana'da Nihan. Şahin amcada kardeşinin kızı orada bir başına kalmasın diye aldı getirdi buraya. Uzun zamandır burada kalıyor."

Hala isteği asıl cevabı vermemişti Efnan ona. Ne vardı Kaya ile aralarında? Efnan bakışlarını okumuş gibi başını iki yana salladıktan sonra tezgahın üzerindeki bezi alarak silinmiş dolap kapaklarının üzerinden tekrar geçti.

"Bilmiyorum Karaca, aralarında ne var bilmiyorum ama Nihan'ın Kaya'nın peşinde olduğundan eminim. İlk günden beri kuyruk gibi dolanıyor etrafında. Kaya'nın herhangi bir adımını görmedim ona karşı, tabii evin içinde ne olup bittiğini bilemem ama Nihan'ın Kaya'yı elde etmek için her yolu denediğine eminim."

Yarım kalan yerleri sızım sızım sızlıyordu Karaca'nın. Kendini her şeye hazırlayarak gelmemiş miydi buraya. Uyuşan parmaklarını şortunun pamuklu kumaşına sürttü. Duyduğu korna sesi onu kendine getirirken "Ben gidip eşyalara bakayım." Dedi kaçarcasına fakat kendi sesini duymakta o bile zorlanmıştı.

"Karaca..." Efnan'ın sesine yansımış hüznü duysa da dönüp bakmadan ilerlemeye devam etti. Belki de ağzından kaçırdığı için pişmandı ama dostunun bir suçu yoktu. Bütün bunları ona daha önce anlatmamasının arkasında yatan sebebi biliyordu çünkü.

Eşyaların taşınması, bir buçuk iki saati bulurken Karaca taşınan son koliyle birlikte adamlara teşekkür ederek gereken ücreti ödedi. Ev şimdiden pazar yerine dönmüştü. Bi an annesi ve Yasemin Teyzesinin yardım teklifini geri çevirdiği için üzülse de yavaş yavaş yerleşiriz nasıl olsa diye düşündü.

Efnan mutfağa taşınan kolilerin içindeki tabak çanağı ceviz rengi mutfak dolaplarına yerleştirirken çelik kapıyı kapatmak üzere uzandı. Tam o an sokak lambasının altında belli belirsiz bir siluet görür gibi oldu. O kadar saniyelik bir zamanda gerçekleşmişti ki bir an halüsinasyon gördüğünü sandı ama değildi. Orada birini gördüğüne emindi sadece yüzünü görecek kadar uzun zamanı olmamıştı. Efnan'ın ona seslenişinin ardından sokağa son kez bakıp kimsenin olmadığına emin olduktan sonra kapıyı kapatarak mutfaktaki arkadaşının yanına gitti.

Birkaç saat içinde mutfağı yerleştirmişlerdi yerleştirmesine ama Karaca'nın ayakta duracak gücü kalmamıştı artık. Üstelik üzerindeki incecik kıyafetler üşümesine sebep olmuştu. Havalar ısınmaya başlasa da ev uzun zamandır boş olduğu için soğuktu ve karınları acıkmıştı. Efnan'ın serzenişlerine daha fazla dayanamayarak elindeki mutfağa ait son boş koliyi de katlarken "Tamam hadi gidelim." dedi.

Bulduğu uzun hırkayı üzerine geçirdikten sonra mutfak balkonunun kapısını kapatarak perdeyi çekti. Gözü mutfaktaki yemek masasına takıldığında derin bir iç çekip dış kapıyı kilitledi ve Efnan'ın arkasından çıktı.

 

 

 

 

 

⌛️⏳️⌛️

 

 

 

 

 

Mayıs 2018

Mutfakta, masanın üzerindeki dağ olmuş kitaplarının arasında kaybolmuştu Karaca. Evdeki en rahat yerin burası olduğuna kanaat getirmiş ve bütün odasını buraya taşımıştı. Neyse ki anne ve babası birkaç günlüğüne İstanbul'a gitmişlerdi de rahat rahat çalışabiliyordu alt katta. Haftaya finalleri vardı ve o hiçbir şey bilmiyordu. Stres yüklüydü fakat stresini alması için yaptığı bitki çayı bile işe yaramamıştı.

Gelişi güzel kalemle topladığı topuzundan bir iki tutam yüzüne döküldüğünde elindeki kalemi kitabının üzerine sertçe bıraktı ve bağdaş kurduğu sandalyeden kalktı. Kendine bol kafeinli güzel bir kahve yapıp zihninin açılmasına yardımcı olmalıydı. Kahve makinesine her zamankinden biraz daha fazla ölçekte kahve koyup çalıştırırken bir yandan da telefonuna gelen bildirimleri kontrol ediyordu. Mesajların hepsi fakülte grubundandı. Oysa onun sabahtan beri mesajını görmeyi beklediği isim çok başkaydı.

Öğleden beri ağzına lokma bile koymamıştı ve bu yüzden midesi ağrıyordu. Kahve makinesinin uyarı sesiyle birlikte buz dolabının kapağını kapatıp bademli çikolatasından bir ısırık alarak raftan kupa seçti ve aç karna çikolata yemenin ne derece doğru olduğunu sorgulamadan doldurduğu bardağını alarak kalçasını tezgâha yasladı. Üzerindeki kapüşonlusu ve şortuyla bir battaniyenin altında depresyona girmemek için zor tutuyordu kendini. Bardağı parmaklarının arasına sıkıştırıp zihnini açması umuduyla kupadan büyük bir yudum almadan önce kahvenin rahatlatıcı kokusunu derince içine çekti.

Bilgisayarının ekranına düşen mailleri kontrol etmek için masanın üzerine eğildiği sırada duyduğu tıkırtı sesiyle irkildi. Bilgisayarın ekranından saatin gece yarısını biraz geçtiğini gördü. Bu saatte kapısını çalacak üç insan tanıyordu. Asmin'i kafasında çoktan elemişti çünkü birkaç saat önce yaptıkları telefon görüşmesi sırasında uyuya kalmıştı. Efnan'ın ise sınavlarını verip şehre dönmesine hala birkaç gün vardı. Geriye tek bir seçenek kalıyordu.

Perdeyi aralayıp kapısının önünde dikilen adamı gördüğünde bütün siniri ve stresi anında kayboldu. Üzerinde siyah bir tişört ve yine aynı renk deri ceket vardı. Bu adam her seferinde kalp ritmini bozmak zorunda mıydı böyle? Kaya kapıyı gösterip açmasını işaret ettiğinde kız göğsünde birleştirdiği kollarını çözüp tuttuğu nefesini usulca serbest bıraktı. Ne olursa olsun yelkenleri suya indirecek değildi. Kapıyı açarak Kaya'nın yüzüne dahi bakmadan arkasını dönerek çalışma masasına çevirdiği mutfak masasına doğru ilerlemeye başladı.

Genç adamsa bu tepkiyle karşılaşacağını bildiği için kapıyı kapatıp sevgilisinin peşinden gitti. O sırada Karaca'nın üzerindekileri yeni fark etmiş olmalı ki dönüp arkasındaki açık bıraktığı mutfak perdesini kapattı. Bu kız ne diye böyle kısacık şortlar giyip o güzel bacaklarını gözüne sokuyordu ki.

Karaca ona hiç pas vermeden kahvesini masanın üzerine bırakıp yeniden sandalyesine oturacakken Kaya belinden tutup kendisine çevirdi onu. Elleri kapüşonlusunun altına sızıp usulca bel çukurunu okşadığı sırada boynundan kokulu bir öpücük aldı. "Gün boyu burnumda tüttün." Yeni bir öpücük daha bıraktı sevdiği kızın boynuna.

"O yüzden mi bir kere bile arayıp sormadın?"

Kaya arkasındaki sandalyeye oturarak onu kendine doğru çekip dizine oturmasını sağladı. İstemeyerek de olsa hareketlerine uyum sağlamıştı Karaca. Oda çok özlemişti sevdiği adamı eğer ona kızgın olmasa çoktan kollarını boynuna dolayıp esmer tenini öpücüklere boğuyor olurdu.

"Mekânda kaybettim telefonumu. Sencer'e yenisi için sipariş verdim ama eski verileri kurtarmak biraz uzun sürüyormuş." Karaca'nın etrafta dolanan bakışlarını çenesinden tutarak kendisine çevirdi. "Kaçırma o ela gözlerine benden. Uzun zamandır uğramıyorum mekâna biliyorsun. İşler birikmiş. Birkaç saatte olsa seni göreyim diye geldim. Geri dönmem gerek."

Çenesini okşayarak gamzesinin olduğu boşluktan saçlarına doğru gezdirdi burnunu. Bu kadının gülümsemesi için canını bile feda edebilirdi. Öyle güzel gülüyordu ki kendini bildi bileli zaafı vardı bu gülüşe. "Onca işin gücün arasında bile tek düşündüğüm sendin. Akşama kadar bu anın hayalini kurdum ben. Hadi gül de aydınlansın gecem."

Ne güzel seviyordu öyle, karşı koyması mümkün olmayan bir bağımlılık gibiydi Kaya. Her zerresine müptelaydı adeta. Daha fazla kayıtsız kalamadı ona ve kollarını boynuna dolarken öpmeden önce yanağını ısırdı. "Bir daha ne olursa olsun bana haber ver. Bir sonraki sefere bu kadar ucuz kurtulamazsın."

"Senden gelecek her şey başım üstüne." Karaca parmaklarını sevdiği adamın saçlarının arasında gezdirerek alnına dökülen birkaç tutamı geriye doğru tararken uzun uzun izledi her zerresini. Gülümseyerek gamzelerini sevdiği adamın gözlerinin önüne serdiğinde Kaya usulca dudaklarını bastırdı o boşluğa. "Ders mi çalışıyordun?"

Genç kız başını çevirip çalıştığı masaya baktı. Sabahtan beri bu masanın basında otururken ki içini sarıp sarmayan kasvet onun gelişiyle bir anda yok olmuştu. "Zihnimin seninle meşgul olmadığı zamanlarda evet..." Yüzünde saniyelik bir gülümseme oluştu Kaya'nın ve genç kız bu manzaraya ne kadar uzun süre bakılabilirse o kadar baktı. Belli ki onun yüzünden odaklanamaması hoşuna gitmişti.

"Gülme." Omzuna sert bir şekilde vurup oturduğu yerden kalktı ve yanındaki boş sandalyeye yönelecekken yeniden sevdiği adam kolları arasına çekildi. "Benim zihnimin seninle meşgul olmadığı bir saniye bile yok onu ne yapacağız peki."

Karaca bu soruya karşılık dudaklarını büküp omuz silkti. "Aşk kolay olsaydı Mecnun divane olmazdı."

"Halt etmiş Mecnun'un aşkı benimkinin yanında. Kurşun atar kurşun yerim kızım ben senin için." Kaya'nın racon kesişine karşılık gülmeden edemedi. "

Ağır abi."

Genç adamın buna takılacağını bilse de onunla uğraşmaktan geri durmamıştı. Kaya'nın kaşları çatıldığında parmaklarının altındaki kasların gerildiğini net bir şekilde hissetti Karaca. "Abi deme bana."

"Ne diyeyim?"

"Sevgilim, sevdiğim adam...birkaç sene sonra kocam. Hatta kocam demek için birkaç sene beklemene gerek de yok. Hepsi senin isteğine bağlı, ben senin hazır olmanı bekliyorum."

Evlilik fikri kalp atışlarını hızlandırdı. Sevdiği adamla bir hayat kurmayı her şeyden çok istiyordu. Zaten o olmadan yapamazdı ki Karaca. Kayasız bir gelecek yoktu onun için ama en azından okulunu bitirmek istiyordu.

Parmakları Kaya'nın yüzünde usul usul dolanırken dudaklarına kısa ama etkisi uzun süren yumuşak bir öpücük bıraktı. "O zaman biraz daha beklemen gerek sevgilim. Kariyer yapmadan önce çocuk yapmayacağım."

"Yani evlenir evlenmez çocuk yapacağımızdan o kadar eminsin."

"Evet." dedi Karaca Kaya'nın çıkarımını doğrulayarak. Zira Kaya'nın kendisine benzeyen küçük bir kızlarının olmasını her şeyden çok istediğini biliyordu. Genç adamın üzerinde dolanan yoğun bakışları yüzünden yanakları yanmaya başladığında boğazını temizledi. "Konuyu değiştirebilir miyiz? Şu an kariyer kısmındayız çocuk kısmına geldiğimizde bu konuyu tekrar konuşuruz." Adamın her bir hareketini tek tek inceleyen irislerini gördüğünde kasıldı. Bakışları fazla anlam yüklüydü. Dudakları boynuna ve kulağının altına derin bir öpücük bırakırken burnu uzunca saç diplerinde dolandı.

"Bu konuyu konuşacağımız günü sabırsızlıkla bekliyor olacağım."

Dakikalar sonra mutfak tezgahının üzerindeki hamburger poşetini gördüğünde ona döndü. Ne ara getirdiğini fark etmemişti bile. "Stresli olduğun zamanlar yemek yemeyi unutuyorsun. Açsındır diye düşündüm."

"Sen yedin mi bir şeyler?" Gün boyu işlerle uğraştığını söylediğine göre büyük ihtimal yememişti.

"Birlikte yeriz diye düşündüm." Dedi tezgâhın üzerindeki poşetleri de alıp Karaca'nın elinden tutarak onu televizyonun önündeki orta sehpaya doğru götürürken. Birlikte paketleri açtıkları sırada genç adam önünde ki paketten taze sıkılmış portakal suyunun olduğu büyük bardağın ambalajını çıkararak Karaca'nın önüne koydu. Hamburgerin yanında ki tercihi genelde kola olurdu ve Kaya'nın bunu çok iyi bildiğini de biliyordu.

"Eminim bugün ki kafein kotan dolmuştur." Dedi Kaya önündeki paketle ilgilenmeye devam ederek.

"Pek sayılmaz aslında..." Kaya'nın imalı bakışları ona döndüğünde sesi sona doğru istemsizce kısılmıştı. "Peki portakal suyu içerim ben."

"Ben de öyle düşünmüştüm."

Açtıkları film eşliğinde yemeklerini yedikten kısa bir süre sonra genç kız usulca yaslandı sevdiği adamın göğsüne. Bugünki ders çalışma kotasını çoktan doldurduğuna emindi. Televizyonda dönen filmi izlerken saçlarının arasında dolanan parmaklar iyice mayışmasına sebep olmuştu. Uykunun derin kollarına çekilmemek için bütün direncini kullansa da galip gelemedi. Dakikalar sonra alnına bırakılan öpücüğün ardından koltuktan havalandı ve Kaya'nın kolları arasında odasına taşındı.

Ertesi gün sancılı ve baş ağrılı bir sabaha uyandı genç kız. Gözleri Kaya'yı aradı, kokusu yatağına sinmiş olmasına rağmen kendisi yoktu. Gece o uyuduktan kısa bir süre sonra gitmiş olmalıydı. Banyoya girip sıcak suyun kasıklarındaki sancıya iyi geleceği düşüncesiyle kısa bir duş aldı. Sınav haftası regl olmak tamda onun bünyesinden beklenecek bir hareketti. Aynanın karşısında saçlarını kurutmak için verdiği uzun çabaları sonuç bulduğunda odasına gidip giyinmeye başladı. Üzerine beyaz boğazlı belini sıkıca saran kalın bir triko giyerken altına ispanyol paça siyah bir kot giydi. Dolaptaki krem rengi spor kesim trençkotunu aldıktan sonra hızlı adımlarla indi alt kata. Salondaki sehpanın üzeri dün gece bıraktığının aksine derli topluydu. Yüzünde oluşan aptal gülümsemeye engel olamayarak mutfak masasının üzerindeki ihtiyacı olan birkaç kitabı çantasına koydu.

Isıtıcıya koyduğu sıcak suya birazda kahve ekleyip termosa dolduktan sonra kendine bir sandviç hazırladı aslında bu saatlerde yemek yemeyi sevmezdi ama ağrısı için ilaç içmeden önce midesini tutacak bir şeyler yemeliydi.

Kapsülü ve küçük termosunu da çantasına attıktan sonra kapıyı çekip çıktı. Anahtarını almıştı değil mi? Bahçe kapısına ilerlerken bu kez de çantasında olup olmadığını hatırlamadığı anahtarını aramaya başladı. Önüne gelen dalgalı saçları görüş açısını kapattığında onları geriye doğru atıp yanaklarına doldurduğu nefesini uzunca üfledi. Bunalmışlığın verdiği sinirle bahçenin demir kapısını hızla çekti. İşte bulmuştu. Çıkan gürültü sokakta yankılandığında genç kız yerinde irkildi.

"Hay s-"

Duyduğu öksürük sesi ile arkasını döndüğü sırada karşısında elleri ceplerinde arabanın kaputuna yaşlanmış Kaya'yı karşısında görmeyi beklemiyordu "Hiç yakıştıramadım." Adamın suratında ki ifadeden onunla açıkça alay ettiğini anlamıştı. Omuz silkip aralarında ki mesafeyi kapattı ve Kaya'nın karşısına dikildi.

"Hayırdır sabah sabah nereye böyle?" Genç adam uzanıp kızın yüzüne dökülen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdıktan sonra dudaklarını alnına bastırdı.

"Gidince görürsün. Bin hadi."

"Nereye gidiyoruz ki?" dedi Karaca Kaya'nın arkasından ilerleyip açtığı yolcu kapısının önünde durduğu sırada.

Genç adam onu belinden usulca iteklerken koltuğa oturmasına yardımcı olup kulağına eğildi ve kemerini bağladıktan sonra gizemli bir şekilde fısıldadı kulağına.

"Seni dağa kaldırıyorum."

 

 

 

 

 

🌙🌙🌙

Büyük heyecanla ve umutla başladığım bir kurgu oldu. Umarım sizde benim kadar sevip desteklerinizi esirgemezsiniz. Yeni bölümde tekrar görüşmek dileğiyle...🐥

 

 

 

Loading...
0%