@madreselva
|
Bölüm Şarkısı: Elvina - Bakı
Talihliysek, cümlenin bittiği yer başlayabileceğimiz yer olur. -Ocean Vuong
Eylül, 2018 Güneşin, sokağı aydınlatacak kadar görünürde olmadığı bir gündü. Her bir adımı karanlığa karışıp kayboluyordu. Önünü, ardını göremiyordu. Hava yağmurlu ve soğuktu. Yokuş aşağı koşarken, yağmur damlaları sertçe yüzüne çarpıyordu. Ama o an çok daha büyük bir sıkıntısı vardı, gecikmek. Derse geç kalmıştı. Her defasında aynı talihsizliği yaşadığı tek derse. Devamsızlık sınırında olduğu.. Otobüsten indiğinde yağmur hızlanmıştı. Kitaplarını ceketinin arkasına saklayarak, indiği durakla fakülte arasını koşarak geçti. Şanslıysa -ki genelde olmazdı, yine de bunu düşünmemeye çalıştı- hala imza kağıdını yakalayabilirdi. Bu düşünceyle hızını daha da artırırken, biraz sonra yanından geçeceği iki kişiyi fark etmemişti. Ancak sesleri yükseldiğinde başını çevirip baktı onlara. Ve durdu. Orda olmak istemiyor, ama adımlarına da geri dönemiyordu. Hayır, ilgilenmemek en iyisiydi. Fillerin tepiştiği dünyada, uzakta kalıp kendi rüzgarında savrulan basit bir çimen olmak en iyisiydi. Tekrar yürümeye başladığında, üstüne sıçrayan suları hissetse de önemsemedi. Biraz sonra gireceği ders de yoktu artık aklında. Sahi, az önce, yetişmeye çalıştığı bir ders vardı. Oysa şimdi düşündüğü tek şey oradan uzaklaşmaktı. Onun dışında herkes çok hızlı hareket etti. Her şey çok kısa bir anda gerçekleşti. Ve yere düşmeden önce, bir kez daha yüzüne vurdu, korktuğundan da şanssız olduğu gerçeği. Diğerine göre birkaç karış daha uzun olan çocuk karşısındakini bağırarak itmiş, ona yakın duran da dengesini kaybetmişti. Dişlerini sıkarak iç çekti. Ayak bileğinde bir sızı belirmiş, bir an için nefesini kesmişti. "İyi misin? " Sımsıkı kapattığı gözlerini geri açtığında, çarpıştığı kişinin, az öncekine göre çok daha yumuşak bir ses tonuyla yanına, bir dizinin üstüne çöktüğünü gördü. "Değilim. " derken kalkmaya çalışsa da, başarılı olamayıp kendini geri bıraktı. Bir anda kafaları arasına giren eli takip ederek, ikisine yukarıdan bakan, uzun boylu, çatık kaşlı çocuğa çevirdi başını. "Bir şeyin yok kalk. " Hızlıca kurduğu cümleyle, yaralarla dolu elinden yüzüne, gözlerine çıktı bakışları. Karşısındaki de hala elini tutmadığı için başını kaldırdığında, gözlerini kaçırdı. Bileğini tutup çekmeye çalışsa da yapamamıştı. "Kalksana. " Gözleri sürekli ona değil kavga ettiği çocuğa kayıyor, bakıp bakmadığını kontrol ediyordu. Bileğini parmakları arasından çektiğinde tekrar ona döndü. "Yardım ediyoruz şur- " "İstemiyorum yardım. " Ellerini ıslak taşlara basarak doğruldu. Sağ ayağı düşerken burkulmuş olmalıydı. İlk kalktığında epey canı yanmıştı. "İyi. Git. " Kaşları çatıldı. Tekrar yüzüne döndüğünde göz göze geldiler. Ayrılmadan hemen önce bir şey gördü orada. Çok kısa bir andı. Gerçekliğinden şüphe bile duyabilirdi, ama tuhaf bir şey görmüştü. O an önemsemedi bunu. "Düzgün davransana lan kıza! " "Kes lan! " Yeni bir tartışmaya başlamışlardı. Uzun olan, elini bırakıp diğer çocuğun yakasını kavradığında, acısına rağmen öfkeyle iç geçirdi. "Salak ergenler.. " Kitaplarını da alıp geçti yanlarından. Neredeyse sürüklenen sağ ayağı, onu geriden takip ediyordu. Sesini doğru hatırlıyorsa, uzun olan çocuk, arkasından söyleniyordu. Dönüp cevap vermek istese de yapmadı. Yalnızca, elinden geldiğince hızlı uzaklaştı yanlarından. Kim bilir kaç zaman sonra sınıfa ulaştığında, geciktiği için derse almak istemeyen hocasını yolda bir kaza olduğuna, kıyafetlerinin halini göstererek anca ikna edebilmişti. Derse girmekteki tek amacı, dönemin başından devamsızlık yapmak istememesiydi. Yoksa ne huysuz profesöre, ne de slayttan dümdüz okuduklarına odaklanması o an mümkün değildi. Bir eliyle ayak bileğini ovarken, hissettiği şişlikle telaşlanmadan edemiyordu. Profesör son cümlesini söyleyip slaytı kapattığında, acısı azmış gibi bir de iki saat hareketsiz kalmanın ağrılarıyla kalktı, geldiği zamanki gibi, sağ ayağını sürükleyerek sınıftan çıktı. "Nefes! " Duvardan tutuna tutuna yürürken, arkasından gelen sese döndü. Koşar adım yürüyen kız, daha da hızlanıp, yanına gelince durdu. "Nefes sensin, değil mi? " Kaşları çatıldı. Acelesi olsa da sırtını duvara yasladı. "Sen kimsin? " "Hadi, tutun bana. Ayağın iyi değil baksana." Kucağındaki kitapları alıp koltuk altına sıkıştırdıktan sonra koluna girmek için uzanınca, "Anlamadım? " dedi, kendini geri çekerek. "Ne yapıyorsun? " "Ayağını göstereceğiz ya. " "Gideceğimi nereden bildin? " "Yürürken konuşsak? İyi görünmüyorsun çünkü. " Kızı tanımamasına, söylediklerini anlamamasına rağmen koluna girmesine müsaade edip yavaş yavaş yürümeye başladı. "Nereden bildin? " dedi tekrar. "İsimsiz ve hitapsız konuşmaktan hoşlanmam. Aslında cümlede isim kullanınca da fazla ciddi geliyor. Ama yeni tanıştığımız için şimdilik öylesi daha iyi olur. " Başını, ne anlatıyorsun, der gibi salladı Nefes. "Ezgi ben. Yaralandığını da Tahir söyledi. Yardım etmemi rica etti. Aslında, konuşmasına bakılırsa çok rica gibi değildi ama cümleleri o- " "Tahir kim? " Ne ara durduklarını bilmiyordu. Yaşanan tüm bu şeylerin neden olduğunu da.. "Nasıl yan- Bak, orada işte. " İşaret ettiği tarafa döndüğünde, gözleri, koridorun karşısındaki duvara yaslanmış, onların gelişini izleyen çocukla buluştu. Birkaç göz kapayıp açma anı, bir kayıp hikayenin başlangıcı oldu.
BÖLÜM SONU |
0% |