Yeni Üyelik
6.
Bölüm

‧͙⁺˚*・༓☾Orak☽༓・*˚⁺‧͙

@madnoble

Tavandan yere uzanan fransız pencereden sızan ay ışığına serin rüzgar eşlik ederken, gözlerim uçuşan perdelerde değil ayaklarımın ucunda ki dosyadaydı. Vargın'dan aldığım bu bomba ile bir saati geçik o kafede oturmuş ve sadece boşluğa bakabilmiştim. Kendime geldiğimde ise bedenimde ki yüzleşme hissiyle savaşa girmiştim. Eve gelip de babamın yüzünü gördüğüm an nasıl susup da odama kapandığımı ben bile bilmiyordum.

Ayaklarımın ucunda ki ateşlenmeye hazır fünye ilk gözlemlerime göre gerçekti. İkinci otopsi raporu bizim doktorumuz tarafından değil hastanenin başka bir doktoru tarafından, bize teslim edilen evraktan önce doldurulmuştu. Mührün orijinalliğine emin olduktan sonra raporu dolduran doktoru araştırmıştım. Adam annemin ölümünden sadece bir hafta sonra bir araba kazasında iki araç arasında kalıp ezilerek ölmüştü. Haberlere bile çıkan doktorun acı ölümünü o dönem kendi yasım yüzünden fark bile etmemiştim. Hafızamı zorlamaya çalıştım.

Annemin ölümünden bir gün önce durumu stabil olduğu için Semra Hanım davet edildiği bir seminere gitmişti. Annemin öldüğü gün ise bana acı haberi başka bir doktorun verdiğini hatırlıyordum. Ölüm haberinden bir kaç gün sonra Semra Hanım gelene kadar ne elimize bir kağıt verilmişti ne de sisteme işlenmişti. Her şey tamam ama nasıl? Nasıl pataloji raporu negatif çıkabilirdi? Melanom yüzünden gençliğini, ailesini, her şeyini kaybeden annem nasıl olur da kanser testi negatif olurdu? Vücudunda ki benleri, yaraları, irin dolu bezeleri, döküntüleri kendi gözlerimle görmüşken...

Yatağımın karanlık köşesinden sıyrılıp dosyayı belki de yüzüncü kez tekrar ellerime aldım. Yatağın dibinde ki komodinin çekmecesinden de bir kalem alarak ilaç listesinin, kullanılan tedavilerin ve vücuduna enjekte edilen her sıvının kontrolünü yapmaya başladım. Ve bir enjeksiyonun düzenli olarak yapıldığını fark ettim. Epinefrin. Neden? Annemin epinefrine alerjisi vardı. Beynimde bir şimşek çakarken parmaklarımın arasında ki kalemi sıkıca kavradım.

Eğer... eğer. Ya, ya annem başından beri kanser değilse? Ya yanlış teşhis yüzünden aldığı onca kanser ilacı bağışıklık sistemini çökerttiyse? Tamam bir saniye. Diyelim ki anneme yanlış teşhis konuldu; neden teşhisin yanlış olduğunu fark edip son vermediler? Patoloji sonucu negatif çıkan bir hastaya nasıl kanser tedavisi uygulamaya devam ettiler? Kanser olmayan bir hastaya kanser tedavisi uygulamak, yok yere radyasyon ve kemoterapi uygulamak onu canlı canlı öldürmek demekti. Bir de üstüne epinefrin alerjisi olan bir hastaya onu şoka sokmayacak dozda düzenli olarak epinefrin uygulamak... Tabii. Tabi ki melanom hastası gibi acı çeker, döküntü, kızarıklık, irin dolu yaralarla kaplı olurdu. Sağlıklı bir vücudu kanser tedavisine ve ağır alerjen duruma sokarsanız yalancı bir kanser hastası gibi göstermek kolaydı.

Annem ölmemişti. Öldürülmüştü.

Bu gerçeğin tokat gibi yüzüme vurması ile tuttuğum kalem elimin içinde tok bir sesle parçalandı. Bunu teyit etmeliydim. Emin olmalıydım. Kim neden annemi öldürmek istesin ki? Vargın'ın bana verdiği ölüm raporu şaibeli diyelim. Geri kalan tüm belgeler hastanenin datasından alınmıştı. Patoloji gerçekten negatifti. Anneme gerçekten de düzenli olarak epinefrin verilmişti. Onu gözümün önünde adım adım ölüme götürmüşlerdi. Hemde neyle? İmmün yetersizliğiyle. Kullandığı tüm ilaçları kesip, doğru bir tedavi ve sağlıklı beslenmeyle halledilebilecek bir rahatsızlıkla. Elbette kemo, yıllarca aldığı ilaçlar ve radyasyonun izleri olacaktı, ömrü büyük oranda kısalacaktı ama hayatta kalacaktı. Yaşayacaktı. Annem. Hiç bir zaman kanser değildi. Yaşayacaktı.

Onu benden kim almıştı? Neden almıştı? Neden!
Elimin üstünde açtığım yaralara kalemden akan mürekkep akarken parçaları odanın bir köşesine fırlattım. Aklımı kaçıracağım! Gerçeği nasıl öğrenebilirim? Oturduğum yumuşak yatak bir mezar taşı gibi sert gelirken yerimden kalktım. Annem. Benim güzeller güzeli biricik annem. Hayatımın merkezi olan melek bir kadını kim neden öldürmek istemişti ki? Bir sineği bile öldüremez camdan çıkıp gitsin diye salonda dakikalarca ufacık yaratıkla kovalamaca oynardı. Onun bu haline güldüğüm için ardından da beni kovalardı. Yaşımın önemi olmadan... Her seferinde.

Odada attığım anlamsız adımlar beni bir yere götürmezken telefonu elime alarak banyoya geçtim. Suyu açıp elimde ki kan ve mürekkeple olan savaşıma girmeden aramayı gerçekleştirdim. Sözde mürekkebi çıkartırken kazıdığın tenim daha beter kanarken telefon dördüncü çalışta açıldı.

"Lavinia?" Alaz'ın uykulu çıkan sesini duyduğumda transtan çıkmış gibi kendi tenime uyguladığım hasara son verdim.

"Bana cevaplar lazım Vargın." Bir kaç hışırtı sesine ufak bir öksürük eklendiğinde akan suyu kapatıp havluya uzandım. Farkında olmadan sol elimin üstünde ki yarayı baya derin bir hale getirmiştim. Tampon hareketlerle elimi kuruladıktan sonra, lavabonun altında ki dolaptan ilk yardım kutusunu çıkartıp mermere bıraktım.

"Gecenin bu saatinde? Sana bilmen gerekeni zaten verdim Lavinia. Kabul et ve kenara çekil, kafede ki görüşmemiz ilk ve sondu. Beni pişman etme." Uykulu sesi dağılmış Vargın'ın çakmağının sesini net bir şekilde duyduğumda iç çektim. Elimi temizleyip gazlı bezle sararken o kapatmadan söze girdim.

"Önüme kırıntı fırlatıp beni ana yemekten mahrum bırakamazsın. Söz konusu olan annem, Vargın. Ve ben senin önüme attığın o kırıntıyla öğreniyorum ki annem ölmemiş, öldürülmüş. Onu öldüren orospu çocuğu dışarıda elini kolunu sallarken ben kaçıp saklanayım mı yani!?" Son cümlem ile sesim yüksek çıkarken kalın duvarlara şükrettim. Hem neyden kaçacaktım ki? O piçi bulup aynı şekilde onu ağır ağır cezalandırmak varken.

"Seni koruduğuma beni pişman etme. Sana git ve her şey bitene kadar da girdiğin delikte kal diyorum o kadar!" Bağırması ile hızla diyafonu kapatarak telefonu kulağıma yerleştirdim. Ben ona cevap veremeden derin bir soluk alıp devam etti.

"Bak şimdi şöyle yapacağız. Ben her şeyi halledeceğim ve sende uslu bir kız olup beni kızdırmayı bırakacak ve dediğimi yapacaksın. Bende bu konuşma hiç olmamış sayacağım." Telefonu başımla omzum arasına sıkıştırıp çoktan giyinmeye başlayan ben için sözleri ne kadar umurumdaydı? Meçhul.

"Her şeyi halledeceksin demek? Annemi öldüren piçi de öldürecek misin peki? Ha Vargın! Bu kadar çok şey bilip benden saklayan sensin. Neden senden şüphelenmeyeyim? Bak şimdi şöyle yapacağız. Sen bana konum atacaksın ben oraya geleceğim. Bildiğin her şeyi kanıtları ile bana anlatacaksın ve merak etme o andan sonra siktir olup gideceğim!" Çantama cüzdanımı, Alaz'ın verdiği dosyayı koyarak sırtıma attığımda karşımda ki adam da benim kadar sinirliydi.

"Beni sakın o şerefsiz ile bir tutma! Ve çok bilmek istiyorsan evet! Vücudunda ki her bir gözenekten kan gelene kadar işkence ederek geberteceğim onu! Sonra ne yapacağım biliyor musun? Sikini kopartıp köpeklerime yedireceğim. Şimdi! Şimdi uslu bir kadın ol ve o kıçının üstüne otur. Zaten bu yaptıklarımdan sonra beni görmek istemeyeceksin. O yüzden iyi geceler Lavinia." Telefon çat diye yüzüme kapanırken duyduklarımla kanım donmuştu. Eğitimimden dolayı sayısız kadavra görmüş, bir çok ameliyat izlemiş biri olarak sözleri değil, sözlerinde ki duygu kanımı dondurmuştu. Alaz Vargın her kimden bahsediyorsa ondan gerçekten nefret ediyordu. Söylediklerini yapacağından artık emin olsam da atladığı bir nokta vardı.

Önce sıraya girmeli.
Annemi öldüren kansızın gözlerine bakmadan geberip gitmeyecektim.

Annemi öldüren kansızın gözlerine bakmadan geberip gitmeyecektim. Telefonu bırakmadan rehbere girip Bahar'ı aradım. Gecenin bu saatinde uzun uzun çalan telefonu ağır uykusu yüzünden son anda açmıştı.

"Alo? Lavi?" Ona anlatmak istiyordum ama Vargın beni hangi boktan korumaya çalışıyordu bilmiyordum. Yeni evli olan tek arkadaşımı da bilmediğim olası bir tehlikeye atmak istemiyordum. Nasıl kıvıracağımı düşünürken Bahar ufaktan uyku mahmurluğunu üstünden atıp azar moduna geçmişti.

"Gecenin bir vakti beni arayıp sapıklık yapacaksan kapat Lavinya. Bu zamana kadar aklına bile gelmedim sonuçta, yokluğumu hissetmezsin sen. Yok ben dayanamayacağım. Ne diye beni aramıyor ya da ziyaret etmiyorsun köpek! Baysal geldi geleli beni unuttun ya! O Baysal'ı göreyim zaten Giray'ı salacağım üstüne pitbul gibi haberin olsun! Alooo!" Derin bir nefes alıp kendimi yatağa attım. Sonuna kadar haklıydı. Herkesi her şeye hazır edebilirdim ama Bahar çok hassas bir kadındı. Hastalığımı öğrendiğim günden beri on yedi yıllık arkadaşımı yavaş yavaş kendimden uzaklaştırmıştım. Dördüncü sınıfta tanışmış ve tüm hayatımızı birlikte geçirmiştik, kızmakta sonuna kadar haklıydı. Şu an daha büyük bir dertle cebelleşirken, gönlünü almayı ertelemek zorundaydım.

"Bahar bebeğim gerçekten üzgünüm. Yeni evlisiniz arasam bile bu saatte aramamalıydım biliyorum ama yardıma ihtiyacım var." Sesim nasıl çıktıysa telefonun diğerinden bir şeylerin devrilme sesini duymuştum bile.

"Dur ışığı açayım. İyi misin Lavi? Benim aşkımı biri mi üzdü? Sen kolay kolay yardım istemezsin. Bekle bir. Giraaaaay! Arabayı hazırla!" Bahar ve paniği adlı esere selam çakıp hızla karşı çıktım.

"Bahar dur Allah aşkına ya. Öyle bir sorun değil, benim için birini araştırmanı istiyorum. Elimde sadece adı ve telefon numarası var ama aklıma sadece sen geldin." Arkadan Giray'ın uykulu söylenmeleri gelirken Bahar'ın adım seslerini duydum. Büyük ihtimalle Giray duymasın diye başka odaya geçmişti.

"Lavi hiç ihtimal vermem de hadi oldu diyelim. Baysal'ı aldatıyor falan mısın? En son biri hakkında bilgi istediğinde lisedeydik ve o çocuğa platoniktin. Duygularını anlarım ama Baysal bunu kaldıramaz, hem sen öyle biri de değilsin." Bahar hızla ihtimallerini sıralarken sabırla nefes almasını bekleyip araya girdim.

"Bahar kuşum n'olur bir dinle yok öyle bir şey. Baysal beni seviyor bende onu seviyorum. Senaryo kurmayı bırak, sadece ufak bir iyilik istiyorum sadece o kadar."

"Başın belada falan değil, değil mi? Hem sen beni FBI ya da hacker falan mı sanıyorsun? Adamın adından gbt mi dökeyim sana?" Bu Bahar'ın bana ya her şeyi dökülürsün ya da avucunu yalarsın tavrıydı.

"Söz veriyorum çözdüğümde sana her şeyi anlatacağım. Sadece bu aramızda kalsın yeter. Zorda kalsam senden bunu istemem biliyorsun." Kısa süren sessizliğin ardından Bahar beni kıramamış ve pes etmişti.

"Of tamam! Ne bulabileceğime bakar sana haber veririm. Ama unutma bana kahve borçlandın."

"Ne istersen. Bilgileri mesaj atıyorum."

"Ve yanında tatlı! Hayırsız karı. Hadi öptüm iyi geceler." Normalde güleceğim tavrı mimik oynatmazken telefonu kapatıp hızla Alaz'ın numarasıyla birlikte mesaj attım. Bilmek istediğim çok şey vardı. Almak istediğim bir intikam ve sormak istediğim çok fazla soru. Tüm isteklerimin anahtarının Vargın'ın ellerinde olduğunu biliyordum. Bir sebepten ötürü annemi öldüren kansızın o da peşindeydi. Anlayamadığım tek konu Vargın ona ulaşmadan önce beni neden uyarıp gitmemi söyleyip durmuştu? Bahar'a güvenim tamdı. Google'da çalışan bir yazılım mühendisi arkadaşının olması çok iş görürdü.

Vargın, benden sakladığı her şeyi öğrenecektim. Öyle ya da böyle.

Loading...
0%