Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Medeniyetsiz Dağ Ayısı

@madamosiella


 

YEDİNCİ BÖLÜM

 

"Yeşil Gözlü Medeniyetsiz Dağ Ayısı"

 

"Seni merak ettim."

Beni kollarının arasına çektiğinde nefesimi kontrole sokmaya çalışıp ağzıma giren iflah olmaz kıvırcık saçlarını yüzümden çekerek konuştum. "Delirdin mi sen?"

 

"Deliydim zaten, birkaç yıldır tımarhanedeyim unuttun mu?" Beni kendinden ayırıp kızıl rengi kıvırcık saçları rüzgarla birlikte dalgalandığında yüzünde ürpertici bir gülüş belirdi.

 

"Deli olduğun için değil doktor olduğun için tımarhanedesin sen İlknur." dedim ve kollarının arasından çıktım. Gelmesine kızsam da onu gördüğüme içten içe sevinmiştim.

"Burada olduğumu nasıl bildin?"

 

"Şevval'e sordum."

 

Kirpiklerim usulca kısıldığında başımı hafifçe omzuma doğru eğerek "Oda Cihangir'i aradı." dedim. Başını sallayarak beni onayladı. Kendinden birkaç yaş büyük kız kardeşinin siyah saçlarının aksine tıpkı annesininkiler gibi kızıla çalan kıvırcık saçlara sahipti.

 

Koyu kahverengi gözleri bir tepki beklercesine üzerime döndü. "Burada dikilmeye devam edecek miyiz?"

 

Arkasındaki mağazaya bakıp dişlediğim alt dudağımı serbest bırakarak Nur'a döndüm. "Bekle biraz, halletmem gereken küçük bir işim var. Sonra nereye istersen gidebiliriz."

 

*** 

 

Buz tutmuş bedenim yavaş yavaş gevşerken parmaklarımın arasındaki kahve bardağını sertçe masaya bırakarak öfkeyle yeni bir tatlı daha tıkıştırdım ağzıma. "Adi herif. Her seferinde kendini bir şekilde aklamayı başarıyor."

 

Nur önümdeki tatlı tabağını kendine doğru çekerek sıkıntılı bir nefes verdi. "Bu kadar zeki olduğunu ben de bilmiyordum lakin ertesi gün her şey yolundaymış gibi demeç verdiğine göre gerçek bir manipülatifmiş adam." Parmakları arasındaki tatlıyla kısa bir süre bakışıp yeniden bana döndüğünde "Vişneye alerjin yok muydu senin?" dedi.

 

Salladığım bacağımı durdurarak zorlukla yuttum ağzımdaki lokmayı. "Vişneli miydi bunlar?" Başını onaylarcasına sallayınca parmaklarım istemsizce kazağın altındaki boynumu buldu, kazağı sıyırarak elimi tedirgince boğazımda gezdirerek. "Bir bu eksikti." Dedim.

 

"Bize doğru gelen şu adamları tanıyor musun?"

 

"Ne?" Başımı çevirerek Nur'un başıyla işaret ettiği yere baktığımda kafedeki bütün gözlerin aynı noktaya odaklandığını fark ettim. Cihangir arkasındaki Safa ile masaların arasından hızlıca sıyrılarak bize doğru geldiğini gördüğümde kirpiklerim usulca kısıldı. Burada ne işleri vardı bunların?

 

Tahmin ettiğimin aksine önümüzden geçerek üç masa arkamıza oturduklarında Nur'un dudaklarından hayret dolu kısık bir nefes döküldü. "Vay be. Hangi sulak alanda yetiştirmişler bunları."

 

Cihangir'in üzerime dikilen yeşillerine karşılık mağazada yaptığı gövde gösterisi yeniden zihnime dolduğunda başındaki kasket yüzünden tamamını göremediğim suratına ters ters baktım. Benim için seçtiği renkli(!) kombinin bir benzerini giymişti.

 

"O bakışlar... Bir dakika bir dakika siz tanışıyorsunuz."

 

Başımı sallayarak onayladım onu. "Sağda oturan Şevval'in kuzeni."

 

Cihangir'in benim için bıraktığı telefon masanın üzerinde titrerken yeni bir soru daha yöneltti İlknur. "Peki ya diğeri?"

 

Telefonu alıp gelen mesajı açarken "Adı Safa." dedim yüzündeki meraklı ifadeye karşılık kirpiklerim usulca kısıldı, "Değişik bir tip ama Cihangir'den daha eğlenceli biri olduğuna eminim." Dedim.

 

Cihangir:

Gidiyoruz.

 

Saniyeler içerinde ekrana Cihangir'e ait yeni bir bildirim daha düştü.

 

Cihangir:

Eğlence anlayışlarımız çok farklı Asi Kuzu. Beni çekiştirmeyi bırak da arkadaşınla vedalaş artık.

 

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken aramızdaki mesafeye baktım. Bizi bu mesafeden duymasına inanamıyordum. Bildirim panelindeki saate bakarken parmaklarım hızlıca klavyeyi buldu.

 

Siz:

 

 

 

 

Saat beşte buluşacağımızı söylemiştin. Benim alışverişim daha bitmedi. Ayrıca üzerime dinleme cihazı yerleştirip yerleştirmediğini sorgulamalı mıyım?

 

İlknur oturduğu yerden ayaklanmadan önce bana dönerek çantasını aldı. "Ben lavaboya gidiyorum."

 

"Gelmemi ister misin?"

 

"Gerek yok iki dakikaya dönerim."

 

Cihangir:

Başka zaman devam edersin alışverişine. Plan değişti. Arabayı iki sokak arkada terkedilmiş bir binanın önüne bıraktım. Beş dakika sonra benimle orada buluş.

 

*** 

 

İlknur ile vedalaşmamızın üzerinden üzerinden neredeyse bir saat geçmişti. Defalarca birlikte Affan'ın beni bulamayacağı başka bir yere gitmeyi teklif etse de Şevval'in sözleri hala kulağımdaydı. Öğleden sonra yağmaya başlayan kar havanın biraz olsun yumuşamasını sağlamıştı. Lakin soğugu hala iliklerime kadar hissedebiliyordum.

 

Çamura bulanmış paçalarıma bakarken ayağıma vurmaya başlayan ayakkabılarımı çıkararak üşüyen bacaklarımı kendime doğru çektim. Sırtımı kapıya vererek arkama biraz daha yaslanacaktım ki üzerimde hissettiğim keskin yeşilleriyle bezgin bir nefes vererek ayaklarımı tekrar eski konumuna getirdim.

 

"Daha fazla ısınmıyor mu bu araba?" Isıtıcının ayarını yükseltmek için uzandığımda beni bertaraf ederek aralık olan camını kapattı. "İçerisi hamam gibi zaten Defne. Seni yeniden soğuk su dolu bir küvette yıkamamı istemiyorsan o üzerindeki montu çıkar."

 

"Hayır üşüyorum. Sahi hamam ne sıcaktır şimdi. Sıcak su, sauna, masaj..." Derin bir iç çekip bakışlarımı karın ıslattığı yolda gezdirdim. Birkaç gün içinde bile özlediğim öyle çok şey vardı ki. Kısa bir süre üzerime uğrayan bakışları yeniden yola sabitlendiğinde başımı arkaya yaslayıp sıcağı daha çok hissetmeye çalışarak kapattım gözlerimi.

 

Ne kadar süre geçti bilmiyorum hissettiğim keskin soğuk üzerimdeki monta rağmen bedenimi keserken arabanın kapısı sertçe kapandı. İrkilerek gözlerimi açtığımda arabanın durmuş olduğunu o an fark ettim.

Saniyeler sonra Cihangir kapımı açıp beni daha büyük bir soğukla yüz yüze bıraktığında huzursuzca kıpırdandım yerimde. Gözlerimi daha yeni kapatmıştım oysaki.

 

"Geldik mi?"

 

Ne ara toparladığımı fark etmediğim dizlerimi indirerek belimi esnetirken başımı camdan dışarı çevirip nerede olduğumuza baktım.

 

"Hayır. Daha yarım saatlik yolumuz var. Mutfak için alışveriş yapacağız sende bana yardım edeceksin."

 

Oturduğum yerde dik bir konuma gelirken yüzümü buruşturdum. "İyi de ben anlamam ki mutfak alışverişi yapmaktan?"

 

"Doğru, sizin yerinize sarayınızın kahyası bakıyordur o işlere prenses hazretleri."

 

Bıkkın bir nefes verdikten sonra yüzüme dökülen saçlarımı geriye iterek buz gibi olan ayaklarıma yeniden o görmeye dahi tahammülüm olmadığı beyaz stilettoları geçirdim. Şu an ayaklarımı sıcacık tutacak iki çift deri çizme için vermeyeceğim şey yoktu.

 

Bakışlarım çekilmesi için hala kapımın önünde dikilen Cihangire döndüğünde "Şapka ve gözlük." dedi torpidonun üstünü işaret ederek. Ve ben gözlük ile şapkayı taktıktan sonra yolumu açarak elleri montunun cebinde başına geçirdiği kasketiyle markete doğru yürümeye başladı.

 

Cihangir sürdüğü alışveriş sepetiyle önümde ilerlerken bende aylak adımlarla raflara bakına bakına peşinden ilerliyordum. Arada duraksıyor eline aldığı ürünün ambalajını inceliyor beğenirse sepete atıyor beğenmezse rafa geri bırakıyordu.

 

Dakikalar sonra omzunun üzerinden dönüp bana baktı. Üzerine giydiği siyah kaşenin üzerinde parıldayan kar taneleri saç tellerine de tutunmuş birkaç tutamın ıslanmasına sebep olmuştu "Senin alacağın bir şey yok mu?"

 

Kaşemin cebindeki ellerimi çıkarmadan omuz silkerken dudak büktüm. "Aslında biraz fıstıklı çikolata alabiliriz, birazda böğürtlen reçeli."

 

Kahvaltılıkların bulunduğu raftan iki kavanoz böğürtlen reçelini sepete ekledikten sonra dondurucudan birazda hazır yiyecek aldı. Manavdan sebze seçerken daha önce tek başına alışveriş yapıp yapmadığını düşündüm. Belki de görev yaptığı şehirde yalnız yaşadığı için eli bu işlere yatkındı. Tabii benimki sadece çıkarım...

 

Orada beklemekten sıkılarak ilgimi çekecek bir şeyler bulmayı umut ederek marketin içini turlamaya başladım. Keşke bir kozmetik mağazası falan bulabilseydim buralarda. Birkaç serum ve bakım yağına en önemlisi şampuana asla hayır demezdim.

 

Kendim için önemli gördüğüm şeyleri kucağıma doldurarak gezinmeye devam ettim bir süre. Abur cubur reyonunda bulduğum ayıcıklı jelibonlardan aldıktan sonra kişisel bakım reyonundan da hiçbir boka yaramayacağına emin olduğum ama saçlarımı çalı süpürgesine çeviren hacışakirden bin kat daha iyi olduğuna inandığım bir şampuan seçtim.

 

Niye bir sepet almadım diye kendi kendime küfrederken son dakika gördüğüm fıstıklı çikolatalara uzanmak için reyonun hayli üstünde kalan rafa doğru uzandım. Kutuyu parmaklarımı hareket ettirerek ve ayak parmaklarımın üzerinde yükselerek almıştım ki ayağımdaki stilettolar beni gafil avlayarak zemini altımdan çektiğinde dudaklarımın arasından koku dolu bir nida döküldü.

Allahım sana geliyorum.

 

"Yakaladım." Münasip yerimin üstüne düşmeden beni sıkı sıkıya yakalayan yabancı kollar belimden tutarak beni doğrulttuğunda tuttuğum nefesimi serbest bırakıp gözlerimi usulca araladım.

 

"Teşekkür ederim."

 

"Ne demek böyle güzel bir kadını kurtarmak herkese nasip olmaz." Üst raftaki çikolatalara uzandığı sırada gülümseyerek kutuyu işaret etti. "Kaç tane olsun."

 

"Üç yeterli."

 

"Burada mı yaşıyorsun?"

 

Çikolataları kucağımdaki yığının üzerine bırakıp bile isteye elime temas ettiğinde "Hayır." Dedim. Gereksiz samimiyeti ve ilgili bakışları yerimde rahatsızca kıpırdamama sebep olmuştu.

 

"Öyleyse mevsimlik turistlerden birisin. Gezmek istersen buraları avucumun içi gibi bilirim. Eğer numaranı verirsen-"

 

Erkek milleti değil misiniz. Çapkın Hüseyin Bolt seni.

 

"Hayır. Yani aslında ben..." Adamı başımdan savuşturmak için destekli bir yalan ararken reyonların arasından çıkan Cihangir'i görünce "Nişanlım!" dedim heyecanla. "Nişanlımla birlikte geldim."

 

"Öyle mi? Ben parmağında yüzük görmedim."

 

"Yenisine hazırlık diyelim. Nişanlımın bu akşam bana bir sürprizi var. Haberim olmadığını sanıyor ama baksanıza nasıl da her şeyden habersiz akşam yemeği hazırlığı yapıyor. Ahh çok şeker değil mi?"

 

"Şey, daha çok öfkeli gibi."

 

"Yoo... Mizacı öyle, pamuk gibidir karıncayı incitemez."

 

Bize doğru gelen Cihangir'in üzerimizde gezinen dikkatli bakışlarına aldırış etmeden aramızdaki birkaç adımı kapatarak elimdeki paketleri sepetin içine attım. "Bende seni arıyordum sevgilim. Nerede kaldın?"

 

Yeşil irisleri kirpikleri tarafından anında perdelenirken neler döndüğünü anlamaya çalışıyor gibi arkamdaki adama baktı. "Bu sevimsiz yavşak seni rahatsız mı ediyor?"

 

"Sadece oyunuma ayak uydur lütfen." dedim bir sorun çıkmamasını umut ederek. Yüzüme samimiyetsiz bir gülümseme yerleştirip koluna girdiğimde hala karşımızda dikilen adama doğru hareket edecekti ki bu kez parmaklarımı parmaklarına kenetleyerek onu durdurdum. Teninin bu kadar sıcak olması parmaklarımı karıncalandırmıştı. "Beni rahatsız ettiği falan yok sadece flört etmeye çalışıyor işte. Bir kere dediğimi yapsan ölür müsün?"

 

Öfkeli yeşilleri reyonu inceliyormuş gibi görünen ama bizi izlediğini apapacık belli olan Hüseyin Bolt'un üzerinde uzun uzun gezindi. "Oyun falan anlamam kızım ben. Varsa bir sorun çekinmeden açık açık söyle. "

 

Sesi benim kısık sesimin aksine yükselirken diğer elimi koluna dolayarak "Sessiz ol. Her şey kaba kuvvet değil. Biraz medeni olsan ölmezsin. Sadece bana ayak uydur yeter." Dedim. Koyu yeşil gözleri kısılırken zorlukla yutkundum.

 

"Her şeyi aldıysak gidelim mi birtanem?"

 

Cihangir bıkkın bir soluk verdikten sonra yüzünde samimiyetsiz ona yakışmayan bir gülüşle dişlerinin sıkarak konuştu. "Gidelim. Gidelim çünkü bu tipini sektirdiğim gözlerini biraz daha bu tarafta tutarsa elimden bir kaza çıkacak."

 

*** 

 

Saat akşam yediyi gösterirken evin önünde duran arabadan usulca indim. Vücudum adeta bir pelteye dönüşmüş gibiydi. Zira öylesine yorgun hissediyordum ki eve gider gitmez yapacağım tek bir iş vardı. Uyumak. Sabaha kadar uyumak.

 

Cihangir'in peşine takılıp bagajı açmasını bekledim. Aldıklarımı sırtlanıp koşarak eve girmek istiyordum çünkü hava öğle vaktindeki ılıklığının aksine akşam vakti yine ayaza çekerek dişlerimi takırdatmaya başlamıştı.

 

"Sen çık benim biraz işim var. Gelirken getiririm çantaları." Cebindeki anahtarı çıkarıp buz tutmuş parmaklarımın arasına bırakırken aramızdan ufak bir elektrik geçti. İrkilerek geri çekilsem de topuğum bataklığa dönmüş toprağa saplanarak dengemi bozduğunda saniyeler içerisinde yakaladı beni ve yeşil irisleri usulca elalarıma tutundu.

 

"Kristallerinde bir sorun mu var yoksa her seferinde seni tutayım diye numara mı yapıyorsun?"

 

Ellerinden hızla kurulurken çantamı sertçe koluna vurarak aramızdaki mesafeyi açtım. "Kendini beğenmiş ukala." Dudaklarımın birkaç kez açılıp kapandı. "Sen...sen benim tipim bile değilsin be" Söyleyeceğim sözler ağzıma gelip gelip giderken çantamı bir kez daha göğsüne sertçe vurup "Hadsiz!" dedim ve hızlıca eve doğru yürümeye başladım. Yeşil gözlü medeniyetsiz dağ ayısı.

 

 

 

 

 

✨️

Defne karakterini nasıl buldunuz?

Ve Cihangir hakkında ne düşünüyorsunuz?

Safa ile İlknur'u daha çok görmek ister misiniz?

 

 

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın olur muu? Oy sınırı koymak gibi saçmalıklar falan yapmak istemiyorum ama azıcık motivasyon fena olmaz be pamuk şekerler. Zira çokça ihtiyacım var şu sıralar.

 

 

 

✨️

 

 

Loading...
0%