@madrabazbiryazar
|
Mahalleme yaklaştım, arkadaşlarımın başına gelenleri düşünürken kapıya kadar geldim. Bahçe kapısı açık kalmıştı. Oysa sabah kapattığıma emindim. Açık bahçe kapısından geçip kapının önünde durdum. Bu sefer evin kapısını da açık görünce şok oldum. Mahalle herkesin alışık olduğu sakin yapısından uzaktı. Sessizlik, adeta karanlık bir sır gibi üzerime çöküyordu. Ne yapacağımı bilemezken, içimden bir ses evin içine girmemi fısıldıyordu. Kendimi kontrol ederek derin bir nefes aldım ve adımımı kapının içine doğru attım. Evde sessizlik hakimdi. Ev, bu sefer bomboş gibiydi. İçimde garip bir his uyandı. Neler olmuş olabilirdi? Merdivenlerden hızla yukarı çıktım ve yatak odasını kontrol etmeye başladım. Her yerin dağınık olduğunu fark ettim. Dikkatlice dolaba doğru yaklaştım. İçimde bir umut belirmeye çalışıyordu, ama gerçeğin ne kadar acı olabileceğinden de korkuyordum. Kapıyı açtım ve içeri baktım; orada, düşmüş bir oyuncak top ve birkaç ayakkabı vardı. Gözlerim genişleyerek etrafa sürüklenirken, odanın köşesinde garip bir gölge gördüm. Hızla oradan çıktım, burada da durum aynıydı ve eşyalar yerlere saçılmış, sandalyeler devrilmişti. Hızla diğer odalara girdim, ama kimseyi bulamadım. Kim dağıtmıştı evimi? Panikle etrafıma bakındım ve kapıya doğru koştum. Bir süre bahçede dolaştım. Ancak bu bahçe bomboştu. Seslerden ve çocukların kahkahalarından eser yoktu. Korkuyla içeriye geri döndüm. Bir an önce durumu çözmeliydim. Evinin telefonunu aramak için mutfağa gittim, telefon da yerinde değildi. Evde hiçbir iletişim aracı bulunmuyordu. Dışarı çıkmam gerekiyordu, komşulara gitmeli ve yardım istemeliydim. Kapıdan çıktığımda, sokakta da kimsecikler yoktu. Her yer sessiz ve sakindi. Yürüyerek komşuların evine doğru ilerledim, umutla kapıyı çaldım. Kapı açılmadı. Komşularımın da nerede olduğunu bilmiyordum. Gittikçe tedirginleşerek sokakta dolaşmaya devam ettim. Birden aklıma bir fikir geldi. Evinin yakınındaki markete gitmeliydim. Belki orada birileri vardı ve durumu açıklayabilirdi. Umutsuzca markete doğru koştum. Market de bomboştu. Sahibi bırakıp nereye gitmiş olabilirdi ki? Artık ne yapacağımı bilemez haldeydim. Her yer sessizlik ve gizemle doluydu. Bir an önce bu durumun nedenini öğrenmeliydim. Tekrar evime dönmeye karar verdim. Belki bir ipucu bırakmışlardı. Evin kapısına geldiğimde, içeri adım attım ve hala boş olduğunu gördüm. Bir süre sessizce düşündüm. Arkadaşlarımın nerede olduğunu, neden kimseyi bulamadığımı anlamaya çalışıyordum. Birden, bir ses duydum. Ürpererek kapıyı açıp dışarıya çıktım. Komşu bahçesinden gelen çığlıklar yüreğimi hoplattı. Hızla bahçeye doğru koştum ve orada korkunç bir manzara ile karşılaştım. Masa ve sandalyelerin olduğu yerde oturan biri vardı ve bana bakıyordu. Yüzü maskeli olduğu için onu hemen tanımıştım. Gerisin geri koşmaya başladım. Geriye doğru koşarken, kalbim çarpıyordu. O an, aklımdan geçen düşünceler birbirine karışmıştı. Maskeli katil! Yavaş yavaş beynimdeki paniği kontrol etmeye çalıştım. Dönüp baktım ve o hâlâ olduğu yerde oturuyordu, sanki beni bekliyormuş gibi. Maskesinin arkasındaki gözler, tehditkâr bir soğukkanlılıkla beni izliyordu. Evin gizli köşeleri aklımda canlandı. Hemen yan bahçenin arka kısmına geçtim ve yüksek çitlerin ardındaki ağaca sığındım. Burada, odun yığınları arasında saklanabilir ve durumu gözlemleyebilirdim. Gölgede kalmayı başararak, maskelinin ne yapacağını izledim. Bir süre etrafa bakındıktan sonra, hızla evin kapısına yöneldi. Kapıyı açmadan önce, boş olan günler içinde buraya nasıl geldiğini hissediyordum; bu kişi bazı sırları barındırıyordu. Bir yandan onun niyetini anlamaya çalışırken, diğer yandan arkadaşlarımın güvende olduğundan emin olmaya çalışıyordum. Maskeli adam, kapıyı açtı. Gözlerim kapının eşiğinde duran o tanıdık maskeli adamla buluştuğunda, içimde beliren korku dalgası zihnimi altüst etti. İçeri girdi ve bir şeyler aramaya başladı. Evimin içindeki dağılmanın neden olduğunu çözmek için bir şey bulmaya çalışıyordu. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi; onu izlemek zorundaydım ama aynı zamanda kendimi korumalıydım. Aniden, küçük çantası yere düştü ve içindeki eşyalar etrafa saçıldı. Evden acelesi varmış gibi hızla çıkıp uzaklaştı. O an, evin içinde kim olduğunu bilmememin verdiği gerginliği hissediyordum. Yavaşça evin arkasından dolanarak içeriden bir giriş bulmaya çalıştım. Kapıyı açıp içeriye girdim. Evin derinliklerinden gelen sesler, maskeli katilin hâlâ orada olduğunu hatırlatıyor gibiydi. Dikkatlice koridora ilerledim; her adımda kalbim bir an duracak gibi atıyordu. Ev sessizdi. Cam kenarına geldiğimde katilin düşürdüğü birkaç gizemli not, eski küçük bir harita ve bir çocuk fotoğrafı, dikkatimi çekti. O an, içimdeki merak duygusu baskın geldi. Fotoğrafı elimle çekip yakından bakmaya cesaret ettim. Gözlerime inanamadım. Bu, benim çocukluk fotoğrafıma benziyordu! Onlar, bu adamın elinde ne yapıyordu? Korkuya alıştırdıktan sonra, maskeli katilin bulunduğu odayı bulmak için sessizce ilerledim. Yatak odama geldiğimde bir kutunun içindeki mavi bir bebeği elime aldım. O benim çocukken en sevdiği oyuncağımdı! Gözlerim dolmaya başladı. Bu katil benden ne istiyor? Ardından açık olan pencereleri kapattım. Elimi cebime attığımda içinin boş olduğunu fark ettim. Telefonumu düşürecek zamanı bulmuştum! Hızla mutfağa koştum. Elime aldığım bıçağı sıkı sıkı tuttum. Katil yine beni bulmuştu! Anlamıyorum hiçbir şey.. izimi kaybetmeme rağmen beni bulmasına anlam veremiyordum. O beni öldürmeye kararlıydı. Artık kaçacak bir yerim yoktu. Güvenli bir konumda durmak zorundaydım ve en önemli kararları vermek için sakin kalmalıyım. Bu an, o kadar etkileyici bir andı ki, her şeyin alt üst olmasına birkaç saniye kalmıştı. Bir ses duydum sanırım. İçeride olamazdı hayır bu mümkün değil! Her yeri kilitlediğime eminim. Banyonun penceresi açık kaldı! Orayı kilitlemeyi unuttum. Evden çıktığını gözlerimle görmüştüm. Gerçekten küçük pencereden girebilir miydi? Ayak seslerinin yaklaştığını hissediyorum. Kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı. Elimdeki bıçak olması beni güvende hissettirmek yerine geriyordu. Dakikalar geçmesine rağmen kimse görünmüyordu. Anlaşılan korkudan olmayan sesler duyuyordum. Aklım bana oyunlar oynuyor diye düşündüm. Gidip banyo penceresini de kapatacaktım. İçeri adım atmadan önce bir ses daha duydum. Artık emindim kesinlikle içeriye girmeyi başarmıştı. Pencere hâlâ açıktı. Büyük ihtimalle banyo kapısının arkasında olmalıydı. Beni bekliyor... Oldukça sessiz olmaya çalışarak geri adım attım. Ses çıkarmadan hızlı olmak ne zordu! Gözlerimi yarı açık banyodaydı. Orada olduğunun varlığını hissediyordum. Yavaş adımlarla kapıya kadar gittim. Kilit seslerini duymamasını diledim. İlk kilit sesi sessiz evde yankılandı. Bir şeylerin sesi geldi ve az sonra onu karşımda gördüm. Elinde hiçbir şey yoktu. Benim ise elimde ise bir bıçak var. Tam yaklaşacakken bıçağı ona doğru doğrulttum. Kararlı ve sert bir ses tonuyla "Sakın yaklaşayım deme! Seni öldürürüm! Bunu yapamam zannetme!" Diye uyardım. Gözlerini açarak alay eder gibi bir ses tonuyla cevap verdi: "Biliyorum, tıpkı ormandan kaçtığın gün sana yardım eden adamın ölmesine göz yumduğun gün gibi değil mi Mira! Sen de bir katilsin... Birinin ölümüne sebep oldun ve olmaya devam edeceksin." "Kes sesini! Ben kimseyi öldürmedim tamam mı! O, bana yardım falan etmedi. Aksine beni sana götürecekti. Ona yardım etseydim eğer ben yakalanacaktım!" "Bu yine de bu birinin öldüğü gerçeğini değiştirmez." Elimdeki bıçağa bakıyordu. Dikkatimi dağıtmaya çalışıyor. Zayıf bir anda elimden almayı planlıyor. Beni suçladığı şey kendisinin hobi edindiği bir zevkten başka bir şey değildi. "Sen beni öldüremezsin çünkü korkaksın!" dedi. Sesi maskenin içinde oldukça boğuk çıkıyordu. İçimdeki gerilimle bir anda ne yapacağımı bilmediğim için biraz duraksadım. Beni bu kadar yakından izlerken düşüncelerimi okuyabiliyor muydu? O sırada, dikkatimi vermem gereken bir şey daha vardı; Korktuğumu belli etmemek! Maskeli yüzüne bakarak "Elimde bıçak varken böyle iddialı konuşman gerçekten çok gülünç!" Dedim. Bakışları, karamsar bir durumda kalmış gibi görünüyordu ama bu durum kısa sürmüştü. "Herkes eline bıçak alabilir fakat herkes birine saplama cesareti gösteremez!" Onu öldürmem için beni gaza mı getiriyor? Hiçbir şey anlamadım. Saçmalıyordu. Bir plan yapmam gerekti. Maskeli adama karşı daha dikkatli olmam ve hangi eylemin daha doğru olacağını bulmam gerekiyordu. Ben düşünürken tekrar konuşmaya başladı: "Nehir'i bulabildin mi Mira?" Bunu soru sorar gibi söylememişti. Yoksa o mu kaçırmıştı arkadaşımı? "Nehir'i sen mi kaçırdın!" "Bir düşüneyim... Sanırım, evet onu ben kaçırdım!" "Nerede lan arkadaşım! Söyle yoksa seni parçalara ayırırım hiç acımam!" Son söylediğimi yapabileceğimden emin değildim. Sadece korkutmak için öyle söylemiştim. "Beni parçalara ayırırsın öyle mi? Takdir ediyorum seni... Bu gerçekten iyi bir başlangıç olabilir!" Birazdan bana 'gel beraber adam öldürelim!' diye bir teklifte bulunacak gibiydi. "Bazen tek olmak yoruyor... Benim yardımcım olabilirsin. Ne dersin?" Ne saçmalıyor bu, gerçekten beni cinayetlerine ortak etmeyi mi planlıyor?" "Saçma saçma konuşup dikkatimi dağıtacağını zannediyorsun ama çok beklersin!" Böyle duramazdık. Birilerine haber vermeliydim. Aklıma bir fikir geldi ve katile azarlar gibi bir ses tonuyla "Çıkar telefonunu!" dedim. Katilden Ne sanıyor kendini bu salak! Elindeki bıçakla beni korkutacağını düşünüyor zavallı! Belimdeki silahtan haberi olmadığı için pek cesur cümleler kuruyor! Ona biraz daha oyalanması için zaman veriyorum. Telefonumu cebimden çıkarıp ona doğru uzattım. Elindeki bıçağı bir saniye olsun bırakmıyor. Bir gözü telefonda bir gözü benim üzerimdeydi. Polisi aramasına izin veremezdim. Belimden çıkardığım silahı hızla ona doğrulttum. Bunu beklemediği yüzünden belli oluyordu. Şoka girdi. Bu benim zaferimin bir işareti! "Ne oldu şaşırdın mı?" Elindeki bıçakla kalakaldı. Ağlayacak gibi gözleri doldu. Şimdiden çok eğlenmeye başladım. "Sen polisi olaya karıştırmadan önce ben alayım o telefonu. Belli ki rahat durmayacaksın." Burada daha fazla kalamazdım. Sabah vaktiydi ve yakalanma riskim oldukça yüksekti. Aklıma gelen fikirle karşımdakine seslendim: "Yürü gidiyoruz!" "Yine kaçmayı başaracağım. Bundan emin ol!" Söylediklerine kulak asmadım ve hareket etmediğini görünce silahı kafasına doğrulttum. "İşte o artık mümkün değil!" "Göreceğiz kaçıp kaçmayacağımı!" ... Katil yine Mira'yı zorla bir yere getirmişti. Evin dışı, yosunlu taşlarla kaplıydı; karanlık ve solgun bir sessizlik hâkimdi. Pencereleri örten kalın perdeler, içeriye neredeyse hiç ışık sızmasına izin vermiyordu. Mira, korkusunun tekrar yükseldiği bir yerde, elleri ve ayakları sandalyeye bağlı, çaresizlik içinde oturuyordu. Zihninde tek bir düşünce döngü halindeydi: Nehir… Arkadaşının nerede olduğuna dair bir iz bulamamak, içini kemiriyordu. “Beni bırak!” diye haykırdı Mira, sesi odanın derin sessizliğinde yankılanarak kayboldu. “Ona bir şey yapma!” Katilin yüzünde acımasız bir gülümseme belirdi. Gözleri, Mira'nın panik içinde çarpılan kalbini görür gibi parlıyordu. “Ah, tatlı Mira,” dedi, sesi alaycı ve sinsi bir tonla. “Onun nerede olduğunu zaten bildiğimi düşünüyorsun, değil mi?” Nehir nerede?” diye sordu, sesi titreyerek. “Cevap ver! Ne yaptın ona?” Yüzündeki korku ve öfke gözlerine yansıdı. Katil, bir adım öne doğru geldi, Mira’nın gözlerine yoğun bir şekilde bakarak. “Sadece biraz eğlenmek istiyorum. Bakalım arkadaşlarını kurtarmak için ne yapabileceksin!” dedi düşündüren bir ses tonuyla. Mira, içindeki korkunun ötesinde bir cesaret bulmaya çalışarak, “Nehir’i bırak! O senin oyuncağın değil!” dedi. Katil, sesindeki alaycı tonla konuştu: “Senin için bir şans var, Mira. Bana aradıklarımı verebilirsen, belki onu kurtarabilirim. Tabii biliyorsun ki bu asla kolay olmayacak.” “Nehir’i kurtarmak için saçma oyunlarının bir parçası olacağımı düşünmüyorsun değil mi?Onun için ne gerekiyorsa yapacağım, ama asla senin kurbanın olmayacağım!” dedi sert bir şekilde. Katil, Mira'nın bu direnişini küçümseyen bir bakışla karşıladı. “Biliyor musun, zaman çok çabuk geçiyor, kısıtlı vaktini iyi kullan, sevgili Mira!” dedi ve kendi arka planında harekete geçerek, bir kapıyı açtı ve ardından eline aldığı kolyeyi havada sallamaya başladı. Mira, kalbinin hızla çarptığını hissederek kolyeye odaklandı. Orada, katilin elindeki bu nesnenin, Nehir’le olan bağını gösteren bir işaret olarak yanına almıştı. Kararsızca iki seçenek arasında gidip gelirken, içindeki öfkeyi gizlemeyi başardı. Aklında bir plan şekillendi. Eğer yapabilirse katilin oyununu kendi lehine çevirecekti. “Kolyeyi bana ver!” dedi ani bir kararlılıkla. Katil gülümsedi, bu tür bir karşılık beklemiyordu. “Hmm, korkusuzca konuşuyorsun, beğendim! Verdiğin kararın bir bedeli var." "Ben henüz bir şey söylemedim. Sen ne kararından bahsediyorsun, neyin bedelini ödeyecekmişim?" Beni dinlemeyerek konuştu:"Kabul ediyorsun demek, bu çok güzel!" "Hiçbir şey kabul etmiyorum!" "Bu oyunun sonu bir tarafın zaferiyle bitecek. Bir adım geri atmaya çalışırsan, o zaman sadece Nehir değil, hiçbir arkadaşın hayatta kalmayacak!" Katil, kolyeyi cebinden çıkarıp havada döndürecek şekilde sallayarak, “Bir gece içinde beni tek başına bulmaya çalışacaksın. Eğer başarırsan benden kurtulmuş olacaksın ve yaptığım her şeyi öğreneceksin, o zaman Nehir’i ve diğerlerini de kurtarmış olacaksın!” dedi. Mira korku dolu gözlerle katile bakarak sordu: "Bulamazsam ne olacak?" Katil, Mira'nın korkuyla parlayan gözlerini görünce, bir an için gülümsemesi dondu. “Bulamazsan...” dedi yavaşça, “Eğer bulamazsan işte o zaman sözlerimdeki tehdit gerçek olur. Eğer bu gece beni bulamazsan, yaptığım her şey sonsuza dek karanlığa gömülür. Bu bir gün senin ölümünle sonuçlanır..” Odadaki sessizlikten katilin gittiğini anladı. Çırpınarak ellerini ve ayaklarını çözmeye çalıştı ama kalın ipler kendisini sayısız yıpratıcı çağrışım içinde bıraktı. “Nehir’i nerede tutuyorsun?” diye sordu, kederi gözünden okunuyordu. Katil, bir adım geri çekilerek derin bir nefes aldı. “Onun için neden bu kadar endişelisin? Belki de bir daha asla onu bulamayacaksın.” Bir an sessizlik oldu. Katil, Mira’ya maskenin ardından baktı. Yalnızca zaman geçmesine ve Nehir’in başına ne geleceğine dair korkuya yol açıyordu. Ama yanındaki adamın duygusal bir zayıflık taşıdığını anladı; hedefleri arasında bir bağlantı yapmayı denemeliydi. Kızın sormasına gerek kalmadan katil, Mira'nın soruna cevap verdi: "O da burada!" Dalga mı geçiyor evde katil ve benden başkası yoktu. Etrafına bakınan kız, arkadaşını göremeyince tekrar konuştu: "Madem Nehir buradaysa o zaman ben niye görmüyorum?" "Merak etme o da kömürlükte!" dedi zevkle. "Kerim nerede o da mı Nehir'in yanında?" Mira katilden bilgi almaya çalışıyordu. "Evet yanında ama şu an kendinde değil. Bir süredir baygın. Kan kaybından olsa gerek." Katil, Mira'nın sorularının amacını biliyordu. "Nereye getirdin beni! Niye buradayız?" "Asla kaçamayacağın ve daha önce hiç gitmediğin bir yerdeyiz.." "Neden öldürmüyorsun beni amacın ne? Çocukluk fotoğrafımı nereden buldun?" "Bugünlük bu kadar soru yeter!" Deyip gitmek üzereydi ki tekrar konuştu: "Bu arada bu kapı hep açık kalacak. İstediğin kadar bağırabilirsin zaten dağın başındayız. Ha, bu arada unutmadan şunu da söyleyeyim. Bu dağın kurtları, burnu çok iyi koku alır! Biraz da saldırgandırlar dikkatli ol!" Dedi, sözlerinç bitirdikten sonra dışarı çıktı ve söylediği gibi kapıyı açık bıraktı. "Nereye gidiyorsun beni burada bırakma!" diye arkasından bağırdı, sesi titreyerek karanlık odayı doldurdu." Buradan kurtulacağım! Onlara zarar verme, lütfen!" Katil, karanlık sırların sahibi olarak odadan çıkarken, Mira’nın zihninde birçok soru belirmişti. Nehir gerçekten bu kömürlükte miydi? Kerim’in durumu neydi? Mira, ipler kalın olduğu için panik içinde çırpınmaya çalıştı. Bu onu yalnızca daha çok hırpalamıştı. Tek yol kaçmaktı. Gözleri kömürlüğe doğru yöneldi, belki de Nehir ve Kerim’e ulaşmanın bir yolunu bulabilirim diye düşündü. Birden, dışarıdan gelen garip bir uluma sesi, odanın sessizliğini delip geçti. Kalbi, o an adeta duraksadı, sanki dünya bir anlığına durdu. Zihninde, katilin kurtlarla ilgili düşüncesi yankılanıyorken av ve avcı arasındaki o korkutucu ikiliği düşündü. Etrafta sadece bir sandalye ve masayı görebiliyordu, onlardan kaçacak bir yeri yoktu. Duyduğu seslerden sonra karanlık odanın içinde yalnız kaldığı için panikledi. Gözleri karanlığa alışınca derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Nefesini tutarak odanın içindeki sessizliği dinlemeye çalıştı, yalnızca kurtların ince ulumalarını duyabiliyordu. Kurt sesleri giderek yaklaşıyordu, artık duvardan sızan soğuk rüzgarın bile tüylerini ürperttiğini hissediyordu. Akşam olmak üzereydi. Saatlerdir sandalyeye bağlıydı. Kurtulmak için çırpındıkça kalın ipler bileklerinde izler bırakıyordu. Hayvan sesleri gittikçe yaklaşmaya başladı. Kurt sesleri her taraftan geliyor gibiydi. Kalp atışlarım kurtların ulumalarıyla daha da çok artmaya başladı. Korku tüm bedenimi ele geçirmişti. Katil de beni burada bırakıp gitmişti. Nehir ve Kerim'i nereye götürdü, onları da mı böyle öldürdü? Etrafta hiçbir şey yoktu. Kapı açık ama dışarı çıkmama imkan yoktu. Elimdeki ipleri kesmenin bir yolunu bulamazsam vahşi hayvanların akşam yemeği olacağım kesindi. Ben ipleri birbirine sürtmeye çalışarak kesmeye çalışıyordum. O sırada karanlıktan bana doğru gelen bir şey gördüm gibi. Her yer karanlık olduğundan hiçbir şey göremiyordum. Karaltı bana dokununca korkudan bağırdım. Ellerimi çözmeye çalıştığını anlıyordum. Hareket etmeden ellerimi çözmesini bekledim. Ona kim olduğunu ve bana neden yardım ettiğini sordum. Tanıdık gelen sesiyle cevap verdi: "Önce buradan çıkmamız gerek, kurtlar yaklaşıyor hadi!" Ses tonundan onun bir erkek olduğunu anladım. Elimden tutup hızla dışarı çıkardı. Karanlıkta nereye gittiğimizi bilmeden yola çıktık. Burada ölüme terk edilirken beni kurtarmaya gelen kimdi?
|
0% |