@madrabazbiryazar
|
Masal telefonunu almadığını aceleyle çıktığından yolun yarısında fark etti. Sıkıntıyla nefesini verdi ve gerisin geri eve döndü. Kapıyı açıp içeri girdi. Telefonunu alıp tekrar dışarı çıktı. Adımlarını hızlandırıp dövüş kulübünün olduğu yere doğru gitmeyi sürdürürken telefonu çaldı. Lüzumsuz Arıyor... Telefonu açmadı. Şu an Gökay'a cevap verecek hâlde değildi. Ekranını kapatıp çantanın içine fırlattı. ... Gözlerimi açtığımda ısrarla çalan kapının sesini duydum. Masal bir şeyini unutmuş olabilir diye düşündüm. Zorla yerimden kalkarak gidip kapıyı açtım. Masal'ın içeri girmesi beklerken gözlerimi ovuşturuyordum. Gelenin Araf olduğunu bilseydim bu hâlde kapıyı açmazdım. Şu an saçlarım dağılmış ve uykulu gözlerle Araf'a bakıyordum. Mahcup bir sesle "Sanırım rahatsız ettim, uyuyor muydun?" Dedi üzerimdeki pijamalardan bu net bir şekilde anlaşılıyordu. "Uyanmıştım zaten." diye cevap verdim. Kısa bir ân sessizlik oluştu. Yüzüne bakınca içeri davet etmem gerektiğini anladım. "Kapıda durma öyle, içeri gel." Gülümseyip davetime icabet etti. Kapıyı kapatıp peşinden gittim. Sanki dün hiçbir şey olmamış gibi davranıyordum. Tekli koltuğa oturdu, ben de karşı taraftaki ikili koltuğa yerleştim. Uykum kaçmıştı ama hâlâ rüyamın etkisindeydim. Buraya niye gelmişti? Merakımdan sormadan edemedim: "Bir şey mi oldu Araf Bey?" "Bey mi, Araf demek istedin herhalde? Dün istifa ettin ya hani artık senin patronun değilim." "Ah, evet doğru." Diye mırıldandım. Başını kaldırıp gözlerime baktı. "Özür dilerim." Bunu söylemek için çok çaba sarf ettiğini görebiliyordum. Madem evime kadar gelmişti, o zaman ben de dün ve daha önce bana yaptıklarının acısını çıkartmalıydım. "Siz özür diler miydiniz?" "Dün sen istifa ettikten sonra bugün evine kadar geldim ve senden özür diledim. Gerçekten takıldığın şey bu mu?" En çok yaptığım şey olan salağa yatma vaktiydi. Dünü hatırlamıyormuş gibi yaparak onu daha fazla vicdan azabı hissettirmek istedim. "Neden, ne oldu ki dün?" Araf gözlerini kısarak "Dün olanları hatırlamıyor musun? Tartıştık ve sen istifa ettin." "Ah, evet, hatırladım." Gülümseyerek, "Yani özrümü kabul ettin mi?" "Etmezsem ne değişecek ki Araf? " Diye saçma bir soru sordum. "Bir şey değişmeyecekti sadece yaptığım kötü davranışımdan dolayı üzülecektim." diye cevap verdi. "Buraya vicdanını rahatlatmak için geldiysen özrünü kabul ettim Araf." Tüm dikkatim dağılmıştı, ne dediğimi bile anlamıyordum. "Dün kötü davrandığım için bugün pişman olduğumu söylemeye geldim. Buraya başka ne için gelebilirim ki?" Sorusuna cevap vermedim, onun yerine şunları söyledim: “Bir ân da özür dileyince özür dileyenin siz olduğunuzdan şüphelendim. Siz iyi misiniz, ateşiniz falan yok değil mi?" "Ben gayet iyiyim, ateşim de yok." Konuşurken gözlerime bakmasına alışamamıştım. "İyi olmanıza sevindim." "Az önce neden öyle söyledin, ben özür dileyemem mi yani?" "Dilemezsiniz çünkü sizde o anlayış yok." "Bana kızgın olduğun için böyle konuşuyorsun. Dün üzerine çok geldiğimin farkındayım. O gün seni üzmek istemezdim." İğneler gibi konuştum: "Bugün pek düşüncelisiniz. "Sözlerime gram alınmamıştı. Onun gibi birinden de bu beklenirdi. Şimdi ben ne söyledim de Araf gülümseyerek bana bakıyordu? "Kahve yapıyorum içer misiniz?" Başını hafifçe sallayarak, "İçerim." Dedi. "Kahveni sade mi, orta mı, şekerli mi içersin?" "Sade." Tam da tahmin ettiğim gibiydi. Tamam deyip mutfağa gittim, kahveyi ve fincanları çıkarttım. Biraz soğuk su ekleyip ocağı yaktım. Kahve kısık ateşte pişerken taşmak üzere olduğunu fark ettim ve ocağın altını kapattım. Kahve fincanlarını tepsiye yerleştirip salona gittim. Gülümseyerek fincanını eline aldı. Ben de gülümsedim ve oturup kahvemizi karşılıklı içmeye başladık. "Beğendiniz mi?" Cevap vermedi. "Türk kahvesi içmeye bayılıyorum. Tam kıvamında yapmışım." Kendimi övüyordum. Araf'ın kahveyi beğenip beğenmediğini merak ediyordum. Yüzündeki ifadeye bakılırsa sorun yoktu. Kahvelerimizi içerken Araf'ın telefonu çaldı. Açmadı ve ekranı kapatıp kahvesine devam etti. Kısa bir süre sonra yine telefonu çaldı. Arayanın ısrarcı olduğunu anlamıştı. "Bunu cevaplamam gerekiyor." Dedi. Bu sefer ayağı kalktı ve cam kenarına doğru gitti. Boş fincanları alıp mutfağa gittim. Pijamalarımı değiştirmeye fırsat bulamadım. Kapı çalınca mutfaktan çıkıp kapıya yöneldim. Gökay ve Masal'ı birlikte gelmesine şaşırmıştım. Yine her zamanki enerjisi ile Gökay, adeta haykırırcasına 'biz geldik' dedi. Eliyle Masal'a geçmesi için işaret etti: "Buyurun saygıdeğer hanımefendi.." Masal sinirle içeri girdi. Gökay ise kapıyı kapatıp peşimizden salona geldi. "Siz beraber mi geldiniz?" Diye sormadan edemedim. Masal, canı sıkılmış gibi ağzını kıpırdatmayarak dişlerinin arasından "Maalesef kendisiyle kapıda karşılaştık. “ Diye cevapladı. "Kapıda karşılaşmamız bana da sürpriz oldu. Buraya bana olan sözünü hatırlatmak için gelmiştim. Akşam cevap vereceğini söyledikten sonra kayıplara karıştın ama benden kurtuluş yok." Masal: "Yapamam."
Gökay: "Ne demek yapamam Masal, biz o sabah seninle ne konuştuk?" "Konuştuk ama karar vermedim." Araf telefonu kapatmıştı, konuşmaya o da katıldı. "Noluyor Gökay?" Gökay Araf'ın burada olmasına şaşırmıştı. "Kardeşim, sen de mi buradaydın? Hani sana bahsettiğim manyak- yani şey 'Bir kız var' demiştim ya..." devamını getirmedi çünkü şaşırma sırası Masal'a gelmişti. Gökay, arkadaşına Masal'dan mı bahsetmişti? Araf, işaret parmağıyla Masal'ı göstererek, "Bahsettiğin ma- öhm yani.. o kız bu mu?" Diye sordu. Hatırlamak ister gibi Masal'a baktı: "Seni daha önce bir yerde görmüş gibiyim." "Hep beraber o gün gittiğimiz mekana Masal da gelmişti. Orada görmüşsündür." "Alisa'nın yanındaki kız sen miydin?" "Evet, benim sen de Araf olmalısın." Adından sürekli bahsettiğimiz adam şimdi kanlı canlı arkadaşımın karşındaydı. O gün Araf sadece Carly ile ilgilendiği için tanışma fırsatı olmamıştı. Araf, Masal'ın uzattığı eli sevecenlikle sıktı. Masal kısık sesle bana yaklaşarak kulağıma söylendi: "Çocuk bayağı yakışıklı ama bu yine de sana yaptığı haksızlıkları değiştirmez. " Gökay ayıplayarak yüzümüze baktı. "Siz ne konuşuyorsunuz orda fısır fısır?" "Hiç aklımıza bir şey geldi, onu konuşuyoruz. " "Buraya ilk gelişimde de aynı bahaneyi bulmuştun." dedi Gökay. Zehir gibi çocuk her şeyi hatırlıyor. Masal'ın cevabını merak ediyorum. "Sen neden buradasın Gökay?" Konuyu dağıtmaya çalıştı. "Az önce söyledim ya, bana sözün var. Sen çok değişik birisin, mecbur olmasam asla seninle aynı yerde bir dakika bile durmam. Kararını düşüneceğini söylemiştin." Masal kararını kesin ve net bir şekilde açıkladı:"Düşündüm ve hayır diyorum." Gökay nispet yaparcasına gözlerini Masal'dan ayırmadan konuştu: "Öyle mi o zaman ben de o gün amfideki kızdan rica ederim. Sonuçta beni kıracak değil." Kıskansa bile belli etmeyen Masal, "Beni ilgilendirmez." Diyerek Gökay'a bakmayı sürdürdü. Gökay Masal'a nispet yaparcasına, "Oldu o zaman ben artık gideyim. Helin beni bekler." dedikten sonra kapıya yöneldi. Kararının kesin olduğunu anlayan arkadaşım, Gökay tam gidecekken Masal eliyle kapıyı açmasını engelleyip Gökay'ın önünde durdu. Bir hipnozcu gibi gözlerini onun gözlerine dikerek "Demek gitmemi istemiyorsun. Olur bana uyar, ben burada kalırım." "Gitmeni durdurmak için yapmadım Gökay." "Gitmemi istemiyorsan neden kapıda dikilip gitmeme engel oluyorsun?" Masal sırtını verdiği kapıdan uzaklaşıp Gökay'ın üzerine yürüdü. "Kendini bu kadar önemsemesen iyi edersin. Cehenneme kadar yolun var!" Gökay bana bakarak "Bi polar galiba yazık, parası neyse verelim de tedavi olsun." dedi. Söylediğine gülesim geldi ama Masal bana bakarken böyle bir şeye cesaret edemezdim. "Gökay sana minik bir uyarıda bulunmak istiyorum. Masal siyah kuşak sahibi. Şakalarının dozunu iyi ayarlamalısın." "Gerçekten mi yoksa, beni korkutmak için mi bunu söylüyorsun?" Araf söze karıştı: "Gökay'da dövüş uzmanlığı yapıyordu bir ara şimdi yapmıyor." Gözlerim kocaman açılmıştı. Gökay sevimli bir gülüşle "Bir ortak noktamız varmış." diyerek Masal'a göz kırptı. Masal kısacık sürdürdüğü gülümsemeyi bırakıp daldığı hayalden kurtulmak ister gibi başını salladı. Ve sinirle: "Sen bizim evimize ayakkabıyla mı girdin?" İstifini bozmayan Gökay, rahat rahat 'evet' dedi. Gökay Masal'ın konuşmasına fırsat vermeyerek “Evinizin de pek temiz olduğu söylenemez. Her yer toz içinde." Dedi. Bu ikilinin her konuşması tartışmaya dönüşüyordu. Tam müdahale edecektim, olaya Araf el attı: "Siz ikiniz biraz dışarı çıkıp temiz hava almaya ne dersiniz?" Gökay işaret parmağıyla Masal'ı göstererek, "Bununla mı?" Dedi. Masal "Gel biz seninle temiz bir hava alalım Gökay!" Diyerek çocuğu kolundan sıkıca tutup kapıya sürüklemeye çalıştı. Gökay yerinden zerre kadar oynamadı. Masal'ın çabalarını zevkle seyrediyordu. Kız son kez var gücünü kullanmıştı. Gökay, kızın elini tutup hızla kendine doğru çekmesiyle göz göze geldiler. Masal sinirle "Bilerek yaptın!" Dedi. ... Eşek ölüsü gibi ağır. Çekiştirmeme rağmen milim oynamadan olduğu yerden beni gülerek izliyor. Ne olduğunu anlamadan Masal kendini Gökay'ın gözlerine bakarken buldu, hem de çok kısa bir mesafeden. Şu manzarayı bir anlığına içeri giren biri görse iki aşık birbirlerine bakıyor zannederdi. Masal "Bilerek yaptın!" Diye suçu Gökay'a atmıştı. Arkadaşım kendini Gökay'ın kollarından kurtarmıştı. "Evet bilerek yaptım." Sonunda itiraf etmişti. Bu arkadaşımı daha çok sinirlendirmişti. Masal karşısındakini tehdit eder gibi, "Bir daha olmasın!" Diye uyardı. Gökay umursamadan cevap verdi. "Söz veremiyorum." "Anlamadım?" "Duydun duydun ama duymamış gibi yapıyorsun.. neyse ben gidiyorum size iyi günler." Araf anlamamış gibi sordu: "Niye geldin, niye gidiyorsun?" Gökay Masal'a bakarak acıların çocuğu hallerine bürünerek "İstenmiyorum burada..." dedi. "Hiçbir yere gitmiyorsun. Otur Gökay, çay demleyeceğim oturup hep beraber içeceğiz. Kavga etmeden vakit geçirebildiğimize inanmak istiyorum." Dedim. Masal itiraz edecek oldu. Alisa'nın bakışlarından sonra vazgeçti. Gökay küçümser gibi dudaklarını büzüp "Çay mı? “ Diye mırıldandı. "Noldu beğenmedin mi, yoksa içmek istemiyor musun?" "Şimdi içmiyorum dersem on saat seninle uğraşmak zorunda kalacağım, o yüzden içeceğim." Araf alayla "Masal'la ne kadar iyi anlaşıyorsun Gökay." Dedi. "Her sözüme muhalefet olmasa daha iyi anlaşacağız." Masal ayaklanıp mutfağa gitmeden önce nezaketen "Ben de gidip yardım edeyim." Dedi. Mutfağa gittiğini gören Gökay, Araf'a yaklaşarak," Bu kız beni görmeye dayanamadığı için hemen mutfağa kaçtı. Görüyorsun değil mi kardeşim, ben hiçbir şey yapmadım. Hayır artık içeri gidip çayın nesine yardım edecekse ben onu anlamıyorum! " "Sen ne ara bu kızla bu kadar samimi oldun? O gün beraber dans ettiğin kız o muydu? Siz nereden tanışıyorsunuz?" Gökay, Araf'tan böyle bir soruyu beklemediği için kısa bir süre düşündü. Alisa'ya yaptığı anlaşma için bu eve geldiğinde Masal'la tanıştığını söyleyemezdi. "Nereden olacak kardeşim daha önce gittiğim barlardan birinde tanıştık. O gün bugündür peşimi bırakmıyor." Araf arkadaşının sözlerine inanmamış gibiydi. "Bardan tanışıyorsunuz öyle mi?" "Evet hatta geceyi beraber geçirdik ama o hatırlamıyor. Ondan böyle sinirli davranıyor." Elinde çay tepsileriyle salona geldiğini gören Gökay bir ânda sustu. İçinden Masal'ın duymamış olmasını diledi. O sırada çayları dağıtan Alisa işi bitince eski yerine oturdu. Gökay hızla sıcak çayı kafaya dikti. Herkes tuhaf tuhaf yüzüne bakmaya başlayınca açıklama yapma gereği duydu. "Çok güzel olmuş ben kalkayım artık.." Araf bir yudum aldığı çayı masaya koydu. Çay içmeyi sevmezdi. Alisa o ân Araf'ın çayı sevmediğini unutmuştu. Çayları bitirince izin isteyip evden ayrıldılar. Gökay'ın acelesine anlam veremeyen Araf apartmandan çıkarken kaçar gibi giden Gökay'ı durdurdu. "Noluyor lan sana, geldiğinden beri bir acelecisin?!" "Bir şey olduğu yok ya, her zaman ki gibiyim." Apartmana doğru başını kaldırdıktan sonra Gökay'a sorgular gibi baktı: "Sen yoksa o kızdan mı kaçıyorsun? Buraya onun için mi geldin? Onu sinirlendirmek hoşuna mı gidiyor, yoksa aşık mı oldun?" "Ne alakası var abicim saçmalama, ne işim olur benim öyle bir kızla? Masal'ın basit ve sıradan bir hayatı var. Hiç bana göre değil!" "Akıllı kızmış valla sana yüz vermedi. Bak şimdi bu hareketini takdir ettim." "Çok sürmeyecek onu da elde edeceğim." "Az önce bana göre biri değil dedin, ne söylediğini ne çabuk unuttun!" "Unutmadım kardeşim, ben onu o anlamda söylemediğimi sen de Masal'ı elde ettiğim gün anlamış olacaksın." Araf kendinden emin bir ses tonuyla cevap verdi: "O kız sana yüz vermez. Boşuna çabalamış olursun." "Ben amacıma mutlaka ulaşırım kardeşim." Dedi Gökay. "Yürü, benimle şirkete geliyorsun, seninle önemli bir işimiz var." "Eve gitmem gerek hiç modumda değilim." Araf emredici ses tonuyla, “Lan şimdi küfür ettirme beni, ne demek modumda değilim, yürü hadi!" "Benim yapım çalışmaya müsait değil koçum." "Kız peşinde koşmaya müsait ama değil mi?!" Kendinden emin bir şekilde, "Ben kimsenin peşinden koşmam!" Dedi Gökay. "Yapma ya, Masal mıydı neydi kızın adı.. onun peşinde dört dönüyorsun ama o ne olacak?" "Karıştırma şimdi oraları, bir işim var onunla yoksa umurumda bile değil! Zavallının biri sadece." Gökay'ın son sözlerinden sonra Araf arabasına binip mahalleden uzaklaştı. Ellerini cebine koyup serseri gibi aşağı mahalleye kadar yürüyen Gökay, söylediklerinden pişman değildi. Arabasına binip evine doğru yol aldı. Araf'ın söylediklerini gece boyunca düşündü. Bir oyun oynayıp bu kızı da elde etmenin bir yolunu aradı. Aklına gelen fikirle mesaj kısmına girdi. Olmadığı biri gibi davranmakta zorlanmadığı için şunları yazdı:
Akşam 23.45 Gökay: Kararını değiştirirsen beni haberdar et. Gökay: Kararının benim için çok önemli olduğunu unutma lütfen. Gökay: Uyumadığını biliyorum.
Masal yazıyor... Masal: Noldu yoksa Helin teklifini kabul etmedi mi? Gökay: Yok etti ama ben seni daha uygun buluyorum. Masal: Nedenmiş? Gökay: Orası bana kalsın.. gelecek misin gelmeyecek misin? Masal: Asla gelmem, hele bugünden sonra hiç! Gökay: Yarın geleceksin bunu hissedebiliyorum ;) Masal: Gelmeyeceğim. Gökay: Göreceğiz. Masal: Yanında olmadığım için dua et Gökay! Gökay: Buradan beni dövemezsin. Masal: İyi geceler!
Görüldü. Masal görüldü yemenin vermiş olduğu sinirle telefonu kapatıp odasına doğru gitti. ... Sabah Masal ve Alisa çoktan uyanmış kahvaltı ediyorlardı, telefonun bildirim sesi dikkatlerini dağıtmıştı. Gökay: Günaydın Kafasını telefonuna eğmiş olan kız, mesajın Gökay'dan olduğunu görünce dün gecenin intikamı olarak o da mesaja görüldü yaptıktan sonra kahvaltısına kaldığı yerden devam etti. Alisa bir telefona bir de arkadaşına bakarak "Dur tahmin edeyim, Gökay'dan değil mi?" "Evet, bana dün görüldü attı, bugün günaydın yazmış!" Alisa kahvaltısını yarım bırakıp dışarı çıkmaya hazırlanıyordu. Masal arkadaşına bakıp merakla sordu: "Nereye gidiyorsun?" "Araf'ın evine gidiyorum, Carly mesaj atmış." "Carly mi, neden ki ne istiyormuş?" "Bilmiyorum Masal. Gidince öğrenirim. Hadi öptüm görüşürüz." ... Alisa otobüse binip Araf'ın evine varınca kapıyı perişan hâlde olan Carly açtı. "Ah, Alisa iyi geldin, bana lütfen yardım et!" İçeri geçen Alisa, evin dağınıklığını görünce önce hırsız girdi zannetti. Yerdeki cam kırıklarına dikkat ederek salona doğru ilerledi. "Buraya noldu böyle, hırsız falan mı girdi?" Carly dayanamayıp gözyaşlarına boğuldu. Alisa'nın çatık kaşları karşısındaki kadının ağladığını görünce kalbi yumuşadı. Gözyaşlarını elleriyle silen Carly, "Dün Araf eve geç gelince sinirden elime geçen her şeyi fırlattım. İki gündür eve uğramıyordu. Dün de eve geç gelince biraz fazla tepki verdim sanırım.. kendimi ona affettirmek istiyorum. Bu yüzden yardımın gerekiyor. " "Benden ne konuda yardım etmemi istiyorsun?" "Evi temizlemek ve yemek yapmama yardım edersen gerçekten memnun olurum." "Tamam. Etrafı beraber toplayabiliriz." Carly mutfağa gidip elinde çöp torbasıyla geri döndü. Üzgün kadın cam kırıklarını süpürürken Alisa da dağılan eşyaları eski yerlerine koydu. Çok geçmeden ev eski hâline geri döndü. "Sıra yemek yapmaya geldi. Sence bugün ne pişirelim?" "Sizin oraların yemeklerini yapalım. Hatta sen yap ben de yardım edeyim." Dedi Alisa. Kadın itiraz etti: "Hayır. Türk yemeği yapalım." Kız kabul ettikten sonra Alisa ve Carly akşam için yapacağı yemeğe karar verdiler. ... Masal'dan Yine berbat geçen bir sınavdan çıkmıştım. Kütüphaneye gidip biraz ders çalışmak istiyorum. Telefonum sessizde olduğu için gelen arama var mı diye kontrol ettim. Lüzumsuzdan 1 cevapsız arama vardı. Geri dönme gereği duymadım. Eşyalarımı toplayıp tam çıkmak üzereydim ki Helin beni durdurdu. "Masal iki dakika konuşabilir miyiz?" Sadece adını bildiğim kız benimle ne konuşacaktı merak ediyordum. Başımı onaylar gibi salladım ve sakin bir yere geçince konuşmaya başladı. "Gökay'la aranızda ne var?" "Aramızda hiçbir şey yok. Biz arkadaş bile değiliz." Gözlerini devirdi. Kızın gıcık tavırlarına anlam veremedim. Konuşmanın devamı gelecek gibiydi. Muhabbetten sıkılmıştım. "Başka bir sorun yoksa işim var." Tam gidecekken kolumu tuttu. "Gökay seni nereden tanıyor o zaman, madem arkadaş değilsiniz neden o gün yan yanaydınız?" "Niye bunları bana soruyorsun?" "Gökay'dan uzak durmanı istiyorum Masal." "Yakın mıyız anlamadım?" Tehdit eder gibi bir ses tonuyla, "Ben uyarımı yapayım da!" Söylediklerini daha fazla dinlemeden oradan ayrıldım. Kütüphaneye gidip cam kenarında bir yere oturdum. Sağıma döndüğümde bir de ne göreyim, bizim lüzumsuz tam karşıdan bana doğru geliyor. "Niye telefonu açmıyorsun?!" “Sessiz ol, kütüphanedeyiz! “ diye uyardım. "Dışarı çıkalım o zaman niye burada konuşuyoruz?" "Sen benim burada olduğumu nereden biliyorsun?" Kütüphane sorumlusu bize bakınca masum masum gülümsedim. Belli ki Gökay susmayacaktı. Dışarı çıkmak en iyisiydi. Çantamı alıp sessizce dışarı çıktık. Kütüphanenin kapısını kapatır kapatmaz, "Sabahtan beri seni arıyorum telefonlarımı neden açmıyorsun?" "Zorunda mıyım, ister açarım ister açmam bu benim kararım!" "Seni umursadığımdan değil, Helin'i gördün mü diye aramıştım seni..." Helin diyerek beni sinirlendirmeye çalışıyor. Bilerek yaptığına yemin edebilirdim ama kanıtlayamam. "Benim senin saçma sapan işlerinle uğraşacak vaktim yok Gökay. Bir daha Helin'i bana sorma." "Seninle de hiç konuşulmuyor hemen bir atar gider yapıyorsun. Sadece bir soru sordum, bir dövmediğin kaldı. " "Gökay bilmiyorum, görmedim!" Masal ve Helin'i konuşurken görmesine rağmen kızın bu tavrına şaşırmadı. Gökay gerçekleri bilmesine rağmen emin olmak için sormuştu. Artık kesin olarak bildiği bir şey vardı. Durduk yere sırıtan Gökay'ı görünce sinirlerime hakim olamadım. Beni oyalamaktan başka bir işe yaradığı yoktu. Bir ân önce kütüphaneye geri dönüp ders çalışmak istiyorum. Gitmek üzereydim ki Gökay'ın sesini duymamla durdum: "Bu akşam..."dedi sadece, devamını getirmeyip yüzüme baktı. Anlamadığım için tekrar ettim. "Bu akşam ne Gökay?" "Bu akşam yanımda olman gerekiyor. Lütfen Masal, kaç gündür senden tek bir şey istiyorum. Bunu yaparsan artık senden bir şey de istemeyeceğim, söz veriyorum, bu akşam beraber karşısına çıkacağımız kadına sevgili olduğumuza inandırırsan bir daha senin karşına çıkmayacağım." Gökay'a inanmakta kararsız kalmıştım. Bugün onunla gidersem ve bahsettiği kadın ikna olursa peşimi bırakacağını söylüyordu. Peki ben ona inanacak mıydım? Bunu düşünmek için akşama kadar vaktim vardı. Düşüncelerimi bir kenara bırakıp şöyle dedim: "Tamam, geleceğim." Gökay sevincinden Masal'a sarılıp yüksek sesle, "Bana yardım edeceğini biliyordum. Teşekkür ederim!" dedi. Bana mı sarıldı o? "Ne yapıyorsun Gökay, herkes bize bakıyor. Kütüphaneden çıktık ama kapısının önündeyiz!" Kendimi geri çektim. Gökay etrafına bakınca bir grubun bize baktığını gördü. Açıklama olarak, “Niye bakıyorsunuz, hiç mi mutlu çift görmediniz?!" deyince gülmeme engel olamadım. Daha yeni kabul etmiştim. "Biz mi mutlu çiftiz?" "Evet biz seninle mutlu bir çiftiz. İllâ role evimin kapısında mı gireceksin Masal?" "Bak şimdiden uyarıyorum, kadına sevgili olduğumuzu inandıracağız diye dokunmak, öpmek yok! Seni kadının önünde döverim. Bu da benim şartım ona göre!" "Zahmet etmeseydin ben asker arkadaşımı arayıp kadını ikna ederdim! Nasıl inandıracağım bizim sevgili olduğumuzu söyler misin?" "Biz sevgilimizi sadece birbirimize gösteriyoruz, dersin olur biter!" "Peki öyle olsun Masal beni kandırmıyorsun değil mi?" Ben ne düşünüyorum o neler düşünüyor? Onu kandıracağımı düşünmesine kırılmıştım. Belli etmedim. Düşünmeyi bırakıp en önemli olan sorunumuza dönmeliydik. Akşam için plan yapmamız gerekiyordu. "Cevaplarımız farklı olmaması için bir plan yapmalıyız." Gökay ceketinin cebinden bir kağıt parçası çıkarıp bana uzattı. Kağıdı alıp "Bu nedir?" Diye sordum. Dörde katlanmış kağıdı açınca bir mektup olduğunu gördüm. Merak edip tekrar sordum: "Bu mektupla ne yapacağım?" "Bu mektubu sana yazdığımı düşün. Akşam bana gelirken sanki her gün geliyormuşsun gibi davran. Ben sana evimin anahtarını da vereceğim. Sana verdiğim mektubu da görünür bir yere koy. Bizim gelmemizi bekle tamam mı? " "Sen neden mektubu koymuyorsun?" Alayla konuştu: "Merak ettiğin şey bu mu Masal? Sana yazdığım mektupta ne yazıyor diye hiç merak etmiyor musun?" "Ne yazıyormuş?" "Gidince okursun şimdi okuma." Başımı onaylar anlamında salladım. Elindeki anahtarlığı uzattı. Gerçekten bana güveniyor muydu? Mektup ve anahtarlığı çantamın içine koyduktan sonra akşam saatlerinde buluşmak üzere okuldan ayrıldık. Ben hâlâ Gökay'ın gerçek niyetlerine tam olarak inanmasam da, bir şans vermek istedim. Eve gidip yemek yedikten sonra dinlenmek için koltuğa oturdum. Gökay verdiği mektubu hatırlayınca çantamdan çıkarıp göz gezdirdim. Başlık atmamıştı. Merak edip okumaya başladım. Bu mektubu sevdiğim kadına yazarken hissettiğim duygularımı onunda yaşaması için yazdığım doğrudur. Ânlar vardır hatırlamak istemediğimiz, ânlar vardır ki her gün yaşamak istediğimiz... Bunu o mu yazmış diyerek alttaki satırlara göz gezdirdim. Uzun bir mektup olduğu için okumaya üşendim. Altlara doğru şu satır dikkatimi çekti. Gözlerine bakarken kendimi bulduğum ve bana yaşattığın her saniyenin güzelliği içindeymişim gibi. Seni sevmekten vazgeçmeyeceğim. Her baktığımda beni sana çekenin ne olduğunu merak ediyorum? Seni seviyorum.
Gökay Son cümleyi de okuyunca kağıdı katladım. Kendi el yazısıyla yazdığı bu kısacık mektubu neden yazmıştı, sadece bir başkasına sevgilisi olduğunu kanıtlamak için mi? Kağıt ve yazının durumu yeni gibi duruyordu. Yine de bu mektubu kimin için yazdığının cevabını vermiyordu. Bana yazmış olamazdı. ... Akşam olmadan Araf'ın evinden gitmem gerekiyordu. Bütün işleri Carly'le halletmiştik. En son mutfağı toparlayıp önlüğü çıkarttım. Bağladığım saçlarımı serbest bıraktım. Benim için yorucu bir gün olmuştu. "Her şey için teşekkür ederim Alisa, bu iyiliğini unutmayacağım." dedi Carly. Onu ilk defa iyi biri olarak görmeye başladım. Bu kadına yapacağım kötülüğü hak etmiyor. Gökay'a gidip bu işten vazgeçtiğimi söylemeyi o kadar çok istiyorum ki bu arzumu zor durduruyorum. O düşündüklerimden habersiz yüzüme gülümserken ben de birkaç şey söyledim: "Rica ederim yorucu bir gün oldu ama buna değdi. Ben gitsem iyi olacak, Araf'la karşılaşmak istemiyorum. " "Araf sana bir şey mi dedi?" "Uzun hikaye anlatırsam sabah olur." diyerek geçiştirdim. İşten istifa ettiğimden haberi olmadığı kanısına kapıldım. "Hakkında yanlış düşünmüşüm Alisa. Sen iyi biriymişsin sana haksızlık ettim. Beni affet olur mu?" Carly'nin sözleri vicdanımı tekrar uyandırmıştı. Burada affedilmesi gereken o muydu yoksa ben miydim? "Önemli değil Carly. Üzme kendini ben her şeyi unuttum gitti." "Gidiyor musun?" "Evet bugün sizin gününüz unuttun mu?" Unutmamıştı, nezaketen öyle söylemişti. Carly gülümseyerek teşekkür etti. Ben de gitmek için hazırlandım. Kapıya kadar bana eşlik eden Carly son kez teşekkür etti. Gülümseyerek oradan ayrıldım. Evin önüne yaklaşan arabayı gördüğümde Araf'ın geldiğini düşündüm. Kapı açılınca yanılmadığımı anladım. Ona görünmeden önünden nasıl geçip giderim diye düşünürken Araf, benim buraya geldiğime şaşırmış gibiydi. Gittikçe bana doğru geliyordu. "Alisa neden buradasın?" "Carly aradı, yardıma ihtiyacı varmış ben de kendisine yardım ettim." "Bugün buradaydın ve şimdi mi eve gidiyorsun?" dedi. Cevap vermedim. Zaten gitmek üzere olduğum belliydi. "İyi akşamlar." dedi. Ona da cevap vermedim. Biraz ilerleyince otobüse durağına yaklaşmıştım. Az önceki otobüsü beş dakikayla kaçırmıştım. Diğerinin gelmesi yarım saat süreceğinden bir kenara oturup beklemeye başladım. Telefonla uğraşırken vakit gelmek üzereydi. Ayağı kalkıp durakta bir aşağı bir yukarı dolaşıyordum. ... Eve geldiğimde Carly sakin görünüyordu. Dağıttığı evi toplamıştı. Pişman gibi yüzüme bakmaya çalışıyor. Nasıl hissettiğiyle ilgilenmiyorum. Kıskançlık krizlerine daha fazla tahammülüm kalmamıştı. Bu evde kalmayacaktım. Duş almak için yukarı çıktım. Peşimden geliyordu. Kapıyı kitleyip banyoya gittim. Odaya geldiğimde hızla giyinip dışarı çıkmaya hazırlanıyordum. Gömleğimin yakalarını aynada düzeltirken Carly'nin aynadaki yansımasını gördüm. Sessizce bana bakıyordu. Yanıma gelip gömleğimin yakasını düzeltti. "Yemek yaptım, beraber yiyelim mi?" Carly yemek yapmasını bilmezdi. Üstelik Alisa ile kapıda karşılaşmıştık, Carly'e yardım ettiğini söylemişti. Sormak istemiyordum ama yine yalan söyleyeceği biliyorum. "Yemeği sen mi yaptın?" dedim zoraki bir sesle. "Evet." deyince yalan söylediğini bir kez daha kanıtlamış oldu. Başımı sallayıp bozuntuya vermeden aşağı inip yemek masasına oturdum. Carly'e bakıyordum. Yüz ifadesi donuktu. Kendimi onun yanında mutlu hissetmediğimi bir kez daha anladım. Az sonra salona gelip yemekleri servis etti. Her şey özenle hazırlanmıştı. Önüme gelen yemek tabağına bakınca gülümsedim. Tadına baktıktan sonra kesinlikle bu yemeği Alisa'nın yapmış olduğunu anladım. "Beğendin mi?" Diye sordu Carly. "Carly sen yemek yapmayı ne ara öğrendin?" "İnternetten tarifine baktım zaten çok zor bir şey değilmiş." Gülümsememden cesaret almıştı. "Yani birinden yardım almadın öyle mi?" "Hayır tek başıma yaptım. Yemeğin tadını beğenmedin mi?" Diye yanıtladı. Ayağı kalkıp gitmek üzereyken "Çok beğendim." dedim. Gerçekten güzel olmuştu. Yemek masasından kalkmadan arkasını dönüp bana bakarak "Nereye gidiyorsun?" dedi. "Sarmayı yapana teşekkür etmeye..." Arabama binip hızla Alisa'nın evine doğru gidiyordum. Ormanlık alandan çıktığımda otobüs durağında bekleyen Alisa'yı gördüm. Arabayı biraz ileride bırakıp yanına gittim. Bir ân da beni karşısında görünce korktu. Etraf yarı karanlıktı. Yağmur yağmaya başlamıştı. "Hâlâ burada mı bekliyorsun? Yağmur yağıyor burada daha fazla beklemene gerek yok, istersen seni evine bırakabilirim." Gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Yüzüme bakma gereği bile duymadan yola bakarak cevap verdi: "Gerek yok, birazdan otobüs gelir. Sen benim için mi buraya kadar geldin?" Nihayet gözlerime bakmaya başlamıştı. Üzgün görünüyordu. Burada olmaktan huzursuz olduğu belliydi. Lafı dolandırmadan konuştum: "Aslında ben sana teşekkür etmek için gelmiştim." "Niye teşekkür edecekmişsin, ben ne yaptım ki?" Diyerek bilmezlikten geldi. "Yemek için..." cümlemi tekrar toplamak ister gibi boğazımı temizledikten sonra "Yani bugün gelip Carly'e yardım ettiğin için demek istedim." "Yaptığım sarmayı beğendin mi yani?" "Evet." Deyince gözleri mutlulukla parladı. Ama kısa sürmüştü. Kaşlarını çatıp üzerime doğru gelmeye başladı: "Sarma yaptığım için beni azarlamıştınız ama, unuttunuz mu?!" Tekrar o günü hatırlamış gibi oldum. O gün Alisa'ya çok sinirlenmiştim ama yaşanan kötü anıları telafi etmek istiyordum. Yüzü gülünce parlayan gözleriyle bana baktı. Bir itirafta bulunup "Yemeği bundan sonra sen yapacaksan ben razıyım." Dedim. Acıyla gülümseyerek konuştu: "Sevgilin seni evinde bekliyor ve sen burada benimle muhabbet mi ediyorsun?" Alisa böyle davranmazdı. Neden bana yine Carly'i hatırlatıyordu? Alisa doğru yaklaşıp gözlerinin içine bakarak "Evet şimdi ona gidip ayrılmak istediğimi söyleyeceğim. Sanırım bir başkasını seviyorum." Dedim. Küçümser gibi baştan ayağı süzdükten sonra üzgün ses tonuyla konuştu: "Senin için çabalayan bir kadına bunu mu layık gördün? Yazıklar olsun." Kesin ve net bir ses tonuyla cevap verdim: "Ben onu sevmiyorum!" "Ama o sizi çok seviyor!" Diye karşılık verdi. "Artık bir önemi yok..." Duygusuz bir ses tonuyla "Ne demek bir önemi yok, Carly'i hiçbir şey olmamış gibi bırakacak mısınız?" Diye sordu. "Beni duymuyorsun galiba. Sana başkasını seviyorum diyorum." Dedim gözlerinin içine bakarak. Bu kız ne dediğimi anlamayacak kadar alık mı? Alisa bu kadının Masal'ın gördüğü kadın olduğunu zannetti. Araf'a karşı sinirlense bile bir şey söylemek istemedi. ... Alisa'nın yanından ayrılıp eve geri gittim. Carly'e ayrılmak istediğimi söyledim. Bana bağırıp çağırmasını dinlemek yerine Alisa'nın yanına tekrar gitmek istedim. Geldiğimde çoktan gitmişti. Yağmur dinmiş toprak kokusu havayı doldurmuştu. |
0% |