@mahvolmusbiri
|
5 YIL ÖNCE
Ben neredeydim?
Saatler olmuştu.Ellerim soğuktan donmak üzereydi.Sıcak nefesimle ısıtmaya çalışsamda nafileydi.Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu.Islak saçlarım önüme düşüyordu ve onları geriye atacak gücüm bile kalmamıştı.Zorlukla aldığım nefesler her zerreme daha çok acı veriyordu.Ölümü hissediyordum,beni almak üzereydi.
Bir sokak lambasının altında ki kaldırımda oturuyordum.Beynim düşünme yeteneğini kaybetmişti.Loş turuncu bir ışık veren sokak lambasının direğine tutunup ayağa kalkmayı denedim.Tek istediğin şey gitmekti.Sendelereyerek de olsa ayağa kalktıktan sonra bir kaç adım atabildim.
Arkamda bana doğru yaklaşan adım seslerini duyduğumda olduğum yerde kaldım.Kafamı arkaya doğru çevirdiğimde gelen kişinin Halit Abi olduğunu gördüm.Babamın en güvendiği adamı olmasına rağmen sık gördüğüm biri değildi.Harap olmuş bir vaziyette bana doğru koşuyordu.Aramızda bir kaç adımlık mesafe kaldığında zorlukla bir şeyler mırıldandı.
"Kaç,kaç yoksa senide öldürecek!"
Halit Abi'nin bana kurduğu ilk ve son cümle bu oldu.Arkadan gelen tek bir mermi ile kanlar içinde önüme yığıldı.
Anayolu gördüğümde daha da hızlandım.Ayaklarımım yere basışını hissedemiyordum.Buraya geldiğim arabaya doğru yöneldim ama tam arkamdaydı.Hissediyordum.Arabanın ön koltuğuna oturup arabayı çalıştırdığımda hâlâ beni izliyordu.Kaçmama izin mi verecekti?
Beynimde ki tek komut uzaklaşmak olduğu için gaza bastım.Ellerim uyuştuğu için direksiyonu kontrol edemiyordum.Arabanın ön camından arkamda duran karaltıyı izliyordum.Yüzü seçilmiyordu.Tanıdıktı veya değildi,bilmiyorum.Ama gördüm.Yüzüni göremesemde gözlerini gördüm.Bir çift koyu kahve göz git gide uzaklaşıyordu.
Oradan uzaklaştığımda hâlâ kontrolü elime almamıştım.Gözlerim acıyordu,ağlamıştım değil mi?Titreyen ellerim direksiyonu kavrayamıyordu.Frene basmaya fırsatım olmadan kendimi bıraktım.Arabayı durduran şey çarptığım ağaçtı.Gözlerim bu anı beklediği için hemen kapandı.Başım yana düştüğünde hatırladığım son şey beni kucaklayan derin bir karanlıktı.
GÜNÜMÜZ
"Uyan artık,uykucu!"diyen ses bir süredir tekrarlanmaya devam ediyordu.Sesi duysamda duymamazlıktan geliyordum.Artık pes eden Fidan Abla,üzerimden yorganı tek hamlede çekti.Kahretsin!Uyandırma yöntemi çok acımasızca.
"Fidan Abla,beş dakika daha lütfen."dedim ama aynı zamanda gözlerimi çoktan açmıştım.Fidan Abla,kızgın gözlerle bana bakınca isteksizce yatakta doğruldum.
"Bugün günlerden pazar."dedi bilmiş bir tavırla.Bugün izin günümdü işte.Neden uyuyamıyorum ki?Anlamamış gözlerle bakmaya devam edince Fidan Abla,açıklama yaptı."Bugün Yıldırım ailesinin ortak kahvaltı günü.Unutmuş olamazsın."
Doğru ya,o lanet gün bugündü.Sahte aile kahvaltımız için kalkıp hazırlanmaya başladım.Bir ara gitmekten vazgeçip odamda yemek istediğimi söylesemde Fidan Abla'nın ricası üzerine aşağıya inmeyi kabul etmiştim.Gündelik kıyafetlerimi üzerime geçirip saçımı at kuyruğu topladım.
Aşağı kata indiğimde herkes çoktan masaya yerleşmişti.En son ben geldiğim için laf atılacaktı ama bunları takılmayı bırakmıştım.Selçuk amcamın karşına oturduğumda bana gülümsedi.Ailede sevdiğim tek kişi olabilirdi.Kahvatlı masasındaki kalanların hepsi suratı asıktı.
"Prensesimizde masamıza teşrif etti demek ki,"
Duyduğum iğneleyici ses ile sol tarafı baktım.Arzu halamın bana laf atmasına alışıktım bu yüzden kulak asmadım.Masada ki herkes ağzını mühürlemişti.Bu dakikaların bitmesi için içimden yalvarıyordum.Dedem,boğazını temizlediğinde herkes tüm dikkatini ona vermişti.
"Hepinizin bildiği üzere yarın oğlum Turgut'un ölüm yıl dönümü."
Dedemin tok sesi masada ki sessizliği bozmuştu.Yarının babamın yıl dönümü olduğunu bir kez daha hatırlayınca yutkunamadım.O günün aklıma gelişi gözlerimin dolmasına neden oluyordu.O anlar aklımdan hiç çıkmıyordu.Sahneler bulanık olsada yine unutamıyordum özellikle o kahve gözleri.
O gün bende kaza yapmıştım.Bir yıl boyunca tekerlekli sandalyede kalsam da fiziksel hasar hiç umrumda değildi.Zihnimin aldığı hasar çok daha fazlaydı.O dönemlerde üniversiteye gidiyordum.Son senemdi galiba.Babamla beraber açacağım kliniği düşünürdük.Ben kliniğimi açmıştım ama şimdi babam yoktu.Hayatımın mahvedildiği ve ellerimden alındığı gün yarındı.
"Her sene olduğu gibi yine anma gecesi yapacağız.Tüm dostlarımız yarın akşam bize eşlik edecek.Herhangi bir sorun çıksın istemiyorum."Dedem som cümlesini kurarken bana bakmıştı.Geçen yol düzenledikleri geceyi bozmuştum.Çünkü timsah gözyaşları döküyorlardı,yaptıkları bir palavradan ibaretti.Selçuk amcamdan başka kimsenin babamın ölümüne üzüldüğü sanmıyordum.Sırf sosyeteye yaranmak için anma gecesi yapıyorlardı.Gecenin sonlarına doğru artık bunlara dayanamamış sahneye çıkıp tüm gerçekleri yüzüklerini vurmuştum.Yine olsa yine yapardım ama hepsi oyunlarına devam ettikleri için hiçbir şey değişmemişti.Anma gecesine katılmayı düşünmüyordum,günü babamın mezarında geçirecektim.
Selçuk amcamla göz göze geldiğimde aynı düşüncede olduğumuzu anladım.Masadakiler hızlı bir şekilde konuyu değiştirmişti.
"Babacığım,o zaman biz yarın için alışverişe gidelim."dedi Arzu halam.Dedem onu kafasıyla onaylayıp yine bana döndü.
"Kadeh,geceye seninde katılmanı istiyorum.Uslu durup kenarda bekleyeceksin ama katılacaksın.Sende Arzu halanla beraber alışverişe git."Emir veren cümleler kuran dedeme itiraz etmem kısa sürmedi.
"Sizin oyunuza ait olmak istemiyorum.Sizin aksinize göz boyamak yerine gerçekten babam için mezarlıkta olacağım.
Masada ki herkesin ateş fışkıran gözleri bana döndü.Selçuk amca bana sus der gibi bakıyordu.Selçuk amcamın yanında oturan Gülden yengem masanın altından bana ayağıyla vurdu.Onunla göz göze geldiğimde bana yalvarır gibi bakıyordu.Gülden yengem neredeyse hiç konuşmazdı.Beni seviyor gibiydi ama tepki bile vermediği için anlaşılması zordu.Onunla konuşmaya çalışsamda hiç olumlu yaklaşmamıştı.
"Saygısızlığı bırak Kadeh,ne diyorsam onu yapacaksın!"Tam dedeme cevap verecekken Selçuk amcam bana sus işareti yaptı.Onun hatırına şimdilik sesimi çıkarmadım.O geceye katılacak olsam bile alışverişe kesinlikle gitmeyecektim.Sanki parti düzenliyormuşuz gibi süslenmeyecektim.
"Anneciğim Fidan'a söylesene,bu akşam arkadaşlarımla pijama partisi yapacağız.Odamı hazırlasın."
Arzu halam,kızı Sahra'nın isteklerine hiçbir zaman kıyamazdı.Onu onaylayıp tebessüm etti.Tabağı bitirir bitirmez masadan kalktım.Zaten masadan ilk kalkan kişi daima ben olurdum.
Çalışma odama geçip yarın ki randevularımı inceleyecektim.Son günlerde fazla yoğundum ve hastalarımın çoğu ağır hastalardı.Asistanım Fulya bana yarın yeni bir hastanın seansını ayarlamıştı.Yeni bir hasta istemememde kabul etmek zorumda kalmıştım.Selçuk amcam bu hasta için özel ricada bulunmuştu.Dört yıldır mesleğimi yapmayı çok seviyordum.Klinikteki diğer psikologlarda daha yeniydi.Hatta aralarında en tecrübeli ben sayılırdım bu yüzden hem kliniğin sahibi olarak hemde en tecrübeli psikolog olarak zor hastalar benim işimdi.
Fulya,hastadan üstünkörü bahsetmişti ama daha detaylı bir araştırma için bilgisayarın başına geçtim.Fulya'nın gönderdiği maile bastığımda hastanın geçmişi önüme serilmişti.
İsim:Nergis Avcı
Cinsiyeti:Kadın
Medeni durumu:Bekar
Eğitim durumu:Lise mezunu
Baba adı:Cüneyt
Anne adı:Sevgi
Kişisel bilgileri okuyup hızlıca okumaya devam ettim.Farketmeden az da olsa gerilmiştim çünkü Nergis'in tehlikeli bir hasta olduğunu biliyordum.Fulya'nın attığı mail tahmin ettiğimden dah kısaydı ama yeterli bilgi sunuyordu.
Kadeh Hanım öncelikle şunu söylemek istiyorum.Her ne kadar araştırma yapsam da Nergis hakkında bulduğum bilgiler kısıtlı.Tüm bulduklarımı size kısaca özet geçeceğim.Daha detaylı bir sunum isterseniz bu hafta bununla ilgilenebilirim.Nergis hakkında bulduğum ilk bilgi ilk cinayetiydi.Daha on yaşında bir çocukken işlemiş.Daha eskiside olabilir tabii.Nergis yıllardır polisin peşinde olduğu bir seri katil.Polis dosyasını çok gizli tutuyor.İlk cinayetinin kim olduğu gibi bilgiler poliste mevcut fakat ulaşamadım.Bunu siz yapabilirsiniz.Nergis bundan bir ay önce kendi elleriyle polise teslim olmuş.İşlediği tüm cinayetleri her detayıma kadar polise anlatmış.Mahkemede ağırlaştırılmış müebbet cezası alsada amcanız Selçuk Bey,duruma karşı çıkmış.Nergis yine ağırlaştırılmış müebbet cezası alacak ama amcanızın söylediğine göre bir süre akıl hastanesinde kalması gerekiyor.Bunun içinde siz rapor yazmalıymışsınız.Nergis'in iyileşmesi biz mucize ama ona iyi geleceği kesin.Amcanız size güvendiğini söyledi.Nergis ile randevunuzu yarın saat 13.00'a ayarladım.İyi günler,Kadeh Hanım.
Asistanınız Fulya
Selçuk amcamın yoğun zamanımda bana böyle bir iş yıkması pek hoşuma gitmemişti.Mesleğimi severek yapıyordum karşımda ki kim olursa olsun.Bir çok hastam olmuştu.Cinayet işleyen hastalarım bile olmuştu ama bir seri katil,ilkti.Mesleğim gereği bu kişilerede doktorluk yapacaktım.Selçuk amcamda çok nadir benden bir şey isterdi.Randevuyu kabul ettiğimi Fulya'ya söyledim ve bilgisayarı kapadım.
Yarın sadece iki randevumun olmasında şanslıydım.Seanslardan sonra babamın mezarına gidecektim ve akşama kadar orada kalacaktım.Sonra ise şu anma gecesi saçmalığı.Birinin kapıyı çalmasıyla dikkat dağılmıştı.
"Gir!"
İçeriye yavaş adımlarla giren Gülden'i görünce şaşkınlığımı gizleyemedim.Onu sadece pazar günleri kahvaltıda görüyordum.
"Kadeh,Selçuk senden bir hasta için yardım istemiş.Adı Nergis.Lütfen Kadeh,sana yalvarıyorum.O hastayı kabul etme."
Duyduğum sözlerle vücudum kaskatı kesilmişti.Beynimde aynı anda soru işaretleri oluşmaya başladı.Az önce kabul ettiğim Nergis'ten bahsediyordu.Ben cevapsız kalırken Gülden konuşmaya devam etti.
"Kadeh,senden hayatımda tek bir şey istedim.Lütfen."dedi ve ağlamaya başladı.Ağlaması gittikçe şiddetlenirken sadece onu izlemekle yetiniyordum.Şoku üzerimden attıktan sonra cevap vermeye fırsat buldum.
"Gülden yenge sakin ol lütfen,"dedim onu rahatlatmaya çalışarak.Oturduğu yerden kalkıp sandalyesinin yanıma geçtim.Elimi omuzuna koydum ve sakinleştirmeye çalıştım.Ağlaması durunca tebessüm edip bana baktı.
"Gülden yenge sen Nergis'i nereden tanıyorsun ve neden hastam olmasını istemiyorsun?Selçuk amcamın ricası bu."
Sorduğum soruyla boş gözleri takılı kaldı.Derin düşüncelerinde boğuluyordu.Sıkıntılı bir nefes verdikten sonra konuşmaya devam etti.
“Onu çocukluğundan beri tanıyorum.Selçuk’u uyardım ama beni dinlemedi onu sana yönlendirdi.O kadın delinin teli Kadeh!Sana zarar verebilir.”
Bana yalvarırcasına bakıyordu.Omuzunu sıvazladım be sakinleşmesi sağladım.Nergis’in tehlikeli olduğunu biliyordum ama ben bir psikologtum.Hastalarımdan korkmamam gerekiyordu.Ayrıca çocukluktan beri ne demek?
”Gülden Yenge benim için korkmana gerek yok.Ben bir psikoloğum böyle hastalar olacak.Ayrıca kliniğin güvenlik sistemi var.Nergis bana istesede zarar veremez.”
Kederli bir bakışla bana baktı ve hiçbir şey söylemeden odadan çıktı.Benimle en uzun konuşması bugün ki konuşmasıydı.Konuşma iyi olmasada bu beni mutlu etmişti.Telefonuma gelen bildirim sesiyle irkildim ve bu konuyu bugün düşünmemek üzere rafa kaldırdım.Yine de aklımı kurcalayan şey Gülden yengemin çocukluktan beri neden Nergis'i tanıdığıydı. 🍷
Tüm günü hayal ettiğin gibi uyuyarak geçirmiştim.Zaten benim için pazar günü demek uyku günü demekti.Fidan Abla bunun için beni defalarca azarlasa da değişmeyecektim.
Hava yavaş yavaş kararırken pencerenin önünde dışarıyı izliyordum.Şiddetli bir yağmur yağıyordu.Elimdeki kahveyi sehpaya koydum ve tekrar pencerenin önüne geldim.O günde böyle yağmur yağıyordu.Hayatımda en çok o zaman ölüme yaklaşmıştım.Yıllar geçmesine rağmen kabus görmeye devam ediyordum.O kahverengi gözler aklımdan çıkmıyordu.Sanki şeytanın gözleriydi.
Eskiden yağmuru çok severdim.Hasta olacağımı bile bile her yağmurda dışarı çıkar,ıslanırdım.Beş yıl önce hayatım tamamıyla değişmişti.Yağmuru görünce aklıma o gün geliyordu.Aklıma babam geliyordu.Yağmur artık bana sadece acı veriyordu.Babam öldükten bir süre sonra ortaya vaziyeti çıkmıştı.Vaziyetinde servetinin yarısını bana bırakmıştı.Kalan yarısını ise kimsesiz çocuklara.Reşit olduğum için mirası kabul etmiştim.O paranın bir kısmıyla klinik açmıştım.Kalan kısmını ise kimsesiz çocuklara bırakmıştım.Serveti çocuklara verdiğim için ailem benden nefret ederdi.Özellikle dedem beni görmeye bile dayanamıyordu.
Babamdan kalan diğer ve son şey ise bir dağ eviydi.Oraya küçükken ben,babam ve annem giderdik.O dağ evini hâlâ çok seviyordum ve kışı orada geçiyordum.Bu evden kaçmak içinde mükemmel bir seçenekti.
Kahvemi tekrar elime alıp kitaplığımın önüne geldim.Kitaplığımda en önde her zaman Küçük Prens kitabı dururdu.Küçük Prens benim için çok değerliydi çünkü onu bana babam almıştı.Babalar küçük kız çoçuklarının kahramanıydı.Hani kahramanlar ölmezdi?
Babam beni bırakıp gitmişti.O zamanları unutmak mümkün değildi.Selçuk amcam o katili bulmak için çok uğraşmıştı ama hiçbir iz yoktu.Tek bir tane bile ipucu yoktu.Ben katilini peşine düşmemiştim çünkü ondan korkuyordum.Hem de çok korkuyordum.
Gözlerin odamın köşesinde bulunan güllere çarptı.
Bugün su vermeyi unutmuştum.Güllerin yanına gittim ama çoktan solmaya başlamıştı.Bitkiler yavaş yavaş ölürdü.Güller her zaman en sevdiğim çiçek olmuştu.
Onları solgun bir şekilde görmek canımı yaksada alışmıştım.Solan güller aslında bana benziyordu.Solmaya yapraklarından başlamıştı.Bende yavaş yavaş soluyordum.Kimseye belli etmesemde bende ölüyordum.Uyku düzenim yoktu.Beş yıldır antidepresan kullanıyordum.Kimsenin bundan haberi yoktu.
Düşüncelerimi bir kenara bırakıp kendimi yatağa bıraktım.Erken uyumayı sevmezdim ama yarın önemli bir gündü.Vakit kaybetmeden kendimi uykuya bırakmak istedim.Sorunlarımı uyuyarak halletmem ne zamana kadar devam edecekti? 🍷
“Kadeh,daha doğru düzgün kahvaltı etmeden çıkıyorsun.Ne bu acele?”diye soruyordu Fidan Abla.Ağzıma zorla bir şeyler tıkıştırmak istiyordu ama ben hızla kaçıyordum.Sabah sekizde randevum vardı ve benim hemen kliniğe gitmem gerekiyordu.Fidan abla kızsada işimin yoğun olduğunu bildiği için ısrarı bıraktı.
Evden çıkar çıkmaz arabama atlayıp çalıştırdım.Neyseki klinik eve uzak değildi.On dakika içinde orada olur ve randevu beklemeye başlardım.Hatta belki de kahve içmeyede vaktim
İlk randevum Serpil Hanım’aydı.Serpil Hanım tam iki aydır benim hastamdı ve baya bir yol katetmiştik.Bu süreçte kocası Suat Bey’in payında büyüktü.Serpil Hanım’ın sorunu beden dismorfik bozukluğuydu.Bu bozukluk aslında davranış bozukluğuydu.Serpil Hanım kendisinden nefret ediyordu daha doğrusu yüzünden.Estetik ameliyatı yaptırmasına rağmen sonuçta yüzünü hiç beğenmiyordu.Kendisini çirkin hissediyordu ama bu tamamen yanlıştı.Yüzü aslında çok güzeldi.İki aydır onu estetik ameliyatlarından uzak tutmuştum ama bu düzeldiği anlamına gelmiyordu.
Arabayı kliniğin önüne park edip içeri geçtim.Randevunun başlamasına daha on beş dakika vardı.Yaşasın kahve bağımlılığı!
”Günaydın,Kadeh Hanım!”diyen topluluğa başımı eğerek cevap verdim.
”Günaydın arkadaşlar,Refikacığım odama bir kahve yollar mısın?”
Refika beni onaylayınca odama geçip sandalyeme oturdum.Masamın üzerindeki güllere baktım.Onlarda yavaş yavaş solmaya başlamıştı.Son zamanlarda güllerimin üstünde bir uğursuzluk var gibiydi.
Refika bana kahvemi getirip odadan çıktığında boş duvarı izlemeye başlamıştım.Gerçeklerden kaçamazdım.Bugün tam beş yıl olmuştu.Gözlerimi duvarda dakikalarca gezdirdim.İki randevumu bitirip mezarlığa gitmek istiyordum.Akşamsa şu anma gecesi saçmalığına katlanacaktım.Kapımın çalmasıyla Serpil’in geldiğini anladım ve onu içeri davet ettim.İki ay önce Serpil bu kapıdan ağlayarak girmişti.Şimdi ise yüzünde güller açıyordu.Kısa zamanda çok iş başarmıştık.Serpil sandalyeye oturup bana gülümseye devam etti.
“Kadeh biliyor musun?Artık aynada kendime on dakika bakabiliyorum.”dedi tatlı telaşını gizleyemeden.İlk randevumuzda aynada kendisine bir saniye bile bakmadığımı söylemişti.
”Ayrıca artık estetik ameliyatı olmamaya karar verdim.”diye devam etti.Bunu söylerken gözleri bana minnetle bakıyordu.Oysaki bunu kendisi başarmıştı.Onunla gurur duyuyordum.
”Kadeh bu olanları hepsi senin sayende biliyorsun değil mi?”dedi ve bana minnetle bakmaya devam etti.Kafamı olumsuz anlamda salladım.Bu tamamen yanlıştı.Gerçekleri söylemek için fazla oyalanmadım."Serpil,bunu sen başardın.Ben sadece zafere giden yolda atılan bir adımdım.Adımı atıp atmamayı sen seçtin.”dedim gülerek.
Serpil’in mavi gözleri dolmayı başladı ve aniden bana sarıldı.Ona içtenlikle sarıldım.Bazı hastalarımla seanslarımız bitse bile görüşmeye devam ederdim.Serpil kesinlikle bu hastalardan biri olacaktı.Seans sonuna kadar sohbet etmiştik.Artık hayata eskisi gibi karamsar bakmıyordu.Seans sonunda her zamanki gibi onu eşi Suat bekliyordu.Gerçek aşk böyle miydi?Hiç aşık olmadığım için bilmiyordum.
Serpil ve Suat’ı uğurladıktan sonra arkamı döndüm.
Klinikteki meslektaşlarım ve Fulya,Serpil’in bana getirdiği çikolataları yiyorlardı.Hainler!Yanlarına gidip çikolataları birlikte yedik.Benim için klinikteki arkadaşlarım ailemdi.Öz ailemdem daha çok aile gibi hissettiriyorlardı.Saatlerdir kendimi sohbete kaptırmıştım.Onlarla vakit geçirmek huzurluydu.
Fulya’nın uyarısıyla seans saatinin geldiğini anladım.Nergis gelmişti.Benim en ilginç hastalarımdan biri olacaktı.Odama geçip beklemeye başladım.Tedirgindim ama bunu belli etmek istemiyordum.İçeriye giren kişi görünce kendimi şaşırmaktan alı koyamadım.Nergis,çok güzel bir kadındı.Saçları benimki gibi kahverengiydi ama kısaydı.
Göz rengi ise benim göz rengimden daha açık bir kahve tonuydu.Boyu kısaydı ama bedeni çelimsiz durmuyordu.
Beni en çok şaşırtan noktaları gamzeleriydi.Gamzeleri vardı ve bunu gizlemiyordu çünkü içeriye gülerek girmişti.Sağ tarafımdaki sandalyeye oturup gülerek bana bakmaya devam etti.Ona karşı ters psikoloji uygulayacaktım bu yüzden konuşmaya onun başlamasını bekledim.Nergis'i çözmek zor olacaktı ama ben boşuna iyi okullarda eğitim almamış ve bu mesleğe başlamamıştım.”Ne düşünüyorsun doktor?Yoksa çocukluğuma gidip beni ağlatacak mısın?”dedi alay ederek.Kafasında belirli bir psikolog algısı vardı.Bu algının tam tersine gidecektim.”Hayır.On yaşında cinayet işleyen birinin çocukluğunu merak etmiyorum.”dedim gözlerimi gözlerine kilitleyerek.Yutkunuş sesini duymuştum.On yaşında işlediği cinayet onun en hassas noktasıydı.
Masamda ki solmaya başlayan gülleri gösterdim.”Senin için ne ifade ediyor?”Sorumun ardından güllere bakıp düşünmeye başladı.Kısa bir süre sonra cevap verdi.”İnsanlar gibi kolay bir şekilde ölüyorlar.İnsan ölümü çok kolay doktor.Tek bir mermi bile hayatımı bitiriyor.”dedi gülerek.Her şey tam tahmin ettiğim gibiydi.Ölümü kafasında basitleştirmişti.Parmaklarımı güllerde gezdirdim ve tekrar Nergis’e döndüm.”Bu güller şu an ölüyor olabilir ama bir zamanlar ahenkli kırmızılığıyla herkesi büyülüyordu.Ölmesi basit olabilir ama hissettirdikleri basit değil.İnsanlar sadece fiziksel ölmez Nergis.İnan bana yer yüzünde ruhen ölen binlerce insan var.Sende bunlardan birisin Nergis.Söylesene Nergis senin duygularını kim öldürdü?”dedim soğukkanlılıkla.Cümlelerim karşısında afallamıştı.Uzun bir süre güllere baktı.”Ben senin düşündüğünün aksine ölmedim doktor.Öldürdüm.Pişman değilim.Öldürdüğüm tek bir kişi için bile pişman değilim.”dedi kahkaha atarak.
Beyni bir süre ölümü düşünmüştü ama sonra tekrar başa dönmüştü.Selçuk amcam yanılmamıştı.Nergis hastaydı ve akıl hastanesine gitmesi gerekiyordu.Yinede ona son bir kez bir şeyler söylemek istedim.”On yaşında öldürdüğün kişi Simay Avcı.Yedi yaşında ki küçük kardeşin.”dedim en beklemediği anda.Fulya’dan ilk cinayetiyle alakalı daha fazla bilgi almıştım.Mükemmel bir asistana sahiptim.Simay’ın adımı duyunca gerildiğimi hissettim.”Onu öldürdürdüysem hak etmiştir.”dedi bozuntuya vermeden.Bu sefer ben sesli bir şekilde güldüm ve gözlerimi gözlerine kilitledim.”Bir çocuğun ölümü hak ettiğini düşünüyorsun.Demekki sende çocukken ölmüşsün.Söylesene Nergis seni kim öldürdü?”diye sordum soğukkanlılıkla.Nergis,sorum karşısında afalladı ama kendini toparlamaya çalıştı.
Bakışlarını masamda duran güllerden ayırmadı ve seansın sonuna kadar konuşmadı.Bende konuşmadım çünkü içinde verdiği savaşla baş başa kalmasını istedim.Seans sonunda polisler Nergis’i almaya geldiler.Nergis odamdan çıkarken bana son sözlerini söyledi.”Belki de haklısındır doktor,bende bir ölüyümdür.Sende ölü birinin düşüncelerini fazla merak etme.”dedi ve gitti.
Nergis’in gitmesiyle klinikte işim bitmişti.Arkadaşlarımla vedalaşıp klinikten ayrıldım.Arabamın rotası belliydi.Bir am önce mezarlığa gidip babamı görmek istiyordum.Arabamı park edip mezarlığa koştum.Babamı çok özlemiştim.
Turgut Yıldrım
Doğum tarihi:14.11.1975
Ölüm tarihi:17.08.2019
Mezarının başına geldiğimde elimdeki bir buket gülü toprağına bıraktım.Gül benim en sevdiğim çiçekti.Aynı zamanda babamında en sevdiği çiçekti.Küçükken bunun nedenini sorduğumda anneminde gülleri sevdiğini söylemişti.Annemi hiç tanıyamamıştım.Ben doğduktan kısa bir süre sonra annem ölümcül bir hastalığa yakalanmıştı.Babam annemi kurtarmak için herkesten uzağa götürmüştü.Babam ben küçükken annemin yanından geldiğinde bana hep “Bir gün üçümüz bir araya geleceğiz.”derdi ama babam,annemi kurtaramadı.Annemin mezarının yerini bile bilmiyordum.Babam,annemi benden bile saklamıştı.Babam bana söz vermişti.Sözününü tutamamıştı.Babam beni neden yalnız bırakmıştı?
Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktığımda yağmurun çiselemeye başladığını gördüm.Yağmur damlaları göz yaşalarıma karışıyordu.Yağmurdan nefret ediyordum çünkü benden babamı çalmıştı.O lanet kahverengi gözlerden nefret dahi etmiyordum çünkü nefretin bile değeri vardı.Babam ne olursa olsun kimseden nefret etme derdi.Nefretin bile değeri olduğunu büyüyünce anlamıştım.Selçuk amcam aylarca katili aramıştı ama bulamamıştı.Tek bir iz bile yoktu.Bense hiçbir şey hatırlamıyordum.Zihnimde sadece belirli sahneler vardı çünkü kendimi kaybetmiştim.Ölümü hissettiğimi hatırlıyordum bir de kahverengi gözler.Selçuk amcam hâlâ işin peşindeydi ama katili bulamayacaktı.Bundan emindim.O katil ruh gibiydi.
Babamın toprağını sevmeye başladım.Babam beni yalnız bırakmıştı.Benim ondan başka hiç kimsem yoktu.Hastalarımı iyileştiriyorum.Onların yaralarını sarıyorum.Neden kimse benim yaralarımı sarmıyor baba?Toprağı avuçlayıp sıktım ve şiddetli bir şekilde ağlamaya başladım.Güçlü durmam gerekiyordu babam bunu isterdi ama yapamıyordum.Yağmur bitene kadar babamın yanından ayrılmadım.Yağmurda babamın yalnız kalmasını istemiyordum.Tenim buz gibi olmuştu.Kesinlikle hasta olacaktım.Havanın karardığını fark edince arabama atlayıp eve gittim.Sahte gece saçmalığına katılmam gerekiyordu.Evin önüne geldiğimde davetliler gelmeye başlamıştı.Her şey tam tahmin ettiğim gibiydi.
Girişte Arzu halam ve kızı Sahra davetlileri karşılıyordu.Arzu halam kırmızı bir abiye giymişti ve sıkı bir topuz yapmıştı.Sahra ise altın sarısı bir elbise giymişti.İkiside ışıl ışıl duruyorlardı.Benimse yağmurdan dolayı saçlarım ıslanmıştı.Üzerimde siyah bir tulum vardı.Tuluma babamın toprağıda bulaşmıştı.Arzu halamın ve kızınım ters bakışlarımı umursamadan içeriye girdim.İçeriye girmemle herkesin bakışı bana döndü.Bazıları bana acıyarak baktı bazıları yargılarayarak.Onlara göre babamın ölümünü umursamıyordum.Oysaki ışıltılı elbise giymek yerine üstüne babamın toprağı bulaşmış kıyafetimle gelmiştim.Hiçbir şeyi insanlara kanıtlamak zorunda değildim.Salonun ortasındaki koltuğa geçtim.Masanın üzerinde duran babamın fotoğrafını izlemeye başladım.Yanıma oturan Selçuk amcamda benim gibi fotoğrafı izlemeye başladı.Sonrasında ise bana döndü.
”Bende onu çok özledim.”dedi kederli bir sesle.Gözlerini fotoğraftan ayıramıyordum.”Kadeh birazdan babam gelecek.Seni böyle görürse tatsızlık çıkacak.Bu gece sahte olsun ve ya olmasın babanın gecesi.Olay çıksın istemiyorum.”dedi rica eder gibi bakıyordu.Aslında bir yönden haklıydı.Bu gece babamın gecesiydi.Selçuk amcamı dinleyip ayağa kalktım.Odama gidip üstümü değiştirecektim ama yinede fazla uğraşmayacaktım.Tam o anda Selçuk amcam elimi tuttu.“Önce benimle bir yere gel Kadeh.Sana göstermem gereken bir şey var.”dedi ve yürümeye başladı.
Bende onu takip ettim.Selçuk amcam beni kendi çalışma odasına getirmişti.Selçuk amcam odanın solunda duran ahşap sandığın yanına gitti.Cebinden bir anahtar çıkardı ve sandığı açtı.Bana gel der gibi baktı ve sandığın yanına gittim.Sandığın içinde birbirinde farklı kadehler vardı.Hepsi muhteşem bir şekilde duruyordu.Tam on üç tane kadeh çember şeklinde sıralanmıştı.Ben kadehlere bakmaya doyamazken Selçuk amcam anlatmaya başladı.”Annen ve baban sen doğmadan önce çok seyahat ederlerdi.Annen gittiği her ülkeden değerli bir kadeh alırdı.Bu annenin kadeh koleksiyonu.Annen ve baban tam on dört ülkeye gitmişler.”On dört ülke demişti ama kadehler on üç taneydi.Bir tanesi eksikti.”On üç kadehin ortasında duran bir kadeh daha vardı.Elmas Kadeh.Koleksiyonun en değerli parçasıydı.”dedi düşünceli bir ifadeyle.Yoksa elmas kadeh çalınmış mıydı?Korkmuş gözlerle Selçuk amcama baktım.O ise anlatmaya devam etti.”Düşündüğünün aksine elmas kadeh çalınmadı.Baban ölmeden bir süre önce elmas kadehi aldı.Şu an nerede bilmiyorum ama baban onu saklamıştır.Keşke onuda görseydin,işlemelerine hayran kalırdın."Selçuk amcamın cümleleriyle derin bir nefes almıştım.Annemden bana kalan tek şey bu kadehlerdi.
”Annen kadehleri çok severdi.İsmini bu yüzden o koydu.”Dilim tutulmuştu.İsmimi koyanın babam olduğunu sanıyordum ama annem koymuştu.Hemde çok sevdiği bir şeyin adını koymuştu.Tanıştığım herkes ismimle alay ederdi ama şimdi ismime daha çok bağlanmıştım.Selçuk amcam sandığın kapağını kapattı ve kilitledi.Anahtarı ise bana uzattı.”Bu koleksiyon artık sana emanet Kadeh.Bu zamana kadar ben korudum ama bu koleksiyonun sahibi artık sensin.”Selçuk amcamın elinde anahtarı aldım ve ona güven verircesine kafamı salladım.Bu koleksiyonu kendimden bile daha çok koruyacaktım.Selçuk amcamla beraber odadan çıktık.O aşağıya inip davetlilerin yanına gitti ben ise odama çıktım.
Odama girdiğimde yatağımın üzerinde oturan Gülden’i gördüm.Gülden,benim geldiğimi görünce hemen ayağa kalktı.Ayağa kalmasıyla elinde tutuğu bıçağı fark etmiştim.O bıçakla ne yapmayı planlıyordu?Bana boş gözlerle bakıyordu ve üstüme yürümeye başladı.İki elime öne uzattım ve onu durdurmaya çalıştım.”Gülden,ne yapıyorsun?Elindem bir kaza çıkacak.”dedim ona sert bir şekilde bakarak.”Seni uyarmıştım Kadeh.Bu işe hiç karışmamalıydın.”dedi buz gibi soğuk sesiyle.Bahsettiği iş Nergis’ti ama onun sandığının aksine seansımız sıradan geçmişti.Gülden benim için endişeleniyordu ama bu hâlâ elinde tuttuğu bıçağın sebebini açıklamıyordu.Gülden birden ağlamaya başladı ve elinde tuttuğu bıçak yere düştü.
Gülden’i sakinleştirmek için yatağa oturturdum ve bıçağı yerden alıp komodinimin üstüne koydum.”Senin için çok korktum Kadeh.Sana bir şey yapacak diye çok korktum.”dedi korkusunu gizlemeden.Gülden’in omuzumu sıvazladım ve onu rahatlattım.Bir bardak su içse kendine gelebilirdi.Bu yüzden ona su getirmek için ayağa kalktım.Ben kalkar kalmaz oda kalktı.Arkamı döndüğümde komodinin üzerinde duran bıçağı aldığını gördüm.Sorunu hallettiysek hâlâ bıçakla ne yapıyordu.”Çok özür dilerim Kadeh.Gerçekten çok özür dilerim.”dedi.Bu bana karşı son sözleriydi çünkü elindeki bıçağın yönünü kendine çevirmişti.Ben onu durdurmak için öne atıldım ama bıçağı karnına sapladı.Gözlerimin önünde kanlar içinde yere yığıldı.Kalbim atmayı bırakmış gibiydi.Gözlerimi kanlar içinde yatan kadında ayıramıyorum.Boğazımı acıtacak güçlükte bir çığlık attım.Dizlerim dayanamadı ve yere düştüm.Yardım istemek istedim ama gözlerim kapanıyordu.Gözlerim derin bir karanlıkla baş başa kaldı.
Karanlık neden sadece acı getiriyordu?
1.Bölüm sonu.
İLK BÖLÜM NASILL? |
0% |