@madrabazbiryazar
|
Yine aynı günlerin birbirini kovaladığı bir günü geçirmekle uğraşıyorum. Sabah ekmek almak için dışarı çıktığımda, gözlerim henüz uykuluyken bile çevremdeki her şeyi taramak istemişti. Hava serin ama güneş yavaş yavaş doğmaya başlamıştı. Sokakta ilerlerken, herkes kendi telaşında kaybolmuş gibiydi. İşte o anda, marketin önünde duran kayıp ilanını görünce yüreğim bir an durdu. Bu düşündüğümden çok daha gerçekçi geldi. Hayal meyal hatırladığım bir an vardı; birlikte kahve içtiğimiz, gülüştüğümüz günler... Marketin içine girdiğimde, Polat’ı alışveriş sepetini doldururken gördüm. Gözlerim onun üzerine kilitlenmişken, bir an için olduğum yerde durdum. "Polat!" diye bağırdım, ama sesi duymuyormuş gibi davranmaya devam etti. Başında şapka vardı ama onun Polat olduğuna adım gibi emindim. İçimden bir ses onu takip etmemi söylüyordu. Ailesi onu her yerde arıyorken onun ise hiçbir şey umrunda değildi. Aldığım ekmeği yerine koydum ve izini kaybettirmeden takibe başladım. Aldıklarının parasını ödeyip dışarı çıktı. Az sonra ben de peşinden çıktım. Nereye gidiyordu belli değil. Sürekli arkasına bakıyor. Beni fark etmesi ân meselesiydi. Birinden mi kaçıyor? Uzaktan göründüğü kadarıyla çok zayıflamıştı. Bir klübenin önünde durdu. Ardından kapıyı açıp içeri girdi. Burada mı kalıyordu? İyi ama neden? Camdan bakıyordu yine etrafa sanki birine görünmekten korkuyor. Açık olan tüm perdeleri kapattı ve bir daha görünmedi. Kalbim hızlıca çarparken, klübenin önünde durdum. Polat'ın burada ne yaptığını ve neden herkesten belirgin bir şekilde kaçış içinde olduğunu anlamaya çalışıyordum. Onu buraya kadar takip etmek cesaretimi toplamak için yeterince zaman vermemişti. Ama merakım galip gelmişti ve bir şekilde onun peşinden gitmem gerektiğine inanıyordum.
Perdenin bir kısmı örtülmemişti. Polat beni görmesin diye eğilerek karşı tarafa geçtim. Gizlice pencerede içeriyi gözlüyordum. Battaniyeye sarılı bir şey koltukta duruyordu. Boyu normal bir insan uzunluğundaydı. Battaniyeden gözlerimi çevirip Polat'ın ne yaptığına baktım. Köşedeki masanın olduğu yerde bir sandalyeye oturmuş, ellerini yüzüyle kapatarak derin düşüncelere dalmış gibiydi. Önünde birkaç dilim ekmek vardı ama hiç hareket etmiyordu. Hızla içerideki odalardan birine gitti. Bir süre sonra havluyla ellerini siliyordu. Tekrar kahvaltı masasına oturdu. Odaya dikkatlice baktığımda, havlunun üstündeki kan lekelerini fark etmiştim. Ne olmuştu? İçimdeki korku ve merak, beni daha fazla izlemeye itti. havluyu yanına alarak, arka oda kapısını kapattı. Tam o sırada, içimde derin bir korku belirdi. Odaya giden yolda, Polat’ın bir şeyden kaçtığını artık hissediyordum. O an bir karar vermem gerektiğini anladım. Ya oradan uzaklaşacak ya da ona yardım etmeye çalışacaktım. Camdan geri çekilirken, Polat’ın yanına gitmeye karar verdim. Fakat klübenin kapısının önünde durduğumda tereddüt ettim. Elimi kapıya götürdüm, yavaşça kapıyı ittim. İçeriye girmek için cesaretimi bulmak zorundaydım. Tam o anda Polat arkasını döndü. Gözleriyle beni görünce anında korkuyla irkildi. "Ne yapıyorsun burada?" diye bağırdı. Cevap vermemi beklemeden hızla koşarak evden uzaklaşmaya çalışıyordu. Gerçekten ondan duyduğum bu ses, beni korkutmak yerine içimdeki cesareti uyandırmıştı. seslenme ihtiyacı duydum: "Nereye gidiyorsun Polat, dur!" Durmadı koşarak uzaklaştı. Oğullarının hayatta olduğunu ailesine haber vermeli miydim? Ama o zaten uygun görseydi haber vermez miydi? Şu an çok kararsız kalmıştım. En iyisi ailesine söylemekti. Oğullarından haber alamayan aile, Polat'tan umudu kesmiş gibiydi. Bunu söylemek ne kadar doğru ben de bilmiyorum. Ama önce Polat'ın neden böyle benden kaçar gibi koştuğunu anlamadığım için ona mesaj atmayı düşündüm. En azından Polat'ın neyden kaçtığını öğrenebilirdim. Siz: Polat ailen her yerde seni arıyor. Lütfen onlara daha fazla acı çektirme. 09.30 Vereceği cevabı çok merak ediyordum. Ben de o sırada burada daha fazla oyalanmadan eve gidiyordum. Ardından cebimdeki telefonun titreşimini hissettim. Ekranı açıp gelen mesaja tıkladım. Polat: HAYIR DÖNMEYİ DÜŞÜNMÜYORUM. 09.31 Siz: Ben yaşadığını ailene söyleyeceğim. Oğullarının yaşadığını bilmek onların da hakkı. Senin için çok üzülüyorlar. 09.32 Polat: Hayır Mira, lütfen onlara hiçbir şey söyleme. 09.33 Polat ailesine çok düşkündü. Arkadaşlarımızla bir yerlere gitmeyi planlasaydık aramızdan en erken o ayrılırdı. Bahanesi hep aynıydı. Şimdi onun bu hâline bir anlam veremiyordum. Siz: Neden böyle davranıyorsun? Ailen senin için ne kadar endişeleniyor Polat! 09.34 Polat: BENİ RAHAT BIRAK MİRA. BİR SÜRE YALNIZ KALMAM GEREKİYOR. BEN SONRA ONLARA HER ŞEYİ AÇIKLAYACAĞIM! 09.35 Büyük harflerle yazıyor bir de beyefendi! Benden günah gitti. Deyip telefonu cebime geri koydum. Polat'ı takip ettiğim için almadığım ekmeği gördüğüm ilk bakkalların birinden aldım. Evine oldukça yakın bir yerde olan bu küçük dükkandaki bu amca, belki Polat hakkında bir şeyler biliyor olabilir düşünüp merakla sordum: "Amcacım sen Polat diye birini tanıyor musun? Uzun boylu, esmer, ela gözlü..." "Ben yıllardır burayı işletiyorum hanım kızım, buradaki herkesi tanırım ama bahsettiğin gibi birini tanımıyorum." Teşekkür edip dışarı çıktım. Kahvede her gün birileri izleyenlere mi sorsaydım? Evin yakınlarında olan kahveye biraz daha yürüdüm. Kaldırıma kadar taşmış masalardan birinde oturan adama sordum: "Bakar mısınız? Ben Polat Dürüst'ü arıyorum. Kendisi buralarda mı oturur?" Kopkoyu çayından bir yudum aldıktan sonra yüzüme bakıp sordu: "Sen kimsin yeğenim?" Ben ne diyorum dayı ne diyor! Ne yapacaksın ya kim olduğumu diye düşünürken kahvedeki dayı, suskunluğuma bir anlam verememiş gibi bakınca ben de cevap vermem gerektiğini anladım: "Bir arkadaşıyım diyelim..." Konuyu daha fazla uzatmak istemiyordum. O sırada dayı tuhaf tuhaf yüzüme bakıyor. Yanlış bir şey mi söyledim acaba diye düşündüm. Ne olduğunu anlamadan kötü bir şey varmış gibi dayı dudaklarını büzdü ve sert bir şekilde cevap verdi: "Polat Dürüst diye birini tanımıyorum. Burada oturanların hepsi benim dostlarımdır. Eğer onunla ilgili bir şey biliyorsan, polise git ve bildir. Benimle uğraşma." Dayı az önce tatlı tatlı konuşuyordun. Şimdi niye bana yükseldi? Dayının bu cevabı beni daha da şaşırtmıştı. Polat'ın polislik bir durumu olduğunu kayıp ilanında görmüş olduğu için böyle söylüyor olabilirdi. Kahvedeki dayıyı bırakıp Polat'ın izini sürmeye devam etmem gerektiğine karar verdim. Ama nasıl? Polat'ın neden böyle davrandığını, neden ailesinden kaçtığını anlamak istiyordum. Belki de bir şeylerden kaçıyordu ve yardıma ihtiyacı vardı. Ona ulaşmak için daha farklı bir yol denemeliydim. Aslında uğraşmak istemiyordum böyle şeylerle ama Polat'ın hayatta olduğunu ve evini gördüğüm için mecburen kendimi sorumlu hissettim. Aklıma Polat'ın en yakın arkadaşı Eren'i aramak geldi. Onunla hep beraber eğlenirlerdi. Çoğu zaman yanında görmeme rağmen fazla bir muhabbetimizin olduğu söylemezdi. Belki o biliyordur diye Eren'i aramaya karar verdim. Rehberimden Eren'in numarasını tuşladım ve açılması için beklemeye başladım. Telefon birkaç kez çaldıktan sonra Eren'in ince sesini duydum: "Alo, kimsin sen, numaran kayıtlı değil?" O gün yanına telefonunu almayı unutan Polat, arkadaşına ulaşmak için benim telefonumu kullanmıştı. Numarasını daha önce Polat tarafından kaydedilmişti. Kim olduğumu söyledikten sonra sakin olmaya çalışan ses tonumla konuştum: "Eren kaç gündür Polat'ı arıyorum ama bir türlü ulaşamıyorum. Siz yakın arkadaşsınız biliyor Onunla ilgili bir şeyler öğrenmek istiyorum." Eren sessizce bir süre düşündü ve sonra konuşmaya başladı. "Mira, sen miydin? Pardon... Polat'ı mı arıyorsun? Onunla ile ilgili gerçekten de garip bir durum var. Birkaç ay önce onun davranışları değişmeye başladı. Daha önceki enerjik ve neşeli halinden eser kalmadı. Son zamanlarda ise hiç görüşmüyoruz. Kendisini sürekli olarak kapatmış durumda." Bu bilgiler beni daha da endişelendirmişti. Polat'ın hâli gerçekten de kötüye gidiyordu. Ona yardım etmek için ne yapabileceğimi düşünmeye başladım. "Eren, Polat'ın nerede olduğunu bilmiyor musun?" "Evet, maalesef bilmiyorum. En son birkaç ay önce onunla konuştum. O zamandan beri hiç görüşmedik. Eğer onunla iletişime geçersen, ona yardım etmeye çalış. Bunu ailesine bildirmek daha iyi Mira." Eren'in bu önerisi aklımda yer etti. Polat'a yardım etmek için ailesiyle iletişime geçmek en doğru adım olabilirdi. Belki onlar daha fazla bilgi sahibiydi ve Polat konusunda yardımcı olabilirdi. Polat'ın annesinin numarasını bulup aradım. Birkaç saniye içinde telefon çaldı ve hemen açıldı. Sonunda kariı taraftan bir kadının acılı ve tiz sesini duydum. "Alo, kimsiniz?" "Merhaba teyzeciğim hatırladın mı? Ben Mira. Polat'ın arkadaşıyım. Ben şey için rahatsız etmiştim... Polat'tan bir haber alabildiniz mi?" Kadının sesinde şaşkınlık vardı. "Polat'ı uzun zamandır arıyoruz. Onunla iletişime geçemedik. Ah yavrum başına kim bilir neler geldi? Sen nerede olduğunu biliyor musun?" Bir ân doğruyu söylemeli miyim diye düşündüm. Ardından: "Ben Polat'ı son olarak bir markette gördüm. Sonra onu takip ettim ve bir klübe girdiğini gördüm. Ama orada ne yaptığını bilmiyorum." Kadın sessizce bir süre düşündü ve sonra konuştu. "Teşekkür ederim, Mira. Eğer Polat hakkında bir gelişme olursa bana da haber et olur mu? Lütfen onu bulmamıza yardımcı ol." Telefonu kapattıktan sonra içimde bir mutluluk belirdi. Polat'ın ailesi şimdi durumdan haberdar olacaktı ve onu bulmak için ellerinden geleni yapacaklardı. Böylece ben de Polat'ı aramaya devam edecektim. Onun neden böyle davrandığını ve neye kaçtığını öğrenmek için elimden geleni yapacaktım. Polat'a yardım etmek ve onu yeniden ailesiyle buluşturmak için her şeyi yapmaya hazırdım. Eve vardığımda ilk işim Nehir'i aramak oldu. Numarayı tuşladım ve açılmasını bekledim. Telefonu evin içinde çalıyordu. Evde bırakıp gitmiş olmalı. Kapattım ve Kerim'in numarasını tuşladım. Yakınlarda bir titreşim sesi geliyordu. Kerim de mi evde unutmuştu telefonunu? İşler iyice garip bir hâl almaya başladı. Telefonumu kapatmadan sese doğru gittim. Ekranda benim numaram vardı. Kerim ve Nehir'in telefonlarını evde bırakıp gitmeleri akıl alır gibi değildi. Evin oturma odasındaki masanın üstünde, bir cüzdan gördüm. Cüzdanı açtığımda, içinde Nehir’in kimlik kartı ve birkaç kredi kartı vardı. Kerim’in adını taşıyan cüzdanı da buradaydı. Bir dizi düşünce zihnimde dolaşmaya başladı. Hızla Nehir’in numarasını tekrar tuşladım, telefon çalmaya başladı ama bir cevap gelmedi. O an, bir şeylerin çok yanlış gittiğini hissettim. Onlar beraber dışarı çıktılarsa o zaman neden ikisinin de cüzdanları buradaydı? Telefonumu çıkartıp acil numarayı tuşlamaya karar verdim. O sırada Nehir’in odaya bıraktığı cüzdanın içindeki kredi kartlarına bakarken araya sıkıştırılmış bir not fark ettim. Küçük bir kağıda “Birlikte uzaklara gidiyoruz. Bizim için endişelenme.” şeklinde bir mesaj yazılıydı. Kağıttaki yazı Nehir'in yazısına benzemiyordu. Belki Kerim yazmış olabilirdi ama para ve kimlik olmadan nereye kadar gidebilirler ki diye düşünürken telaş içinde akşama kadar evde bekledim. Saat sekizi geçmesine rağmen hâlâ ortada yoklar. İnsan telefonsuz bu kadar saat geçirebilir mi? Başlarına bir şey geldiğini düşünüp şüphelenmeye başlamıştım. Gece boyunca onları bekledim. Sabaha karşı uyuyakalmıştım. Gözlerimi açtığımda evde yalnız olduğumu fark ettim. Saat, sabahın erken saatleriydi. Hızla telefonuma baktım, hiçbir mesaj ya da arama yoktu. Odanın içinde dolaşarak bir şeyler bulmaya çalışırken cüzdanları tekrardan kontrol ettim ama içinde sadece boş kredi kartları ve Nehir’in kimliği olduğu için daha fazla bir şey bulamamıştım. O an, cüzdanın yanındaki küçük not tekrar gözlerimin önüne geldi. “Birlikte uzaklara gidiyoruz. Bizim için endişelenme.” Bunlar kesinlikle ikisinin de tarzına uymuyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Sanki bir şeyleri gözden kaçırıyordum. Polise gitmeliyim diye düşündüm. Hemen çantamı alıp evden çıktım. Kapının dışına çıktığımda, derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Hızlı adımlarla yürüyerek durakların oraya ilerledim. İçimde bir yerlerde, onların başına kötü bir şey geldiği korkusu büyümeye başladı. Korktuğum başıma gelmişti. İkisi de dünden beri kayıptılar. Bütün bunların sebebi ben olabilir miyim diye düşünmekten kendimi alamadım. Eğer katil Nehir ve Kerim'i kaçırdıysa o zaman onları kullanarak beni yakalamaya çalışacaktı. Hayır, böyle bir şeyin olmasına asla izin vermeyecektim. Artık katilin keyfi yüzünden bir kişi daha zarar görmeyecekti. Yolda yürürken kendimi düşüncelere kaptırmış olduğum için şaşkınlığımı fark eden Polat, hızlı bir şekilde başını kaldırdı ve yanımdan geçip gitmeden hemen önce gözleri gözlerimle buluştu. O an aramızda bir anlık sessizlik oldu, ne yapacağımı bilemez bir şekilde birbirimize bakakaldık. Tanıdık olmasına rağmen bir yabancı gibi görünüyordu. Sonunda Polat, sakin bir şekilde başını sallayarak gözlerini benden kaçırıp hiçbir şey olmamış gibi yoluna gitti. İşte yine Polat'ı görmüştüm ve yine beni görmemiş gibi davrandı. Onu tanıyordum, eskiden yıllardır aynı mahallede yaşamıştık. Dosttan öte kardeşim gibiydi. Onu takip etmem gerektiği hissine kapılarak peşinden gittim. Hızlanmak için koşmaya başladım. Yanına yaklaştığımda nefes nefese kalmıştım. Nihayet beni fark etmişti. Kalp atışlarım yavaşlarken Polat'ın yüzünde hâlâ korku dolu bir ifade vardı. "Polat neden benden kaçıyorsun?" diye sordum. Cevap vermeyip gidecekti ki kolundan tuttum. Elini hızla çekip uzaklaşırken ben de peşinden gittim. O kadar hızlıydı ki yetişemeyince arkasından bağırmak zorunda kaldım: "Neden böyle davranıyorsun Polat?" Arkasına bakıp susmamı işaret ettikten sonra adımlarını yavaşlatınca yanına gittim. "Beni neden takip ediyorsun, peşimden gelerek ne yapmaya çalışıyorsun?" Diye sordu. "Sadece seni merak ediyorum. Asıl sen böyle yaparak ne yapmaya çalışıyorsun?" Polat bir an tereddüt etti, ardından kısık bir sesle "Ne yaptığımı boş ver. Peşimden gelmeyi bırak! Kimse görmeden uzaklaş buradan!" dedi. Polat bu hâldeyken sözlerine inanıp hiçbir şey olmamış gibi arkamı dönüp gidemezdim. Gitmemekte inat edip sözlerime devam ettim: "Ben hiçbir yere gitmiyorum! Niye bu kadar korkuyorsun yoksa sen birilerinden mi kaçıyorsun?" "Bunlar ayaküstü konuşulacak şeyler değil Mira! Beni görmemiş gibi yap ve evine git!" Sesini yükselterek beni kızdırabileceğini zannediyor ama, gerçeği öğrenmeden bu işin peşini bırakmayacaktım. "Bu sen değilsin Polat! Çok tuhaf davranıyorsun ve son günlerde bir şeylerin seni rahatsız ettiğini fark ediyorum. Eğer bir sorunun varsa lütfen bunu bizden saklama. Sana yardım için buradayım. Bir sorun olduğu çok belli oluyor, lütfen bana anlat!" dedim. Bir süre sessiz kaldı, sağına soluna baktıktan sonra uysallaşarak "Evet maalesef büyük bir sorunum var." diye itiraf etti. "Geceleri bilmediğim bir numara tarafından aranıyorum. Hakkımda her şeyi bildiğini söylüyor. Sürekli bir takip altında olduğumu hissediyorum." "Polise neden gitmiyorsun?" Diye sorunca umutsuzca başını sallayarak konuştu: "Polise gidersem eğer suçlu olduğum için anında beni tutuklayacaklar!" "Polat ne diyorsun Allah aşkına! Seni polis neden tutuklasın? Belli ki biri seni rahatsız ediyor, bunun seninle ne alakası var?" "Olayın ne olduğunu bilmediğin için böyle konuşuyorsun Mira! O, seni görmeden hemen buradan git!" "Güvenli bir yere gidelim! Başına herne geldiyse seni anlayışla dinleyeceğime söz veriyorum." |
0% |