Yeni Üyelik
36.
Bölüm

36.Bölüm

@madrabazbiryazar

Elinde yüzükle neye uğradığını şaşıran Araf, Alisa'nın bindiği taksiyi takip etti. Kızın eve geldiğini görünce yanına gitmeyip onu bir süreliğine uzaktan seyretti. Araf gidip gitmemekte bir ân tereddüt etmişti ama sonra kararından vazgeçip arabadan indi.

Apartmana girip merdivenleri hızla çıktı sonuncu kata geldiğinde kapıyı çalmak için duraksadı. Masal'ın düşürdüğü anahtarın kendisinde olduğunu hatırlayınca ceplerini yokladı. Anahtarı bulamadı. Zili çalıp bir süre açılmasını bekledi. Alisa'nın zilin sesini duyup inat ederek açmayacağını bildiğinden kapıya bir kez daha vurarak: "Aç şu kapıyı Alisa yoksa kırarım. İçerde olduğunu biliyorum!"

İçerden hiçbir ses gelmiyordu. Biraz daha bekledi. Tam kapıyı kırmak için hazırlanırken Alisa kapıyı açtı. Elinde bavulla aşağı inmek üzere olduğunu gören Araf, kızın gitmesine izin vermeyerek kolundan tuttu.

Alisa sinirlenmişti öfkesin adamdan çıkararak "Çek o elini yoksa seni merdivenlerden aşağı atarım, yaparım bunu inan hiç acımam!"

"Benden böyle kaçamazsın. Gitmene izin vermiyorum!"

"Araf çekil yolumdan yüzünü görmek istemiyorum. İşimi zorlaştırma bak ne güzel kurtulacaksın benden daha ne istiyorsun? Bırak gideyim."

"Ben senden kurtulmak istemiyorum. Hayatımda olmana ihtiyacım var."

"Ama benim artık sana ihtiyacım yok. Çekil şurdan!"

"Nereye gidiyorsun Alisa söyle bırakmam yoksa!"

"Niye merak ediyorsun oraya da mı geleceksin?"

"Beni bırakıp gidiyor musun?" Öyle bir söylenmişti ki neredeyse elimdeki bavulu bırakıp gitmekten vazgeçecektim. Tekrar daldığım hayalden sıyrılıp aynı sert tavırla konuştum: "Senin için önemli olmayan biri için bu kadar üzülme."

Yolumdan çekilince arkamı dönüp tam gitmeye hazırlanıyordum ki buz gibi sesiyle irkildim. Burnundan soluyarak eliyle merdivenleri gösterip emreder gibi "Tek bir adım daha atma, o bavulu hemen eve bırakıyorsun Alisa!"

"Ben artık senin sözlerini ciddiye almıyorum!"

"Sana hiçbir yere gidemezsin diyorum!"

"Seni hiç özlemeyeceğime şu an emin oldum. Hoşça kal Araf!" Diyerek merdivenlerden inecekken Araf kızı kolundan tutmasıyla dengesini kaybeden kız az kalsın merdivenlerden aşağı düşecekti. Son anda tutmasıyla kazayı önleyen Araf rahat bir nefes verdi. Alisa kaşlarını çatmış Araf'ı azarlar gibi, "Az kalsın merdivenlerden düşüyordum Araf."

"Tamam özür dilerim sadece bir kazaydı. Bilerek yapmadım. "

Hâlâ elleri kızın belinden tutmakta olduğu için Alisa sinirlenerek, Araf'a bakıp ellerini belimden çek, der gibi baktı. Araf bu bakışı görmüş yine de ellerini kızın belinden çekmemişti. Alisa burnundan solurken Halide Hanım sesleri duyup yukarı kata çıkmıştı. Bunları o hâlde görünce önce sinirlendi: "Yavrucuğum sesiniz aşağıya kadar geliyor. Yine ne için kavga etmeye gelmiş bu kara oğlan?!"

Alisa, Araf'a kara oğlan denilmesine gülünce Halide Hanım yumuşak bir ses tonuyla Araf'ı uyardı: "Daha evlenmeden sen böyle kapılara dayanırsan işimiz var seninle damat!"

Araf kadınla dalga geçer gibi "Nasıl olsa yarın evleniyoruz. Bende Alisa'yı götürmeye gelmiştim. Eşyalarını aldığına göre artık gidebiliriz. Size iyi akşamlar."

Alisa bu kurnazlığa bir çare bulamamış gibi söyleneni yapıp merdivenleri indi. Halide Hanım, Araf'a manalı bir bakış atıp içeri girdi.

Apartmandan aşağı inince Alisa başka yöne gitmek istedi fakat buna engel olan Araf'tan kurtulamayacağını biliyordu.

"Ne istiyorsun Araf, beni ne zaman rahat bırakacaksın?"

"Korkup kaçıyor musun yani?"

"Ben korktuğum için değil artık sana tahammül edemediğim için gidiyorum."

"Kalman için ne yapmam gerekiyor?"

"Hiçbir şey yapman gerekmiyor çünkü ziyadesiyle doluyum."

"Neden kendi isteğinle gelip bana zorluk çıkartmak istemiyorsun?"

"Zorla hiçbir şey yapamazsın. Burası dağ başı değil ağzımın çıktığı kadar bağırır tüm mahalleyi başına toplarım!"

"İstediğin kadar bağır ama bu işten en çok sen zararlı çıkarsın."

"Sen beni tehdit mi ediyorsun? Gidiyorum artık seni yeterince dinlediğimi düşünüyorum. Son bir şey söylemek ister misin?"

Daha önce hiç rastlamadığım bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Sustuğunu görünce gidecekken konuştu: "Bir dakika dur. Beni dinle eğer istemezsen yine gidesin ama önce beni dinlemeni istiyorum."

Alisa durmuş Araf'ın açıklamasını dinliyordu. Gözleri umutla kızın yüzünde gezdiren adam konuşmakta güçlük çekiyormuş gibiydi: "Özür dilerim... Yaptığım ve söylediğim her şey için..."

"Zamanlaman çok kötü Araf, çünkü ben kararımı verdim artık pişman olmanın bir anlamı yok. "

"Hayır Alisa lütfen gitme. Beni bırakma."

"Kalırsam ne değişecek ki bundan iki gün sonra tekrar eski Araf benimle alay ederek yaşamaya devam edecek ve ben de burada kaldığım her gün için pişman olacağım."

"Seni hayal kırıklığına uğratmayacağım Alisa. Sen böyle çekip gidene kadar ne yaptığımın farkında değildim. Şu ân bunu fark ediyorum ve benden uzaklaşmanı istemiyorum. Bana kızdığını biliyorum. Kızmakta çok haklısın. Söz veriyorum, seni üzmeyeceğim. lütfen beni böyle cezalandırma..."

Kız, adamı dinlemeyip yoluna devam etti. Son sözleri "Hoşça kal." Oldu.

... 

Araf dışarıdan gelen sese aniden uyanıp direksiyondan başını kaldırınca uyuşmuş olan boynundaki ağrıyı hissetti ve rüya gördüğünü anladı. Alisa gerçekten gitmemişti sadece onu izlerken uyuyakalmıştı. Buna sevinmişti. Başındaki ağrıyı dindirmek ister gibi sağa sola hareket ettirdikten sonra arabadan gelen sese kulak verdi.

Biri gerçekten de araba camına vuruyordu. Tuşa basıp camı açınca karşısında Alisa'yı gördü.

Kız hırkasını kendine sararak konuştu: "Burada sabahlamayı düşünmüyorsun değil mi?"

"Sen gitmemiş miydin?" Diye mırıldandı. Gördüklerinin rüya olmasına bir kez daha sevindi. Arabadan inip Alisa'ya yaklaştı.

Kızı kollarından tutup yüzüne bakarak tekrar sayıklar gibiydi: "Buradasın gitmemişsin."

Alisa hiç oralı olmayarak Araf'a baktı: "Akşam vakti evimin önünde ne yapıyorsun? Sana söylüyorum Araf ne zamandan beri buradasın?"

Adam onu dinlemeyip konuştu:"Beni terk etme."

"Ne?"

"Seni seviyorum Alisa lütfen beni bırakma."

"Araf ne diyorsun Allah aşkına? Alkolde kokmuyorsun ki sarhoş olasın."

"Gitme." Diyerek Alisa'ya sarıldı.

Kız şaşkınlıktan sarılmaya karşılık veremedi. Araf'a ne olduğunu merak ediyordu. Nihayet birbirlerinden ayrılınca tekrar sorgulayan gözlerle Araf'ı süzerek, "Sen bugün hiç iyi görünmüyorsun. Ne olduğunu anlatacak mısın?"

"Yarın beni bırakıp gitmeyeceğine söz ver."

"Yanlış hatırlamıyorsam gidişime üzülmeyeceğini söylemiştin. Dört saatte seni kararından döndüren ne oldu çok merak ettim."

"Sadece hatamın farkına vardım ve yaptıklarım için pişmanım, beni affedebilecek misin?"

"Sanki başkası konuşuyor gibi bu konuşan sen olamazsın."

"Neden?"

"Çünkü sen böyle konuşmazsın Araf. Biraz acı çekiyor gibisin. Bana bir günde aşık mı oldun diğer günler aklın neredeydi?"

"Güzelim hâlimden görmüyor musun neler çektiğimi?"

Kız, adamın bu hâline zerre acımamıştı: "Tamam gel yukarı bir şekerli kahve iç sonra kaldığın yerden konuşmana devam edersin." Şekerli kahve deyince Araf'ın uyumakta olduğu intikam hırsı tekrar alev aldı.

"Tamam gidelim ama unuttum sanma o gün bana şekerli kahve içirmenin hesabını daha sonra soracağım."

Alisa cevap vermeyip apartmana doğru giderken Araf'ın koluna girip merdivenleri çıktılar. Dördüncü kata geldiklerinde içeri girip salona geçtiler.

Alisa koltuğa oturunca direkt Araf'ı sorguya çeker gibi nefes almadan konuştu: "Gece vakti evimin önünde ne işin vardı? Ayrıca beni bırakma deyip sarılmakta ne oluyor? Bu olanlara bir açıklama yap hemen!"

Araf, Alisa'nın sert ses tonundan etkilenmiş olsa da sakin kalmaya çalışarak oturduğu koltuğa yerleşti. Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı: "Gece vakti evinin önünde olmamın sebebi, seni bir an önce görmek istememdi. Beni terk etme diye söylememin nedeniyse, seni kaybetmek istememem."

Alisa, Araf'ın samimi sözlerine karşı şaşkın bir şekilde ona bakıyordu. Bu beklenmedik itiraflar karşısında ne yapacağını bilemiyordu. Bir süre sessizce düşündükten sonra konuşmaya karar verdi: "Sana güvenmiyorum Araf, bu söylediklerin bana hiç inandırıcı gelmiyor."

"Seni inandırmam için ne yapmam gerekiyor?"

"Gözümle bazı şeylere şahit olduğum için maalesef senin sözlerinin benim nazarımda bir hükmü kalmıyor Araf. "

"Beni sevdiğini biliyorum Alisa. Böyle şeyler söyleyerek kendini de beni de üzme olur mu?"

Alisa susup tek kelime etmedi. Araf kıza yaklaşarak konuştu: "Sustuğuna göre söylediklerimde haklıyım öyle değil mi?"

"Halide Teyze gelmeden artık evine gitsen iyi edersin Araf yoksa Halide Teyze bu sefer seni oklavayla değil merdaneyle döver."

"İsterse tüm kemiklerimi kırsın ben vazgeçmeyeceğim."

"Çağırıyorum o zaman... Halide Te-" diye bağıracakken susturmak için hızla kızın ağzını eliyle kapatan Araf, son anda yetişmişti. Adam kızın sessizliğine keyifle baktı. Nefes alamayıp balık gibi çırpınan kız Araf'ın ellerini yüzünden çekmesi için uğraştı. Bunda başarısız olunca ayağıyla adama vurdu. Araf yediği tekmeden sonra canı acıdığı için ellerini kızdan çekmişti: "Sen az önce bana mı vurdun?"

"Boğuluyordum ellerini çekmen için o kadar çırpındım ki bana başka çare bırakmadın. Saat geç oldu evine git artık Araf."

"Tamam bu sensiz geçireceğim son gece olacak yarından sonra hep benimle olacaksın." Alayla söylemişti sözlerini. Beni sinirlendirmek için böyle konuşuyordu.

"Sana bekar günlerini mumla aratacağımdan şüphen olmasın Araf."

"Kim kime bekarlığını aratır orası hiç belli olmaz. Hadi sana iyi geceler yarın sabah ben seni gelip alırım."

"Sana da iyi geceler Araf." Dedikten sonra adamı uğurladı ve odasına gidip uyudu. Alisa sabah uyandığında saatin erken olduğunu düşünüp tekrar uyumaya devam etti. Çalan zil sesi uykusunu bölmüş bu saatte kimin geldiğini öğrenmek için gidip kapıyı açmıştı. Elinde büyük bir kutuyla duran adamı görünce kutunun içinde ne olduğunu tahmin etmesine gerek yoktu. Gelinliği adamdan teslim alıp kutuyu yere bıraktıktan sonra dışarı çıktı. Bir saat sonra eve döndü. Duş aldıktan sonra kahvaltı yapamayacağını anlayıp saç ve makyajı için güzel bir kuaföre gitti. Masal erkenden uyanmıştı ve nikah günün bugün olduğunu öğrendiğinde kıyafet almak için dışarı çıkmıştı.

Araf damatlığını giymişti. Evdeki küçük büyük herkes hazırdı. Dedesi torunun işi aceleye getirmesine çok kızmıştı. Araf dün eve gelip haberi verdiğinde ev halkı şaşırmıştı.

Gökay: "Damatlık sana pek yakıştı kardeşim. Alisa seninle evlendiği için çok şanslı."

Handan boy aynasından elbisesine göz atarken bir yandan da söyleniyordu: "Kız bir yere mi kaçıyor? Ayol ne bu acele yangından mal mı kaçırıyorsun? Bismillah daha dün nişanlandın bugün evleniyorsun. Bize de önceden söyleseydin böyle aceleye gelmezdi. Ben bir küpeyi bile kaç mağaza gezip karar veriyorum sen biliyor musun? Böyle evlilik mi olur, herşey çok özensiz oldu! En azından bir düğün, hiç olmazsa bir kına gecesi yapılsaydı kızcağıza yazık her şey içinde kalacak. "

Araf bugün kimseyi kırmamak için herkese gülümsüyordu. Handan'ın sözlerine karşılık cevap verdi: "Biz düğün istemiyoruz sadece bir nikah kıyılacak hepsi bu kadar."

"O kızın ailesi izin vermez hele o yaşlı kadın büyük olay çıkarır. Bunları bana kimse söylemedi deme diye söylüyorum."

"Şimdilik nikahı kıyalım sonra gerekirse düğünü de yaparız." Dedi Araf.

Dede kuşkulu gözlerle torununu süzdükten sonra konuştu: "Evladım sen bu kızla niye böyle alelacele evlenmek istiyorsun yoksa kız hamile mi?"

Araf tam itiraz edecekken Gökay, Hamdi Dede'nin koluna girip alay eder gibi söze karıştı: "Dedeciğim normalde Araf Alisa'yla evlenmek istemez ama kızdan alacağı çok değerli bir şeyi var. İşini hallettikten sonra boşanmasına gerek kalmadan kızı öldürmek istediği için böyle alelacele evlenecek hâli yok ya dedeciğim içiniz rahat olsun."

Hamdi Dede elini kalbine götürmüş nefes alamıyordu. Gökay'ın söylediklerinden sonra fenalaşmıştı. Telaşla toruna doğru gitti: "Gökay'ın söyledikleri doğru mu evladım sen bu yüzden mi evleniyorsun?"

"Dede sen Gökay'ın sözüne neden inanıyorsun hiç öyle şey olur mu? Hem niçin evleneceğim kıza kötülük yapacakmışım ki boş boş konuşuyor."

Handan bir kahkaha atıp Gökay'ın söylediklerini ciddiye almadığını göstererek dedenin yanına gidip Gökay'ın şaka yaptığına ikna etmeye çalıştı. Yaşlı adamla birlikte aşağı inen Handan'ın sesi uzaklaştıkça duyulmaz oldu. Onların gittiklerinden emin olan Araf, arkadaşına uyarıcı bir bakış atmıştı.

Adam kol saatine bakıp konuştu: "Biraz daha geç kalırsak nikaha yetişemeyeceğiz. Ben evdekileri oraya götürürüm sen gidip Alisa'yı al, şimdi geç kalırsan seni merak eder sonra kavga edersiniz falan tam nikah günü ayrılmaya karar verirsiniz aman Allah korusun. "

Araf kıyafetine aynadan baktıktan sonra arkadaşına dönüp sinirle kaşlarını çattı: "Çok konuşuyorsun Gökay, çok! Tamam sen bizimkileri götürürsün biz de çok geçmeden zaten orada oluruz."

Adam, evden hızla çıkıp kızın evine doğru ilerlerken yaptığı onca plana rağmen uzun zaman sonra amacına bu kadar kolay ulaşabildiği için mutlu oldu. Onunla evlenmek istemiyordu ama, bu plan için gerekli bir şeydi. Bundan sonrası artık çok daha kolay olacaktı. Nihayet Alisa'nın kapısına geldiğinde nefretini bir kenara bıraktı. Kıyafetini düzeltip kapıyı çalmadan önce içeriden gelen seslere dikkat kesildi. Yaşlı bir kadın itiraz ediyordu bu Halide Hanım'ın sesiydi: "İven kız ere varmaz, varsa da baht bulmaz."

İçeride derin bir sessizlik oluştu. Sanırım Halide Hanım'ın söylediği sözü kızlar anlamamışlardı. Alisa'nın sesi duyuldu: "Ne söylediğini anlamadım teyzeciğim?"

Çok geçmeden başka biri daha konuştu. Bu da Masal'ın sesiydi: "Yani demek istiyor ki acele eden kız eşini iyi seçemeyeceği için mutlu olamaz."

"Kızım siz daha yeni nişanlandınız. Hemen evlenilir mi arada biraz zaman olsaydı. Sen genç kızsın tamam ailen yok ama burada ben varım. Hemen öyle evlenilmez. Bunun çeyizi var, gelin hamamı var, damat bohçası var, kına gecesi var, sabah gelin çıkarması var, düğün günü var... Var oğlu var."

Kapının ardında sessizce dinlemekte olan Araf, yaşlı kadının bu sözlerinden sonra planın erteleneceğinden şüphe duydu. Derin düşüncelere dalmıştı, Halide Hanım'ın söylediği geleneksel şeylerin kendi üzerinde bir yansıma hayal edince neredeyse evlenmekten vazgeçecekti.

Alisa ise içeride Halide Hanım'ın ifade ettiği geleneklere kayıtsız kalamazdı. Eski zaman adetleri ile bugünün hızlı yaşam tarzı arasında sıkışıp kalan Alisa, duyguları arasında gidip gelirken, Masal, çeyizden, gelin hamamından ve diğer geleneksel düğün alışkanlıklarından bahsetti. Alisa ne yapacağını bilemez oluştu. Genç kız ne istediğine karar vermeliydi; aile geleneğine bağlı mı kalacak, yoksa bunların hiçbirini yapmayıp kendi bildiğini mi okuyacak?

"Bu adetlerin hepsini tamamlamamız aylar sürer Masal."

"O kara oğlan senin gibi güzel kızı bulunca işin kolayına kaçmak istiyor."

"Teyzeciğim lütfen sakin ol. Araf kötü bir şey yapmıyor." Alisa'nın kendisini savunduğunu duyan Araf, içinden kızı tebrik etti.

"Ben nikahlanmanıza bir şey demiyorum evladım. Tabii ki evlenip yuvanı kuracaksın bu senin en doğal hakkın ama evlilik ciddi bir karardır. Böyle aceleye getirilmez."

"Teyzeciğim söz veriyorum nikah kıyıldıktan sonra mutlaka düğünü de yapacağız. Hem de senin istediğin gibi eksiksiz."

Masal da arkadaşına destek olarak "Tabii ya şimdilik sade bir nikah kıyılsın sonra anlı şanlı, dillere destan, mükemmel bir düğün yaparız."

Halide Teyze ikna olmuştu artık içeriden ses gelmiyordu. Araf, kapıda geniş bir soluk aldıktan sonra kararını verdi. Kapıyı nazikçe çaldı ve içeriden gelen o telaşlı adımlar, heyecanlı sesleri duydu.

Masal ve Alisa birbirlerine şaşkın bakışlar atarken, Halide Hanım, kıza kapıyı açmasını söyledi. Alisa sevgiyle gülümseyerek karşıladı onu.

"Hoş geldin Araf."

Adam, karşındaki kadını gelinlikle değil o gün giymesine izin vermediği elbiseyle görünce neye uğradığını şaşırdı. Bugün gönderdiği gelinlik ise koltuğun üzerinde duruyordu. Bu duruma sinirlenmişti ama kızın yanında Halide Hanım ve Masal olduğundan ağzını açıp bir şey söyleyemedi. Alisa, adamdaki yüz ifadenin değiştiğini görüp ona yaklaşırken konuştu: "Beni gelinlikle görmeyi bekliyordun öyle değil mi?"

Araf, gözlerinin içi parlayarak gülümseye çalıştı. Bugün hiçbir aksilik çıkmaması gerekiyordu. Kendini zorlayarak anlayışlı bir ses tonuyla "Sorun değil bu elbiseyle de güzel görünüyorsun." Dedi.

Alisa karşısındaki adamı baştan ayağa süzüp ona kızmadığını belirten sözlerine inanmadığı için tekrar sordu: "Kızmadın yani öyle mi?"

"Hayır kızmadım."

Kız mutlulukla gülümsedi: "Bugün gerçekten nazik biri olmuşsun Araf. Yeni seni çok sevdim lütfen eski hâline bir daha geri dönme."

"Her şey istediğin gibi olsun bugün seni kırmayacağım."

Alisa sevinçle Araf'ın elini tutarak "Emin olabilirsin, seninle olmak benim için en büyük mutluluk." dedi kız ve heyecanla adama sarıldı.

Araf'ın arkası dönük olduğundan Halide Hanım ve Masal aslında adamın kıza sarılmasına karşılık vermediğini göremiyorlardı. Onlar bu buz dağının görünen kısmına gülümseyerek baktılar. O sırada onların gülümsesini fark eden kız hemen kendini geri çekti. Konuyu değiştirmek için Masal'a dönerek "Az kalsın unutuyordum ayakkabımın altına isimlerinizi yazmadık." Dedi telaşla.

"Sen elbiseni giyinirken ben ayakkabının altına isimlerimizi yazdım sen merak etme. En başa da adı batasıca Gökay'ın adını yazdım." Masal ellerini iki yana açarak "Allah'ım şuna birini ver de evlensin milletin yakasını bıraksın nolur amin."

"O kadar içten dua etme canım arkadaşım, tutar falan Allah korusun sonra çok üzülürsün." Diyerek göz kırptı.

"Bölmek istemem ama nikah memuru gelmeden oraya gitmemiz gerekiyor. Vaktimiz azaldı, yolda konuşursunuz."

Nikah törenine geç kalmamak için hemen yola çıktılar. Aracı park yerine bırakıp içeri girdiler. Şahitler çoktan yerini almıştı bunlar Masal ve Gökay'dı. Araf ortadan kısa bir süreliğine kaybolmuştu. Ardından nikah memuru geldi. Kız, Araf'ın gelmesini bekliyordu. Aradan on dakika geçmesine rağmen adam hâlâ ortada yoktu. Alisa terk edilme ihtimalini düşünmek istemiyordu. Strese girmiş, ritim tutar gibi hafif hafif parmaklarının ucuyla masaya vuruyordu.

Nikah memuru her dakika kol saatine bakıp başını salladığından o da sinirlenmeye başlamıştı. Yaşlı memur dayanamayıp ortada olmayan damatı sordu. Alisa cevap olarak biraz daha beklemelerini rica etti. Birlikte beklemeye başladılar ama adam hâlâ ortada yoktu.

Gökay hızla nikah töreninden ayrılıp Araf'ı aramaya başladı. Odaların hepsine teker teker baktı. Bir yandan da telefonuyla arkadaşını arıyordu. Zil sesi çok yakınından hatta yandaki odadan gelmeye başlayınca Gökay o tarafa doğru gitti. Odaya girince koltukta oturan Araf'ı gördü. Kapıyı kapatıp sinirle adama çıkıştı: "Herkes seni bekliyor. Nikah memuru bile geldi. Sen burada oturmuş neyi bekliyorsun?"

"Söyle onlara boşuna beklemesinler ben Alisa'yla evlenmekten vazgeçtim."

"Her şeyi mahvedeceksin biz seninle böyle mi konuştuk?"

"Ben o paradan umudumu kestim, kararımı verdim onunla evlenmeyeceğim."

"Buna şimdi mi karar veriyorsun?"

"Evet amacım o kızı rezil etmekti. Ben de nikah günü onu terk edeceğim. Bundan büyük rezillik olur mu?"

"Alisa'nın başka biriyle evlenmemesi gerekiyor. Elini çabuk tutarsan bir aya kalmaz kızı söyletmenin bir yolunu bulursun sonrasını biliyorsun zaten... "

"Biliyorum Gökay ama bunu o kadar basit bir şey gibi söyleme!"

"Kardeşim, evet demenin sana neresi zor geliyor? Her gün kağıda attığın imzaların bir tanesini de bugün önündeki deftere atacaksın hepsi bu kadar basit!"

"Ya paralar onda değilse Gökay o zaman bu yaptığın plan hiçbir işe yaramaz."

"Paralar onda bundan adım gibi eminim."

"Öyle olsa çoktan kaçıp gitmesi gerekirdi. Sen Alisa olsan milyonlarını çaldığın kişiyle evlenir miydin?"

Heyecanla anlatmaya başladı: "Daha önce de dediğin gibi bu kız aptal olduğu için gözünün önündeki tehlikeyi göremiyor. Kim olduğunu bilmeden böyle bir riski alıp seninle evlenmek istiyor. Eski bir apartmanda oturarak şüphe çekmemeye çalışıyor. Kız zaten kimin parasını çaldığını bile bilmiyor. O para eline nasıl geçtiyse öyle de geri alacağız ve sen eski hayatına kaldığın devam edeceksin."

Araf şüphe eder gibi Gökay'ı süzdükten sonra sordu: "Peki sence bu yaptığımız plan işe yarayacak mı?"

"Denemeden nereden bileceğiz kardeşim delirtme beni!"

"Bu iş iyice kumara döndü Gökay, artık ya o, ya ben!"

"Sen kazanacaksın kardeşim. Söz veriyorum ben sana yardım edeceğim. İkimizin de ortadan kaybolması iyi değil, kimseyi şüphelendirmemiz gerekiyor. Hadi nikah memurunu daha fazla bekletmeyelim."

Araf, arkadaşının sözlerinden sonrs ayağa kalkmıştı ama yürümedi. Gökay acele etmesini söylemesine rağmen o ise inadına yavaş hareket ediyordu.

"Hadi ne düşünüyorsun kardeşim, nikah memuru seni bekliyor diyorum hâlâ olduğun yerde duruyorsun. Yoksa sen evlenmekten mi korkuyorsun?"

"Zamanında Alisa'ya kötü davrandım, şimdi beni bir kaşık suda boğmak isteyen kız ne oldu da birden benimle evlenmeye karar verdi?"

"Sen şimdi nikah memurunun sorusuna evet de gerisini düşünme."

"Ondan başıma açtığı belaların hesabını soracağım. Bir hatam yüzünden her şeyimi kaybetmek üzereyim. Beni gören çaresiz biri zanneder. İstesem şimdi bile gider o kızı konuşturur ondan paraları geri alırım ama bana sürekli engel olup işimi zorlaştırıyorsun Gökay."

"Ben seni düşünüyorum. Bu kız her şeyi anlayıp kaçamaya kalkarsa işte o zaman her şey daha da zorlaşır."

"Yani böyle hiçbir şey anlamamış mi olacak Gökay, bu kızın aklı o kadarını kesmiyor mu?"

Bir süre daha tartıştılar. Gökay sonunda arkadaşını ikna etmeyi başardı. Gökay ve Araf hiçbir şey olmamış gibi odadan çıkıp nikah salonun olduğu yere yaklaştılar.

Herkes telaşla damadın gelmesini bekliyordu. Araf gidip gelinin yanına oturdu. Gökay da gelince her şey tamam olmuştu. Nikah töreni başladığında yaşanan gerilim unutulmuş gibi herkesin yüzünde bir tebessüm vardı. Salondakilerin gözleri Alisa ve Araf'ın üzerindeydi. Gökay etrafı incelerken yanındakinin kulağına eğilip fısıldadı: "Her ân bir yerlerden Carly çıkacak diye bekliyorum etrafta görünmediğine göre bu sefer gerçekten gitmiş."

Nikah memurunun uyarıcı bakışlarıyla karşılaşan adam sustu. Araf ve Alisa, hayatlarındaki yeni bir başlangıça adım attılar. Nikahları kıyıldıktan sonra herkes ayağa kalkmıştı. Nikah memuru, geline mutluluklar dileyerek aile cüzdanını uzattı.

Araf, kızın yüzündeki mutluluğa hayret ediyordu. Birbirlerinin yüzüne bakarken Alisa gülümseyerek sordu: "Bana niçin öyle bakıyorsun?"

"Yüzündeki mutluluğa bir anlam veremiyorum da ondan böyle bakıyorum. Benimle hiçbir zaman mutlu olamayacaksın Alisa."

"Sen de şunu iyi bil ki ben seninle mutlu olmak için evlenmedim aksine seni mutsuz etmek için evlendim. Üzdüğün kadar üzeceğim ve sana hiç acımayacağım Araf."

Araf kızın söylediklerine gülümsemekle yetindi. "Herkes bize bakıyor uzatmadan anlımdan öp."

Araf, kızı alnından öptü. Herkes heyecanla alkışlarken Gökay, yeni evlenen çiftin konuşmalarını duymuştu ama umursamaz bir edayla söze karışmıştı: "Nikahta keramet vardır derlerdi de inanmazdım."

Bu yorum salonda gülüşmelere sebep oldu.

Nikah töreni sona erdikten sonra, konuklar alkışlar arasında genç çifte mutlu dileklerini iletti. Alisa'nın yüzünde içten bir tebessüm vardı. Salondaki coşku devam ederken, Gökay sessizce Masal'ın yanına yaklaştı ama kız hemen oradan uzaklaştı.

Araf ile Alisa el ele tutuşup nikah salonundan ayrılarak mutlu bir şekilde oradan çıktılar. Kız arabaya binmeden önce herkesle vedalaştı. Oradan uzaklaştıklarında gülümsemeyi bıraktılar.

Loading...
0%