@madrabazbiryazar
|
Sevil Hanım bana doğru yaklaşarak, "Faruk Bey geldi, Araf Bey işini bitirsin yanıma gelsin dedi." Çok geçmeden odasının kapısını tıklattım ve içeri girdim. Bu sefer benim yerime Faruk Bey'i azarlıyordu. Geldiğimi görünce ufak bir bakış atıp tekrar karşısındaki muhatabına söylenmeye devam etti. Ben niye suçluymuşum gibi duruyordum. Sonuçta Faruk Bey'in geç gelmesinin sebebi ben değildim. Araf işaret parmağını masaya vurarak emreder gibi konuştu: "Bu şirketten kafana göre çıkıp gidemezsin Faruk!" En az on dakika daha buna benzer şeyler söylendi. Ayakta durmaktan yorulmuştum. Lafını bitirse de gitsem diye düşünüyordum. Konuşmalarını bölüp gitmek izin istedim: "Araf Bey ben çıkabilir miyim?" Başını çevirip sinirle "Çıkamazsın!" Deyince buradan kurtulamayacağımı anladım. "Oturabilir miyim Araf Bey, böyle durmaktan yoruldum." "Otur! Zaten niye ayakta dikiliyorsan!" Hasbin Allah, beni mi sınıyor bu! Oturursam bu sefer de "Neden ben söylemeden oturuyorsun?" diyecek. Bugün onun kazanmasına izin vermeyeceğim. Faruk Bey yediği fırça üzerine hiçbir şey olmamış gibi savunmasını yaptıktan sonra odadan çıktı. Araf, adam gidince işine döndü. Buraya Faruk Bey'in yediği azarı paylaşmaya gelmişim gibi hissettim. Araf hâlâ önündeki kağıtlarla meşguldü. Odadaki sessizlik beni geriyor olsa da sesimi çıkarmamaya karar verdim. Bir süre bekledikten sonra, cesaretimi toplayarak konuşmaya başladım: "Bakın Araf Bey, Faruk Bey'in geç gelmesinin sebebi ben değilim. Arşiv odasında dosyaları düzenlemekle meşguldüm. Hem Leyla Hanım'ı da haksız yere işten kovmuşsunuz. Bugün sizden izin alacakmış ama kadının ağzını açmasına izin vermeden kapı dışarı etmişsiniz. Siz bugün neden böyle davranıyorsunuz?" "Sadece işinle ilgilen, bir daha benim kararlarıma karışma!" "Ben işimi yapıyorum zaten. Ne yazık ki sizi bir türlü memnun edemiyorum." dedim, sesimdeki öfkeyi gizlemeye çalışarak. Araf, gözlerini kağıtlardan kaldırıp bana baktı. Bir ân için sessiz kaldı, sonra derin bir nefes aldı ve tahammülsüzce konuştu: "Çık dışarı, seninle tartışacak zamanım yok!" "Çıkmıyorum!" Diye direttim. Önündeki kağıda bakmayı bırakıp öldürecekmiş gibi bakmayı sürdürerek "Bugün ben senin tanıdığın ben değilim. Şansını fazla zorlama." Dedi. Şansımı zorlamak istedim. İnceldiği yerden kopsun artık ne olacaksa olsun diye kendimi gaza getirip karşımdakine baktım: "O kadını ne hakla kovdunuz söyler misiniz?" "Kimi kovacağıma ben karar veririm!" "Kadının çocuğu hastaymış bugün izin isteyecekmiş ama kovulduğunu söylemişsiniz! Sizde hiç vicdan yok mu, beş dakika işe geciktiği için insan kovulur mu?" "Burası bir iş yeri herkesin geliş saati belli, çıkış saati bellidir. Erken çıksaydı geç kalmazdı. Ben kimseye imtiyaz tanımam. Adaletli olan budur!" "Geç kaldığınızda aynı acımasızlığı kendinize yapmıyorsunuz." "Ben geç kalmam her şeyi saati saatine ayarlayıp tam vaktinde işe gelirim. Burada patron benim ve ben ne istersem o olur. Sen kimsin de benimle böyle konuşuyorsun, bundan sadece birkaç gün önce evime kadar gelip benim için hiçbir anlamı olmayan basit biriydin!" Öfkem patlama noktasına gelmişti. Ağzıma geleni söyledim: "Tamam o zaman, bilmem kaç gün önce nasıl beni tanımıyorduysanız, bugün de ben sizi aynı şekilde tanımıyorum!" Kaşlarını çatarak anlamamış gibi sordu: "Ne demek o?" "Şu demek oluyor. Artık patronum değilsiniz Araf Bey! Kendinize katlanacak başka salak bulun!" Diyerek ayağı kalktım. Kapı kolundan tutmuş tam çıkıyordum ki emreder gibi konuştu: "Dur!" Tabii ki durmadım. Yüzüne son kez nefretle baktıktan sonra odanın kapısını çarpıp çıktım. Tüm çalışanlar neler olduğunu merak ediyordu. Odadan çıktığımı görünce hepsi kendi işine devam ettiler. Artık olan olmuştu, bu işin geri dönüşü olmayacaktı. Hemen eşyalarımı toplamaya başladım. İçimde pişmanlık vardı. Nelere tahammül etmiştim, gerçekten sadece buna mı sinirlendim? Hayır o bir şey değil, ben bu varlığa kendi evindeyken daha çok tahammül ediyordum. Leyla'ya söz vermiştim. Belki Araf'ı ikna edememiştim ama bu ona yardım edemeyeceğim anlamına gelmezdi. Buradan çıkınca Leyla'yı arasam iyi olacaktı. "Bekle beni Alisa!" Arkama bakmasam da bağıranın Araf olduğunu biliyordum. O sırada eşyalarımı toplamaya devam ediyordum. İlgilenmedim, çantamı ve küçük kutumu elime aldım. Kapının önüne gelince az kalsın çarpıyordum. Geri adım atan o oldu. Bozuntuya vermeden devam ettim: "Zahmet etmeyin yolu biliyorum." "Hiçbir yere gitmiyorsun." Cevap vermeyip gitmek üzereyken Araf çaresiz kalmış gibiydi: "Tamam, kabul ediyorum, sana haksızlık ettim." Ben rüya mı görüyorum? Önüme geçip yüzüme pişmanlıkla baktı: "Son günlerde stres altındayım ve bu durum bazen yanlış tepkilerime sebep olabiliyor. Özür dilerim." Odadayken konuştuğum Araf nereye gitti? Gerçekten pişman mı yoksa rol mü yapıyor? Gerçek olsa bile bunu umursayacağım. Pişman duruşuna hiç aldırmadan ben de ona sahte bir gülümsemeyle, "Önemli değil, anlıyorum. Herkesin zaman zaman stresli anları olabilir. Ama sizinle çalışmak istemiyorum. "dedim ve şirketten çıktım. Gökay'la yaptığım anlaşma artık umurumda değil. Benim böyle biriyle değil sevgili olmayı, yanımda bile bulundurmazdım! Kartı en kısa zamanda Gökay'a geri vereceğim. Carly ölüyor mu kalıyor mu umurumda değil. Dünyayı ben mi kurtaracağım sanki? Bir daha buraya ayak basmayacağım. Büyük konuşuyorsun Alisa. Buraya yine geri döneceksin. Düşünmeyi bırakıp yoluma devam ettim, eve gitmek en iyisiydi. Üstümden büyük bir yük kalkmış gibiydi. Şimdi artık daha büyük dertlerim vardı. Gökay işten istifa ettiğimi duysa acaba ne der? İçimde işsiz kalacağımın korkusunu bastırmak için saçma sapan şeylerle meşgul olmaya çalışıyordum. Kovuldun Alisa. Düşünmemeye çalıştığım şey aklımdan hiç çıkmıyordu. Şimdi ne yapacaktım? Leyla'yı arayıp oğlunun hangi hastanede kaldığını öğrendim. Bir çiçek yaptırıp söylenen adrese gittim. Girişteki personelin yardımıyla Leyla'nın oğlunu bulmam zor olmamıştı. ... Gökay peşimden geliyordu. Kızlar tuvaletine girdim, oraya da gelecek değildi. Kızlar tuvaletinde birkaç dakika bekledikten sonra, Gökay'ın peşimden gelmediğini fark ettim. Rahat bir nefes aldım ve kendime aynada bir göz attım. Elimden geldiğince oyalanmak için aynada kendime bakıyordum. Saçlarım dağılmıştı ve biraz dağınık görünüyordum. "Ben böyle mi dolaştım tüm gün?" diye söylendim. Hemen tokamı çıkarıp saçlarımı serbest bıraktım. Parmaklarımla hafifçe saçlarımı düzelttim ve daha doğal bir görünüm elde etmeye çalıştım. Kendimi biraz daha toparladıktan sonra, kızlar tuvaletinden çıktım ve koridora doğru ilerledim. Etrafta Gökay'ı göremeyince biraz rahatladım. Onun sürekli peşimden gelmesi beni sinir ediyordu. Belki de bir süreliğine ondan uzak durmak iyi olur düşüncesiyle, sınıfımın olduğu kata doğru yöneldim. Sınıfın kapısına yaklaştığımda, içeriden gelen seslerin yükseldiğini duydum. Merakla içeri girdim ve sınıfta yaşanan hareketliliği gördüm. Öğrenciler birbirleriyle konuşuyor, bazıları ders notlarını paylaşıyordu. Ben de hızlı adımlarla yerime geçtim ve sıramda oturdum. Sınıfın sessizleşmesini beklerken, içimde hala Gökay'ın neden peşimden gelmediğiyle ilgili bir merak vardı. Ders başladığında, hoca konuyu anlatmaya başladı ve ben dikkatimi derse verdim. Gökay'ın neden peşimden gelmediği konusunu bir kenara bırakarak, dersin akışına odaklandım. Derse giren bir öğrenci hocadan özür dileyip sınıftan içeri girdi. Amfide en arkada oturduğum için kimin geldiğiyle ilgilenmedim. Hemen bir önümdeki sıraya oturdu ve yanındaki kızla ilgilenmeye başladı. Fısır fısır bir şeyler konuşuyorlardı, dikkatim dağılmıştı. Dayanamayıp kıza seslendim: "Biraz sessiz olur musunuz, dikkatim dağılıyor." Gökay arkasını dönerek yüzüme alayla baktı. "Hocayı dinlemek için en arka sırayı mı seçtin?" "Evet.." dedim kısık sesle. "Bir şey anlıyor musun bari?" "Anlıyorum ama sen buna mani oluyorsun sus artık." "Aaa, insan hiç almadığı dersi dinlemek için en arka sıraları mı seçer yani, pes doğrusu.." "Sen nereden biliyorsun benim bu dersi seçmediğimi? Her yerde beni mi takip ediyorsun? Düş yakamdan Gökay." "Bu derse benden kaçmak için girdin öyle değil mi?" "Sus yoksa yine hoca bizi dersten atacak!" "O zaman konuşmaya devam edeceğim. Ne anlatıyor lan bu iki saattir, mıy mıy bir şey de anlamıyorum!" Yanındaki kızın kalemini almıştı. "Sen öğrenci bile değilsin, buraya niye geldin?" "Çıkalım şu dersten, sonra anlatırım niye geldiğimi.." Ne söyleyecekti merak etmiştim. Beraber çıkmamız için hocaya mükemmel bir yalan bulduktan sonra boş koridorda yürüyorduk. "Aslında sen sussaydın çıkmamız daha kolay olacaktı." Dedi Gökay. "Nerede yalan dolan varsa orada mutlaka sen de varsın Gökay! Bu kadar profesyonel bir yalanı daha önce planlamış olmalısın." "Anlık gelişen bir şeydi." Biraz uzaklaştıktan sonra konuştum: "Dersten dışarı çıktığımıza göre artık söyleyebilirsin." Yürümeyi bırakıp kısa bir süre düşündü: "Alisa-" Kızın rengi sarardı. Merakla sordu: "Nolmuş Alisa'ya?" Gökay tereddüt etmeden sakin sakin konuştu: "Öncelikle seni rahatsız ettiğim için kusura bakma, beni yanlış anlamanı istemiyorum." Masal: "Gökay bunu söylemek için mi geldin, lütfen uzatmadan söyler misin ne söyleyeceksen? Alisa'ya ne oldu?" Gökay: "Bir şey olmadı sadece dışarı çıkmak için bir bahane gerekliydi ve ben de bunu buldum." Masal: "Alisa iyi yani sadece dersten çıkmak için bu yalanı buldun öyle mi?" Lafı dolandırmadan, "Ben şey.. bugün bana gelir misin diyecektim?" Kaşları çatılan Masal, yanlış anlamıştı ve sinirle Gökay'a bakıyordu. "Akıllanmayacak mısın sen, daha az önce bunun için bir konuşma yapmadın mı?" Gökay hatasını anlamış gibi "Bir saniye beni dinlersen devamını getireceğim." Dedi. Kız kollarını göğsünde bağlayarak muhatabına baktı: "Seni dinliyorum." Gökay: "Yakın bir arkadaşım bana gelecek yanımda olmanı istiyorum." Masal: "Bu beni ilgilendirmez." Adam ısrar ederek konuştu: "Bana yardım etmelisin." "Nedenmiş o?" Gökay sıkıntıyla nefes verdi: "Çünkü bana inanmıyor." İlgilenmeyen Masal: "Git başkasını bul, mesela bunu derste dibine düştüğün kızdan isteyebilirsin!" Dedi. Gökay olumsuzca başını sallayıp "O kız olmaz." Deyince Masal dalga geçer gibi cevap verdi: "Çünkü kabul etmez öyle değil mi, bu yüzden de beni ikna edebileceğini düşünüyorsun." "Çok istersem kabul ettirebilirim ama yapmıyorum." "O zaman biraz gayret et ve onu ikna ettikten sonra beni rahat bırak!" Gökay gitmesine izin vermeyip kızın önüne geçti. "Benden hoşlanmayan biriyle olması şart!" Masal: "Niye manyak mısın?" Gökay: "Bir günlük yanımda olsan ölür müsün?" Masal: "Kesin kötü bir şey içindir. Seninle gelmek istemiyorum." Gökay kısık sesle mırıldandı: "Deli gibi isteyeceğin günler de gelecek.." Masal anlamayarak Gökay'a baktı: "Anlamadım bir şey mi dedin?" Gökay: "Boş ver sana demedim.. yani şimdi sen, benim senden tek isteğimi geri mi çeviriyorsun?!" O sırada öğrencilerin koridordan geçmesine engel olmamak için duvar kenarına yanaştılar. Masal: "Beni manipüle etmeye çalıştığının farkında mısın?" Gökay: "Benim de mecbur olduğumu görmüyor musun?" Masal zevkle karşısındaki adamın kıvranışlarını izledi: "Görmüyorum ve ilgilenmiyorum!" Gökay: "Sen Allah'ın cezası mısın?" Masal: "Sorma, zaten sen lütfuydun!" Gökay: "Çocuk gibisin, bu hareketler sana hiç yakışıyor mu?" "Dersim başladı Gökay git artık." Tekrar önüme geçince sinirlenmiştim. Elini gitmeme engel olacak şekilde duvara yaslamıştı. Bakışları değişmişti: "Önce teklifimin cevabını alayım, öyle git!" Gökay gibi biriyle uğraşmak istemediğim için onu oyalayacak şeyler söyledim: "Sana cevabımı akşam yazarım, söz!" Elini çekip tekrar sevecen bakışlarıyla yüzüme baktı: "Söz verdin, yapmazsan eğer tüm derslerinden kalman için her şeyi yaparım ve sana hiç acımam." Söylediğini komik bulmuştum bunu yapacak güç onda yoktu. Neden onunla boşuna tartışacaktım ki şimdilik geçiştirmeye çalıştım: "Tamam.." Gökay velimmiş gibi konuşmaya başladı. "Hadi sen şimdi dersine git, uslu uslu öğretmenini dinle." Bakışımla susması bir oldu. Gökay dönüp gittiğinde ben de dersliğe gitmek için birkaç adım attım buradan gittiğine emin olmam gerekiyordu. Arkası dönük yürüdüğünü görünce rahatlamıştım ama birden arkasını döndü. Gülümseyerek bir şeyler anlatıyor gibiydi. Yaptığı hareketlerden bir şey anlamayınca etrafıma bakındım. Bu işaretleri sol tarafımdaki kadına yaptığını anladım. Ona baktığımı fark edince bana doğru alay ederek el salladıktan sonra hızla oradan ayrılmıştı. Tabii ki Gökay'a yardım etmeyecektim ama o bunu bilmiyordu, keyfim yerine gelmişti. Dersim bittiğinde kütüphaneye uğrayıp birkaç kitap aldım. Okuldan geldiğimde Alisa'yı evde buldum. Benden erken gelişine şaşırmıştım. Bir terslik olduğunu sezmiş gibi sordum: "Sen bugün işten erken mi çıktın?" Tabak seslerine kendi sesini de katarak cevap verdi: "Hayır işten erken çıkmadım, istifa ettim." Alisa mutfakta tabakları dolaba yerleştiriyordu. Bunun er ya da geç olacağını biliyordum. "Araf yüzünden mi istifa ettin yoksa başka bir şey mi oldu?" Alisa tabakları bırakıp sinirle söylendi: "Utanmadan önce beni bir güzel azarlıyor, söyleyeceğini söyleyip pişman olduktan sonra peşimden geliyor!" "Sana kötü bir şey mi söyledi?" "Bıktım Masal bıktım sürekli bana emir veriyor! Gökay da en az onun kadar o şirkette söz sahibi ama o bana böyle davranmıyor. Sabah azarlayıp akşam pişman oluyor beyefendi!" Masal: "Erkekleri anlamaya çalışma, 'he' de geç, çok takılma." "Benim anlamadığım tek şey bu adamın bana karşı olan nefreti. Kötü giden her şeyin sorumlusu ben miyim? Benimle alıp veremediği şey ne?" "Stres altında olduğu için böyle gergindir. Gökay işle ilgilenmediği için o tek başına her şeye yetişmeye çalışıyor. Gökay kendi kurduğu planları başkalarına oynatma peşinde, bugün bana gelip ona yardım etmemi söyledi." Alisa anlamamış gibi sordu: "Gökay'ın okulda ne işi varmış?" "Bilmiyorum, amacını tam olarak öğrenemedim. Ona yardım etmeyeceğim için çok da merak etmiyorum." Alisa şüpheyle "Bu çocuk gerçekten bir şeyler karıştırıyor." Dedi. "Neden bilmiyorum ama Gökay, benden istediği yardım Carly ile ilgili olacağını düşünüyorum." Masal koltuğa oturup nefeslendi. Alisa da olayı baştan sona anlattı, en son Masal: "Araf niye peşinden geldi?" Diye sordu. "Beni kırmak istememişmiş! Onun yanında kala kala acımasız biri oluyorum." Masal anlayışla arkadaşına bakarak konuştu: "İyi ki orada değilmişim, yoksa büyük olay çıkartırdım." Alisa o anı yaşıyormuş gibi tekrar heyecanlanarak "Alışmış o sesini çıkarmayan çalışanlara ben tepki gösterince şaşırdı tabii! Benim de sabrımın bir sınırı var." Dedi. Masal sıkıntıyla nefes alıp konuştu: "Neyse ben biraz uyuyacağım, bir saat sonra dışarı çıkıp dövüş kulübüne uğramam gerek." Alisa bir şey söylemedi. 2 saat sonra Masal uykusundan uyanmıştı, telefonun ekranını açıp gördüğüyle şok oldu. "Oha, geç kaldım!" Hızla salona gitti, Alisa ikili koltukta uyuyakalmıştı. Hemen çantasını alıp dışarı fırladı. |
0% |