@madrabazbiryazar
|
Masal evdeki tüm odaları aradı ama kimseyi bulamadı. Telefonuyla Alisa'yı aradı. Umutlanmaya başladı ama telefon kapatılmıştı. Ona bir türlü ulaşamadığı için endişelendi. Aklına Gökay'ın yaptığı teklif geldi. Oraya gitmiş olacağını düşündü. Hızla evden çıkıp Gökay'ı gördükleri yere tekrar gitti. Bir saat sonra ormana geldi, ortalarda ne Gökay, ne de Alisa görünüyordu. Çadırı kurduğu yerdeki ateş söndürülmüş ama hâlâ külleri sıcaktı. Eline bulaşan külü birbirine sürterek temizledi. Etrafı gezindi ama kimse yoktu. Alisa'yı aradı hâlâ telefonu kapalıydı. Gökay'ın numarası onda kayıtlı olmadığından mecburen eve gidip onun gelmesini bekleyecekti. Genç kız eve vardığında akşam oldu. Belki o yokken gelmişti. İçerde olup olmadığını kontrol etmek için birkaç kez seslendi. Hayır henüz gelmemişti. Salonda oturup Alisa'yı beklemeye başladı. Dakikalar geçmek bilmiyorken kendini oyalayacak bir şeyler bulmayı düşündü. İçi içini yiyordu. Mutfağa gidip yemek hazırlamakla uğraştı. Sürekli duvardaki saate bakıyor, geciktiği her dakika için daha çok endişeleniyordu. Saat dokuza gelince artık iyice korkmaya başladı. Araf'a mı gitmişti yoksa Gökay'ın teklifini kabul mü etti, diye düşünmeden edemiyordu. Anahtar sesini duyunca hızla gidip kapıyı açtı. Masal rahat bir nefes aldı. Alisa'nın güvende olduğunu bilmek kalbini ferahlattı: "Bu saate kadar neredeydin Alisa, arıyorum telefonun kapalı. Sana ulaşamadım. Beni çok korkuttun." Anahtarı kapıdan çıkarıp içeri girdiğimde hâlâ Masal'ın merakla baktığını hissediyordum. İçeri geçip soluklanınca yalan söylemeden, gerçekleri bir bir anlatmaya başladım: "Önce Carly'e gidip Gökay'a karşı dikkatli olmasını söyledim. Ona konuştuklarımızı söylemedim ama galiba Carly de bir şeylerden şüpheleniyor. Yüzü bembeyaz oldu. Oradan ayrılıp Gökay'ın yanına gittim." Masal şaşkınlıkla yüzüme baktı: "Onun yanına neden gittin? Senin o adamla ne işin var?" "Gökay'la bir kez daha konuştuk onu bu kararından vazgeçirmeye çalıştım ama gözünü hırs bürümüş. Kimseyi dinlemiyor Carly'nin göz göre göre ölmesine izin veremem... Başka çarem yoktu Masal. En azından şimdilik ona bir şey yapmayacağına dair söz verdi." "Sen orada ben böyle bir şey yapamam demedin mi, kabul ettin yani. Hani istememiştin? Kararını değiştiren şey ne oldu?" Utançtan kızardım. Ona gerçeği söylemek yerine başka bir bahane buldum: "Paraya ihtiyacımız var. Sen de biliyorsun." Alayla kaşlarını yukarı kaldırdı: "Derdin para öyle mi? Madem kabul edecektin ne diye fakir edebiyatı yapıp sonra kabul ediyorsun? Baştan kabul etseydin." Onu ikna etmek istedim ama Masal hayal kırıklığına uğradı. Nasıl böyle bir kararı verdiğime şaşırıyordu. "Carly'nin öldürülmesini izlemektense Araf'tan ayrılması gerektiğini düşünmek daha kolay olduğu için teklifi kabul etmek zorunda kaldım." "Sana inanamıyorum." Ona sakin olması için birkaç şey söylediğimde duyduklarına inanamadı. Asla bu sözleri kabul etmedi. Sanki bir ânda başka biri oldu. Öfkeyle sordu: "Delirdin herhalde, kız sen değil misin gurur insanın her şeyidir, o olmazsa yaşayamam diyen, ha? Şimdi ne değişti?" Bu durumdan oldukça huzursuzdum ama ilgisiz görünmeye çalışarak onu ikna etmeye çalıştım: "Amaan, boş konuşmuşum işte!" "Alisa ben seni çok iyi tanıyorum, bunu herkese inandırırsın ama ben inanmam. Sen öyle bir şey yapmazsın. Bana yalan söyleme lütfen, niye kabul ettin doğru söyle?" Bir süre sessizlik olunca dayanamayıp sakladığım gerçekleri söylemeye karar verdim: "Çünkü Carly denen kadına sinir oluyorum. Beni görür görmez sanki elinden alacakmışım gibi sürekli gidip Araf'a sarılıyor. Gökay'ın onu öldüreceğini üstü kapalı bir şekilde söyleyince beni azarlayıp evden kovmaya çalıştı. Sadece konu bu da değil Araf'ın da yaptıklarını unutmadım zaten en çok ondan intikam almak istiyorum." "Carly'e sinir olman Araf'ın yanında olduğu için mi yoksa sana karşı olan tavırları yüzünden mi intikam almak istiyorsun?" "Hiçbiri, sadece sevmiyorum! Yaptıklarının hesabını vermelerini istiyorum." Sözünü bitirdikten sonra yan gözle koltukta oturarak beni süzmeye devam etti: "Araf'a karşı da boş değilsin sanki..." Kendimi savunmak için bir şeyler söylemem gerekti: "Ne alakası var Masal, saçmalıyorsun! Araf'ı neden sevecek mişim, bir gün ağzından güzel bir söz mü duydum? Tebrik mi etti, özür mü diledi? Bunların hiçbirini yapmadı! Yapmasını da beklemiyorum zaten, artık üzülmek istemiyorum. Beni üzenler de en az benim kadar üzülmeliler!" Masal kaşlarını kaldırıp şüpheyle sordu: "Kesin kararın yani öyle mi?" Başımı sallayıp onayladığımda verdiğim kararın doğruluğunu sorgulayan Masal, haklıydı. "Carly'nin yaptıklarına bu kadar sinirlenmiş olamazsın. Sen böyle biri değilsin." "Evet ben senin tanıdığın Alisa değilim. Kimse beni salak yerine koyamaz. Hele o Carly denen kadın asla! Benimle uğraşmaya devam ederse aynı şekilde ben de onunla uğraşırım!" "Öfken gözünü kör etmesin arkadaşım. Lütfen böyle söyleme. Başkalarını mutsuz etmekle kendini mutlu edemezsin." Normalde bu sözleri ben Masal'a söylerdim ama şimdi o bana söylüyordu. Söylediklerinde haklıydı. Yanlışımda ısrar etmedim. Pişman oldum: "Ben ne yaptığımın farkında değilim. İki arada bir derede kaldım. Yapmamam gereken bir şeyi kabul ettim." "Tamam Gökay'a vazgeçtiğini söylersin." "Kabul etmez. Hem sen de gördün beni ikna etmek için ne kadar dil döktü, hayatta kabul etmez!" "Tamam kabul ettin ama sen de onları ayırmazsın. Eğer Gökay sana bir şey sorarsa ayırmak için uğraşıyorum dersin. Biraz zaman kazanırsın sonra belki onlar evlenir o zaman Araf'ta Carly için gerekli önlemleri alır. Gökay'da amacına ulaşamaz. Sen de hayatına kaldığı yerden devam edersin." Masal'ın söylediklerini hayal edince boşluğa düşmüş gibi duraksadım: "Araf ve Carly neden hemen evlensin? Henüz erken değil mi, daha yeni barıştılar. Hayır hemen evlenmezler. Yok canım evlenmezler. Evlenmezler... Ya evlenirlerse Masal?" Kuruntulu hâllerime kahkaha atıp sordu: "Ne oldu canım bir rengin attı yoksa evlenirlerse üzülür müsün? Yok ben artık kesinlikle eminim sen bu çocuğa kesin aşıksın." Onları kıskanmadığımı belli edecek bir şeyler söylemeye çalıştım: "Aman canım evlensinler ne olacak? Carly de yakamı bırakmış olur fena mı!" İçimde nedensiz bir kızgınlık peydah olunca gözüm hiçbir şeyi görmedi. Bana ne olduğunu anlamaya çalıştım. "Elindeki oyuncak anahtarlığı kıracaksın" Masal söyleyene kadar ne yaptığımın farkında değildim. Elimde sıkıca tuttuğum anahtarlığı, parmaklarımı gevşetince sızladı ve avuç içimde bir sıcaklık hissettim. Masal alttan alttan gülüp belli etmemeye çalıştı fakat bana baktığını görebiliyordum. Tutmakta olduğu kahkahalarını serbest bırakınca kaşlarımı çattım: "Ne oldu niye gülüyorsun?" Masal, cevap vermeyip kahkahalarla gülmeye devam edince uyardım: "Gülme artık Masal." Tamam dedi ama bir süre durduktan sonra tekrar gülmeye başladı. O gece yemek yemeyip direkt uyumaya gittim. .. Sabah erkenden evden çıktığımda aklımda dün akşam Gökay'la olan sohbetimiz vardı. Gökay geri döndüğüme şaşırmıştı. Oraya gittiğimde hâlâ eski yerinde oturuyordu. Hızla ona doğru ilerleyip lafı uzatmadan direkt konuya girerek kararımı verdim: "Teklifini kabul ediyorum ama bir şartım var!" Gökay şartın nedir, diye sormadan hemen kabul ettim. Yine de açıklama gereği duydum: "O kadını öldürmeyeceksin ve anlaşmamızdan Araf'ın haberi olmayacak! Bu ikimiz arasında bir sır olarak kalmalı." Onaylar gibi başını sallayınca Gökay'a ne kadar güvenebileceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Yemek meselesinden sonra içime şüphe girdi ama bu kısa sürdü. "Şimdi onları nasıl ayıracağın konusuna gelirsek sana ne yapman gerektiğini anlatacağım ama öncelikle buradan gidelim." "Beraber kamp yapacağınızı söylemiştin Araf nerede?" "Sevgilisi onu özlemiş. O da sözünü ikiletmeyip gitti. Yani bilerek yaptı, beni Araf'tan uzak tutmaya çalışıyor." Gökay'ın telefonu çalınca ekrandaki Araf yazısını gördüm. O aramayı cevaplarken neden aradığını merak ediyordum. "Efendim." Diye yanıtladı Gökay. Yürüyerek biraz uzaklaştı. Kıza uzaktan göz ucuyla bakmaya devam ederken tekrar telefonda Araf'ın sesi duyuldu: "Alisa senin yanına gelmiş Gökay." "Evet kendisi şu an yanımda benimle beraber." "Neden gelmiş?" "Önemli bir şey değil." "Konuştuklarımızı unutma sakın." Gökay başını salladı: "Tamam aklımda... Bu arada şu kızın peşindeki adamları gönder. Bütün gün kızın yanında olacağım. Benimle güvende sen merak etme." "Tamam dikkatli ol adamları geri gönderiyorum." Telefonu kapattıktan sonra yanıma gelip gülümseyerek kamp alanından çıkıp güzel bir yere gittik. Oturup konuşmaya başladık: "Gökay sana güvenmekte kararsızım. Araf'ın sarma sevdiğini söylediğin gün sana güvendim ama o gün beni hayal kırıklığına uğrattın." "Tamam özür dilerim, sana hatamı daha sonra telafi ettireceğim ama önce Carly'i Araf'tan uzak tutmamız gerek." "Araf benden nefret ediyor Gökay. Carly'i sevmeye devam ettiğini bile bile beni sevebileceğini nasıl düşünüyorsun?" "Orası kolay sen merak etme. Yalnız o kadın ne derse desin ne yaparsa yapsın hiçbir şey belli etmeyeceksin." "Tamam denerim." "Yapman gereken şeyler burada var." Dedikten sonra uzun bir listeyi bana uzattı. Bu kağıtta yazılanlar bana o kadar zıttı ki hepsini yapabileceğimden şüphe duymama gerek yoktu çünkü zaten yapmayacaktım. Kağıttakileri göz ucuyla okurken uyardı: "Dikkatli ol Alisa, eğer Araf bunu öğrenirse hemen bana haber vereceksin." "Tamam." ... Araf'ın evine vardığımda içimde nedensiz bir korku ama aynı zamanda heyecana bağlı stres de vardı. Kabul etmekle kararsız kalmıştım. Vicdanım yanlış yaptın derken, aklım ise onlar bunu çoktan hak etti diyor. Masal'ın söylediğini yapacaktım. Gökay'ı oyalayıp zaman kazanırken kimseyi kıskançlığım için üzmeyeceğim. Etrafıma göz atınca şok oldum. İçeri girdiğimde salonda kimseyi göremedim. Her taraf birbirine girmişti. Buraya ne oldu böyle? Mutfak oldukça dağınıktı ve masanın üzerindeki içki şişeleri boştu. Araf burayı görürse kıyameti koparırdı. Dağıtılan yerleri hemen topladım. Saat geçiyordu kahvaltı hazırlamadan önce mutfağa gidip ellerimi yıkadım. Az da olsa mutluydum çünkü aldığım karar vicdanımı rahatlattı. Salonun da mutfaktan eksilir bir yanı yoktu. Hizmetli evi toplamaya çalışıyordu. Şişeleri masadan alıp büyük çöpe atarken yorgun düşmüştü. Her yer birbirine girmişken Araf burayı görürse gelip bana kızacağından emindim. Etraf güzelce temizlendiğinde tehlike geçmiş gibi rahatladım. Onun dağınıklığa tahammülü olmadığını bildiği için Carly burayı bilerek bu hâle getirmiş olmalıydı. Sonra suç yine benim üzerime kalacaktı. Bu kadın benden ne istiyor? Bahçeye çıkıp çiçekleri sulayacakken hepsinin koparıldığını ve bir tarafa atıldığını görünce kan beynime sıçradı. Vicdanımın sesi giderek kısılıyordu. Mutfağa geri döndüm. Aklımda sürekli aynı şeyleri düşünüp dururken gerekli malzemeleri çıkardım. Tabii ki bugün krep yapacaktım. Madem krepler midesine dokunmuş gibi rol yapmaya devam ediyordu o hâlde ben de bol bol krep yapmalıydım. Gökay o gün Carly'i zorla doktora götürünce hiçbir şeyi olmadığı anlaşıldı. İşi pişkinliğe vurup kimseye bir şey söylememesi için Gökay'ı sıkı sıkı tembihleyen Carly, elimde ona ait tahlil sonuçlarının olduğunu öğrenince yüzünün alacağı ifadeyi merak ediyordum. Bir ân gerçekten kreplerin Carly'e dokunduğunu zannedip üzülmüştüm ama bunun da bir yalan olduğunu öğrenmem kısa sürünce elimdeki kanıtları Araf'a da göstermek istiyordum. İçimdeki kötü sesi susturmak için uğraşırken, kendimi kaybolmuş hissettim. Ne zaman bu kadar kötü biri olmuşum? Umursamazca hazırladığım kahvaltıyla uğraşırken ayak seslerini duyduğumda birinin yaklaştığını hissettim. Carly, uzun bir gömlek içinde, dağınık saçlarıyla ve makyajsız haliyle mutfak kapısında durdu. O, elleriyle başını tutarak dikkatimi çekmeye çalıştı; ama benim için sanki orada değildi. Dolabın kapağını açtı, aradığını bulamayınca hırçın bir tavırla çarptı. Ardından buzdolabının kapısını açarak bir bardak su almak için çekmeceleri karıştırmaya başladı. Kaşlarımı çattım. Sakin olmalıydım yapacağım tek yanlış kötü bir şeye neden olabilirdi. Başımı uğraşmakta olduğum kreplerden kaldırınca mutfağı yine dağınık halde buldum. Sadece dolaplar değil aynı zamanda geçtiği her yeri savaş alanına dönüştürmüştü. Çekmece ve dolapları kapattım. Yere dökülmüş olan suyu sildim. Bu karmaşa içinde derin bir nefes alırken salondan Carly'nin sesini duydum. Hızla yanına gidip önünde durduğumda yüzünü ekşitti: “İki saattir seni çağırıyorum, sağır mısın?!” Biraz önce temizlenen evi yine dağıtmıştı. Hizmetli canından bezerek döküntüleri topladı. Etrafı seyretmeyi bırakıp normal davranmaya özen gösterdim. Koltuğa oturup bacaklarını sehpaya uzattı. Şımarık bir ses tonuyla, “Şu kumandayı ver, uzanamadım." Deyince kumadayı alıp eline tutuşturdum. Gitmeden önce kölesine emredermiş gibi söyledi: "Bana kahve yap, orta şekerli olsun, başım çok ağrıyor! Hadi oyalanma, çabuk ol!" Kahvaltı hazırken sırf gıcıklık olsun diye böyle davranıyordu. Hiçbir şey söylemeyip hızla oradan ayrıldım. Sakin ol Alisa, alt tarafı bir kahve istedi. Yap ve gönder. Kahveyi makinede hazırladıktan sonra fincanı tepsiye koyup salona götürdüm. Bir yudum aldı ve yüzünü buruşturup fincanı öteledi: “Makinede mi yaptın bunu?" Alayla gülümsedim çünkü onu ciddiye alırsam bu işin sonu asla hayır olmayacaktı: "Evet kahvenizi makinede yaptım. Beğendiniz mi?" "Çok kötü hemen götür bunu. Elinde yap getir. Çabuk ol, çok yavaşsın!" Önümdeki fincanı alıp mutfağa gittim. Tekrar kahve yapıp salona götürdüm. Carly yine memnun olmamış gibi yüzünü buruşturdu: "Berbat! Şunu düzgün yap getir! Ne beceriksizsin bir kahve yapamadın!" Delirmek üzereyken tekrar mutfağa gidip kahve yaptım Salona tepsiyle dönüp kahveyi teslim ettiğimde bir başka bahane buldu: "Bunu da sevmedim. Anlaşıldı sen kahve yapmayı bilmiyorsun. Git, bana sade gazoz getir!" Önümdeki boş kahve fincanını aldıktan sonra mutfağa gittim. Gazozu getirip Carly'e uzatınca bir yudum alıp tekrar geri uzattı: "Buzlu bu, vazgeçtim. Taze sıkılmış portakal suyu istiyorum. Ayrıca üşüdüm git bana hırkamı getir!" Yukarı çıkıp tarif ettiği hırkayı getirince itiraz etti: "Ben bunu istemedim!" "Yeşil olan başka hırka yok." "Ver şunu, portakal suyum nerede kaldı?" Mutfağa gidip bir süre portakallarla uğraştıktan sonra tekrar salona gittim. Taze sıkılmış portakal suyunu istemeye istemeye kadına uzattım. Yüzüme bakarak bardağı aldı. Küçük bir yudum alıp bıraktı. Mutfağa gidecekken tekrar seslendi: "Tadı kötü, al götür bunu!" Artık vicdanımın sesinden eser yoktu. Gökay'la yaptığımız anlaşmada ilk olarak vicdan azabı duymuş olsam da şu an Carly'e hayatı zindan etmek istiyordum. "Bana daha önce hiç tatmadığım güzel bir içecek hazırla!" Sabahtan beri mutfak ile salon arasında mekik dokuyordum. Sonunda dayanamayıp patladım: "Zıkkım var yer misiniz?" Sinirden gülerek istemeden ağzımdan kaçırdım. Anlamamış gibi yüzüme baktı: "Zıkkım ne?" Ne olduğunu bilmediği için dalga geçtim: "Çok sevilen bir yiyecek, akşam yemeği olarak yapayım mı?" "İstemez. Siz Türkler çok yağlı şeyler yiyorsunuz, ben sizin yemeklerinizi beğenmiyorum!" Dediği an damarıma basmıştı. Türk yemeklerine asla laf ettirmezdim: "Bizim mutfağımız oldukça güzeldir. Tabii yabancı olduğunuz için bilmemeniz çok normal!" Söylediklerimi dinlemedi. Yüzüme acıyarak baktı: "Bugün akşam yemeğini ben yapacağım. Sen zaten yemek yapamıyorsun." Yemek konusu açılmışken merak edip sordum: "O gün yemeği sen yaktın değil mi?" Soruma cevap vermeyip kahkahalarla gülünce onun yaptığını anladım. Gökay söylediklerinde bir kez daha haklı çıktı. "Sana burada ihtiyacım yok. Bu gece Araf'la yalnız kalacağız. Yani bu akşam sana izin verdim, gidebilirsin! Tabii odamı topladıktan sonra... Sen şimdi odamı topla. Ben alış verişe gideceğim. Döndüğümde her yer tertemiz olsun." Karşısımdaki kadının saçlarını teker teker yolmak istiyordum. O böyle yaptıkça Gökay'ın planladığı oyunu daha çok arzuladım. Ama bir yandan da pişmanlık duyuyordum. Düşüncelerime bir kez daha itiraz ettim. İkilemde kaldığım yetmezmiş gibi bir de teklifi kabul ettiğim için söylediği her şeyi yapmak zorundaydım. Bugün Araf evde yoktu. |
0% |