@madrabazbiryazar
|
Polat'ın yüzüne bakınca gözlerindeki korkuyu görebiliyordum. Onun için bu durum ne kadar zorsa, benim için de o kadar sıkıntılı bir durumdu. Sessizce konuşmaya çalıştı:"Sana o adam beni takip ediyor diyorum, sen ise bana güvenli bir yere gidelim diyorsun!" Tekrar etrafa bakındı ve sonunda derin bir nefes aldı. "Tamam ama burası da güvenli değil. Çok dikkatli olmalıyız." dedi. Ona güven vermek için sakin görünmeye çalıştım. "Nereye gideceğiz?" diye sordum. Polat, yanındaki bir sokakla bir süre boyunca düşüncelere daldıktan sonra, " Kütüphaneye gideceğiz. Beni tanımıyormuş gibi yap ve birkaç adım arkamdan gel!" dedi. Başımı sallayarak onayladım. Birbirimizdeb oldukça uzakta yürüdük. O nereye gidiyorsa ben de o taraftan gittim. Kütüphaneye ulaşınca, Polat kapıyı açtı ve içeri girdi. Biraz bekledikten sonra ben de peşinden gittim. Kütüphanenin sessizliğinde yalnızca ayak seslerim duyuluyordu. Polat nereye gitti diye bakınırken bir el, beni bileğimden tutarak hızla odanın içine doğru çekti. Hızla odanın içine çekilirken dengemi kaybedip bir an için sendeledim. Polat, karşıma geçerek kapıyı kapattı ve pür dikkat etrafa bakındı. Bu oda karanlıktı, yalnızca pencerelerden sızan hafif gün ışığıyla aydınlanıyordu. "Sessiz ol. Bir süre burada kalmalıyız." dedi fısıldayarak. "Ne oluyor Polat? Beni bu kadar korkutma!" dedim, içimdeki endişe daha da büyüyerek. "Sessiz ol, o kütüphaneye girdi." diye mırıldandı. "Kimden bahsediyorsun? Ne yaptın ki böyle biri peşine düştü?" diye sordum. Bunu sözü kendi hayatını düşünmeden söylemiştim. Kimseye bir şey yapmamıştım ama benim de peşimde biri vardı. "Bir hata yaptım." dedi, isteksizce. Ne hatası der gibi yüzüne bakınca ne söylemek istediğimi anlamıştı. Polat, panik içinde "Burada uzun süre kalamayız. O adamın beni bulma ihtimali var." diye ekledi. "En azından burada bir süreliğine güvendeyiz. Odanın içinde sen ve benden başka kimse yok!" Belirsiz bir bakışla bana döndü ve gizemli bir sesle anlatmaya başladı: "O felaket gün iki hafta önceydi. Geçmişte yaptığım bir hata, şimdi kapımı çalıyor. O adamın ne kadar güçlü olduğunu bilmeden asla saklanamayız!" dedi. Polat, hemen dikkat kesildi. "Sanırım biri geliyor." diye fısıldadı. Gözleri genişleyerek kapıya yöneldi. Hızla, kütüphanenin en arka köşesine doğru sürüklendim. Polat, beni korumak istercesine yanımda durmaya çalıştı. Kapı açıldığında, içeriye kütüphanenin müdürü girdi. Yüzünde şaşkın bir ifade vardı. "Gençler burada ne yapıyorsunuz? Buraya girmek yasak!" diyerek bizi azarladı. Polat, hemen soğukkanlı bir tavırla, "Sadece kitap bakıyorduk. Bir araştırma yapıyorduk," dedi. Müdür, gözlerini Polat’a dikti ama kafasında bir şüphe belirmişti. "Bu odada kitap yok! Neden burada duruyorsunuz?" diye tekrar sordu. Polat, müdüre yaklaşarak daha inandırıcı bir sesle, "Bizim özel bir projeye ihtiyacımız var. İzninizle kısa bir süre daha burada kalabilir miyiz? Söz veriyorum sadece on dakika!" Dedi. Müdür, kafa karışıklığı içinde başını salladı. "Sadece birkaç dakika!" Onun arkasında bıraktığı kapı hafif bir gıcırtıyla kapanırken, Polat benimle birlikte bulunduğumuz köşeye döndü. "Adam bizi dışarı şutlamadan anlat ne anlatacaksan!" Diyerek çıkıştım. O güne gidiyormuş gibi anlatmaya başladı: "İki hafta önce pazartesi günü biraz dışarı çıkıp arkadaşlarla eğlendikten sonra kafam güzelken eve gittim. Koltukta sızmışım, gözlerimi açtığımda neredeyse ikindi okunacaktı. Hiçbir şey hatırlamıyordum. Koltuğa tutunarak kalktığım sırada yerde duran bıçağı fark ettim. Gözlerimi uyuduğum koltuğa çevirince yattığım yerde bir ceset vardı. Yanımdaki cesetin dün beraber dışarı çıktığım arkadaşıma ait olduğunu görünce o an korkudan ne yapacağımı bilemedim. Dün gece olanları hatırlamaya çalıştığım sırada kapı çaldı. Telaşa kapıldım. Perdenin arkasından gelene baktığımda Hakan'ı gördüm. O gün beraber halı saha maçına gidecektik. Ben gelmeyince merak etmiş olmaydı. Evimin içinde ceset varken bu durumu kimseye açıklayamazdım." "Ne! Ferit'i sen mi öldürdün?" "Hayır Mira yemin ederim hiçbir şey hatırlamıyorum. Uyandığım zaman Ferit zaten ölmüştü!" "Neden hemen polise gitmedin?" "Hakan'ı kapının önünde görünce korktum. Kapıyı açmadım. Nasıl olsa çalar çalar sonra evde olmadığımı düşünüp geri dönerdi ama, düşündüğüm gibi olmadı. Hakan kapıyı açmadığımı görünce pencereden içeri bakmaya çalıştığını fark ettim. Ferit'i koltuktan kaldırıp hızla duvar kenarına çekmeye çalıştım ama yerinden kaldıramadım. O sırada cam sehpaya çarparak yere düşen Ferit, camı kırıp büyük bir gürültü çıkarmıştı. Hakan sesi duyup tekrar kapıyı çaldı. Herkesi başıma toplayacağını anladığımda Ferit'i banyoya kadar taşımaya çalıştım. Birkaç dakika sonra onu banyodaki küvete bırakıp kapıyı kapattım. Hızla odaya gelip bıçağı yerden kaldırdıktan sonra yatak odasına gidip bir battaniye aldım. Koltuğun üstüne serdikten sonra gidip Hakan'a kapıyı açtım. Sadece kafamı dışarı çıkarıp neden geldiğini sordum. Evde olup saatlerdir kapıyı açmadığım için sinirlenmişti. İçeri girmek istediği sırada buna izin vermedim. Durumdan şüphelenmeye başladı. Beni kenara itip zorla eve adımını attığında etraftaki cam parçalarına bakarak pislik içinde yaşadığımı söyleyip küfür etti. Koltuktaki örtüyü kaldıracaktı ki onu durdurmaya çalıştım fakat o benden hızlı davranarak örtüyü çekince battaniyedeki kanı gördü. Korkup kaçacağını anladığımda önüne geçip olanları anlatmaya çalıştım ama beni dinlemedi. Ferit'i benim öldürdüğünü söyleyince korktum. O da benim Ferit'i öldürmediğime inanmamıştı. Polise gidip beni ihbar edeceğini söyledi." Polat'ın son sözünü söyleyip sustuğu sırada gözlerim dehşetle açılmıştı. Aklımdaki ihtimalin gerçekleşmesinden korkarak sordum: "Sakın bana Hakan'ı durdurmak için öldürdüğünü söyleme!" "Hayır, ben hiçbir şey yapmadım! O gün Hakan evden hızla kaçıp gitti. Olayın şokuyla olduğum yere çöktüm. Ferit'i ben öldürmemiştim. Suçluluk duygusu çekmeye başlayınca dün geceyi hatırlamaya çalıştım. Düşündükçe onu nasıl öldürmüş olabileceğimi hayal ettim. Hakan gittikten sonra soluğu karakolda almış olacağını bildiğimden oturduğum yerden kıpırdamadan polislerin gelip beni götürmelerini bekledim. Akşam olmuş ev karanlığa gömülmüştü. Kimse gelip gitmeyince Ferit'i banyoda öylece bırakıp karakola teslim olmaya gittim. Yolda giderken telefonuma mesaj gelmişti. Polislere yapacağım itirafı düşünürken elim cebime çoktan gitmişti bile. Ekranı açıp gelen mesaja baktığımda korkudan ne yapacağımı bilemedim." Merakla sordum: "Ne yazıyordu mesajda?" "O gün benim, Ferit'i öldürdüğümü kendi gözleriyle gördüğünü iddia eden bir mesajdı." "E peki sen bu durumda ne yaptın?" "Eğer polise gidersem tutuklanacağımı söyledi. O sıra çoktan karakol merkezinin önüne gelmiştim. İçeri girip durumu anlatacaktım ki buna cesaret edemeyip eve geri döndüm. Kapıyı açtığımda banyodaki cesete bakmak istedim fakat ortada ceset yoktu. Salona gidip koltuğa baktığımda koltuktaki kanlı battaniye yoktu. Korkudan orada düşüp kalacaktım. Koltukların temiz olduğunu görünce delirdiğimi düşündüm. Eve hırsız girmiş olsa bile ölüyü alıp götürecek hali yoktu. Bir tek ceset, kanlı battaniye ve kırık masa ortalarda yoktu." "Evine biri mi girdi yani?" "Beni tehdit eden adamın yaptığını düşündüm. Bir yandan da cesetin olmadığını görünce sarhoşken halüsinasyon gördüğümü düşünüp o gece rahat uyudum." "Evine biri girdi ve ceseti kaçırdı sen de hiçbir şey olmamış gibi uyudun öyle mi?!" Polat, gözlerini yere dikerek düşünmeye başladı. Yüzündeki ifade sertleşmişti. "Ferit'i ben öldürseydim eğer neden bir başkası ceseti kaçırmak istesin ki?" "Bilmiyorum anlattığın her şey bana çok garip geliyor!" Dedim şüpheyle. Aslında Polat'la yarı karanlık duran kütüphaneye gelmekle büyük bir risk almıştım. Anlattıkları akıl alır gibi değildi ki ona inanayım. Kim neden başkasının öldürdüğü ceseti ortadan kaldırsın? "Sonra ne oldu peki?" "Birkaç gün ses seda çıkmayınca olay kapandı zannettim. Ta ki düne kadar! O gün yine evden dışarı çıkıp yaşadığım kötü olayı unutmak için kafa dağıtmaya gitmiştim. Dört gün boyunca eve uğramadım. Gecenin bir yarısı eve geldiğimde yerdeki sular dikkatimi çekti. Ayrıca banyodaki suyun sesi salona kadar geliyordu. İçimi bir korku aldı. Cesaretimi toplayıp banyoya gittiğimde yerlerdeki suyu görünce gözüm açık olan musluğa takılmıştı. Bu suyu kim açık bırakmıştı da evi böyle su basmıştı. Evden çıkarken her yeri kontrol etmiştim. Sular akmaya devam ederken hızla koşarak musluğu kapattım. Yerler su içindeyken ne yapacağımı düşündüm. Banyonun giderini açıp suyun çekilmesini beklemeden odama gidip uyumak istedim işte o anda kanlı battaniyenin yatağımda olduğunu görünce koşarak evden çıktım." Aklıma gördüğüm battaniye gelince korku içinde sordum: "Sen o evde kalmaya hâlâ nasıl cesaret edebiliyorsun?" "Kafayı yemek üzereyim Mira! Şimdi bana neden yardım edemeyeceğini anladın mı?" Dedi üzgün bir sesle. Polat gerçekten masum olabilir miydi yoksa beni kandırmaya mı çalışıyor diye düşünürken müdür yanımıza gelip sürenin dolduğunu ve odadan çıkmamızı istediğinde dışarı adımımızı attık. Polat'ın başındaki bela çok tehlikeliydi. Derya'dan haberi var mıydı acaba? Bunu ona söyleyecek cesaretim yok. "O bizi beraber görmemeli! Her şeyi öğrendin istersen git beni polise şikayet et ama ben kimseyi öldürmedim! Hadi kimseye görünmeden git burdan Mira!" Onun söyledikleri beni şaşırtmıştı. Polat'ın gerçekten de sorunu olduğunu ve korktuğunu anlamıştım. Görünüşe göre, bir süredir bilmediği bir numara tarafından sürekli olarak aranıyor ve mesajlar alıyordu. Bu kişi, ona tehditler savuruyor ve onunla ilgili sırları bildiğini iddia ediyordu. Polat, bu durum karşısında ne yapacağını bilemez hale gelmişti ve kendi kendini korumak için sürekli olarak insanlardan kaçıyordu. Polat'ın yaşadığı bu zor durumu öğrendiğim için korkmuştum. Burada daha fazla kalmamam gerektiğini söyledi, en son veda ederken şunları söyledi: "Suçsuz olduğumu kanıtlayacak delilleri bulursam belki sana ihtiyacım olabilir Mira, artık gitmen gerek! Bu arada Derya'ya ulaşamıyorum. Ona iyi olduğumu ilet lütfen ve her zaman onu çok sevdiğimi söyle." Şimdi ayaküstü ona Derya'nın öldürüldüğünü nasıl söylerdim. Önce başındaki beladan kurtulmalıydı. Şimdilik olayı öğrenmemesi daha iyiydi. Sonra ben ona her şeyi anlatırım diye düşündüm. Vedalaştık ve birbirimizden ayrı istikametlere doğru yürüdük. Düşüncelere dalmaktan eve geldiğimin farkında bile değildim. Mahalledeki teyzenin bana seslenişinden anladım. Yardım etmem gerektiği hissine kapılıp elindeki poşetlerden birkaçını aldım. Beraber evine gittik. Teşekkür etti ardından dualarını sıralayıp beni uğurladı. |
0% |