@madrabazbiryazar
|
Bir saat sonra Mira, muhteşem bir elbiseyle yanlarına geldiğinde, Emir'in gözleri adeta parlamıştı. Elbisesinin zarafeti ve Mira'nın cildinin ışıltısı, Emir'in hayranlıkla dolup taşmasına sebep oldu. Nehir, bu manzarayı görünce gülümsemekten kendini alamadı ve arkadaşına bir maşallah çekti. “Nazar değmesin!” dedi, neşeyle. Mira, Nehir’in sözlerine gülümsemenin yanı sıra, Emir’in bakışlarındaki o hayranlığı fark etti. Bu, kendisini özel hissettiriyordu. Emir, Mira'nın güzelliği karşısında etkilenmiş bir hâlde ona hayran hayran bakarken, içindeki mutluluğu gizleyememişti. El ele tutuşarak restorana doğru yola çıktılar. Arabada hafif bir caz müziği çalarken, Emir, yanındaki kıza bakmaktan vazgeçemedi. Restorana vardıklarında, masanın romantik bir hazırlığın olduğunu gördüler, üzerinde kırmızı güller ve yanlarında ise ince bir mum ışığı vardı. Yemeklerini sipariş ettikten sonra, ikisi de karşılıklı oturup birbirlerine bakarak gülümsediler. Emir, bakışlarını Mira’dan ayırmadan, “Çok güzel giymişsin ışıltınla etrafı aydınlatıyorsun.” dedi, ciddi bir ses tonuyla. “Teşekkür ederim, sen de çok şıksın. İnsan, sevdiğiyle böyle zaman geçirdiğinde her şeyin daha güzel olacağını anlayabiliyormuş.” dedi, içten bir ses tonuyla. Yemek yerken Emir, Mira'yı güldürecek şeyler anlatıyordu. Genç kız o kadar mutluydu ki bu an hiç bitmesin istedi. Yemekleri bitirdiğinde, Emir, “Biraz yürüyüş yapalım mı?” diye sordu. Mira hemen teklifi kabul etti. Dışarı çıktıklarında, gece gökyüzünü yıldızlarıyla süslenmişti. Emir, Mira’ya bir kolunu uzatarak, “Bu geceyi birlikte geçirelim.” dedi. Yavaş yavaş yürürken Emir, Mira’nın ellerini tuttu. Mira'dan Elimi mi tutmuştu yoksa ben bir rüyada mıydım? Allah'ım, lütfen bu bir rüya olmasın… lütfen… O an, Emir’in kısık sesle bir şeyler mırıldandığını duymamla gerçeklikten kopmuş gibi hissettim. “Kendi kendine mi konuşuyorsun yoksa bana mı öyle geliyor?” diye sordu, merakla. Yakalanmanın verdiği bir utançla başımı eğdim. “Evet, kendi kendimle konuşuyordum… Bu bir rüya mı, yoksa gerçek mi?” Emir, karasızlığımı görünce kendini tutamadı ve kahkahalarla gülmeye başladı. Gözlerimi merakla ona diktim “Ne oldu, komik bir şey mi söyledim?” Emir, ciddiyetini koruyarak, “Mira, üzgünüm ama rüyadasın… Hatta birazdan Nehir gelip seni uyandıracak ve uyandığında burada değil, yatağında olacaksın…” dedi, gülümsemeye çalışarak. Bu cümle karşısında içten bir hüzün hissettim. “Nehir beni uyandırmasa olmaz mı? Ben bu rüyanın devamını çok merak ediyorum…” dedim. Emir, ona daha da yaklaşıp aradaki mesafeyi azaltırken, “Rüyanın devamını merak ettiğine emin misin? Gerçekten bu rüya devam etsin istiyor musun?” diye sordu, sesinde hafif bir alay vardı ancak bakışlarındaki ciddiyet derinleşiyordu. Hiç tereddüt etmeden başımı evet anlamında salladım. Emir’in bakışlarında bir ateş yanmaya başladı, o an kalbinin çarpışını hissediyordum. Emir, Mira'ya yaklaşırken aralarındaki mesafe azaldı ve bu an, kalp atışlarını hızlandırdı. Gözlerini kapatarak bu anın hiç bitmemesi için içten bir dilek tuttu. Fakat Emir, bu büyülü havada bir şeylerin doğru olmadığını hissetti. O sırada Mira “Bu an hiç bitmemeli.” diye düşündü ve gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Emir Mira’nın yüzüne bakarak, “Biz arkadaşız, Mira. Unuttun mu?” diye mırıldandı. Mira, öfkeyle başını kaldırdı. “Dalga mı geçiyorsun bu nasıl bir arkadaşlık olabilir ben anlamıyorum! Ben hayatım boyunca bir erkek arkadaşımla akşam yemeğine çıktığımı, hatta el ele tutuştuğumu hatırlamıyorum!” dedi. Sesindeki öfke, içindeki hayal kırıklığını açığa çıkartıyordu. Sinirlerine hakim olamayan Mira, Emir’in elini bırakıp hızla eve doğru yürümeye başladı. Peşinden gelen Emir’in söylediklerini dinlemiyordu, ona yetişmek için hızlandı. Kolundan yakalayarak kendine doğru çektiğinde, Mira'nın gözlerinde biriken yaşları gördü. “Özür dilerim…” diye mırıldandı Emir, içindeki üzüntüyü dile getirmeye çalışarak. Mira, yine dinlemeden gitmek isterken Emir önüne geçip durmasına engel oldu. Öfkesi geçmemiş olan kız kaşlarını çatarak “Özür dilemen umrumda değil! Şimdi izin verirsen eve gitmek istiyorum, Emir!” dedi. “Mira, neden sevgili olmamız için ısrar ediyorsun?” diye sordu Emir, yüzündeki ifade belirsizlikle doldu. “Emir, sen salak mısın yoksa salağa mı yatıyorsun? Daha önce de söyledim sana, ama illa yine duymak hoşuna gidiyorsa: ‘Seni seviyorum.’ anladın mı?” dedi Mira, artık sabırsızlığı ve öfkesi karışmış bir tonda. “İlla birbirimize sevgi göstermemiz için sevgili mi olmamız gerek, bunu mu demek istiyorsun?” diye sordu Emir, ciddi bir şekilde. “Neye yarar Emir? Arkadaş olmak başka, sevgili olmak başka!” dedi Mira. “Tamam işte, yine eski gibi arkadaş olalım. Neden bunu kabul etmiyorsun?” diye sormak zorunda kaldı Emir. “BENİM YETERİNCE ARKADAŞIM VAR ZATEN! BİR DAHA GÖRÜŞMEYELİM EMİR, HEM DE HİÇBİR ZAMAN!” diye haykırdı Mira, kolunu Emir’in elinden kurtarıp karanlık sokaklara doğru kayboldu. Emir, arkasından bakakalan bir heykel gibi, neye uğradığını şaşırmıştı. Mira’nın hızla uzaklaşmasını izlerken belirsiz duygularla yüzleşmek zorunda kaldı. Ne hissettiğini bilmiyordu. İçinde bir boşluk vardı ama aynı zamanda aşkın getirdiği bir tutku da. Otele döndüğünde odasında yalnız kaldı ve düşünceleri hâlâ Mira ile doluydu, onların arasında olan her şey şimdi aklında dönüp duruyordu. Arkadaşlıklarının sınırlarını aşmış oldukları gerçeğiyle yüzleşmek zorundaydı. Birbirlerini sevmenin farklı bir hâli olduğuna dair içinde filizlenen hisleri kabul etmek, Emir için zorlayıcıydı. O an, üzerindeki tüm düşünceler ve duygularla mücadele ederek, Mira'yı aramak için dışarı çıkmaya karar verdi. “Onu asla kaybetmemeliyim." Diyerek dışarıda, sokak lambalarının altında yürüdü. Mira’nın nerede olabileceğini, yalnızca bir kaç dakika önce paylaştıkları anıları düşündü. Onu bulmalıydı, belki bu sıkışmış hislerle bu sefer doğru bir şey söyleyebilirdi. İçindeki karmaşaya son vermek ve aralarındaki bağı netleştirmek istiyordu. Bir süre sonra, Mira’nın eve döndüğünden emin olduğu bir sokağa geldiğinde, onu bulma umuduyla gözlerini dört açtı. Nihayet, Mira’nın bir köşeye doğru yürüdüğünü gördü. Kalp atışları hızlandı. “Mira!” diye seslendi, ama bu sefer daha yavaş, daha nazik bir ses tonuyla. Mira durup geriye döndüğünde, gözlerinde yine bir şeylerin değiştiğini gördü. "Ne var ne istiyorsun yine?” dedi, sesinde yorgunluk vardı. “Seninle konuşmak istiyorum. Gerçekten seni sevdiğimi anladım. Bu his, arkadaşlık sınırlarını aştı ve bunu kabul etmemek için daha fazla bahane üretemem.” Emir’in sesi kararlıydı, gözleri doğruca Mira'nın gözlerine odaklanmıştı. Kız hiçbir şey söylemeden yoluna devam etti, Emir olduğu yerde kalakalıp Mira'nın gidişini izledi. Onunla bu hâldeyken konuşmak bir sonuç vermeyecekti. Hemen otele döndü. Emir, Mira’yı bir türlü aklından çıkaramıyordu. Günler geçtikçe, ona duyduğu bu hisler derinleşiyordu artık Mira'nın duygularını göz ardı etmemeye karar vermişti. Nihayet cesaretini toplayarak, birkaç gün sonra Mira’nın kapısının önünde bulmuştu kendini. Kapıyı çaldığında, kalbi hızlı bir şekilde atıyordu. Kapı açıldığında ise karşında duran Mira’nın şaşkın bakışları, onu tedirhgin etmişti ama duygularını hızlıca toparlamayı başardı. "Emir, ne yapıyorsun burada?" diye sordu Mira, sesinde bir parça kırgınlık vardı. “Özür dilerim, Mira. Bazı şeyleri ertelemeyi seçtiğim için sana karşı yanlış davrandım. Duygularını göz ardı etmemem gerekiyordu.” Mira’nın gözleri, bir anda onunla dolup taşmaya başladı. Emir’in içten özrü, onun kalbinde bir merhamet hissi oluşturdu. “Gerçekten mi?” diye sordu, şaşkınlık ifadesiyle. Elini kalbine götüren Emir, “Evet, gerçekten. Seni üzmek istemedim, böyle bir şey bir daha yaşanmaz. Yeniden başlayabilir miyiz?” diye sordu, içindeki korkuya karşı durarak. Mira, bir an kararsız kaldı, ama yüzündeki gülümseme belirginleşti. “Tamam, bir şans daha veriyorum,” dedi neşeyle. Emir, Mira’nın sözlerini dikkatle dinledi ve “Sana söz veriyorum, bir daha benim yüzümden ağlamayacaksın.” şeklinde taahhüt etti. Mira, gülümseyerek Emir’e sarıldı. “Bu sefer bana karşı dürüst ol ve şu an ne hissediyorsan onu söyle.” dedi. Emir, gülümseyerek “Tamam, söz veriyorum. Bundan sonra senden hiçbir şeyi saklamayacağım.” diye cevap verdi. Nehir, Emir ve Mira'nın kapıda birbiriyle sarıldığını görünce gözlerini ovuşturdu. İçindeki sevinçle dolup taşarken, onların mutluluğunu bozmak istemedi. Sessizce geri döndü ve odasına gitti, uyumaya çalışarak düşüncelere daldı. "Bugün işin var mı? Beraber yakın bir arkadaşımın düğününe gidelim." dedi Emir. Mira'bın yüzünde oluşan bir sevinçle teklifi kabul etti. Hemen hazırlıklara koyuldu. Elbisesini seçerken, ayna karşısında kendine bakıyordu. Makyajını yaparken hayallere dalmıştı. Emir de sabırsızlıkla dışarı çıkıp arabada Mira’yı beklemeye karar verdi. Bir süre sonra Mira, özenle hazırlandığı alımlı bir elbise ve sade bir makyajla kapıdan çıktı. Emir, onu gördüğünde yüzünde içten bir gülümseme belirdi ve hemen kapıyı açtı. Mira, arabaya binerken onun neşeli hâline nazikçe karşılık verdi. Yolda, sohbetlerini keyifle sürdürdüler. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadılar. "Mira, sanki bu günü daha önce yaşamış gibi hissediyorum. Sence biz bu anı daha önce yaşamış olabilir miyiz?" diye sordu Emir merakla. "Sanırım o günü hatırlıyorum..." diye yanıtladı. Düğün mekanına vardıklarında, Emir’in arkadaşı onları sevinçle karşıladı. Emir, Mira’yı gururla tanıttı ve herkes birbirine içtenlikle selam verdi. Düğünün başlamasına yakın, birlikte bir masaya geçtiler. Müzik çalmaya başladığında dans etmeye başladılar. Göz göze geldiklerinde, birbirlerine gülümsediler bu da herkesin dikkatini çekmesine neden olmuştu. Mira’nın içinde hâlâ tarif edemediği bir his vardı: Emir, sırf kendisi istedi diye sevgili olmayı kabul mu etmişti yoksa onu gerçekten sevmeye mi başlamıştı? Müzik bir süre sonra sona erdi. Rüyadan uyanmış gibi birbirlerinden ayrılırken, gözleri parıldıyordu. Tekrar masalarına dönerken, yanlarında bir grup teyze olduğunu fark ettiler. Teyzeler, onlarla samimi sohbet etmek için bekliyordu. "Siz evli misiniz yavrucuğum?" diye sordu en yaşlı olanı, gözleri merakla doluydu. Emir, Mira’ya bakarak yanıt vermesini beklerken, Mira yavaşça “Evet, evliyiz teyzeciğim…” dedi. Emir’in yüzü şaşkınlıktan donakalmıştı. "Kaçıncı yılınız bu sene?" diye sordu teyze, merakla sormaya devam ederek. Mira, gülümserken hem eğlenerek hem de bir yandan da yalanı sürdürerek “Dört yıl oldu.” dedi. Emir, bu sahne karşısında gülmemek için kendini zor tutuyordu. Tam o esnada masadan kalkıp teyzelere uzakta bir yerde gülmek için kaçmak istiyordu. Mira da çok geçmeden teyzelerden kurtulmuştu. Mira ise bu gülümsenin ardındaki gerilimi hissederek, Emir’e dönüp “Ne düşünüyorsun?” diye sordu. “Bu kadar çabuk kurtulduğun için seni tebrik ediyorum.” dedi gülümseyerek. “Ama bir sonraki soruyu sormaya fırsatı olsaydı eğer bunun ‘Düğününüz nerede oldu?’ olacağından adım gibi eminim.” Düğün ilerlemeye devam ederken, dostları etraflarını sarmıştı. Herkes eğleniyor, kahkahalar arasında sohbet ediyordu. Emir Mira'nın kulağına fısıldadı, “Biliyor musun, ben aslında onların yerine geçmek istiyorum. Hayal ettiğim o özel günü seninle yaşamak istiyorum." “O gün de mutlaka bir gün gelecektir." Diye cevap verdi. Düğün sona erdiğinde, Mira ve Emir yorgun ama mutlu bir şekilde arabaya doğru yürüdüler. Gecenin coşkusu hala içlerinde tazeydi. Arabaya binerken, sessizce birbirlerine baktılar; o anın büyüsü ile dolmuşlardı. "Emir, bu gece her şey çok güzeldi." dedi, yüzündeki gülümseme ile. “Ama o teyzelere nasıl evli olduğumuza inandırdım hâlâ şaşıyorum.” Emir, gülümseyerek ona baktı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra, Mira'nın elini nazikçe öptü ve sıcak bir ifade ile, "Her şey için teşekkürler. Beni kırmayıp geldiğin ve bana bir şans verdiğin için de minnettarım." dedi. Mira, Emir’in içten sözlerine sıcak bir şekilde karşılık verdi. Evlerine yaklaştıklarında, kapının önünde Nehir’i görünce şaşırdılar. Yanında bir adam vardı, kim olduğunu karanlıkta ayırt edemediler. Arabadan inip hızla yanlarına doğru yaklaştıklarında, karanlığın içinden Kerim’in yüzünü görünce şok oldular. Kerim, Nehir’in yanındaydı ve derin yaralarla dolu görünüyordu. Katilin elinden nasıl kurtulduğunu bilmiyorduk ama ona kötü bir şey yapamadığı belliydi. Nehir, Kerim’i görünce ikisi de sevinç içindeydi. Nehir, Kerim’e bakarak içindeki duyguları gizlemeye çalışıyordu, fakat yüzündeki endişe net bir şekilde görülüyordu. Emir, Kerim’in gözlerine bakarak sordu: "Kerim, ne zaman geldin buraya, o manyağın elinden nasıl kurtuldun?" "Beni öldürmedi elinde bu fırsat varken yapmadı. Bir şekilde kaçmayı başardım ve buraya kadar gelmek için çok uğraştım. Uzun bir süre aç kaldım. Sizleri de ölüme terk etmiş. Bunu düşünmek bile içimi acıtıyordu. Öldüğünüzü düşünmüştüm." Gözlerimdeki korkunun arttığını hissettim. İçeri geçelim, orada daha rahat konuşuruz, dedim ve onları içeri davet ettim. Kerim’in kurtuluş hikayesini merakla bekliyordum. İçeri geçtikten sonra, sessiz bir köşeye çekildik ve Kerim’in başından geçenleri dikkatle dinlemeye başladık. Kerim, derin bir nefes alarak söze başladı. “O gece her şey çok kötüydü. Katil beni bir ormana götürdü. Ellerim bağlıydı ve bir ağaca bağlanmıştım. Açıkçası, öleceğim için değil ama bu psikopatın parıldayan gözlerini görünce korkmuştum, sonra birdenbire, köpek havlama sesleri duydum.” Nehir, dikkatle dinlerken merakla sordu, "Onlar katile ait köpekleriydi Kerim. O manyak sana kötü bir şey yapmadı değil mi?" "Köpekler ipleri kemirmeye başlayınca katil hiçbir şey yapmadı. Gözlerini bana dikmişti sonra arkasını dönüp gitti. Köpekleri çağırmamasına rağmen onlarda sahibinin peşinden gittiler. Artık ipler o kadar da kalın değildi. Bu fırsatı değerlendirdim ve etkili bir şekilde ellerimi çözmeyi başardım. Ardından, hızla ormanda koşmaya başladım.” Nehir’in gözleri büyüyerek, “Peki sonra ne oldu?” diye ekledi. Kerim, heyecanla devam etti. “Koşarken aklımdan yalnızca kurtulma düşüncesi geçiyordu. Ormanın içine kadar ilerledim. Arkama dönmeden koşmaya devam ettim. Bir süre sonra, bir arabanın farlarını gördüm. Koşarak yola fırladım ve şans eseri bir çiftin durmasını sağladım. Onlar beni önce hastaneye sonra karakola götürdüler. İfademi verdim sonrasını biliyorsunuz zaten...” Nehir derin bir nefes alarak, “Bu çok cesur bir hareket Kerim. Burada olmana o kadar çok sevindim ki yeniden doğmuş gibiyim.” dedi. Emir de, Kerim'e umut vererek "Artık güvendesin. Her şey yoluna girecek.” dedi. Kerim, Nehir'e bakarak konuştu: “Sizler yanımda olduğunuz sürece, bu sadece geçici ve kötü bir kabus olarak kalacak.” Nehir, rahat bir nefes aldı ve Kerim'e sarıldı. "Çok korkmuştum, Kerim. Seni kaybetmek düşüncesi beni deli etmişti." Kerim, Nehir'i sıkıca sarılarak teselli etti. "Merak etme, buradayım. Hep yanında olacağım." |
0% |