Yeni Üyelik
29.
Bölüm

26.BÖLÜM

@magoasssd

Selaam dostlarr

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen 💕

(ू•ᴗ•ू❁)

Akşamüstü olmuştu.

Geldiğimiz de ilk önce güzel bir kahvaltı yapmıştık. Ondan sonra hem topla oynamış hem oturmuştum. Şu ansa babamla Kenan amca etleri pişirmeye başlamıştı.

Bense şu an anneme salata yapmasın da yardım ediyordun. Her kestiğim Salatalığı biri yediği için kesim işlemi biraz uzun sürmüştü.

Doğrusu benim için güzel geçen bir gündü. Önce hep beraber top oynamaya başlamıştık. Sonra büyükler çekilince diğerleri de çoğunluk olarak kendi istediklerini oynamışlardı. Ben de daha çok annemle vakit geçirmiştim.

Babam etlerin hazır olmasına az kaldığını söylerken yavaş yavaş herkes ortak alana toplanıyordu.

Gözüm Mete'yi ararken arka tarafımız da kalan ağaçların ilerisin de olduğunu gördüm. Burası öyle bir yerdi ki bazı kısımlar da taşlık alanlar vardı o yüzden kaybolabilirdi.

Anneme döndüğüm de, "Anne Mete'yi alıp geleceğim. " demiştim.

Annem beni onaylayan bir mırıltı çıkarırken telefonumu alıp Mete'nin gittiği tarafa doğru ilerledim.

Diğerleri zaten toplanıp yemeğe oturana kadar onu bulup dönerdim.

Arkasından geçtiği taşlık alandan geçtiğim de bir sorun vardı. Çünkü burada iki tane yol ayrımı bulunuyordu. Geri dönüp birine söylemeyi düşünmüştüm. Arkam da kalan annemlere baktığım da arada mesafe olduğu için ve üşengeçliğimden,salak bir özgüvenle sol taraftan ilerlemeye karar vermiştim.

Sol taraftan ilerlerken kulaklığımı kulağımdan indirmiştim.Etrafıma bakıp Mete'yi arıyordum.

Yaklaşık beş,on dakika ilerlemişken bir kaç defa yol değiştirmiştim bile.

Allah ne verdiyse deyip ilerlerken garip bir şekilde soğukkanlıydım. Temennim hava kararmadan onu bulup geri dönmekti. Eğer hava kararırsa boku yemiş oluyordum...

Ara sıra Mete diye seslensem de tek bir varlığın sesi bile yoktu.

Tam sağ tarafımdan dönerken gördüğüm bedenle karşılıklı çığlığı basmıştık.

Elim kalbime giderken gözlerim şokla açılmıştı.

"Niye karşıma öcü gibi çıkıyorsun be? Ne işin var burada? " dediğim de Boran burada olmamı bekliyormuşçasına hazır cevaplılığına geçmişti.

"Mete'yi aramaya çıkmışsın, bayadır dönmedin diye seni çağırmaya gelmiştim. " dediğin de göz devirmiştim.

"Başka çağıracak kimse yok muydu? " diye gıcık bir tavırla sorarken soruma cevap vermemeyi tercih etmişti.

"Mete geldi değil mi? " diye sorduğum da beni onaylamıştı.

"Tamam geri dönelim. " dediğim de geldiğimiz yola bakmıştım.

Ben galiba geldiğim yolu aklım da tutmayı hesap etmemiştim.

"Yolu biliyorsun değil mi? " diye tedirginlikle ona dönerken içim de ufak bir korku belirmişti.

Boran sertçe yutkunduğun da benden de salak olan ikizimin de yolu bilmediğini anlamıştım.

Havaya bakarken sıkıntılı bir şekil de oflamıştım. Hava kararmaya başlamıştı ve güneşin batması on beş,yirmi dakikadan fazlasını bulmazdı.

Kafama göre bir yön de ilerleyip telefonumla napabilirim diye düşünürken söylenmeyi de ihmal etmemiştim.

"Hani madem yolu aklın da tutamayacaksın niye peşinden geliyorsun? "

O da bana yetiştiğin de yan yana olduğumuz için aramıza mesafe koydum. Onunla kaybolmak yeterince korkunçtu zaten!

"Bana diyene bak sanki sen aklın da tutabildin? O kadar yok geldim hangi birini aklım da tutayım?"

"Buraya geldiğim de nereden geldiğimi düşünmediğim için kusura bakma ya. Kaybolmam yetmiyormuş gibi bir de seninle kayboldum!"

Bozulduğu için susarken bir süre telefonumla uğraştım ve kimseye ulaşamadım. Ne olduğum konuma bakabiliyordum ne de Mesajlarım gidiyordu maalesef. En son telefon çeksin diye olduğumuz yer de telefonu yukarıya kaldırıyordum ama yetmiyordu.

Halâ ilerlerken gittikçe endişeli bir hâl alıyordum.

Boran halimi fark ettiğin de, "Tamam gel bir şuradan ilerleyelim belki bakarsın yolu buluruz, sakinleş bana güven bir şey olmadan döneceğiz babamların yanına. " dediğin de sinir bozukluğuyla güldüm.

"Güvenmek? Sana güvenmek? Bunu dedin mi gerçekten ya? İnan sana güvenmeyip uzak durmak için yeterince sebebim var. "

Derin bir nefes aldığın da gözlerini kapatıp yavaşça geri açtı, "Tamam kabul ediyorum, az şerefsizlik yapmadım ama Güniz lütfen ne yapabilirim beni affetmen için? sana yaklaşmama izin bile vermiyorsun. Ne dersem için rahatlar bilmiyorum. " demişti.

"Seninle alakalı hiç bir şey görmek duymak istemiyorum. Uzak dur benden. "deyip hızlıca ilerlerken nereye gideceği umrumda değildi. Kendim bile ne yaptığımın farkında değildim.

"Güniz dur! Nereye gidiyorsun? Sana diyorum hey! Aptal gece oldu bir şey olacak! " dediğin de fazlasıyla hızlı yürüdüğüm için bana yetişebilmesi koşmak demekti.

Başka bir taşlık alanın üstünden atlayıp geçtiğim de arkamdan büyük bir gürültü ve Boran'ın acı dolu inlemesinin sesi geldi.

Olduğum yer de durduğum da sanki acısını kalbimin tam ortasın da hissediyordum. Bir yanım onu bırakıp gitmemi onun bana acımadığını haykırırken diğer yanım onu eğer bırakırsam vicdan azabı çekeceğimi ondan bir farkım kalmayacağını söylüyordu.

"Güniz gitme lütfen! Kendim için değil ama kimse yok başına bir şey gelmesini istemiyorum. " demişti dişlerini sıkarak.

Kaybolmamız ve onun acı dolu sesi bana hiç yardımcı olmuyordu. Gözlerimden yaşlar süzülürken sakince silip arkamı döndüm.

Yer de üstünden atladığım kayalığın dibin de ayak bileğini ve dizini tutarken doğrulmaya çalışıyordu.

İçimdeki sesleri susturamazken ona doğru ilerledim.

Yanına vardığım da doğrulup kayalığa yaslanabilmesi için kollarının altından tutup benden fazlasıyla ağır olan bedenini arkaya doğru çektim.

Bir yandan, "Senden nefret ediyorum! Kahretsin neden sana yardım ediyorum onu bile bilmiyorum. " derken diz çökmüş hasar kontrolü yapıyordum.

Acı bir nefes verirken, "Benim aksime iyi bir kalbin var çünkü. " demişti.

Ay ışığına dışında ormanı başka hiç bir şey parlatmazken fazlasıyla her yer karanlıktı. Gözlerine baktığım da gözleri dolmuş dişlerini sıkıyordu. Göz yaşlarının akmasına engel olmak için sık sık yukarı bakarken kalbim yine acıyla kasılmıştı ve gözlerimden yaşlar düşmüştü.

Sanki o ağlayamıyor diye ben ağlıyordum.

Ayak bileği büyük ihtimalle burkulduğu için ağrıyordu. Bir eli bileğindeyken diğeri dizindeydi.

Dizi kanıyordu. O da yetmemiş gibi nasıl düşmüşse kolları da hep tahriş olmuş fazla perişan duruyordu.

Kendime gelmeye çalışırken esen rüzgar içimi titremişti.

"Tamam iyiyiz, sorun yok. Önce şu dizini saralım. " dediğim de ilk yardım yapabilecek suyum bile yoktu.

Sabah saçıma taktığım uzun fularım dizini sarmaya yeterdi. Fular'ı saçımdan çıkarırken dizini biraz kendime doğru çektiğim de ayak bileğini acıtmış olmalıydım ki biraz öne doğru eğilmişti.

Dizine fuları sarıp bağladığım da yapabileceğim başka bir şey olup olmadığını düşünüyordum.

"Yürüyemezsin değil mi?" dediğim de kafasını olumlu anlam da salladı.

"Bacağını uzat bileğine dokunma. " dediğim de yavaşça bacağını uzandırmış sağlam olanı kendine doğru çekmişti.

Kafasını kaldırdığın da bana baktı.

"Teşekkür ederim, yanım da olduğun için. " dedi.

"Zorun da olduğum için yanındayım. Umrumda falan değilsin, sen benim sana karşı olan nefret duygumu hakediyorsun sadece. " dediğim de suratın da buruk bir gülümseme oluştu.

"Biliyorum." demişti.

İkimiz de zorunda falan olmadığımı biliyorduk. İstersen onu bırakıp giderdim. Yalnızca karşı çıkamadığım bir acı belirmişti kalbim de. Benim değil onun acısıydı. İkizi olduğum için acısını hissederken o benim acımı hissetmemiş miydi?

Esen rüzgar beni üşütürken oturduğum yer de dizlerime sarılmıştım. Ağladığım için de rüzgar gözlerimi ayrı bir şekil de acıtıyordu.

"Üşüyor musun? " diye sorduğun da o da yaşlanmış gözleriyle, biraz olsun acısı haraket etmediği için hafiflemiş olmalıydı ki dişlerini sıkmıyordu.

"Üşüyorum." dediğim de rezil halimiz yüzünden dedikleri ve dediklerim çok anlamsız geliyordu.

"Sarılalım mı?Üşüyoruz." dediğin de normal şartlar da hoş bir teklifi fakat teklifi o etmişti.

"Seninle sarılmak istemiyorum. " dediğim de bakışlarımı yere indirdim.

Hava giderek soğurken bir şey yemediğimiz için açlıktan ölmesek te galiba soğuktan ölecektik.

"Bizi bulmaları ne kadar sürer acaba? " dediğin de gerçekten bunu düşünüyordu sanırım.

"Onlar bizi bulana kadar kurda kuşa yem olacağız. " dediğim de gülmüştü.

"Ne? Komik mi? " dediğim de ben oldukça ciddiydim.

"Bir an beni ayılara bırakıp kaçtığını hayal ettim de. " dediğin de göz devirdim.

"Bırakır kaçarım. " diye ciddi ciddi konuştuğum da yüzü düşmüştü. Bu sefer gülme sırası bana geçmişti.

"Bırakır mısın gerçekten? " diye bir umutla sorduğun da bilmiyorum dercesine dudak büktüm.

İkimiz de sustuğumuz da üşümem beni titretecek kıvama gelmişti.

Ellerimin içine hava üflerken bile çenem titriyordu.

Sıkıntıyla bana bakarken, "Gel işte inat etme, söz veriyorum bizi buldukların da yine kanlı bıçaklı oluruz. " dediğin de ne kadar istemesem de onlar bizi bulana kadar ben soğuktan ölürdüm.

Ona doğru kayıp sırtımı kayalık tarafa verdiğim de kolunu kaldırıp sırtımdan geçirdi.

Kafamı göğsüne iyice yerleştirirken kollarını sıkıca sarmalayıp yanağını kafama yasladı. Az önceye nazaran daha sıcak hissederken, "Yalnızca seni kullanıyorum, başka anlamlar çıkarma. " dememe gülmüştü.

"Öyle olsun ikizim. " dediğin de o da saçlarımdan derin bir nefes alarak sanırım beni kullanıyordu.

(ूᴗ•ू❁)

Bölüm sonuuuu

Yazmaktan keyif aldığım bir bölümdü..

Okul keşke açılmasa tatilin bitmesini hiç istemiyorum🥺

Diğer bölüm de Görüşğrğzzz

Loading...
0%