@madamosiella
|
SEKİZİNCİ BÖLÜM "Zehir Yeşili İrisler" 🕯
Sobanın huzur verici gürültüsü eşliğinde yeni bir sayfa daha çevirdim. Fakat ateşin çıtırdayan sesi huzur verse de elimdeki kitap içime sıkıntıdan başka bir şey vermiyordu. Keşke akıl edipte birkaç moda dergisi ve kitap alsaydın Defne diye içten içe kendime kızarken aldatılmanın öfkesini çocuklarından çıkaran kadına sinirimden kitabın kapağını sertçe kapatıp cam kenarına bıraktım ve kollarımı şortumun çıplak bıraktığı bacaklarıma dolayarak dışarıdaki sessizliği dinledim bir süre. Uykumun yerinde çoktan yeller esiyordu. Cihangir'e olan sinirim tüm uykumu da peşi sıra götürmüştü. Yetmiyor gibi inadım yüzünden aç kalmıştım. Karnım ateşin çıtırtılarına eşlik edip guruldarken saniyeler önce ışığı sönen odanın kapısı aniden açıldı ve başını çarpmamak için pervazın altından eğilerek geçti Cihangir. İtiraf etmem gerekirdi ki kıskanılacak bir boya sahipti. Ve sağlıklı bir vücuda... Giydiği kısa kollu tişörtünün açıkta bıraktığı kaslı kollarıyla beni boğmasının bir pitonun beni boğmasından daha kısa süreceğini yemin edebilirdim. Sobaya birkaç odun daha attıktan sonra adımları oturduğum koltuğun başında duraksadı ve okuduğum kitabın kapağına baktı kıstığı gözleriyle. Tuhaf bakışları saniyelerce üzerimden ayrılmayınca en sonunda dayanamayarak bıkkın bir nefes verdim. "Babaannenin kitapları bunlar benim değil. Bakma öyle tuhaf tuhaf." "Babaannemin okuma yazması yok." Ciddi olup olmadığını tartmak için gözlerimi ona diktim. Ciddi gibi görünüyordu. "Odasında, masasının üzerinde duruyordu." Cebinden çıkardığı sigarasını dudaklarına yerleştirdiğinde gerçek bir tiryaki olduğunu düşünmeye başlamıştım artık. Birkaç saat önce marketten aldığına tanık olduğum paketi şimdiden yarılanmıştı. Sağ kaşını kaldırdı. "Kızlardan birinindir." Odunların tutuşup tutuşmadığını kontrol ettikten sonra kapıya doğru yöneldiğinde aniden oturduğum yerde ona doğru döndüm. "Nereye?" Kirpikleri zehir yeşili irislerini perdeledi, askıdaki montunu üzerine geçirirken uzun uzun baktı yine yüzüme, her ifademi okuyabilirmiş gibi... "Yalnız kalmaktan korkuyor musun?" Yeniden önüme döndüm ve "Hayır." dedim kuyruğu dik tutmaya çalışarak ama korkuyordum. Birkaç gecedir ormandan gelen uluma sesleri yüzünden gün ağarmadan uyuyamıyordum. "Aşağıdayım. Hayvanlara bakacağım. Bir iki saate dönerim." Demir kapı kapanıp Cihangir'in uzaklaşırken bir süre gidişini izledim. Geniş sırtının aksi pencereye düştüğünde çakmağını ateşleyip kalın dudaklarının arasına sıkıştırdığı sigarayı tutuşturdu. Bir derdinin olduğunu fark etmeme rağmen bununla ilgili tek bir kelime duymamıştım ağzından. Bir süre demir parmaklıklara yaslanıp uzun uzun gökyüzünü izledi sonrada arasını dönüp gözden kayboldu.
***
Cihangirin gidişini fırsat bilerek bir havlu kapıp hızlıca banyoya girdim. Sıcak suyun nasıl kullanıldığını birkaç gün önce Cihangir sayesinde öğrenmiştim. Ve şu an sıcak bir banyonun her şeye iyi geleceğinden emindim. Belki bu sayede kemiklerim de biraz olsun ısınırdı. Uzun uzadıya süren banyomu tamamladığımda kapının arkasına astığım havluyu bedenime sararak kaldığım odaya geçtim ve yatağın üzerindeki kıyafet yığınına kısa bir göz devirdikten sonra gözüm görmesin diye sandalyenin üzerindeki battaniyeyi yatağın üzerine attım. Gözün görmediği dağınıklık, dağınıklık değildir. Ne kadar çabalasam çabalayayım hiçbir zaman derli toplu bir insan olmamıştım. Bazı şeyler olmayınca olmuyor işte. Yarın dağılacaksa her gün toplamanın ne anlamı var değil mi? Pis değildim zaten pis olmakla dağınık olmak arasında derin bir fark olduğunu düşünüyordum. Aldığım yüz maskelerinden birinin paketini açıp aynanın karşısına geçtiğimde kayan havlumu göğsümün üzerine sabitledikten sonra maskenin katını açarak yüzüme yerleştirdim. Masanın üzerindeki kremi alıp kurumaktan sahra çölüne dönmüş kollarıma, boynuma ve bacaklarıma sürerken derin bir iç çektim. Bu evde, evim sandığım o dört duvardan daha huzurlu olacağımı hiç düşünmemiştim. Konfor yoktu belki ama etrafta her an ne yapmam gerektiğini söyleyen insanlarda yoktu. Şu sıralar konfor istediğimde yoktu zaten. Sadece huzura ihtiyacım vardı. Saçlarıma sardığım havluyu açıp bir işe yaramayacağına emin olduğum bakım yağını saçlarımın uçlarına sürerken aklıma gelen iç çamaşırlarımla oturduğum yerden hızlıca kalktım. Allah'ım aldığın aklımı ne olur geri ver bana, ben böyle çok yaşayamam. Koştur koştur girdiğim banyoda etrafa saçtığım çamaşırları toplayıp yüzümden düşen maskeyi bezgince geriye ittiğimde derin bir soluk verdim. "Nerdesin Allahın cezası nerde? Elma dersem çık armut dersem çıkma." Kirli sepetini karıştırırken "Elma." Dedim. " Kurban olayım çık elma diyorum acil durum." Sütyenimi benim değil de Cihangir'in bulma fikri zihnimin orta yerine yerleştiğinde bütün bedenim adeta alev aldı. Gözünde yeterince rezil duruma düşmüşken bir de buna katlanamazdım. Son bir haftadır üzerimde olan salaklık beni bile şaşırtıyordu artık. Şerefsiz Affan, tüm ayarlarımla oynamış şirazemi kaydırdı resmen. Sırtımı kapının arkasındaki duvara yaslayarak sakince düşünmeye çalıştım. Gözlerim etrafta gezinirken saçlarımı geriye doğru ittim ve sütyenin en son nereye bıraktığımı düşünmeye başladım. Düşündüm, düşündüm, düşündüm... Ve köpek maması gibi kokuyor diye içmediğim B12 vitaminlerime küfrettim. Öfkeyle vurduğum yumruğum dolabın kapağının yerinden çıkıp düşmesine sebep olduğunda hızla ileri atılarak kapağı tutmuştum ki duyduğum ıslık sesi ve baldırımda hissettiğim acıyla birlikte acı dolu bir inilti döküldü dudaklarımın arasından. Önce alev alev yanan bacağıma sonra başımı kaldırıp kapının birkaç metre ilerisinde dikilen adama baktım. İçine düştüğüm şok dalgası tüm bedenimi etkisi altına alarak beni hareketsiz bıraktığında derin derin nefesler almaya başladım. "Hass*ktir. Defne yenge!" Bacağıma doğru süzülen kana bakarken "Kanıyorum." dedim. Sesimi duymakta ben bile zorlanmıştım. "Beni vurdun mu sahiden?" Safa aptal aptal yüzüme baktı. "Sen buradaysan yatakta yatan kim? Lan yoksa... Yenge sen..." Yaşadığım olayın gerçekliğini kavramaya çalıştım. Şoka giren bedenimi ve titreyen çenemi zapt etmeye çalıştığım sırada öfke tüm bedenimde kol geziyordu. Çığlık çığlığa bağırmak istiyordum. Bu çocuk benden daha salaktı. "Evet Safa! Komutanını onun evinde onun yatağında başka bir adamla boynuzladım!" Öfkeli bir nefes verip aklıma mukayet olmaya çalışırken "Yatakta kimsenin yattığı falan yok aptal herif onlar benim çamaşırlarım. Allah'ım yalvarırım bu bir rüya olsun." Dedim ağlarcasına. Yardım etmek için yanıma gelmek istediğinde elimi kaldırarak durdurdum onu. Banyo karanlık olduğu için beni tam olarak görmediğine emindim. Sadece koridorun ışığı vuruyordu içeriye. Üzerimdeki tüm vücudumu aşikar eden kısacık bir havluyla oluşuma içten içe kahrederken bacağıma vuran acı dalgasıyla dişlerimi sıkarak konuştum. "Yaklaşma, çıplağım." Tam o dakikalarda demir kapı büyük bir gürültüyle açılıp arkasındaki duvara çarptığında korkuyla irkilerek arkamdaki dolaba tutundum. Bir sütyen uğruna neyin içine düştün sen Defne? Daha fazla ayakta duramayacağımı anladığımda üzerimdeki sıkı sıkıya tuttuğum havluyla birlikte sırtımı arkamdaki tezgaha yaslayarak aşağı doğru kaymaya başladım. Nefesimin sıklaştığını kalp atışlarımın hızlandığını hissedebiliyordum. Öyle ki hızlı nefes alışlarım başımı döndürüyordu. Cihangir'in afallamış bakışları önce Safa'yı sonra daha çok kısılarak karanlıktaki bedenimi bulunca Safa'nın yediği boku anlamış gibi öfkeyle kükredi. Elinde silah mı vardı onun? O keskin kulaklarının susturucu takılmış silahın sesini bile duymuş olmasına inanamıyordum. "Ben senin akılsız aklını s*keyim. Göz kulak ol diye bıraktığım kızı mı vurdun a*ına koyayım?" Aramızdaki mesafeyi birkaç adımda kapatıp kapağını kırdığım dolaptan diğerlerinin devrilmesini umursamadan aceleyle beyaz bir havlu çekip çıkardığında bakışları Safa'ya sadece birkaç saniye uğramıştı. "Sana ruhsatlı silah verenin cibilliyetini de s*keyim. Ama en başka kendi aklımı s*keyim ben." "Abi valla görülmez kaza. Ben yatağı öyle görünce... ne bileyim evde başka biri var sandım. Sonra yine yengemi burada görünce..." dedi ve başını hafifçe sağa eğdi. Ona sinirli olmasan bu haline masum bile diyebilirdim. "Seni boynuzluyo sandımdı ama öyle değilmiş." Sakinliğini korumaya çalışırcasına derin bir nefes aldığında belindeki kemeri çıkarıp bir yüzüme birde üzerimdeki havluya baktı. "Ben o boynuzları sana takmadan önce kaçabildiğin kadar uzağa kaç çünkü seni bulunca bizzat g*tüne takacağım. Çık dışarı!" Kemeri bacağımın üst kısmına sıkıca bağlayıp kan akışını yavaşlattıktan sonra elindeki havluyu baldırıma bastırınca artan ağrıyla birlikte inleyerek ona engel olmaya çalıştım. "Dur, dur dokunma." "Acıdığını biliyorum ama kan akışını durdurmam lazım bunu sana dokunmadan yapamam Defne." "Yengem valla isteyerek olmadı ya." Hala yenge diyor çıldıracağım. Ağlarcasına inleyip başımı arkadaki dolaba yaslarken bulduğum ilk şeyi tutup Safa'ya fırlattım. "Sus be artık Allah'ın cezası adam sus!" Safa attığım siyah kumaşı hızlı refleksleriyle anında havada yakalayıp büyüyen gözleriyle parmaklarının arasında yukarı doğru kaldırınca yerin yedi kat dibine girdim. Kumaşı alev almışçasına hızlıca yanındaki koltuğa fırlatarak zorlukla yutkundu. Ama ben yutkunamadım bacağımdaki yangın saniyeler içerisinde tüm bedenimi sararken bakışlarımı Cihangir'in yüzüne çeviremedim bile. Şuracıkta kan kaybından ölseydim de şu görüntüleri görmeseydim. "Ben gideyim en iyisi komutanım." Cihangir gözlerini tahamülsüzce kapatıp burnundan sesli bir soluk verdi, öldürücü bakışları Safa'yı boğuluyormuşçasına öksürtürken elini hızlıca birkaç kez göğsüne vurdu ve emir almışçasına hazır ola geçti. "Emredersiniz Komutanım. S*ktir olup gidiyorum ben." Verdiği tekmilim ardından bedeni ışığın altından çekilip karanlığa karışmıştı. O an buhar olup havaya karışmak istemesem Cihangir'in Safa'nın arkasından sıraladığı bir dizi küfüre üç beş tane de ben eklemek isterdim ama ne dönen başım ne pancara dönen suratım ne de acıyla kavrulan baldırım buna izin vermiyordu. Elindeki havluyu kaldırıp temizlediği yarayı görebilmek için iyice eğildiğinde bu kez de yanmayan ışığa küfretti. "Sadece sıyırmış." Üzerindeki siyah tişörtü çıkarıp çıplak kaldığında öylece kalakaldım. Karşımda soyunması beklediğim bir şey değildi. Tam o an karanlıkla bile dikkatimi çeken yanık izini görünce kendi acımı bile unuttum, içimde bir yerler ezildi. Canının deli gibi yandığına emin olduğum ikinci ya da üçüncü derece bir yanık izi vardı göğsünün hemen altında. Yüzümdeki ifade onu rahatsız etmiş gibi elindeki tişörtü hızla başımdan geçirirken bunun havlumun düşmesine karşı bir önlem olduğunu anlamam uzun sürmemişti. "Yara-" "Seni odana götüreceğim böyle hastaneye gidemeyiz. Eğer kendin giyinebilirsen..." Beni duymazdan gelişine karşılık konuyu üstelemedim. Ellerini bacaklarımın ve belimin altından geçirip dizlerimin altını kavrayarak bedenimi havalandırdığında sızlayan baldırıma inat "Hastane olmaz." Dedim. Başımı çevirdiğim an göğsüne ve yüzüne çarpan ıslak saçlarım çenesinin kasılmasına sebep olunca usulca inip kalkan adem elmasına takıldı bakışlarım. Saniyeler sonra irislerim yeşillerine tutunduğunda gözlerinde daha önce hiç fark etmediğim bir ifade vardı. "Kan kaybından ölmeni mi bekleyelim istersin?" "Sadece sıyırmış dedin. Bunun için yapabileceğin bir şeyler olduğunu biliyorum. Askersin sen çok daha kötülerini görmüşsündür." "Seni dikmeyeceğim." Üzerindeki çamaşırları kenara itip beni yatağın üzerine bıraktı, sıcak nefesi yüzümü yalayıp geçmeden önce omzundaki kolumu kendime doğru çektim. Zehir yeşili irislerini bu kadar yakından görmek zihnimi bulandırmıştı. "Dikeceksin. Hastaneye gidemem Cihangir." dedim çaresizce. Bana yardım etmesine ihtiyacım vardı. Uzun uzun baktı gözlerime. Her bir parçamı okumak ister gibi dikkatle inceledi yüzümü. "Kimseden kaçmadığını söylemiştin." dedi bana lafımı yedirmek istercesine. Bakışlarım kucağımdaki ellerime düştü. "Yalan söyledim." Dedim bende küçük bir çocuk gibi omzumu silkerken. "Ailemden kaçıyorum." "Tam da şımarık bir kız çocuğuna göre." İtirafım onu şaşırtmamış aksine bildiği bir şeyi dinliyormuş gibi davranmıştı. "Hakkımda hiçbir halt bildiğin yok. Bana karşı ön yargılı davranmaktan vazgeç artık." Şımartılarak değil aksine ilgisiz bırakılarak büyütülmüş bir kız çocuğuydum. Bir taraflarım hep eksik kalmıştı. Dışarıdan pamuklara sarılarak bir dediği iki edilmeden büyütüldüğü sanılan kız çocuğunun içinde sevgisizlikten doğan koca bir enkaz taşıdığından haberi bile yoktu karşımdaki adamın. Kaşları kirpiklerinin üzerine düştü. Arkasını dönüp odadan çıkarken peşi sıra bağırdım. "Sahiden kan kaybından ölmemi beklemeyeceksin değil mi?" Ses gelmeyince bacağıma bastırdığı kanla ıslanmış havluyu kaldırarak yaraya baktım. Midem ağzıma gelirken başımı hızla diğer tarafa çevirmiştim ki iri cüssesiyle kapıdan eğilerek girdi içeri, elindeki votkayı parmaklarımın arasına sıkıştırıp dumanı tüten sıcak suyu çektiği sandalyenin üzerine bıraktığında sahiden söylediğim gibi beni dikecekti. Gerginlikle parmaklarımın arasındaki şişenin kapağını açıp birkaç yudum aldım. Yanında getirdiği ipliği iğneye geçirdikten sonra yatağa oturdu. Kalın parmakları parmaklarımın arasına girip elimdeki şişeyi alırken "İç diye getirmedim." dedi. Niye elime veriyorsun kardeşim o zaman. Islattığı havluyla bacağımın üzerindeki kanı temizledikten sonra yüzüme baktı. "Canın yanacak Defne. Sandığından çok daha fazla." Vazgeçmemi bekliyordu. Dudaklarımı dişlerken içimdeki korkuya engel olmaya çalışarak kabul ettiğimi belirtircesine başımı sallamaktan başka bir şey yapamadım çünkü başka bir çarem yoktu. Kimlik bilgilerim hastanenin sitemine düştüğü an babama ya da Affan'a haber gideceğini adım gibi biliyordum. Kollarının uzanmadığı tek bir yerin bile olmadığına emindim artık. Sıkıntılı bir nefes verdikten sonra alkolü yaranın üzerine dökerek yaranın cayır cayır yanmasına sebep olduğunda eğdiği başını kaldırmadan gözlerinin altından baktı yüzüme, acı eşiğimi kontrol etmeye çalışıyordu. Yoktu. Tırnağım kırıldığında bile deli gibi sızlanırdım ben. Dudaklarımı dişleyerek sakinmiş gibi görünmeye çalıştım. Başladığı işi bitirmesini istiyordum. Sıcak avuçları baldırımı kavradığında dizini bacağımın altına koyarak kendine daha rahat çalışabileceği bir alan yarattı. İğnenin ucunu gümüş rengi çakmağıyla iyice yakarken sandalyenin üzerine bıraktığı şişeyi sanki o almamış gibi yeniden kucağıma bıraktı. "İç." "İçmem için getirmediğini söylemiştin." Sıcak parmakları ve bakışları hala baldırımın üzerindeyken başını salladı. "Korkudan bayılacağını düşünmeden önceydi." "Korkmuyorum." dedim şişeyi tepeme dikmeden hemen önce. Korkudan ölüyordum. Dudaklarında belirli belirsiz bir gülümseme oluştu. "Kalbinin sesinin buradan bile duyabiliyorum." Şişeyi neredeyse yarıladığımda elindeki iğneyi yeniden ısıtarak o koca bir ormanı içinde barındıran zehir yeşili irislerini bana çevirdi. Hazır olup olmadığımı görmek istiyordu. Derin bir nefes alıp alkol yüzünden hıçkırırken "Yap gitsin." dedim. Korkunun ecele faydası yoktu. Gözlerimi kapatıp iğnenin tenime batacağı o anı bekledim ama sandığım gibi kolay olmadı. İğne tenimi delip geçtiğinde ciğerlerime tek bir nefes dahi çekemedim. Canım deli gibi yandı. Dudaklarımın arasından dökülen çığlık nefesimi kestiğinde titreyen çenemi zapt etmeye çalışarak konuştum. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. "S*ktir bu... bu çok acıtıyor." Kaşları kirpiklerinin üzerine düştüğünde yüzünde beni dikmekten hoşlanmadığını düşündüğüm bir ifade vardı. "Sık dişini biraz. Nazik olmaya çalışacağım." İğneyi yeniden tenime batırdı. Parmaklarımın arasında dertop olan üzerimdeki tişörtünü çekiştirirken "Beni vurduğu için öldüreceğim onu." dedim dişlerimin arasından, dudaklarımdan yeni bir inilti daha koparken kendime hakim olamıyordum. "Çıplak ellerimle..." Derin derin nefes almaya çalıştım. "Çıplak ellerimle boğarak öldüreceğim hem de!" Dakikalar sonra gözlerimi kapatıp başımı arkaya yaslarken parmaklarım artık sadece tişörtü değil Cihangir'in bacağımı tutan elini de kavrıyordu. "Bitir artık... Yalvarırım bitir dayanamıyorum." Alkolün ve acının etkisiyle dağılırken küçük bir kız çocuğu gibi hüngür hüngür ağlamaya başladım. "Lütfen..." O an Cihangir'in parmaklarını önce alnıma yapışan saçlarımda sonra temizlemek istercesine terden ıslanan yüzümde gezindi. "Şşt tamam..." Sesi tüm rengini kaybetmişti. "Bitti Asi kuzu. Bitti. Bu eller sadece öldürmeyi biliyor a*ına koyayım iyileştirmeyi değil ki." Beyaz bir bandajla baldırımı iyice sarıp düğümledikten sonra yatağın üzerindeki battaniyeyi dikkatlice altımdan çekerek üzerime örttü. Alkol kanıma karışmış zihnimin odalarında bir bir gezinip uykumu getirirken yüzümdeki yaşlara tezat bir şekilde gülümsedim. "Teşekkür ederim." Bakışları dudağımın kenarına düştüğünde rahatsız olmuşçasına kaşları çatıldı."Hayatımın en boktan deneyimiydi." "Güzel oldu mu?" Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu. "Gördüğün zaman çığlık atacağın kadar güzel oldu. Artık daha çok etek giymek isteyeceksin." Omzumu silkip gülümserken düşünebildiğim tek şey çektiğim acının dinmiş olmasıydı, sağıma doğru kıvrılıp ona doğru döndüm ve üzerime giydirdiği tişörtteki sigarayla harmanlanmış kokusu burnuma dolduğunda gözlerimi kapatarak "Ben uyuyana kadar ışığı kapatma olur mu?" dedim.
✨️
Yıldızımızı parlatmayı ve yorum yapmayı unutmayın olur mu? Bir sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın 🐣
|
0% |