Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Kabuk Tutmayan Yaralar

@madamosiella

 

 

 

 

 

“HÜZÜN KOVAN KUŞU”

Gözlerine baktım beni görmedin bile.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

"Kabuk Tutmayan Yaralar"

🕊

 

12 Haziran 2018

"Eğer abin ile bir kez daha karşı karşıya gelirsen arkanda duran kişi ben olmam Asmin" Karaca'nın sözü üzerine tuttuğu elbiseyi kenara bırakarak onun yanına oturdu. Arkadaşının ellerini avucunun içine alırken küçük bir kedi yavrusu gibi masum masum baktı ona.

"Söz veriyorum bu kez son. Bir daha seni böyle bir şey için zorlamayacağım. Son kez yalanıma ortak olsan ne olur sanki."

Ellerini çenesinin altına koyup sevimli bir şekilde kirpilerini kırpıştırırken yalvarmaya devam etti Asmin. "Lütfen Karacam, nolur."

"Hayır."

Yüzünü Asmin'e dönüp tırnaklarıyla ilgilenmeye başladı. Bu kez ona yenilmek istemiyordu.

"Benim bal suratlı güzeller güzeli arkadaşım, hadi be kırma beni."

"Kaya'ya bir kez daha yalan söylemek istemiyorum Asmin. Gözünde ne konuma düştüğümüzün farkında mısın? Bu kez ikimizi de pişman eder." Dedi net bir şekilde.

"Ya son bir yalandan ne olacak ki sanki?”

"Duymayacağını, öğrenmeyeceğini nereden bileceğiz? Hem neden doğruyu söylemiyorsun."

"Abimin Atalay'ı günahı kadar sevmeyeceğini ikimizde çok iyi biliyoruz. Söz veriyorum öğrenmeyecek, hem bugün eve bile uğramaz ki abim. Babam bir dünya iş açmış yine başına. Yani sabaha anca döner."

Duydukları yüzünün düşmesine sebep oldu. Gündüz staj akşam babasının işleri, sevgilisinin bir türlü dinlenemiyor oluşuna üzüldü. Kim bilir yine ne kadar yorulmuştu. "Off Asmin, Yasemin teyzeler ne olacak peki?"

"O işi Efnan halletti merak etme. Yatılı misafirliğe gittiler."

"Bunların hepsini benden gizli yaptınız ve geriye sadece beni ikna etmek kaldı öyle mi?" dedi hayret edercesine. Asmin biraz suçlansa da Karaca'nın buna gönül koymayacağını biliyordu.

"En zorunu en sona bırakalım dedi Efnan."

Karaca'dan hala ses çıkmadığını gördüğünde ısrarını sürdürdü. "Sen de gel lütfen. Yalnız bırakma beni."

"Eğer söylediğiniz yalan ortaya çıkarsa Efnan'ı da seni de süründürürüm Asmin haberin olsun." Bıkkın bir şekilde nefesini verirken kendine kızmadan edemedi. Bu kız her seferinde onu bir şekilde alt etmeyi başarıyordu.

Saatler sonra yarışın yapılacağı büyük alana gelmişlerdi. Etraf öylesine kalabalıktı ki içki içen sarhoş insanlar, kısacık mini etekli kızlar ve etraftakileri umursamadan öpüşen sevgililerle doluydu her yer. Bir an eline yapışan Asmin ile onun da bunu beklemediğini fark etti.

Etrafı iğrenen bakışlarla süzen Efnan'ın sesi kısa bir süre sonra gürültülü ortamda zorda olsa duyulmuşdu. "Sanırım bir yüzyıl daha ilk öpücüğümü kimseye vermeyeceğim."

"Buraya gelmek için pek bir istekliydiniz?" dedi Karaca, ikisinin de etrafa attığı bakışlara istinaden. Sesi bariz bir kinaye vardı. Efnan omzunu silkmeden önce konuştu. "Ben sadece ekşınlı kısmı seyretmeye geldim."

"Bende Atalay'ı."

Asmin'in etrafta gezinen bakışları aradığını bulmuşçasına parladığında Atalay'ın onu fark edip bu tarafa doğru yürüdüğünü gördü Karaca. Atalay Asmin'e selam verip dudağının kenarına kısa bir öpücük kondurduğundaysa Efnan'ı şiddetli bir gıcık tuttu. Bu duruma Asmin'de şaşırmış görünüyordu.

Önce onun daha sonra Efnan'ın elini sıktı Atalay. Uzun boylu kalıplı bir adamdı. Normalden fazla olan kaslarını protein tozuyla şişirdiğine yemin edebilirdi. İlk gördüğü günden beri bir türlü ısınamamıştı bu adama. Fazla gizemliydi.

Atalay Asmin'i birkaç masa ilerdeki arkadaşlarıyla tanıştırmaya götürdüğünde Efnan ile baş başa kalmışlardı. Bir süre etrafı izledi, adrenalin tutkusu olanlar için eğlenceli bir etkinliğe benziyordu ama ona göre fazla tehlikeliydi. Ara sıra üniversitenin düzenlediği birkaç etkinliğe ya da arkadaş ortamında düzenlenen partilere katılarak asosyalliğinden uzaklaşmaya çalışsa da Kaya babasının işini devraldığından beri bunu yapmayı da bırakmıştı. Tüm zamanını olabildiğince Kaya ile geçirmeye çalışıyordu.

Efnan uzunca offladı."Ne zaman başlayacak şu yarış?"

Sıcak hava yüzünden bunalan vücudunu biraz olsun rahatlatmak için önüne konulan soğuk içecekten büyük bir yudum aldıktan sonra yüzünü buruşturarak "Bilmem." dedi. Meyve suyuna karıştırılmış alkolün tadı damağına yayıldığında bardağı usulca itti önünden. Bugün alkol tüketemeyecek kadar dikkatli olması gerekiyordu.

Birkaç dakika sonra yapılan anons yarışa katılacak olan motorların başlangıç çizgisine toplanması üzerine olunca etrafta büyük bir hareketlilik oldu. Herkes yarışın yapılacağı alana doğru ilerlerken Asmin koşar adımlarla Efnan ve Karaca'nın yanına geldi. Yüzünde büyük bir gülümseme ve gözle görülür bir heyecan vardı.

"Sanırım bende yarışa katılacağım."

"Ne demek yarışa katılacağım." Dedi Karaca kaşları çatılırken.

"Atalay yarışırken yanında olmamı isteyince kıramadım. Onunla birlikte yarışacağım."

"Kim olarak?"

Asmin, Efnan'ın sorusu üzerine bir süre düşündü. Neyiydi sahiden Atalay'ın? Ya da o ne ifade ediyordu Atalay için? Cevap veremediğinde düşünmeyi bırakıp Efnan'a kaçamak bir yanıt verdi.

"Arkadaşı."

"Ben pek emin değilim." Dedi Karaca bakışları Asmin'in üzerinde gezinirken. "Bu yarış işini de aklından çıkar. Kendini böyle bir tehlikenin içine atmana izin veremem." Bunu söylerken bağırmak zorunda kalmıştı. Etraftaki heyecanlı kalabalığın sesi gittikçe yükseliyordu.

"Karaca doğru söylüyor. Ya kaza yaparsanız ya sana bir şey olursa?"

"Olmayacak merak etmeyin. Hem Atalay uzun zamandır katılıyor bu yarışlara. Daha önce hiç kaza yapmamış."

Asmin'in kararlı bakışlarını gördüğünde hayal kırıklığı ile başını iki yana salladı Karaca.

"Sen bize danışmıyorsun ki Asmin çoktan kafana koymuşsun zaten. Ben seni çekmeye çalıştıkça sen daha büyük bir tehlikenin içine giriyorsun. Eğer sana bir şey olursa bu yalanın üzerine bir yalan daha örmeyeceğimi bil. Ne Kaya'ya ne de diğerlerine bir yalan daha söylemeyeceğim! Duydun mu beni?"

Asmin'in kırgın bakışlarını görse de arkasını dönüp soğuk bir şeyler içmek için köşedeki içecek standına doğru yürüdü. Asmin'in vazgeçmesini umuyordu. Aslında buradan çıkıp gitmek istiyordu ama ne Efnan'ı ne de Asmin'i bir başına bırakmaya gönlü razı değildi.

Arkadaşındaki değişimin ve bu değişimin sebebinin Atalay olduğunun farkındaydı. Atalay her şeyi uçlarda yaşayan umursamaz biriydi. Asmin sevgili olmadıklarını söylese de aralarındaki ilişkiye başka bir ad koyamıyordu.

Stanttaki buz dolabından kendine ve Efnan'a alkolsüz iki içecek alıp geri döndü. Asmin'i Efnan'ın yanında göremediğin de gittiğini anlamıştı. Elindeki içeceği arkadaşının önüne bırakıp söylendi. "Gitti mi?"

"Önce gitmek istemedi ama ayaklı protein tozu gelip ısrar edince mecbur kaldı."

Efnan'ın isteği üzerine kalabalığın arasına karışıp başlangıç çizgisine yakın bir yerden hazırlanan motorcuları izlemeye başladılar. Karaca, Atalay motorun küçük bölmesinden çıkardığı kaskı Asmin'e verirken onun bakışlarındaki tedirginliği görmüştü. Bunun üzerine eliyle alanın kenarındaki küçük tribünün olduğu bölümü gösterip bir şeyler söylediğinde Asmin başını iki yana sallayıp Atalay'ın elindeki kaskı aldı ve rüzgârda uçuşan saçlarının üzerine geçirdi.

Elinden bayrak taşıyan mini etekli kız yarışı başlattığında Karaca arkadaşına bir şey olmaması için dua etti. Alan öylesine kalabalıktı ki bu kadar insanın sırf şu saçma yarışı izlemek için buraya geldiğine inanamıyordu.

Dakikalarca motorların yeniden bitiş çizgisine ulaşmasını beklediler, motor sesleri daha yakından duyulmaya başladığında en önde gelen Atalay ve Asmin'i gördü Karaca. Aralarında neredeyse yüz metreden fazla vardı. Arkalarındaki yeşil motor onlara doğru yaklaştığında yüreği ağzında atmaya başladı. Adam göz göre göre Atalay'ı yoldan çıkarmaya çalışıyordu.

"Ne yapıyor lan bu? diye bağırdı Atalay'ın yanında gördüğü arkadaşlarından biri öne atılarak.

Karaca derin derin solurken sabah uyandığından beri içinde baş gösteren sıkıntı dağılarak bütün bedenine yayıldı. Atalay direksiyonu sağa doğru kırıp onu sıkıştıran adamdan rahat bir manevrayla uzaklaştı.

Bu kez sağ taraftan sıkıştırıldılar. İki motor birbirine sürtündüğünde ortaya çıkan kıvılcımların ardından Asmin daha sıkı sarıldı önündeki adama. Atalay ani bir manevrayla sol şeride girdiğinde hesaba katmadığı şey aynı anda ona sol taraftan yaklaşan motor oldu. O anda büyük bir gürültü duyuldu ve çarpışan iki motosiklet metrelerce sürüklendi ve bariyere çarparak durdu.

 

 

Dakikalardır acilin önünde Asmin'den bir haber almayı bekliyordu Karaca ve Efnan ama onlara haber vermek için ne gelen vardır ne de giden. Telefonu parmaklarının arasında yeniden çalmaya başladığında arayanın kim olduğunu bildiğinden son üç aramada yaptığı gibi bir kez daha sessize aldı Karaca. Oturduğu banktan kalkıp koridorda kısa birkaç tur attıktan sonra yeniden Efnan'ın önünde durup sıkıntıyla ellerini saçlarının arasından geçirdi. "Ben gidip Kaya ile konuşacağım."

"Söyleyecek misin?" dedi Efnan merakla.

"Bilmiyorum. Bu kadar aradığına göre şüphelendiği bir şey olmalı."

"Asmin Hanım’ın yakınları?"

"Biziz?" dedi Karaca hızlı adımlarla hemşirenin yanına ulaşırken. "Asmin'in durumu nasıl?"

Hemşire iki genç kızı uzunca süzdükten sonra kısaca gülümseyerek rahatlamalarına yardımcı oldu.

"Merak etmeyin birkaç ezik ve incinme dışında durumu gayet iyi, biraz önce kendine geldi. Sizi görmek istiyor."

O saniye derin bir nefes aldı Karaca. Asmin'in iyi olduğunu öğrenmek onu rahatlatsa da Efnan’ı da peşinden sürükleyerek içindeki sıkıntı ile birlikte acilin kapısından içeri girdi.

Saat gece yarısı ikiyi geçerken Atalay'ın da durumunun iyi olduğunu öğrendikten sonra bir taksi çevirip evin yolunu tuttular. Karaca yanında oturan Asmin'in onunla konuşmak için kıvrandığının farkındaydı fakat aldırış etmedi. Acilde yanına gidip iyi olduğunu gördükten sonra tek kelime bile etmemişti. Ona kızmasını bağırmasını bekliyordu belli ki ama bu kez sessizliğini korumaya kararlıydı genç kız.

Efnanların evinin önünde duran taksiden önce Karaca inip etrafın sakin olduğuna emin olduktan sonra Efnan'a işaret verdi. Bir süre etrafı izledi. Asminlerin ve kendi evlerinin pencerelerinde gezindi bakışları görünürde kimse yoktu. Taksimetrenin üzerinde yazan tutarı cüzdanından çıkararak taksiciye uzattıktan sonra iyi akşamlar dileyerek kapıyı kapattı. Efnan ile Asmin çoktan eve girmişlerdi. Cüzdanını çantasına koyup arkasını döndüğü sırada duyduğu ses ile birlikte olduğu yerde kalakaldı.

"Demek uyuyordun sevgilim."

Sokağın başında dikilen Kaya ile göz göze geldiğinde yanaklarını dişledi Karaca. Bu işin başlarına bir iş açacağını biliyordu. Sokağa yeni girmiş gibi görünüyordu Kaya. Belli ki Asmin ve Efnan'ı görmemişti.

Asmin'i yarı yolda bırakmak istemese de Kaya'ya yalan söylemek deistediği son şeydi. Kaya aralarınki mesafeyi kapatırken derin bir nefes aldı.

“Nereden geliyorsun?”

🌬

 

 

 

 

 

 

Günümüz

 

Adı aşk olan ama günden güne beni öldüren bir acım var...

Her gün kafamın içinde ölümler oluyor. Umutlarım kendini astığı tavanda hafifçe sallanıyor.

Anılarımın kestiği bileklerimden yavaş yavaş acı sızıyor bilinç altıma. Ama onun ismi hiç silinmiyor hafızamdan. Her saniye inatla adını zikrediyor kalbim.

Şimdiyse öylece dikiliyor karşımda. Hatırladığımın aksine saçlarını kısacık kestirmiş. Adına yaraşır sertlikteki yüz hatlarını kirli sakallarıyla perdelemiş, görmek için fırsat kolladığım çene gamzesi artık eskisi kadar aşikâr değil. Uzun kirpiklerinin altındaki kahve irislerinin parlaklığını gizleyen büyük bir sis çökmüş gözlerine. En ufak bir duyguyu bile barındırmayan karanlık bir sis...

Bakışları kucağımdaki yaralı elime uzandığında sımsıkı kapattım avucumu. Ne bedenimdeki ne de ruhumdaki yaraların hiçbirini görmesini istemiyordum. Kaşlarının çatılıp yanaklarının dalgalanmasına sebep oldu bu tavrım. Öfkelenmişti. Gitmek istiyor da adımları ona engel oluyor gibiydi.

O an Efnan boğazını temizleyip ilk tepkiyi veren kişi oldu. “Otursanıza.”

“Oturmayalım Efnan.” dedi Ercüment bakışları hala kapının ağzında dikilen Kaya’dan uzaklaştığında.

“Nerede şu Asmin için sahipleneceğimiz yavru kedi onu alıp gidel-”

“Otur Ercüment.”

Yıllar sonra ilk kez net olarak duyduğum sert sesi kliniği doldururken Ercüment’in yanından geçerek birkaç adımda tam karşımda bulunan koltuğa ilerledi ve rahat bir şekilde oturup, doldurdu iki kişilik koltuğu.

“Bir hoş geldin diyelim eski dostunuza. Ne diye kaçar gibi gidiyoruz.” Eski dost kelimesinin üzerine öyle baskı uyguladı ki kalbim ezilip kaldı o iki kelimenin altında.

Tırnaklarımı bastırdığım avuç içim için için sızlarken devam etti. “Ee anlatın Avukat Hanım? Kaçtığınız şehre geri döndüğünüze göre maceranız pek istediğiniz gibi gitmemiş sanırım.”

Dirseklerini dizlerine yaslayıp öne doğru eğildi ve kaşları çatılıp dudakları düz bir çizgi halini aldığında göz temasını kesmeden konuşmaya devam etti.

“Ne o babanın verdiği akıllar işe yaramayınca kürkçü dükkanına geri dönmeye mi karar verdin?”

Sözlerinin ardından odanın kapısının üzerindeki boş bakışlarım saniyeler içinde irislerini buldu. “Kaya...” Ercüment Kaya’nın ileri gittiğini belirtmek istercesine onu uyarsa da aldırmadı.

"Karışma Ercüment." Dedim susmasını isteyerek. Kimsenin beni ona karşı korumasını istemiyordum.

Onu geride bırakıp giden bir korkaktan fazlası değildim gözünde.

“Ne yapmaya çalıştığın farkındayım. Canımı yakmak istiyorsun. Kendince haklısın da. İstediğini söyle kır, dök, içindeki kini kus ama babamı bu işe karıştırma Kaya.”

Başını alayla iki yana salladıktan sonra oturduğu yerden kalkarak birkaç adımda karşıma dikildi. Aramızdaki mesafe yok denecek kadar azaldığında yüzünü görebilmek için başımı kaldırmak zorunda kalmıştım.

İrisleri birkaç saniye yüzüm ve dudaklarım arasındaki o mesafede dolanarak gözlerime çıktı ve usulca eğilerek kulağıma doğru fısıldadı.

“Yanılıyorsun. Sen o gece tüm yaşanılanları küçücük bir zarfa sığdırdığında bitirdim ben içimdeki seni. Yazdığın son satırlarla birlikte yaktım tüm geçmişimizi. Yaptıklarına karşılık canını yakmaya çalıştığımı sanıyorsan o köprünün altından çok su aktı Karaca.”

Sözlerinin koca bir yalandan ibaret olmasını öyle çok istedim ki... Ama gözleri de tıpkı sözleri gibi tek bir duygu kırıntısı barındırmıyordu.

Dolan gözlerime inat kaldırdım bakışlarımı. Karşısında ağlayacak kadar aciz duruma düşmeyecektim.

Başını eğerek aramızdaki mesafeyi kapattı. Ilık nefesi kulağım ve boynum arasındaki boşluğa dolmasına rağmen bana aramızda metreler varmışçasına uzaktı.

“Kıyamadıklarım bana kıydığından beri çok şey değişti. O yüzden arkanda bırakıp gittiğin adam olmamı bekleme benden.”

Son sözleri kulaklarımda çınlarken bıraktığı enkaza görmek istercesine yüzüme baktı. Ne gördü bilmiyorum ama gördükleri onu memnun etmedi. Arkasına bile bakmadan çıkıp gittiğindeyse öylece kalakaldım orada. Binlerce kıymık battı göğsüme.

Çocukken de elime batardı saklambaç oynarken boyu yüzünden aşamadığım çitlerin kıymıkları... Annem kızar akşam vakti bir daha sokağa çıkarmaz diye korkuma eve gitmezdim. Kaya çıkarırdı elimden o kıymıkları tek tek.

Parmaklarım arasından süzülen sıcaklığı hissettiğimde Efnan'ın endişeli sesi üzerine eğdim başımı. Kanım beyaz mermer zeminde kendine kızıl bir göl oluştururken yapmamam gerektiğini bile bile yansın istedim canım. Onu yaktığım kadar yanayım istedim.

Birkaç saniye sonra Asmin’in kanlar içindeki bedeni zihnimde belirdiğinde hayatımı tepetaklak eden gecenin ortasında buluverdim yıllar sonra kendimi.

Aldığım soluklar ciğerlerime hızla dolup boşalıyordu sanki. Gözlerimin önü kararırken Efnan’ın sesi çok uzaklardan çarptı kulaklarıma. Oysaki kollarıma dolanmış sıcak parmakların ona ait olduğundan emindim.

🕯

"İzin ver yalvarırım izin ver ambulansı arayayım. Söz veriyorum kimseye bir şey söylemem. Ama bırak kurtarayım onu."

Genç kız yüzündeki yaşları hızla koluna sildikten sonra dakikalar önce üzerindeki çıkarıp arkadaşının göğsüne bastırdığı beyaz tişörte baktı. Neredeyse saniyeler içerisinde sırılsıklam olmuştu.

Başı dönerken titrek bir soluk verdi Karaca, dakikalardır arkadaşının kanına boyanmış eski ahşap bir parkenin üzerine debeleniyordu.

Her yeri kan içindeydi.

Arkadaşı ölüyordu.

Başını kaldırıp ona doğrultulmuş silahın sahibine baktı. Gözünden dökülen yaşların aksine gözlerinde saf bir öfke vardı. Çığlık çığlığa yeniden bağırdı karşısında tek kelime dahi etmeden arkadaşının ölümünü izleyen adama.

Bir şey yap! Allah'ın cezası bir şey yap artık!

Durmuyordu. Ne kadar bastırırsa bastırsın durmuyordu akan kan. Bileklerine kadar uğursuz bir kızıllığa bulanmıştı genç kız. Dudaklarından yeni bir hıçkırık dökülürken kanlı parmakları gözleri neredeyse kapanmak üzere olan dostunun bembeyaz olmuş yüzüne uzandı.

​​​"Görmüyor musun Asmin ölüyor!..."

🕯

Usul usul aralanan gözlerim beyaz tavanın üzerinde gezinirken irislerimi rahatsız eden florosanı görmezden gelmeye çalışarak karşımda oturan Efnan'a döndüm. Başımda ince bir sızı vardı. Efnan yüzüme dökülen birkaç tutamı kulağımın arkasına sıkıştırıp elindeki kolonyayı masaya bırakırken derin bir nefes aldı. “Çok şükür iyisin.”

Bakışlarım usulca etrafta gezindi bir koltuğun üzerinde uzanıyordum. Ellerim zonklayan başımı bulduğunda anladım bayıldığımı. Öylece yüzüne baktım, bomboş.

“Ne oldu?”

“Bayıldın. Ercüment seni yakalamaya çalıştı ama başını çarptın."

Tam o an Ercüment’in elindeki su şişesi ile birlikte odaya girince uzattığı şişeyi almak için hareket etti Efnan. Parmakları arasına sıkıştırdığı şişeyi alırken titreyen ellerim yüzünden birkaç damlası üzerime dökülse de sudan büyük bir yudum alarak kuruyan boğazımı yatıştırdım.

“Sen yavruyu da alıp git istersen Ercüment, Karaca’nın küçük bir dikiş işi var, attıktan sonra kliniği kapatır geliriz bizde.”

Ercüment elimin üzerindeki bakışlarını kaldırdığında göz göze geldik. Gözleri sabahki tavırlarının aksi bir his barındırıyordu. Endişe. “Toparlanın hastaneye gidelim senin halledebileceğin bir şeye benzemiyor.”

Elime bastırdığı pamuğun ardından pencereyi açıp içerideki kan kokusunun temiz havaya karışmasına izin verdi Efnan. Bunu benim daha rahat nefes almam için yaptığını biliyordum. Zemini temizlediği paspasın sapını iki eliyle göğsünün üzerinde sabitledikten sonra bezgince konuştu.

“Beni mi küçümsüyorsun yoksa mesleğimi mi?”

“Önemli bir şey yok Ercüment tansiyonum düştü sadece. Açlıktandır.” Dedim sesimi düz tutmaya çalışarak.

“Peki ya elin?”

“Bahçedeki çitlerden birinin çivisi kesti.”

“Paslı mıydı?” Kaşları kirpiklerinin üzerine düşüp elimi görmek için harekete geçtiği an Efnan elindeki paspası duvara sabitlenmiş dolaplardan birine bırakarak alayla güldü. "Sen sahiden küçümsüyorsun beni.”

“Diyelim ki küçümsüyorum kırmızı kafa, ne yapacaksın diş geçirmez eldivenlerini mi giyeceksin?”

“Hayır canım daha parlak fikirlerim var. Sana aygır sondası takmak gibi...”

Gergince boğazımı temizledim. Bu kavgaların sonunun hiç hoş olmayan yerlere vardığını birden fazla kez tecrübe etmiştim. Kediyle köpek gibiydi Ercüment ile Efnan. En çok onlar kavga ederdi ama en iyi de onlar anlaşırdı. Tuhaf anlam veremediğim bir ilişkileri olmuştu hep.

“Efnan şu dikişi atsan mı artık?” dedim bezgin bir sesle. Öylesine yorgun hissediyordum ki buraya gelmek yerine evde kalmadığım için kendime kızıyordum.

Efnan’ın Ercüment’in üzerindeki bakışları varlığımı yeni hatırlıyormuş gibi üzerime dönünce duvar kenarındaki dolaba yaslanmış Ercüment’e başıyla elimi işaret etti “Gel de gör bakalım küçümsediğin kadının mesleğini nasıl icra ettiğini.”

“Hasbinallaah. Yüce mevlam bugün sınıyor beni. Siz kadınlar anlaşılması ne zor varlıklarsınız.”

Yattığım yerden doğrularak sırtımı koltuğa yasladığımda Efnan’ın parmakları tırnak izlerimle dolu avucumu buldu ve kaşları anında çatıldı, başını sağa sola sallayarak derin sesli bir soluk verdi. Bu tepkisi bana mıydı Ercüment’e mi anlamamıştım. “Biz gayet netiz de siz fazla kıtsınız.” Ona laf yetiştiremeyeceğini anlayan Ercüment düz bir çizgi halini alan dudaklarını aralayıp konuştu. “Kapıdayım ben. İşinizi bitirip gelin.”

O kapıdan çıkarken Efnan eline aldığı batikonu birkaç kez çalkalayarak pamuğa döktü. Yaramla ilgilenirken mavi gözleri arada gözlerime takılıyor iyi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu.

Bu sorunun cevabını bende kendimde bulamıyordum. Zihnim kendince kurduğu oyunlarına her geçen gün daha fazlasını ekleyerek geri dönüyordu. Bildiğim tek şeyse beni çok daha fazlasının beklediğiydi. Bu şehre geri dönmek bütün bilinç altımı tetiklemiş, zihnimde kaçtığım, uzaklaştığım ne varsa gizlediğim odaların kapılarını bir bir açarak aşikâr etmişti.

“Ne zamandır hemofobin var senin?”

“Gün boyu bir şey yeme fırsatım olmadı tansi-“

“Yapma Karaca. Yüzündeki o ifadeyi gördüm. Kusacak gibiydin. Kan seni tetikledi.”

“Birkaç yıl oluyor...” dedim daha fazla soru sormamasını umarak.

“Tuhaf, birden bire öylece ortaya mı çıktı yani?”

“Efnan, kapatalım lütfen artık şu konuyu.”

“Tamam kapalım, kusura bakma konunun seni rahatsız edeceğini düşünemedim. Önce yaranı uyuşturacağım ama uyuşması uzun sürebilir. Şimdiden söyleyeyim biraz canın yanacak.” Başımı sallayarak onu onayladım. Bakışlarımı ondan olabildiğince uzağa sabitledim. Bugün yeterince kan görmüştüm. Çalkalanmaya devam eden midemde bunu kaldıramayacak kadar boştu üstelik.

Kesiği delip geçen iğne yüzünden istemsiz kısık bir inilti döküldü dudaklarımın arasından ve enjektörün içindeki sıvı derimin altına yayılarak kanıma karıştı. Efnan’ın aradan geçen birkaç saniyenin ardından yaramı dikmeye başladığını belirli aralıklarla tenime batan iğne sayesinde anlamıştım. İğne ikinci defa derime girdiğinde dişlerimi dudaklarıma geçirerek gözlerimi kapattım.

Gözlerim doldu. Acı değildi aslında gözlerimin dolup taşmasına sebep olan. Onu kaybettiğimi bilmeme rağmen gözlerindeki nefretle ilk defa tanışmış olmamaydı. Ağzımdan çıkacak tek kelimeyle ölümü bile göze almaya razı o adamı kendi ellerimle yok etmiştim ben.

“Biraz dayan bitmek üzere...” dedi Efnan etimi dikmeye devam ederken. Saniyeler sonra parmaklarımdan avucuma doğru bir karıncalanma oldu ve ben göğsümü dağlayan o acıdan başka bir şey hissetmemeye başladım.

Efnan pansuman ve enfeksiyon hakkında bir şeyler söylüyordu ama kafam onu anlamayacak kadar doluydu. Başımı salladım ve neye tamam dediğimi bilmeyerek Efnan’ı onayladım. İlgimde dikkatimde başka bir şeyin üzerinde odaklıydı.

Kafesin içerisindeki kediye çıkarıp kollarımın arasına alırken tırnaklarını kapüşonuma sıkı sıkıya geçirerek miyavladı. Duman grisi tüylerine yakışan yeşil gözleri insanı büyüleyecek kadar güzeldi. Küçükken çok ağlardım bizim de bir yavru köpeğimiz olsun diye ama babam her seferinde karşı çıkarak uzaklaştırırdı beni o düşünceden. Esasen annemin kedi köpek tüyüne alerjisi var diyeymiş beni bertaraf edişleri. Çok sonra öğrendim.

O sebepten çocukluk yıllarım hep bir evcil hayvan hasretiyle geçmişti. Sonra sonra unuttum. On altıncı yaş günümde elinde küçük yavru bir köpekle çıkagelen Kaya’ydı bu isteğimi yeniden hatırlatan. Gördüğümde öyle çok ağlamıştım ki. Ben unutmuştum ama o unutmamıştı içimde ukde kalanları. Annem hasta diye bakımını kendi üstleneceğini söylediğinde boynuna sarılıp defalarca kez teşekkür etmiştim.

“Hadi gidelim artık Karaca.”

Başını okşadığım yavru kediyi kafesine bıraktıktan sonra dönüp ona baktım. Omzuna astığı çantası ve kolundaki ceketiyle hazır görünüyordu. Saçındaki lastiği çıkararak başını sağa sola salladı ve saçlarının havalanarak omuzlarına dökülmesine izin verdi.

“Onu alacak mıyız?” dedim kafesi işaret ederek. Yanıma gelerek kafesin kapısını açtıktan sonra yavruyu kollarımın arasına bıraktı. “İyi anlaşmış gibi görünüyordunuz. Yavruyu sen al bende kafesin içine lazım olacak birkaç malzeme koyayım.”

 

***

Mahalleye vardığımızda Efnan ile eş zamanlı olarak indik bizim evin önünde duran arabadan. Leyla teyzegilin bahçesinden yükselen sesleri duyunca bakışlarımı oraya çevirmeden edemedim. Bahçeye astıkları boydan boya ışıkların altındaki hasır bahçe takımına oturmuş sohbet ediyorlardı. Şahin amca ve Ahsen ablanın eşi Volkan abi yan yana oturmuş karşılarına da Leyla teyze ve Nihan'ı almışlardı. Ama benim dikkatimi çeken başka bir şey vardı. Kaya, Volkan abinin sağında yüzü bahçe kapısına dönük bir şekilde oturmuş sigarasını içerken sohbetten çok uzakta görünüyordu.

Tam o sırada Ercüment bagajdaki eşyaları çıkarırken fazla gürültü yapmış olmalı ki bütün gözler ansızın üzerimize döndü. “Cümleten iyi akşamlar.” Dedi elindeki paketlerle demir kapıyı aralayıp içeri girerken. Sesinin sona doğru düşmesinin sebebini anlayamasam da bir şey onu huzursuz etmişti.

“Oo hoş geldin Ercüment. Geçsene.”

“Sağ olasın Şahin amca, sanayide birkaç işim var. Emanetleri bırakmak için uğradım.”

Efnan yanıma geldiğinde kollarımın arasındaki kediyi ona doğru uzatarak “Ben artık eve geçeyim, annem merak etmiştir.” Dedim. Daha fazla dikkat çekmeden bu gergin ortamdan kurtulmak istiyordum. Kedi patilerini kapüşonuma geçirerek çekiştirdiğinde kucağımdan ayrılmak istemediğini göstermek ister gibi tıslayınca güldü Efnan.

“Sevdi seni.”

Ceketimin yakasını düzeltip yüzüme dökülen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırınca Ercüment’in siyah arabasına yansıyan aksime döndüm. Sabahki halimin aksine fazla dağılmış görünüyordum.

“Gel sana güzel bir kahve yapayım oturup konuşalım biraz.”

Başını okşayıp rahatlatmaya çalıştığım yavrunun burnunun üzerini öptükten sonra başımı iki yana sallayarak reddettim Efnan’ın teklifini. “Yarın erken kalkmam gerek. Artık bir işim var.”

“Bu kadar erken mi? Kavuşma partimiz ne olacak?” dedi sorarcasına. Sesindeki hüzün yüzüne de yansımıştı. Dudaklarını bükerek somurttuğun da bu halini küçük yaramaz bir çocuğa benzettim. Kol saatim akşam on buçuğu gösterirken elimi ağzıma kapatarak esnedim.

“Yarın için bir dünya plan vardı aklımda, bütün randevuları iptal etmiştim. Şu an inanılmaz ihanete uğramış hissediyorum.”

“Planını baltaladığım için özür dilerim. Yarın çok çok çok erken kalkacağım ve dün gece hiç uyumadım bunu sonra konuşsak olu-” Leyla teyze dikkatimi dağıtarak sözlerimin yarım kalmasına sebep olduğunda kaçmak istediğim sohbetin tam ortasına düştüğümü farkederek Efnan’a ters bir bakış attım.

“Karaca gelinsenize yavrum arabanın önünde dikilip kaldınız.”

Aslında tam olarak bizim evin önünde dikip kalmıştık ama ne Efnan’ın ne de bu kucağımdaki tüy yumağının eve gitmeye gönlü olmadığı için beni burada ağaç etmişlerdi.

Leyla teyzenin arkasından Şahin amca lafa girdi. “Leyla doğru diyor Efnan kızım gelsenize.” Sesi her zamankinin aksine neşeden yoksundu. Ne kadar buyur etse de orada olmamam gerektiğini hissettirmişti. “Sağ ol Leyla teyze. Size afiyet olsun.” dedim bende Şahin amcayı görmezden gelerek.

Yavruyu sakinleşince başına sıcacık bir öpücük kondurup büyük uğraşlar sonucu usulca Efnan’ın kucağına bıraktım. Öyle güzel ve sevimliydi ki minik bedenini kapüşonumun rahatlıkla sığacağı cebime koyup eve götürmek istiyordum.

“İyi geceler Efnan kuşum.” Hayal kırıklığını bir nebze olsun azaltmak için kurduğum bu cümle dudaklarımdan döküldüğün an tuhaf bir titreme geçti bedenimden.

“Bu ne güzellik be Efnan kuşum?”

“Bir kere sözümü dinle Efnan kuşum. Bir kere”

“Efnan kuşum...”

Asmin’in silueti buhar olup sisli geceye karışırken Ahsen abla elinden tuttuğu kızıyla birlikte içeriden çıktı. Asmin'in o masum küçük bedenini gördüğüm de bir süre gözlerimi üzerinden çekemedim. İlk defa görüyormuşçasına inceledim uzun uzun.

Yeşil gözleri ve kıvırcık saçlarıyla adeta onun bir kopyası gibiydi. Asmin'i ismini taşıdığı teyzesinden farklı kılan tek şey küçük kalkık burnu ve annesinden aldığı kalem gibi çizilmiş kiraz rengi dudaklarıydı. Asmin'in kulaklarıma dolan sesi beni irkilerek kendime getirdiğinde onun birkaç adım önümde olduğunu gördüm. Ne ara yanımıza geldiğini fark edememiştim bile.

“Hii! Annesi baak.” Dedi içini çekerek. “Baksana annesi ne güzeel.”

“Evet annecim çok sevimliymiş.”

Parmaklarının üzerine yükselerek yavruyu görmeye çalıştı ama boyu yetmeyip sızlanınca Efnan kucağındaki kediyle birlikte eğilerek onunla aynı boya geldi. Asmin'in tedirgin parmakları kediye dokunup dokunmamak arasında kalmış olmalı ki uzun kirpiklerinin arasından Efnan’a baktı. İzin istiyormuş gibiydi.

“Kucağına almak ister misin?”

Heyecanla başını sallayarak kabul etti. Dakikalardır bu teklifi bekliyormuş gibiydi. Minik elleriyle nasıl tutacağına karar verememiş gibi kollarını birbirinin üzerinde birleştirerek Efnan’ın kediyi kucağına bırakmasını bekledi.

Ahsen abla kızını arkasında bırakarak aramızdaki mesafeyi kapattığında hala onları izliyordum ta ki o bakış açımı kapatıp onunla muhatap olmamı istediği ana kadar. “İçeri gelsene neden girmedin?” Gözlerinde gördüğüm merak sabahki endişenin izlerini taşıyordu. Belki de iyi olup olmadığımı anlamak istiyordu.

“Girmesem daha iyi abla kimsenin tadını kaçırmak istemiyorum. Hem yarın erken kalkacağım.”

“Kimsenin tadını falan kaçırdığın yok Karaca. Bu evdeki tek bağın Kaya ile değildi ki onunla arandakiler bitti diye bizimle de bağını koparmayacaksın değil mi? Bunca zaman seni kız kardeşimden ayrı görmedim, göremem de. O yüzden kendini geri çekip de üzme beni lütfen.”

Verecek cevabım yoktu. Çünkü bunun o evde yaşayan herkes için geçerli olmadığını biliyordum. Yine de onunla aramdaki bağı göz ardı edecek değildim. Üzerimde emeği çoktu.

Bakışlarım alelade etrafta dolanırken Kaya oturduğu yerden kalkarak sigarasını söndürdü, uzun adımları bize döndüğün de bedenim istemsizce gerildi. Kalbimin göğüs kafesimi dövdüğü o birkaç saniyede aştı aradaki mesafeyi ve Asmin'in yanına geldiğinde uzun kaslı bacaklarının üzerine çözerek onu dizlerinin arasına çekti.

“Hafta sonu bana gelsene oturup uzun uzun hasret giderelim.” Bakışlarım onun yüzünde dolanırken dudaklarında derin bir tebessüm oluştu. “Özledim seni.”

Bende öyle dedim içimden. Onun bir abla edasıyla bize göz kulak oluşunu, arka çıkışını Kaya ile her bir birimize girdiğimizde ikimizinde kulağımızdan tutup ayırışı. Sadece Asmin ve Kaya'nın değil bir zamanlar benimde ablamdı Ahsen.

"Fırsatım olursa mutlaka gelmeye çalışırım."

Asmin'in kıvırcık saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdıktan sonra dudaklarını saçlarının üzerine bastırdı Kaya. Küçük kız çocuğu ise onun varlığını hissedince kucağındaki kediyle birlikte iyice sokularak göğsüne yaslandı.

“Mutlaka bekliyorum.” Dedi üzerine basarak. “Hem evimde senin uğruna saç uzatmayı kafaya koymuş küçük bir hayranın var attık. Ziyaretine gelirsen çok sevinir.” Ahsen ablanın sözleri yüzümde tatlı bir tebessüm oluştururken yeniden dönüp Asmin’e baktım.

"Bir zamanlar ben de sana hayrandım." Sözlerim Ahsen ablayı güldürmüştü.

“Gözleri ne güzel dayısı baksana...” dedi kucağındaki yavruyu dayısının daha iyi görmesi için havaya kaldırarak.

“Evet Asmin'im tıpkı senin gibi.” Zikretmeye korktuğum isim dudaklarından öyle güzel döküldü ki bütün vücudum özlemle kasıldı. Özlemim Kaya'ya değil dudaklarından dökülen ismin sahibineydi. Ona da tıpkı böyle seslenirdi. Asmin'im derdi, benim serseri mayınım, asi kardeşim...

“Beğendin mi hediyeni?” dedi onu kollarının arasına alıp ayaklanmadan önce. Bakışları arada bir bana uğruyor kısa bir süre yüzümde gezindikten sonra yeniden Asmin'i buluyordu. Belki de benim yüzüme geçirdiğim sahte maskeden habersiz üzerimde bıraktığı yıkımın izlerini arıyordu. Asmin küçük yavru kediyi düşüreceğim korkusuna sıkı sıkıya sarılırken duyduklarıyla birlikte gözleri sevinçle ışıldadı.

“Asmin’in kedisi mi bu dayısı? Annesi Asmin mi oldu?”

“Asmin'in kedisi dayım.”

Kolumda hissettiğim el beni irkilerek kendime getirdiğinde ne ara yanıma geldiğini fark etmediğim Efnan’a döndüm. Uzun zamandır bana sesleniyor gibiydi. “Telefonun çalıyor.”

Onun ikazı üzerine duymaya başladığım telefon melodim ile birlikte ellerimi ceketimin ceplerimden çıkarıp kapüşonumun cebine uzandım. “Duymamışım.” Ekranda yanıp sönen isim Emir'den başkasına ait değildi. Birkaç adım uzaklaşarak yönümü birazda olsa dönüp gözümün önündeki sahneden kurtuldum ve boğazımı temizledikten sonra açtım telefonu.

“Efendim Emir?... Hayır rahatsız etmedin.”

Bahçe kapısı yeniden aralandığında üzerindeki gösterişli bordo V yaka elbisesiyle kapının önüne çıktı Nihan. Diz kapaklarına ulaşan etekleri maşalı saçlarıyla ahenk içerisinde hareket ederken birkaç adımda Kaya'nın yanına ulaştı. Bakışları Asmin ile Kaya arasında bir süre dolandıktan sonra Kaya'nın üzerinde duraksamıştı.

“Ay dikil dikil ağaç oldunuz burada. Siz gelmeyince ben geleyim dedim.”

Samimiyetten uzak bir şekilde gülümsedikten sonra Kaya'ya biraz daha yaklaşarak Asmin'in kucağındaki kediye uzandı. Asıl dikkatimi çeken bedeni ve parmakları Kaya’ya temas ettiğinde bundan çekinmeyerek hareketini sürdürmeye devam etmesiydi.

“Ne tatlı şeymiş bu Asmin, dayın yine yapmış yapacağını çalmış kalbini.”

Nefesim boğazıma düğümlenip beni soluksuz bıraktığın da Emir’in sesini yeniden duydum. Onu dinleyip dinlemediğimi soruyordu. Bulunduğum yerden birkaç adım uzaklaşıp onlara tamamen arkamı dönerken gördüklerimi sindirmeye çalıştım.

Boğazımı düğüm düğüm oldu. Bu acının sebebi kıskançlık mıydı yoksa Kaya'nın buna dur dememesiydi bilmiyorum ama bu görüntüyü daha fazla izlemek istemediğimden emindim. Yüzüme dökülen saçlarımı geriye doğru tararken burada hala ne işimin olduğunu sordum kendime. Telefonun ucunda konuşmamı bekleyen Emir’e biraz beklemesini söyledikten sonra hızla geri adımladım ilerlediğim yolu.

Efnan ve Ahsen ablaya iyi akşamlar dilerken üzerimde dolanan koyu kahvelerin varlığını hissetmeme rağmen dönüp bakmadım. Duygularım bu denli savunmasızken o sahneye bir kez daha şahit olmak istemiyordum. Göğsümün orta yerinde peyda olan sızıyla birlikte bahçenin kapısını açıp içeri girdim. “Emir...” dedim sesimi sabit tutmaya çalışarak.

Halledemediği eski bir davamdan bahsediyordu ama kafam almıyordu söylediklerini.

“Tamam sen mail yoluyla gönder, ben bakayım bir dosyaya...Dava ne zaman?...Yarın sabah kadar halletmeye çalışırım... Tamam bekliyorum.”

Kapının kilidini açarken olabildiğince ses çıkarmamaya dikkat ettim. Annemin televizyon karşısında uyuya kaldığını görünce kumandaya uzanıp ekranı kapattım ve önündeki sehpaya oturarak bir süre yüzünü seyrettim. Huzursuz görünüyordu. Uykusunu bölmek istemesem de burada belinin tutulmasına gönlüm razı gelmedi. Parmaklarım tenine dokunduğunda birkaç kez kıpırdadıktan sonra kirpiklerini araladı.

“Karaca geldin mi?”

“Geldim annem, hadi kalk yerine yat burada belin tutulacak.”

Amerikan mutfağa geçerken kahve makinasının düğmesine basarak çalıştırırken telefonumun ekranına yeni bir mail bildirimi düştü. Maili açıp kısaca kontrol ederken bir eksiğin olup olmadığına baktım. Ne davasıydı bu böyle sayfalarca?

“Sen uyumayacak mısın kuzum ne kahvesi bu gece gece?”

Gördüklerimden sonra ne uykusu kalmıştı ne de huzurum. “Emir eski bir müvekkilimin davasını gönderdi anne ona bakmam lazım.”

Esneyerek dağılan yastıkları toparlarken “Tamam o zaman ben yatıyorum var mı benden istediğin bir şey?” dedi

“Yok anne, iyi geceler.”

Annemin kapanan kapısının ardından kendime sert bir kahve yaptım ve kupamı alarak üst kata çıktım. Bedenim yorgunluktan kıvransa da kafam kazan gibiydi yatsam da uyuyamazdım.

Üzerimdeki kapüşonu çıkarıp kirliye attıktan sonra kısa bir duş alarak erkek reyonundan aldığım siyah uzun bir tişört geçirdim üzerime. Kuruttuğum saçlarımı kalemlikten çektiğim kurşun kalemlerden biriyle tutturduktan sonra güneşten faydalanmak uğruna cam kenarına yerleştirdiğim masanın başına oturup mavi ekranın beni karşılamasına izin verdim. Gözlerim anında ışığa tepki vererek kısılınca nereye koyduğumu hatırlamadığım gözlüğümü bulmak üzere yeniden kalktım masanın başından.

Gözlüğümü sonunda en olmaması gereken yerde -banyoda- bulduktan sonra yeniden masanın başına oturdum. Bakışlarım karşı evin bahçesine takıldı. Kaya’nın odası da dahil evin bütün ışıkları çoktan sönmüştü.

Zihnim yine aynı görüntülerle dolarken kulaklığımı takıp bir çalma listesi açarak bütün görüntüleri çelik bir kapının arkasına kapattım ve kilidi defalarca kez çevirdim.

Ben dosyayı incelerken sayısız telefon görüşmesi yaptık Emir’le. Bir kısmı görüntülü olsa da internet çekmeyince bu zulme daha fazla dayanamayarak daha merkezde bir eve taşınması konusunda bir dünya serzeniş dinledi benden. Saat gece ikiye gelirken ortak bir karara vararak yeniden düzenlediğimiz dosyanın son halini masaüstüne kaydettim. Gönderme işini sabah sakin kafayla yapmaya karar kılınca kupamı da alarak masanın başından kalktım ve mutfağa indim.

Uykumun yerinde çoktan yeller esiyordu. Soğuk hava belki uykumu getirir umuduyla kendime hızlı bir bitki çayı hazırladıktan sonra koltuğun üzerindeki ince battaniyeyi de omuzlarıma alarak bahçeye çıktım.

Dolunay gökyüzünü bütün ihtişamıyla süslerken gece bir çarşaf gibi serilmişti bütün şehre.

Hasır bahçe takımının bir köşesine ilişip bacaklarımı kendime doğru çekerek Kaya'nın odasının pencerine baktım. Işıkları kapalı olsada perdesini kısa bir an dalgalandığını gördüm ve bunu açık olan penceresinden sızan rüzgara yordum. Oturdum bahçede saatlerce. Güneş geceyi ardında bırakarak yeryüzünü aydınlatmaya başladığında üzerimdeki battaniyeye daha sıkı sarıldım.

Gözlerim usul usul kayarken uykusuzlukla mücadele edemeyen gözlerim yavaşca kapandı ve kuşlar baharı getirmek istercesine cıvıl cıvıl öterken keşke dedim. Keşke o baharın gelişine bile sevinen masum kız çocuğu olarak kalsaydım da bu çektiğim vicdan azabını çekmek zorunda kalmasaydım. Keşke o gece hiç yaşanmasaydı da ben aşkıma sırtımı dönmek zorunda kalıp bu yarım kalmışlık hissiyle yanıp tutuşmasaydım.

***

 

 

 

 

 

 

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın olur mu yavru kuşlar?🐣

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%