Yeni Üyelik
29.
Bölüm

29. Bölüm

@madrabazbiryazar

Yedi ay sonra

Bugün, Nehir'le Kerim'in düğünü için hazırlanmaya başlarken telefonumun çalmasıyla dikkatim dağılmıştı. Makyaj masasından kalkıp yatağın üzerindeki telefonu cevapladım. Arayan Emir'di.

"Merhaba Mira, görmeyeli nasılsın?"

İstemsiz bir, "İyiyim.." dedikten sonra konuşmasını bekledim. Aylardır konuşmuyordum onunla, birden arayınca ne söyleyeceğimi bilemedim.

"Akşam seni almaya geleyim mi, düğüne beraber gideriz."

Kısa bir süre düşündüm. Cevabımı sabırla bekliyordu. Reddetsem kendimi kötü hissedecektim o yüzden kabul ettim, sonra telefonu kapattım ve tekrar makyaj yapmaya geri döndüm. Akşam olmasına iki saat vardı. Makyajımın sonlarına yaklaşmışken kapı çalındı. Kapıya doğru adımladım. Açar açmaz karşımda Emir'i gördüm.

"Sen düğün için hazırlanmışsın bile.." içeri davet ettim. O da bunu bekliyormuş gibi hemen salona doğru gitti. Sanki aradan hiç zaman geçmemiş gibi rahattı. Koltuğun üstündeki kemanı görünce yüz ifadesi değişti.

"Bu keman neden sende duruyor?"

"Utku doğum günümde onu bana hediye etti."

Söyleyecek bir şey bulamayıp sinirle gülümsedi. Akşam Utku da gelince işte o zaman Emir'in yüz ifadesini görmek için sabırsızlanıyordum. Bugün oldukça keyifli bir gün olacaktı. "Akşama az kaldı ve sen hâlâ giyinmemişsin!"

Nihayet gözlerini üzerimden çekmeyi başaran Emir, cevap verdi. "Düğüne on beş dakika kala giyerim. "

"Nasıl biliyorsan öyle yap, karışmıyorum.."

Elbisemin kırışmamasına dikkat ederek dağıttığım etrafı toparlamaya başladım. Yardım etmek yerine bana bakmayı sürdüren Emir,

"Boş ver, sonra toplarsın... Üzerindekiler sana çok yakışmış.." deyince umursamadım.

"Dağınıklıktan hoşlanmıyorum, iltifat için de teşekkürler.."

"Görmeyeli çok değişmişsin Mira, bana karşı soğuk davranıyorsun!"

"Artık gidelim mi, düğün yeri şehirden uzakta geç kalmayalım.."

Aceleci sözlerim Emir'in üzerine bir sıkıntı oluşturmuştu. Gerçekten de ona karşı soğuk davranıyordum, çünkü geçmişte yaşananlar beni hâlâ etkiliyordu. Ama bu gece, Kerim ve Nehir'in mutlu gününde tüm bu hislerimi bir kenara bırakmalıydım.

Birlikte düğün mekanına doğru yola çıktık. Arabada ikimizde konuşmuyorduk. İçimdeki karmaşık duyguları bir türlü kontrol edemiyordum.

Düğün mekanına vardığımızda, Kerim ve Nehir'in mutluluğu etrafa yayılmıştı. Herkes dans ediyor, gülüyor ve eğleniyordu. Emir ve ben de aralarına karıştık, ama nedenini bir türlü anlamadığım sıkıntı hep benimleydi.

Düğünün ilerleyen saatlerinde, Emir yanıma yaklaştı. "Mira, benimle dans eder misin?" diye sordu. Bunu beklemiyordum ve bir an tereddüt ettim. Ama sonra, geçmişi geride bırakmanın ve yeni başlangıçlara şans vermeye karar vermenin zamanının geldiğini düşündüm.

"Tamam, dans edelim." dedim ve Emir'in teklifini kabul ettim.

Dans ederken, Emir'in gözlerindeki huzursuzluğu gördüm. Tekrar eski günlerimizi hatırladım. O sırada Utku da yanımıza gelmişti. Dans müziği bitmiş yerimize geçmiştik. Düğün bitene kadar Utku'yla sohbet ettik. Planladığımız gibi yaparak Utku'yla ayrıldık.

Düğünün sonunda, Emir ve ben yorgun bir şekilde mekandan ayrıldık. Arabaya binerken, Emir bana döndü ve gülümsedi. "Bugün yanımda kalır mısın, sana çok önemli bir şey söyleyeceğim.." dedi. Onu reddetmedim.

Ben de gülümseyerek cevap verdim. "Neymiş söyleyeceğin şey?" Cevap vermedi. Böylece daha çok merak etmeye başladım.

Bu gece, geçmişi geride bırakmanın ve yeni bir sayfa açmanın başlangıcı olabilirdi. Yine de bunun için zamana ihtiyacım olduğunu da biliyordum.

Arabaya binip yola koyulduk. Yine sessizlik içinde yolumuza devam ettik. Bu gece, hayatımın dönüm noktası olacaktı bunu hissediyordum.

Şehirden uzaktaki sakin ve küçük eve geldiğimizde içeri geçtik. Emir mutfağa doğru gitmeden önce, "İçecek bir şeyler ister misin?"diye sordu.

Düğünde hiçbir şey içmemiştim. Başımla onaylandıktan sonra mutfağa gitti. Ben de koltuğa oturdum. Kulaklarım uğurluyordu, buradaki sessizlik hoşuma gitmişti.

Elindeki iki kadehle gelen Emir, birini bana uzattı. Alıp sehpanın üzerine koydum. İçmediğimi gören Emir, "İçmeyecek misin, başka bir içecek de getirebilirim istersen?"

"Hayır, başka bir şey içmeyeceğim, teşekkürler."

Sehpaya bıraktığım kadehi elime alıp bir yudum içtim. Tadını hiç beğenmedim ama belli etmemeye çalışarak içmeye çalıştım.

Sessizliği bozup konuştum. "Bu ev senin mi?"

"Evet benim ama çok sık gelmem buraya."

"Otelde neden kalıyorsun peki?"

Soruma cevap vermedi. "Sen neden otelde kalıyordun, peşindeki katil yüzünden mi?" diye sorunca tekrar o günleri hatırladım.

"Evet o yüzden.. Biz buraya neden geldik?" diye mırıldandım.

Bana baktığında gözleri daha da koyulaştı ve ses tonu değişmişti. "Öncelikle benim adım Emir değil!"

"Adın Emir değilse, neden kendini öyle tanıttı, bana yalan söyleyip eline ne geçirmiş oldun söylesene?"

"Amacım seni kandırmaktı.."

İçkiden kafayı bulmuş olacağını düşündüm ama tuhaf şeyler söylüyordu.

"Kandırmayı başardın da, bak burdayız.."

"Evet, sadece ikimiz varız.."

Koltuktan kalkıp elini uzattı. Odasına kadar götürdü. Elimi bırakıp yüzüme baktı.

"Her şey buraya kadarmış Mira."sesi korkunçtu ama korkmuyordum. "Beni korkutma, neden böyle konuşuyorsun?"

"Bekle burada hemen geliyorum."diyip odadan çıktı. Gözlerimi odaya çevirdiğimde duvarlardaki tablolar dikkatimi çekti. Hepsi birbirinden değişik ruh hâlini yansıtıyordu. Ömrümde ilk defa böyle resimler görüyordum. Emir gelene kadar ben de tablolara yaklaştım. Altında imza vardı. Bunları o mu yapmıştı?

"Tabloları beğendin mi?"

Eserlere bakmayı sürdürürken cevap verdim. "Evet çok beğendim, bütün bunları sen mi yaptın, bayağı yetenekliymişsin daha bilmediğim neler öğreneceğim acaba?"

"Bugün hepsini öğreneceksin, söz veriyorum!" Yüzüme bakıyordu.

"Az önce nereye gittin Emir, sana diyorum.."

Arkasında bir şey sakladığı belliydi. İki elini de arkasındaydı, merak edip sordum. "Arkanda ne saklıyorsun? Sana diyorum Emir, cevap verir misin?"

"Bana sürekli Emir deyip durma!" Diye sesini yükseltti.

"Tamam söylemem, ne saklıyorsun arkada?"

Elinde katilin yüzüne taktığı maskenin aynısı vardı. İster istemez kalbim hızla çarpmaya başladı.

"Bu katilin maskesi... Bunun sende ne işi var!"

"Evet katilindi ben aldım.."

Yalandan derin bir oh çektim. "Ödümü kopardın Emir, bir an o burada zannettim!"

Yüzüne tuhaf bir gülümseme yerleştirdi. "O zaten burada!"

Ne yapacağımı bilemeden geriye doğru bir adım attım. Gözlerimdeki korku onu daha da öfkelendirdi.

“Çünkü ben her zaman senin peşindeydim. Gözünün önündeki tehlike her zaman yanı başındaydı, ama sen bunu göremeyecek kadar kördün."

“Senin peşindeydim,” derkenki sesinde bir şey vardı, bir tehdit. Ama aynı zamanda çekicilik de. İçimden beliren tüm uyarılar, onu dinlememek için çığlık atıyordu.

“Bu olamaz. Hayır!” dedim, sesim bir fısıldama kadar zayıf ama içimdeki öfkeyi yansıtmaya çalışarak.

"Hatırlıyor musun, sana bir şans vermiştim. O gece beni bulabilseydin eğer, şimdi burada ölmemiş olacaktın.."

O günü hatırlamak istemeden her şey zihnimde tekrar canlanmaya başladı. “Bir gece içinde beni tek başına bulmaya çalışacaksın. Eğer başarırsan benden kurtulmuş olacaksın ve yaptığım her şeyi öğreneceksin, o zaman Nehir’i ve diğerlerini de kurtarmış olacaksın!”

Bu ayrıntıyı hatırlayınca birkaç adım geriledim. Gözlerim dehşetle açıldı, titreyen sesimle konuşmaya çalıştım ama ağzımdan tek kelime çıkabilmişti: "Sen..."

"Tanışalım... Ben Ata Mutlu!" söylediğinden zevk aldığı belliydi.

Katil, bana doğru hızla yaklaştı. Arkamdaki şeye takılıp yere düşmüştüm. Gözleri korkunç bir parıltıyla ışıldadı: "Bir kez daha ben kazandım, artık oyun bitti!" dedi ve bıçağın keskin ucunu gördüğüm ân bir tekme savurdum. Bu bana sadece birkaç saniye kazandırmıştı. Ondan kurtulmak için başka bir şey denemeliydim.

O sırada kapı büyük bir gürültüyle duvara çarparak ses çıkardı. Odaya Utku girmişti. Planımız birkaç dakika daha gecikseydi eğer, çoktan ölmüş olacaktım. Katil ne olduğunu anlamadan, Utku çoktan odanın ortasına gelmişti: "Doğru söylüyorsun artık oyun bitti! Diyerek bıçağı, katilin elinden hızla aldı. Ona yardım ettim. Katili sandalyeye sıkıca bağlayıp polise haber verdik.

 ...

Beton duvarlar soğuktu, odadaki soğuk yavaş yavaş yayılıyordu. Kelepçeli ellerin titrediği hissediliyordu, tek işittiği şey sessizlikti. Odanın içindeki loş bir ışık, masanın üzerinde duran tek lambadan geliyordu ve ışığın altında odada dehşet verici bir adam duruyordu.

Kapının gıcırtısıyla açıldığı an kapının ardında iki polis belirdi. Gözleri kararlı ve sert bakışlı olan bu adamlar, sandalyede kendinden emin oturan adama bakıyorlardı. Öteki dışarı çıktı.

Sonunda, odaya sessizce adım atan bir adamın ayak sesleri duyuldu. Yakındaki masaya dikkatlice dosyayı bıraktı ve yüksek bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Anlat! Selim, Kübra, Derya, Ferit ve daha adı bile bilinmeyen birçok kayıp şahısı nasıl öldürdüğünü itiraf et!"

"Hepsi o aptal kız yüzünden.." diye mırıldandı, kelepçeli elleri oldukça gerilmişti.

"Kimden bahsediyorsun?"

Susup cevap vermedi. Komiser bu sefer daha sert bir ifadeyle tekrar sordu: "Öldürdüğün onca kişiyi neden ve asıl öldürdüğünü anlat!"

Odanın içinde akıl almaz bir sessizlik hakim oldu. Sadece nefesini duyabileceğiniz kadar sessiz bir ses tonuyla konuşmaya başladı. O sakin tonda konuşması, daha da kasvetli bir hava katmıştı odaya "İnsanlardan her zaman nefret etmiştim, küçükken geceleri tek başıma kaldığım banklar üzerinde sabahlardım.."

"Ailen kimin kimsen yok muydu?"

"Evin tek çocuğu bendim. Hep tek başıma oyun oynar, tek başıma konuşurdum... Evimiz şehir dışında olduğu için diğer çocuklar gibi yaşıtlarımla vakit geçiremezdim. Annem akıl hastasıydı, babam ise küçük yaşta bizi başka bir kadın için terk edip gitmişti. Evimizin küçük bir penceresi vardı, o zamanlar boyum oraya kavuşmazdı, altına bir tabure koyup dışarıda babamın gelmesini beklerdim. Günler... Aylar... Yıllar geçmesine rağmen o geri gelmemişti. Artık tabure koymadan pencereden dışarıyı görebilecek kadar uzamıştım. Hasta olsak da ölsek de o geri gelmeyecekti... Bir gün sabah uyandığım da annemin hiç hareket etmediğini gördüm, ne olduğunu bilmiyordum ama içimde kötü bir his vardı. O zaman anlamamıştım ama artık hep yalnız başımaydım. Evden kaçıp deli gibi koştum ve bir daha o eve geri dönmedim."

"Bu zamana kadar annenin öldüğünü kimseye söylemedin mi?"

Başını olumsuzca salladıktan sonra yavaşça konuştu: "Onu bir daha öyle görmek istemedim."

"Kübra ve diğerlerini de daha önce hiç arkadaşın olmadığı için mi öldürdün?"

Acımasızca gülümsedi. Soruya cevap vermeyip anlatmaya devam etti: "Uzak akrabalarımızdan biri beni okutmak için yanlarına aldılar. Çocukken ne olduğunu anlayamıyordum ama büyüdükçe orada kendimi sığıntı gibi hissetmeye başlamıştım. Lise bitmek üzereydi. Yapacak hiçbir şeyim olmayınca sürekli ders çalışıyordum. Teknolojiye merak sarmıştım. Bilgisayar mühendisi olmaya kararlıydım ama onlar benim doktor olmamı istiyorlardı. Bir gün kimseye haber vermedim ve başka şehire gidip onlara izimi kaybettirdim. Bir şeylerle ilgilenmediğim zaman içimde bir nefret hissi uyanıyordu. Bunun için çareler aramaya başladım. Üniversitedeyken birkaç kişiyle tanışma fırsatım olmuştu ama hepsi sahtekâr iki yüzlü insanlardı. Kimseyle ilgilenmeyip okulumu dereceyle bitirmiştim ve iş teklifleri almaya başlamıştım. Hayat bana çocukken yaşadıklarımın aksine, iyi davranmaya başlamıştı. Çok geçmeden bir iş buldum. Her şey çok güzel gidiyordu ta ki Selim'le tanışana kadar... Bir gün ofiste çalışırken sinirle içeri bir adam girmişti. O da meğerse o ofiste çalışıyormuş, içeri girer girmez beni azarlamaya başladı. Daha ilk kapıdan girdiği an ona sinir olmuştum. Bir hata yaptığımı anlamıştım. Hemen özür diledim. Bu tavrım birden onu başka biri hâline dönüştürmüştü. Onunla yalandan dost olmaya çalıştım. Hakkında birçok şey öğrendim ama kendim hakkında ona tek bir söz bile söylemedim. Evli olduğunu ama başka bir kadın olan ilgi duyduğundan bahsetti. İstisnasız hergün bu kızı dinliyordum. O an aklıma babam gelmişti, iyice bu adamdan nefret etmiştim. Akşam işimi bitirip ona görünmeden takip ettim. Arabadan inip içeride ne yaptığına bakmak istedim. Pencerenin bir kısmı açıktı ve bir kadının fotoğraflarına bakıyordu. Duvarın her yerinde aynı kadının, aynı fotoğrafları vardı. Bahçedeki köpek havlayınca beni fark etmesin diye arabaya bindim. O da hemen evden çıkıp arabaya bindi. Bir süre daha onu takip ettim. Bu sefer geldiği ev bir apartmandı. Evden çıkmayınca eşinin yanına geldiğini anlamıştım. O gece ben de evime gittim. Bir gün sabah koşusu için gittiğim bir orman olduğunu, onun da bu koşuya katılmasını söyledim. Hemen kabul etti. Her şeyi akşamdan planlamıştım. Onu uçurumdan atıp intihar etmiş gibi gösterdim. Nefretim hâla geçmemişti Selim'in baktığı fotoğrafı hatırladım. Hemen o eve gittim ve içeriye gizlice girdim. Kadının fotoğrafını alıp dışarı çıktım. Onu tanımamama rağmen hakkında her şeyi öğrenmiştim. Telefon numarasını bulup mesaj atmadan önce günlerce onu takip ettim, eve girip telefonunu aldım, artık her adımından haberim oluyordu çünkü telefonunun kontrolü benim elimdeydi. O telefon elinde olduğu sürece nerede olduğunu görecektim. Telefonu eski yerine bırakıp evden çıktım, dışarıda onu görebileceğim bir mesafede saklanarak mesaj attım. Tam tahmin ettiğim gibi mesajıma cevap vermişti. İçimde intikam hissi tekrar uyandı. Benim aksime o sosyal biriydi ve bir sürü arkadaşı vardı. Selim hakkında mesajlar atarak onu korkutmak istedim. Bunu yeterli bulmadım ve ona acı çektirmek için arkadaşı Kübra'yı öldürdüm. Öteki arkadaşlarını öldürmeyecektim ama artık kendimi durduramıyordum. O aptal kızı da öldürünce istediğim her şeyi elde etmiş olacaktım!"

                             SON

Loading...
0%