@madrabazbiryazar
|
Masal yanına geldiğim için hemen gözyaşlarını sildi. Gülümseyerek hiçbir şey olmamış gibi yapmaya çalıştı. Tam odasına gidecekken sordum: "Ne oldu neden ağladın? Biri canını sıkacak bir şey mi söyledi?" Başını hayır anlamında salladı. Konuşmayıp tekrar ağladı. Ben yokken ne olmuş olabilirdi ki? Ses tonumu yumuşatarak, "Anlatmak ister misin?" diye sordum. Minnetle gülümsedi ve gözyaşlarını silerek, "Gökay..." dedi ve tekrar sustu. Gözleri daha da dolarken hüzünlü bir şekilde, "O ruh hastası bugün okula geldi, dersin ortasında sınıfa girip yanıma oturdu!" Kaşlarım çatıldı. "Okuduğun bölümü nasıl öğrenmiş koskoca okulda sınıfını nasıl buldu?" "Bilmiyorum sadece okuduğum bölümümü söylemiştim ama gelsin diye söylemedim." "Bunun için mi ağlıyorsun yoksa dahası var mı?" "Daha ne olsun, susmadı bir türlü hoca da bizi dışarı attı!" Derin bir oh çektikten sonra rahatlamıştım: "Yani bunun için ağlanılır mı Masal?" Gözlerini ciddi bir ifadeyle yüzüme dikti: "Onun yüzünden sınav kağıdım iptal edildi." "Gökay, sınıfa geldiğinde siz sınav mı oluyordunuz?" Nihayet anlamama sevinmişti. Aynı üzgün sesle başını salladı. "Bütünlemede halledersin korkma. “diyerek güya onu teselli ettim. "İnşallah geçerim yoksa gider onu öldürürüm!" Dedi. Sinir halinde söylediği belli oluyordu ama karşımda bunu yapabilecek potansiyeli olan arkadaşıma karşı masum bir gülümseme gönderdim. "Madem sınavının iptal olmasına sebep oldu o zaman hatasını telafi etsin." Gökay'ın adını duyunca bile sinirlendi: "İstemiyorum, yeter ki benden uzak dursun!" Biraz daha konuştuktan sonra Masal'ın gözyaşları iyice dinmişti. Artık iyice sakinleşmişken olayı unutmuş gibiydi. Karşısına oturdum, boş boş birbirimize baktığımızın farkına varınca ilk konuşan o oldu: "Aç mısın, bir şeyler yedin mi?" Başımı sallayıp cevap verdim: "Yok yemedim." Ayağa kalkıp mutfağa gitti. Bana da seslenince mecburen yanına gidip sandalyeye oturdum. Çorbayı ısıtmaya başladı. Ben de dolaptan kaseleri çıkarıp masaya koydum. Masal ekmek almaya gitti. Gitmesiyle gelmesi bir olmuştu, onları poşetinden çıkarıp masaya koydu. Masaya baktığında eksik bir şeyler görmüştü ki sormadan edemedi: "Kaşıkları neden koymuyorsun, elimizle mi içeceğiz?" Gerçekten masaya baktığımda sadece kaselerin olduğunu fark ettim. "Unutmuşum." Dedim. Eksikleri tamamladıktan sonra artık huzurla yemek yiyebilirdik. "Hayrola misafirimiz mi gelecek?" diye sorunca ne dediğini anlamadım. Sustuğumu görüğ tekrar açıklama gereği duydu: "Masaya üç kase koymuşsun ama biz iki kişiyiz." Bugün dalgın olduğum belliydi, gerçekten de iki kase yerine üç kase koymuştum. Yüzüme merakla bakan Masal, ne olduğunu anlatmam için bakıyordu. "Bir şey yok, biraz yorulmuşum." Bahanem çok inandırıcı olmasa da bir umut, yalanıma inanmasını istedim. "Yani hepsi bu kadar mı?" "Evet, bu kadar." dedikten sonra sustum. O da bir şey sormadı sorgudan kurtulduğuma seviniyordum. Hızla çorbasını içiyordu. "Yavaş Masal, yavaş! Boğulacaksın." Son kaşıkla kasedeki çorbayı bitirince ayağa hızla yerinden kalktı. Odasına gidip çantasını aldı. Şaşkınlıkla ona bakarken, gitmeden hemen önce "Yeni bir iş buldum, oraya gidiyorum. Hadi sonra görüşürüz." Dedi. Ne işi demeye kalmadan kapının kapanma sesini duydum. Peşinden gittiğimde çoktan gitmişti. Kapıyı kapattım, bulaşıkları toplayıp odama doğru gittim. Uykum gelmesine rağmen umursamayıp duş almaya gittim. Dolabımdan rahat bir şeyler bulup giydim ve yatağa uzanıp telefonumla vakit geçirdim. Masal gelince ilk başta erken döndüğünü düşündüm. Saate baktığımda geç olduğunu görmüş, zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Bu sefer mutlu görünüyordu, sebebini merak etmiştim. Ben sormadan o anlatmaya başladı: “Bil bakalım ne oldu?" Heyecanla yanıma gelip oturunca daha çok merak etmiştim. Birkaç saat önce ağlamaktan gözleri kızaran kızı şu an da mutluluktan havaya uçuracak ne olmuş olabilirdi ki? Heyecanla yatağımın kenarına oturup sözlerine başladı: "Galiba senin gıcık patronunu gördüm, tek başınaydı. Sonra biri geldi. Hoş bir kadın, zengin bir tip yani... ve tahmin et ne yaptı?" Sormama gerek kalmadan söyledi: "Carly aradı ama açmadı. Ekranda Carly yazdığını görünce onun Araf olduğunu anladım. Tıpkı tarif ettiğin gibi ciddi ve buz gibi soğuk bir adam." "Bir saniye, bırak Araf'ı falan. Sen iş mi buldun?" Sorularıma cevap verirken zaman kaybetmemek için "Akşamları çalışacağım bir kafe buldum. Sürekli lafımı bölme şurada ciddi bir şey anlatıyorum." Deyince arkama yaslanıp konuşmasını bekledim. "Gittiğimde zaten Araf oradaydı. Uzaktan onlara bakıyordum. Onun tam arkasındaydım. Garibim, beni oradaki herhangi bir çalışan zannetti, sonra yanına alımlı şık bir kadın oturdu. Ne konuştular bilmiyorum. Ben de tam o an da yan masadaki boşları alıyordum ki o sırada Araf'ın telefonu çaldı." Kaşımı kaldırarak “Ve açmadı öyle mi?" Diye sorunca Masal çok sevinme, der gibi baktı: "Evet ama yanındaki kadınla çıktı gitti. Adam o kadar mutluydu ki görmen gerekiyordu." Gözümün önüne gelen hayalle el ele tutuşup oradan uzaklaştıklarını görür gibi oldum: "Hayatında Carly'den başka kadınlar mı var? Hangi kadınmış o?" Esnemesine engel olarak gözlerini süzdü: "Tanımıyorum. Neyse benim uykum geldi, yarın erkenden dersim var. E, hadi sana iyi geceler artık bu haberden sonra nasıl uyuyacaksan!" Arkamdaki yastığı fırlatıp Masal'ı hedef alınca deli gibi gülmeye başladı. Yastığı yakalayınca geri fırlattı. Odasına gitmek üzereyken seslendim: "Masal, gel şuraya nereye kaçıyorsun? Devamını anlat merak ediyorum!" Yüzünü düşünceli bir ifadeyle buruşturdu. Geri gelmesine hem seviyor hem de anlatacaklarının canımı sıkacağını bilmeme rağmen konuşmasını istiyordum. Tekrad yanıma oturdu: "Adamın yanında gördüğüm kadını araştırdım." Merakla, "Peki bulabildin mi?" diye sordum. Gözlerini devirdi: "Biraz sabır, anlatacağım. İsmini öğrendim, adı Nilay. Sosyal medya hesaplarını incelemedim ve inanmayacaksın bunların fotoğraflarını buldum. Fotoğraf üç gün önce atılmış... Birlikte mutlu görünüyorlardı. Acaba bundan Carly'nin haberi var mı?" Derin bir nefes aldı. Düşünür gibi baktıktan sonra tekrar "Aralarında bir şeyler olduğunu düşünüyorum. Carly'nin aramasını reddetmesi ve Nilay denen kadınla gitmesi, bunlar Carly'i aldattığının işaretleri olabilir." Düşünceli bir şekilde başımı salladım. Masal, omuzlarını silkti. "İş iyice çığırından çıkmaya başladı. Sana gerek kalmadan ondan kendisi ayrılacak gibi. Gökay, Nilay'ın kim olduğunu biliyor mu acaba?" "Bilse sana o teklifi yapar mıydı? Bence bilmiyor ama yine de bunu öğrenmeliyiz. Gökay'ın ağzından laf almamız gerekiyor. Bu önemli görevi sana veriyorum. Ben de Carly'nin olaylardan haberi olup olmadığına bakacağım." Dedim. "Gökay'a belli etmeden nasıl anlayacağız?" "Mesaj atabilirsin." İtiraz edecekti ama onu ikna etmem için çok dil döktüm o da sonunda kabul etmişti. Gökay'ın telefonunu ona verdim: "Normal sohbet etmek için numarasını aldığını zannetsin. Ona lütfen bir şey belli etmemeye çalış." "Tamam dikkatli olurum, hadi iyi geceler." "Bu arada yarın benimle dışarı çıkar mısın?" "Gelirim çünkü bugün işten istifa ettim." Dedi alay ederek. "Sen bu işe yeni girmedin mi nasıl istifa ettin?" "Biri aileme haber uçurmuş çalışmamı istemiyorlar. Benim yapmam gereken tek şey ders çalışmakmış. Beni ikna etmek için para bile gönderdiler. Ben de hemen kabul ettim." "Yani yarın benimle geliyorsun." "Evet geliyorum. Hadi iyi geceler." Dedikten sonra ışığı kapatıp odasına gitti. ... Sabah erkenden kalkıp o eve gitmeyeceğim için biraz daha uyudum. Kalktığımda saat yediye geliyordu. Hazırlanıp dışarı çıkmadan önce bir şeyler atıştırdım. Geldiğimde saat sekiz buçuğu geçiyordu. Bugün Araf'ı görmediğim için oldukça mutluydum. Yukarı çıkıp odama gittim. Kapıya vurup içeri giren kadın, Araf'a uğramam gerektiğini söyledi. Bu şirketteki herkes çok kibardı. Onlara ısınmam zor olmayacaktı. Çantamı masamın yanına bırakıp odadan çıkıp yürüyerek odasına kadar gittim. Rastladıklarıma güler yüzle günaydın dileklerimi iletiyordum. Bana en uzak odayı vermişlerdi ama bundan hiç şikayetçi değildim. Odasının önüne geldiğimde kapıyı tıklatıp gel demesini beklemeden içeri girdim. Beni gördüğüne bir gün bile mutlu olmayan bu adamın yine ciddiyetle işini yaptığını görünce artık alışmıştım. Masaya yaklaşarak "Günaydın Araf!" Dedim. O kadar meşguldü ki onunla alay eder gibi konuştuğumu bile fark etmemişti. Yüzüme bakmadan işaret parmağıyla ince kağıt parçasını bana doğru uzattı. Başka bir şey söylemedi sorduğum soruları duymamış gibi önündeki bilgisayarda bir şeyler yazıyordu. Kağıdı alıp dışarı çıktım. En azından sürekli odasına giderek ne yapacağımı sormayacaktım. En kolaylarına öncelik verip saçlarımı kalemle topladıktan sonra hemen işe koyuldum. Saat on iki olduğunu görünce acıktığımı fark ettim. Bir şeyler alıp işime öyle devam etmek daha iyi olacaktı. Yakınlarda güzel bir yer görümüştüm. Yeni tanıştığım çalışanlardan iki kişiyle beraber karşılıklı yemek yedik. Şirkete geri geldiğimde bıraktığım işi tamamladım. O sırada Gökay odama gelip oturdu. Bir kart çıkarıp masama bırakınca ne olduğunu sordum. "Paraya ihtiyacın olunca bu kartı kullan. İstediğin zaman kullanırsın." Bilgisayardan başımı kaldırıp yüzüne baktım. Gerek olmadığını söyleyip işime devam edecektim ki hâlâ gitmemiş olduğunu gördüm. Kartı zorla elime tutuşturdu: "Gerek var bir anlaşma yaptık ve bu da karşılığı.." Kartı masaya geri bırakarak cevabımı belli etmiştim ama anlamamakta ısrar ediyordu. Neden geldiğini sorduğumda önce yapmam gerekenleri söyledi: "Akşam için güzel bir alışveriş yap. Carly pahalı markaları giyinir. Çevresindeki insanların ne giydiğine çok dikkat eder ve senin de bu akşam hem Carly'nin hem de Araf'ın dikkat çekmen gerekiyor." Dikkat çekmeme gerektirecek bir şey yapmama gerek yoktu çünkü her ikisinin de gözüne yeteri kadar batıyordum. Kartı alıp çekmeceye koyarken, "Peki aldıklarımın parasını sonra sana ödeyeceğim. Bunu borç olarak alıyorum." Dedim. Gülümseyerek "Kart artık senin Alisa." Deyince mahçup bir sesle teşekkür ettim. Elime güzel bir fırsat geçmişti. Akşam için hazırlanmam gerekiyordu daha gidip alışveriş yapacaktım. İşimi erken halledince çıkmama izin vermeyen kötü patronum, şirkette beni oyalayacak işler kitlemeyi ihmal etmedi. Sabahtan beri yediği içtiği her şeyi odasına götürüp getirmekten ayaklarımda derman kalmamıştı. İş sözleşmesinden kurtulmuştum sıra ötekini bulup yok etmekteydi. Bunun için zamana ihtiyacım vardı. Akşam olmuş, hazırlanmaya fazla vaktim kalmamıştı. Mesaimi bitirince pahalı bir mağazaya girip güzel birkaç şey alıp çıktık. Hazırlığı tamamlamam iki saat sürdü. Gökay sürekli arayıp nerede kaldığımızı merak ediyordu. Yolda olduğumuzu söyleyip oyalıyordum ama o sırada topuklu ayakkabılarımı giymekle uğraşırken Masal çoktan hazırdı. Bugünlük güzel bir araba kiralamıştım. Her şey tamam olduğunda yola çıktık. Yetişmek için acele etmiyordum hatta Masal bir ara inip serinlemek için içecek alıp geldi. Mekana vardığımızda vale yanımıza gelip anahtarları alınca içeri girdik. Herkes resmi bir kıyafetle toplantıya katılmış gibiydi. Erkekler takım elbiseyle, kadınlar ise koyu renk abiye kıyafetler giymişlerdi. Titreyen telefonumu çantamdan çıkardım. Gökay arıyordu. Salonun ortalarına doğru ilerlerken telefonu açıp kulağıma götürdüğümde bizi görmüş gibi yön tarif etti. Sağa dönüp dümdüz yürüdük. Söylediği yere sonunda gelmiş ve uzaktan bizi selamlamıştı. Carly, Araf'ın ağzına düşecekmiş gibi sırtını dönerek sohbete dalmıştı. Gökay çok güzel olduğumu söylüyordu. Bize doğru gelince gülümsedi. Carly'nin umursamaz tavırlarından dolayı üçümüz başka bir masaya geçtik. "Neden öyle bakıyorsun?" Diye sorduğumda Gökay oldukça mutlu görünüyordu. Ellerini masada ritim tutar gibi hareket ettirip Carly'nin olduğu tarafa baktı: "Güzel olmuşsun ama keşke Araf'ta görebilse!" Carly'e kötü bakışlarını yöneltince o tarafa bakarak, "Onunla konuşuyor. Beni görmesi imkansız." Dedim. Ani bir kararla elimden tuttu: "Dans edersek seni görebilir." Carly'e odaklanmışken beni fark etmiyordu. Canım dans etmek değil, çıkıp gitmek istemişti. Onu durdup "Dans müziği yok ki." Dedim. Elimi bırakıp yanımdan ayrıldığında nereye kaybolduğunu görememiştim. Çalmakta olan parça durmuş, kısa bir süre sonra romantik bir şarkı çalmıştı. Gülümseyerek tekrar elini uzatınca beraber dans etmeye başladık. Gökay sürekli Carly'den şikayet ediyordu. "Carly'den istese uzaklaşabilir ama yapmıyor. Belki de gerçekten onu seviyor." "Ya da seni kıskandırmak için ona ilgi duyuyormuş gibi yapıyor. Olamaz mı?" Söylediklerine gülesim gelmişti. O sırada Carly ile Araf'ta dans etmeye başlayınca Gökay kulağıma fısıldadı: "Buraya bakıyor yılan!" Duyması için başını eğince kulağına söyledim: "Tam olarak hangimize bakıyor?" Başını kaldırıp yüzüme baktı. Dudaklarını hareket ettirince "Sana." Dediğini anladım. Başımı onlara çevirdiğimde Araf bir kere bile olduğum tarafa bakmamıştı. Gökay dans etmek yerine sohbet ediyordu. Carly'i bırakıp Masal hakkında bir şeyler söyledi: "Arkadaşının buradan sonra bir duruşması falan mı var? Yahu neden hiç gülmüyor. O hep böyle mi?" Bakışlarımı çevirdim. "Kim Masal mı? Aslında böyle yerleri pek sevmez. Ben de sevmiyorum sırf sen istedin diye geldim." Konuştuğumuz belli olmasın diye Gökay'ın elini tutup ondan uzaklaştım. O sırada dönüp tekrar elimi omzuna koyduktan sonra dans ettik. Masal'ın yanına bir adam geldiğini gördüm. Nazikçe dans etmek istediğini söyleyip elini uzatınca ne yapacağını merak ediyordum. Kabul edip dans etmek için yanımıza geldiklerinde çok şaşırmıştım. Gökay, Masal'la uğraşır gibi önce yanındaki adama takıldı: "Sen yürek mi yedin?" Adam neyi kastettiğini anlamamıştı zaten müziğin gürültüsünden hiçbir şey duymuyordu. Tekrar etti: "Bu kız diyorum ki çok naif, çok prenses onu üzme olur mu, yoksa sen daha çok üzülürsün." Gülünce arkadaşım, Gökay'a baktı: "Şuradan çıkınca ben seni bir üzeceğim o zaman göreceksin dalga geçmeyi." Ortalığı karıştırmaktan zevk alan Gökay, dans eden adamın yüzüne bir daha baktı: "Duy bak duy! Beni çıkışta gebertecek sen hâlâ kiminle dans ettiğinin farkında değilsin." Adam korkup Masal'ın elini bıraktı. Bir eli boşta kalınca gidenin arkasından bakakaldı. Arkadaşım yanımıza gelince Gökay'la dans etmeyi bıraktım. Masal elini sertçe onun omzuna koyunca dans etmek üzere olduklarını gördüm. Yerime geçip keyifle onları izlemeye başladığımda Gökay sanoi ateşe dokunuyormuş gibi çekinerek elini Masal'ın beline koymuştu. Biraz önceki şakacı tavırlarından eser kalmamıştı. Beraber dans etmeye başladılar. "Sen ne dedin şimdi bir daha söyle bakalım!" Ortamdaki ışık etrafı kısmen aydınlatıyordu. Gökay alay ederek "Elinde bayağı ağırmış az önce omzumu kırıyordun." Dedi. Masal'ın yüzüne bakmıyordu. Gözü sürekli Araf ve Carly'deydi. Müzik bittiğinde arkadaşımı yalnız bırakıp gitmeden hemen önce Masal'ın kulağına bir şeyler fısıldadı. Carly ve elinden tuttuğu Araf’la yanımıza geldi. Lafını bana söylemek istediğini belli etmek için sağ tarafıma geçmişti: "Bakıyorum da Gökay'la iyi anlaşmaya başladın ama dikkat et. O göründüğü gibi biri değil." Sakin bir müzik çaldığından ne dediğini duyuyordum. "Seni ilgilendirmeyen şeyleri merak etme." Dediğim an elini masaya koyup yüzüme bakmadı. "Ben seni düşündüğüm için söyledim. Saf birisin. Seni kandırır falan sonra neden beni kimse uyarmadı deme!" Sözlerini komik buldum. Alay ederek "Sen beni dert etme." Deyince Araf'la göz göze gelmiştim. Ona bakmaya devaö ederken bakışlarını kaçırıp boğazını temizler gibi yaptı. Carly dudaklarını küçükseyerek büzdü: "Üzerindekileri nereden aldın pek pahalı bir şeye benzemiyor." Verdiğim paraya değer mi bilmiyorum ama üzerimdeki elbiseyi giydiğimde aynadaki duruşunu görmüş, bana yakıştığına emin olmuştum. Onun üzerindeki elbise belki çok pahalıydı ama bana göre hiç güzel değildi. Dikkat çeken tek şey, verilen paranın miktarı olduğu için kıyafetinin yakışıp yakışmadığını umursamamıştı bile. Susup cevap vermedim. Bundan cesaret alarak "Pahalı olan şeyler herkesi ayrı gösteriyor. Mesela senin üzerindeki elbise çok değerli bir şey değil." Deyince bana acıyormuş gibi konuşan Carly'e döndüm: "Biliyorum, mühim olan elbisenin değeri değil çünkü değerli olan benim!" Yüzü asıldı. Keyfim az da olsa yerine gelmişti. Carly bozulduğunu belli etmemek için içecek bir şeyleri aramak bahanesiyle yanımdan uzaklaştı. O sıra Gökay gülerek yanıma geldi: "Sen bu işi kısa sürede yapacaksın gibime geliyor. Bak nasıl kaçarak gitti yanından." Bir ân neyden bahsettiğini unutup "Hangi iş?" Diye sorunca hatırlamasına izin vermeyip susturdum. Gökay karşı tarafa bakınca çaktırmadı: "Araf buraya doğru geliyor. Sakin ol heyecan yapma lütfen." Hızla yanımdan ayrıldı. Tamamen yaklaşınca ona selam vermek için gülümseyecektim ki "Carly'i gördün mü?" Diye sordu. Tam tahmin ettiğim gibi beni umursamayıp bir ân önce amacına ulaşmak istemişti. Önümdeki bardağı alıp "İçecek almaya gitti birazdan gelir." Deyince bakışlarını üzerimde gezdirip sordu: "Sen bu kıyafeti hangi mağazadan aldın?" İçecekten bir yudum alıp zaman kazanmak istedim. Araf'a elbiseyi aldığım mağazanın adını söylersem o kadar parayı nereden bulduğumu soracaktı. Aklıma bir şey gelmeyince bozuntuya vermeyip gülümsedim: "Yakışmış mı?" İlgisizce "Güle güle giy." Dedi. "Güle güle giy ne Allah aşkına, yakışmış mı yakışmamış mı onu söyle?" Sakin bir parça çalmaya başladığı için onu çok net duyuyordum. Yüzüme ifadesiz bir bakışla "İlla duyman mı gerekiyor? Etrafına bakarsan sana hayran olan bakışları fark edip bundan bir sonuç elde edebilirsin. Böylece üzerindekinin sana yakışıp yakışmadığını anlarsın o zaman benim de bunu söylememe gerek kalmaz!" Deyince alaycı bir bakış attım. Sırf güzel olmuş dememek için kırk dereden su getiriyordu. Araf'a harcayacağım zamanı bir ağaca versem onun beni sevdiğini duymadan önce ağaç dallanıp budaklanırdı. İlgisiz hâline cevap olarak "Anladım sen de çok yakışıklı olmuşsun!" Deyip onu masada yalnız bıraktım. Kalabalıktan uzaklaşmak için lavaboya doğru gittiğim sırada sesler azalmıştı. Kapıyı kapatıp kafamı dinlendirmeye çalışırken koskoca yerde benden başka kimse yoktu. Kapı birden açılınca birinin içeri girdiğini anlayıp umursamadan musluğu açacaktım ki aynadaki görüntüye inanamayıp hızla arkamı döndüm. Araf ciddi ifadesini bozmadan bakmaya devam ediyordu. |
0% |