Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@madrabazbiryazar

Araf tam konuşacakken Carly nefes nefese bize doğru koşarak Araf'ın kolundan tutup yalvardı: "Beni götürecekler. Bir şeyler yap!" Panikle bahçeye gelmesi ben dahil herkesi korkutmuştu.

"Ne oluyor? Sakin ol Carly." Kadın nefes nefeseyken başını olumsuz anlamda sallayıp sakin olmayacağını belirtti. Eve gelen sağlık ekiplerini geri gönderilmesini isteyince hemen söze atıldım: “Ee, Carly, hani senin mutfakta karnın ağrıyor, miden bulanıyordu? Banyodan saatlerce çıkmamıştın birden ayaklandın bakıyorum."

Carly, sözlerimi umursamadan yine Araf'tan ümit bekler gibiydi. İyileştiğini göstererek ikna etti: "Ambulansa gerek yok! Mide bulantım da geçti." Attığı iftira ortaya çıkacak diye korkuyordu ama bu işten vazgeçmeyeceğimi herkesin bilmesi gerekiyordu: "Hazır sağlık ekipleri buradayken baksınlar işte. Sabah çok kötüydün."

Laf anlamaz biri olduğumu bağırarak yüzüme söylediğinde Gökay, kaşlarını çatarak Carly'e baktı. Kadın o kadar sinirliydi ki her ân ağzından bir şeyler kaçırabilirdi. Planım tıkır tıkır işliyorken masum tavrımı takındım: "Seni düşündüğümden öyle söylüyorum."

Carly hıncını alamadığı için Araf'a döndü: "Onu kovmayı ne zaman düşüyorsun? Tanrı aşkına daha neyi bekliyorsun, evini yakmasını mı?"

İğneler gibi yüzüme bakıp "Yaktı bile.." deyince sanki bilerek yapmışım gibi konuşmasına yapmacık bir gülüşle karşılık verdim.

Carly artık bu evde beni görmek istemediğini hatta Araf'la aynı ortamı bile solumamı istemediğini bağıra çağıra ilan ederken o ise her şey normalmiş gibi sakin görünüyordu. Carly'e döndü: "Geleli daha bir gün olmadı olay çıkarma. Alisa bir yere gitmeyecek. Bunu sen istiyorsun diye yapmayacağım." Hayretler içerisinde ona bakıyordum.

Carly, tuttuğu kolu sarstı: "Yine kötü oluyorum Araf. Başım dönüyor, midem bulanıyor."

İyileşeceğini söylemesine rağmen sağlık ekiplerini yanına yaklaştırmıyordu. Carly yine sızlanmaya başlarken konuştum: "Araf Bey, gerçekten görmüyor musunuz, koşa koşa geldi yanınıza, hani karnı ağrıyordu, midesi bulanıyordu? Hiçbir şeyi yok. Turp gibi maşallah!"

Carly turp gibi lafından bir şey anlamayıp hakaret edildiğini zannederek bağırdı: "Benim turpa benzer bir yanım yok! Ne saçma laflar ediyorsun, Araf bir şey söyle şuna!"

Konuya açıklık getirmek adına açıklama yaptı: "Turp gibisin derken sebze olarak demedi, sağlıklısın demek istedi."

Carly başını anlamamış gibi sağa sola çevirdi: "Çok saçma gönder şu kızı sinirleniyorum!" Sabrımın sonundayken beni duyması için ses tonumu yükselttim: "Çok saçmaysa sen neden buradasın!"

Araf'ın gözleri açıldı. Gökay alttan alttan gülüyordu. Carly, bu sözlerime daha çok sinirlendi: "Kendine gel, laflarına dikkat et, kim olduğunu bilmiyorsan hatırlatmasını iyi bilirim. Zaten seni hiç sevmedim. Geldiğimden beri bir rahat vermedin." Annesine şikayet eder gibi bir de adamkn eteklerine yapışmadığı kaldı: "Bu kız bana karşı kötü niyetli Araf. Görmüyor musun, bakışları her şeyi belli ediyor!"

Carly'nin bu hiddet dolu sözlerine sakin bir şekilde yanıt vermek istedim: "Ne var bakışlarımda, merak ettim?"

Gözleri ateşle doldu: "Kıskanç bakışlarınla bizi huzursuz ediyorsun. Dilediğin her yere izinsiz girip çıkıyorsun. Araf benim sevgilim!" diye bağırdı.

Bu cümle aklımdaki tüm soruları bir anda yanıtlamıştı. Araf, bir şey söyleme gereği hissetti: "Carly benim eski sevgilim. İki yıl önce ayrıldık ama o bunu kabullenmek istemiyor." Yüz tavrında sözlerinden pişman olmuş gibi bir ifade vardı.

Araf'ın söylediklerine kulak asmayarak kendini savunmaya geçti: "Her şeyin eskisi gibi olması için elimden geleni yapacağım Araf. Buna Gökay bile engel olamayacak!" derken, bir an gözlerini bana çevirerek "Hele bu kız asla!" Diye ekledi.

Gökay'a bakınca aldırma, der gibi bakmıştı. Başımı öne eğip sustum.

Carly, Araf'a doğru yaklaştı. Ellerini narin ama kararlı bir şekilde tuttu ve gözlerinin derinliğine bakarak sakin bir ses tonuyla söyledi: "Beni unutmadığını biliyorum. Eğer sen de bu ilişkiyi tekrar istersen, bizi kimse ayıramaz."

Carly'nin etkisinde kalmıştı. Gökay, Araf’ın bu bakışlarının farkında olarak hemen araya girdi: "O kadar emin olma. Belki benim sizi ayırmama gerek bile kalmaz." derken, ses tonu sertti. Tuttuğu elleri bırakıp Gökay’a sert bir bakış fırlatarak öfkeyle azarladı: "Bizi rahat bırak! Sen bizden ne istiyorsun?" Sorunun cevabını ben de merak ediyordum. Gerçekten Gökay bu kadından ne istiyordu?

Hiç çekinmeden, yüzünde sinsice bir gülümseme ile cevap verdi: "Buradan bir ân önce defolup gitmeni istiyorum." Kimi zaman şakacı, kimi zaman ciddi bir dille konuşan Gökay, bu sefer de alaycı bir üslupla durumu daha da gerdi.

Kadın çocukça bir itirazla ayağını yere vurarak gitmeyeceğini söylediğinde Gökay alay ederek gülümsedi: "Öyle bir gideceksin ki arkana bile bakmayacaksın hatta biletini bile ben alacağım!" Gökay’ın sinsi gülümsemesi, onu delirtmeye yetti.

"Bir haftaya kalmayacak sen buradan ağlaya ağlaya ülkene geri gideceksin!" dedi, sesindeki tahrik edici tonu anlayınca arkadaşını uyaran Araf, arkadaşına baktı.

Carly, Gökay'ın üzerine yürüdü: "Her şey senin yüzünden oldu. Araf'la ayrılmamıza sen sebep oldun!" Duyduklarıma inanamazken Gökay, bu düşmanca çıkışı komik bulmuştu: "Sen önce yaptıklarını düşün sonra bana cevap ver olur mu? Her şeyin sorumlusu ben değilim. Eski sevgilini bir türlü unutamayan sensin."

"Araf benim eski sevgilim değil. Onu hâlâ seviyorum, o da beni seviyor!"

Araf, Gökay'a bir göz attığında sanki şu an kendi kurduğu tuzağın tadını çıkarıyordu. Yüzündeki gülümseme ona zevk verirken bir yandan da alay etmeye başladı: "Öyle mi o zaman neden seni havaalanından almaya gelmedi? Kendisini arayıp ulaşamayınca beni aramayı iyi biliyorsun ama değil mi? Hâlâ umudunun olması ne acı, yazık sana!"

"Kesin artık tartışmayı!" dedi Araf.

Gökay ve Carly sustu. Araf'ın bana baktığını gören kadın tekrar öfkelendi: "Her şey bu kızın başının altından çıktı. Kov şunu gitsin Araf!"

Gökay, Carly’i kışkırtmak amacıyla alaycı bir şekilde, "Neden rahatsız oldun, söyler misin? Yoksa aralarında bir şey olur diye mi korkuyorsun?" diye sorup adından ekledi: "Hakkın var, çok güzel bir kız..."

Carly, öfkeyle böyle bir şeyin o olduğu sürece imkansız olduğunu ve buna asla izin vermeyeceğini söyledi.

Gökay, bu tepkiye karşı yumuşak fakat kışkırtıcı bir üslupla onu şüphelendirecek bir şeyler söyledi: "Sence onu kovmaması normal mi? Neden ona gereksiz bir merhamet gösterdi, bunu bir düşün istersen. Kurduğun tuzak bir işe yaramayınca hastalanmış numarası yapıyorsun. Alisa mutfağı yaktı ama kovulmadı. Eski sevgilinin ne kadar disiplin sahibi olduğunu en iyi sen bilirsin."

"Sen ne saçmalıyorsun ne tuzağından bahsediyorsun? Beni kreple zehirlemeye çalışan oydu, ben değil!"

Gökay, hastaneye gitmesini ve zehirlenme iddiasını kanıtlamasını istedikten sonra bunu yaparsa o zaman herkesin ona inancağını ve benim de işten kovularak amacına ulaşacağını söyledi.

Kadın doktora gitmek istemediği için olayı başka tarafa çekti: "Yani sen o kız ile aralarında bir şey olduğunu mu söylüyorsun?" Araf'a dönerek, "Onu bu yüzden mi kovmuyorsun?" Diye sordu.

Gökay, olayın ciddiyetinde ısrarcı oldu ama kadının söylediğine de yanıt vermekten geri kalmadı: "Ona soralım mı, bize en güzel cevabı vereceğinden ikimiz de eminiz!"

"Ne söylediğinizin farkında mısınız? O benim dengim olamaz. Sadece çaresiz durumda olduğu için yaptığı hatalara katlanıyorum olayı farklı yerlere çekmeyin." Küçümseyerek konuşan adama baktım. Bu sözlere üzülmüştüm ama belli etmedim.

"Bunu zaten biliyordum sevgilim ama arkadaşın anlamamakta çok ısrarcı! Umarım böyle saçma sapan laflar ederek tekrar aramızı bozmaz."

Araf, Carly'e hak verince kadın iyice üste çıkmaya başladı: "Ben çok üzüldüm. Gururum incindi, arkadaşın bana söylemediğini bırakmadı. Ben bunları hak etmiyorum."

Araf elini Carly'nin omzuna koyup teselli etti: "Sen onun söylediklerine aldırma o eskiyi bir türlü unutamaz. Ben seni affettim, bugün seni üzdüysem özür dilerim."

"Önemli değil unuttum gitti.." Dedi Carly.

Araf, ona bakarak sevdiğini söylerken gözlerim kocaman açıldı. Duyduklarımıza inanamazken Gökay'la bakıştık. Araf'ın hiç zorlanmadan kolayca özür dilemesine şaşırıyordum. Gökay, arkadaşının maziyi unutup Carly'i sevdiğini söylemesini kabullenemiyordu.

Bu gece baş başa kalmayı teklif eden kadın, Araf'a her şeyi unutturacağına dair söz verdi. Ona büyülenmiş gibi bakmaya devam ederek Gökay ve benim gitmemizi istedi. Hiçbir şey demeden bahçeden çıkıp mutfağa gittim. Gökay peşimden gelmek istedi fakat sonra vazgeçti. Burada kalıp onları yalnız bırakmamayı tercih etmiş olmalıydı.

Salona geldiğimde bu evi bir ân önce terk etmek istiyordum. Kendimi bir an evvel dışarı attım. Yola çıkıp orman yolunda deli gibi koşturduğum zaman nefesim yetersiz kalmıştı. Bir taksi bulup eve gittim. Yol boyunca ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Kalbimde açılan bu yarayı nasıl saracağımı bilemedim.

Eve girdiğimde, karanlıkta yalnız başıma durmak yerine zihnimin derinliklerinde yankılanan Araf’ın sözlerini hatırlayarak yatağa uzandım. Yol boyunca akıtmadığım gözyaşlarıma engel olamayarak ağladığımda neden ağladığımı bilmiyordum hissettiğim tek şey hayal kırıklığı gibiydi.

Her üzgün insan gibi o da uyumayı tercih etti. Zaman her şeyin ilacı olmadığını küçükken tecrübe edenler gibi çok geçmeden uyuyakaldı. Bir saat sonra Gökay'dan mesaj geldi fakat bildirim sesine uyanmadı.

...

Uyandığımda gözlerimin içi yanıyordu. Yataktan kalkarken kapalı oda kapısının altındaki ışığı görünce Masal'ın geldiğini anladım. Sabah olanları hatırlayınca yine mutsuz olmuştum. Tekrar uyumak istiyordum ama içimdeki merak buna engel oldu. Ayağa kalkınca başım döndü. Kapalı kapıya kadar yürüyüp kolu kendime doğru çekip odadan çıktım. Yönümü mutfağa çevirdim.

Masada oturmuş bir şeyler atıştıran Masal merak içinde bana bakıyordu. Gece vakti onun bu iştahına şaşırmak yerine sessizce yanındaki sandayeyi çekip oturdum. Duvardaki saatin çıkardığı sese odaklanırken ev oldukça sessizdi. Saati ikiyi birkaç dakika geçmiş akreple yelkovan yarışmaktan yorgun düşmüştü. Saatin pili bitip zaman tamamen durmuş hissi verince Masal alayla gülümseyerek baktı: "Yahu bütün enerjimi sömürdün, bu nasıl bir yüz ifadesi? Seni dinliyorum. Hadi anlat ne oldu?"

"Hiçbir şey olmadı, sadece biraz canım sıkıldı." Bulduğum yalana kendim de inanmadım.

Ben uyurken eve gelen Masal, odamdan çıkmadığımı görünce rahatsız etmek istememişti. O yüzden ben de bu saate kadar uyuyakalmıştım. Masadaki çikolatalardan birini uzattığında "Teşekkürler." deyip paketi açtım. Koca bir ısırıktan sonra boşluğa bakarak düşünmeye devam ettim.

Mutsuz göründüğümü söyleyip canımı sıkan şeyin ne olduğunu merak eden Masal, iyi olup olmadığımı sordu. Cevap vermedim. Derin düşüncelere dalarken susmaya devam edince tuhaflığımdan şüphelendi. Saatlerce uyumama rağmen gözlerim yorgun düşmüş kapanmak üzereydi. Kendime gelmem için kahve yapan Masal, gecenin iki buçuğunda hiç üşenmiyordu. Köpüklü kahvemden bir yudum alıp bugün yaptığım işlerden dolayı yorulduğumu söyledim.

"Kubilay'a ders verdiğin günlerde bu kadar yorgun dönmüyordun.. artık eve ya geç geliyorsun ya da hiç gelmiyorsun. Bilmediğim bir şey mi var?" Bir ân her şeyi ona da anlatmak istedim. Söze başlamadan önce pişman olup birkaç şey söyleyip sustum.

"Nolur benden bir şey gizleme Alisa, hiç iyi görünmüyorsun. O gün geldiğimde ne kadar korku doluydun. Bana bir şey olacağından mı korkuyorsun?" Başımı olumsuz anlamda sallayınca yine devam etti: "Çok kötü günler geçirdiğini biliyorum ama sen yaşadığın onca şeye rağmen hepsine göğüs germeyi başardın. Her şeyi geride bırakıp kendine yeni bir hayat kurdun. Bir derdin varsa bana anlatabilirsin... O gün sanki tehlikedeymişim gibi korkmuştun."

Araf'ın söyledikleri kulaklarımda yankılandığında Masal'a boş gözlerle baktım. Onun gerçekleri bilmesi hiçbir şeyi değiştirmezdi. Erdal belki bu sefer de ona bela olacaktı ve hayatımdan bir kişi daha silinip gidecekti. Bunun olmasına izin vermeyecektim.

O gün Erdal yüzünden Masal'ın kaçırıldığını düşünmüştüm. Aklındaki şüpheleri yok etmek için kimseden korkmadığımı, sadece o gün gideceğinden haberim olmadığı için endişelendiğimi söyledim.

Yüzündeki merak azalmamış aksine iyice artmıştı. Kahvesinden bir yudum alıp "O adam kimdi ve sabahın en erken saatinde evimizde ne işi vardı?" Diye sordu.

En azından buna cevap verebilirdim: "Sen, Araf'tan mı bahsediyorsun? Şey... Önemli bir toplantı için erkenden şirkete gitmemiz gerekiyordu. Sağ olsun beni de yoldan geçerken aldı, beraber oraya gittik." Gözlerinin içine baka baka yalan söylüyordum.

Aklı bir şeye takılmış gibiydi. Toplantı için gideceğimiz gün eve erken geliş sebebini merak edince iptal olduğunu söyledim. Daha fazla yalan söylemek istemediğim için konuyu değiştirdim. Bitmek üzere olan kahvemin son yudumunu alırken yarın izinli olduğumu haber verdim.

Masal bu tavrımdan bir şey anlamadı. İzinli olduğumu söylerken pek keyifsiz konuşmuş olmam dikkatini üzerime çekti. Kaşını kaldırıp "Canını sıkan şey yarın izinli olmak mı?" Diye sorduğunda yanlışlıkla "evet" dedim. Masal elindeki çikolatayı yemeyi bıraktı. Cevap vermekten kaçınmak için boş fincanı ağzıma götürdüm. Dikkatle yüzüme baktığını görünce verdiğim cevabı "hayır" olarak değiştirdim.

"Yarın birlikte gezelim mi?" Diye sorunca biraz kararsızdım: "Gezelim gezmesine de okulun ne olacak?"

"Arkadaşlarımdan notları alırım. Bir günden bir şey olmaz. Yarın kız kıza eğleniriz. Belki güzel bir yere gidip yemek yeriz. Sonra Halide Teyze'nin altın gününe katılacağız. Gitmezsek ayıp olur. " Diyerek göz kırptı.

"Sen öğrencisin kızım, ne altınından bahsediyorsun?"

"Öyle deme canım arkadaşım, biz oraya altın takmaya gitmiyoruz. Misafircilik oynamanın nesi kötü? Altın günü bu kızım, öyle havadan sudan muhabbete çağırmıyorlar. Özel konuğuz yani.. "

Altın günü falan umrumda değildi. Biraz nazlanmaya başlayınca sıkılırsam eve döneceğimizi söylediğinde orada mutlu olacağımın altını özellikle çizdi.

Kabul edip yemeye ara verdiğim çikolatayı ağzıma attıktan sonra sandalyeden kalktım. İyi geceler dileyip tekrar uymaya gideceğimi söylerken mutfaktan çıkmak üzereydim ki Masal toplam uyuduğum süreyi hesapladı: " Tam beş saat uyuduktan sonra yine uykun gelmiş olamaz öyle değil mi?" Uyku bir iş olsa mesaiye bile kalırdım.

Esnerken elimin tersiyle ağzımı kapatıp gözlerim kapandı. Ayılmak için gözlerimi sonuna kadar açtığımda Masal gülümseyerek iyi geceler diledi. Bu gece uyumayacağını belli etmiş, bir süre daha mutfakta oturmaya devam ettiğinde onu orada bırakıp odama gittim.

Sessizce yatağa uzandım ve gözlerimi kapattığımda sabahki yorgunluğum geçmiş gibi kendimi dinç hissediyordum. O kadar uyumuştum ki bugün sabaha kadar uyuyamayacağımı düşünürken odamdaki ışık birden yanınca kapattığım gözlerimi tekrar açtım. Karşımda meraklı gözlerle Masal'ı görüp yatağımdan doğrulurken o da bana yaklaşıyordu.

Ne olduğunu sorduğumda ayaklarıma hafifçe vurdu. Bacaklarımı kendime doğru çekip ona yer açtım. Uzak bir yerden gelmiş gibi soluğu kesildi. Bunu yapmak aklına bir anda geldiği belli oluyordu. Susup konuşmasını beklerken gözlerini kıstı: "Ne olduğunu sen anlatacaksın. Önce dün neler oldu kısa bir özetini geç ve sonra bugün neden mutsuzsun onu anlat. Sakın bana itiraz etme.. Son günlerde sende bir şey var ve bunu benden gizliyorsun. Hadi anlat!"

İtiraz edemeyeceğimi baştan söyleyince çıkış yollarım kapanmıştı. Aldığım nefesi sıkıntıyla bıraktıktan sonra Araf'ı tanıdığım günden itibaren bazı yerlerini es geçerek olanları Masal'a da anlattım. Arkadaşım, Araf'tan hiç hoşlanmadı hatta gecenin bu saatinde onu dövmeye gidecekmiş gibi bakınca sakin olmasını söyledim. Saf biri olduğumu, Araf'ın da bundan cesaret aldığını ima edince hemen itiraz ettim: "O kendini bilmezin biri zaten, ben de ona o şekilde davranırsam onun gibi biri olmaz mıyım?"

Masal bu sorumu saatlerce düşünse bile bir cevap bulamayacaktı çünkü sözlerimden hiçbir şey anlamamıştı. Hâlâ neden mutsuz olduğumu çözemeyen arkadaşım, asıl bugün ne yaşadığımı anlatmamı istedi. Kısa bir özet geçtikten sonra elini dizine vurup "Araf ve Carly sevgili miymiş?" Diye sordu. Yüzünde şaşkınlık ifadesinden çok merak vardı. Başımı evet anlamında sallamakla yetinerek Carly'nin yapmadığını bırakmadığını söyledim. Masal çok da umursamadı: "Alt tarafı bir hafta sabredeceksin ondan sonra çıkıp gidecekmiş niye bu kadar dert ediyorsun?"

"Bu kadın Araf Bey'in eski sevgilisiymiş. Anladığım kadarıyla Araf yani Araf Bey'de Carly'i unutamamış.Tekrar barışırlarsa o hep Araf Bey'in evinde olacak... Ama artık endişelenmeme gerek kalmadı çünkü zaten korktuğum başıma geldi, barıştılar!"

Masal yüzüne manalı bir ifade yerleştirdi: "Ne güzel işte onlar ermiş muradına sen çıkarsın kerevetine.."

"Dalga geçme, onların barışıp barışmamalarıyla ilgilenmiyorum. Ben ne yaparsam yapayım o kadın bana hep düşmanı gözüyle bakacak."

Canım arkadaşım sanki inadıma yapıyormuş gibi onları savunmaya devam etti: "Carly seni sevgilisinden yani Araf denen patronundan kıskanıyor bu çok normal. Onu kaybetmekten korkuyor.."

"Kıskanmasına bir şey demiyorum ama benimle uğraşmasına dayanamıyorum. Yaptığım krepten zehirlenmiş gibi kendini banyoya kitledi. Ayrıca kötü patronum numara yapan sevgilisine doktor çağırmamı istedi. Ben de ambulansı arayıp sağlık ekiplerini eve getirdim. Araf yemeği benim yaktığımı zannediyor ama, o yemeği yakmadığımı er ya da geç kanıtlayacağım. İşte o zaman o Araf denen sinirli, obsesif, narsist patron bozuntusu benden özür dileyecek!"

Umutsuz bir bakış attı: "Anlattığın Araf denen adam, böyle bir şey için asla senden özür dilemez."

"Dünyada bir ilki gerçekleştirmeyeceğim alt tarafı pişman olduğunu söyleyip özür dileyecek. Ben de ayaklarıma kapansın demiyorum.."

"Bu adam seni biraz daha zorlarsa sen onu da yaptırırsın." Deyince o günün gerçekleştiğini hayal etmeye başladım. Araf ayaklarıma kapanmış yalvararak onu affetmemi söylediğinde filmlerdeki kötü başroller gibi kahkahalar atıyordum. Daldığım hayal bittiğinde sanki az önce bunun hayali kurmamışım gibi yaptım: "Kim, Araf Bey mi? O... Benim ayaklarıma kapanacak öyle mi, yok daha neler, rüyamda görsem kabus zanneder uyanırım."

"Peki Carly'nin mide bulantısı ne oldu?"

"Ciddi ciddi eve ambulans gelince bu sefer tutturdu ben iyileştim doktora gerek yok diye!" Masal sözümü bitirmeme müsaade etmeyip burada beni tebrik ettikten sonra oyunun ortaya çıkıp çıkmadığını sordu.

Boşluğuma denk gelip "Bilmiyorum ki ben ağlayarak eve döndüm." Deyince bu sözleri ağzımdan kaçırdığıma pişman olmuştum.

Gözleri açıldı: "Aha işte beklediğim itiraf buydu. Demek ağladın. Peki neden ağladığını söyleyecek misin?" Diye sordu merakla.

"O kadar üzülmüştüm ki... İçimden ağlamak geldi. Hani bazen canın sıkılır of dersin ama oflamak bir işe yaramaz ama yine de söylenmeye devam edersin ya, bu da onun gibi bir şeydi işte... Neden ağladığımı bilmiyordum. Bir an bu dünyada kendimi yapayalnızmışım gibi hissettim."

Ona gerçeği yine söylemedim. Araf'ı sevdiğimi söyleyeceğine adım gibi eminken bunu yapmak hata olurdu. Onu ilk defa bu kadar gamsız görüyordum. Sözlerim onu üzdü. Sıktığı yumruğunı gevşeterek beni teselli etmeye başladı: "Bırak ne halleri varsa görsünler. Niye seni üzmelerine izin veriyorsun?"

"Yapamıyorum, üzülmemek elimde değil."

Masal imayla yüzüme baktı: "Hım, acaba sen Araf'tan hoşlanıyor olabilir misin? Neden onu düşünüp kendini üzüyorsun ki, değmez! Elimde değil diyorsun ama bana biraz Carly'i kıskanıyormuşsun gibi geldi." Bir anda söylediği sözlerle kalbim hızlanmaya başladı. Ne cevap vereceğimi bilmediğim için sinirlendim: "Ne alakası var Masal?"

"Ben cevabımı aldım. Sen kesin onları kıskandın.."

"Yok öyle bir şey!" Diyerek itiraz ettiğimde iyice dalga geçmeye başladı: "İnkar etmen bile inandırıcı değil. Gözlerinden belli... Sen o adamdan bal gibi de hoşlanıyorsun." Az önce dövmek istediği çocuğu şimdi bana yakıştırmasına şaşırmıyordum. Tam cevap verecektim ki kapı çalındı. Gece vakti gelen bu davetsiz misafirden korkmaya başladım. Bu sefer kalbim kokudan hızlandı.

Masal umursamaz bir ses tonuyla "Yine Kâmil gelmiş olmasın?" Diye sordu ama artık başka bir eve taşındığımız için onun olması ihtimalinden çok uzaklaşmıştık.

Masal deli cesaretiyle odadan çıkıp hızla kapıya doğru gitti. Kim olduğunu sormadan geleni içeri alıp, dövmesin diye ben de peşinden gittim. Korktuğum gibi olmadı. Masal kapıyı açmadan önce "Kim o?" diye sordu. Kapı ardından gelen "Beeen!" cevabına kahkahalarka güldüm. Bu gelen yabancı biri değildi. Sesi tanıdık gelmeye başladığında aklıma Gökay geldi.

Masal kapıyı açmadan önce kaşlarını çatıp sesin kime ait olduğunu çözmeye çalışırken olaya müdahale ederek gelenin Gökay olduğunu söyledim. Yüzümdeki rahat ifadeye güvenip kapıyı açtı. Karşısında kumral saçlı, oldukça iyi giyimli, yakışıklı bir adam görünce bizimki neye uğradığını kendi de bilmez hâle geldi.

Loading...
0%