@madrabazbiryazar
|
Şüpheyle sorduğum soruya pişman olmuştum. Gözlerini kısıp bana baktı: "Hain planlar senin işindir, ben bir şey yapmak istersem bunu saklamadan yaparım." Arabadaki mahzun duruşumu bir kenara bıraktım. "Biz, seninle zerre anlaşamamamıza rağmen neden sürekli yan yanayız?" "Çünkü zıt kutuplar birbirlerini çeker." "Bazen seni anlamakta güçlük çekiyorum Araf. Beni sevmediğine eminim ama..." "Ama ne?" "Boş ver..." Yüzüne bakmayı bırakıp ördekleri seyretmeye başladım. Göl kenarında, doğanın sessizliği içinde birlikte kahvaltı yaparken tartışmak yerine susmayı tercih ettim. O sırada Araf'ın telefonu çaldı. Gözüm kısa bir süreliğine ekrana takıldı. Yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Nilay arıyor... Masadan kalkıp kısa bir konuşma yapmaya gitti. Hem kıskanmış hem de bozulmuştum. Dönünce tartışmamıza devam etmek ister gibi sordum: "Arayan kimdi?" Kaşlarını çatarak cevap verdi: "Bu soruna cevap vermemi beklemiyorsun değil mi?" Kaç dakika geçti bilmiyorum ama bana bu sessizlik yıllar sürmüş gibi geldi. Genç adam yol boyunca aklımı kurcalayan soruyu sormadan edemedi: "Alisa." Elindeki çay bardağını bırakmadan adamın gözlerinin içine bakarak, "Efendim." Dedi ve çayını yudumlamaya devam ederek ne söyleyeceğini merakla bekliyordu. "Benimle evlenir misin?" Böyle bir soru beklemediği için içtiği çay boğazına kaçtı. Zar zor kendini toparladı. "Sen aklını mı kaçırdın? Nasıl bir şaka anlayışın var, senin yüzünden çay boğazıma kaçtı." Konuyu dağıtmasına fırsat vermedim: "Sana bir şey sordum." "Bilmem bunu uzun süre düşünmem gerekebilir." Adam şüphelenmişti: "Yani sana evlenme teklifi etsem kabul etmeyecek misin?" "Aklına nereden geldi bir ânda evlenme teklifi etmek?" Adam içinden şöyle geçirmişti: "Kabul etmedi ama reddetmedi de. Şimdi o kadın haklı mı çıktı?" Sorusuna cevap bekleyen Alisa kaşlarını kaldırmış adamın yüzüne sorgular gibi bakıyordu. Adam açıklama olarak, "Bugünkü kadın vardı hani sürekli bizi izleyen adı neydi, unuttum." "Ne olmuş Halide Teyze'ye? Yoksa bir şey mi söyledi?" "Alisa senin yapacağın teklifi kabul etmez, demişti ve ben de gerçekten öyle mi diye merak ettiğim için sordum." "Yani az önce bana gerçekten evlenme teklifi etmedin öyle mi? Tam sopalık adamsın, keşke birileri seni eşek sudan gelinceye kadar dövse! İşte o zaman içimin yağları erimiş olurdu!" Konuşmasına fırsat vermeden alaya alarak devam ettim: "Niye sinirlendin ki benim seninle gerçekten ciddi ciddi evleneceğimi mi düşünüyorsun?" Gözleri dolmuştu ama ağlamasına engel olmak için söyleyeceği şeyi tane tane dile getirmişti: "Şansını çok zorluyorsun Araf. Bir gün gerçekten bana evlenme teklifi edersen bu sözlerini hatırlatırım!" "Öyle bir şey olmayacağı için pek de dert etmiyorum. Ayrıca ben evlenme teklifi edeceğim de sen reddedeceksin öyle mi? Öyle bir şey mümkün değil!" "Eğer öyle bir gün yaşanırsa asla teklif dahi etme Araf, duydun mu, çünkü teklifini asla kabul etmeyeceğim!" Adam umursamayıp "O gün gelsin bakarız." Dedi. Alisa'nın söylediklerini çok da ciddiye almamıştı. Alisa masadan kalkıp ördeklerin yanına gitti. Adam, kızı sinirlendirdiğim için keyifle ne yaptığını izliyordu. Yanına gitti. Eliyle gözyaşlarını sildikten sonra sahte bir gülüşle yüzüne baktı: "Kahvaltıyı yaptığımıza göre artık gidebilir miyiz, benim önemli bir işim var." Adam, kızın önemli olan işini merak etmişti. Merakla sordu: "Neymiş önemli işin?" "Neden merak ediyorsun?" "Çünkü iddiayı ben kazandım ve gitmene izin vermiyorum!" "Sen hayatımda tanıdığım en zorba adamsın Araf!" "Sen de hayatımda tanıdığım en dengesiz kadınsın! Bir gün sinirlisin, bir gün normal davranıyorsun. Beni mi delirmeye çalışıyorsun anlamıyorum ama galiba tüm bunları beni sevdiğini belli etmemek için yapıyorsun." "Gidecek miyiz yoksa yine ben yürüyerek mi gitmeliyim?" O gün onu ormanda bırakmıştım neden hiçbir şeyi unutmuyor! Kızın ağlamasını umursmayıp konuştu: "Sahi o gün eve nasıl döndün çok yoruldun mu?" "Çok şansız bir adamsın biliyor musun Araf?" Alayla, "Nedenmiş o?" "Çünkü bana yapılan hiçbir şeyi unutmamak gibi kötü bir huyum var. Karşımdakine yaptıklarını yaşatmadan ölmeye niyetim yok. Yani olanları unuttum sanma, bunlar sana yol, su, elektrik olarak misli misli dönecek..." Adam "Bak bu yönünü takdir ediyorum. Hayal dünyan çok geniş." Dedi gülerek. Sıkıntıyla oflayıp konuştu: "Bu kadar yeter artık gitmek istiyorum." "Eğer önemli işinin ne olduğunu söylersen belki gitmene izin verebilirim." "Söylemiyorum." "O zaman bu gece buradayız." Ne demek bugün buradayız? Bir ân etrafımdaki yemyeşil doğanın gece olunca korkunç bir yer olacağını hayal ettim. Burada kalamazdık. Karanlık ve korkunç bir yerde Araf'la yalnız kalamazdım. İnadımdan vazgeçtim ve neden gitmek istediğimi açıkladım: "Masal'ın bugün doğum günü onun yanında olmak istiyorum." Şimdi oldu, der gibi başını salladı. Çok geçmeden yola çıktık. Masal'dan Yarım saattir derse odaklanmış bir şekilde hocayı dinliyordum. Gözüm sıranın üzerindeki telefonumun ekranına takılmıştı. Lüzumsuz arıyor... Gelen aramayı reddedip derse konsantre olmaya çalıştım. Hâlâ nasıl aramaya cüret ediyordu? Sıranın üzerinde olan telefonu kapatıp çantama koydum. Ders bitince sınıftan çıktım. Eve gitmek için otobüse binmek yerine yürümek istedim. Kapattığım telefonumu açtım, iki cevapsız aramadan başka bir şey yoktu. Umursamayıp müzik dinlemek için kulaklığımı taktım. Karşıdan bir arkadaşım beni görmüştü. Çok geçmeden yanıma gelip ayaküstü sohbet etmeye başlamıştık. Beraber bir mekana gidip oturduk. Yıllardır görmüyordum, beni tanımasına şaşırmıştım. Uzun uzun sohbet ederken saatin nasıl geçtiğinin farkında değildim. Akşam olmak üzereydi. Arkadaşımla vedalaşıp evimin yolunu tuttum. Bugün sokaklar her zamankinin aksine fazla sessizdi. Adımlarımı hızlandırıp eve gitmek istiyordum. Dört adam karşıdan dik dik bakarak bana doğru geliyorlardı. Bir ânda etrafımı çevirdiler, neye uğradığımı şaşırdım. Hepsi takım elbiseliydi. Hiç tekin tiplere benzemiyorlardı. Tam dövmek için hazırlanmıştım ki onlardan olan başka bir adam daha gelip elinde pastayla yaklaştı. Kimdi bu adamlar, benim doğum günümü nereden biliyorlar? Mumlar sönmesin diye eliyle siper eden adam: "Üfle yenge." Dedi. "Yenge mi, ne yengesi? Siz kimsiniz?" "Allah rızası için üfle şunu yenge yoksa Gökay Bey bizi üfleyecek." Bu adamların Gökay'la ne alakaları vardı? Kalbim korkudan hızla çarparken işin içinde Gökay'ın olduğunu anlayınca sinirlendim. Ona beni korkutmak neymiş gösterecektim. "Gökay'ın kendisi nerede o neden yok?" "Gelmedi, yalnız doğum gününü kutlamamızı istedi. Yenge üfle şunu hadi!" Akşam akşam bir grup adamla ciddi ciddi doğum günüm kutlanıyordu. Sinirden gülesim geldi. Karşımdaki adamlar mumları üflemem için bekliyorlardı. Mumu üfleyip geri çekildim. Bir tanesi elindeki küçük paketi bana uzattı. "İyi ki doğdun yenge!" Pastayı bana verip gittiler. Sokak yine eski tenha ve güvensiz hâline geri döndü. Ne olmuştu şimdi? Gökay bir daha karşına çıkmayacağım derken ciddi miydi? Apartmana girince aynı sessizliğin burada da hüküm sürdüğünü fark ettim. Kapıyı açıp içeri girdim. Işıkların tümü kapalıydı, Alisa nereye gitmişti ki? Lambanın düğmesini ararken ikinci bir şoku da burada yaşadım. Alisa saklandığı yerden çıkıp elindeki pastayla yanıma yaklaştı. Mumların ışığı yüzünde aydınlanıyordu. Yanındaki Araf mıydı? "İyi ki Doğdun Masal. İyi ki doğdun, iyi ki doğdun mutlu yıllar sanaaaa..." Alisa'nın elleri dolu olduğundan gözleriyle Araf'a alkışlamasına dair bir uyarıcı bakış attı. Araf alkışlamadı, isteksizce bize doğru yaklaşarak 'iyi ki doğdun' deyip gülümsedi. Elimdeki pastayı orta sehpaya bırakıp ikinci pastayı da üfledim. Her yer karanlığa gömülünce Araf gidip ışığı açtı. Elindeki hediye paketini bıraktım ve arkadaşıma sımsıkı sarıldım. Tebriklerden sonra oturup afiyetle pastayı yedik. Bendeki pastayı ve paketi görünce ikisi de anlam verememiş, yüzüme bakıyorlardı. "Biri Alisa'dan önce davranmış." diye mırıldandı Araf. "Neden kendine pasta aldın yoksa doğum gününü unuttuğumu mu sandın?" Dedi Alisa. "Hayır bunu ben almadım. Gökay almış kendisi lütfedip gelmemiş adamlarını yollamış! Akşam akşam yolun ortasında birkaç tanesi önümü kesti. Doğum günümü kutladılar.. Ödüm koptu!" Alisa yediği pasta boğazına kaçınca Araf imayla karışık gülümseyerek "Bugün kendini boğmaya niyetlisin anlaşılan.." Alisa Araf'a susması için vurunca ne olduğunu merak ettim. "Noluyor Alisa, Araf'ın dediği doğru mu?" Arkadaşım hemen yalanlamak ister gibi bir ses tonuyla, "Bugün yanlışlıkla çay boğazıma kaçtı da ondan bahsediyor, değil mi Araf?" Sanki Araf 'hayır değil' derse Alisa onu öldürecekmiş gibiydi. "Siz ikiniz karanlıkta ben gelene kadar burada mı beklediniz?" Yanlış anlaşılmamak için açıkladı: "Hayır ışıklar açıktı. Camda durup seni bekledim. Böyle biriyle değil karanlıkta gün ışığında bile kendimi güvende hissetmem!" Araf, sözün kendisine söylendiğini anladı. Cevap olarak, "Niye, bugün gün ışığında pek rahattın!" "Sen oradaki ördeklere dua et yoksa seni o suda boğacaktım!" "Ördekler ne alaka şimdi?" "Hayvanların bile psikolojisini bozuyorsun, bir tanesi ters yüzüyordu." Anlamadığım için sordum: "Ne ördeği ne diyorsunuz arkadaşlar?" Alisa boş ver deyip konuyu kapattı. Araf'ın gitmeye niyeti yok gibi hâlâ koltukta oturuyordu. Alisa da Araf'ı umursamaz gibi görünmek için tekli koltuğa oturup benimle ilgilenir gibi muhabbet ediyordu. "Neden geç geldin Masal?" "Eve geliyordum ki yolda eski bir arkadaşımı gördüm. Biraz muhabbet ettik, onun yanındaydım yani... Ee, sen bugün ne yaptın?" Söylemek isteyeceği şeyi Araf'a bakarak anlattı: "Amaaan beni boş ver canım, bomboş bir gündü işte... Sıradan bir kahvaltıyı, sıradan biriyle, sıradan bir yerde, sıradan bir sohbet ettik." Hiçbir şey anlamadım. Canım kelimesini daha önce hiç kullandığını görmediğim arkadaşımın bugün tuhaf davrandığını fark etmiştim. Araf'a mı laf çarpıyor yoksa ben mi yanlış anlıyorum? Araf koltuktan doğrulup ciddi bir ses tonuyla Alisa'ya keskin bir bakış atarak, "Sıradan olan ben değilim. Sen çok basitsin." "Evet ben basitim ama sen de acımasız ve kötüsün." Dedi arkadaşım. "Sana karşı kötüysem bunu hak ettiğin içindir." Alisa sakince konuştu: "Lütfen evimizden gider misin?" Nazikliğin sırası mıydı? Adam bildiğin arkadaşıma 'sen basitsin' dedi. "Benden özür dile Araf!" Bu sinirlerine hakim olmaya çalışan Alisa'nın sesiydi. "Ben özür dilemem! Özür dileyecek bir şey söylemedim. Bir kere sen çok alıngansın!" "Hemen özür dile!" Aralarında gerilim gittikçe artıyordu. "Bana sesini yükseltme Alisa!" "İstediğim kadar yükseltirim burası benim evim! Senden mi korkacağım?!" Alisa ayağı kalktı. "Yerinde olsam korkardım!" Aynı şekilde Araf'ta oturduğu yerden hızla kalkmıştı. Zil çalınca kim olduğuna gidip baktım. Bu saatte kim gelmiş olabilir diye düşündüm. Gelen Halide Hanım'dı. Muhtemelen bağırışlara gelmişti. Hemen içeri girdi gözü birini arar gibiydi. Elindeki oklavayı havada sallayarak Araf'a doğru hızla gitti: "Sen yine mi geldin buraya? Seni ırz düşmanı seni! Ben sana kız seni sevmiyor, rahatsız etme kızımı demedim mi?!" Üçümüzde Halide Teyze'ye bakıyorduk. Yaşından beklenmedik bir hamlede bulunup elindeki oklavayla şakasına değil gerçekten Araf'a vurmaya başladı. Ne olduğunu bile anlamadan ilk darbe Araf'ın koluna geldi. Halide Teyze gaza gelmiş gibi hem vuruyor hem konuşuyordu: "Gecenin bir yarısı gelmişin burada bizim kıza bağırıp çağırmaya utanmıyor musun, ha!" Alisa, Halide Teyze'ye gaz verir gibi konuşuyordu: "Utanmaz o utanmaz!" Sözü tekrar Halide Teyze aldı: "Ben sana bu kızın yakasını bırakacaksın demedim mi?" Araf neye uğradığını şaşırmıştı. Kendisini savunmak için Halide Teyze'ye, "Ben de kızınızın meraklısı değilim!" Diyerek sesini yükseltti. Ellerini beline koyup "Bu saatte niye buradasın o zaman?" Dedi. Soruyu soran Alisa'ydı. Halide Teyze oklavayı indirip "Hadi cevap ver kıza!" Dedi. Söyleyecek bir şey bulamayan Araf sustu. Halide Teyze attığı onca dayaktan sonra artık durulmuştu, imayla karışık bir ses tonuyla "Noldu sustun az önce bağırıyordun? Olmuyor değil mi?" Araf yine sustu. "Zorla olduramazsın hiçbir şeyi evladım kimse sana öğretmedi mi? Eğer bu kızı seviyorsan bağıra çağıra değil; iyilikle, güzellikle dile getir. Gün gelir pişman olursun ama iş işten geçmiş olur. Ben senden hiçbir şey anlamadım. Sabah evlenmek istediğini söylüyorsun akşama buraya gelip kavga çıkarıyorsun." Alisa'nın az önceki siniri hâlâ geçmemişti. Nedense üstüne bir durgunluk geldi. Halide Teyze'ye: "Hayallerimle oynadı resmen Halide Teyze..." Sahte gözyaşı döker gibi elini yüzüyle gizlemeye çalışıyordu. Güldüğünü sadece Masal ve Araf fark etmişti. "İnanmayın Halide Hanım gerçekten ben öyle bir şey yapamadım." Diye savundu kendini adam. Yaşlı kadın Alisa'nın rolüne inanmıştı. Kaşlarını çatıp kızdığını belli ederek Araf'ı susturdu: "Sus, hem suçlu hem güçlü! Senin bu kızın duygularıyla oynamaya ne hakkın var oğlum?" "Ben kimsenin duygularıyla oynamadım, bizim aramızda bir şey yok ki!" "Bu kız niye ağlıyor o zaman?" Araf, seninle sonra hesaplaşacağız, der gibi Alisa'ya baktıktan sonra Halide Teyze'ye döndü: "Ben bir şey yapmadım!" "Ben onu bunu anlamam! Her gece gelip burada kavga çıkarma! Git aile büyüklerinden birini al gel bu kızı gönül hoşluğuyla iste! Yok ben yapmam, ben sadece bu kızla gönül eğlendiriyorum, diyorsan o zaman bir daha bu evin önünden bile geçme! Yoksa kafanı kırarım!" Gözlerini Alisa'ya dikerek cevap veren Araf ciddi bir ses tonuyla konuştu: "Tamam. Öyle olsun. Yarın akşam geleceğim." Alisa ve Masal şok olmuşçasına Araf'a baktılar. Halide Hanım ise elindeki oklavayı bırakmış zafer kazanmış gibi göğsünü kabartarak Araf'a: "İyi o zaman, hadi şimdi sen evine git! Çiçeğini çikolatanı hazırla, yarın akşam istemeye gelirsin!" Kızlar şaka yapıyor zannettiler. Oysa Araf çok ciddiydi. Genç adam Halide Hanım'a pek de samimi olmayan bir gülüşle vedalaşıp evden çıktı. Sorunu hallettiğini zanneden Halide Hanım, evine gidip kızları yalnız bıraktı. Masal şaşkınlıkla konuştu: "Şimdi ne yapacağız?" Araf'ın sözlerini ciddiye almamış Alisa: "Gelmez ya, Halide Hanım dedi diye gelip beni isteyecek hâli yok. Boş ver ben çok da umursamadım zaten." O gece gözüne gram uyku girmeyen Alisa yatakta döndü durdu. Araf'la yaşadıklarını düşününce böyle bir şeyin imkansız olduğuna karar verip sabaha karşı uykuya daldı. Saat öğleye yaklaşırken Masal, Alisa'nın odasına telaşla girdi. Az önce telefondan aldığı haberle ne yapacağını bilmediğinden çareyi gidip Alisa'yı uyandırmakta buldu. "Allah'ım nedir bu başımıza gelenler? Alisa uyan öğlen olmuş sen hâlâ uyuyorsun!" Gözlerini güçlükle açmayı başaran kız, yeniden gözlerini kapattı. Dün gece uyumadığı için başının ağrısını şu an hissediyordu. Uyanmıştı ama yataktan kalkmak istemiyordu. "Masal senin okulun yok mu ha, neden tepemde dikiliyorsun ve neden hâlâ buradasın?" Diye mırıldandı. Elindeki telefonu sallayarak bir şeyler anlatmaya çalışıyordu: "Kalk çabuk akşam seni istemeye geliyorlar. Bir şeyler yapmamız lazım kalk hadi!" "Masal beni uyandırmak için daha saçma bir şey bulamadın mı?" "Gökay aramıştı, açmadım ama mesaj atmış akşam için hazırlanın yazmış. Alisa'yı istemeye geleceğiz, diyor. " Dikkati dağılan kız yataktan doğrulup Masal'a alay eder gibi konuştu: "Sen de Gökay'ın lafına inandın öyle mi?" "Hamdi miymiş neymiş işte dedesiyle birlikte bu akşam seni istemeye geliyorlarmış." Kendi gözlerimle görmek için telefonu elime alıp mesajlara baktım. Lüzumsuz: Masal, Alisa'yı bu akşam istemeye geliyoruz. Lüzumsuz: Hamdi dede yolda geliyor. Şaka yapmıyorum, ciddiyim. Bizimki istediğini almadan gitmez. Siz şimdiden düğün hazırlıklarına başlayın derim ;) Kalbim heyecandan mı, yoksa korkudan mı bilinmez, hızla atmaya başlamıştı. Telefonu bırakıp yataktan kalktım. Banyoya gidip hızlıca duş aldım. Saçlarımı kurutup giyindim. Yatağımı topladım ve kendimi dolaptan ne giyeceğime karar verirken buldum. Ne yapıyordun ben? Dolabımın kapağını kapattım ve yatakta oturdum. Hazırlanmalı mıydım yoksa hiçbir şey olmamış gibi mi davranmalıydım? Belki Gökay sadece bizimle eğlenmek istemiştir diye düşündüm. Onun yapmayacağı şey değildi. O sırada telefonum çaldı, gelen aramayı görünce elim ayağım birbirine girdi. Heyecanlanmadan kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Ardından aramayı cevapladım: "Günaydın müstakbel yenge adayı!" "Gökay söylediklerin doğru mu, yoksa bana yalan mı söylüyorsun?" "Hepsi bir yalandı." Dedi ama gülme sesi geliyordu. Ben burada kalpten gideceğim, bu manyak gülüyor! "İnanmamıştım zaten!" dedim sanki az önce dolaptan akşam için kıyafet seçen ben değilmişim gibi. Gökay alayı bırakıp ciddi bir ses tonuyla: "Alisa... Araf akşam için dedesini bile aradı. Bu adam ta nerelerden geliyor senin haberin var mı, yarım saat sonra gidip onu havaalanından alacağım. Haberin olsun istedim sonra eve geldiğimizde donup kalmayın diye söyledim. Bu iyiliğimi de unutmayın." "Allah razı olsun, gerçekten şu an çok rahatladım... Gökay söyle gelmesinler bir şekilde ikna et onları lütfen." "Artık çok geç... Ha, bu arada Hamdi Dede'nin gelini olmak kolay değil. Allah şimdiden sabırlar versin..." deyip telefonu yüzüme kapattı. |
0% |