Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@madrabazbiryazar

Ailesi Polat için kayıp ilanı verdi. Biz de her yerde onu aradık. Hayatta mıydı? Yaşıyorsa Derya'nın ölüm haberini duymuş muydu? Bildiğimiz tek şey katilin yakalanmadığıydı.

Hem kendimi hem de arkadaşlarımın canını düşünmekten delireceğim. Polat'ın annesi oğlunun kayıp olduğunu duyunca acilen hastaneye kaldırıldı. Tansiyon hastasıydı Hülya abla. Doktor birkaç gün yatış vermişti.

Öte yandan Nehir'le refakatçi kalıyorduk Esma teyzenin yanında. Derya’nın ölümü, onu derin bir acıya boğmuştu. Bu hastane güvenliydi. Hepimiz yorgun ve kederliydik. Birbirimizle konuşmuyor, sessizliğimizle, içimizdeki sesleri susturuyorduk.

Derya'nın ölümünün üstünden bir hafta geçti. Kendimi az da olsa toparlamıştım. Yalnız annesi hâlâ ilk günkü gibi hiçbir şey yemiyor içmiyordu.

Zorla birkaç şey yemesi için ikna ediyorduk. Bizi görürken bile gözleri doluyor belki de şuan kızını yaşasaydı o da bizim gibi yanında olacağını düşünüyordu. Bu durumun bizim üzerimizdeki etkisini gizlemeye çalışsak da, yüzümüzde oluşan hüzün ifadesi her anımızda belirgin bir şekilde apaçık ortadaydı.

Hemşire çıkış işlemlerini halletti ve Esma teyzeyle beraber hastaneden ayrıldık. Nehir ve Kerim'de bize hastanedeyken çok yardımcı olmuşlardı.

Esma teyzeyi evine bıraktıktan sonra dışarıda bir kafeye oturmaya gittik. Dışarıyı ve yeni insanları görmek iyi olmuştu.

Emir işi ile ilgileniyor. Bana karşı ilgisiz hâlini sürdürüyor. Hayatına kaldığı yerden devam ediyordu. Onunla en son ne zaman görüştüğümü bile hatırlamıyorum.

Kafede oturduğumuzda etrafımızdaki insanların sesi, acısını bir nebze olsun hafifletti. Derya'nın gülümseyen yüzü ve neşesi aklımızdan çıkmıyordu. Herkesin hayatı devam ederken, sanki zaman tamamen durmuştu.

Nehir, etrafa bakarak insanların yaşamlarına, gülümsemelerine dikkat kesilmeye çalıştı. Derya’yı asla unutmamak gerektiğini biliyordu, ama hayata devam etmenin de yolunu bulmalıydı.

Derya'yı öldüren peşimdeki katil mi yoksa Kaan denen adam mı sorusuna zihnimde cevap arıyordum. Garson düşüncelerimin dağılmasına neden oldu ve o klasik cümleyi kurdu: "Ne alırsınız?"

Garsonun bu basit cümlesini bile anlayamadığım için saçmaladım: " Hâlâ ilk günkü gibi berbatım."

Garson tuhaf tuhaf yüzüme bakıp "Afedersiniz efendim sözlerinizden bir şey anlamadım." Dedi.

Nehir, dalgın hâlimi görünce durumu açıklama gereği duydu: "Çok zor bir dönemden geçiyoruz beyefendi. En iyisi siz, hepimize birer çay getirin."

Zor dönemimizin çay ile alakasını arayan garson garip hâllerimizden bir şey anlamadığı için olduğu yerde duruyordu.

Nehir en sonunda sinirlendi ve: "Beyefendi siparişlerimizi verdik. Neyi bekliyorsunuz?"

Ardından garson 'Ne hâliniz varsa görün' der gibi baktıktan sonra arkasını dönüp gitti.

Nehir elimi tutup konuştu. "Mira neden insanlara saçma cevaplar veriyorsun? Garson sana ne sordu, sen ne cevap verdin!"

"Garsonun cümlesini nasılsın diye anladım. O yüzden şey oldu."

Sıkıntıyla nefesini bıraktı ve bana: "Üzülme, biz bu günleri beraber atlatacağız." dedi.

Üçümüz de bir süre sessizce oturduk. Nehir'in sıcak eli, beni iyi hissettirmişti. Sonunda, garson siparişimizi getirdi ve Nehir teşekkür etti. Birlikte çaylarımızı yudumlamaya başladık.

Nehir, üzerimizdeki hüzünlü sessizliği bozarak konuyu değiştirmeye çalıştı: "Emir'in ilgisizliği seni hâlâ üzüyor öyle değil mi?"

Başımı salladım. "Evet, gerçekten üzülüyorum. İşine odaklanması tabii ki önemli, ama beni bu kadar göz ardı etmesi çok üzüyor."

Nehir anlayışla gülümsedi. "Şimdi üzüleceksin biliyorum ama Emir seni sevmiyor ki. Sana ilgi göstermemesi çok doğal değil mi?"

Onun söyledikleri mantıklı geliyordu. Emir'in de benim gibi zor zamanlar geçirdiğini düşünmek, ona biraz daha anlayışla yaklaşmamı sağlayabilirdi.

Nehir'e hüzünlü bir şekilde baktım. Derya gibi onu da kaybetmek istemiyordum: "Teşekkür ederim, Nehir. Bana her zaman doğruyu söylüyorsun. "

Nehir gülümseyerek yanıtladı: "Ne demek Miracığım, ben her zaman doğruyu söylerim. Çünkü dost acı söyler." Sözünü bitirince tebessüm etmeyi bırakıp yine sessizliğe gömüldük.

Kafede otururken, Kerim, Nehir ve beni güldürmek için bir fıkra anlattı.

"Bir öğrenci sınıfta dersi sıkıcı bulunca öğretmene sormuş: "Hocam, matematik neden bu kadar zor?" Öğretmen cevaplamış: "Çünkü matematik, benim de anlamaya çalıştığım bir şey!" Deyince birbirlerine bakıp güldüler.

Nehir gülüyordu ben de gülümseyerek "Hiçbir şey anlamadım fıkradan." dedim. Kerim ve Nehir buna daha çok güldüler.

"Mira, kafana reset mi attın?" İşte şimdi bunu anlamıştım. Kerim'in sözleri Nehir'in gülmesine neden olmuştu. Sonunda, kafeden çıkıp yürümeye başladık. Akşam serinliği yüzüme çarpınca kendime gelebilmiştim.

Yolda sohbet etmeye devam eden Kerim ve Nehir, beni eve kadar götürdüler.

Mahalleye geldiğimizde çocukların topunu alıp ayağıyla havada çevirerek oynayan Kerim'e, çocuklar birbirlerine bakıyorlardı. Oynamaktan sıkılıp topu çocuklara geri atan Kerim, yanımıza geldi. Sonunda eve gelmiştik. Evde tek olmaktan korktuğum için onları içeri davet ettim. Nehir ve Kerim beni yalnız bırakmadılar.

Birlikte yemek yapmaya karar verdik ve işe koyulduk. Nehir sebzeleri doğruyor, Kerim tavayı ısıtıyordu. Ben ise onlara akşam yemeği olarak istediğim yemeği anlatarak ardımcı olmaya çalışıyordum.

Nehir, küçük parçalara böldüğü sebzeleri tencereye eklerken çok ciddiydi, sanırsın atomu parçalıyor hanımefendi.

"Yarım saat ocakta pişsin sonra diğerlerini ekleriz." Deyince, Kerim elindeki tavayı ocakta türlü hareketlerle çevirirken bana bakarak sordu: "Alınma ama sen yemek yapmasını bilmiyor musun Mira?"

Nehir benden önce lafa atlayıp "Bilmiyor." dedi. Nehir'e inat olsun diye "Hayır, yemek yapmasını biliyorum." Dedim.

Kerim tavayı bırakıp ocağın altını kısınca sordu: "Mesela kaç yemek yapmasını biliyorsun!"

Ben tam cevap verecektim ki Nehir yine benden önce davranıp "Tam dört tane!" dedi. Kerim ve Nehir bakışarak gülmemeye çalıştılar. Tam birbirlerini bulmuşlar!

Nehir'in gülmesi Kerim'in hoşuna gitmiş gibi adam sormaya devam etti: "Şu seçkin yemeklerini merak ettim. Dört tane olduğuna göre iddialı bir şey olsa gerek!"

Madem onlar benimle alay ediyorsa o zaman ben de onlarla dalga geçerim. Boğazımı temizleyip kendimden emin bir şekilde parmaklarımı açarak sayıyordum: "Salçalı makarna, peynirli makarna, yoğurtlu makarna bir de sade makarna... "

"Yani sadece bir yemek biliyorsun o da makarna, öyle mi?"

Alaylarını umursamadığımı belli etmek için Kerim'in söylediğini başımla onayladım.

Yemek pişerken sohbet etmeye devam ederken bu arada çılgın ikili ben yokmuşum gibi bakışıyorlar. Sonra benim varlığımı fark etmiş olacaklar ki kendilerini toparlayıp yemek yapmaya devam ediyorlar. Nehir, "Kerim bana tezgahtan yağı uzatır mısın?" dedi.

Adam tezgahtaki yağın gözünün önünde olmasına rağmen bulamamış gibi etrafına bıkınarak arıyordu. Hadi aşıksın anladık da salak mısın be adam, yağ şişesi gözünün önünde duruyor!

Yağı uzatmak için Kerim'e verdiği süreyi çok bulan Nehir, sinirle tezgaha doğru gelip şişeyi alayım derken Kerim'de o sırada, sonunda görmüş olduğu yağ şişesini eline alıp birden arkasını dönünce bu ikili çarpıştılar. Yağ halının ortasına yayılmaya devam ederken sanki her şey ağır çekimdeymiş gibi yavaş hareket ediyordu. O an, mutfakta oluşan yağ felaketinin farkında değillerdi. Birbirlerine bakmayı sürdürüyorlardı.

Baktım bunların gözlerini ayrılacağı yok ben de yalandan bir öksürük sesiyle yaşanan romantizimlerini böldüm.

Romantizim tarafı tartışılırdı çünkü mutfağım yağdan bir olmuştu. Nehir ve Kerim, anlık bir şaşkınlık yaşadıktan sonra, yüzlerinde beliren ifadeler kayboldu.

Az önce benimle alay ettikleri için ben de onlarla alay ederek konuştum: "İşte size mükemmel bir yemek yapma becerisi örneği! İkisi de aynı anda bir şey ararken, sonuç bu!”

Nehir'in sinirli tavrı ve Kerim'in şaşkın bakışları, o anın neşeli bir hale bürünmesini sağlıyordu. Yağın yerde yayılmasını fark eden Nehir, sinirli bir şekilde "Bu senin hatan Kerim!" diye bağırdı. Kerim ise hala şaşkın bir şekilde etrafa bakınıyordu. Mira, bu komik olayın sona ermemesini istiyordu.

Nehir sakinleşmeye çalışarak, “Tamam, sorun yok şimdi burayı temizleyeceğiz! Kerim, bana yardım et!” dedi.

Kerim, Nehir’in çağrısına hemen yanıt vererek hızla hareket etti. O an için şaşkınlığı yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı ama hala ne yapması gerektiği konusunda net bir fikri yoktu. Nehir, sert bir şekilde elini uzatarak temizlik malzemelerini aldı ve Kerim’e uzattı.

Kerim konuyu hemen kapmak istedi: "Bence Nehir, sen tam bir aşçı olabilirsin ama mutfak kazalarına karşı dikkatli olmalısın!"

Nehir, gülümseyerek ona dönüp "Sana mı soracağım Kerim? Bak, daha tezgahı temizleyemedik!" dedi. Hepimiz gülmeye başladık. Kerim, "Elimden geleni yaptım!" diye yanıt verdi.

Nehir arada sırada kıyafetine bulaşan yağı hatırlatıp öfkeyle Kerim'e bakmaya devam etti.

"İkimizde aynı anda çarpışmamıza rağmen neden senin üzerine yağ dökülmedi Kerim?" Dedi, arkadaşım galiba Kerim'in bilerek böyle yaptığını zannediyordu.

"Ne demek istiyorsun yani yağı bilerek mi üzerine döktüm?" Diye kendini savundu Kerim.

Nehir, alaycı bir gülümsemeyle “Başka bir açıklaman yok gibi!” dedi. Kerim bu durum karşısında ne yapacağını bilemedi, yüzündeki şaşkınlık ifadesi yerini komik bir savunmaya bıraktı."Şimdi yine bütün suç benim mi oldu?"

O sırada, Nehir bir şey düşünmüş gibi durdu ve elini enseye koyarak, “Bunu başka bir gün düşünebiliriz. Çok geç oldu ve ben gerçekten açım!” dedi. Hemen ardından gülmeye başladı.

İkili arasındaki bu tatlı atışma, mutfaktaki karmaşaya biraz neşe katıyordu.

Nehir, temizlik malzemelerini alıp komik dans hareketleri yaparak yağ izini takip ediyordu. Sonunda, temizlik işini bitirdiklerinde hem mutfak hem de ruh halimiz biraz daha düzenlenmişti.

Nehir, “Tamam, artık pişirmeye devam edebiliriz!” dedi. Ben de “Harika! O zaman ne pişireceğiz? Bakalım benim makarna bilgim burada devreye girebilecek mi” diye yanıtladım.

Kerim ocağın üzerine bakınca yemekten çıkan dumanlara doğru hızla koştu. Ocağın altını kapattı. Kapağı açıp yanık kokusunu almamak için burnunu tıkadı.

"Ne oldu Kerim, yoksa yemek yandı mı?" Diye sordu Nehir.

Yaptığı yemeğin yandığını gören adam, sinirle "Koku da mı almıyorsun Nehir? Bak yandı işte!" Dedi ve üzüntüyle tencereye baktı, bir yandan da yanmış olan yemeğin tadını hayal etmeye çalışıyordu. Şu an, aşçılık kariyerinin bitişinin eşiğindeydi.

Nehir, aniden açılan tencereye yaklaşarak "Bana Belki hâlâ kurtarabiliriz," dedi.

"Nasıl kurtaracağız ki? Duman her yeri sarmış durumda!" diye yanıtladı Kerim. Nehir, ciddiyetini koruyarak ona moral vermeye çalıştı. “Şimdi yapmamız gereken tek şey, altını kapatıp yenisini hazırlamak! Düşünme, sadece hareket et!”

Kerim, “Eğer güzel bir şey çıkaramazsak, hepimizi buradan sitemkar bir şekilde kapının önüne koyarım!” diye şakayla karışık tehdidini savurdu. Kendimi tutamayıp bir kahkaha attım.

Nehir, hızlıca yeni bir tencere aldı ve taze sebzelerle birlikte yeni bir yemek pişirmeye karar verdi. Nehir, bana dönerek "Makarna yapalım, senin uzmanlık alanın değil mi?" dedi.

Kerim araya girerek, “Belki de bu sefer yapmaya çalışacağımız o dört makarna tarifinin hepsi aynı anda olmamalı.” diye espiri yaptı. Nehir ona bakarak “Kendini çok akıllı sanıyorsun ama elinde sadece bir yemek türü var!” diyerek karşılık verdi.

Kerim bir gülümsemeyle, “Artık sadece salçalı makarna yapıyorsun değil mi?” dedi. Nehir, "Hayır, Kerim! Bu sefer biraz farklı bir yemek yapmayı düşünüyorum!" diyerek yeni bir tarif bulmak için buzdolabına doğru ilerledi.

Mutfakta gülüşmeler eşliğinde çalışmaya başladık. Nehir taze malzemeleri hazırlarken, ben de makarnayı kaynar suya atmak için ocağın yanına doğru gittim. Kerim arada sırada taze sebzeleri doğramasına yardım ediyordu ama aynı zamanda bir yandan komik yorumlar yapmaya devam ediyordu.

“Makarna yaparken sadece su kaynatılıyordu değil mi?” diye sordu Kerim, şakayla.

Önündeki yemekle ilgilene arkadaşım, “Evet, işte şimdi oldu!” dedi.

Sondaki faciaya rağmen yapılan yemeğin sonunda masaya oturmadan önce Nehir gidip duş aldı. Ona temiz kıyafetler verdikten sonra giyinip masaya oturdu ve birlikte yediğimiz yemeğin tadını çıkardık.

Yemek sonrası, oturma odasına geçtik ve birlikte film izlemeye karar verdik. Bu sefer, gerilim dolu bir film yerine komedi filmi seçtik. Birlikte güldük, eğlendik ve korkularımızı bir kenara bıraktık.

Bu komedi filmi, başlangıçta pek de ilgimizi çekmiyordu ama zamanla kahkahalarımıza neden olan bir dizi absürt sahne ile bizi sardı.

Loading...
0%