@madslice
|
Bileklerinden özür dile, öpülmeyi bekledikleri her bir an için… Şimdi biraz hikâye zamanı. Hani diyor ya Onur Can Özcan: ‘Sen dağıttın bak, ben topluyorum beni’ diye. Belki ben değildim kendimi toplayan ama sadece uzaktan izlememle iyileştirdin beni. Yanına gelip seninle tanışacak cesaretim olmayacak, ama senin bu kitap, sensin. O’ya. 19 Nisan 2023 başlangıç tarihleriniz...
senin doğruların en doğru
senin gerçeklerin en gerçek
senin sevmelerin en sevme
ben seni sevdim
sen kaybedişleri.
— Kelebeklerin hikâyesini bilir misiniz? Mesela dört kelebek hikâyesi vardır, koza ile kelebeğin hikâyesi vardır. Mitolojide de kelebeğin anlamı büyüktür, kitaplarda da... Neyse, belki de arkadaşlarım haklıdır. Belki de her şeye fazla anlam yüklememek gerekiyordur. Üzerinde kelebek deseni olan renkli, küçük tokalarımı uzun siyah saçlarımın dibine taktıktan sonra perçemimi düzelttim. Bir şey gördüğümde üzerine en az on dakika düşünmesem, bazı şeyler yolunda gitmiyor demektir benim için. Arkadaşlarım, bu konuda beni asla anlamazlardı. Onlar için daha basitti. "Şimal, hazır mısın?" İçeri gelen Mira'ya gülümseyip oturduğum koltuktan kalktım. "Makyajımı yapmadım daha." Paniklemiştim. Arkadaşlarımla birlikte birkaç haftalığına tatil yapmak için Muğla'ya gelmiştik. "Yok yok acele etme, ben daha giyecek bir şey bulamadım zaten." Haline gülümseyip arkasından yürüdüm. Bavulunu açmış, birkaç kıyafetini de yatağa saçmıştı. "E, bu elbiseyi giysene." Elimle daha önce giydiğini görmediğim beyaz dar elbiseyi işaret ettim. "Rahat edemem ki onunla. Of yine kaldım kot şort ve gömleğe!" dizlerinin üzerine çöküp ellerini başının arkasına koydu. "Mira iyi misin? Onca kıyafet getirmişsin, buluruz bir tane." Dedim ve gülümsedim. Bavuluna yaklaşıp, "hem ne varmış gömlek ve kot şortta? Gayet iyi bir ikili, hem sana da yakışıyor. Ben de tişört ve şort giydim." Dedim. Bavuldan birkaç parça bir şey bakmaya devam ediyordum. "Sorun onlar değil zaten, her seferinde onları giymekten sıkıldım." Aklımda kalan beyaz elbiseye baktım. "Ya sen denesene şu elbiseyi, benim bayağı bir aklıma kaldı da onda. Bu tür elbiseler dar olmasına rağmen rahattır. Güven bana. Ben moda tasarım okuyorum." Dedim ve beyaz elbisesini uzattım ona. "Evet, senin aklın kaldı onda. Bayağıdır da giymedim bunu, giyip geliyorum hemen." Kendi odama geçip makyajıma başladım. Önceden cilt problemleri yaşadığım için ten makyajı yapmayı pek sevmiyordum. Cildimi nemlendirip işe başladım, işim neredeyse bittiğinde Mira hâlâ seslenmemişti. "Mira! Bir sorun mu var?" merak edip sorduğumda yanıtı gecikmedi. "Hayır, âşık oldum sadece!" Neyden bahsettiğini anladığımda eyeliner çekme işine ara verip yanına gittim. Tıklattığım kapısına karşılık "Gel gel." Dediğinde içeri girdim, saçlarını düzleştiriyordu. Kısa ve yeni boyadığı yeşil saçlarını –daha doğrusu siyah saçları, uçlarıysa yeşil- düzleştiriyordu. "Yeter artık düzleştirme şu saçlarını." Dedim. Tatildeydik ve hala saçlarının nefes almasına izin vermiyordu. "Tamam, tamam, yeter zaten bu kadar." Dedi ve maşayı fişinden çekti. Beyaz elbise dizinin bir karış üstünde bitiyordu ve belini o kadar güzel sarmalamıştı ki, kendimi kaptırırsam ben bile âşık olabilirdim. "Çok güzel olmuşsun." Gülümsedim ve doğruları söyledim. "Ya, o senin güzelliğin." Dedi ve yanıma geldi. "Bu tatil ikimize de çok güzel gelecek Şimal, kötü düşünceleri tamamen uzaklaştıracağız hayatımızdan. Zaten sonrasında stajlar falan da var, yeteri kadar moralimiz bozulacak." Cümlesini bitirdiğinde yüzü asılmıştı. "Ya niye öyle diyorsun, belki o kadar zor olmayacak. Daha önce hiç staj yapmadık ki." Dedim moral vermek istercesine. "Senin işin kolay, seni tanıdığım günden beri her zaman birincisin." Bu söylediği benim de yüzümün düşmesine neden oldu. "Buraya tatil yapmaya geldik, birazdan da konsere gideceğiz. Şu anda bunları düşünemem. Ya siz demiyor muydunuz bana hep 'Carpe diem* tatlım!' diye. (Anı yaşa.) Son söylediğimle morali yeniden düzelmişti. Odama geçtiğimde hiç eyeliner çekecek enerjim yoktu. Mira'yı beklerken yapmak istediğim şey sadece telefonda sosyal medyada gezinmekti. Odadaki boy aynasına baktığımda bir eksiğimin olduğunu düşünmüştüm ancak her şey yerli yerindeydi. Üzerimde kahverengi bir tişört ve altımda da kot şortum vardı. Muğla akşamları soğuk oluyordu aslında, o yüzden emin olamayıp yanıma pantolonumu da almaya karar vermiştim. Gri çantama, asker yeşili pantolonumu, siyah ceketimi, cüzdanımı koyduğumda Mira'ya seslendim. "Hazır mısın?" telefonumdan saate baktım. Konserin başlamasına bir saat kadar vardı. "Yanına uzun şeyler al, sen çabuk üşürsün." Dedim onu düşünerek. "Gerek yok ya, böyle iyiyim. Kot ceketimi alacağım bir tek." Dedi. Anahtarı vestiyerden alıp dışarı çıktık ve kapıyı kilitledik. Konser alanı çok uzak değildi kiraladığımız eve. Evin sahibi kuzenim olmasaydı, sanırım bu tatili de yapamazdık. 🦋 Konser alanına geldiğimizde kalabalığa karşı kaşlarımı kaldırdım. Bu kadar kalabalık olmasın beklemiyordum. Daha küçük bir gruptu, gerçi alan da küçüktü, sahil konserleri çok kalabalık olmazdı. Orta alanlarda üç tane pufun boş olduğunu gördüğümüzde hemen yanlarına gidip birini daha sola attık ve ikisine oturduk. Etrafımıza biraz göz gezdirdiğimde herkes beklerken zamanını telefonla geçirmeye veya yanındaki kişiyle konuşmaya ayırmıştı. Artık Mira ile o kadar çok konuşmuştuk ki konuşacak konu kalmamıştı. O yüzden ikimiz de sessiz kalıp arkamıza yaslanmayı tercih etmiştik. Çantalarımızdan telefonlarımızı çıkardık. Instagram'a girip hikâyeleri izlemeye başladığımda birinin hikâyesinde takılı kalmıştım. "Ülgen'in buraya geleceğini biliyor muydun?" dedim tatlı bir heyecanla. Yüzü bana dönmüş, gözlerini büyütmüştü. "Ne diyorsun?" dedi 'u' yu uzatarak. Geri telefonuna baktı ve hikâyesini oynattı. "Aynı sitedeyiz bir de! Yazacak mısın peki?" Yazmak mı diye geçirdim içimden. "Hayır." Dedim direkt. "Tamam tamam. Tesadüfe bak ya! Evren de sizin olmanızı istiyor resmen." Dedi ve heyecanıma heyecan kattı. Konser başlamadan önce büfeden bira almaya karar vermiştik. Ben kalkmak istemediğim için Mira gitmişti. "Şimal." Çok sevdiğim o sesi duyduğumda kalp atışlarımın hızlanmasına engel olamadım. Ülgen gelmişti ve beni bulmuştu. Arkama döndüm ve ayağa kalktım. "Ülgen." Dedim neşemi bastırarak. İçimdeki Şimal şu an onun boynuna zıplamak istese de bunu yapmayacağımı ikimiz de biliyorduk. Ülgen ile aynı dershanedeydik, bu şekilde tanışmıştık ve daha sonrasında aynı üniversitede karşılaşınca onu uzaktan izlemeye devam etmiştim. Bu şekilde onu sevdiğimi anlamıştım ve hani öyle de devam etmişti. Hislerim, onun hissettirdikleri hep aynıydı; her ne kadar beni sadece arkadaşı olarak gördüğünü ve sevdiğini bilsem de bir türlü vazgeçemiyordum. Bir de her yerde karşıma çıkmasa! O zaman gerçekten vazgeçebileceğimi biliyordum. "Arkadan gördüm seni, net bu rengârenk kelebekli tokaları takan kız çocuğu bizim Şimal'dir." Dedi gülerek, biraz bozulsam da fark etmemeye çalıştım. Kız çocuğu mu? "Kız çocuğu derken? Renkli tokalar taktım diye mi?" dedim, trip atar gibi çıkmıştı sesim. "Kısmen, ama yakışıyor sana onlar. Tatlı oluyorsun." Dediğinde saçlarımda olan kelebeklerin bir anda mideme geçtiklerini fark etmiştim. "Sen yalnız mısın? Bizimle takılabilirsin," –Mira ile beraber olduğumuzu bilmediğini düşündüm- "Mira ile geldik." Dedim açıklayarak. "Yok, ben de arkadaşlarımlayım. Sonrasında konuşuruz." Dedi ve yanımdan ayrıldı. Ülgen: kıvırcık ve boyamalara doyamadığı saçları, çekik siyah gözleriyle o kadar hoşuma gidiyordu ki anlam veremiyordum. Şu anki saçları her ne kadar kızıl olsa da, daha çok bakır ve kızılın karıştırılmış hali gibi, saçlarında en çok yeşili görmeyi seviyordum. Bir nedenden veya nedensiz yeşil o kadar yakışıyordu ki ona... Yeşil ağaçlar nefes alma sebebiyken bir anda yeşil saçlar nefesimi kesiyordu. "Ülgen miydi o?" Arkadan gelen Mira'nın sesiyle kendime gelmiştim. Ülgen'in arkasından bakakaldığımı da yeni fark etmiştim. "Evet, arkamdan görüp tanımış beni." Dedim ve puflara oturdum. Ağzını açmış, en az benim kadar heveslenmiş, bir şekilde kapağı açılmış birayı bana uzattı. "Ne konuştunuz?" dedi. "Bana tokaların yakıştığını ve tatlı olduğumu söyledi." Bunu o kadar mutlu ve heyecanlı söylemiştim ki olayın yaşandığı an hissettiklerimden daha çok şey hissediyordum. Mira'nın zaten büyük olan gözleri daha çok açıldığında bu haline güldüm. Güldükten sonra bir anda ne olduğunu anlamadan yüzüm düşmüştü. "Sen neden çok sakin görünüyorsun?" Kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu. "Değilim aslında. O an da biliyordum bunu ama şimdi daha yoğunmuş gibi geliyor." Beni arkadaşı olarak gördüğü bariz ortadaydı. Konserin başlamasına son on beş dakika kalmıştı. "Nasıl yani?" Birasından bir yudum aldı. "Arkadaşı olarak gördüğü belli işte. Benden daha yakın olduğu kız arkadaşları var ve onlara da aynı şekilde yaklaşıyor. Bir gün çok iyi bana karşı, umutlanıyorum; bir gün o kadar soğuk ki bana bildiğimi sandığım her şey sadece kulaktan dolma. Biraz da olsa tanımıyor muyum onu? Tanıyorum, hoşlansa birinden böyle davranmaz." "Ya bilemiyorum ki, Elif mevzusu vardı hani eskiden. Arkadaşları ayarlamıştı ama istemediği her halinden belliydi..." Sözünü kestim. "Ama Elifle konuşmak için arkadaşlarını araya sokan da oydu. O kadar sağı solu belli değil ki." "Haklısın." Yükselen alkış sesleri ile ayağa kalkıp sahneye döndük. Beşli erkek grubu üzerlerinde müzik aletleri ile sahneye çıkıyorlardı. Bilmediğimiz bir gruptu, yeni çıkmış ve kendi besteleri henüz olmadığı için cover yaptıklarını biliyorduk. Eğlenmek ve vakit geçirmek için gelmiştik. Baş vokalist mikrofonu eline almıştı. Bütün üyeler başlarını eğip selam verdikten sonra vokalist kendini tanıtmaya başladı. "Merhaba, öncelikle hoş geldiniz demek istiyoruz. Ben Sinan, büyük ihtimalle bizi tanımıyorsunuz ve eğlenceli bir gece geçirmek için geldiniz buraya. Biz MERAS. Genelde kulüplerde çalarız ancak yaz gelmesiyle beraber arada bir kafelere de geliyoruz eğer performansımızı bu gece beğenirseniz sizleri ilerdeki günler KAPEL Pub'ta da görmeyi çok isteriz. Hepinize geldiğiniz için teşekkür ederiz." Dedi ve bir kez daha eğildiler. İlk izlenim olarak bakıldığında saygılı bir altı kişiye benziyorlardı. Vokalistleri yani Sinan, siyah saçlıydı ve uzun ama kısa diyebileceğim saçlara sahipti. Mullet (?) tarzı dendiği saç modeliydi galiba. Elektro gitardaki çocuk sarışındı, yüzünü renkli flaşlardan pek seçememiştim. Bas gitarda ise kısa saçlı biri, piyanoda dövmeli ve kıvırcık, Bateride de uzun saçlı bir çocuk vardı. İlk coverlarıyla başladılar. Saygıya karşı saygı vermek gerekli olduğundan herkes ayağa kalkmaya başladığı için biz de ayağa kalktık. Gitaristlerden sarışın olan çocuk şarkıya başlamıştı. Teoman – Renkli Rüyalar Oteli çalıyordu. Hep bir ağızdan biz de söylemeye başladık. Sarhoş olsak ya Yıllar önceydi Şarkıyı söylerken sarışın gitarist ile göz göze gelmiştik, gerçi Mira'ya da bakıyor olabilirdi. Ağzındaki penayı sahnenin yakınına attıktan sonra geri bakmıştı bana, belki de Mira'ya... Gözlerini kaçırmadığı için ben kaçırmaya karar vermiştim. Sarı ve ortadan ayrılmış düz saçları ile havalı görünüyordu. Biramdan bir-iki yudum daha aldığımda bitmiş olduğunu fark ettim. Ne çabuk bitmişti. İkinci şarkılarına başladıklarında büfeye kadar gitmiştim. Bu sefer bira almayacaktım çünkü bir önceki seferimde pek kolay olmamıştı, bünyem zayıftı. "Bir sakız bir de şuradaki çikolatadan alabilir miyim ağabey?" dedim ve parayı uzattım. Para üstünü uzattı, sakız ve çikolatayı elime verdi. Yaşlanmış bir adamdı. "İyi akşamlar." Diyerek büfeden uzaklaştım. Yerimize geldiğimde ikinci şarkının da bitip üçüncü şarkıya geçeceklerini gördüm. Adını öğrendiğimiz çocuk Sinan, sarışının yanına gitmişti. "İlginiz için teşekkür ederiz. Aslında bu şarkı bence tam olarak Baran ve beni yansıtıyor. O yüzden bu şarkı bizim ikimiz için bir tık daha özel değil mi? Baterideki çocuk eliyle 'evet' işareti yapmıştı. Sarışın olan çocuğun adının Baran olduğunu öğrenmiştim. Baran da eliyle saçını düzeltip başını aşağı eğmişti. "Başlayalım mı?" dedi. Sesi, normaldi. Normal bir ses gibiydi. Ben niye gözgöze geldiğim insanlara bu kadar takıyordum? Hem belki baktığı ben de olmayabilirdim. Çıkаr her yol duvаrlаrа (Emir Can İğrek-Saman Sarısı) Mira'nın yanına, yerimize varabilmiştim. "Çikolata mı aldın? Bu havada?" sesi duyulmadığı için bağırmak zorunda kalmıştı. Ona çikolatayı yemeye başlayarak yanıt vermiştim. Kovаlаrken hаyаtımı Bir sаmаn sаrısı, bir dumаn kаrаsı Nakarat kısmına geldiklerinde Baran'ın da şarkıyı söylediğini duymuştum. Sinan esmer, Baran'da sarışındı. Başta da söyledikleri gibi bu şarkı sahiden onları yansıtıyordu. Baran'a baktığımda bu sefer gerçekten bana bakmadığına ikna olmuştum, Mira'ya bakıyordu. Mira'ya yaklaştım. "Şu sarışın gitarist seni mi kesiyor?" dedim. "Bana, sana bakıyormuş gibi geldi." Dedi bana dönerek. "Başta bana da öyle gelmişti ama sanki sana bakıyor gibi ha?" "Ay, beni ilgilendirmiyor. Hem o ne öyle be? Sarışın sarışın..." söyledikleri beni gülümsetti. Puflara geçtik, henüz üç şarkı olmuştu ama bizi yormaya yetmişti bu. Hava yavaştan soğumaya başlamıştı. "Saat kaçta biter bi' bilgin var mı?" dedim çantama bakarken. "Ay yok bir bilgim, sorup geleyim." Mira yanımdan ayrıldı. Ben de o sırada üstümü değiştirmek için kabinlere gittim. Bacaklarım üşümüştü. Üstümü değiştirip konser alanına gittim yeniden. "Saat 01.00'de bitiyormuş genelde. Sonuna kadar durur muyuz?" Saat şu an 23.35'ti. Bir buçuk saat dayanabilirdim, sanırım. Kafamı onaylar biçimde salladım. "Bu şarkıyı neredeyse her sahne alışımızda çalarız. Çünkü bizi bir araya getiren bir şarkı. Ve sizden de bir ricam var. Lütfen dans etmeye gelin." Sinan'ın sesini duyduğumuzda puflarımızdan kalkıp sahnenin önüne geçtik. "Selam kızlar." Ülgen yanımıza gelmişti, sahnenin önüne geçtiğimizde. Dans etmek isteyen var mı?" Kiminle dans etmek istediğini söylememişti. Mira meydanı bana bırakmak istediği için 'yorgunum ben' deyip aradan çekilmişti. Ülgen elimi tutup elini belime koyduğunda şarkı ilerliyordu. Sözlerimi geri alamam Aşırı romantik bir dans değildi tabii ki, konuşmuyorduk. Büyük ihtimalle mecburiyetten gelip bizimle konuşmuştu. Artık bir gelişme olsun istediğim için konuştum. "Sen daha önce gelmiştin sanırım buraya." Ritim tutuyor gibiydik, sahneye baktığımda Baran'ın da bu taraflara baktığını görmüştüm, arkama Mira'ya baktığımda Mira telefonu ile ilgileniyordu. Hoş birine benziyordu. Sallanmayı bırakıp tüm yüzümü sahneye verdim. O da yanımda durdu. "Evet. Sarışın olan gitaristi görüyor musun? Baran. Babalarımız yakın arkadaş. O şekilde babalarımız konuşurken tanışmıştık, daha küçüktük o zamanlar..." Bir anda odağım kesilmişti. Neden ve niçin olduğunu bilmiyordum ama bu çocuğa bir şeyden ötürü takmıştım. "İşte böyle çalmaya başladı. Kendi besteleri de var, ama söz yazmıyor." Kafamı fark etmeden baş aşağı salladım. "Sende vardı sanki bir şeyler, yazıyordun sanki." Bu detayı aklında tutması hoşuma gitmişti. Çok unutkan biriydi. Ona söyleneni iki saniyede unutabiliyordu ve benim kim bilir ne zaman söylediğim şeyi hatırlıyordu. "Evet ama ben çok amatörüm." Dedim mütevazı davranarak. "Bi' ara tanıştırırım sizi. Kim bilir belki ilham kaynağı olursun." Ne? Şaka mıydı bu? Ben onu severken o beni başkalarıyla ayarlamaya mı çalışıyordu? Ona baktım uzun uzun. Neden hala anlamıyordu? Neden görmüyordu bunca yıldır beni? Neden duymuyordu ki? Neden sarılmıyordu bana bu sonmuş gibi...
—
selamlaar
kitappad'de yayımlanma tarihi: 26.08.2024
profilimden diğer kurgularımı da inceleyebilirsinizzz (şu anlık 2 tane ama olsun) |
0% |