@madrabazbiryazar
|
Huzurla kahvaltı etmekteyken Masal, boğazını temizledi. Bir şey söyleyeceğini hissedip yüzüne baktığımda yanılmadığımı anladım. Gülümseyerek sordu: "Dün o çocuk buraya neden geldi? Bir şey anlayabildin mi?" Gökay'dan bahsederken gözlerinde bir öfke belirip söndü. Elimdeki çatalı bırakıp yüzüne baktım: "Bilmem bana da bir şey söylemedi, aman boş ver Gökay'ı, bugün dışarı çıkıp eğlenmek istiyorum." Dedim. Masal'ın gözleri sevinçle parladı. Kahvaltıyı bitirince masadakileri toplayıp bulaşıkları makineye yerleştirdik. Sıra hazırlanmaya geldiğinde odalarımıza dağılıp birbirimize yarım saat hazırlanma süresi tanıdık. Odamın kapısı tıklandığında müsait olduğumu söyledim. İçeri pijamalarıyla giren Masal, giyecek pek bir şeyinin olmadığını söyledi. Birlikte alışverişe çıkmak iyi bir fikirdi. Yanıma aldığım kartla beraber evden çıktığımızda telefonum çaldı. Ekranda yazan isimle birlikte arkadaşıma baktım: "Gökay arıyor, neden şimdi arıyor ki? Kötü bir şey olmuş olmasın sakın?" "Açmadan bilemeyiz. Kapanmadan aç." Dediğinde ekranı yana kaydırıp telefonu kulağıma götürdüm. Acil olarak oraya gelmemi söyleyen Gökay, tedirgin ses tonuyla konuşarak beni merakta bıraktı: "Bir şey mi oldu Gökay Bey?" Konunun Araf'la ilgili olduğunu söylerken oraya gidip gitmemek konusunda kararsız kaldım. Başka bir şey söylemeden telefonu yüzüme kapattı. Masal'a ne olduğunu anlattığımda o da merak etti. Beraber gitmeyi teklif ettiğinde reddetmedim. Birkaç saniye sonra telefonuma bir konum geldi. Hızla yola koyulduk. Gökay'ın bulunduğu yere giderken aramızda sessizlik hakimdi. Konumdaki adrese vardık. Gökay'a bize doğru yaklaşınca endişeyle ne olduğunu sordum. Onu sakin görünce telaşlanacak bir şey olmadığını anlamıştık ama bizi buraya neden çağırdığını merak ettim. Masal, Gökay'a şüpheyle baktı: "Ne olduğunu söyleyecek misin yoksa bizim tahmin etmemiz gerekiyor mu?" Arkadaşıma hak vererek ona destek oldum. Gökay soğukkanlılığını koruyarak olayı anlatmaya karar verdi. Carly ve Araf'ı ayırmamı istediğini söylediğinde Masal kaşlarını çatıp bu talebin ardında yatan samimiyeti sorguladı: "Dün de gelip hiçbir şey söylemeden gittin. Sen kesin bir şeyler karıştırıyorsun." "Yaptıklarımdan bir anlam çıkarma, ben sadece arkadaşımı kötü bir karar almasına engel olmaya çalışıyorum." Gökay, Masal'a öyle bir bakıyordu ki birazdan kavga edeceklerinden zerre kadar şüphe duymadım. Araya giren yine Masal oldu: "Senin Alisa'yla derdin ne? Arkadaşımdan ne istiyorsun?" Gökay kendini savunup arkadaşı için bir şeyler yapmaya çalıştığını anlatmaya çalıştı. Masal, az önceki sözleri düşündü: "Yani, planın Araf'ı bu konudan vazgeçirmeye çalışmak mı? Bunu yaparak daha fazla sorun yaratmış olursun." Gökay ve Masal arasında sert söz düellosu yaşanırken, aralarında bir kavga patlak vereceği hissiyatı her an üzerime çöküyordu. Olaya müdahale etmek için uyardım: "Lütfen arkadaşlar sakin olur musunuz? Buraya kavga etmeye gelmediniz." İkili sinirli bakışlarını bana çevirince gerildim. Gökay'a dönüp "Senin benimle derdin ne?" Diye hesap soran Masal, öfkesine hakim olamadı. "Benim seninle bir derdim falan olamaz. Ben sadece Alisa'yı çağırmıştım, senin de geleceğini bilseydim mutlaka yalnız gelmesini söylerdim. Arkadaşın olmadan tek başına yaşayamıyor musun?" Masal'ın gözleri hırsla parladı: "Senin gibi neye hizmet ettiği belli olmayan biriyle arkadaşımı yalnız bırakacak değildim." Gökay ciddi bir ifadeyle sordu: "Sen bana ne demeye çalışıyorsun?" "Arkadaşını sevgilisinden ayırmaya çalışan biri nasıl olursa onu demeye çalıyorum." Gökay’ın sabrı tükendi ve çenesini kapatmasını söylediğinde derin nefes alıp gözlerini kapatan Masal, sakinleşmek istedi. Onunla göz göze geldiğimizde yüzündeki o kesin ifadeyi gördüm. Ben bu ânı bir yerden hatırlıyordum. Masal'ın sessizliğinden Gökay cesaret buldu: "Ha şöyle sus biraz da şurada bir şey konuşalım!" Masal'ın yumruk olan elini görünce önüne geçip sakinleştirdim: "Sen ona uyma, bilerek böyle söylüyor. Lütfen onu duymazlıktan gel." Gökay olayın ciddiyetini anlayamadığından alay ederek "Niye tutuyorsun arkadaşını bırak bakalım ne yapacak?" deyince Masal, bu sözlere dikkat kesilip gözlerini açtı. Bu kızı bırakırsam neler olacağını iyi biliyordum. O yüzden sıkı sıkı tutup Gökay'a gitmesine engel oldum. Masal delirmiş gibi bakmayı bırakıp yüzüme bakarak söyledi: "Görüyorsun ki sakinleşmeye çalıştıkça daha çok konuşuyor. Şimdi sen şöyle geç, ben şuna gününü gösterip geliyorum." Elleriyle dostça omuzlarıma vurduktan sonra Gökay'a doğru gitti. Artık bu manzarayı görmek istemiyordum. Birazdan başına gelecekleri tahmin dahi edemeyecek olan Gökay rahat rahat konuşuyordu: "Ellerin titriyor. Korkudan mı yoksa sinir hastası falan mısın?" Gökay'ı uyardığımda sözlerimi ciddiye almadı: "O benimle uğraşıyor ben hiçbir şey yapmadım. Sabahtan beri susmayan o!" Masal tam bir şey söyleyecekken araya girdim: "Sürekli kavga etmeyin, isterseniz ben gideyim siz birbirinizi öldürün!" Gökay sakinleşip bana döndü: "Tamam haklısın." Kısa bir sessizliğin ardından "Planı kabul edecek misin yoksa başkasını mı bulayım?" Diye sordu. Cevabım belliydi. Kararlı bir ses tonuyla reddettim. Gökay'ın kararımdan vazgeçmeyeceğimi biliyordu ama son kez şansını denemek istedi: "Onları ayırırsan dile benden ne dilersen! Seni paraya boğarım Alisa." Masal'ın gözleri açıldı. Dikkatini çeken şey para değil, Gökay'ın neden Araf'la Carly'i ayırmak istemesiydi. Adam neredeyse her şeyini vermeye razıyken yüzüme baktı. Gökay, paranın cazibesiyle ikna etme çabalarına devam ederken bir kez daha kabul etmeyeceğimi söyledim. "Yorma beni. Her şeyin bir değeri vardır öyle değil mi, söyle ne kadar istiyorsun?" Diye sordu, ciddi bir ses tonuyla cevap verdim: "Beni anlamıyorsun galiba sana yardım etmeyeceğim." "Peki öyleyse bir tetikçi bulup bu işi kökünden bitirmem gerek." Gökay oturduğu kamp sandalyesine biraz daha yerleşti. Telefonunu çıkarıp birini arayacakken yüzüme baktı: "Seninle işim kalmadı gidebilirsin." Telefon çalmaya devam ederken araya girdim: "Kimi arıyorsun, o kadını gerçekten öldürmeyeceksin değil mi?" Gökay cevap vermedi. Telefonun açılmasını bekliyordu. Bir süre beklemeye devam etti ve sonra kendiliğinden kapandığında derin bir nefes aldım. Bu konu kolay kolay kapanmayacaktı. Bir şeyler yapmalıydım. "Bunu yapmak zorunda değilsin. Birini öldürmek bu kadar kolay mı? Bu nasıl bir göz dönmesidir anlayamıyorum." "Teklifimi kabul edersen kimsenin ölmesine gerek kalmadan ayrılırlar belki biraz acı çekerler ama sonra her şey unutulur gider." "O kadından neden bu kadar nefret ediyorsun? Sana ne yapmış olabilir ki?" Diye sordum. Gökay sanki o güne gitmiş gibi kaşlarını çattı: "Carly, aldattığı adamın ben olduğunu söyleyerek aramızı bozdu. Ona aylarca konuşup öyle olmadığını söylemek istedim ama o yılan öyle bir yalan söylemişti ki Araf yüzümü görmek bile istemiyordu. Uzun uğraşlar sonrası aldattığı adamın kim olduğunu öğrenip söylediği yalanı ortaya çıkardım." "Tamam diyelim ki yaptığınla Carly'i cezalandırmış olacaksın ama Araf? O ne olacak? Carly'i sevdiğini söylemesine rağmen onları ayırırsan dostunu da üzmüş olmayacak mısın?" "Sadece Carly'den intikam almak istediğimi kim söyledi? Bana inanmadığı için Araf'tan da intikam almak istiyorum." "Sen onunla dostsun Gökay. Bunu nasıl yaparsın? İnsan arkadaşına böyle bir kötülüğü neden yapar?" "Küçük bir hesaplaşma dostluğumuza zarar vermez." "Ama bu dostluk değil, bu düşmanlık Gökay!" "Bizim dostluk bağlarımız sağlamdır hiçbir şey aramızı bozamaz. Kabul edecek misin?" "Teklifini kabul etmezsem o kadını öldüreceksin." Carly ve Araf'tan intikam almak istiyordum ama elbette bu şekilde değildi. İçimdeki şeytan Carly'nin yapmakta olduklarını hatırlatıp dururken vicdanım ise yapmamamı söylüyordu. Gökay ikna edici bir sesle kiramızı bile zor ödediğimizi hatırlatırken yersiz gururumu bir kenara bırakıp düşünmemi istiyordu. "Böyle bir şeyi benden isteyemezsin. Onlara ne hakla kötü davranacağım söyler misin? Tamam, bana belki iyi davranmıyorlar ama bu onların mutluluğunu bozmam için yeterli bir sebep olamaz. Teklifinle ilgilenmiyorum." "Sen ne mutluluğundan bahsediyorsun Allah aşkına! Onlar tekrar bir araya gelmemeliler." "Bu işi mutlaka yapacak başka birini bul. Onların mutluluğunun bozulmasına ben sebep olmayacağım." "Yani teklifimi reddediyorsun öyle mi?" Diye sordu. Sustuğumu görünce cesaretlendi: "Araf'tan hoşlandığının farkındayım. Bunu inkar edemezsin. O günü düşün Alisa. Carly'nin yaptıklarını... Daha geleli kaç gün oldu ki? Yemeği yaktığını, bilerek o kadını zehirlediğini zanneden Araf, kime inandı? Carly, hakkında yanlış düşünülmesine neden oldu. Sen o yemek yandı diye ne eziyetler çektin? Carly ise yatağında uzanıp çaresizliğine güldü. Arkadaşımın gerçekleri bilmesine hakkı yok mu? Onu hiç mi sevmiyorsun?" Gökay'ın sözlerine karşı koymakta zorlanıyordum. Düşüncelerimi toparlamayı denedim ama olmadı. Söylediklerinin bir kısmında hak verdim. O gün yemek yandığı için hem azar işitmiş hem de mutfağı tekrar temizlemek zorunda kalmıştım. Aradığım şey uzaktaymış gibi dalgındım: "Yemeği benim yakmadığımı söyledim ama umrunda olmadı. Yani sen şimdi bana inanıyor musun Gökay?" "Tabii ki inanıyorum. Araf belki mutfağı senin yaktığını söylüyor olabilir ama ben mutfağı Carly'nin yaktığına adım gibi eminim." Masal konuşulanları ağzı açık dinliyordu. Araya girip Gökay'ı iğneleyerek söyledi: "Sen şeytan falan mısın ya, rahat bırak kızı düşünsün." "Sen hâlâ burada mıydın?" "Olmasaydım Alisa'yı çok kolay kandırabilirdin." Gökay, Masal'ın sözlerine aldırmadan devam etti: "Sana o evde bir tek ben inandım ve seni savundum. Tamam başta söylediklerim belki yanlış geliyor olabilir.." "Söylediklerin bana yanlış gelmedi Gökay, söylediklerin zaten yanlış!" İşaret parmağını yukarı hareket ettirerek "Hayatta yanlış gibi görüp doğru olan bir sürü tercihler var. Seveni sevdiğinden ayırmak belki yanlıştır ama o kadını Araf'tan ayırmak doğru bir davranıştır!" Deyince Masal, eliyle ağzını kapattı. Sözlerine ortak olmayıp itiraz ettim: "Bu nasıl hayat felsefesi Gökay? Ağzından çıkanı kulağın işitiyor mu? Fitne fücür işlerine merak salmak yerine kendi hayatınla ilgilen." Masal, Gökay'la alay eder gibi baktı: "Onları ayırmasını neden istiyorsun ki bul şöyle sağlam bir büyücü bitsin gitsin bu iş." Gökay, arkadaşımın söyledikleriyle ilgilendi: "Büyücü mü, bunu daha önce neden düşünmedim ki? Kesin işe yarar mı?" Diye sorduğunda Masal cevap verdi: "Ciddi olamazsın değil mi, ben onu öylesine söylemiştim. Bakma öyle tanıdığım büyücü yok." "Büyücüyle falan uğraşacak değilim." Dedikten sonra bana dönerek tahammülsüzce konuştu: "Alisa kabul et artık, yoksa gerçekten bir büyücü bulmak zorunda kalacağım." Düşündükçe huzursuzluğum artıyordu. Araf'ın yaptıkları hoş olmasa bile duygularıyla oynayamazdım. "Olmaz." diye mırıldandım. Masal, sessizce dinliyordu. Bana destek olmak için yanıma gelip kararımın doğru olduğunu söylediğinde Gökay alayla gülümseyerek arkadaşıma baktı: "İyilik meleğimiz de konuştu." "Benimle uğraşma!" "Yeter lütfen yine tartışmayın!" Gökay, ikimizin de kararlı olduğunu görünce sustu. Artık onu kesin olarak reddetmiştim ve bundan memnundum. Ortada kötü bir olay yoktu ve burada kalmanın bir anlamı yok diye düşündüm. Para veya başka maddi teklifler, bazen insanları yanlış yollara sürükleyebiliyordu ama doğru olanı yapmak daha önemliydi. Her şeyi bir kenara bırakıp Araf'ın da bugün kamp yapmaya gideceğini söyleyip ortalarda görünmemesine şaşırdım. Aklındaki sorunun cevabını arkadaşıma da sormayı denedim: "Masal, Araf ormana niye gelmedi? O gün Gökay'la beraber kampa gidecekleri söylemişti." Masal aklındaki ihtimali söyledi: "Belki de Carly aramıştır ve onun yanına gitmek zorunda kalmıştır. Sonuçta kimse Gökay gibi birinin yanında sevgilisini yalnız bırakmak istemez. O adam tam bir ifrit! İnsanın kanına girip vesvese vermekte üstüne yok." Yüzümdeki düşünceli hâlini fark eden Masal yürürken söylenmeye devam etti: "Bu çocuk ne ayak ya, niye ikisini ayırmaya çalışıyor, bence bu adam kesin Carly'i seviyor. Kızda gözü mü var nedir sürekli Carly'de Carly! Carly kadar başına taş düşsün, yeter be!" Araf'ı bir süre görmek istemiyordum. Onu düşünmeyi bırakıp yola çıktık. Saatlerce mağazalarda kıyafet denemekten yorgun bir hâlde eve dönerken ev alışverişini de aradan çıkardık. Elimizdeki poşetlerle merdivenleri çıkıp son nefesimiz tükenmiş gibi olduğumuz yere yığılmadan son kata gelmeyi başardık. Ben yiyecekleri dolaba yerleştirirken Masal da odaya girip kıyafetini değiştirdi ve altın günü için davet edildiğimiz kata indik. İçeriden bir sürü kadın sesi geliyordu. Onlar üçerli koltuklara oturmuş konuşurlarken bizi de aralarına alıp dedikoduya devam ettiler. Her konudan sohbet açılıp kapanırken sıra kendimizi tanıtmaya gelmişti. Birinci katta oturan orta yaştaki kadın merak edip sordu: "Siz dördüncü katta oturuyorsunuz değil mi kızım? Masal'ı sürekli okula giderken görüyoruz ama sen ortalarda pek yoksun. Çalışıyor musun?" Sorulan soruları yadırgamadan hepsine cevap vermeye çalıştım: "Evet teyzeciğim, çalışıyorum." "Evli misin? Yaşın kaç? Okuyor musun?" Üzerime yığılan sorularla duraksadım. Masal benim yerine cevapladı: "Yok, o da bekar teyzeciğim. Geçen sene mezun oldu. Alisa benden iki yaş büyük." Diğer kadın hemen bir hesap yaptı: "Yani 25 yaşında. Sözlün, nişanlın falan var mı?" Gittikçe özelime doğru yönelen sorulara cevap vermeyip sustuğumu görünce kadın yine sormaya devam etti: "E, kızım niye evlenmiyorsun, neyi bekliyorsun? Gül gibi kızsın. Bul sana yakışan eli yüzü temiz birini evlen çoluğa çocuğa karış. Her şey vaktinde güzel." Kadın, eli yüzü temiz deyince yine istemsizce Araf'ı hatırlamıştım. Gülümsediğimin farkında değilken ortadaki kadının gözünden bu detay kaçmadı: "Biri var galiba baksana yüzün gülüyor. Kimmiş o şanslı erkek merak ettik? Ne iş yapar? Adı ne?" Araf'ın yüzünü gözlerimin önünden silmeye çalışırken cevap verdim: "Hayatımda kimse yok. Evlilik düşünmüyorum." "A, kızım yaşın geçiyor." Dedi en yaşlı olanı. "Böyle diyenler ilk evleniyor." Öteki kadının söylediklerine hak verdi: "Benim bir tanıdığımın oğlu var. Seni onunla tanıştırmak isterim. Yakışıklı da çok iyi aile babası olur ondan. Bir şans versen ailesi de temiz insanlar." Gülümseyerek reddettim: "Yok ben kararımda ısrarcıyım teyzeciğim." Kötü bir şey söylemişim gibi kadınların ağzı açık kaldı. Masal, gözlerini açıp susmamı söylediğinde beni kurtar der gibi yüzüne baktım. Derdimi gözlerimden anlayan Masal, araya girip kadınlara "Sizleri tanıdığımız için çok mutlu olduk ama biz artık kalksak mı? Ben biraz açım, arkadaşım Alisa ise dünden beri yorgun. Nasipse başka zaman yine gelir sohbet ederiz." Deyip kalkmak için izin isterken orta yaşlı olanı hemen itiraz etti: "Aa, otursaydınız kızım alelacele nereye böyle daha sohbet ediyorduk!" "Şükriye teyzeniz doğru söylüyor nereye böyle kızım? Biraz daha otursaydınız keşke." Masal teyzelere saygıda kusur etmedi: "Ders çalışmam gerek teyzeciğim. Sonra biz yine geliriz. Ellerinize sağlık her şey için teşekkür ederiz. Hadi Alisa gidelim." "Dur kızım madem açsın şu masadakilerden al bari. Geç geldiniz diye sizi aç gönderecek değiliz. Al poğçaları.. ben yaptım beğenirsen tarifini sana da veririm. Benim çocuğumda öğrenci, o da senin gibi başka şehirde okuyor. Aman yavrum aç kalmayın." Masal poğaçadan bir tane alıp gülümseyerek teşekkür etti. "Kızım ne öyle bir tane aldın. Tabağı da al götür, bitirdikten sonra yine getirirsin. Acelesi yok." Masal tekrar teşekkür ettikten sonra oradan kaçar gibi yukarı çıktık. Son kata geldiğimizde kapıyı açıp içeri girdik. Odama doğru giderken Masal elindekinleri yemeden önce tabağı beraber yemeyi teklif etti. Canım sıkılmışken yemek yemeye iştahım kalmamıştı. Teklifi reddedip odama çekildim. Bir saat sonra Masal tabağı yıkayıp kuruladı ve içine kendi yaptığı tatlıdan koydu. Alt kattaki komşusuna tabağı geri vermeye gideceğini haber verdikten sonra evden çıktı. Anlık bir kararla yataktan doğrulup dışarı çıkmak istedim. |
0% |