Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@madrabazbiryazar

Sabahın ilk ışıkları, odamın penceresinden içeri girmeye başladığında yataktan kalkıp güne başlamak için hızla hazırlanmam gerekiyordu. Uyuşmuş ellerim, güne başlamak için kendimi zorlamam gerektiğini hatırlattı. Hızla doğrulup, pencereden dışarı baktım. Şehir, çoktan güne hazırlanmaya başlamıştı; aşağıda insanların telaşla yürüdüğünü, arabaların korna sesiyle birbirine karıştığını duydum. Kahvaltı yapmadan önce balkon kapısını açarak serin havanın içeriye girmesine izin verdim ve derin bir nefes aldım. Bugün benim için farklı ve özel olacağını hissediyordum. Kahvaltımı bitirdikten sonra hızla dışarı çıktım. Sokaklarda yürürken etrafımdaki her şey daha canlı ve renkli görünüyordu. İnsanlar güler yüzlüydü, sanki herkesin içinde bir sevinç kaynağı var gibiydi.

Telefonumu çıkarıp tarihe baktım. Bugün günlerden pazardı ve ben işe gitmek zorundaydım. Bu gerçek, içimi bir nebze daraltsa da kendimi oyalayacak şeyler arıyordum. Bu düşünceler kafamı kurcalarken, içimi bir huzursuzluk kapladı.

Bir kafeye girdim ve boş bir masa bularak oturdum. İçeceğimi yudumlarken az kalsın boğuluyordum. Dünkü adam yine karşıma çıkmıştı. Yanındaki kadınla konuşurken bir ânda kalkıp tuvalete doğru gidince yüzünü tam olarak görme fırsatım olmuştu ve onun dünkü adam olmadığını fark ettim. Derin bir nefes alarak bu belirsizlikten kurtuldum. Hesabı ödeyip kafeden çıktıktan sonra spontane bir kararla parka gitmeye karar verdim.

Parkta bir banka oturup düşüncelere daldığımda, bir çocuğun sevinçli gülüşü beni gerçek dünyaya geri getirdi. Çocuk, koşarak yanıma geldi ve bana bir çiçek uzattı. O masum gülümsemesi ve içindeki sevgi, kalbimi ısıtmıştı. Çiçeği alıp ona teşekkür ettikten sonra çocuk da neşeyle oyun oynamaya devam etti. Çocukları görünce aklıma sadece Kubilay geliyordu; Kubilay demek, işim demekti. O yüzden daha fazla oyalanmadan yola çıktım.

Yürüyerek gidersem geç kalacaktım, bu yüzden adımlarımı hızlandırdım. Karşıdan karşıya geçerken uzaktan gelmekte olan araç kırmızı ışık yanarken bile hızla üzerime geldiğinde donmuş gibiydim. Kalbim hızla çarpıyordu, son anda frene basmasa belki de o an ezilmiş olacaktım. Üstümdeki şoku atlatmaya çalışırken, arabadan bir adam indi. Hemen yanıma doğru koşarak geldi. "İyi misin? Çok üzgünüm, bir an seni görmedim işe yetişmem gerekiyordu!" dedi, sesi telaşlı ve aceleciydi.

Adam verdiği rahatsızlıktan dolayı pişmanlık duyuyordu. "Lütfen, hastaneye gidelim. Gerçekten yardım etmek istiyorum."

O sırada etrafımıza bir sürü insan toplandı. İçlerinden biri olaya dahil oldu: "Hem kırmızı ışıkta geçmeye çalışıyorsun hem de kızın durumunu soracağın yerde öylece durmuş bekliyorsun!"

"Beyefendi keyfimden kırmızıda geçmedim herhalde, acelem vardı görmedim!"

Adam yüzüme bakınca kolumu tuttuğumu gördü. "Kolun ağrıyor mu? Hadi gel birlikte hastaneye gidelim!"

"Hastaneye gidemem. İşe geç kalıyorum. Kolum da bir şey yok."

Buradan bir ân önce gitmem gerekiyordu. Önüme geçip gitmeme izin vermedi. "Az önce sana araba çarptı ve sen işe gidiyorsun öyle mi?"

"Evet, çünkü kovulursam başka iş bulamam."

"Patronuna durumu ben açıklarım." Dedi alay eder gibi.

"Patronumun beni dinleyeceğini sanmıyorum. Şimdi Müsaade edersen gitmek istiyorum!"

"Olmaz öyle şey benimle hastaneye geliyorsun. Benim yüzümden başına bir şey gelsin istemem. O yüzden itiraz kabul etmiyorum. Yürü!"

Emir verir gibi konuşması ve buna yaşadığım şoku da eklersek adam sinirlerimi bozmuştu. Kesin ve net olarak cevabımı verdim: "Gelmiyorum lütfen ısrar etmeyin!"

"Emin misin?"

"Evet eminim!"

Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirerek "Peki sen bilirsin, teklif var ısrar yok." deyip arabasına bindiği gibi hızla uzaklaştı.

Saatime baktım on bire geliyordu. Gözlerim kocaman açıldı. Daha fazla geç kalmamak için bir taksi bulmam gerekiyordu.

...  

Adamlardan biri kapıyı çalmadan hızla içeri girdi. Konuşmak için izin istedi, ancak bu ani giriş sinirli adamın kaşlarını çatmasına yol açtı. Karşısındakine soğuk bir ifade ile bakarak müsaade verdi. İçeri giren adam, heyecanla söze başladı: "Abi, aradığımız kıza az kalsın araba çarpıyordu."

Odanın havası birden gerginleşti. Diğer adam, soğuk ve ciddi bir ses tonuyla yanıt verdi: "Ben size o kızdan gözünüzü bir saniye bile ayırmayacaksınız demedim mi? Eğer o kıza bir şey olursa, hepinizi mahvederim!" Aynı soğuk ses tonuyla konuşmaya devam etti. "Bu işte hata yaparsanız, bunun sonuçları hiç iyi olmayacak."

İçeri giren adam, gergin bir nefes alarak, "Tamam abi dikkat ederiz. O kızı korumak için bir plan yapalım." dedi.

Soğuk ses tonu biraz yumuşadı. "Planımız basit olmalı. O kızı gözetleyeceğiz, ama görünmez olacağız. Eğer bir tehlike hissediyorsanız, hemen bana haber vereceksiniz. Dikkatimiz dağılmasın; her adımınızda dikkatli olun."

Diğerleri buna katıldı. Her biri dışarı çıkarken, odadaki gergin havanın etkisi yavaş yavaş azalıyor gibiydi.

....  

Eve vardığımda Handan Hanım çıkmak üzereydi. İçeri girince, hazırlığı tamamlanmış bir halde kaşlarını çatarak yüzüme baktı ve öfkeli bir şekilde yanıma yaklaştı. O an, ağrımakta olan kolumun acısını bile unutmuştum.

"Pazar günleri geç gelebilirsin dedik, ama saat öğlen olunca gel demedik! Saatten haberin var mı senin?"

Sözümü tamamlamama izin vermeden, "Bu kadar yeter! Bahane duymak istemiyorum. Artık Kubilay'a başka biri ders verecek, kovuldun!" diye patlayıverdi.

Her şey bu kadar kolay olamazdı. Konuşmama fırsat vermeden elime bir zarf tutuşturdu ve hiçbir şey söylemeden kapıyı çarpıp dışarı çıktı. Adeta dünyam başıma yıkılmıştı. Korktuğum şey nihayet başıma gelince gözlerim doldu, ağlamak üzereydim.

Nezaket Hanım hâlimi görüp hemen yanıma geldi. Beni koltuğa oturttu. "Bir bardak su getirdim, iç şunu. Sakinleşirsin." dedi şefkatle.

Bardaktan bir yudum aldıktan sonra ağlamaya devam ediyordum. O sırada Kubilay sesleri duymuş olacak ki aşağı indi.

"Alisa, niye ağlıyor Nezaket Abla?" diye sordu merakla.

Nezaket Hanım, "Annen Alisa'yı kovdu. Sana artık başka bir öğretmen bulunacak.." diye yanıtladı.

"Hayır, ben Alisa'yı istiyorum! Lütfen ağlama, ben annemle konuşurum..." Kubilay, elleriyle saçlarımı okşarken derin bir üzüntü hissettim. Bana sarıldığında, mutluluk ve üzüntü karışımı bir his içinde buldum kendimi. Belli etmese de Kubilay'ın beni sevdiğini anladım.

Gözyaşlarımı ellerimle silerek, "Kubilay, seni çok sevdiğimi unutma olur mu? Hoşça kal!" dedim. Ellerini öptüm ve hızla dışarı çıktım. İçimdeki hisler o kadar ağırdı ki, ayakta zar zor durabiliyordum. Evden çıkarken Kubilay'ın arkamdan ağladığını duymak, içimi daha da burkmuştu.

... 

Kendimi apartman kapısının önünde otururken buldum. Gözlerim hâlâ kırmızıydı ve kalbim hâlâ acıyordu. İçeri girmek istemiyor, evimde olmayı bile arzulamıyordum. Ancak bu durumdan kaçış yoktu. Yavaşça ayağa kalktım ve apartmana doğru yürümeye başladım.

Aklımdan Kubilay geçiyordu; onunla olan anılarımız, neşeli sohbetlerimiz hâlâ kafamda yankılanıyordu. Bir yandan da Handan Hanım’ın sert sesi kulaklarımda çınlıyordu.

Evime geri dönerken, bir şeylerin değişmesi gerektiğini biliyordum ama duygularımı bastırmak mümkün değildi. Beni seven bir çocuğa veda etmek zorunda kalmanın ağırlığı üzerimdeydi. Apartmanın kapısına vardığımda, içeri girmek için derin bir nefes aldım.

..  

Evdeki sessizlik, üzerime adeta bir ağırlık gibi çökmüştü. Yavaşça içeri girdiğimde kendime bir çay demledim; belki sıcak bir şey içmek, içimdeki boşluğu biraz olsun doldurur diye düşündüm. Ama, çayın bile tadını alamıyordum, gözlerimin önünde yalnızca Kubilay beliriyordu. Koltuğa oturup hiçbir şey yapmadan duvarları seyretmeye başladım. Bitik bir hâlde ne kadar böyle kaldım bilmiyorum ama kendime geldiğimde Masal okuldan dönmüştü. Karşısında sessiz kaldığıma şaşırdı. Yüzümü tam olarak göremiyordu, yanıma yaklaşınca duraksadı. “Alisa, ne oldu, bu hâlin ne?” diye sorunca gözyaşlarımı tutmaya çalıştım. Olayı anlatmadan rahatlamam mümkün değildi. “Hiçbir şey yolunda değil. Kovuldum."

Şaşırmış gibiydi. “Kovuldun mu? İyi de neden kovdular? Sen Kubilay’ı herkesten sakınır, gözün gibi bakardın.”

“Bugün pazar günü, geç gelebilirim diye erkenden dışarı çıktım. Kendimle biraz vakit geçirdim. Sonra bir baktım saat on. Saatlerin nasıl geçtiğinin farkında bile değilim. Yetişmek için hızlandığım sıra araba çarptı.”

Masal telaş içinde bağırarak sordu: “Araba mı çarptı? Alisa, bunu şimdi mi söylüyorsun!”

“Önemli bir şey yok. Kolum ağrıyordu şimdi geçti biraz..”

“Hastaneye gidelim, kalk hemen!”

“İyiyim ben, hastaneye gitmek istemiyorum. Sabah ağrıyordu.” dedim.

"Emin misin?"

"Eminim.."

Gerçekten kolumun ağrısı geçmişti. Olayı anlatmaya devam ettim: “Sonra adam benimle hastaneye gitmem için ısrar edince biraz tartıştık ve haliyle ben de işe geç kaldım. Daha fazla gecikmeden bir taksi buldum, ama yol arızalıydı ve o da uzun yoldan götürmek zorunda kaldı. Öğlen olunca oraya anca varabildim.”

"Sen durumu anlatmadın mı?"

"İzin vermedi ki ağzımı açmama bile fırsat vermeden zarfı elime tutuşturdu ve kovuldun dedi."

“Kovulduğunu Kubilay öğrendi mi?”

“Evet veda edip çıktım. Çok kötüyüm Masal...”

“Üzülme. Handan Hanım senin gibisini bir daha zor bulur. O da yakında hatasını anlar ama iş işten geçmiş olacak. Kirayı dert etme, olmadı anneme söylerim, biraz para gönderirler. Sen yeter ki sıkma canını…”

Masal bu sözleriyle bana cesaret vermeye çalışıyordu ama içimdeki boşluk hepsini yel gibi savuruyordu.

"En yakın zamanda bir iş bulmam gerekiyor, yoksa Kâmil bizi burada iki dakika bile koymaz!"

"Kim takar Kâmil'i! Bir değil bin tanesi gelse benimle baş edemezler!"

"Bu ay zam yapıyormuş sana söyleyecektim uyuyordun, sonra söylerim dedim ama unuttum. Şu an aklıma geldi.."

Kamil Bey daha önce hiç böyle davranmazdı. Son zamanlarda davranışları bize karşı çok değişmişti. Sürekli zam isteyerek bizi evden çıkarmak istediği açıktı ama, bunu neden yapıyordu hâlâ anlamamıştık.

Ben düşünürken Masal, sözlerimi sinirle tekrar ettirdi. "Zam yapacakmış öyle mi? Bu Kâmil çok kaşınıyor, geçen sefer ki olayı çabuk unuttu herhalde, gidip bir durum güncellemesi yapalım!" Yerinden kalkıp hızla kapıya doğru gidince üzerimdeki bitkinlik dağılmıştı. "Nereye gidiyorsun?" Diye ardından seslenmiştim ama, beni dinlemeyip çoktan dışarı çıkmıştı. Bir başka olay çıkmasına izin vermeden Masal'ı durdurmam gerekti. O yüzden ben de peşinden gittim.

Apartmanın alt katından gelen sesler, akşamüstünü gergin bir hâle getirmişti. Masal her zamanki gibi yine bir tartışmanın kıvılcımını ateşledi. İkinci kata geldiğimde, Kamil Bey’in bağrışmalarına tanık oldum. Adam adeta bıçak gibi keskin bir öfkeyle haykırıyordu:

"Beni alakadar etmez! Evimi hemen boşaltın yoksa polisi kapınızda bulursunuz! Fevri bir tavırla karşılık veren Kamil Bey, yüzündeki öfkeyle tehditler yağdırırken gözlerim kocaman açıldı. Hızla birinci kata indim. Aynı şekilde Masal da sinirden bağırıp çağırıyordu. "Çıkmıyoruz, hadi çıkart da görelim!"

Kamil Bey, tıpkı bir köşeye sıkışmış hayvan gibi çaresiz kalmıştı: "Nevin, polisi ara hemen!"

Masal, adeta Kamil Bey’e meydan okuyarak "Niye kendin arayamıyor musun?" Diye sordu.

Nevin Hanım ayıplayıcı bakışlarını yöneltirken Masal, ona sert bir bakış attı: "Tamam. Yeni bir ev bulunca çıkarız. Evinin turşusunu kuracak değiliz! Yaptığın zamla daha güzel bir evde otururum. Senin evine kalmadık!"

Kamil Bey’in sesi, artık belirgin bir korkuyla yankılanıyordu: "Ben onu bunu anlamam, hemen yarın çıkıyorsunuz evimden! Yok yere başıma bela açmayın! Öldürteceksiniz beni, defolun gidin!"

Belanın ne olduğuna dair kafamda soru işaretleri belirmeye başladı. Bu adam ne yaşadı ki bu kadar endişeli ve kaygılıydı? Aldatıldığını öğrenen karısı mı onu tehdit etmişti yoksa? Ama karısı onu öldürecek biri değildi. Bu adam gerçekten abartıyor mu yoksa bizim bilmediğimiz bir şeyler mi var?

"Bu belayı başımıza açan sizsiniz!" diye haykırdı Nevin Hanım, sinirle. Bu şekilde hareket etmek daha kolayına gelen Masal, söylenen tehditler bile azmini kırmamıştı. Sesinin tizliği, apartman duvarlarında yankılanıyordu. "Ne belasından bahsediyorsun, açık konuş?" Diye azarladı ev sahiplerini.

Kamil Bey'in gözü korkar gibi oldu ama çabuk toparlardı: "Gözümü korkutmak için adam tutup beni tehdit etmediniz mi?"

Masal cevap verirken kendisinden ve benden o kadar emindi ki bana sorma gereğinde bile bulunmayarak adamı tersledi: "Yalan söyleme biz öyle bir şey yapmadık!"

"Ne yalanı adamlar sizin adınızı söyleyip beni tehdit ettiler! Sizi evden kovmamı istiyorlar, başımı belaya sokmadan defolun gidin!"

Yalan mı söylüyor gerçek mi anlayamadan Masal alayla adama baktı: "Ulan kılıbık sırf karını aldattığını kimse bilmesin diye böyle yalan söylüyorsun!"

Nevin olanları ağzı açık dinliyordu. Kamil konuşmamıza fırsat vermeden yine bizi tersledi: "Uzatmayın, yarın hemen evimi boşaltıyorsunuz! Nereye giderseniz gidin!"

Masal'ın hedefine kilitlenmiş gözleri Kamil Bey’in üzerinde sabitlenmişti. Onu kolundan çekiştirerek, "Hadi Masal, gidelim. Boş ver, akşam akşam olay çıkartma. Üstüne gitme, kışkırtmak istiyor, biliyorsun!" diye mırıldandım.

Masal, öfkesini tutamayarak, "Eğer bu adam güzellikten anlamıyorsa, biz de bildiğimiz yöntemlerle ilerleyeceğiz!" dedi kararlı bir sesle.

Aklımdan hızla geçen düşünceler, onu durdurmak için bulduğum ilk kelimeler ağzımdan bir anda çıkmıştı: "Masal, zaten adam yaralamaktan dosyan var. Sakın adama dokunma! Komiser abi sana ne dedi bir daha hatırla istersen."

Kâmil'in yani Kâmil Bey'in gözleri dehşetle açıldı. Nevin Hanım'ın tepkisi ise daha ağırdı: "Ne? Kamil duydun mu? Kızın adam yaralamaktan dosyası varmış! Ayol ben biliyordum bu vahşinin normal olmadığını! Bunları atmak için daha ne bekliyorsun be adam, deli bunlar deli!"

Masal bu sefer Nevin Hanım’a döndü, ama ben ona bir uyarıda daha bulundum: "Kavga etmek sana bir şey kazandırmaz. Lütfen, yukarı çıkalım."

Masal'ın istediği gibi gidişatımızı sürdürmek istemiyordum. İkna olmuş gibi birkaç merdiven çıktık, ancak Kamil Bey’in sesi, arkamızdan duyuldu: "Nihayet şu kuduz köpeği aldı götürdü, yoksa elimden bir kaza çıkacaktı!"

Bu sözlerde sonra onu ikna etmek için ne söylesem kar etmezdi. Masal'ın kolunu bıraktığımda bir an göz göze geldik. Gözlerimle ona "Lütfen yapma." der gibi başımı salladım ama Masal, uyarımı görmezden geldi. Saniyeler içinde hızla aşağı gitti ve Kamil Bey'in kafasına, komşuların kapı önünde duran ayakkabılardan birini fırlattı.

Kamil Bey, kafasını tutarak çığlık attı: "Aaağ! Polis çağırın, şikayetçi olacağım! Seni sürüm sürüm süründüreceğim, görürsün sen!"

Apartmandaki herkes bağrışmalarımızı dinliyordu. Yalnız birinci katın yan tarafındaki evin kapısı kapalıydı. Muhtemelen onlar da mercekten bakıyordu.

Kocasının hâlini gören Nevin Hanım, Masal'a doğru hızla yürüyerek saçlarını tutmayı denedi. Kadın yere düşünce hızla yerden destek alıp arkadaşımın üstüne atıldı. Olay daha fazla büyüyecekti. Masal, Nevin Hanım'ın kollarından sımsıkı tutmuştu. Köprüde tokuşan iki keçi gibi kafa kafaya boğuşuyorlardı. Olay buralara nasıl geldi anlamadım.

Onları gidip ayırmayı denedim. Hatta işin içine Kâmil bile karıştı. O, karısını tutuyordu, ben de Masal'ı. Tüm gücümle Masal'ı kavga etmekte olduğu kadından ayırmaya çalışıyordum. Sanki birbirine Japon yapıştırıcısıyla yapışmışlar gibi bir türlü ayrılmıyorlardı.

Apartmanda yaşanan gürültü ve kavgalar tüm dikkatleri üzerimize çekmişti. Üst kattaki komşular merakla aşağı doğru başlarını uzatmışlardı diğerleri ise kapı önlerinden bizi izliyorlardı. Durumu daha fazla büyütmek istemeyen birkaç komşu polisi aramış olmalıydı ki on dakika sonra polis geldi.

Birden, apartmanın giriş kapısı açıldı ve polisler içeri girdi. Herkes şaşkın bir şekilde etrafa bakındı. Polisler, kavgayı ayırıp durumu kontrol altına aldılar.

Masal ve Nevin Hanım'ı birbirinden ayırmak için polislerin yardımına koştum. Kâmil Bey ise hâlâ başının ağrısıyla uğraşıyordu. Polisler, gerginliği yatıştırmaya çalışırken, içlerinde en sakin ben olduğum için olayın ne olduğunu anlatmamı istediler.

"Komiserim, bu kadın ve kocası bizi evden kovdular! Yarın evi boşaltmamızı istiyorlar." dedim.

Kamil Bey, sözlerimi keserek bağırdı: "Yalan söylüyor, komiserim! Onlar benim evimi bastılar, beni tehdit ettiler! Bu ikisinden de şikayetçiyim; sürünsünler!"

Polislerden biri devreye girdi: "Bölme de, önce kız anlatsın. Sonra seni de dinleyeceğiz. Sırayla konuşun!"

Kısaca durumu özetledim. Komiser gözlerini üzerimizde gezdirip alay ederek sordu: "Bütün olay bu mu yani? Bunun için mi kavga ediyorsunuz?"

Masal, başını eğmiş olduğu yerden hızla kaldırdı ve öfkeli bir şekilde, "Bana hakaret etti komiserim! ‘Kuduz köpek’ dedi açık açık! Siz olsanız ne yapardınız, söyler misiniz?"

Kamil Bey, kendini savunmaya geçti: "İftira atıyor komiserim! Ben öyle bir şey demedim! Yalan söylüyor..."

Tam o sırada, orta yaşlı bir kadın söze dahil oldu: "Kız haklı, doğru söylüyor komiserim. Kendi kulaklarımla duydum. Kıza ‘kuduz köpek’ dedi."

Kadının kocası, sinirle araya girerek, "Gir içeri be kadın, sen niye olaya dahil oluyorsun? Kusura bakmayın komiserim, sesten rahatsız olunca 'ne oluyor' diye bir bakmaya geldik. Olay buraya kadar geldi."

Bağrışmalar yeniden alevlenince, komiser sesi yükselterek herkesi uyardı. "Bu tür olayların tekrarlanmaması için herkes sakinleşsin!"

Aramızdaki kargaşa sona erdi ve apartmanda bir sessizlik hâkim oldu. Herkes, kendi dairelerine çekildi. Masal, hâlâ sinirli ve öfkeli görünse de, polislerin varlığı onu bir nebze de olsa sakinleştirmiş gibi görünüyordu.

Polisler ifademizi almak üzere her birimizi ayrı ayrı çağırırken bu hâle düştüğümüz için huzursuz olmuştum. Masal, Nevin Hanım, Kâmil Bey ve ben sırayla ifade verdik. Başkomiser hepimizi odasına çağırınca karşısına geçip ayakta beklemeye başladık. Kaşlarını çatarak sırayla yüzümüze baktı: "Her biriniz başka bir şey söylüyorsunuz. Hepiniz birbirinizden şikayetçi olduğunuza göre, bugün misafirimizsiniz!"

Kamil Bey hemen itiraz etti: "Benim bir suçum yok komiserim! Şu vahşi, kafama kundura fırlattı! Tüm suç bunda!"

Masal, öfkeyle yanıt verdi: "Bak hâlâ akıllanmadı; illa dövmem mi gerekiyor?" Masal, Kamil'e doğru bir adım attı.

Başkomiser, durumu kontrol altına almak için bağırdı: "Karakoldasınız, laflarınıza dikkat edin! Götür bunları Salih, birkaç gün nezarette kalsınlar da akılları başına gelsin!"

Kamil Bey, az önceki öfkesinden eser bırakmayarak, uysallaştı: "Birkaç gün mü? Benim işlerim var komiserim! Hem benim suçum yok ki! Aha şu ikisini tıktırın nezarete gitsin!"

Başkomiser bu sözlere daha çok sinirlendi: "Benim de işim gücüm var! Ya barışın ya da geceyi nezarette geçirirsiniz!"

Kamil Bey, öfkesini bir kenara bıraktı. "Komiserim, ben şikayetimden vazgeçtim. Onlar da vazgeçsin, bitsin gitsin. Ha?" Diye sorduğunda bu fikir mantıklı gelmeye başlamıştı. Geceyi nezarette geçirmeye hiçbirimiz istemedik. Biz de şikayetimizi geri aldık. Kamil Bey evden çıkmamız için birkaç gün mühlet verdi.

Olayın ardından, eve döndük. En kısa sürede bir yer bulmamız gerekiyordu. Ne yapacağımızı bilmiyordum. Birkaç gün boyunca kiralık ev arayışımız sonuçsuz kalmıştı. Kendi bütçemize uygun bir yer bulmakta zorlanıyorken apartmanda sessizlik hakimdi.

Apartmandaki komşularımızdan biri bize yardımcı olabileceğini söyledi. Kendisinin bir arkadaşı, bize yardımcı olabileceğini belirtince hemen onunla iletişime geçtik. Anlaşma sağlamamız kolay olmuştu.

Yeni evimize taşınma süreci oldukça hızlı ilerledi. Komşularımızın yardımıyla eşyalarımız taşındı. Artık apartmandaki gerginlikten uzak, huzurlu bir ortamda yaşamaya başlayacaktık.

"Bu sefer şanslıyız. Bu kadar çabuk ev bulduğumuza hâlâ inanamıyorum." dedim.

"Benim yüzümden oldu. Özür dilerim artık sorun çıkarmayacağım." Olayın etkilerini üzerinden atmış olmasına seviniyordum. Zaten eninde sonunda o evden çıkmak zorunda kalacaktık. Kamil Bey'in sözleri zihnimde tekrar yankılanınca içimdeki şüpheyi Masal’a da açtım: “Kamil en son bizi evden çıkarmak istediğinde birilerinin onu tehdit ettiğini söylemişti, hatırladın mı?”

Masal, konuyu geçiştirdi. “Gerçekten onun söylediklerine inandın mı? Kim, neden bizim evden çıkmamızı istesin ki?” diye sordu alaycı bir gülümsemeyle.

"Aklıma falcının söyledikleri geldi. Hepsi bir bir gerçekleşiyor. Şu ân başka bir eve taşındık ve o bütün bunları bildi?"

Masal, gülümsemesiyle birlikte şüpheci bakışını daha da belirginleştirdi. “Falcılar, insanların zayıf noktalarından faydalanarak batıl inançları suistimal eden kişilerdir. Lütfen biraz mantığını kullan!”

Evin soğuk duvarlarına bakarak düşüncelere dalarken Masal, bu durumu pek umursamıyor gibi görünüyordu, ama içten içe endişeliydi.

Sonunda, yüzüme bakarak ikna edici bir ses tonuyla konuştu: “Bak, falcı sıradan bir insandır. Önüne koyduğu kartlardan birkaçını tahmin etme yeteneğine sahip olmaktan başka bir şey değil. Eğer söylediklerini doğru kabul edersek, o zaman birçok şeyin gerçekleşmesi gerekirdi. Ama hiçbiri olmadı! ‘Yok ev değiştireceksin, yok birini tanıyacaksın ve o kişi sana evlenme teklifi edecek’ falan filan... İki yüz lira verdiğin için öyle söylemiştir.”

Ona hak vererek başımı salladığımda etrafına baktı: "Bu ev çok güzel değil mi, hem ferah hem de komşuları çok iyi..." Balkona doğru giderken hayran dolu bakışlarını etrafta gezdirdi: "Böyle bir evi ucuza tutmamıza şaşırmadım desem yalan olur. Komşularımızın çoğu yaşlı ve hepsi bizi evladı olarak görüyor. İçim ısındı bu insanlara. İyi ki oradan taşınmışız."

Salı günü bizi evlerine davet ettiklerini söyledim. Masal ellerini cebine koyarak kabul etti: "Olur gideriz. Az kalsın unutuyordum, şu altta oturan yaşlı ve tonton olanı beni torunu zannedip zorla cebime para sıkıştırdı. Anlatmaya çalıştım ama anlamadı."

İlgisiz gibi görünmemek için sordum: "İçinden gelmiştir. Hem ne kadar vermiş olabilir ki?"

"50 avro." Bu tahmin ettiğimin çok üstünde bir miktardı. Tanımadığı birine 50 avro veren kadını merak etmiştim. Masal'a kadının yabancı olup olmadığını sordum.

Başını olumsuz anlamda salladı. "Yabancı değil, kadın zengin birine benziyordu." Zengin birinin böyle apartmanda ne işi olduğunu sorduğumda ellerini iki yana açtı: "Nereden bileyim öyle bir şey sordun ki sanki kadının öz torunuyum."

"Öz torunu olmasan bile artık seni torunu olarak görüyor."

Yeni evimizdeki komşularımız çok daha iyilerdi. Eski evimizdeki yaşanan olayların ardından burada daha dikkatli davranacağımıza dair birbirimize söz verdik.

Loading...
0%