@madrabazbiryazar
|
Tam gidecekken kolumdan tutan Araf, gitmeme engel oldu: "Seni evine bırakabilirim, buradan kolay kolay araç geçmez. Eve yürüyecek mesafede değiliz." Söylediği sözlerden sonra kalbimi kırmıştı. Ona dönüp bakarak cevap verdim: "Seninle bir yere gitmektense ölürüm daha iyi! Şimdi bin arabana git, gözüm görmesin seni!" Gökay'in gözleri kocaman açıldı. Araf ne yapacak diye ikisine bakıyordu. Tartışmalarına uzaktan seyirci olmaya karar verdi. Araf umursamaz bir tavırla "Tamam, nasıl istersen öyle olsun." Çevreme göz atınca nerede olduğumuzu kestirmeye çalıştım. Eve neyle dönecektim? Gitmeden hemen önce kararımdan vazgeçtim. "Vazgeçtim madem beni buraya sen getirdin o zaman yine sen götüreceksin." Bu şekilde konuşmama hiç tepki vermedi. Gökay cebinden anahtarlığını çıkartırken yüzüme bakıp konuştu: "Seni ben de götürebilirdim ama sen illâ Araf'la gitmek istiyorsan orasını bilemem." "Hayır. Ben Araf'la gitmek istiyorum. " Gökay kesin karar verdiğimi anlayınca "Sen bilirsin, hadi sonra görüşürüz kardeşim." Dedi. Vedalaşmak üzere toklaştılar. Araf gülümseyerek Gökay'ın gidişini izledi, sonra yeniden sinirle bana dönerek, "Al şu anahtarı, arabaya geç, ben birazdan geliyorum." Anahtarlığın yuvarlak metal kısmından tutuyordu. Anahtarı tam elime alacakken geri çekip bir uyarıda bulundu:"Bu araba benim için çok değerli o yüzden ne yapacaksan bunu arabama zarar vermeden yap!" Elimle arabanın olduğu yeri işaret ederek "Ben böyle bir arabaya zarar verecek biri miyim, merak etme uslu uslu oturur seni beklerim." dedim. Söylediğime hiç inanmamıştı. "Umarım uslu uslu oturursun." Anahtarı teslim edince arabaya binip beklemeye başladım. İçerisi yoğun parfüm kokuyordu hem de bir kadın parfümü. Kesin Masal'ın söz ettiği kadına aitti. Camı açıp biraz hava almak için kapıyı açık bıraktım. O sırada gözüm aynaya takıldı. Çok kötü görünmüyordum ama saçlarım hafif dağılmıştı ve her tarafım toz içindeydi. Saçlarımı ellerimle düzelttim ama üzerimdeki tozlara aldırış etmedim. İlk beş dakika geçse de ondan sonraki dakikalarda sıkılmaya başladım. Karşımdaki ağaçlara boş boş bakmakla Araf'ın geleceği yoktu. Bunlar beni buraya nasıl getirdiler? Masal'ı uyandırmadan içeri girmeleri olanaksız çünkü onun uykusu çok hafiftir. Bazen en küçük seste uyandığı dahi oluyordu. Belki Masal'ın erkenden okula gitmesini bekledikten sonra beni kaçırdılar ya da Masal uyanmadı ve beni buraya getirmeleri zor olmadı.
Flascback Gökay dün akşam yine başka bir kadınla gitmişti. Ne olduğunu sormadım bilr. Kendi evime gitmek istemediğimden onun ev anahtarlarını alıp arabamı oraya doğru sürdüm. Uyanınca sabah erkenden koşuya gitmiştim. Evime döndüğümde etraf hâlâ olduğu gibi dağınıktı. En azından Carly'den kurtulmuştum. Hızlıca odama gidip duş aldıktan sonra giyindim. Aklım Gökay'ın yaptığı itiraftaydı. Eğer kendi ağzıyla söylemeseydi onu mahvedecektim. Daha önce Carly'den ayrılmam için türlü entrikalar çevirdiyse bile bunda başarısız olmuştu. Gökay, Carly'den nefret ediyordu. Onu öldürmeye çalıştığında Carly'i ben kurtarmıştım. Peki ama Alisa neden benimle oynamak istedi? Düşündükçe işin içinden çıkamıyorum bu da sinirlenmeme sebep oluyor. Kahvaltıyı dışarıda yemek daha iyi olacağından evden ayrılıp güzel bir yere gitti. Tam karşı masadaki çift huzurla sabah kahvaltısını yapıyorlardı. Umursamayıp kahvaltısına devam etti. Hesabı ödeyip dışarı çıktı. Arabaya binip Alisa'nın evine doğru sürdü. Henüz erkendi ve evinin önüne geldiğimde arabadan inmeyip bir süre düşündüm. O sırada Alisa'nın arkadaşı olan kız aceleyle bir yere gidiyordu. Çantasına koyduğu zannettiği anahtarlığı düşürdüğünün farkında olmadan hızlı adımlarla mahalleden uzaklaştı. Anahtarlığını düşürdüğü için peşinden gitse miydim, diye kısa bir düşünce geçtiyse de sonra bundan vazgeçtim. Arabadan inip apartmanın kapısı önünde duran anahtarlığı aldım. Merdivenleri çıkıp kapının önüne geldim. Elimdeki anahtarlık ile sessizce kapıyı açtım. Alisa uyanmamış olabilir diye içeri dikkatlice girdim. Kapıyı kapatmayıp odaları gezmeye başladım. İlk odanın kapısı kapalıydı. Diğer odanın kapısı ise yarı açık olduğunu gördüm. Yavaşça oraya doğru yaklaştım. Alisa' nın sadece saçları görünüyordu. Kapıyı açıp içeri girdim. Seslendim duymadı. Tekrar denedim hiçbir tepki vermedi. Bir süre yan taraftaki koltukta oturup uyanmasını bekledim. Yarım saat sonra bu sıkıcı evde uykum gelmeye başlayınca Alisa'nın uyanmasını beklemenin iyi bir fikir olmadığını anladım. O yüzden uyandırmak için seslendim: "Alisa!" Gözlerini kısarak yatağından doğrulup bana baktı. Kapanmak üzere olan gözleri daha fazla dayanamadı ve tekrar uykusuna kaldığı yerden devam etti. Tekrar seslendim uyanmadı. Sabrımın son demlerindeydim. Seslenmeme rağmen uyanmamıştı. Daha fazla zaman kaybetmeden Alisa'yı kucağıma alıp evden çıktım. Arabaya bindiğinde bile hâlâ uykusuna devam ediyordu. Ara sıra aynadan arka koltukta uyuyan Alisa'yı kontrol ediyordum. Cama yaslandığından yüzünü tam olarak göremesemde uyanmadığını biliyordum. Deponun önüne geldiğimde adamlardan biri yanıma geldi: "Günaydın efendim." "Arabadaki kadını uyandırmadan depoya götürün!" "Tamam efendim." ... Daha ne kadar bekleyeceğimi bilmiyordum, kısık bir telefon sesi geliyordu. Etrafı aramaya başlayınca sesin çok yakınımda hatta torpidodan geldiğini anladım. Araf'ın telefonu çalıyordu. Ekranda bir kadın fotoğrafı vardı. Adı Yasemin'di. Neydi Masal'ın gördüğü kadının ismi? Nilay mı Nilüfer mi? Telefonu elime alıp aramanın kendiliğinden kapanmasını bekledim. Telefonun ekranına bakarken Araf'ın dikiz aynasından geldiğini gördüm. Hemen telefonu torpidoya geri koyup açık olan kapımı kapattım. Her şeyin eski hâlindeymiş gibi görünmesini sağladıktan sonra derin bir nefes aldım. Geldiğinde sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı. Telefon tekrar çalmaya başlayınca Araf'a bakmamak için dışarıyı seyrediyordum. Yüzümü ona doğru çevirmeden ne yaptığına baktım. Telefonun çalışını umursamadı bile. Kim olduğuna dahi bakmadan çalan telefona cevap vermiyordu. Belki önemli biriydi. Tekrar telefonu çaldı. "Telefonun çalıyor." "Duyuyorum!" diye tersledi. Sakin olmaya çalışarak derin bir nefes alıp konuştum: "Açmayı düşünmüyorsan kapat şunu!" "Niye rahatsız mı oldun?" "Evet!" "Sessize al o zaman!" Torpidoyu açıp telefonu elime alıncaya kadar kapanmıştı. Sessizliğimi bozup aklımdaki soruları sordum: "Beni buraya nasıl getirdin?" Gözlerini yoldan ayırmadı. Cevap vermeyince tekrar sordum: "Sana diyorum, buraya nasıl geldim?" "Çok zor olmadı." "Beni o pis ve soğuk yere sen bıraktın değil mi?!" "N'olmuş yani yerde uyandıysan ayrıca oranın yatağından bir farkı olmadığı belli. Çok da önemli değilsin.." "Bana yaptıklarının acısını senden misliyle çıkaracağım! " "Sen bana hiçbir şey yapamazsın." "Uyurken birini kaçırmak kolay bir de ayıkken dene de gör, bak bakalım o zaman başına neler geliyor!" "Uyanmanı bekledim ama uyanmadın. Kaç kere seslendim duymadın." "Sen benim evime girdin ve uyanıncaya kadar beni mi seyrettin?" "Bir de uyuyan insanların masum oldukları söylenir, uyurken şeytanlığından hiçbir şey eksik değildi." "Seninle tartışmayacağım." "Benimle tartışmaman gerektiğini öğreniyorsun, bravo!" "Senin de öğrenmen gereken bir şey var." "İnan hiç merak etmiyorum." dedi. "Söylemeyeceğim zaten zamanla öğreneceksin." "Benim senden öğrenmem gereken bir şey yok!" Diyerek sesini yükseltti. Başını kısa bir süreliğine bana doğru çevirdi ve üzerimdekilere baktı. Alayla, "Şu hâline bakarsan benimle tartışmaman gerektiğini anlarsın!" Sinirle, "Ne varmış hâlimde?" diye sordum. "Üzerindeki pijamayı çok aradın mı?" Küçümseyerek söylemişti ama zerre alınmadım. "Kusura bakma, kaçırılacağımı bilseydim daha güzel bir şey giyinirdim!" "En güzel elbiseyi bile giysen içindeki çirkin olduktan sonra pek bir önemi kalmıyor." Dedi acımasızca. "Sen bana çirkin mi demeye çalışıyorsun?" "Ne anlamak istiyorsan odur!" "Durdur şu arabayı inmek istiyorum!" Frene basınca arabayı durdurdu. Yüzüme bakıp "Daha yolumuz çok var. Yalın ayak eve kadar yürüyebilecek misin?" Diye sordu. "Senin yanında olmaktan iyidir." Arabadan inip kapıyı kapattım. Camı açtı ve güneş gözlüğünü çıkarıp bana bakarak cevap verdi: "Madem kendine o kadar güveniyorsun. Hadi sana ormanda iyi günler! Ayakların ağırabilir hatta belki yaralanabilirsin ama keyfini çıkarmaya bak." Gaza basarak yanımdan uzaklaştı. Giderek küçülen araba saniyeler içinde gözden kayboldu. Şimdi ormanda tektim ve daha da önemlisi yalın ayak eve kadar yürüyecektim. Yolum epey uzun görünüyordu. Elimi çabuk tutup eve gitmeliydim. |
0% |