Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25.Bölüm

@madrabazbiryazar

Sabah erkenden evden çıktığımda aklımda dün akşam Gökay'la olan sohbetimiz vardı.

Gökay geri döndüğüme şaşırmıştı. Oraya gittiğimde hâlâ eski yerinde oturuyordu. Hızla ona doğru ilerleyip lafı uzatmadan direkt konuya girerek kararlılıkla konuştum: "Teklifini kabul ediyorum ama bir şartım var!"

Gökay şartın nedir, diye sormadan hemen kabul etti. Yine de açıklama gereği duyarak, "O kadını öldürmeyeceksin ve anlaşmamızdan Araf'ın haberi olmayacak! Bu ikimiz arasında bir sır olarak kalacak."

Onaylar gibi başını salladı. Gökay'a ne kadar güvenebileceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Yemek meselesinden sonra içime şüphe girdi ama bu kısa sürmüştü.

"Şimdi onları nasıl ayıracağın konusuna gelirsek sana ne yapman gerektiğini anlatacağım ama öncelikle buradan gidelim."

"Beraber kamp yapacağınızı söylemiştin Araf nerede Gökay?"

"Sevgilisi onu özlemişmiş! O da beni burada bırakıp gitti. Yani bilerek yaptı, beni Araf'tan uzak tutmaya çalışıyor."

Gökay'ın telefonu çalınca üzerindeki Araf yazısını görmüştüm. O aramayı cevaplarken Araf'ın neden aradığını merak ediyordum.

"Efendim." Diye yanıtladı Gökay.

Yürüyerek biraz uzaklaştı. Kıza uzaktan göz ucuyla bakmaya devam ederken tekrar telefonda Araf'ın sesi duyuldu: "Alisa senin yanına gelmiş Gökay."

"Evet kendisi şu an yanımda benimle beraber."

"Neden gelmiş?"

"Önemli bir şey değil."

"Konuştuklarımızı unutma sakın!"

"Tamam aklımda... Bu arada şu kızın peşindeki adamları gönder. Bütün gün kızın yanında olacağım. Benimle güvende sen merak etme."

"Tamam dikkatli ol adamları geri gönderiyorum."

Telefonu kapattıktan sonra yanıma gelip gülümseyerek kamp alanından çıkıp güzel bir yere gittik. Oturup konuşmaya başladık: "Gökay sana güvenmekte kararsızım. Araf Bey'in sarma sevdiğini söylediğin gün sana güvenmiştim ama o gün beni hayal kırıklığına uğrattın."

"Tamam özür dilerim, sana hatamı daha sonra telafi ettireceğim ama önce Carly'i Araf'tan uzak tutmamız gerek."

"Araf benden nefret ediyor Gökay. Carly'i sevmeye devam ettiğini bile bile onun beni sevebileceğini nasıl düşünüyorsun?"

"Orası kolay sen merak etme. Yalnız o kadın sana ne derse desin ne yaparsa yapsın hiçbir şey belli etmeyeceksin."

"Tamam denerim."

"Yapman gereken şeyler burada var." Dedikten sonra uzun bir listeyi bana uzattı.

Bu kağıtta yazılanlar bana o kadar zıttı ki hepsini yapabileceğimden şüphe duymama gerek yoktu çünkü zaten yapmayacaktım.

Kağıttakileri göz ucuyla okurken Gökay uyardı: "Dikkatli ol Alisa, eğer Araf bunu öğrenirse hemen bana haber vereceksin."

"Tamam."

... 

Araf'ın evine vardığımda içimde nedensiz bir korku ama aynı zamanda heyecana bağlı stres de vardı. Kabul etmekle kararsız kalmıştım. Vicdanım yanlış yaptın derken, aklım ise onlar bunu çoktan hak etti diyor. Masal'ın söylediğini yapacaktım. Gökay'ı oyalayıp zaman kazanacağım. Kimseyi kendi kıskançlığım için üzmeyeceğim.

Etrafıma göz atınca şok oldum. İçeri girdiğimde salonda kimseyi göremedim. Her taraf birbirine girmişti. Buraya ne oldu böyle? Mutfak oldukça dağınıktı ve masanın üzerindeki içki şişeleri boştu. Araf burayı görürse kıyameti koparır. Dağıtılan yerleri hemen topladım. Saat geçiyordu kahvaltı hazırlamadan önce mutfağa gidip ellerimi yıkadım. Az da olsa mutluydum çünkü aldığım karar vicdanımı rahatlatmıştı.

Salonun da mutfaktan eksilir bir yanı yoktu. Nereden başlayacağımı bilmediğim için bir ân önce bu dağınıklığı gidermeliydim.

Şişeleri masadan alıp büyük çöpe attım. İğrenç bir şeydi. Her yer birbirine girmişti. Araf burayı görürse gelip bana kızacağından eminim. Etrafı güzelce temizledim ve sonra ellerimi tekrar yıkadım. Daha gün başlamadan tüm enerjimi evi temizleyerek bitirmiştim. Araf’ın dağınıklığa tahammülü olmadığını bildiği için Carly burayı bilerek bu hâle getirmiş olmalıydı. Sonra suç yine benim üzerime kalacaktı. Bu kadın benden ne istiyor? Bahçeye çıkıp çiçekleri sulayacakken hepsinin koparıldığını ve bir tarafa atıldığını görünce kan beynime sıçradı. Vicdanımın sesi giderek kısılıyordu.

Aklımda sürekli aynı şeyleri düşünüp duruyorum. Mutfağı ve salonu topladıktan sonra malzemeleri çıkardım.


Tabii ki bugün krep yapacaktım. Madem Carly krepler midesine dokunmuş gibi rol yapmaya devam ediyordu o hâlde ben de bol bol krep yapmalıydım.

Gökay o gün Carly'i zorla doktora götürmüştü. Doktor, kadının hiçbir şeyi olmadığını anlayınca işi pişkinliğe vurup kimseye bir şey söylememesi için Gökay'ı uyarmıştı.

Bir ân gerçekten kreplerin Carly'e dokunduğunu zannedip üzülmüştüm ama bunun da bir yalan olduğunu öğrenmem kısa sürmüştü.

İçimdeki kötü sesi susturamadım. Ben ne ara bu kadar kötü biri olmuştum? Bunların hiçbiri umurumda değilmiş gibi Araf'ın kahvaltıda istediği listeye uyarak hazırladım. Ayak sesleri duyunca birinin yaklaşmakta olduğunu anladım. Carly üzerinde kısa bir gömlek, saçları dağılmış, makyajsız haliyle mutfak kapısında görüldü.

Elleriyle başını tutmuş beni görmesine rağmen yokmuşum gibi davranarak dolabın kapağını açtı. Aradığını bulamayınca insanı sinir eden bir tavırla dolap kapağını hırsla çarptı. Buzdolabının kapağını açıp suyu aldı ve bardakları aramaya başladı. Açtığı kapakları kapatmadan tüm çekmeceleri aramaya başladı.

Kaşlarımı sinirle çattım. Sakin olmalıydım yapacağım tek bir yanlış kötü bir şeye neden olabilirdi. O yüzden onu umursamayıp tüm dikkatimi hazırladığım kahvaltı masasına verdim.

Geldiğimde mutfağı yine dağınık halde buldum. Sadece dolaplar değil aynı zamanda topladığım her yeri savaş alanına dönüştürmüştü. Tüm çekmece ve kapakları kapattım. Yere dökülen suyu sildim. Sabır diler gibi başımı yukarı kaldırdım.

Mutfağı tekrar topladım. Salondan Carly'nin sesleri geliyordu. Sanırım beni çağırıyor. Derin bir nefes alıp yanına gittim: "İki saattir seni çağırıyorum, sağır mısın?!" Diye azarladı.

Normal davranmaya özen göstererek "Buyurun Carly Hanım, ne istemiştiniz?" Diye sordum.

Koltuğa oturup bacaklarını sehpaya uzattı. Şımarık bir ses tonuyla, “Şu kumandayı ver, uzanamadım!"

Kumadayı alıp eline tutuşturdum. Gitmeden önce emreder gibi konuştu:"Bana kahve yap, orta şekerli olsun, hızlı ol, başım çok ağrıyor! Hadi oyalanma çabuk ol!"

"Tamam" deyip hızla ayrıldım oradan. Sakin ol Alisa, alt tarafı bir kahve istedi. Yap ve gönder.

Kahveyi makinede hazırladıktan sonra fincanı tepsiye koyup salona götürdüm. Bir yudum aldı ve yüzünü buruşturup fincanı öteleyerek, “Makinede mi yaptın bunu?!" Diye sordu.

"Evet makinede yaptım. Beğendiniz mi?"

"Çok kötü, bunu götür. Git elinde yap getir! Çabuk ol, çok yavaşsın!"

Kız, önündeki fincanı alıp mutfağa gitti. Tekrar kahve yapıp salona götürdü. Carly yine memnun olmamış gibi yüzünü buruşturdu: "Berbat! Götür bunu, düzgün yap getir! Ne beceriksizsin bir kahve yapamadın!"

Kız tekrar mutfağa gidip kahveyi yaptı. Salona tepsiyle dönüp kadına teslim ettiğinde bir başka bahane buldu: "Bunu da sevmedim. Anlaşıldı sen kahve yapmayı bilmiyorsun. Git, bana sade gazoz getir!" Önündeki boş kahve fincanını aldıktan mutfağa gitti.

Gazozu getirip Carly'e uzatınca bir yudum alıp tekrar kıza uzattı, "Buzlu bu, vazgeçtim. Taze sıkılmış portakal suyu istiyorum. Ayrıca üşüdüm git bana hırkamı getir!" Yukarı çıkıp tarif ettiği hırkayı getirince itiraz etti: "Ben bunu istemedim!"

"Yeşil olan başka hırka yok."

"Ver şunu, portakal suyum nerede kaldı?"

"Getireceğim."

Mutfağa gidip bir süre portakallarla uğraşan Alisa tekrar salona gitti: "Buyurun taze sıkılmış portakal suyunuz."

Carly delirmiş gibi yüzüme bakarak bardağı aldı. Küçük bir yudum alıp bıraktı. Mutfağa gidecekken tekrar seslendi: "Tadı kötü, al götür bunu!"

Artık vicdanımın sesinden eser yoktu. Gökay'la yaptığımız anlaşmada ilk olarak vicdan azabı duymuş olsam da şu an Carly'e hayatı zindan etmek istiyordum.

"Bana daha önce hiç tatmadığım güzel bir içecek hazırla!"

Sabahtan beri mutfak ile salon arasında mekik dokuyordum. Sonunda dayanamayıp patladım: "Zıkkım var içer misiniz?!" Sinirden gülerek istemeden ağzımdan kaçırmıştım.

Anlamamış gibi yüzüme baktı. "Zıkkım ne?" Alisa dalga geçerek devam etti:" Çok sevilen bir yiyecek, akşam yemeği olarak yapayım mı?"

"İstemez. Siz Türkler çok yağlı şeyler yiyorsunuz, ben sizin yemeklerinizi beğenmiyorum!"

Sözleriyle Alisa'nın damarına basılmıştı. Türk yemeklerine asla laf ettirmezdi.

"Türk mutfağı oldukça güzeldir. Tabii yabancı olduğunuz için bilmemeniz çok normal!" diye payladı kızı.

Söylediklerini dinlemedi. Alisa'ya bakıp acıyarak "Akşam yemeğini ben yapacağım. Sen zaten yemek yapamıyorsun."

"O gün yemeği sen yaktın değil mi?"

Sorduğum soruya cevap vermeyip kahkahalarla gülünce onun yaptığını anladım. Gökay söylediklerinde bir kez daha haklı çıkmıştı.

"Sana burada ihtiyacım yok. Bu gece Araf'la baş başa kalacağız. Yani bu akşam sana izin verdim, gidebilirsin! Tabii odamı topladıktan sonra..." dedi.

"Tamam."

"Sen odamı topla. Ben alış verişe gideceğim. Döndüğümde her yer tertemiz olsun."

Alisa karşısındaki kadının saçlarını teker teker yolmak istiyordu. O böyle yaptıkça Gökay'ın planladığı oyunu daha çok arzuluyordu. Ama bir yandan da pişmanlık duyuyordu. Düşünceleri bir kez daha itiraz etti. İkilemde kaldığı yetmezmiş gibi bir de teklifi kabul ettiği için söylediği her şeyi yapmak zorundaydı. Alisa yukarı kata çıkıp Carly'nin odasına girdi. Burayı düzeltip odadan çıktı. Araf evde yoktu.

Loading...
0%