Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14.Bölüm

@madrabazbiryazar

Anahtarımı çıkarmış kapıyı açacaktım ki bir zarf gördüm. Üstünde Emir yazıyordu. Kalbim hızla atmaya başladı. Hangi yüzyılda olduğumuzdan haberi vardı inşallah! Kapıyı açarken aklımda bir sürü soru dolanıyordu. Zarfı elime aldım, kağıdı yavaşça açtım. İçinden bir not çıktı.

İçinden aşk itirafı bekliyordum o yüzden heyecanla mektubu okumaya başladım.

Sevgili Mira,

Öncelikle sana neden telefonla değil de mektupla ulaştığımı soracak olursan ortada büyük bir sorunumuz olduğunu bilmeni istediğim içindir. Bu mektubu okuduğunda acil otele gel lütfen.

Emir 

Hemen yanındaki odaya geçtim ve birkaç dakika içinde ne giyeceğime karar verip hızlıca hazırlandım. Otel, evime oldukça uzakta bulunuyordu ve ben geç kalmak istemiyordum. Hızla kapıyı kapatıp sokağa çıktım. Adımlarım, kalbimin hızlı atışlarıyla uyumlu bir ritim tutuyordu. Emir’in otel odasının numarasını hatırlamam gerekiyordu; zihnimde onunla geçirdiğimiz anlar beliriverdi. Beni umursamamasına rağmen yine de onu görmek istiyordum.

Kesin başına bir şey geldi. Yoksa telefonla mesaj atmak yerine niye mektup yazsın ki? Bunları düşünmek yerine otele gitmek için bir taksi buldum. Telefonla mesaj atamadığına göre onu da bilinmeyen numara rahatsız etmişti. Bir ekmek almaya çıkmıştım olmayacak şeyler ile karşılaşıyordum. Anlaşılan katil, Emir'i de tehdit etmeye başlamıştı. Ona zarar vermeden otele varmalıydım. Yol boyunca merak içindeydim.

Derya ölmüştü. Nehir ve Kerim kayıptı. Polat'ı rahatsız eden numara ve kimin öldürdüğü meçhul olan ceset... Emir'in başına kötü bir şey gelmişti. Bütün bunlar katilin bir oyunu olabilir. Beni yakalayamayınca etrafımdakilere zarar vermeyi düşünüyor olmalı.

Otele gelince taksiye parasını ödedikten sonra acele ile yukarı çıktım. Emir'in odasına doğru gittim. Kapıyı çalma gereği dahi duymadan odanın içine bodoslamasına daldım.

Benim içeride görmeyi hayal ettiğim manzara çok farklıyken Emir masasına oturmuş içeri fuhuş operasyonu düzenler gibi girdiğim için şaşırarak bana bakıyordu.

Koşturmaktan nefes nefese kalmıştım. O ise gayet sakindi. Gülümseyerek ellerini masaya doğru uzatarak oturmamı söyledi. Şok olmuş gibi olduğum yerde kalakaldım. Beni bekler gibi bir hâli yoktu. Neydi o zaman beni acil otele getirmesine sebep olan şey?

İçeri adım attığımda, odadaki ortamın soğukluğu bir anda içimi ürpertti. Emir’in sakin tavırları, bu durumu daha da garip kılmıştı. Ben hâlâ kapının yanında dururken, yüzümdeki telaşla birlikte gözlerimin derinliğinde sonunda bir rahatlama hissetmeye başladım.

"Odaya girmek için bir sebep bulmanı beklemiyordum, Mira!" dedi Emir, hafif bir gülümsemeyle.

Nefesimi düzeltmeye çalıştım ve kendimi toparladım. "Özür dilerim! Mektubunu okuyunca apar topar buraya geldim!"

Hâline bakılırsa beyefendinin keyfi yerindeydi. Oda sakinken bir şeyleri yanlış anladığımı düşündüm.

Her seferinde kendimi rezil etmeyi başarıyordum. Allahtan karşımdaki gamsızın biri de pek umursamadı bu tuhaf hâlimi!

Beni neden buraya getirdiğine dair tek kelime etmeyip yüzüme bakması beni çileden çıkardı. Yine de sakin olmaya çalışarak: "Evet, böyle bakışmaya mı geldik? Niye çağırdın beni buraya?"

Beni ciddiye almadığını belirten sesiyle sordu: "Sen niye gerginsin? Kötü bir şey mi oldu?"

Kötü bir şey yoktu. Yani inşallah yoktur.

"Nasıl ya, sen mektupta beni buraya çağırmadın mı? Acil otele gel diye yazmışsın."

"Ben mi mektup yazmışım? Telefon diye bir şey var niye mektup yazayım ki?"

"Bir saniye sen yazmadıysan kim yazdı o zaman vu mektubu?"

"Ne bileyim ben, bana niye soruyorsun bunu?"

Allah'ım artık dayanamayacağım galiba..

Tüm bedenim buz kesti bir ân da. Düşüp bayılacak gibi oldum. Emir bendeki tuhaflığı fark edip yanıma geldi. Ellerimi tuttu.

"Ne oldu Mira, ne mektubundan bahsediyorsun? İyi misin, rengin bembeyaz oldu?"

"Değilim.. hiç iyi değilim. Artık delirmek üzereyim. Peşimdeki katil benimle oyun oynuyor. Senin adına mektup yazmış.. Çok yakınımda ama ben onu göremiyorum.."

Emir’in gözleri endişeyle parladı. "Ne? Peşinde bir katil mi var?" dedi.

"Önce mektup geldi, sonra başına bir şey geldiğini düşüp hızla buraya geldim."

Emir, düşünceli bir ifadeyle odanın içinde ileri geri yürümeye başladı. "Kendini korumak için dikkatli olman gerekir. Böyle bir durumda, yalnız kalan kişi her zaman tehlikede olur!" diye düşündü.

Emir, ciddileşerek yanımdaki sandalyeye oturdu. O sırada gözyaşlarıma hakim olmadım. Ne yaparsam yapayım asla o katilden kurtulamayacaktım! Emir ise hiçbir şey yapmadan bana bakıyordu. Nasıl bir insandı bu, karşında ağlayan birileri varken onu seyretmek çok mu keyifliydi!

Sanki bana karşı içindeki duyguları açığa çıkarmak istemiyordu. “Mira, lütfen sakin ol!” dedi, fakat sesi pek de ikna edici gelmiyordu.

“Sen ne yapıyorsun Emir?” dedim, çığlık atmak istercesine. “Bana yardım etmeyecek misin? Bu bir şaka mı? Ben burada ağlıyorum sen ise sadece oturup bana bakıyorsun!”

Ona yükselmek istemiyordum, ama içinde bulunduğum durumla başa çıkmam zorlaşıyordu. Gözyaşlarımı silip ayağı kalktım. Banyoya gittim yüzümü yıkadım. Odaya geldiğimde Emir televizyonu açmıştı. Ben yokmuşum gibi davranıyordu. Robottan daha beter bir duygusuzdu. Sinirle çantamı alıp otelden dışarı çıktım. Bir yandan da sesli olarak konuşmayı sürdürüyordum. Taksiye binmek yerine söve saya yolda yürüyordum: "Pilli robot bildiğin. İnsan tepki verir değil mi? Ama yok!" Sinirden çantamı havada savurduğum ve çekiştirip durduğum için sokaktan geçenler beni deli zannetmeye başladı.

Biraz daha uzaklaşabilmek için hızlı adımlarla yürüdüm. Kafamda dönen düşüncelerden bir türlü kurtulamıyordum. “Hep senin için, hep senin güvenliğin için… Ne kadar sıkıcı bir cümleler!” diye söyleniyordum. "Artık Emir’in haklı çıkmasını istemiyorum, onun gibi bir robot gibi sakin kalmayı da!"

Arkamda çocuğun kahkahaları yankılanıyordu. Çocuğun biri bana "Niye kendi kendine konuşuyorsun? Deliler kendi kendine konuşur." Deyince olayın farkına vardım.

Bu çok bilmiş küçük yaramazın söylediklerini duymazlıktan geliyordum.

Çocuk annesinin elini bırakmış köşedeki pamuk şekerciye doğru koşturuyordu. Annesi çenesinden bıktığı belli oluyordu. Kendi çocuğundan usanmıştı. Aynı yöne gittiğimiz bu çocukla yolu beraber geliyordum. Pamuk şekeri alan çocuk 5 dakika sonra balon satan dayıya doğru koşuyordu. Mecburen annesi balonu da aldı. Çocuk yerinde durmuyordu. İleriden gidiyordu.

 

Annesi onun yanına gelene kadar parktaki spor aletlerine bindi. Ardında kaydıraktan kaydı. Başka bir çocuğun elindeki elma şekerine vurup kaçtı. Yere düşürdüğü şekerine ağlayan diğer çocuk, annesine doğru gitmeye başladı.

Yavaş yavaş yürüyen annesinin kolundan çekiştiriyordu. Valla annede peygamber sabrı vardı. Allah kolaylık versin!

En son çocuk annesinin elini bıraktı ve dümdüz koşmaya başladı. Bayağı uzaklaşmıştı tabii ayağı takılıp düşmeseydi.

O tiz sesiyle bağıra bağıra ağlamaya başladı. Kadın yine sabırla oğluna sarıldı. Ayağı kaldırdı. Sabahtan beri gıcık olduğum çocuğa acıdım bir ân da. Çocuk gözyaşlarını silip annesinin elini tutarak uzaklaştı.

Ben ailemden yana şanslıydım. Ailem her zaman beni desteklerdi. Onları ne kadar özlüyordum. Alışmam kolay olmamıştı yokluklarına..

Gözlerim dolmaya başlayınca başka şeyler düşünmek istedim. “Ne oluyor benim hayatımda?” diye düşündüm. Benim annem ya da bir arkadaşım neden yanıma gelmiyordu?

Bir ara kafamı kaldırdım, etrafımda yüksek binaların korkunç görüntüsü ve insanların aceleci yürüyüşleri vardı. Her şeyin normal giderken ben neden tuhaf bir duruma düşmüştüm?

Bir süre sonra köşedeki bir kafeye geldim. İçerideki sıcak hava ve insanlar barındırdıkları hayattan o kadar uzakta görünmüyorlardı. Kapıyı açıp içeri adım attım. Burası belki de biraz durup düşünmem için iyi bir yer olabilirdi. Derin bir nefes alarak boş bir masaya oturdum.

Sipariş vermek için garsona döndüm ama sonra duraksadım. Ne sipariş edecektim ki? Bir şeyler içmek bile istemiyordum, sadece kafamı boşaltmaya ihtiyacım vardı. Bir köşe masasında yalnız başına oturan biri vardı, sürekli telefonuyla ilgileniyordu. Sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi yaşadığı hayatın içinde kaybolmuş görünüyordu.

İçimdeki gerilim azalmıştı, ama huzursuzluğum geçmemişti. O sırada aklıma Emir geldi. Belki de bana yakın bir dost olması gereken adam, bu kadar kayıtsız kalamazdı. Ne olursa olsun, o da bu durumdan etkileniyor olmalıydı. Ama ne yapabilirdim ki? “Diğer insanlardan çok da farklı olmadığımızı düşünmüştüm!” dedim içimden.

Tam o sırada garson siparişi almak için yanıma geldi. “Bir şey alacak mısınız?” diye sordu.

Yavaşça masadan kalkıp kafeden çıktım. Sokaklarda yürümeye devam ederken, telefonumu çıkarmak için çantama uzandım ve Emir’i aramak istedim. Düşününce bu fikirden çabuk vazgeçtim.

O sırada cep telefonum çaldı; Emir arıyordu. Gözlerim hızla telefonun ekranına düştü. Bir an tereddüt ettim ama sonra ekranı açtım. “Nasılsın?” şeklinde basit bir soru geldi ilk olarak.

“İyi değilim,” dedim, sesimi yumuşak tutmaya çalışarak.

"Bir yere oturalım. Sakin kafayla konuşmak istiyorum.” dedi. Bu sefer ses tonu daha ciddiydi.

"Eve gidip dinlenmek istiyorum Emir. Sonra görüşürüz" deyip telefonu kapattım. Ekranı kapattığımda kendimi biraz daha huzurlu hissetmeye başladım. Emir ile olan konuşmalarım beni yormuştu.

Bir anda telefonum çaldı. Ekranda Emir’in adı belirdi. Bu kez cevap vermemem gerektiğini düşündüm. Zaten aramalarıma karşı gösterdiği kayıtsızlık beni daha da sinirlendiriyordu.

Eve geldiğimde, kapıyı kapatırken derin bir nefes aldım. İçerinin sessizliği beni hem rahatlattı hem de düşüncelerimi yeniden sorgulamama neden oldu. Odanın köşesindeki koltuğa oturdum ve derin derin düşünmeye başladım.

O gece saatlerce uyuyamadım. İçimdeki kaygılar ve huzursuzluk, beni uykuya daldıramıyordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldığımda, Emir’in yüzü gözümde beliriyordu; gülümsemesi, bakışları... O şimdi yanımda değil, çok uzaktaydı.

Loading...
0%