Yeni Üyelik
37.
Bölüm

37.Bölüm

@madrabazbiryazar

Burada yalnızlardı ve artık rol yapmalarına gerek yoktu. Birlikte evlerine doğru yol aldılar. Oraya vardıklarında, Alisa ve Araf evlerinin önündeki kapıya gelmişlerdi. Birlikte yaşayacakları anılar, sevinçler ve zorluklarla dolu bir yolculuk onları bekliyordu. İçeri adım atıp salonun ortasına geldiler.

"Artık gerçekten evlendiğimize göre..." deyip susan Araf ceketini çıkarıp koltuğa bıraktı. Alisa bu sözlerden sonra bir iki adım gerilemişti. Tedirgin olduğunu belli etmemeye çalıştı: "Evet evlendik ama..." biraz düşündü ama gerisini getiremedi.

Araf koltuğun başına oturup kızın telaşlandığını fark edince sözünün devamını getirdi: "Artık evlendiğimize göre bana söyleyeceğin sırrı söyleyebilirsin öyle değil mi?"

Alisa derin bir nefes verdikten sonra rahatlamıştı. Araf'ın sözlerini yanlış anladığı için kendine kızmayı ihmal etmedi. Adam, kadının suskunluğunu görünce sorusunu tekrarladı. Alisa, karşısındaki adamla göz teması kurarak konuştu: "Çok da önemli bir şey değildi, unut gitsin."

Araf, kadının bu hâlinden şüphelenmiş ve Alisa'yı konuşurken zorlandığını fark etmişti. Söyleyeceği her neyse bu gerçekten Alisa'yı zor durumda bırakıyor gibiydi. Adam aniden ayağa kalkıp kıza yavaş yavaş yaklaşırken konuştu: "O gün bana söylemediğin şey neydi, evlenmeden söylemeyeceğim, dedin. Şimdi evlendik artık mazeretin kalmadı."

Alisa'nın yüzünde endişe belirtileri belirmeye başlamıştı. Araf'ın kararlı bakışları altında, sırrını saklamak istemesine rağmen kaçamayacağını hissetti. O an, geçmişle gelecek arasında bir tercih yapması gerektiğini biliyordu.

Alisa derin bir iç çekti ve kararını verdi. "Tamam," dedi titreyen bir sesle, "O gün sana söylemek istediğim şey..." Ancak cümlesini tamamlayamadan kapının zili çaldı.

Araf, Alisa'nın ifadesindeki değişikliği fark etti. "Bu konuyu daha sonra konuşuruz," dedi nazikçe ve kapıya doğru ilerledi.

Kapıyı açtığında karşılarında Gökay gülümseyerek duruyordu. Adam konuşmaya başladı: "Selam ben geldim, biliyorum yeni evli çiftler rahatsız edilmez ama sonuçta siz bu kurala tabi değilsiniz. Ben de o yüzden seni dışarıda güzel bir mekana götürmeye geldim."

Alisa, Gökay'ın sesini duyunca kapıya kadar geldi. Gülümseyerek kararlılıkla konuştu: "Hayır, onu hiçbir yere götüremezsin Gökay. O artık evli bir adam."

Gökay, alaycı bir bakışla Alisa'ya ve Araf'a baktıktan sonra "Araf kimseden izin almaz. İstiyorsa kendi gelir." diyerek ısrarcı bir tavırla konuştu. Alisa ise kararlılıkla Gökay'a yanıt vererek, "Biz evleneli daha iki saat bile olmadı. Lütfen bizi biraz yalnız bırakır mısın?" dedi.

Araf ise Alisa'nın konuşmasına izin vermeden Gökay'a nazikçe yaklaşarak, "İyi ki geldin, hadi gidelim Gökay." dedi. Gökay'ın yüzündeki zafer gülüşüyle karşısındaki kadına baktı.

Alisa hiçbir şey demeden salona geri gitti. Kapının kapanma sesini duyunca Araf'ın gerçekten gittiğini anlamıştı. Kız, oturduğu koltuğun rahatlığında düşüncelere daldı.

Yukarıda sanki biri sinir bozucu bir sesle ayaklarını yere süre süre geziniyordu. Kızın kalbi hızla atmaya başladı. Yalnız olmadığına emin olmasına rağmen, bu ses onu tedirgin etti. Ayak sesleri artık duyulmuyordu. Kızın gözleri tavana kaydı. Yukarı çıkmaya asla cesaret edemezdi. Olduğu yere büzülüp kaldı. İçinde öyle bir tedirginlik vardı ki gözlerini bir an bile merdivenlerin oradan ayıramıyordu. Hemen evden dışarı çıktı. Bahçede sakin görünüyordu burada korkunç düşünceler onu rahat bırakmıştı.

Bahçedeki koltuğa doğru gidip oturacakken yerde yaralı bir karga gördü. Kanadının birini açarak kızdan uzaklaşmaya çalışıyordu. Karganın acı içinde kıvrandığını gören Alisa, hemen eğilip kargayı eline aldı. Kanadını incelerken canını acıtmamaya özen gösterdi. Onu koltuğa bırakıp içeri girdi. İlk yardım dolabından gerekenleri alıp karganın yanına gitti. Yarayı temizlemeye çalıştı. Karga gaklamaya başladı, sanki minnettarlığını ifade ediyordu.

Evin içindeki bir sepete yumuşak bir örtü yerleştirdi. Karganın gözleri hala korkuyla parlıyordu. Alisa, ona su ve biraz ekmek verdi. Karga susuzluktan hızla suyu içti ve ekmek parçalarını gagaladı.

Alisa, karganın yarayı iyileştirmek için elinden geleni yapmıştı. Yavaşça onu sepete yerleştirdi. Karga da saatler geçtikçe kıza alışmış, güven duymaya başlamıştı.

Alisa gülümseyerek onu izledi. Sepeti eline alıp yatak odasındaki pencere kenarına yakın duran küçük yerin üzerine bıraktı. Karga artık acıyla gaklamıyordu. Akşam olup hava kararınca rüzgar esmeye başladı. Dışarıda yağmurlu bir gökyüzü vardı. Penceredeki görüntüye bakınca üşümeye başlayan kız sırtına bir hırka geçirdi. O sırada Araf anahtarıyla eve girmişti. Kız, adamın yukarı çıkmaya hazırlanan sesini duydu. Araf'ın odasının kapısı önünde karşılaştılar.

"Alisa geldiğimden beri sana sesleniyorum neden duymuyorsun?"

Eliyle arka tarafında kalan odayı göstererek konuştu: "Burada yaralı bir kargayla uğraşıyordum geldiğini duymamışım."

"Karga mı?" Diye sordu adam, kızın şaka yaptığını düşündü. Alisa'nın yüzündeki ifade tam tersini söylüyordu. Adam söyleneni gözüyle görmeden inanmadı. Hızla odasına gitti. Alisa odanın dışında kalıp Araf'ın ne tepki vereceğini görmek istemedi.

"Hemen buraya gel Alisa!"

Alisa odaya girip yavaş adımlarla adama yaklaştı. Adam eliyle kargayı işaret ederek sinirle konuştu: "Bu karganın odamda ne işi var?"

"Yaralıydı ben de onu iyileştirmek istedim. Bizimle kalabilir mi?"

"Hayır kalamaz. Bu kargayı evden çıkar."

"Sana ne zararı var Araf hem görmüyor musun hava çok kötü, bu haldeki zavallı bir hayvanı nasıl bırakabilirim?"

"Bu beni hiç ilgilendirmez. O kargayı göndermezsen ben gönderirim."

Alisa bu adamın kimseye acımadığını iyi biliyordu. Kız çaresizce yaralı kargayı eline alıp aşağı indi. Dışarı çıkıp bahçeye kadar karganın ıslanmasına eliyle siper oldu. Dışarıda sert esen rüzgar kızın saçlarını savuruyordu. Karga tekrar gaklamaya başladı. Onu bırakmak istemiyordu. Kargayı nazikçe yere bırakıp eve doğru gidecekken gözünden akan yaşa engel olamadı. Bahçe kapısını kapatıp karganın yağmurda ıslanışını seyretti.

Alisa aklına gelen fikirle hemen yukarı çıkıp yatak odasına gitti. Adam, kızı sırılsıklam görünce karganın dışarı bıraktığına emin olmak için sordu: "Ne yapıyorsun?"

"Araf lütfen izin ver onu gidip geri getireyim. Hava o kadar kötü ki yağmurdan gözümün önünü zor görüyorum o yaralı hayvan bu havaya daha fazla dayanamaz. Söz veriyorum her istediğini yapacağım."

"Senden hiçbir şey istemiyorum ve hayır o hayvanı buraya getiremezsin. Bu konu burada kapandı." Dedi.

Alisa bu kötülük abidesine laf yetiştirmeyi bırakıp hemen aşağı indi. Büyük bir sepet bulmak için etrafı aradı. Bulduğu şey bir sepet değildi ama bu onu yağmurdan koruyabilirdi. Hemen bahçe kapısını açıp yaralı kargayı aramaya başladı. Soğuktan bütün hücreleri ürperdi. Kız ıslanmaktan nefret ediyordu. Araf'ın sözünü dinlediği için kendine kızıyordu. Cama doğru yaklaşan Araf, kızın ne yaptığına dikkatle bakıyordu.

Alisa, yaralı kargaya güzel bir yer hazırlamak isterdi ama elinden sadece bu geliyordu. Araf'a evde kalması için adeta yalvarmıştı ama o bunu kesinlikle kabul etmemişti. Kızın elindeki şey onu yağmurdan ve soğuktan koruyabilirdi. Alisa yerlere dikkatle bakıp zavallı hayvanı ezmekten korkar gibi adımlarını dikkatle atarak ilerliyordu. Alisa en sonunda yaralı kargayı bulmayı başarmıştı.

Karga Alisa'yı görünce tekrar acıyla gakladı ama bu sefer kızdan uzaklaştı. Kız, bahçedeki masanın altına doğru giden karganın canını acıtmamaya çalışarak yakaladı. Hemen yanındaki büyük kutuyu açıp yaralı kargayı sıcak tutmaya çalıştı ve etrafını yumuşak bir hırkayla sardı. Karga artık masanın altında ıslanmıyordu. Alisa ekmek ve suyu yanına bırakıp daha fazla ıslanmamak için hızla içeri geçti.

Araf kızın içeri doğru geldiğini gördüğünde aşağı inmişti. Bahçe kapısının önünde Alisa'nın gelmesini bekliyordu. İçeri mahzun bir hâlde giren kız, Araf'ı görmezden gelerek odasına gitmek istedi fakat Araf önce davranıp buna engel oldu: "Nereye gidiyorsun?"

Hâlâ üzgün olan kız, karşındakiyle göz teması kurmadan cevap verdi: "Odama gidiyorum."

"Üzerindekileri çıkar."

"Ne?"

"Sana üzerindekileri çıkar dedim aynı şekilde hırkanı ve bluzunu da!"

Alisa artık sabrının son demlerindeydi. Buna daha fazla tahammül etmek istemiyordu.

"Niye sen mi giyeceksin?"

Araf bu sözlere önce alayla güldü sonra sinirle kıza bakıp kesin bir ses tonuyla emretti.

"Bir dakika bekle lütfen hemen geliyorum."

Kız yukarı çıkıp en az bir saat oyalandı. Üzerindekileri çıkarmış yeni pijamalarını giymiş hatta duş bile almıştı.

Elindeki ıslak hırka ve bluzla Araf'ın yanına çıkageldi. Bunları ne yapacağını merak eden kız, adamın peşinden giderek kıyafetleri çöpe attığını görünce deliye döndü.

Alisa kulağında derin bir çınlama sesi duydu. Karşısındaki adamı öldürmek ister gibi baktı. Olduğu yerde kalan Alisa, Araf'ın sözleriyle tekrar kendine geldi.

"Kuş hasta olabilir önlem için kıyafetlerini çöpe attım."

"Beni de çöpe atabiliyor muyuz peki?"

"Sen bir canlısın."

"Kargada bir canlıydı!"

"Unuttuğun bir şey var Alisa, o bir karga ve o hayvan sen olmadan da hayatta kalabilir. Bu doğanın kanunudur. Hayatında karşılaştığı her zorluğa sen yardım edemezsin."

"Senin de unuttuğun şey ki o da merhamet!"

"Olaya duygusal açıdan baktığın için gerçeği göremiyorsun. O karga hastaydı ve sana da hastalık bulaştıracaktı neden anlamamakta bu kadar ısrarcısın?"

"Hastalanacağımdan mı korkuyorsun?"

"Evet."

"O karga hasta değildi, sadece kanadı kırıktı."

"Seninle bir karga yüzünden tartıştığımıza inanamıyorum!"

"Eğer biraz düşünürsen konunun kargayla değil aslında iyilikle olduğunu çok daha iyi anlardın. İyi geceler Araf!"

"Suçlu yine ben oldum öyle mi? Sen aptal birisin Alisa, bu saflığınla başına gelecek her kötülüğü hak ediyorsun!"

Kız, adamın söylediklerini umursamayıp odasın gitti. Yatağına girip uyuyacakken Araf odaya girdi.

"Pijamalarını al ve odadan çık çünkü artık burası bana ait." Dedi Alisa.

Araf'ı odadan çıkarınca ortalığa dağınık hâlde bıraktığım topuklu ayakkabılarımı yatağımın yanından alıp dolaba koyarken altındaki isimleri merak edip bakmak istedim. Masal, ayakkabımın altına Gökay'ın adını da yazdığını söylemişti. Ayakkabımı çevirip bakınca gözlerime inanamadım. Masal, Gökay'ın adını ayakkabımın her yerine yazmıştı. Birkaç harfi silinmişti ama onun adından başka kimseyi yazmamıştı. Ah, Masal gerçekten Gökay'dan kurtulmak istiyor musun yoksa ona kızdığı için mi böyle yapıyorsun?

O gece Masal artık evde hep tek kalacağını bildiği için mutsuzdu. Masal, telefonunda Alisa ile birlikte geçirdiği mutlu anları hatırlayınca gözleri doldu. Bir zamanlar her şeyin farklı olduğu günlere dair özlem duydu. O an, odanın içine hüzün dolmuştu. Tek başına olmanın verdiği yalnızlık hissi, onu iyice sarıp sarmalıyordu.

Bir süre düşündükten sonra, kendini toparladı. Alisa artık evlendiği adamla yaşayacaktı. Kendisi de okulundan mezun olana kadar yalnız yaşayacaktı.

Masal, bir karar verdi. Geleceğe umutla bakacaktı. Arkadaşının mutluluğu onun için önemliydi ve onun yanında olmaktan mutluluk duyacaktı.

Bu düşüncelerle, masanın üstündeki defteri aldı ve bir kalem kaparak sayfalara dökmeye başladı. İçinden geçen duygularını yazıp bitirdiğinde buruşturup çöpe attı.

Gecenin ilerleyen saatlerinde, Masal odasına çekilip sessizliğin ortasında uyumayı denedi. O gün ilk defa erken uyudu.

Ertesi sabah güne güler yüzle uyanan Masal, kahvaltı hazırlarken dalgınlıkla masaya koyduğu tabağı oturunca fark etmişti. Alisa'yla beraber tarifine bakarak yapmaya çalışılan yemekleri gülerek yemeyecek, artık kitap okuma saatleri olmayacak, pijama partisi yapmayacak, şarkı söyleyip dans etmeyeceklerini düşününce üzülmüştü.

Tek olunca kahvaltı yapma isteği bile gitmişti. Evde daha fazla duramadı ve hazırlanıp dövüş klübüne gitti. Masal dövüş klübüne vardığında, tempolu mücadeleler ve güçlü rakiplerle dolu bir antrenmanın kendisine iyi geleceğini biliyordu. Dövüş sporlarına duyduğu tutku ona güç veriyor ve başka şeyler düşünmemesini sağlıyordu.

Telefonuna gelen cevapsız aramaları çıkışta fark etmişti. Aramaya geri dönünce Halide Teyze'nin hastaneye kaldırılmış olduğunu öğrenince soluğu hastanede almıştı. Poliklinik girişinden girip Halide Teyze'nin hangi serviste olduğunu öğrendi. Yukarı kata merdivenleri çıkarak hasta odasının önüne gelmişti. Yanlış gördüğü düşündüğü adam Gökay'a o kadar benziyordu ki bir an her şeyi hayal zannetmişti. Yan odadan sesini duyunca yanılmadığını anlamıştı. Halide Teyze'nin olduğu odadan çıkıp sesin geldiği yere doğru gitti. Gerçekten Gökay, tanımadığı bir adamın yanına çiçekle gelmişti. Buraya hasta ziyaretine geldiği belli oluyordu.

"Hadi bakalım aslanım ben artık gideyim. Hasta ziyareti kısası makbul olurmuş. Sen de kendine iyi bak, ilaçlarını sakın ihmal etme."

Neredeyse sağ kemiği kalmamış olan adam korkuyla dinleyip Gökay'ın söylediklerini başıyla onaylıyordu. O sırada telefonu çalan Gökay vedalaştıktan sonra uzaklaşmak için odadan çıktı. Kız yakalanmamak için Halide Hanım'ın odasına geri döndü. Masal, yaşlı kadına hemen geri geleceğini söyleyip odadan çıktı. Gökay'ın peşine düştü. Telefonla konuşan adam, hastane otoparkında durmuştu. Gökay o tarafa doğru bakınca Masal'ı görmüştü. Uzaktan el sallamakla yetinen adam telefonu kapatıp kızın yanına gitti.

Güneş gözlüklerini çıkarıp Masal'a bakarak konuştu: "Sen beni mi takip ediyorsun?"

"İşim gücüm yok seni mi takip edeceğim. Hava almaya bahçeye çıkmış olamaz mıyım?"

"O yaşlı kadın Halide Hanım mıydı?"

"Evet."

"Bir rahatsızlığı mı var?"

"Düşmüş birkaç kemiği kırılmış kimi kimsesi yok yanında refakatçi olarak kalmak için ben geldim. Senin hastanede ne işin vardı?"

"Ben de bir yakınımı ziyarete gelmiştim tesadüfe bak ki seninle aynı serviste karşılaştık."

"Benim eve uğrayıp ders kitaplarımı almam gerek sana iyi günler."

"Okulun hâlâ kapanmadı mı?"

Masal, Gökay yüzünden bütünleme sınavına kaldığını söylemek istemedi. "Kapanmadı sınavlar bitmedi." Diyerek cevap verdi kız.

"Yoksa sen bütünlemeye mi kaldın ha?" Dedi alay ederek.

"Evet hani senin yüzünden iptal olan sınavım vardı ya onun için ders çalışmak zorundayım!"

"İstersen ben sana ders çalıştırabilirim. Madem benim yüzümden sınavın iptal oldu o zaman telafi etmem için bana izin ver."

"Tamam kabul ediyorum ama Halide Teyze'nin yanında kim kalacak?"

"Bu işi zevkle yapacak birini tanıyorum. İyilik yapmaya pek meraklı biri..."

"Kimden bahsediyorsun Gökay?"

"Kimden olacak tabii ki Alisa'dan bahsediyorum." Dedi Gökay. Telefonunu çıkarıp Alisa'yı arayacakken Masal, çalan telefonu kapattı. Gökay'ın kaşları çatılmıştı: "Ne yapıyorsun?"

"Hatırlarsan eğer o kız daha yeni evlendi Gökay. Çok ayıp!"

"Ya sen zannediyorsun ki onlar yeni evliler gibi takılıyorlar ama gerçek öyle değil. İki dünya bir araya gelse onlar bir yatağa asla giremezler. Bari gelsin de bir işe yarayıp Halide Teyze'ciğine baksın." Gökay çoktan telefonunda Alisa'yı bulup aramıştı. Masal, Gökay'ı engellemek için telefonu almaya çalıştı. Telefon açılmıştı ama onlar Alisa'nın sesini duymuyordu.

"Alo Gökay... Beni duyuyor musun? Alo..."

"Saçmalama Gökay sakın arama. Ver şu telefonunu bana!"

"Masal bir saniye izin ver be! Alisa'yla konuşursam kesin kabul edecek ben biliyorum."

"Alo... Gökay? O Masal'ın sesi miydi?"

Masal ve Gökay telefon için tartışıyorlardı. Masal telefonu almak için uğraşırken Gökay elindekini arkasına saklayarak kıza engel oluyordu: "Onu böyle rahatsız edemezsin Gökay. Kapat o telefonu!"

"Gel tepeme çık Masal! Ya bir dakika rahat dur, kıza bir şey soracağım!"

Alisa kapatıp Gökay'ı aradı. Telefonu çalan adam aramayı zar zor cevaplayabildi.

"Yanında Masal mı var?"

Gökay, telefonu kulağına götürmüş başıyla düşmesine engel oluyordu bir yandan da kızın ellerini tutmuş telefonla konuşuyordu: "Alisa sana atacağım hastaneye gelebilir misin? Masal'la önemli bir işimiz var o yüzden Halide Teyze'ciğin yanında refakatçi olarak kalacak biri lazım. Rica etsem gelir misin?"

"Parçalara ayıracağım seni Gökay, geleceğin ölüsüsün artık hemen kapat o telefonu..."

"Halide Teyze iyi mi Gökay?"

"Durumu iyi fakat dediğim gibi refakatçi olarak biri lazım. Kabul et nolur bak ben burada şiddet görüyorum."

"Hangi hastane?"

".... Hastanesi."

"Tamam yarım saate gelirim."

"Teşekkürler bu iyiliğini unutmayacağım Alisa."

"Önemli değil." Deyip kapattı. Telefonu cebine koyan Gökay isyan eder gibi söylendi: "Hastaneye bir yatış da bana gerekecek kemiklerimi kırdın Masal. Sana kabul edecek demiştim."

"Yanlış yaptın Gökay."

Alisa taksiye binip hastaneye gitti. Yolda Araf'ı aradı ama her zaman ki gibi telefonunu açmamıştı. Nerede olduğuna dair kısa bir mesaj çekip telefonunu çantasına koymuştu. Hastanenin önüne geldiğinde hâlâ tartışmakta olan Masal ve Gökay'ı görmüş o tarafa doğru gitmişti.

"Selam arkadaşlar."

Masal arkadaşını görünce Gökay'ı bırakıp sımsıkı Alisa'ya sarılmıştı.

"İyi ki geldin Alisa. Sen geldiğine göre biz de gidelim artık Masal hadi yürü!"

"Masal neden sinirli Gökay?"

"Seni muhteşem balayından ayırdığım için sabahtan beri bana etmediğini bırakmadı. Sahi siz bir yerlere gitmeyi planlamadınız mı? Araf, Carly ile barıştığı gün bir aylığına Viyana'ya gitmişti. Sana hiçbir şey yapmadı mı yani?"

Masal kolunu Gökay'ın karnına vurup susmasını söyledi.

Alisa adamın sözlerini hiç umursamadı. Cevap olarak şöyle dedi: "Merak etme Gökay, ben muhteşem balayının en hasını Araf yaşayatacağım."

Masal ve Gökay birbirine baktılar. İkisi de aynı şeyi düşünmüş gibi "Nasıl yani?" Diye sordular.

"Araf'la bir aylık Hindistan tatili yapacağız." Dedi göz kırparak.

Gökay şaşırmış aynı zamanda takdir eder gibi baktıktan sonra konuştu: "Güzel plan ama Araf gelmez ki boşuna hayal kurmuş olursun."

"Ben de onu bir şekilde buna mecbur ettiririm."

"Çok güzel demek sen bir şeyler planlıyorsun eğer yardım gerekirse söyle bana ben seve seve yaparım." Dedi Gökay.

"Bunu tek başıma yapacağım yine de eksik olma Gökay. Hadi siz nereye gidecekseniz gecikmeyin ben de artık Halide Teyze'nin yanına gideyim."

"Teşekkürler Alisa." Diyerek oradan ayrıldılar.

Arabaya binip emniyet kemerlerini taktılar. Nerede ders çalışacaklarına kararlaştırdılar.

... 

Araf, saatlerdir telefonu kapalı olan Alisa'ya ulaşamayınca sinirlendi. Toplantıdayken gelen aramaya cevap verememişti ama şimdi de Alisa telefona cevap vermiyordu. Akşam olunca eve gitti. Anahtarıyla içeri girip mutfağa doğru yürüdü. Işıklar kapalıydı ve ortada Alisa yoktu.

O sırada Alisa, hastanede Halide Teyze’yi ikna etmeye çalışırken yaşlı kadının tansiyonu sürekli artıyordu. Gözlerini kısarak Alisa’ya baktı ve sesi titreyerek, "Kızım, ne demek düğün yapmak istemiyoruz! Delirdin mi? Hiç düğünsüz evlilik olur mu? Oğlanın maddi durumu yerinde, şükür!" dedi.

Alisa derin bir nefes aldı, sabırlı olmaya çalışıyordu. "Halide Teyze, ben sadece bazı şeylerin aceleye gelmesini istemiyorum. Düğün elbette önemli fakat bazen aşkla başlayan bir hikaye, ihtişamlı bir kutlama olmadan da güzel olabilir."

Halide Teyze, Alisa’nın gözlerinin içindeki kararlılığı görerek biraz yumuşadı fakat hâlâ hoşnutsuz görünüyordu. "Peki ya aileler? Onlar ne düşünür? Bunu nasıl açıklayacaksın?” diye sordu.

Kız başını eğip gözlerinin dolduğunu göstermek istemedi: "Benim ailem yok ki onlara bir açıklama yapayım."

"Özür dilerim kızım, öyle demek istemedim. Yaşlılık işte seni de üzdüm yok yere.."

O gece, Alisa hastanede sabahlamıştı. Gözlerini açtığında, telefonunun kapalı olduğunu fark etti; güç düğmesine basıp açılmasını bekledi. Bir an için, Araf'ın dün gece onu evde bulamayınca ne yaptığını da merak etti.

Telefon ekranı açılır açılmaz birkaç saniye oldu. Tahmin ettiği gibi, Araf'dan hiçbir mesaj yoktu. Cevapsız aramalardan çoğu ona aitti ama Alisa, bunu umursamadı.

Araf, dün gece Gökay’ı aramıştı ve Alisa’nın nerede olduğunu öğrenmişti. Alisa’yı aramaktan vazgeçip odasına döndü ve çalışmaya gitti. Sabah çalışma masasında uyanınca, hemen banyoya geçti. Duş alıp giyinmeden önce, Alisa’nın gelip gelmediğini kontrol etmek için odaları dolaştı. Ancak evde sadece kendisi vardı. Her yerde Alisa’yı ararken, onu özlediğini fark etti ve duraksadı. Yine de, en iyisi hiçbir şey olmamış gibi devam etmekti. Hızla banyoya gidip duş aldı ve giyindikten sonra evden çıktı. Yolda, Alisa'yı aradı fakat kız telefona cevap vermedi.

O sırada, Alisa hastane odasında Halide Hanım’a dönünce yaşlı kadın konuştu: "Galiba yokluğun, kara oğlanın aklına yeni geldi! Seni şimdi nasıl merak etmiştir, kim bilir? E hadi aç merakta bırakma çocuğu..." dedi.

Alisa, "Arasın dursun dünden beri beni sadece bir kere aramış! İnsan hiç mi merak etmez, bu kadın nereye kayboldu diye!" diyerek sinirle yanıtladı. Halide Teyze, başında nöbet tutan Alisa'nın içindeki öfkeyi dindirmek yerine, onu dışarı çıkmaya teşvik etmek istedi.

Hastanenin bahçesine çıktığında, hafif bir esinti hissetti. Gözleri, güneşin parıltısıyla aydınlanan ağaçlara ve rengarenk çiçeklere takıldı. Bu güzel manzara, Alisa'nın kafasını dağıtmasına yardımcı olmaya çalışıyordu. O sırada, telefon çaldı ve Araf’ın ismini görünce kalbi hızlandı. Telefona cevap verdi, sesi titreyerek “Alo?” dedi.

Araf’ın sesi mutlulukla doluydu. Alisa bu sıcak tonu duyduğunda içi kelebeklerle doldu. “Alisa! Neden aradığımda telefona cevap vermiyorsun?” diye sordu.

"Hastanedeyim Araf, ne oldu, neden beni merak ettin?"

"Neden mi merak ettim! Haber vermeden ortadan kaybolduğun için olabilir belki!" dedi Araf, sesinde hafif bir gerginlik var.

"Aradığımda telefonu açmayan sendin Araf! Bilerek açmadığını biliyorum!"

"Eve ne zaman dönmeyi düşünüyorsun, hanımefendi?"

Alay ederek cevap verdi: “Üzgünüm ama bir süre Halide Teyze’nin yanındayım. Tek refakatçi benim, bu yüzden görüşemeyeceğiz!”

"Ne zaman taburcu olacak?"

"Bilmiyorum, yorgunum, zaten bütün geceyi sabahlayarak geçirdim."

"Tamam o zaman yarım saate oraya geliyorum. Seni eve bırakırım, oradan da işe giderim." dedi Araf kararlı bir sesle.

"Halide Teyze ne olacak?" diye sordu Alisa.

"Ben ona başka bir refakatçi ayarlayacağım."

"Sakın hastaneye gelmeyi düşünme Araf, Halide Teyze düğün için ısrar ediyor. Üstüne seni görürse hiç iyi olmaz!"

"Düğün mü? Tamam, madem çok istiyorlar, o zaman yapalım."

"Gerçekten mi? Benimle dalga geçmiyorsun değil mi?"

Araf, ciddi bir ses tonuyla, “Tabii ki şaka yapıyorum! Düğünlerden nefret ederim. Bunu bana sorman bile saçmalık!" dedi.

Alisa, bu yanıt karşısında sinirle bağırdı: "Hayır efendim! Düğün de yapılacak, balayına da gidilecek! Buna sen değil, ben karar veriyorum. Şimdi Halide Teyze'ye gidip Araf'ın düğün yapmak için ne kadar sabırsızlandığını söyleyeceğim."

"Alisa, sakın öyle bir şey yapma, oraya gelirsem çok kötü olur, söylemedi deme!"

"Çok kibarsın, ben de seni öpüyorum canım. Hadi görüşürüz!" diyerek telefonu yüzüne kapattı.

Önce şu balayı işini hallettim. Dünya'da bir ilki gerçekleştirip balayına Araf'ı tek göndereceğim! Koşarak hastaneye girdim.

Loading...
0%