Yeni Üyelik
38.
Bölüm

38.Bölüm

@madrabazbiryazar

Halide Teyze’nin odasına doğru yöneldim. Halide Teyze, kötü bir şey olduğunu zannedip elini kalbine götürerek "Ayol kızım, o ne acele? Ne oldu?" dedi, merak içinde anlatacaklarımı bekliyordu.

Nefes nefese, "Araf düğün yapmak için sabırsızlanıyor, Halide Teyze! Söylediklerinde haklısın, bence düğün şart!" dedi ve serumun olduğu tarafa doğru ilerledi. "Deli kız, az önce yüzünden düşen bin parçaydı, şimdi için içine sığmıyor. Hayırdır inşallah!"

"Hayır teyzeciğim, hayır. Ancak canımı sıkan bir şey var. Size nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum."

Halide Teyze, nazikçe elini omzuma koyarak içimi ısıtan bir güvenceyle "Utanma kızım, söyle. Ben senin anneannen sayılırım." dedi.

"Teyzeciğim, Araf biraz sinirli biri, eğer bunu ben söylersem kesinlikle kabul etmez. Senden rica etsem, benim yerime sen söyler misin?"

"Tabii yavrum, söylerim. Ne söyleyeceğim bizim kara oğlana?" dedi Halide Teyze, merakla bana bakarak.

"Şey... Araf'la balayı için bir yer planlamıştım ama Araf gideceğimiz yeri asla kabul etmez. Oysa orası benim yıllardır gitmeyi hayal ettiğim yer." Diye yalan söyledi.

"A, kızım, tabii ki söylerim, sen merak etme. Sen nereyi istiyorsan oraya bilet al. Hele o kara oğlan itiraz etmeye çalışsın, oklavayla ikiye katlarım onu!" dedi gülerek.

"Teşekkürler teyzeciğim."

Tam o sırada Araf hastane odasından içeri girdi. Alisa, neye uğradığını şaşırdı. Gelirken Halide Teyze’nin söylediklerinin bir kısmına kulak misafiri olmuştu ama hiçbir şey duymamış gibi yaparak, Halide Teyze'ye geçmiş olsun dileklerinde bulundu.

“Hoş geldin kara oğlan, biz de senden konuşuyorduk,” dedi Halide Teyze, gözleri parlayarak.

Araf, gülümsedi ama gözleri merakla dolmuştu. “Ben yokken neler yaptınız?” dedi, alaycı bir üslupla.

Halide Teyze, “Alisa’nın balayı hayalleri var da, ona destek oluyorum.” dedi, gülümseyerek. Araf, kaşlarını çatarak, “Nereye gitmek istiyor?” diye sordu, sesinde belirgin bir şüphe vardı.

"Ben nereyi istersem oraya gideceğiz değil mi?"

Araf sahte bir gülüşle Alisa'ya bakarak "Elbette öyle olacak, hiç şüphen olmasın" dedi, ama gözlerinde bir şeyler saklıydı.

Halide Teyze, Araf’a bakarak gülümsemeye devam etti. “Bu arada, düğününüz yapılmadan bir daha aynı evde kalamazsınız. Önce düğün!” diye vurguladı.

Alisa, Halide Teyze’nin sözleri karşısında biraz gerildi. Araf’ın tepkisini merak ediyordu ama Araf, “Her şey istediğiniz gibi olacak Halide Hanım.” diyerek kabul ettiğini belirtti.

O sırada Araf Alisa’ya baktı, gözlerinde bir sıcaklık belirdi.

Alisa, Araf'ın bu tavrından cesaret alarak, “Hindistan'a gitmek istiyorum,” dedi cesurca.

Araf, bir an düşündü. “Hindistan… Güzel bir yer. Ama neden orası?” diye sordu.

“Orası benim çocukluk hayalimdi. Hep merak etmiştim orayı... ”

Araf, “Peki, eğer biz oraya gidebilirsek, senin tüm isteklerini yerine getireceğim!” diyerek kabul etti.

Halide Teyze, durumu izleyerek sevindi. “İşte bu, gençler! Kavga gürültü ancak sevginizi yıpratır.” dedi gülümseyerek.

Fakat Araf, aniden ciddi bir ifadeyle, “Yalnız bir itirazda bulunmak istiyorum." dedi.

Halide Teyze, az önceki mutluluğun vermiş olduğu tesirle, “Tabi söyle bakalım, kara oğlan,” diye yanıtladı.

“Şimdi ben Alisa'yı düğüne kadar göremeyecek miyim?” diye sordu, eğlenceli bir tonda.

Halide Teyze gülerek, “E, biraz öyle olacak. Bu konuda itiraz edemezsin damat, düğünden önce gelini görmek uğursuzluktur,” dedi, yüzünde tatlı bir gülümsemeyle.

“Yapmayın lütfen Halide Hanım,” dedi Araf, gülümsemesine rağmen ciddi bir kaygıyla.

Halide Teyze, bir an düşündü ve ardından, “Bana bak kara damat… Aman, nereden çıktı bu kara damat? Biraz uygun bir ifade seç Halide!” dedi oyuncu bir tavırla. “Sen pek sabırsızlanıyorsun. Çok mu seviyorsun benim kızımı?”

Araf, Alisa’nın gözlerine derin bir bakışla “Evet, ben onu çok seviyorum. Onun huzuru benim için her şeyden daha değerli.” diye içten bir yanıt verdi. Bu sözler Alisa’nın yüzünde bir gülümseme oluşturdu.

Düğün hazırlıkları hızla başladı. Düğün tarihini belirlemek, davetiyeleri hazırlamak derken, Halide Teyze’nin kuralları çerçevesinde, Araf’ın Alisa'yı görememesi zor bir süreçti.

Düğün tarihleri belirlendi. Araf, düğün günü geldiğinde, Alisa’nın planını görmek için sabırsızlanıyordu. Alisa ise balayı hayalleri peşinde Araf’ın yanında olmanın mutluluğu içindeydi.

Nihayet düğün günü geldi çattı. Dostları ve aileleri, belirlenen mekanın etrafında neşe içinde toplandı. Halide Teyze, gelin odasında durarak genç çifti izliyordu. Gözlerinde bir parıltı ve sıcak bir gülümseme ile “Bugün, hayatlarınızın en güzel anlarından birine adım atıyorsunuz.” dedi. Masal, Halide Teyze'yi dışarıya çağırınca, yaşlı kadın telaşla Masal’ın yanına gitti.

Alisa, zarif ve şık bir gelinlik içerisinde aynadaki yansımasını seyrederken, Araf ona doğru yaklaşıp, “Hindistan’ı neden seçtiğini çok iyi biliyorum. Ben oraya asla gelmem!” dedi.

Alisa gülerek yanıtladı, “Düğün de yapmayacağız dedin ama şimdi damatlıkla konuşuyorsun. Hindistan’a ben değil sen gideceksin Araf! Hem de tek başına…”

Araf, alaycı bir tonla, “Sen gelmeden gitmem. Balayı dediğin iki kişiliktir, değil mi karıcım?”

Alisa, bir parça güvenle baktığı Araf’a, “Maalesef benim hiç Hindistan'a gitme merakım yok. Balayını tek başına geçirmeye mahkûm olacaksın, Araf!” diye yanıtladı.

Tam o sırada Masal içeri girdi ve genç çifti gülümseyerek izledi. "Herkes sizi bekliyor, neyi bekliyorsunuz arkadaşlar?" diyerek onları uyardı.

Alisa, arkadaşının sözlerine gülümseyerek yanıt verdi. Masal, odadan çıkarken, Araf düşmanca bakışlarını bıraktı ve Alisa’nın elini nazikçe tutarak sahneye doğru ilerlemeye başladılar.

Mekan, misafirlerin heyecanlı bakışları ve muhabbet sesleriyle dolmuştu. İlk dans için müzik çalmaya başladığında, Araf ve Alisa birbirlerine doğru adım attılar. Araf, Alisa'nın gözlerinin derinliklerine bakarak, “Bu anın tadını çıkar bir daha tekrarı olmayacak.” dedi. Alisa, karşısındaki adama öyle bir bakış attı ki Araf bozgunluğa vermemek için gülümsedi.

Dans sonunda Araf, Alisa’yı nazikçe kucaklayarak sahnede döndürdü. Alisa’nın kahkahası, mekanın içinde yankılandı ve herkes bu anın mutluluğuna eşlik etti.

"Ne yapmaya çalışıyorsun Araf? Az önce anın tadını çıkar bir daha tekrarı olmayacak dedikten sonra neden mutluymuşuz gibi davranıyorsun?"

"Mutluymuşuz gibi derken sen gerçekten mutlu değil misin?"

"Sen konuşana kadar ben mutluydum!"

"O zaman mutlu ol!" Dedi emreder gibi.

Kaşlarımı çatıp "Şuradan bir kurtulalım, hele şu kalabalık bir dağılsın o zaman göreceksin bana emretmeyi!"

Tehditlerim bir işe yaramamış gibi söylediklerimle ilgilenmiyordu. Hiçbir şey olmamış gibi gülümseyerek dans etmeye devam ettik. Bu halimize kahkahalarla gülesim geliyordu.

Düğün ilerledikçe, gelen konuklar da dansa katılmaya başladılar. Herkesin yüzünde gülümsemeler, gözlerinde mutluluk parıldıyordu. Gökay, dans etmek için Masal'ın yanına yaklaşıp izin istedi. Kız, karşısındaki adamı baştan ayağı süzdükten sonra mecbur kalmış gibi teklifi kabul etti.

Gökay gürültülü ortamda sesini duyurmak için kızın kulağına eğilerek "Sana bir şey sorabilir miyim?" Dediği an Masal kesin bir kararla "Sorma!" Dedi.

"Okulunu bitirince ne yapacaksın?"

"Anlamadım. Bana bunu neden soruyorsun Gökay?"

"Gelecekteki planlarını öğrenmek istiyorum kötü bir niyetim yok."

"Gelecekten pek bir şey beklemiyorum. Önce okulumu bitirmek sonra mesleğimi yapmak istiyorum."

"Başka?"

Kız, karşısındaki adamın amacını anlamadığı için kaşını kaldırıp şüpheyle baktıktan sonra devam ederek "Resim kursuna falan giderim. Param olursa seyahate çıkarım."

Gökay merakla "Başka Masal, başka ne yaparsın?"

"Kedi sahiplenirim. Belki spora başlarım. Ha unutmadan bir de kütüphane kurarım."

"Bir evliliği saymadın Masal, geri kalan her şeyi yaptın."

"Evlilik? Tabi canım bir de Allah nasip ederse evleneceğim."

"Evleneceğin adam kara gözlü, kumral, uzun boylu, yakışıklı ve güçlü biri olsa güzel olur."

Gökay kendini tarif ediyordu. Masal, karşısındaki adamın niyetini anlamıştı. Emin olmak için konuştu: "Kara gözlü, kumral, uzun boylu ve de yakışıklı öyle mi? Bu bana birini hatırlatıyor ama kim olduğunu bir türlü çıkaramadım, sanki tanıyor gibiyim."

Masal, Gökay’ın gözlerindeki ışıltıyı görünce yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. “Bir düşün bakalım belki çok uzakta değildir. Belki sana çok yakındır hatta belki birlikte dans ediyorsunuzdur.” dedi alaycı bir tonla.

"Ne demek istiyorsan açık açık söyle, lafı dolandırma Gökay!"

Dans müziği bitince kısa bir süre sessizlik oluştu. Gökay cesaret edip söyleyemedi. Masal'ın elinden tutarak pistten uzaklaştılar.

Düğün geceye kadar sürdü. Herkes dağıldığında ortada sadece gelin damat kalmıştı. Arabaya binip eve doğru yol alırken

sokak lambalarının ışıkları arasından hızla kayboldular. Ev yolundaki ormana giriş yaptıklarında araba yavaşlamıştı. Alisa ne olduğunu anlamak için Araf'a baktı.

Araf, Alisa'nın dikkatli bakışlarıyla karşılaşınca gülümsedi. "Sadece yavaşlayalım dedim. Ağaçların arasında biraz hava almak iyi gelir." dedi.

Alisa'nın içindeki merak kabardı. "Hava almak mı? Yağmur yağmaya başladı. Bu saatte ormanda ne yapacağız?" diyerek şaka yollu sordu.

"Bu geceyi unutulmaz kılmak için sana küçük bir sürprizim var." Alisa'nın gözleri şüpheyle doldu, ne olduğunu düşünmeye başladı. Araf, arabadan inerek kapıyı açtı ve Alisa'yı nazikçe dışarı çıkardı.

Dışarı adımını atınca gelinliğini tutarak yürümeye başlayan Alisa nereye gittiklerini merak ediyordu. Araf Alisa'yı kucağına alarak orman yolunda yürümeye başladı. Ağaçların yapraklarında toprağa düşen su damlalarının sesi, iki genç aşık için büyülü bir melodi gibiydi. Alisa, Araf’ın cesur hareketleri karşısında hem heyecan hem de mutluluk hissediyordu.

Yağmur damlaları hafifçe çiselemeye başladı ve Araf, Alisa’yı kollarında tutarak ormanın derinliklerine doğru ilerledi.

Araf, Alisa'nın neşesine gülümseyerek katıldı. Adam, kadını seviyormuş gibi yapmakta zorlanmadığını fark edince içinden bir şeyler koptu. Bugün onu mutlu etmek zorundaydı çünkü yapılan planı uygulamaktan başka çaresi yoktu. Ormanın derinliklerine vardıklarında, Araf Alisa'yı yere nazikçe indirdi.

"Hazır mısın?" diye sordu, gözlerinde bir parıltı ile. Alisa başını eğip Araf'a bakarken merakla sordu: "Ne için?"

Araf, bir anda etrafındaki ağaçların arasından küçük ama sevimli bir kulübe gösterdi. Anlayışla bakmaya çalışarak konuştu: "Şu saatten sonra senin değer verdiğin her şey benim için de değerlidir Alisa. O gün yaralı karga için yaptıklarında sen haklıydın. Hatamı telafi etmek için ben de ona güzel bir yer yaptım."

Alisa’nın yüreği sıcacık oldu. "Bu çok güzel bir sürpriz, Araf! Teşekkür ederim." diyerek Araf’a sarıldı. Araf o an yapacağı kötülüklerin servetini kurtarmaya değip değeceğine karşı şüphe duydu. Onu sonsuza kadar kaybedeceği bir kumarı oynamaya kararlıydı. Hayır asla duygularının esiri olmayacaktı.

Yağmurun tamamen durmasıyla birlikte, gökyüzü bulutlardan arınarak yıldızlarla dolmaya başladı. Araf, Alisa’nın elini tutarak onu dans etmeye davet etti. “Gel, yağmurdan sonra dans edelim!”

Alisa, mutlulukla Araf’ın kollarına girdi. Ormanın sesi ve yıldızların parıltısı eşliğinde, dans etmeye başladılar. Araf’ın elleri Alisa’nın belinde, Alisa’nın gözleri ise Araf’ın gözlerinde kaybolmuştu.

Araf tekrar Alisa'yı kucağına alıp eve kadar götürdü. "Bu geceyi hayatım boyunca hatırlayacağım," dedi Alisa, gülümseyerek Araf’a baktı.

"Unutmayacağına eminim." Dedi gizemli bir ses tonuyla.

Eve vardıklarında, Araf kapıyı açıp Alisa’yı nazikçe yere indirdi. İkisi de sırılsıklam ıslanmıştı ama mutlu bir şekilde eve adım attılar.

"Açıkçası bu gecenin böyle geçeceğini asla tahmin edemezdim. Hep böyle kal Araf!" Dedi mutlulukla.

Araf, bu sözleri içten bir şekilde duymak isterken gülümsemeye çalıştı: "Ben de bunu istiyorum ama unutmamalıyız ki hayat bazen beklenmedik sürprizler sunar." dedi gizemli bir tonla.

Alisa, Araf'ın bakışlarından neyi kastettiğini hissediyordu. Araf kızı elinden tutarak bahçede hazırlanmış olan romantik akşam yemeğine doğru götürdü. Araf mumların ateşini yakmak için mutfağa gidip çakmak aradı. Araf bahçeye geri döndüğünde Alisa sahte bir kızgınlıkla "Kötü Araf'ı nereye sakladıysan bırak hiç gelmesin. Ben yeni seni çok sevdim. Bugün ilk defa samimi olduğunu hissettim ve bu benim için bugün yaptıklarından bile önemliydi."

Araf bu sözleri hak etmediğini biliyordu. Genç kızın yüzüne baktığında neredeyse yaptığı plandan vazgeçecekti. Kalbinden gelen sesi düşününce bir kez daha kendine kızdı. Adamın kaşlarının çatıldığını ardında gülümsemesini fark eden Alisa ne olduğunu sordu. Adam cevap olarak "Buraya ilk geldiğin gün sana söylediğim sözü hatırlıyor musun?"

Alisa o güne gitmiş gibi gözleri uzaklara daldı.

"Bu sözleşme kağıdı sadece bir kağıt parçası. Şu an bu kağıt için buraya tutsak edildiğini düşünüyorsun ama bu sözleşme kağıdında yazılanlar yüzünden değil, ben istediğim için buradasın."

"Sizler ancak birilerini zorla burada tutarsınız kimse sizi isteyerek kabul etmez!"

"Öyle bir gün gelecek ki aynı sözlerini sana tekrar hatırlatacağım."

"Öyle bir güne ne siz şahit olun ne de ben!"

"Göreceğiz." Dedi meydan okur gibi.

Alisa gülünce düşüncelerinden sıyrılmıştı.

"Senin karşıma çıkmış olman bir tesadüf değil; belki de hayatın beni buraya yönlendirmesi." dedi. "Ama bilmelisin ki ben uzun vadeli bir tutsak değilim; özgürlüğüme çok düşkünüm."

Araf, Alisa'nın kararlılığından etkilenmişti içinde, hayallerinin peşinden koşan bu genç kızı kaybetmeme arzusu da vardı. "Bunu senin kadar ben de biliyorum. Ama bazen insan gemiyi terk etmek ister, ama deniz ona çok derin gelir." dedi, içindeki çatışmayı yansıtan bir ses tonuyla.

Mum ışığında gözleri parlayan Alisa, Araf’a muzipçe bakarak ekledi "Bugün sen kesinlikle tanıdığım Araf değilsin."

Araf, bu düşünce karşısında hafifçe gülümseyerek, içine düşen duyguların ağırlığını hissetti.

Loading...
0%