@madrabazbiryazar
|
Nehir iki saat sonra uyanıp bahçeye geldiğini görünce Oğuz yerinden hızla kalkıp arkadaşıma yardım etmek için koluna girdi. Ayağı aksayan arkadaşım, yürümekte zorlanıyorken Oğuz'un bu yardımıyla Nehir'in yanımıza gelmesini kolaylaştı. Kızı bırakmadan öteki eliyle sandalyeyi çekerek oturmasını sağladı. Sırtına küçük bir yastık koymayı da ihmal etmedi. "Böyle iyi misin bir yastık daha getireyim mi?" Diyerek onunla ilgilenmeye devam etti. Nehir kibarca istemediğini belirterek teşekkür etti. Oğuz masadaki yerine oturunca konuşmamıza kaldığımız yerden devam ettirdi. Çok konuşan biri olduğunu anlamam zor olmamıştı. Böreği kendi ellerimle yapmam için o kadar dil dökmüştü ki en sonunda dayanamayıp kabul etmek zorunda kalmıştım. İki tepsi böreği nasıl yapacağım diye kara kara düşünürken Oğuz da konuşmasını sürdürüyordu. Havadan sudan kısmını geçeli çok olduğu için artık konu Oğuz'la Emir'in aksiyonlu okul hayatına gelmişti. İçinde Emir olduğu için dikkatimi çekti. Düşünmeyi bırakıp sohbetlerine kulak kesildim. Sürekli hastaneden bahsetmelerinden Oğuz'un doktor olduğunu anlayınca şaşırmıştım, aslında şaşırmamam gerekirdi çünkü Nehir'e çok yardımcı olmuştu. Nehir yavaşça başını sol tarafa çevirerek Oğuz'a sordu: "Sen doktor musun?" Cevap vermek yerine başıyla onaylayarak gülümsedi. Nehir arkasına yaslanıp gözlerini kapatarak dinlendikten sonra sessizce konuşarak "Başım dönüyor. Kendimi çok hâlsiz hissediyorum." Dedi. Oğuz elini Nehir'in sırtına koyarak anlayışlı bir ses tonuyla cevap verdi: "Bir saat daha dinlen, kendini iyi hissedersen o zaman hep birlikte yola çıkarız. Hadi gel ben seni odana götüreyim, yorgun görünüyorsun. Bir saat daha uyu." Nehir'in itiraz edecek hâli olmadığı için Oğuz'la beraber içeri girdi. Gülümseyerek onları izlediğimi fark eden Emir, bakışlarını bana yönetti. O ân gülümsemeyi bırakıp ciddi bir ifadeyle yüzüne baktım. Aniden değişen yüz tavrımı merak edip sordu: "Ne oldu?" "Nehir'i bulduk ama Kerim ortalarda yok. " "Merak etme eğer Nehir kaçmayı başardıysa o zaman Kerim de kaçmayı başarmıştır." "Hâla katilin elindeyse o zaman onu nasıl kurtaracağız?" "Kerim güçlü bir çocuk. Mutlaka kaçmak için bir yol bulur. Hem baksana katil biraz dikkatsiz gibi sürekli elindeki kurbanları kaçırıyor." Dedi Emir, son sözlerini alayla söylemişti. Kaşlarımı çatarak alayına cevap verdim: "O, bunu bilerek yapıyor. Onu tanısaydın eğer bize yaptıklarının onun için bir eğlence olduğunu anlardın." Oğuz yanımıza gelince boğazını temizleyip konuyu değiştiren Emir, hiçbir şey olmamış gibi gülümseyerek "Nehir'in durumu iyi mi?" Diye sordu. "Kız çok korkmuş az önce kolundaki sargıyı kontrol etmek için elimi uzattığım sırada ağlamaya başladı." "Nehir ağladı mı!" Diyerek hızla ayağa kalkıp içeri gidecekken Oğuz, kolumdan tutarak oturmam için konuştu: "Merak etme sakinleştirdim. Şimdi uyuyor, odaya gidip rahatsız etme istersen.." "Allah o manyağın belasını versin! Yemin ederim eğer şimdi karşımda olsaydı parçalardım onu!" Oğuz sinirle bağırarak elini masaya vurdu: "Valla onu elime bir geçirirsem senden önce ben geberteceğim!" Ses tonunu alçaltarak "Sakin olun arkadaşlar. Nehir uyuyor, biraz dinlenecek onu da sizin bağırışmalarınızı dinlemekle geçirmesin." Dedi Emir. Oğuz'un sakinleşmesi kolay olmadı. Masadan kalkıp ilerideki ağaçlığın oraya gitti. Emir de peşinden giderek arkadaşını sakinleştirmeye çalıştı. On dakika sonra ikisi de yanıma geldi. Oğuz masaya oturur oturmaz "Nehir uyurken birini sayıklıyor. Kerim kim?" Diye sordu merakla. "Kerim, Nehir'in arkadaşı, yani sevgili gibiler ama aralarında ne olduğu hakkında bir fikrim yok. Neyse zaten konumuz o değil. Kerim de o Nehir'le beraber kaçırıldı. Yani en azından katil öyle söyledi." Şaşırarak sordu: "Onun elinde biri daha mı var? Katilin doğruyu söylediğine emin misin?" Kararsız bir ses tonuyla cevap verdim: "Bilmiyorum, emin değilim." "Nehir'in durumu acil olmasaydı, Kerim'i de aramaya devam ederdik. Yarın erkenden onu bulmak için bir daha oraya gideceğim." "O evde kimsenin olmadığı belli zaten Oğuz, tekrar oraya gidip ne yapacaksın?" Diye sordu Emir. "O da yaralıysa yardım etmem gerekebilir Emir! Bilmiyorum farkında mısın ama bir insan kayboldu ve şu an bir katilin elinde can çekişiyor olabilir!" "Sen, Kerim'i tanımıyorsun, o bir polis ve Kerim, katile karşı ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor!" Dedi Emir, sesini yükselterek. "Ne oldu sana yoksa, katilden mi korkuyorsun?" Emir dalga geçerek cevap verdi: "Kim ben mi katilden korkacağım! Saçmalıyorsun, nasıl biri olduğumu bilmiyormuş gibi konuşma!" "O zaman neden böyle korkaklar gibi davranıyorsun?" Emir "Asıl sen neden aptalca hareketlerde bulunuyorsun!" Diyerek az önceki sözlere sinirlendiğini belli etti. Tartışma büyümeden ikisinin de bu bağırışmalara bir son vermesi gerekiyor. Oturduğum yerden kalkıp emir verir gibi konuştum: "Tartışmanın hiç sırası değil, oturun lütfen!" Emir, Oğuz'a yönelttiği keskin bakışlarını bana çevirince oturması için tekrar konuştum: "Bakma öyle otur!" Hiç oturacağa benzemiyor. Olduğu yerden sessizliğini sürdürerek Oğuz'a bakıyordu. Aralarındaki gerilim giderek artarken kadının bahçeye gelmesiyle birlikte uyarmama gerek kalmadan ikisi de yavaşça sandalyeye oturup sustular. "Kızım, Nehir ağlıyor. Sakinleştirmeye çalıştım ama işe yaramadı, gidip bir görün istersen, belki seni görünce yatışır." Hemen içeri girip Nehir'in olduğu odaya gittim. Nehir karanlıkta oturmuş ellerini dizlerine çekerek ağladığını gördüğümde saçlarını okşayarak sakinleşmesini bekledim. "Buradayım Nehir. Korkma biz buradayız. Kötü bir rüya mı gördün?" "O buradaydı Mira! İçeri girdi!" Diyerek bağırmaya başladı. Gözlerim korkuyla açılırken kadının olduğu tarafı gösteriyordu. Mırıldanarak tekrarladı: "Buradaydı... Buradaydı... O, buraya geldi..." Korkmadan sordum: "Emin misin Nehir, rüya görmüş olmayasın? Ne zaman geldi?" "Kolum... Koluma dokundu." Deyince Oğuz'u kast ettiğini anlayıp derin bir oh çektim. "Sen Oğuz'dan bahsediyorsun. O katil değildi, kolundaki sargıyı kontrol etmek için dokundu." "O değil. Hayır o değil! Siz gelmeden önce o, buradaydı. Kapının oradaydı." Kadına dönerek bahçedekileri buraya getirmesini söyledim. Çok geçmeden Emir ve Oğuz'u yanımıza geldi. Nehir bir çığlık attı. "O! Mira, o katil!" Diyerek Oğuz'u işaret ediyordu. Sakinleştirmek için bir adım atan Oğuz'un yanına yaklaştırmayan Nehir, bana sarıldı. Oğuz gayet sakin davranarak Nehir'in korkudan hayal görmeye başladığını söyledi. Gerçekten Nehir hayal mi görüyor yoksa Oğuz peşimizdeki katil mi? Çığlık atmaya devam eden Nehir'i susturmak için adam ellerini açarak zararsız olduğunu ispatlamaya çalışırken, geri adımlar atarak odadan çıktı. Emir de peşinden çıkıp dışarıda konuşmaya başladılar. Seslerini duyuyordum. "Bu hep böyle devam eder mi?" "Geçici bir durum olabilir. Katilin ona ne verdiğini tam olarak bilmiyorum. Eğer bu durum devam ederse mutlaka bir psikolojik destek almalı. Burada kalmak Nehir'e tehlikede olduğu hissini verdiği için buradan uzaklaşmak ona iyi gelebilir." "Doğru söylüyorsun. Burası kızlar için güvenli değil. Kızlara da söyleyelim hemen yola çıkalım." "Tamam ben burada bekliyorum." Kapıdan başını uzatarak zaten bildiğim şeyleri duymak garip gelmedi. Hemen yola çıkmak için hazırlandık. Nehir'i yatağından yavaşça kaldırıp üzerine bir hırka giydirdikten sonra koluna girerek dışarı çıktık. Araba kapısının önünde bekleyen Oğuz, Nehir'e yaklaştı. Geri adım atacakken Oğuz, arkadaşımın elini tuttu. "Korkma sana zarar verecek biri değilim." Nehir'in Oğuz'u dinlemeyip yine çığlık atacağını zannettim ama öyle olmadı. Sanki bir rüyadan uyanır gibi irkilerek adama baktı: "Biraz önce odada gördüğüm hayal çok gerçekçiydi. Sana bağırdığım için kusura bakma." Dedi ve çok geçmeden bir öksürük nöbetine tutuldu. Adam arabanın kapısını açarak bir şişe su getirdi ve Nehir'in içmesine yardımcı oldu. Teşekkür ederek suyu geri verdi. Arabanın arka kapısını açıp bekledi. Herkes arabaya bindiğinde artık yolculuk için hazırdık. Kadına veda edip hızla oradan uzaklaştık. Nehir başını omzuma yaslamış huzurla uyuyordu. Oğuz'un susmak bilmeyen çenesi ve karanlıkta arabanın içinde hareketsiz duruşum uykumu getirmişti. Gözlerimi kapatıp bu yolculuğun bir ân önce bitmesini bekledim. Uykuyla uyanıklık arasındayken Emir benzin istasyonunda durup yakıt aldığı sırada gelen rüzgarla kendime gelmiştim. Oğuz'la beraber ben de arabadan indim. Raflar arasında dolaşırken atıştırmalık birkaç şey alıp arabaya geri döndük. Oğuz'un elindeki çikolatayı Nehir'e verince Emir alayla konuştu: "Sadece Nehir'e mi aldın? İnsan, bana ve Mira'ya da bir tane alır ne cimri adamsın Oğuz!" Mahçup bir ses tonuyla "Haklısın sizi düşünemedim bir ân.." dedi. Emir yanındaki adama bakarak konuştu: "Bir tek Nehir'i düşünmüşsün..." "O nasıl söz! Ben hastalarımı hep düşünürüm." "Bu işin içinde başka bir şey var gibi ama hadi hayırlısı." Diyerek arabayı çalıştırdı. Tekrardan yola çıktığımızda bu sefer Oğuz'un ağzını bıçak açmadı. Sessizlikle geçen üç buçuk saatten sonra önce Oğuz'u evine bırakmıştık. Uykum geldiği için ne zaman evimize varmıştık hatırlamıyorum. Gözümü açmaya çalıştığımda Emir'in sesini duyuyordum. Arabadan inip eve kadar bize eşlik etmişti. Her tarafı kontrol ettikten sonra gitmek üzereydi ki onu durdurdum. "Burada kalsan olmaz mı?" "Korkma Mira evin her yerini beraber kontrol ettik. Şimdi biraz dinlenmeye ihtiyacım var." "Tamam işte otur şu koltukta bu gece dinlen, dur hatta ben sana bir battaniye ve yastık getireyim." Diyerek hızlıca odama gidip dolaptan bir battaniye ve yatağımın üzerindeki yastıklardan birini alıp salona geldim. O sırada Nehir odalardan birinde uyumaya gitti. Bir elimde battaniye diğer elimde yastıkla Emir'e itiraz edecek vakit bırakmamıştım. Onu oturduğu koltuktan kaldırdım. Yüzüme bakarak şaşkınlık içinde kalmıştı. En son yastığını kabartıp koltuğa geri bıraktığımda gülmemeye çalışıyordu. Oturmuş olduğu tekli koltukta sırtını dikleştirerek ciddi bir ses tonuyla "Otele gitmemem için neredeyse beni koltuğa bağlayacaksın Mira!" Deyince yalandan düşünür gibi yaparak "Fena fikir değil. Bekle geliyorum hemen!" Dedim. Emir oturduğu koltuktan hızla kalkıp birden kolumdan yakalayınca gülme krizine girdim. Kollarımdan tutarak kendime gelmem için bekleyen Emir kaşlarını çatarak bana bakıyordu. Boğazımı temizler gibi yapıp alayla söylendim: "Şaka yapıyorum Emir! Gerçekten seni koltuğa bağlayacağımı falan mı düşünüyorsun?" Ellerini indirip düşünür gibi yaparak konuştu:"Hayır tabii ki düşünmedim. Ben sadece bu gece burada kalamayacağımı söyleyecektim." İğneleyici bakışlarımı yöneltip nefes almadan konuştum: "Özel bir nedeni yoksa neden gitmek istediğini sorabilir miyim canım arkadaşım! Burada uyuyacağın yastığını bile kabartan arkadaşların varken seni otele gitmeye ne zorluyor gerçekten merak ettim!" "Otelde bir arkadaşımı görmem gerekiyor." Deyince kolundan tutup bir bahane öne sürerek "Sabah görürsün arkadaşını bir yere kaçmıyor ya!" Dedim. Gitmeye kararlı gibi aceleci davranarak konuştu: "Ona bugün mutlaka yanına uğrayacağıma söz verdim. Kaç gündür görüşemedik şimdi beni özlemiştir, gitmezsem çok ayıp olur." "Yanlış anlamazsan eğer sevgili arkadaşım, içimde kalmasın diye affınıza sığınarak sormak istiyorum. Yanına gideceğin arkadaşının cinsiyetini öğrenebilir miyim?" İçimi kemirmeye başlayan kıskançlığı her ne kadar belli etmemeye çalışsamda ses tonumdan her şey anlaşılıyordu. "Tabii ben hemen merakını gidereyim arkadaşım! Yanına gideceğim kişi bir kadın..." Bendeki durumu anlayan Emir sanki inadıma beni sinirlendirmek için böyle söylüyordu. Alay eden gözlerindeki ışıltıya bakmamaya çalışarak cevap verdim: "Bu saatte seni bir kadın neden bekliyor?" "Sana açıklama yapmak zorunda değilim Mira. Şimdi izin verirsen gitmek istiyorum." Deyince sanki ateşe dokunmuşum gibi hızla elimi geri çektim. Bozulduğumu belli etmeden gülümseyerek "Tabi ki açıklama yapmak zorunda değilsin. Dilediğin yere gidebilirsin." Dedikten sonra kapıya kadar ona eşlik ettim. Kapıyı kapatıp camdan gidişini seyrederken yanına gideceği kadına yetişmek için hızla gözden kaybolan arabanın ardından bakakalmıştım. Bu gece korkudan nasıl uyuyacağımı düşünmek yerine Emir ve o kadını düşünmekten yorulup çok geçmeden uykuya dalacaktım ki yan taraftan gelen keman sesi uyumama engel oluyordu. Gecenin bir vakti yüksek sesle müzik dinleyen şahısın kulaklık diye bir şeyin varlığından habersiz gibi davranması canımı sıkmıştı. Umursamamaya çalışıp yastığı kafama geçirdim. Kollarımla yastığı sıkmaktan ellerimde derman kalmayınca parmaklarım kendiliğinden serbest kalmıştı. Bir aralık uykuya dalar gibi oldum ardından irkilerek uyandığımda hâlâ keman sesi gelmeye devam ediyordu. Odayı hafif bir sıcaklık basmıştı. Pencereyi açarsam sesin daha çok geleceğini bildiğim için hem gürültüde hem de sıcakta uyumaya çalışıyordum. Bir hışımla yataktan kalkıp terliklerimi giyindim. Oda kapısını açtığım gibi dışarı fırladım. Sesin geldiği yöndeki evde ışık yanıyordu ve açık pencereden gördüğüm adamın elinde bir kemanla kendinden geçer gibi gözlerini kapatmış, kendini müziğin ritmine bırakmıştı. Bu seslerin bir kayıttan olduğunu zannederken adamın notaları şaşırmadan saatlerce keman çalmasına hayran kalmıştım. İçimdeki ses onu takdir etmeyi bıraktığında kaşlarımı çatarak açık perdenin olduğu camı tıklattım. Adam keman sesinden hiçbir şey duymuyordu. Tekrar vurdum ama bu sefer biraz şiddetini arttırdım. Keman sesi bir ânda kesilince adam kapı çalıyor zannedip o tarafa gidecekken ses dikkatini çeksin diye bir daha cama vurdum. Başını çevirip olduğum tarafa baktığında sonunda beni fark etmişti. Hızla yanıma geldi. Pencereyi açıp gülümseyerek "Kemanımın sesini dinlemek için mi geldiniz?" Adamın küstahlığına sinirlenmiştim. Ellerimi belime koyarak cevap verdim: "Hayır ben buraya keman dinlemeye gelmedim!" Kaşının birini havaya kaldırarak imalı bit ses tonuyla "O zaman niyetini başka!" Deyince cinlerim tepeme geldi. "Beyefendi saat kaç sizin haberiniz var mı? İnsanlar uyuyor ve keman sesleri beni rahatsız ediyor!" Adam gülümsemekten vazgeçmedi ve gözlerindeki o heyecan dolu ifade, sinirimi daha da artırıyordu. "Kemanımın sesi, gecenize renk katmışa benziyor." "Evet sayenizde sinirden kıpkırmızı oldum. Keman çalma zevkiniz tahmini olarak ne zaman biter beyefendi!" "Üzgünüm, ama büyük bir gösterim olacak ve benim çalışmam gerekiyor. O yüzden kemanımın sesi ne zaman biter, bunu ben de bilemiyorum." dedi. "Ben nasıl uyuyacağım peki!" "Eğer isterseniz, sizin için de keman çalabilirim. Gecenin bu saatinde uyku yerine muhteşem bir keman sesi dinlemek uyumaktan daha iyi değil midir?" Artık sinirlerim köpürmüştü. "Hayır!" dedim. "Beni rahatsız etmekten vazgeçin! Benim iyi bir gece uykusuna ihtiyacı var ve mahalledilerinde!" Başını yere eğip, müzikal bir tını ile sanki kendi kendine mırıldanarak "Ama onlar sizin gibi şikayetçi değiller!" Dedi. Hızla odanın derinlerine doğru giderek kemanını tekrar çalmaya başladı. İlk başta sesi yumuşak geliyordu, ama sonra büyülenmiş gibi çalmaya devam etti. Sanki bilerek benim dikkatimi çekmeye çalışıyordu. Bir an duraksadım, içimdeki öfkeyi bir kenara bırakıp o melodinin beni içine çekmesine izin verdim. Fakat hemen kendime geldim. Bu hareketin onu daha da cesaretlendireceğinden endişe ettim. Hemen tekrar seslendim: "Bunu yapıyorsanız, peki ben de bir şey sorabilir miyim?" Hemen tekrar seslendim: "Kemanla ilgili size ben de bir şey sorabilir miyim?" Adam başını çevirerek dikkatle baktı. "Sadece bir soru sorabilirsiniz, ama müzik devam edecek." Ya sabır çekerek kabul etmek zorunda kaldım. "Geç saatte neden keman çalıyorsunuz? Bunu neden başka bir yerde yapmıyorsunuz?" diye sordum, merakım ağır basmıştı. "Çünkü bu gece bambaşka! Biliyor musunuz bu melodiyi rüyamda çalıyordum." Adamın kemana olan tutkusuna hayran kaldım. Sesimi yumuşatarak konuştum: "Lütfen beyefendi bugün oldukça yorucu bir gün geçirdim ve gerçekten uyumak istiyorum." Adam bir an duraksadı, sonra gülümseyerek başını salladı. "Tamam, ama birkaç dakika daha çalacağım. Sonra sessiz olacağıma söz veriyorum. Bu parça sizin için..." Çaldığı parçayı bırakıp çok güzel bir melodi çalmaya başladı. Melodinin huzur verici tonu, beni yavaş yavaş büyülü bir dünyaya çekti. O an, tüm gerginliğim eriyip gitti. Gözlerimi kapatıp melodiyi dinlemeye başladım. Ancak bir yandan da içinde bulunduğum durumun absürtlüğünü düşündüm; bir yabancı gece yarısı keman çalarken, ben de onun müziğine kapıldığım için şikayet ediyordum. Parça ilerledikçe, sanki ruhumun derinliklerine iniyor gibiydi. Kemanın sesi rüzgar gibi içimde dolanıyor, kalbimle bir ritim tutuyordu. Hatta hayatımda her şeyin ne kadar geçici olduğunu hatırlatır gibi, zamanın nasıl geçtiğini bile unuttum. Bir süre sonra, parçanın sonuna yaklaştığını hissettim. O an, içimde bir boşluk oluştu. Aniden dinleyici olmaktan çıktım ve gözlerimi açtığımda adamın gözlerinde bir tutkuyla dolu parıltı gördüm. O, müziğini tüm kalbiyle çalıyordu ve o an benden başka kimseye ihtiyacı yok gibiydi. Parça sona erdiğinde, odadaki sessizlik beni aniden gerçekliğe döndü. Gözlerimle adamın yüzünü taradım, bu sefer o gülümsemesi yerini bir anlamda derin bir memnuniyete bırakmıştı. "Teşekkür ederim." dedim, içten bir şekilde. "Gerçekten beğendiniz mi? Bu melodiyi sizi görünce çalmayı istedim." dedi, hâlâ kemanına sarılı. "Biliyor musun, gerçekten de çok güzeldi. Ama şimdi lütfen biraz sessiz olun..." dedim. Adam gülümseyerek başını salladı. "Elbette, söz veriyorum. Bu geceyi unutmayacağım. İnsanların ruhuna dokunmak için müzik çalmak, hayatımın en büyük tutkusudur." "Benim için de uyumak hayatın en büyük tutkusuydu," dedim şakayla karışık bir ses tonuyla. O da bu sırada gülmeye başladı. Bir an birbirimize bakıp gülümsedik. Sinirim tamamen geçerken, bu tuhaf geceyi nasıl geçireceğimi düşünmeye başladım. Belki de olaylar farklı bir şekilde gelişseydi, her şey çok daha güzel olabilirdi. Adama teşekkür ettikten sonra oradan ayrıldım. Gece boyunca müzik dinleyeceğimi sanıyordum ama aslında bana gerçeği hatırlatan bir insan tanımıştım. Bir an bile olsa, dünyadaki gürültüden uzaklaşmanın huzurunu yaşamıştım. Yavaşça geri dönüp odamın kapısını kapattım. Gözlerimi kapattığımda, aklımda güzel melodiler dönüyordu. Bu geceyi ne kadar sevdiğimi fark ettim. Rüyamda Emir'i ve yanında daha önce hiç görmediğim kadınla beraber romantik bir akşam yemeği yiyorduk. Önümdeki yemeğe dokunmadan Emir ve kadına bakıyordum. Nereden geldiğini kestiremediğim müzikle beraber ayağa kalkıp dans etmeye başladılar. Her şey normaldi de benim ne işim vardı bu masada diye düşünürken üzerimdeki pijamalarla yemeğe geldiğimi fark ettim. Emir'e defalarca seslenmeme rağmen kadına hipnoz olmuş gibi bakmayı sürdürüyordu. Hızla ona doğru koşarken yere düştüm. Elini uzatan bir çift ayak olduğunu görünce başımı kaldırıp baktığımda keman çalan adamın gülümseyen yüzü belirmişti. Gözlerimi açtığımda gerçekten yerde uyandım. Olayın şokunu atlatmaya çalışırken çoktan sabah olduğunu fark ettim. Sıkıntıyla yere bakıp kapalı olan perdeyi kenara çekip pencereyi açtım. Islak toprak kokusu genzime dolduğunda yeşermeye başlayan çimlere baktım. Banyoya gidip yıkanacağım sırada Nehir'i kapının orada gördüm. Yere düşerken çıkardığım gürültüye uyanmışa benzemiyordu. Yorgun da olsa yüzüne biraz makyaj yapmayı ihmal etmemişti. Aksayarak yanıma gelmeye çalışıyordu. O bana yaklaşmadan ben ona doğru gittim. "Ne zaman uyandın?" "Ben uyanalı çok oldu. Hadi beraber kahvaltı yapalım." "Önce bir duş alayım. Çıktıktan sonra seninle beraber dışarıda çok güzel bir serpme kahvaltısı yemeye gideriz." Anlaştığımız gibi yaparak önce banyoya gidip duş aldım. Dolabımın önüne geldiğimde ne giyeceğime karar vermedim. Kararsız kaldığım birkaç parça kıyafeti yanıma alarak Nehir'e göstermeye gittim. Lila olan elbiseyi seçti. Ben yeşili sevmiştim. Bir şey söylemeyiğ Nehir'in yanından ayrıldım ve yeşil olan elbisemi giymeye gittim. Aynadan kendime bakınca görüntü hoşuma gitmemişti. Hemen çıkarıp lila renkli olanı giydim. Bu elbiseyi dört ay önce almıştım ama denememiştim. O gün Derya ile beraber alışverişe çıktığımız gündü. Bu elbiseyi almam için çok ısrar etmişti. Oysa ben yeşil rengini daha çok sevmiştim. İkisini beraber almıştım ve giymek için hiç istekli değildim. Bu yüzden aylarca dolabımda bekletmiştim. Bu elbise aynadaki ruhsuz görüntüme renk katmıştı resmen! Başımdaki havluyu kirli sepetine atıp saçlarımı kuruttum. Aynadaki görüntümle bir daha oyalandıktan sonra odadan çıkıp Nehir'in zevkine teşekkür etmeye giderken kahvaltının hazır olduğunu görünce kaşlarımı çatarak sordum: "Kahvaltıyı sen mi hazırladın?" "Kahvaltıyı o değil ben hazırladım!" Dedi. Bu ses oldukça tanıdık gelmişti. Duyduğum ses tonuyla irkilerek arkamı döndüğümde onu gördüm. |
0% |