@madslice
|
Ellerim ellerini özler Parmak uçlarım dahi Bir tek seni bekler. Aklımda sen, Bir tek seni düşünür.
MİRA LAYPAN.
Uzun zaman süren kışın ardından mutlaka yaz görünürdü. Pek ısıtmazdı belki etrafı ama gündoğumunda belli ederdi. Annemin hep anlattığı masalların sonunda söylediği bu cümle hayat felsefem haline gelmişti adeta. Gereksiz miydi, belki. Saçma mıydı, işte orası biraz karışık çünkü bunu ben de hâlâ kurcalıyordum kafamın içinde. Çağrı ile sevgili olmuştuk, her şey çok hızlı geçmişti Muğla’da. Tatilde bulunduğumuz süre içerisinde çok eğlenmiştik ama her güzel şey bir gün biterdi. Şimal için de çok şey değişmişti. Ülgen’i seviyordu başlarda ama gitti sarı saçlı bir prens kaptı kendine. Bundan sonra ne olacağını ikimiz de bilmiyorduk. Tatilimizin sonuna yaklaşıyorduk, üç günümüz kalmıştı. Bir an önce eve gidip Şimal’den bütün gelişmeleri yeniden duymak istiyordum, sanki hiç mesajlaşmamışız gibi. Onun dışında, Çağrı ile olan ilişkim biraz hızlı gidiyor gibiydi. Bu bazen beni ürkütse de yine de başıma gelen en güzel şey gibiydi. Küçüklüğümüzden beri tanışıyor olmamız, onun benim ailemi tanıması, benim onun ailesini tanımam… Ama ikimiz de hala öğrenciydik nihayetinde aramızda da olsa bir şey olamazdı, istemezdim ve eminim ki o da bunu istemezdi. Düşüncelerimden sıyrılıp sevgilime baktığımda izlediğimiz diziye bayağı kaptırmıştı kendisini. Pek sit-com izlemezdik ikimiz de. Şimal bir sit-com delisiydi -ve anlattığına göre kendisi de öyle bir sevgiliye sahipti.- onun dışında bu kadar delice izleyen birini dahi tanımıyordum. Çağrı ilk defa How I Met Your Mother izliyordu, eh, bu da benim sayemde olmuştu çünkü benim de izlediğim tek sit-com oydu. Şimal ile defalarca tartışmıştık ve o hala en iyisinin Friends olduğunu söyleyip duruyordu. “Nasıl yani Robin ile evlenmiyor mu Teddy Bear?” Ted’e böyle diyorduk. Olacakları bildiğim için ucundan spoiler verebilirdim. “Hayır, evleneceği kişi 9. Sezonda falan belli oluyor.” Tracy ile bu kadar geç tanışmış olmaları çok kötü olmuştu. “Keşke şu Victoria ile evlenseydi, onlar çok tatlılardı.” Dedi ve izlemeye geri döndü.
BARAN DENİZ. “Akşam bilardoya mı gitsek? Yeni bir mekan açılmış diye duydum.” Salona geçerken Sinan’ın can sıkıntısını geçirecek bir şeyler düşünüyorduk. Sabah olduğunda Şimal ile kahvaltı yapmış, sonra da eve geçmiştim. Dün yaşadıklarımız çok güzeldi; deniz kenarı, konser… “Olabilir aslında. Ülgen, Şimal, Mira ve Çağrı da gelir.” Murat ağabey de onay verdiğinde Şimal’e mesaj attım. Siz: Akşam bilardoya gelmek ister misin? Şimal ♥ : Öğretirsen gelirim. Siz: Öğretirim. J “Şimal geliyor.” Dedim. “Harika, diğerlerini de sorsaydın.” Telefonumu yeniden çıkardım ve Mira ve Çağrı’yı sordum Şimal’e. Şimal geleceklerini söylediğimde geriye Ülgen’i aramak kalmıştı ve Ülgen’di işte, geleceğine emindim. “Alo, Ülgen.”, “Efendim kardeşim?” sesi garip geliyordu. “Yeni mi uyandın?” dedim, “Evet.” Dedi. “Akşam bilardoya gideceğiz, gelecek misiniz?” Saçımı karıştırdım. “Ben gelirim de, Emir gelir mi bilemiyorum.” Sesi titremişti. “N’oldu?” diye sordum. “Denize gideceğim birazdan, orada anlatırım.” Ve telefonları kapattık. “Denize gidiyorum ben.” Deyip yukarı çıktım. “Şimalle mi?” Aşağıdan bağıran Sinan’ı duyduğumda giyinmiştim zaten. Aşağı inerken “Önce ona uğrayacağım sonra da denize gideceğiz. Ülgen de gelecekmiş.” Dedikten sonra havlumu da alıp dışarı çıktım. “İşte böyle oldu. Kullandı beni. Ben de ayrıldım ondan.” Ülgen Emir ile yaşadıklarını bize anlatırken biz hiç araya girmedik. Ülgen böyle durumları biliyordu, yaşamıştı önceden. Hiçbir zaman dizlerinin üzerine düşen biri de olmamıştı, olmamalıydı zaten. Hiç kimse birileri yüzünden kendini dizlerinin üzerine yıkmamalıydı. “Peki, nasıl hissediyorsun?” diye sordu Şimal. Elini Ülgen’in omzundan sıvazladı. “Üzgün değilim. Bir ilişkim yürümedi diye ağlayacak değilim.” Dedi karakterine yakışacak bir şekilde. “Ay boş verin. Hadi denize girelim ya.” Ülgen’in yönlendirmesiyle beraber denize girdik. Su soğuktu, klasik Marmaris sularıydı. “İlk dalana ödül vereceğim.” Ülgen suyun soğukluğundan böyle bir şey söylemişti. Su hemen derinleştiğinde ilk dalan ben oldum. “Ödülü kazanan Baran oluyor!” Şimal ile aynı anda gözlerimizi devirdiğimizde o da dalarak benim yanıma geldi. Elini omzuma koyarak bana yaklaştı ve kolumu beline sardım. Yanağını öptüğümde kollarını boynuma sardı. “Seninle bir ara bir şey konuşmalıyım.” Kaşlarımı çattım. “Ne hakkında?” “Şimdi konuşmayalım.” O da yanağımı öptükten sonra “Peki.” Dedim. ŞİMAL KESKİN. Baran ile konuşmam gereken bir konu vardı. Bu tatilde Mira da ben de bir erkek arkadaşımız olacağını düşünmemiştik. Ne yazık ki tatilimizin son günlerini yaşıyorduk. Zaman çok hızlı geçmişti. Bu kadar hızlı akacağını hiçbirimiz düşünmemiştik. Bu akşamki bilardodan sonra Baran ile baş başa kalıp bu konuyu anlatmam gerekiyordu. Ne olsa sonsuza kadar Muğla’da kalamazdım. Bunu o da biliyordu. Sahilden döndükten sonra duş aldım. Saçlarım artık beni yormaya başlamışlardı. Kestirmenin zamanı gelmişti. Antalya’ya döndüğümde yapacağım ilk işlerden biri de buydu. Son zamanlarda kızıl saçlar çok hoşuma gidiyordu. Eğer Mira ile konuşursam o benim için boyardı saçlarımı. Ama daha fazla yıpranmalarını da istemiyordum. Siyah büstiyerimi giydikten sonra altıma da siyah kot şort giydim. Büstiyerimin üzerine siyah gömlek giydikten sonra yanıma getirdiğim kolyelerden gümüş yıldızlı olanı taktım. Beş adet yıldız yan yanaydı bu kolyede Mira’nın doğum günü hediyesiydi. Deniz’im: Hazır mısın? Siz: saçımı yapıyorum. Deniz’im: Geliyorum, kapıyı açar mısın? Kapıyı açtıktan sonra Baran’ın kolları belimi sarıp beni içine çekti. Klasik görünüyordu. Saçlarını arkaya taramak ona farklı bir hava katmıştı. Kapıyı kapattıktan sonra lavaboya geri döndük. “Çok güzel olmuşsun.” Dedikten sonra boynumdan öptü. “Sen de çok hoşsun.” Saçlarımı taradıktan sonra kestirme düşüncemi açıkladım. “Senin saçların sonucunda, karışmam doğru olmaz.” Dedikten sonra bu pek içimi rahatlatmamıştı. “Peki,” sondaki i’yi uzatarak söyledim. “saçlarımı kızıla boyatsam yakışır mı?” Kaşlarını çattı. “Yakışır bence sana her şey. Böyle de çok güzelsin,” elleri saçlarımın uçlarına gitti. “her halinle güzel olur.” Açıkça söylemese de bunu pek istemediği aşikardı. Saçlarımı taradıktan sonra makyajıma başladım. Baran beni izlerken bunu yapmak çok zordu. Gözüm sürekli ona gidiyor, onu görüyordu. Cebinden telefonunu çıkarıp telefona bakmaya başladığında makyajımı yapmam kolaylaştı. Telefonu uzun süre bana dönük bir şekilde tutunca beni çektiğini analdım. Rujumu lavabonun üstüne bıraktım ve arkama döndüm. “Ne yapıyorsun?” diye sordum. “Fotoğrafın olsun istedim,” telefonu indirdi. “yakında gidebilirsin sonuçta.” Bu akşam açacaktım konusunu ama o açmışken boş duramadım. “Aslında, ben de o konu hakkında konuşmak istiyordum.” Dedikten sonra ona yaklaştım. “Tabii.” Onu lavabodan çıkarıp mutfağa doğru yönlendirdim. Masaya oturduktan sonra aramızda bir sessizlik oldu. “Biz Mira ile üç gün sonra gidiyoruz.” Dedim sessizliği bozarak. “Waow.” Dedi, kaşlarımı çattım. Böyle bir tepki vermesini beklemiyordum. “Çok erken olmuş gibi geldi.” Tepkisini yavaş veriyordu. “Zaman hızlı geçti.” Ona katıldım. Aramızdaki sessizlik devam ediyordu. Ne düşündüğünü bilemiyordum. Geldiğinde gülen yüzünün asılması beni üzmüştü, ayağa kalkıp sandalyesinin arkasına geçtim ve boynundan sarıldım. Elleri, boynunda sarılı duran kollarıma sarıldıktan sonra ayağa kalkıp bana döndü. Nemli saçımın bir tutamını kulağımın arkasından geçirdikten sonra boyuma eğildi. Dudağımın kenarına bir buse kondurdu. “Uzaktan ilişki mi yaşayacağız?” diye sordum, olursa olacağını biliyordum. Yani, eğer o ayrılmak isterse denemeyecektik ve ben buradan gittikten sonra aramızdakiler de bitecekti. Ama onun beni sevdiğini düşünüyordum. Yani denemek isterdi, bence. “Bilmem, deneyebiliriz bence.” Dedi o da. Biliyordum, tam olarak yaşayalım diyemezdik ikimiz de bu soruya. Ama denemekten bir zarar gelmezdi. Bana göre, seven insan ve en sonunda birbirine ulaşmak isteyen, birbirinin olmak isteyen insan nereye giderlerse gitsin bunu başarırlardı. İster uzaya gitsin, ister dünyanın bir ucuna gitsin bunu başarmak için birçoğu şeyi başarırlardı. Tabii, bazen insan beklemekten de yorulabiliyordu. Yorulmasa bunca ayrılık yaşamazdı insan. Olsun ya, ayrılık sevdaya dahil* miydi nihayetinde? (Atilla İlhan) — bölümü beğendiyseniz oy vermeyi ve profilimden diper kurgularıma bakmayı unutmayınn |
0% |