Emir’in sözleri havada asılı kalmıştı. Ben güvenimi kolay kolay kaybetmezdim, ama Emir’in endişesi gözlerimin önünde tekrar belirdi. Arabanın içindeki hava değişmişti.
“Sen de beni biraz fazla tanıyorsun.” dedim, gülümsemeye çalışarak.
"Beni hiç yanıltmıyorsun.”
Emir, başını eğdi. “Yanılmak zor bir şey, Mira. İnsanlar, kendilerine bile yalan söyleyebilir.” dedi. O an Emir’in bakışlarını görünce söyleyeceğim şeyi daha anlatmadan, üzerime bir üstünlük oluşturmuştu.
Söyleyeceklerimden vazgeçip merak ettiğim asıl konuyu sordum: "Niye bana öyle bakıyorsun Emir?"
"Seni o adamla görmeye tahammül edemiyorum." Dedi gözlerini ayırmadan.
"Neden görmek istemiyormuşsun canım arkadaşım! Ben senin görüştüğün insanlara karışmıyorsam sen de benim arkadaşlarıma karışamazsın!"
"Sen benim arkadaşlarımı görmüyorsun ki onlarla görüşmemi istemeyesin. Yan yana olsak da birbirimize ne kadar uzağız farkında değil misin?" Dedi acımasızca.
Yola bakarak sordum: "Nereye gidiyoruz Emir?"
"O kadar çok konuştun ki acıktım. Yemek yemeye gidiyoruz."
"Tamam gidelim."
"Hayret, bunu kabul etmeyeceksin zannettim. Bu sefer sen beni şaşırttın." Dedi alayla.
"Belki de seninle konuşmaktansa, yemek yemek daha mantıklı. En azından o zaman susuyorsun!" dedim, ona meydan okurcasına.
Arabada sessiz bir an yaşadık. Emir’in gözleri yolda, düşünceleri bambaşka bir yerdeydi. "Bir şeyi çok merak ediyorum." dedi aniden, "Daha önce hiç sevdiğin biri oldu mu?"
Ona meydan okumanın tadını çıkararak "Vereceğim cevaba pek sevineceksin canım arkadaşım çünkü, benim daha önce hiç sevgilim olmadı! Maalesef ki hiç böyle bir arzu duymadım."
"İlk bana aşık oldun yani öyle mi?"
"Sana aşık olduğumu kim söyledi canım arkadaşım! Heves başka şey, aşk başka!"
"Bana duyduğun şey heves mi oluyor yani?"
"Bilmiyorum bazen seni görmeden yıllarım geçsin istiyorum, bazen de sessiz bir saniyem bile geçmesin istiyorum. Sen karar ver, sence gerçekten sana aşık mıyım?" Diye sordum.
Emir, bunları duyunca gülümsedi. İlanıaşk ettiğimi zannediyor herhalde, oysa ben içimden geçenleri söylemiştim.
"Bence bana karşı hissettiğin her şeyde bir parça aşkı bulunuyor." dedi içtenlikle.
"Belki de bu sadece bir arkadaşlık." dedim, yüzümde alaycı bir gülümsemeyle.
"Bunu anlamak kolay." Dedi Emir, mırıltıyla söylemişti ama ben ne dediğini gayet net bir şekilde duymuştum.
Emir'in yüzündeki ifadenin değiştiğini görebiliyordum. Biraz daha ciddileşti, "Aramızda bir şeyler varsa, bunları daha fazla saklamanın anlamı yok, öyle değil mi?"
"Ne demek istiyorsun?" diye sordum. Nedensizce içimde bir heyecan belirmişti.
Uğultulu bir tonla dolu olan sesiyle, "Seni düşündüğümde kalbim hızlı atıyor ve ben bunu hissetmemi sağlayan başka bir kadının olduğunu sanmıyorum."
İlk kez yüz yüze böyle bir itirafta bulunuyordu. Şu an içimde tarif edemediğim bir mutluluk vardı. Cevap vermek yerine sustum. O da kısa bir bakış attıktan sonra susmuştu.
Yolda ilerlemeye devam ettik, yemek yiyeceğimiz mekandaki kalabalık görünmeye başlamıştı. Birkaç dakika içinde, mekanın kapısından içeri adım attık.
Masalar arasında ilerlerken, uygun bir yer bulduk. Masaya oturduğumuzda, garson sipariş almak için yanımıza yaklaştı. Emir, siparişini verirken bir yandan da gözlerini benden ayırmamaya çalışıyordu. İçimdeki heyecan, giderek atmaya başlamıştı. Beni bekleyen garsona dönerek heyecanla konuştum: "Ben bir makarna alayım."
"Tamam efendim, bir makarna! Başka bir isteğiniz var mı?"
"Uzun makarna olursa sevinirim. Domates soslu olsun lütfen." Diye de ekledim. Emir gitmek üzere olan garsonu durdurup sakince konuştu: "Ben de aynısından bir tane makarna istiyorum."
Şimdi neden istediği yemekleri bırakıp makarna yemek istemişti. Bana bir sıcak basmıştı. Bir bardak soğuk su istedim. Emir tuhaf hallerime gülüyordu.
"Ne gülüyorsun alt tarafı su içiyorum."
"Çok heyecanlısın Mira. Sana hararet bastı herhalde..."
"Ay sus hararet mararet deme aklıma kemancı geliyor bir tuhaf oluyorum!" dedim espriyle.
"Şaka yapmıyorum sen gerçekten bugün bir tuhaf davranıyorsun. Bu heyecanının nedenini sorabilir miyim acaba?"
"Yok canım ne heyecanı, burası biraz fazla ısınıyor ondan öyle şey ettim. Yoksa şeylik bir durum yok."
"Şey sözcüğü seninle anlam kazandı resmen Mira. Sen heyecanlanınca çok fazla şey diyorsun." Dedi alayla gülümseyerek.
"Hayır canım şeyden.." diyerek sözlerime devam edecekken Emir'in gülümseyen gözlerine takılı kalmıştım.
"Sende o şeyden çok var galiba... Arabadaki sözlerime bir cevap vermedin."
O sırada garson yemeklerimizi getirdiğinde, cevap vermekte zaman kazandığım için heyecanım biraz daha azalmıştı. Bir makarnanın beni kurtaracağını hiç düşünemezdim.
"Neden istediğin yemeği sipariş etmek yerine makarnaya tabi oldun Emir?"
Önündeki tabaktan gözlerini ayırıp "Sence buna sevgi der miyiz?" diye sordu.
Masaya yaklaşıp kısık sesle söylendim: "Yani buna aşk denmez..."
"Ya öyle mi, ne denirmiş?"
Arkama yaslanıp gülümseyerek "Kıskançlık ve çekememezlik!" Dedim alayla. O cevap verecekken ben de gelen makarnadan bir çatal aldım.
"Mantıklı bir çıkış yolu buluyorsun!" dedi alayla.
Makarnayı yemeyi bırakıp sordum: "Emir arabada söylediklerinde ciddi miydin?"
O da yemeyi bıraktı. "Hayır ciddi değildim. Sen arabada 'hislerimden emin değilim' deyince kendi kendime bunu anlamak kolay demiştim. Bana olan hislerin heves değil, aşk olduğunu artık biliyorum. Ve bu artık sadece sende bir sır olarak kalmayacak." Dedi.
"Yani arabadaki sözlerin yalandı öyle mi?"
“Evet yalandı, ayrıca hislerinden emin olman için söyledim yoksa seni sevdiğim falan yok. Kızmadın umarım..” dedi kurnazca.
“Bir de seni ciddiye alıp sözlerine mi kızacağım, yok daha neler Emir!” Diyerek üzülmediğimi belli etmek istedim.
“Çok şaşırtıyorsun beni Mira, gerçekten harika birisin.” Dedi gülümseyerek. Elimi tutup gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu. Niye bilmiyorum ama gıcıklık olsun diye böyle yaptığına adım gibi eminim.
“O senin hüsnü nazarın canım!” Diyerek Utku Bey gibi konuşmaya çalıştım. Hızla elini geri çekince doğru yolda olduğumu anladım. Kesinlikle işe yarayacak gibi görünüyor. Şimdi intikam sırası bende, ciddiyetten uzak ses tonumla sordum: “Sorun ne arkadaşım, seni kızdıracak kötü bir şey söylemedim ya?”
Emir gözlerini kısarak konuştu: “Onun gibi konuştun az önce!” Alaycı gülümsemesi yüzünden silip gitmişti.
“Ah afedersin farkında değilim arkadaşım yoksa seni üzer miyim hiç?”
“Bu da onun özür dileyiş şekli Mira, şu adamı bana hatırlatıp durma!”
“Emir biraz abartmıyor musun canım benim! Utku’nun sana ne gibi bir zararı var ki, aksine adam o kadar iyi biri ki hayatımda onun kadar sevecen, onun kadar nazik, onun kadar kibar bir adam daha görmedim.”
Emir, Utku’yu övdüğüm için kıskançlıktan ne diyeceğini bilemeyerek konuyu yaşa getirdi:“O adam senden yaşça büyük biliyorsun değil mi?”
“O kadar da yaşlı değil, ayrıca herkesten genç gösteriyor.”
Masaya yaklaşıp sinirle konuştu: “Genç göstermesi onun 33 yaşında olduğunu değiştirmez.”
“Utku 33 yaşında mı?” Dedim şaşırır gibi yaparak. Aslında ne Utku Bey ne de onun yaşıyla ilgileniyordum ama Emir’in o adama gıcık olduğunu bildiğim için ilgileniyormuş gibi yaptım.
“Yaşı ortada ama kullandığı sözcüklerin çoğunu dedem bile bilmez.”
Yalandan büyüleniyormuş gibi yaparak “İşte onu çekici kılan şey de bu Emir, adam hem keman çalmasını biliyor hem de ney çalmasını..” dedim.
Arkasına yaslanıp keyifli halime kısa bir göz attıktan sonra Emir aynı tavırla çıkıştı: “Zurna çalsaydı bu kadar hayran olur muydun acaba!”
“Zurna çalmasına değil ama Utku ut çalabiliyormuş ben en çok bunu sevdim. Düşünebiliyor musun Emir, adam tek başına orkestra gibi, çok yetenekli.”
Kaşını kaldırıp alay ederek sordu: “Hadi ya! Bize ney ve kemandan bahsetti sadece, ud çalabildiğini bir tek sana mı söyledi?”
“Hayır kendisi söylemedi fakat hesabında ut çaldığı videolarını gördüm.”
Sıkıntıyla nefes alıp söylendi: “Adamın sosyal medyadan da takip ediyorsun şaka mısın Mira! Sen artık bayağı ilgi duyuyorsun bu adama!”
“Yeter bu kadar canım arkadaşım! Bilmem farkında mısın ama geldiğimizden beri Utku’dan bahsediyoruz. Yemeğini yer misin lütfen..”
“Yok ben yemeyeceğim iştahım kaçtı.” Dedi önündeki tabağı biraz geriye iterek. İnadına önümdeki makarnayı iştahla yemeye başladım. O da telefonuyla ilgileniyordu. Gelen bildirim sesinden sonra sakinleşmişti. “Benim otele gitmem gerek, yemeğini bitir gidelim.” Dedi tadı kaçmış gibi.
Ağzımdaki lokmayı bitirip konuştum: “Hesabı ben öderim, senin işin aceleyse gidebilirsin. Benim için sorun değil.”
“Hayır Mira! İşim acele değil. Sen yemeğini yemeye devam et.”
“Madem acele bir işin yok, beraber bir tatlı yer miyiz?” Dedim ara yolu bulmaya çalışarak.
Kararını beklemeden garsona işaret ettim. Tatlılarımızı da sipariş ettikten sonra onu da büyük bir iştahla yemiştim, artık iyice doymuştum. Midemde hiç boş yer kalmamıştı. Biraz yürüyüş yaparsam belki rahatlayabilirdim ama adım atmaya halim kalmamıştı. Gitmeden önce lavaboya gidip Emir’in yanından ayrıldım. Sonunda eve gelmiştim ama mutfaktan garip sesler geliyordu. Askılıktan aldığım şemsiyeyle beraber mutfağa doğru sessizce ilerlemeye başladım. İçerideki manyak, eve girdiğimi bildiği halde ses çıkarmaktan hiç çekinmiyordu. Ayak sesleri bu tarafa geldiğini belirtirken elimdeki şemsiyeyi hazır bulundurarak duvara yaslandım, çıktığı an kafasında parçalayacağımdan hiç şüphem yoktu ki bir parfüm kokusu aldım. Mutfaktan çıkan şahıs arkasını dönüp elimdeki şemsiyeyle ona vurmak üzere olduğumu görünce çığlık attı. Eğer çabuk fark etmeseydim şemsiyeyi Nehir’in kafasında kıracaktım. Şemsiyeyi bırakıp Nehir’e susmasını söyledim.
“Bağırma be, benim ben Mira! Allah’ım hâlâ bağırıyor!”
Sakinleşince sustu ama korkusu geçmemişti.
“Niye öyle geliyorsun aklım gitti!”
“Asıl sen niye sinsi sinsi geliyorsun, en azından gelince bir haber verseydin o zaman böyle bir karşılama töreni hazırlamazdım!”
“Ben geleceğimi Emir’e haber vermiştim. O da senin kaldığın yerin adresini attı. Sürpriz yapmak istedim hem telefonuma ulaşamadım, sen numaranı mı değiştin?”
“Hem numaramı hem telefonumu değiştim.”
“Katil artık bana ulaşamaz, diyorsun yani.”
Mutfağa geçip sandalye çekip oturdum: “Valla artık ulaşamazsa çok iyi olur çünkü bende paralar suyunu çekecek!”
“Kız sende para bitmez dedenin evi, arsası, arabası, çiftliği ve içindeki hayvanlar, her bir şeyi sana kaldı artık harcarsın bol bol.”
“Bunların hiçbiri nakit para değil Nehir. Param bitince teker teker keçi mi bozduracağım?”
“Allah başka dert vermesin.” Dedi alayla.
“Dedemin çiftliğine mi taşınsam?” Diyerek sesli düşündüm.
“Sakin ve güvenli bir yer ama, çok uzak be kardeşim.”
“En azından burada kira vermek zorunda kalmazdım. Sen olmasan arayan soranım da yok nasılsa..”
“Aa niye haksızlık ediyorsun, Emir geliyor ya yanına.” Dedi sonra yüzünü ekşitip “Bir de şu garip kemancı var, merak etme yalnız sayılmazsın üzülme tatlım.”
“Utku Bey yüzünden sabahtan beri Emir’le uğraşıyorum.” Dedim ve olayı baştan sona anlattım.
...
Gece yarısını çoktan geçmişti, gördüğüm kabusun etkisinden kurtulmak için su içmeye mutfağa gittiğim de o sırada Nehir’in koltukta televizyon karşısında uyuyakaldığını gördüm.
Üzerini örtüp esneyerek mutfağa ilerledim.
Sürahiye su doldururken kulağımın dibinde “Bö!” Diye bağırılınca korkuyla irkilmiştim ve elimdeki bardak yere düşüp bin parça olmuştu. Gözlerim kocaman açılmış bir şekilde karşımda gülen Emir’e bakıyordum. Bu saatte buraya gelip böyle bir şey yapacağını düşünmediğim için korkudan paniklemiştim.
Emir, sakarlığıma gülüyordu: “Korktun galiba, yine şey oldun değil mi?” Dedi alayla.
Korksamda heyecanlandığımı belli etmemeye çalışarak: "Sen öyle bir ân da gelince korktum! Saat kaç haberin var mı Emir? Deli misin divane misin!”
Emir gülmeyi bırakıp ciddi bir yüz ifadesiyle baktı. "Tamam biraz korkutucu oldu, bu kadar korkacağını düşünmedim.” Diyerek beni sakinleştirmek için sarıldı.
Emir’den ayrılıp, "Buraya gelişin benim için büyük bir sürpriz oldu." Dedim.
Emir, mutfaktaki cam kırıklarını görünce, bana yardım etmek istedi. Eğilip dağılan parçaları toplarken gözlerine bakarak sordum: “Gerçekten bana yardım etmek istiyor musun?"
"Evet niye şaşırdın bu kadar?" Dedi.
“Hiç öylesine.. gerçekten istekli misin diye sordum. Neden geldin bu saatte?”
“Hiç öylesine..” diyerek beni taklit etti. “Seni merak ettim, bugün konuştuklarımızı düşününce gözüme uyku girmedi.”
“Sabah söylerdin Emir, bunu söylemek için mı otelden kalkıp buraya kadar geldin?”
“Bunun için gelmedim tabii ki. Seni Utku’yla keman çalarken görünce kıskançlıktan deliye döndüm. Sana o kadar yakındı ki ve o adamın sana nasıl baktığının farkında bile değildin.”
“Yani Emir lafa öyle bir yerden başlıyorsun ki şu an kafam allak bullak oldu.”
“Tamam daha sade anlatacağım iyi dinle.”
Dedi ve derin bir nefes alıp “Hep benim yanımda olmanı istiyorum, Utku’nun yanında olmanı değil...”
“Tamam olurum.” Deyip mutfaktan çıktığım sırada peşimden geldi. “ Emir, ne yapıyorsun canım arkadaşım!”
Odamın kapısını açtı ve içeri girdi. Gözlerimi ondan ayırmıyordum. Omuzlarımdan tutup yatağıma oturttu ve üzerime yorgan örttü. Gözlerimi yumduğumda odamın karanlık içinde kaldığını fark ettim. Emir gitmiş mi diye etrafıma bakınırken alnımda bir öpücük konduğunu hissetmiştim. “Hadi canım uyan lütfen.” Dedi.
“Ama daha yeni uyuyacaktım Emir, niye uyanmamı istiyorsun ki?”
“Ay bu kız havale geçiriyor! Kız kalk ne Emir’inden bahsediyorsun benim ben!”
Gözlerimi açtığımda sular içindeydim. Nehir baş ucumdaydı. “İyi misin çok korkuttun beni, yine kabus görüyorsun zannettim.”
Rüya olduğunu Nehir’in sözlerinden sonra fark etmiştim. Uykumdan uyandırdığı için hayal kırıklığına uğramıştım.
“Hiçbir şey görmüyordum Nehir, asıl şimdi kabus görüyorum. Niye uyandırıyorsun ne güzel rüya görüyordum.”
“Ayol o ne biçim rüya kız, sucuğa dönmüşsün hem yorganla uyursan tabii böyle sular içinde kalırsın.”
Yorgan deyince üzerimdekine dikkat kesildim. Ben üstüme battaniye atmıştım kim getirdi bunu?
“Sana çok sevineceğin bir haberim var.” Diye neşeyle söylendi ama onu dinlemiyordum. Merakla sordum:
“Bu üzerimdeki buraya nasıl geldi Nehir?”
Elini ağzına götürmüş şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. Hızla kalkıp mutfağa gittim. Önce çöpe baktım bomboştu sonra bardakları tek tek saydım hepsi tamdı.
“Günaydın aşk kelebeğim!” Diye sesini yükseltti Emir. Elimdeki üç bardağı birbirine çarptığım için kırılmıştı. Nehir bu hâlime kahkahalarla gülüyordu.
“Bugün 1 Nisan falan mı ne bu, sürekli aynı şeyi yaşıyorum! Siz benim korkudan aklımı kaçırmamı mı istiyorsunuz?” Dedim sinirle ikisine de birden bakarak.
“Ayol, bu kız ters tarafından kalkmış, ufak bir şaka yapalım dedik. Bunda bu kadar kızacak ne var?”
“Tamam sakinim... Sakin olacağım. Çok sakinim.”
“Kız kulakların kızardı, sakinleşmekten daha çok sinirleniyorsun gibisin...”
“Nehir!”
Eliyle fermuar çeker gibi yapıp sustu. Emir, gülerek cevap verdi, "Beni görmek sana bu kadar iyi geliyorsa sonsuza kadar yanında kalabilirim!" Dedi.
Nehir imayla bana baktı. Az önce arsızca bağırdığım için başımı önüme eğdim. "Seni korkuttum galiba?" Dedi.
Emir'in geliş sebebini merak ediyordum, dayanamayıp sordum: "Sabah sabah böyle özene bezene buraya neden geldin?"
Sorumu cevaplamadı, ve Nehir’e dönüp sordu: "Bu gece Mira ile birlikte dışarı çıksak senin için sıkıntı olur mu Nehir?"
Nehir, sanki hiç manyak bir katil tarafından kaçırılmamış gibi gayet sakin bir ses tonuyla, "Tabii ki olmaz Emir. Siz keyfinize bakın beni düşünmeyin." dedi, sesinde içtenlik ve samimiyet vardı. Emir, cevabımı bekliyordu. "Sen ne diyorsun Mira, bu akşam yemeğinde beraber vakit geçirelim mi?"
Heyecanla cevap verdim: “Olur o zaman bugün Utku’dan izin alıp erken çıkmaya çalışırım.”
Nehir mutfaktan çıkmış bizi yalnız bırakmıştı. Emir bu anı fırsat bilip yanıma geldi: “Dün gece ne konuştuk biz Mira.”
Gözlerim kocaman açılmıştı. Şaşkınlıkla sordum: “Dün gece mi, iyi de dün gece rüya değil miydi Emir? Hem ben bu rüyayı tek başıma gördüm sen de mi aynı şeyi gördün yani?
“Rüya mıydı sence?” Dedi gözlerini kısarak.
“Rüya canım bu da bir rüya, hatta Nehir yine gelecek birazdan ve beni sarsarak uyandıracak. Evet rüya, rüya bu!”
Kulağıma eğilerek “Uyan Mira.” Diye fısıldadı. O sırada birbirimize sarılı hâldeydik.
Nehir mutfağa girdiğinde bizi mutlu görünce seni gidi seni der gibi başını salladı. Ardından gülümsedi ve bizi başbaşa bırakıp salona tv izlemeye gitti.
“Kızacaksın biliyorum ama, en azında Utku Bey’e bir haber vereyim yoksa adamcağız bütün gün beni bekler sonra çok ayıp olur.”
Utku'ya yazmaya başladım. Gönder tuşuna bastığımda, Emir’in dikkatle izlediğini fark ettim. Elimden tutup mutfaktan çıkardı. Uygun bir şeyler giyinip kapıdan çıkmak üzereyken içimde bir tatlı heyecan vardı.