@madslice
|
Terk etsem de bizi,
hala istiyorum seni.
öpmeden gidersem seni,
bağlanır ayaklarım.
sevmediğini sanırsam
duramam burada ben
sana sarılmadan gidersem,
bağlanır ayaklarım.
(Perdenin Ardındakiler - Kendime'den ilham alınmıştır.) --- ŞİMAL KESKİN. Bilardodan sonra Baran ile daha yakın olmaya başlamıştık. Son günlerimizi doya doya yaşamak istiyorduk. Maalesef bugün son gündü. Gitmek istemiyordum. Muğla’yı seviyordum. Belki zaman biraz daha geçerse ve bu vakit geçirme işimiz ciddiye binerse Baran için taşınabilirdim. Vakit geçirme derken, öyle düşünmüyorum aslında ama onun ne düşündüğünü merak ediyordum. Bu ilişki hakkında, benim hakkımda, gidişim hakkında… Kalbimin burada kalacağını biliyorsam pek de gidiyor sayılmam. Bavulumun kapağını kapattıktan sonra Mira’nın odasına gittim. O da Çağrı ile görüntülü konuşurken eşyalarını topluyordu. Konuşmaları bölünmesin diye kapısını sessizce kapattım ve kendi odama gittim. Siz: Baran neredesin? Deniz’im: Evdeyim canım. Deniz’im: İyi misin? Siz: İyiyim iyi. Siz: Yanına geleceğim şimdi. Deniz’im: Tamam, geliyorum şimdi. Siz: Tamamdırr.
Baran buraya geleceğini söyledikten sonra odamda az biraz kalan şeylere baktım. Zaten eşyalı bir yazlıktı ama bazı aksesuarlar da getirmiştim. Lambanın üzerinde duran dört yapraklı yonca simgeli kendi ördüğüm tığ işimi söktüm. Nereye gitsem benimle gelen bir semboldü, ilk yaptığım tığ işiydi. Teyzem öğretmişti. Şimdi ise teyzemlerle yaşadığım o kalabalık eve dönüyordum. Üniversitem iki senelik olduğu için dört sene okuyanlara aşırı özeniyordum. Moda tasarım bazı üniversitelerde dört yıllıkken benim okuduğum üniversitede iki yıllıktı. Dört yıllık üniversitelere puanım yetse de annemler beni bırakmak istemediği için Antalya’da kalmak zorunda kalmıştım. Ailem biraz baskıcıydı ama artık reşit olduğum için bana birey gibi yaklaşıyorlardı. Sadece korumaya çalışıyorlardı beni. Kapı çaldığında siyah askılı çantamı da alıp Baran’ın yanına gittim. Sarı saçlarını geriye yatırmış, siyah güneş gözlükleri gözünde ve üstündeki beyaz bol tişörtüyle tam bir Style* şarkısı gibi görünüyordu. Beyaz pileli elbisemle çift kombini yapmış gibi görünüyorduk. Merdivenlerden indiğim gibi belimden yakaladı ve boynumun kenarından öptü. Biraz sarıldıktan sonra arabaya geçtik ve o, onlara doğru sürerken aklıma gelen şarkıyı açtım. You got that long hair, slicked back, white T-shirt Şarkıya ikimiz de eşlik ederken adeta kendimizden geçmiştik. Elimi tutup üstünü dudaklarına getirip öptüğünde heyecandan ölecek gibi olmuştum. Şarkı daha bitmeden onların evine geldiğimizde bunun son olduğu aklıma geldi. Akşam bitiyordu. Vedalaşıyorduk. Arabadan indikten sonra Baran kapıyı açtı. Derin bir sessizlik karşıladı bizi. Sanırım Meras grubu evde yoktu. “Evde değil kimse, denize gönderim onları.” Dedi Baran ve ben de daha rahat davranmaya başladım. “Aç mısın?” Hayır anlamında başımı salladım. Yanına gidip belinden sarıldım ona. Kokusunu içime çektim, odunsu bir kokusu vardı, içime işledim. Elleri, saçlarımı okşadı ve başımın tepesini öptü. “Sana göstermem gereken bir şey var.” Dedikten sonra sarılmamız sona ermişti ve elimi tutarak beni bir yere getirdi. Burası bir konferans salonu gibiydi, sahne vardı ve üstünde de müzik aletleri vardı. Provalarını burada yapıyor olmalılardı. Baran açık kalan ağzımı görmüş olacak ki dudağımın kenarını öpmüş ve yanaklarımı kızartmıştı. Çok büyük değildi ama bir evin içinde beklediğim son şeydi. Baran elimden tutup beni sahneye doğru çekiştirip sahnenin ucuna oturttu. Kendisi de sahneden bir akustik gitar alıp yanıma koydu ve sahneden indi. Şu an çok hızlı hareket ediyordu. Ne yaptığını anlamıyordum. Bir tripod getirdi, telefonunu arasına koyup kayda başladı. O şarkı söylerken videomuzu çekecekti. "Umutsuz oldu bir anda sevmek, ister her insan Birazcık şanslıysan neden olmasın Kendinden emin değilsen, sevme Bensiz mutluysan Hep öyle kal."* Şarkının nakaratına doğru ben de eşlik etmeye başlamıştım. İstediği buymuş gibi gülümsedi yüzüme. Çok hoş bir andı. Saçımın bir tutamını kulağımın arkasına attım ve salına salına şarkıyı bitirdik. Şarkı söylerken çok karizmatik duruyordu ve şarkıları bana söylerken bu daha hoşuma gitmişti. Şarkıyı bitirdikten sonra yanağıma bir buse kondurdu ve ikinci şarkıyla devam etti. "Hem gündüzüm hem gecem Her saniyem her bir hecem Her cevabım sensin Hem de her bilmecem Durup baktım göz ucuyla başka biri vardı yanında Sakin kalamazdım benim olacağını bilmesem." Tanıdık bir şarkıydı, anıları olan, bir şeyler hissettiren. "Bilmem kaç yüz kişi içinden Gördüm deli gözlerini birden Belki tanımazdım seni O konsere gelmesen." Ve deja vu hissini meydana getiren. Onu ilk defa konserde görmüştüm. Yerinde duruyor, ayağıyla şarkının ritmini tutuyor ve gitar çalıyordu. Ara ara göz göze geliyor ve gözlerini kaçırıyordu, Mira’ya baktığını sanıp arkama dönüyordum ama o bana bakıyor oluyordu. Bu şarkının hissettirdikleri bambaşkaydı. Özeldi. Bu şarkıyı Baran da bana bakarak söylemiş, bana bakarak bitirmişti. Biliyordu sanki ne düşündüğümü, aklımı okuyabiliyordu. “İstediğin şarkı var mı, söylememi istediğin, söylemek istediğin?” diye sorduktan sonra ona söylemek istediğim şarkıyı söyledim. Neyse ki bildiği bir şarkı çıktı da benimle söyleyebildi yoksa detone olacaktım. "Bir gülüşün var, insan güzellikleri hatırlar Baktığın yere ayrı, bastığın yere ayrı hayran İki çizgi var, insan güldüğünü hatırlar Ve bak nasıl durdu her şeyi yıkan rüzgar"* Nilipek’i küçükken izlediğim bir filmde duymuştum ilk. Sonra büyüdükçe dinlemeye de devam etmiştim. Bu şarkıya adeta takıntılı sayılırdım, çok seviyordum. Şarkıyı bitirdikten sonra Baran gitarını kenara koydu ve bana yaklaştı. “Gideceğine inanmak istemiyorum.” Gerçekten bu kadar çabuk bağlanabilmiş miydik? Bir insan bu kadar çabuk sevebilir miydi? Ona baktıkça aklıma bu sorular geliyordu ama onun bana bakışını gördükçe aklımdaki bu sorular dağılıp gidiyordu. Sevmek ve sevilmek çok güzeldi. Bir insan ‘bile’ kelimesi ile sevilmemeliydi, olduğu kişiliğe ‘rağmen’ de sevilmemeliydi, karşılaştırılarak, örnek verilerek de sevilmemeliydi. Kalbimiz de yaratılışımızda olduğu gibi bencildi ayrıca, kimi sevdiğine karışamazdı. Ama iki kalp de birbirine göre olduğunda bütün bu kalıplar, sorular, sorunlar havaya karışıp giderlerdi çok uzaklara. Bu, hangi yaşta yaşanırsa yaşansın çok özeldi. --- Baran ile birkaç şarkı daha söyledikten sonra biraz sohbet etmiştik. Bana Meras isminin anlamından bahsetmesini istemiştim. Murat’ın ilk aşkının adı Merve imiş. Ve aralarında ilk defa birine aşık olan o olduğu için ondan ilham almışlar. Bu duyguyu ilk defa tattığından. Ama onun adını koymak bir saçmalık olacağı için Sinan Meras ismini ortaya atmış ve grubun adı bu olmuş. Anlamlıydı. Her şey aşk üzerineydi. Baran çektiği videoları sosyal medyasına koymaya karar vermişti bu arada, kesit halinde ilk videoyu sosyal mecralara atmıştı. Ne olacağını zaman gösterirdi tabii ama grubun adının duyulması için iyi bir adımdı. Her ne kadar kendi şarkıları olmasa da. Antalya otobüsümüz geldiğinde Mira Çağrı’ya, ben de sevgilime sarıldım. Çağrı bir süre daha Muğla’da kalacaktı, sonra Antalya’ya geçip oradan da okuduğu şehre geri dönecekti. “Yaz bitmeden buluşur muyuz?” diye sordum. Gamzesi belirdi gözümün önüne. Yanağımdan öptükten sonra ben de onun yanağından öptüm. Böyleydi işte, vedalaşmıştık. Otobüse bindiğimde birbirimize el salladıktan sonra otobüs hareket etmişti.
3 AY SONRA. “Antalya’ya mı geliyorsun?” derken sesim biraz yüksek çıkmıştı. Baran ile ilişkimizi üç aydır uzaktan yürütüyorduk. Tabii bu süre içerisinde değişen birçok şey olmuştu. İlk olarak ben bir işe girmiştim. Her ne kadar getir götür işi yapsam da moda tasarımı şirketindeydim. Yükselmem için dipten başlamıştım. İkinci olarak Çağrı, Mira’nın ailesiyle tanışmıştı. Bu onlar için büyük bir adımdı. Hızlılardı. Üçüncüsü ise Baran’ın sosyal medyaya paylaştığı videolar çok popüler olmuştu ve grup olarak ilk şarkılarını çıkarmışlardı. Şarkı video platformlarında viral olmuştu ve şimdi ilk defa şehir dışında konser vereceklerdi. İlk şehir dışı konserleri olarak da Antalya’ya geleceklerini öğrenmiştim şimdi. Her şeyin üç ay içinde olması çok garip geliyordu. Rüya gibiydi adeta. “Belki bu sayede Sema teyze ve Selim amcayla da tanışabilirim?” Baran bana gönderme yaptığında ağzım açık kalmıştı. Annem ve babamla tanışmaktan bahsediyordu. Annem Baran’ı tanısa bile babam tanımıyordu ve kız babası olmak biraz… Garipti işte, bilirsiniz. Ama bunlar gayet normaldi, lisedeyken sevgilimin olmasına karşılardı çünkü bunun eğitimimin üzerine geçmesini istemiyordu, zaten bakan da yoktu. “Olabilir.” Dediğimde bu sefer şaşıran o oldu. Sanırım bunu diyeceğimi düşünmemişti. Bir şaka sanmıştı. Şaka olsa ne olurdu? Baran buraya, yanıma geliyordu. Onu aylar sonra yanımda hissedecektim. Ve ailemle de tanıştıracaktım. Sevgilim olarak. —
bölümü beğendiyseniz oy vermeyi ve profilimden diğer kurgulara bakmayı unutmayıınn. bir sonraki bölüm final <3
|
0% |