Yeni Üyelik
2.
Bölüm

‧͙⁺˚*・༓☾Ölü Gelin☽༓・*˚⁺‧͙

@madnoble

Süslü kumaşlar, şık takımlar ve pahalı parfüm kokusu ile sarmalanmış yorgun bedenime yapay bir gülüş yerleştirdim. Tüm bu kalabalığın ve şatafatın arasında tek başımaydım. Bu durum kendimi bildim bileli böyleydi. Etrafımda hep bir kasırga döner, ben ise o karmaşa içerinde geçip giden hikayeleri izlerdim. Hayatım bundan ibaretti, o hikayelerden hiç biri bana uzanmaz içine katmazdı. Kendi küçük masalımla öylece kenarıda beklerdim. Göz acıtan beyaz salonu rengarenk boyayan kadınlara ve tek tip adamlarda gezindi gözlerim. Dışarıdan bakınca ne de güzel görünüyordu. Tüm zerafetleri ve güzellikleriyle dünyaya renk katan kadınların etrafında pervane olan siyah kuşlar gibiydiler. Gerçek ise acı vericiydi. Kadınların boyunlarında görünmeyen tasmalar kara kargaların ellerindeydi. Rönesans tablosundan fırlamış gibi görünen bu güzelliklerin yapay ifadeleri bunu kanıtlıyordu. Gözümün önüne Eşit Olmayan Evlilik tablosu gelirken, önümde ki manzara ne kadar da benzerdi.

"Yine dalıp gitmişsin güzelim." Baysal'ın sesiyle gözlerimi izlediğim tablodan onun çehresine çevirdim. Bana sıcak bir gülümsemeyle bakan nişanlımın, uzattığı kollarının arasına girerek cevap verdim.

"Yorgunum." Başımı dayadığım göğsü şişip inerken ikimizde bu duruma alışmıştık artık. Ben hep yorgundum, onunda hep işi vardı.

"Sadece biraz daha dişini sık olur mu? Biliyorsun bu baban için çok önemli, senin için çabalıyor." Onu başımla onaylasam da ayakta durmaya halim kalmamıştı. Elbisemin uzun eteklerinin sakladığı sandaletlere şükrettim. Yanımızdan geçip giden insanlar Baysal'a selam verirken bana sadece bakmakla yetiniyorlardı. Bakışlardan rahatsız olarak askılı elbisemin açıkta bıraktığı tenimi şalımla kapatmaya çalıştım. Baysal beni hep güzelim diye severdi. Ben ise bu acıyan bakışların altında çoktan el altından bana verdikleri isimle özdeşleştirmiştim kendimi. Ölü Gelin.

Ünlü ilaç firması sahibi Fatih Gökmen'in çare bulamadığı biricik kızı. Ortağı olduğu başka bir firmanın sahibinin oğluyla nişanlanmış Lavinya. Namı değer Ölü Gelin. Ne ironiydi ama. Her gün belki de binlerce insanın hayatını kurtaran babam, kendi kızına şifa olamıyordu. Bu biraz da benim inadımdandı. Boynumdan başlayıp göğü süsleyen yıldızlar misali tüm bedenime yayılan benleri ilk fark ettiğimde karşı çıkmıştım kemoterapiye.

Gözümün önüne hep annem gelirdi. Hasta yatağında aynı hastalıktan yattığı dönemde, ne zaman onu görmeye gitsem içim parçalanırdı. Cildi yaralarla dolu, döküntülü ve soluktu. O çok sevdiği saçlarını kaybettikten sonra kendini toparlayamamıştı. Ziyaretlerimde görüntüsü ile beni üzmek istemediği için bandana takar, canını yakmasına rağmen tenini kapatabildiği kadar kapatırdı. Ampütasyonu reddeden bir melanom hastasıydı. İleri seviye cilt kanseri. Öleceğini anlamış ve giderken iki kolunun da kendisinde kalmasını istediğini söylemişti.

Hastalığının başından beri her evresinde yanında ben vardım. Ve adım adım ikimizi de ölümüne çok güzel hazırlamıştı. O kadar güzel bir sükunet içerisindeydi ki günlerimiz sakin geçmişti. Sanki hiç gitmeyecekmiş gibi. Sonunda kendi ellerimle tek bir damla göz yaşıyla vermiştim onu toprağa. Ölümünden kısa bir süre sonra, henüz tuttuğum yas son bulmadan aynı illet beni bulmuştu. Annemin aksine daha erken teşhis konulmuştu bana. Karısına aşık olan babam üzerime öyle titremişti ki gerçekleşecek olan sonu uzatabildiği kadar uzatmak istemişti. Ben ise çoktan vaz geçmiş kendimi hazırlamıştım bile.

Cerrahi tüm müdahaleleri, kemoterapiyi ve radyasyon tedavisini reddettim ilk önce. İmminoterapi ile sadece ilaç tedavisiydi kabulum. Annemle aynı kaderi paylaşsam da benim gidişim daha derli toplu olsun istedim belki de. Annem gibi, yara ve cerahat dolu bedenimle insanlara görünmek istemedim. Babam aynı tabloya ikinci kere maruz kalsaydı bunu kaldıramazdı. Çabam ondandı, kendimi geçmiştim çoktan. Bir gün yığılıp kalacağımı bilerek ayaklı bir ilaç torbasına dönüştüm günbegün. Şimdi ise buradayım.

Babamın düzenlediği bir ilaç seminerinde Baysal'ın biricik ölü gelini olarak ayakta durmaya çalışıyorum. Yanımızdan geçen garsonu tutan adamı süzdüm bir süre. Şu kısa hayatımda belki de başıma gelen tek güzel şeydi. Bir sekseni geçik boyu benimkine benzeyen sık kahve saçlarıyla yakışıklı bir adamdı. Bir kaç kere babamın düzenlediği seminer ve davetlerde denk gelmiştik ve dürüst olmak gerekirse başta dikkatimi çekmemişti. Zamanla hastalığım nüks ettikten sonra daha çok görür oldum onu. Ne kadar itiraz etsem de sonunda kalbime girmeyi başarmıştı. Bu dünyadan göçecek olduğum için kalbimi kimseye açmak istememiştim. Kimseyi üzmeden ayrılmaktı amacım. Ama Baysal'ın iyileşeceğime olan inancı en az babamınki kadar kuvvetliydi. Bir şekilde girmişti hayatıma. Bende şimdi olabildiğim kadar yanında olmaya çalışıyordum. Elimden gelenin en iyisi buydu.

Kendine bir kadeh şampanya alan Baysal'ın uzattığı diğer kadehte ki elma suyunu aldım gülümseyerek. Gülümsemem, babamın salonun kapısında bir adamla konuştuğunu görene kadar sürmüştü. Tabii buna konuşmak denirse. Babamı ilk defa bu kadar sinirli görürken karşısında ki adam elleri cebinde gayet rahat bir şekilde ona üstten bakıyordu. Uzun boylu, yapılı esmer adamın üstünde ki jilet gibi takım yüzüyle uyuşmuyordu. Kirli sakalı ve dağınık saçlarıyla avareye benziyordu. İşaret parmağını tehditkar bir havayla babamın omzuna bir kaç kez bastırdığını görmem ile eteğimin ucunu tuttum.

"Lavinya?" Baysal peşim sıra gelirken nereye ilerlediğimi fark etmesiyle tekrar seslendi.

"Lavinya!" Omuzumun üstünden ona baktığım da gelmek istese de yaşlı bir doktorun ona selam vermesi ile olduğu yerde kaldığını fark ettim. Önüme döndüğümde ise geldiğimi fark eden iki adam çenelerini sıkıca kapatmıştı bile.

"Bir sorun mu var baba?" Babamın soruma cevap verirken bile bakışlarını adamdan ayırmaması dikkatimi çekti.

"Hayır kızım, ne sorunu. Beyeefendi de gidiyordu zaten." Adam gözlerini üzerimde gezindirdikten sonra sağ elini cebinden çıkartıp uzattı.

"Siz Lavinia olmalısınız. Ben Alaz Vargın, sizinle tanışmayı bekliyordum." Adamın uzattığı elini sıkmadığımda tekrar cebine sokmuş ve siyah gözleri kısılmıştı. Tok ses tonu tekdüze ve sabit de olsa kendimi tedirgin hissetmeme sebep olmuştu. Babamın koluna girerek omuzlarımda ki şalı düzeltme ihtiyacı duydum.

"Lavinya. Ve sizden gitmenizi rica ediyorum. Bu seçkin bir davettir, tanımadığımız insanlarla hoşbeş edecek vaktimiz yok." Alaz, ya da her neyse bu tepkimi bekliyormuşcasına hafifçe gülümsedi. Bana sesleniş şeklinden rahatsız olmuşken, gitmeden söylediği sözlerle içime bir huzursuzluk tohumu ekti.

"Pekala, o halde gidiyorum yakında görüşmek üzere. Lavinia."

🍁🍁🍁

Loading...
0%