@madrabazbiryazar
|
Mektubu alıp odama gittim. Ne giyeceğime karar veremiyordum. Alisa olsaydı bana yardım ederdi. Saate bakınca az bir vaktim olduğunu gördüm. Hemen banyoya gidip duş aldım. Saçlarımı kurutup giyindim. Odama tekrar geldiğimde çantamı ve telefonumu alıp çıktım. Tam zamanında Gökay'ın belirttiği adrese gelmiştim. Şehrin içinde deniz manzaralı iki katlı güzel bir evdi. Işıklar açıktı geç mi kalmıştım yoksa? Eve doğru yaklaşıp kapıyı çalacakken anahtarın bende olduğunu hatırladım. Evden içeri girdiğimde başka bir kadın mutfaktan çıktı. Beni görünce şaşırmadı, yanıma gelip akşam için bir isteğimin olup olmadığını sordu. Kadına gülümseyerek teşekkür edip Gökay'ın odasını öğrendim. Salona geçip gelmelerini beklemek yerine yukarı çıkıp mektubu bırakacaktım. Gökay odası koridorun sonundaydı. Her yer düzenli ve temizdi. Parfümünün kokusu odayı doldurmuştu. Gökay olmamasına rağmen sanki buradaymış gibi hissetmeme neden oluyordu. Mektubu yatağın üzerine bırakamazdım, çok göz önündeydi, başka bir yer bulmalıydım. Aşağıdan zil sesi duyuldu. Gelmiş olabilirlerdi o yüzden çabuk olmalıydım. Bir kadın sesi geliyordu. Elimde mektupla odanın içinde turluyordum. Heyecanlanmıştım. Oyalanmamalıydım, mektubu komodinin üzerine bırakıp odadan çıkacakken Gökay'a çarpmamla geri çekildim. "Kapıyı sen açmayınca gelmedin zannettim. Neyse ki buradaymışsın, ne yapıyorsun odamda Masal?" "Mektubu nereye koyacağıma karar vermeye çalışıyorum." dedim. Gökay yüzüme bakarak, "Mektubu okudun mu?" Niye böyle bakıyor bu çocuk? "Evet.. yani boşuna yazmadığına göre okumalıydım öyle değil mi? Hadi aşağı inelim, şimdi kadın yanlış anlayacak." Gitmek üzereyken Gökay elini uzatıp gitmeme engel oldu. "Bu saçmalığı zaten onun yanlış anlaması için oynuyoruz." "Doğru ama yine de kadına ayıp oluyor. Aşağı inelim." Gökay başını eğip gülüyordu. Gelmeyince elinden tutup çekerek aşağıya kadar götürdüm. Kadın başını çevirip bize baktığında Gökay'ı çekiyor gibi görünmemek için hızla ona doğru yaklaşıp sarıldım. Az kalsın düşüyorduk ama şans bizden yanaydı. Gökay gülümseyerek kısık sesle kulağıma, "Ne yapıyorsun manyak, az kalsın aşağı düşecektik!" Şimdi cevap verip kadını şüphelendirmek istemedim. Yüzüne ciddi ifadeyle bakınca sustu. Kadının yanına gidip koltuğa oturduk. Beni baştan ayağı süzen kadın küçümseyici bir bakış attıktan sonra Gökay'a bakarak, "Sevgilinin giyim tarzı ne kadar sade. Hep böyle mi giyinir?" Gökay'ın vereceği cevabı merakla bekliyordum. Dinlemesem daha iyi gibiydi. Çünkü konuşmadan önce gülen Gökay, kadına öyle bir baktı ki sanki ben onun yalancı sevgilisi değilim. "Masal mı giyinmeyi bilmiyor ah, evet ne yazık ki öyle ama artık alıştım." Hani buraya sevgili olduğumuzu inandırmaya gelmiştim, şimdi Gökay neden beni savunmamıştı? Ne yapmaya çalışıyor bu? Gökay'ın sözünü salaklık edip neden kabul etmiştim ki istediği kadar yalvarsaydı. Gökay, Araf'la konuştuklarından sonra bir plan yapıp bu kadını ayarlamıştı. Hiçbir şeyden haberi olmayan kız, karşısındaki kadına bakıyordu. Kadın yan yana oturan ikiliden sonra Gökay'a "Sen bu kadına aşık olduğuna emin misin?" Dedi. Gökay konuşacakken çalışan kadınlardan biri yanlarına gelerek, "Gökay Bey yemek hazır." dedi. Kadının sözlerine cevap vermekten kurtulan Gökay, sevinse de Masal'dan çekeceği vardı. Yemek masasına geçip oturacakken kadın masaya çoktan oturmuştu ve gözlerini ayırmadan bu çifte bakıyordu. Sürekli gözleri üzerinde hisseden kız bu bakışlardan rahatsız olmuştu. "Buyurun başlayalım, afiyet olsun." Yemeği yerken bile kadının bana baktığını görmeme gerek yok. Elim ayağım birbirine girecek diye korkuyorum. Sakin ol Masal, şimdi kadın yalan olduğunu anlayacak. "Gökay çok sessiz bir sevgilin var. Dilini yutmuş gibi. Yüzüme bile bakmıyor." Yemek tabağımdan bakışlarımı kaldırıp kadına baktım: "Hanımefendi siz bugün neden buradasınız acaba sorabilir miyim?" Daha önceden rolünü ezberleyen kadın bir şeyler uydurmakta gecikmedi: "Gökay'ı merak ettim. Biz eski dostuz. En nihayetinde bir geçmişimiz var. Buraya gelmişken hayatındaki kadını görmek istedim. Kendisi uzun ilişki adamı olmadığını biliyorum. Sevgilisi olduğunu öğrenince şaşırdım. Çok güzel biri olmalı herhalde diye düşündüm. Ben de buraya Gökay'ı diğer kadınlardan koparan kadının kim olduğuna bakmaya geldim." Kadının söyledikleri üstüne bir de Gökay, "Ben uzun ilişkiyi seven biri değilim." Demesin mi? Bana bir fenalık gelmişti. Kadın Gökay'ın sözlerinden sonra cesaretle, "Ben eskisi gibi olmayı özledim Gökay. Seni hâlâ seviyorum biliyorsun." Dedi. Kendimi buraya ait değilmişim gibi hissettim. O yüzden izin isteyip lavaboya gittim. Kadın gözlerini Gökay'dan bir saniye bile ayırmıyordu. Gökay da kadından kurtulmak ister gibi değildi. Madem ayrılmakta gönlü yok o zaman beni niye çağırmıştı? Ne yapmaya çalışıyordu bu çocuk! Sakinleşmek için yüzümü soğuk suyla yıkadım. Bir süre aynada kendime baktım. Buradan çıkmak zorundaydım. Gitmem için bir bahane gerekliydi. Yüzümü kurulayıp yemek masasına geri döndüm. Eski anılarından bahseden Gökay, kadını sürekli güldürecek bir şeyler söylüyordu. Her güldükçe kadın Gökay daha çok mutlu oluyordu. Uykum gelmişti. Yemek tabağını bitirince arkama yaslanıp ikiliyi seyrettim. Gökay anlatmaya devam ediyordu. Masanın altından ayağına sert bir şekilde vurdum. Yüzüme kısa bir süreliğine bakıp tekrar kadına bir şeyler anlatmaya geri döndü. Tekrar sertçe vurunca hiç bozuntuya vermeden, "Bir şey mi söyleyeceksin Masal?" Diye sordu. Bir bahane uydurdum: "Hiçbir şey sadece sıkıldım. Biraz hava almak istiyorum." Gökay gözlerime bakınca gitmek istediğimi anlamıştı. "Dışarıda yağmur yağıyor üşütürsün. " dedi kadın. Gökay ilgisini yine kadına yöneltince konuşmalarını bölüp "Mutfağa iki dakika gelir misin, önemli bir şey söylemem gerek." Dedim. "Misafirimize ayıp olur. Çok canın sıkıldıysa gidip uyuyabilirsin." Belli ki bilerek böyle davranıyor. Masada kalmaya karar verdim. Telefonumu elime alıp karşımdaki Gökay'a mesaj attım. "Eve gitmek istiyorum. Sen hiç kadından kurtulmak istermiş gibi görünmüyorsun. Neredeyse kadın dibine girecek!" Gökay'ın telefonuna gelen bildirim kadının dikkatini çekmişti ama boğazını temizleyip duymamış gibi yaparak yemeğine geri döndü. Gökay: Beni burada tek başıma bırakma. Gökay: Biraz daha sabret gitmek üzere zaten. Kadın sessizliği bozup neşeyle konuştu: "Gökay hatırlıyor musun bir kere bana bir çiçek almıştın. Onu hâlâ saklıyorum." Kendim bile zor duyacağım bir ses tonuyla "Ben bahçede biraz hava alacağım. Size afiyet olsun." Diyerek masadan ayrıldım. Kadınlardan biri battaniye getirip kahve ikram ettiler. Tek kaldığım için sıkılmıştım. Kadının gitmesini engelleyip yanında kalmasını rica ettim. Bayağı muhabbet ettik. "Gökay bu kadını nereden tanıyor biliyor musun?" diye sordum. Kurnaz adam ev halkını da ikna etmişti. Battaniyeler, kahveler ve yapılacak sohbetler... Hepsi bu gecenin bir oyun olduğu anlaşılmasın diye düzenlenmişti. "Gökay Bey'in mazisi bitmez. Bu da onlardan biri..." Dedi kadın. Masal'ın yüzü düşüp sesi kısıldı: "Mazisi derken o kadınla ne yaşadılar sen biliyor musun?" İçerideki rol yapan kadın gibi bu da ezbere konuştu: "Kadın alkolik biriydi. Her gün bunun için kavga ederlerdi. Aslında birbirlerini severlerdi. Gökay Bey defalarca onu uyardı ama kadınının hiç umurunda değildi. Sonra ayrıldılar. O günden sonra da Gökay Bey'le görüşmediler." "Anladım." Uzun bir sessizliğin ardından o gün mekanda Gökay'a sorup da öğrenemediği bir şeyi merak edip sordu: "Gökay'ın kız kardeşi vefat etmiş sen ne olduğunu biliyor musun?" "Biliyorum, ah! Gencecik kıza yazık oldu. Bir kazaya kurban gitti. Allah rahmet eylesin iyi kızdı." Masal'ın gözleri bir anlığına donup kaldı, duyduğu haber karşısında derin bir üzüntüyle karışık şok yaşadığı belliydi. Yavaşça "Trafik kazası falan mı?" diyebildi sadece. "Hayır." "Cinayet mi?" Kadın susup başını sallayınca tüylerim ürpermişti. Gözleri donuk bir tarafa bakan kadın sanki Gökay'ın kız kardeşi yanındaymış gibi bahçedeki sol köşede tek olan ağaca baktı. "Çok üzüldüm." "Onu çok severdi ama kardeşi öldükten sonra Gökay Bey yakınlarından ya da uzak akrabalarından vefat edenlerin hiçbir cenazesine katılmadı." "Ben cenazelere katılmam. Sizin yaptığınız gibi sahte bile olsa gitmem." Gökay'ın sesi zihnimde yankılandı. Kadın anlattığına pişman olmuştu: "Efendim lütfen bu konuştuklarımız aramızda kalsın. Yoksa Gökay Bey..." "Tamam sorun yok, konuştuklarımız aramızda kalacak merak etme." diyerek gülümsedim. Kadın işine devam ederken ben de içeri geçip koltuğa oturdum. İçeri girdiğimde tuhaf tuhaf Gökay'a bakıyordum. Az önceki konuşmalarımızdan etkilenmiştim. Onlar yan yana oturmuşlardı. Kadın, Gökay'a, "Film izleyelim mi Gökay, seninle eskiden ne güzel filmler izlerdik." Daldığım kötü senaryodan çıktım. Kadın film izlemeyi teklif etmişti. Gökay evet demeden kadın hızla filmi seçti ve tekrar yanına oturdu. İşin kötüsü ben ne yapacağımı bilmiyorum, gidip ayırsam olmayacak seyretsem hiç olmayacaktı. Kadın evine gitmeden evime gidemezdim. Üstelik seçtiği film bir gerilim ve korku filmiydi. Ben tekli koltukta onlar ikili koltukta oturuyorlardı. Kadının bahçede anlattıklarından sonra filmde mezardan çıkan kızdan korkmuştum. Telefonumu çıkarıp film bitene kadar oyalanmaya çalıştım. Müzik bile sahnenin korkunçluğunu hissettiriyordu. Yarım saat sonra gözlerim kapanıyordu. Uyumamak için direndim ama daha fazla dayanamadım. ... Sabah olduğunda kendimi koltukta bulmuştum. Uyku sersemiyle nerede olduğumu hatırlayamadım. Hızla koltuktan kalkınca her tarafım tutulduğu için boynumda ve sırtımda büyük bir acı hissettim.
Gökay neredeydi, kadın ne zaman gitmişti hiçbir şey hatırlamıyorum. Evdeki çalışanlar sabah kahvaltısını hazırlıyorlarken ben de ayılmak için banyoya gidip yüzümü yıkayınca dün olanları hatırladım.
Gökay'ın beni sevgilisi olarak göstermişti ama aslında onu eski sevgilisinden kurtarmak için buraya gelmiştim. Aklıma gelen düşünceyle Gökay'ın odasına gittim. Odaya girmeden kapının yarı açık olduğunu gördüm. Gözlerime inanamıyordum, Gökay, o kadınla sarmaş dolaş uyuyordu. Hani bu kadından kurtulmak istemişti? Beni bu sahneye ortak etmek için mi çağırmıştı! Aşağı inip çantamı aldım. Evime gitmek için yolda yürüyordum, hâlâ şokun etkisinden kurtulamamıştım. Ne bekliyordum ki, Gökay'a güvendiğim için pişman olmuştum. Bir daha birbirimizi görmeyeceğimize dair ondan söz almıştım. Bu benim için iyi bir karar olacaktı. Artık Gökay'a güvenmeyecektim. Değil onunla konuşmak yüzüne bile bakmayacaktım. Ne oldu bilmiyorum gözümden yaş süzülmeye başladı. Üzüldüğüm için değil ona güvendiğim için ağlıyordum. Hayatta sadece bir kereliğine bir erkeğin sözüne güvenip günümün yarısını onunla geçirmiştim. Yapacak çok daha önemli işlerim varken ben onunla olmayı tercih etmiştim. O ise beni kandırmış hiçbir şey umurunda değilmiş gibi o kadınla aynı yatakta uyumaya devam ediyordu. Eve varınca Alisa'yla apartmanda karşılaştık. Elinde ekmeği kola takmış bir eliyle kapıyı açmaya çalışıyordu. İçeri geçtik. "İyi misin Masal, dalgın gibisin. Gözlerin neden kırmızılaşmış yoksa sen ağladın mı?" Alisa'ya aklımdakini söylemenin tam zamanıydı: "Alisa bu şehirden gidiyorum. Biraz kafamı toplamak istiyorum. Bir süre buraya gelmeyeceğim. Benimle gelmek istemeyebilirsin. Bunu anlayışla karşılarım." Alisa yanıma gelip ellerimi tuttu. Anlayışla gözlerime bakıp "Neden gidiyorsun, ne oldu?" "Nedenini sorma lütfen, belki sana sonra anlatırım. Benimle gelecek misin?" Hiç tereddüt etmeden "Gelirim tabii." diye cevap verdi. Kahvaltı yapacak halim yoktu. Bavuluma birkaç parça eşya koyup odadan çıktım. Alisa'nın da bavuluna yardım ettim. Son olarak biletlerimizi alıp köydeki dedemin evine gitmeye karar vermiştik. Yolculuk boyunca hiç konuşmadık. Alisa nereye gideceğimizi sorgulamamıştı bile gerçekten dostum diyeceğim tek kişi oydu. ... Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama Masal'ı tek başına bu hâlde hiçbir yere gönderemezdim. Hiç iyi görünmüyordu. Sersemlemiş gibi. Saatlerdir konuşmadan cama bakıyor. Dedikodu yapmadan duran kızdan sessiz kıza ne zaman geçmiştik? Altı saat süren yolculuğun sonunda otobüsten indik. Mehmet Abi bizi karşıladı. Bavullarımızı alıp önden bize eşlik ediyordu. Mehmet Abi, Masal'ın dayısıydı. Buraya geldiğim günü hatırlıyorum. İnsanları sıcak kanlıydı. İki katlı ahşap eve geldiğimizde dış kapıyı açıp bahçeye girdik. Her yer yemyeşil. Temiz havayı solumak hoşuma gitmişti. Eşyaları odaya yerleştirip bizi yalnız bırakan Mehmet Abi bir şeye lazım olursa iki sokak arkasındaki evde olduğunu söyleyip gitti. Camları açıp evi havalandırdım. Kaldığımız yer sevimli ve küçük bir evdi. Masal gelir gelmez uzanıp uykuya daldı. Ben de bu güzel günün keyfini çıkarmak için mükemmel bir kahvaltı hazırlayıp Masal'ı uyandıracaktım. Masal'ın reddedemeyeceği tek şey güzel bir sofraydı. Belki bu onu biraz mutlu eder diye düşündüm. Aşağı inip kümesten tavukların arasına daldım. Kocaman kümeste bir sürü tavuk ve horoz vardı. Yumurta alayım derken üstüme atlayan tavuk yüzünden çığlık atıp geri çıktım. Kahvaltıyı yumurtasız yapsak daha iyi olacaktı sanırım. Yukarı çıkıp ellerimi yıkadım. Bu el yıkama huyum bana, eski kötü patronumdan kalan bir armağandı. Orada neye elimi atsam ellerimi yıkmak zorundaydım. Burada serbestken bile sanki o varmış gibi hareket etmiştim. Araf'ı düşünmeyi bırakıp biz bavullarımızı yerleştirirken kaşla göz arasında buzdolabına bizim için kahvaltılık bırakan Mehmet Abi'ye teşekkür etmeyi unutmuştuk. Dolaptaki taze peyniri ve zeytini masaya koydum. Çay demlenirken bostana gidip domatesleri toplayıp bol suyla yıkadım. Hepsini doğradıktan sonra masaya koydum. Eksik olanları da tamamladım ve Masal'ı uyandırdım. Uyanmak istemediğini söyleyince kahvaltı hazırladığımı söyledim. Gözlerini ovuşturarak ayağı kalkan Masal sofrayı görünce hızla kahvaltı masasına gitti. Yanına gidip ben de oturdum. Çayları doldururken soru sormayı ihmal etmedim. "Masal neden geldik buraya, sadece kafa dağıtmak için mi?" Yemeden önce üzgün sesi ile cevap verdi: "Bir süre insanlardan uzak kalmak istedim. Mutsuzken çekilmez biri oluyorum. Burada çok kalmayız merak etme." "Bana olanları anlatmayacak mısın?" Masal çayından bir yudum aldıktan sonra ekmeği eliyle bölerken Alisa'ya dün geceden itibaren her şeyi anlattı. |
0% |