Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3.Bölüm:Kara Kuzgun

@mahvolmusbiri

 

Yanlış hatırlamıyorsam üç yıl önce olan bir hastamla olan konuşmamı unutamıyorum.Bipolar bozukluğu olan orta yaşlarda bir erkekti.Sadece bir seans görüşmüştük çünkü tedaviye devam etmemişti.Onunla bir seans daha görüşmek için elimden geleni yapmıştım ama kabul etmemişti.Zekası çok güçlüydü ama bunu belli etmiyordu.Bipolar bozukluğu çok geç farkedilmişti.Ailesi onun zekasını yıllarca zorlamıştı ama onun zihnini hiç fark edememişlerdi.Hafızamı zorladım ve onu biraz daha hatırladım.Galiba adı Hikmet’ti.Yazılım mühendisiydi.Dışardan bakıldığında son derece konforlu bir hayatı vardı.Görüştüğüm her hastanın zihininde büyük problem olmazdı.Bazıları sadece dertleşmek için gelebiliyordu.Hikmet’i de o hastalardan biri sanmıştım.Otuzlu yaşlarında olmasına rağmen bipolar olduğu anlaşılmamıştı.Son derece nazik konuşuyordu.

 

Ama daha ilk seansta onun bipolar olduğunu anlamıştım.Bunu ona açık bir şekilde söylediğimde bana zaten bildiğini söylemişti.Bunu sadece kendisi fark etmişti.Onu seans boyunca tedaviye ikna etmeye çalışmıştım.Bana açık açık her şeyi anlatıyordu ama yine de tedaviyi kabul etmemişti.Odamdan çıkarken bana hiç unutmayacağım o sözü söylemişti

 

"Şartlardaki hiçbir değişim ,karakterdeki kusuru tamir edemez.”

 

Bu söz beni çok etkilemişti ve eve gidince araştırmıştım.Ralph Waldo Emerson adlı Amerikan bir yazarın sözüydü.Şimdi düşününce eski anılarım zihnimde canlanıyordu.Dört yılda çok fazla anım birikmişti.Her bir hastamın bende bıraktığı bir iz vardı.Şimdi onlarca hastanın arasında bende bir hastaydım.Saatlerdir odadan çıkmayan,yatağın üzerinde saatlerce ağlayan bir hasta.İnsanları dinlemek bana huzur veriyordu.Anlattıkları bazen canicede olsa dinlerken tüm dikkatimi verirdim.En çok onları özleyeceğim çok belliydi.Başarılı olan her hastam bende ilk günki gibi heyecan bırakırdı.Bazı hastalarım tedavi kabul etmezdi bazıları da başaramazdı…Benim boyumu aşacak hastaları ise akıl hastanesine sevk ederdim.Bunun için rapor yazmam yetiyordu.Eğer şu anda bu akıl hastahanesinde olmasaydım Nergis’in raporunu yazıyor olurdum.Yine de onun sadece bir katil değil bir hasta olduğu anlaşılırdı.Kim bilir belki de bu hastahaneye gelirdi.Onunla karşılaşmak istediğim yer akıl hastanesiydi ama ikimizinde hasta olarak hayal etmemiştim.

 

Yatakta yavaşça doğruluğumda başıma dehşet bir ağrı girdi.Kaç saattir bu şekildeydi acaba?Bu bir ayı iyi değerlendirmem lazımdı ama ilk günden gerçek bir hasta gibi davranıyordum.Gözlerimdeki yaşlar kurumuştu.Ayağı kalkıp pencerenin yanına geldim.Bazı hastalar dışarıya çıkmıştı ve güneş tam tepedeydi.Öğle vaktinde olduğumuzu tahmin ettim.Kendimi toparlayıp odamdan dışarı çıktım.Odamı karıştırmamak için odama numarama baktım.1514 numaralı odada kalıyordum.Asuman,her katta bir yemekhane ve lavabo olduğunu söylemişti.O merdivenleri bir daha çıkmayacağım için çok mutluydum.Uzun koridorda yemekhaneyi aramaya başladım.Koridorda yürürken karşılaştığım insanlar bana çok garip bakıyordu.Her hastanın istediği zaman odadan çıkabilmesi ilginçti.Bu hastahane diğer hastahanelere gerçekten benzemiyordu.Karşılaştığım insanların bileklerinde bileklik olması gözümden kaçmamıştı.Anladığım kadarıyla hastaları bu şekilde ayırıyorlardı.

 

Üç farklı renkte bileklik vardı.Beyaz,gri ve siyah.Siyah en tehlikeli olanı olmalıydı.

 

Uzun koridorda dakikalarca yürüdükten sonra üzerinde yemekhane yazan yeri bulmuştum.Asuman,yemekhanenin girişinde hastaları gözetliyordu.Benim geldiğimi görünce hemen yanıma geldi.Ben daha ne olduğunu anlamadan bileğime bir bileklik taktı.Neyse ki beyaz renkteydi.Tüm deliler bana bakınca sertçe yutkunmuştum.Tedirgin olmamak elimden gelmiyordu.

 

Boş olan sandalyelerden birine oturdum.Arka köşelerden bir yer seçmiştim ne olursa olsun dikkat çekmek istemiyordum.Bana dönen gözlere engel olmak zordu.İçimden yanımda biri oturmadığı için şükrederken sağ tarafımda bir ses duydum.Yanıma benim yaşlarımda sarı saçlı bir kız oturmuştu.Gözüm hemen bilekliğine kayınca gri rengi görmüştüm.Siyah olmaması benim için tek teselli yöntemiydi.Koyu yeşil gözleri benim bileğime kayınca dudakları kıvrıldı.”Korkma,seni yemem.Sadece yemek yemeye geldim.”dedi göz kırparak.

 

Yemeğine yemeye dönünce rahat bir nefes aldım.Amacım hastaları incelemekti ama önce tecrübemi kullanıp onlardan korkmamayı anlamalıydım.Bende önümde ki yemeğe döndüm ve sessizce yemeye başladım.Tadının çok kötü olduğunu düşünmüştüm ama beklentimin çok üstündeydi.Yemek yemeyi seven biri olduğum için bu beni çok mutlu etmişti.Yanımda ki kıza baktığımda kaşığı ağzıma atarken gözleri yerdeydi.Gözleri tek bir noktaya takılı kalmıştı ve derin düşüncelere dalmıştı.Onu izlediğimi fark edince hemen yönünü değiştirdim ama çoktan beni görmüştü.”Şanslısın,en lezzetli yemek beyaz bilekliklere verilir.”dedi benim önümde ki yemeğe bakarak.Merakıma yenik düşüp onunla konuşmaya başladım.

 

”Nasıl yani?”diye sordum hızlıca.”Farklı renkte ki bileklik takanların yemeği farklı mı?”

 

“Siz,beyaz bilekliklere her zaman taze yemek verilir.Gri bilekliklere bir kaç gün beklemiş yemekler verilir.Siyah bilekliklere ise ne verildiğini bilmiyorum.Yedikleri şeyin yemek olduğu bile belli değil.”dedi iğrenir gibi surat yaparak.

 

Bu kız tahmin ettiğimden daha iyiydi.Benden daha tehlikeli olmalısını unutup onunla sohbet etmeye başladım.Önümdeki yemeği bitirecek kadar iştahım yoktu.Yemeği onun önüne doğru ittim.Bana afallamışçasına baktı.”Bir günlüğüne taze yemek yemeni bence kimse fark etmez.”dedim.Bana çözemediğim gözlerle bakmaya başladı.Önüne ittiğim yemeği hemen önüne çekti ve yemeye başladı.Acaba bu akıl hastahanesine neden gelmişti.İnceleyebileceğim ilk hasta olabilirdi.Yemeği kısa sürede bitirmişti.Bana dönüp bir süre baktı.”Teşekkür ederim.”dedi minnetle sonra elini uzattı.”Ben,”dedi ve bir durdu.İsmimi söylemesini bekliyordum ama birden gözlerini yumdu.”Ben,Petek.”dedi zorlukla.

 

Ona ne olduğunu anlayamamıştım ama uzattığı eli sıktım."Bende Kadeh,”dedim ona kendimi tanıtarak.İsmimi söylememle kahkaha atmaya başladı.Neyse ki bu duruma artık alışmıştım.İsmimi insanların bu kadar garipsemesi normaldi.”Kadeh mi?O nasıl isim kızım,babanla aranda sorun mu vardı?”dedi gülmeye devam ederek.İsmimi son öğrendiklerinden sonra daha çok sevmeye başlamıştım ama bu dalga geçmeler hoşuma gidiyordu.Petekle beraber bende gülmeye başladım.Daha ilk günden psikologluğumu unutup deli gibi davranmaya başlamıştım.Petek,bir elini karnıma koymuştu ve sonunda kahkahalarını sonlandırmıştı.

 

”Bu hastahaneye çok az beyaz bilekli gelir.Onlarda bir süre sonra giderler.Yani burada geçicisin.”dedi.“İstersen burda olduğun zamanda sana arkadaş olabilirim.”diye devam etti soru sorarcasına.Bu onu incelemek için harika bir fırsattı ama sonuçta bir akıl hastasıydı.Yine de onu başımla onayladım."Tamam.”dedim.Kafamı kaldırıp biraz etrafı incelemeye başladım.Farklı farklı insanlar başlarını yemekten kaldırmıyordu.Beyaz bilekli fazla kişi görmemiştim.Her siyah bileklikli gördüğümde ise ürperiyordum.Onların yedikleri şey her neyse çok kötüydü.Önlerinde ki yemek demeye bin şahit isteyecek şeyi görünce yüzümü buruşturuyordum.Siyah bileklikliler en tehlikeliler oldukları için onlara kötü davranıyorlardı.Bunu kesinlikle savunmuyordum ama kurallara uymak zorundaydım.Gözümü diğer masalarda gezdirirken karşı köşede masada oturan biri dikkatimi çekmişti.V for Vendetta filminin maskesini takmıştı.Üstünde siyah bir sweatshirt vardı.Sweatshirtinin kapüşonunuda takmıştı.Şu an akıl hastanesinde olduğumuz için bunu garipsemiyordum.Onu biraz daha inceleyince bileğini gördüm.Siyah Bileklik.En tehlikeliler.Siyah bilekliğini görünce bakışlarımı ondan çektim.İçimden umarım beni görmemiştir diye söylenmeye başladım.Yine onu merak etmiştim.Akıl hastasıda olsan neden maske takardın ki?Hem de yemek yerken.

 

”Ne düşünüyorsun?"Petek’in sesiyle irkildim.Odak noktalı değiştirdim ve Petek’e baktım.”Bana biraz bu hastahaneyi gezdirebilir misin?”diye sordum.Petek,beni kafasıyla onaylayınca ona bir soru daha sordum.”Peki,şu ilerideki masada oturan kapüşon takan maskeli kişi kim?”Petek,bir an durakladı ama sonra ilerideki masaya baktı.“Kara Kuzgun.Yani lakabı öyle.Kendisi manyağın tekidir,ona bulaşma.”dedi ve sonra güldü.”Gerçi hepimiz manyağın teki değil miyiz?”Daha çok güldü.Bende ona katılıp güldüm.Petek normal bir insan gibi davranıyordu.

 

Onun sorununu çözmek zaman alacak gibiydi.Daha doğrusu kendisini çözmek.Yemekhaneden Petek ile beraber ayrılmıştık.Şimdi ise bana hastaneyi gezdiriyordu.Tabii sadece bulunduğumuz katı.Hastalar özgürce dolaşabildiği için bahçeye de saatlere göre giriyorduk.Şimdi saatleriniz uygun olduğu için bahçeye çıkabilmiştik.Bu hastaneye geldiğim zaman çok detaylı inceleyememiştim.Petek,bahçeyi gezerken bana eşlik ediyordu.Gerçekten de bir rehber gibi davranıyordu.Hareketlerinde hiç bir sorun yoktu.Aksine iyi arkadaş olmuştuk.Bahçede ki banklardan birine oturduk.

 

İlerimizdeki banklardan birinde yaşlı bir kadın gördüm.Elinde bir el işi vardı.Bu hastanede kurallar anlaşılan baya gevşekti.Kadını hayretle izlerken gözlerin bileğine kaydı.Siyah bileklik.Bu yaşlı kadın en tehlikeli gruba girecek kadar ne yaşamız olabilirdi ki?Merakıma yenik düşüp Petek’in yanından ayrıldım.Yaşlı kadının yanına oturduğumda bana ters ters baktı.Bileğimde ki beyaz bilekliğe görünce bakışı yumuşadı.Şimdi bana alırcasına bakıyordu.

 

”Merhaba.”diye söze girdim.”Acaba biraz sohbet edebilir miyiz?”Yaşlı kadın bana acınası bir şekilde bakmaya devam etti ve bu canımı sıkıyordu.Küçümseyici bir şekilde beni baştan aşağı süzdü.Bakışları bileğimde durduğunda dudaklarında ki gülüş derinleşti.”Bu hastanede sohbet edilmez,küçük kız.Ama sen geçicisin.Kuralları öğrenmene gerek yok."

 

”Sadece siz bir kaç soru soracağım.Buna izin verirsiniz herhalde?”Bakışlarını el işine tekrar yönlendirdi ve kafasını onaylarcasına salladı.”Ne kadardır bu hastanedesiniz?”

 

Bakışlarını el işinden ayırmadan soruma yanıt verdi.”Dört yıldır.Ondan önce de başka bir akıl hastanedeydim.Ondan önce başka bir hastanede.Hepsi kovdu beni ama bu hastahane farklı.Kuralları daha esnek ve biz delilerin seviyeleri net bir şekilde belli ediliyor.”Kahkaha atınca birden şaşıp kaldım.”Bu çok hoşuma gidiyor.Kim ne kadar deliyse o kadar tehlikeli.”Bakışlarını el işinden çekip bana baktı.Dökülmüş dişleri tüm netliğiyle sırıtıyordu.”Biz siyah bileklikliler,en tehlikelileriz.” Bugüne kadar yaşlı bir akıl hastasıyla hiç konuşmamıştım.Bu ilk deneyim oldukça farklıydı.Yaşlı bir kadın,en fazla ne kadar tehlikeli olabilir ki?

 

Deli kelimesini kullanmaktan nefret etsemde hasta bunu kolaylıkla söylediği için onun dilinden konuşmaya çalıştım.”Peki,ne kadar yıldır delisiniz?"Sorum karşısında onu afallatmayı başarmıştım.

 

Gerçekten ilginç bir soruydu. İnsan dogmalarına göre delilik doğuştan gelirdi.

 

“Yılı hatırlamıyorum. Kırklı yaşlardaydım. Çok çabuk sinirlenirdim ama bu bizim aile genetiği. Sonra kızım…” Konuşmaya devam etmedi. Elinde ki el işini bankın kenarına koydu. “Evet, kızınız?” Cümlesini devam ettirmesi için destek verdim. Yaşlı kadın, gözlerini bana kilitledi. “Daha on yedi yaşındaydı, senin kadar güzeldi. Çok güzeldi. Sırma sırma sarı saçları vardı. Pembe dudakları ve zeytin yeşili gözleri. Ona hep zeytin gözlüm, derdim.” Tebessüm ederek onu dinliyordum. Bir kızı vardı ve onu tüm güzelliğiyle anlatıyordu. “Ocak ayıydı. Bade okuldan yeni gelmişti. Evde yalnız ikimiz vardık. Okuldan gelir gelmez odasına çekilirdi, bende pek üstüne gitmezdim. O gün meraklandım, ne yapıyor bu kız, dedim. Odasına girdim.” Yaşananları anlatırken o ana geri dönmüş gibiydi. “Bilgisayarda bir şeyler yapıyordu. Daha doğrusu bir şeyler yazıyordu. Ben odaya girince hemen panikledi bende terslik olduğunu sezip yazdıklarını okudum. Kitap yazıyordu ama bir nevi günlük gibiydi. Yazdığı her şeyi okudum. Bir çocuktan bahsediyordu. Ben çok anlamam o işlerden. Sinirlendim tabii. Bağırdım, çağırdım yazdığı her şeyi sildim. O ağladı, ben durmadım. Duramadım. Bu eller var ya…” dedi ellerini göstererek. “Duramadı bu eller. Bilgisayarını kırdım. Yerde paramparça oldu. Sonra çekip gittim odadan. Akşama kadar çıkmadı odadan. Bende girmedim odasına. Yattım, uyudum. Gecenin bilmem kaçı burnuma yanık kokusu geldi. Gözümü açtığım da ev yanıyordu. Komşular itfaiye aramış, benim oda kapıyı yakındı. Ben yarı baygın kurtuldum.” Anlatması bir anda kesildi.

 

Gizlice not aldığım defteri bıraktım ve daha fazlasını anlatmasını istedim. “Sonra, kızınız?”

 

“Kızım. Güzel kızım. Kurtaramadılar kızımı. Beni kurtardılar onu kurtaramadılar. Öldü benim kızım. Bana küsken öldü. Bana kırılmış öldü. Ağlattım ben kızımı. Bilseydim o gün öleceğini kızar mıydım ona? Bilgisayarını kırar mıydım? Ağlatır mıydım onu?”

 

Tüm bedenim kaskatı kesilmişti. Birden bu kadar dökülmesini beklemiyordum. Ağlamıyordu ama içini görebiliyordum. İçinde ki pişmanlık gözlerimin önüne en sıcak haliyle serilmişti. Zamanı geri alamazdık, yaptığımız şeyleri de. Not alma işini tamamen bir kenara bırakmıştım. Devamında ne olduğunu tahmin etmek zor değildi. Bu yüzden üstesine gitmedim. Ortamda ki sisli hava kadının, el işini devam etmesiyle ve yüzüne tebessümlü bir maske yerleştirmesiyle dağılmıştı.

 

“Kadeh!”

 

Duyduğum sesle soluma doğru döndüm.

 

“Efendim, Asuman?”

 

“Hastalarla sohbet etmek yasak. Uzaklaş oradan.”

 

Ne demek yasak? Yanlış bir şey yapmıyordum. Alt tarafı onu dinliyordum ve küçük notlar alıyordum. Benim işim buydu. Durumdan pek haz etmesem de sorun çıkarmak istemediğim içim başka bir banka geçtim. Kısa bir süre sonra yanıma Petek geldi. Asuman,çoktan yanımdan uzaklaştığı için paniklemedim.

 

"Saat 16.00 olmuş."dedi saatine bakarak."Sana arka bahçeyi de göstereceğim.Gel,takip et beni."dedi arkasına dönüp uzaklaşırken.Bende banktan kalkıp peşine düştüm. Etrafta onlarca akıl hastası vardı. Tabii herkesinde bir hayat hikayesi. Hepsiyle tek tek seans yapmayı ve onları saatlerce dinlemeyi çok isterdim. Kim bilir, hepsinin hangi gizli sırları vardı.

 

"Asuman arka bahçeye pek uğramaz. Rahat takılırsın. Gerçi ona pek aldırış etmek zorunda hissetme kendini. O sadece bir sembol. Tımarhaneyi daha disiplinli göstermek için."

 

"Nasıl? Burası disiplinli bir akıl hastanesi değil mi?"

 

Sorduğum soru karşısında yüksek şiddetli bir kahkaha aldım. Bununla alay etmesini garipsemedim. Onu sağlıklı bir insan olarak dikkate alma, Kadeh. Petek'in şu ana kader anormal bir durumu söz konusu değildi. Ama zaten insanlar kendilerine ait gerçekleri en derinlere gizlerdi. Gerçekler acıtmaz, hissettikleri acıtır.

 

Onu takip ederken yanımdan geçip giden insaların bakışlarına maruz kalıyordum. Bu pek alışık olduğum bir durum değildi. Her ne kadar basından kaçan bir insan olsam da, yakalandığım da kimse bana aşağılayıcı gözlerle bakmazdı. Şimdi ise beyaz bilekliktim.

 

"İşte,geldik."dedi Petek.

 

Arka bahçe,ön bahçeye göre daha genişti. Birkaç çam ağacı görmek iyi gelmişti doğrusu. Etrafta çiçek olmasa da otlar doğal bir görüntü veriyordu. Bahçe daha geniş olmasına rağmen az bank vardı. İnsanlar genelde yürüyor olmalıydı. Kenarlar kaldırıma benzer yürüme yerleri olduğu için mutlu olmuştum. Hastalar bu taşlarda yürüyor yerine kenarlarına oturuyordu. Petek'te fazla oyalanmadan o taşlara oturunca bende sorgulamadan oturdum.

 

"Eee, babasıyla arasında sorun olan kız, sen nasıl düştün bu girdaba?"

 

Girdap giye bahsettiği yerin akıl hastanesi olduğunu anlamak zor değildi.

 

"Öncelikle benim bir adım var, Kadeh. Burasının da senin aksine girdap değil, iyileşmek için yapılmış bir hastane olduğunu düşünüyorum."

 

Yine şu kahkahalarından birini atmıştı. Gizlice not kağıdıma not almaya başladım. Çok kahkaha atması bile bir detaydı. "Soruma cevap vermedin. Nasıl düştün bu gird- pardon, iyileştirme hastanesine?" Not kağıdımı bırakıp ona cevap verdim.

 

"İftira ben aslında hasta değilim desem, inanır mısın?"Bir süre düşündükten sonra yanıtladı."Hepsi öyle der. Bende deli olmadığımı düşünüyorum ama bak, buradayım. Galiba ölene dek burada kalacağım."

 

"Ben aslında psikoloğum. Bu hastaların hiç birini garipsemem ya da onlardan korkmam. Onları dinlerim, anlamaya çalışırım ama en önemlisi onları iyileştirmek isterim. Ve ben gerçekten bir iftira sonucunda burdayım."

 

"Nasıl bir iftiraymış, bu?"Yeterince dikkatini çekmeyi başarmıştım ve düz iki insan gibi sohbet ediyorduk. Benim gizlice not aldığımı bilmesine gerek yoktu."İşlemediğim bir suç yüzünden diyelim. Geçmişte yaşadığım bir durumu da kanıt olarak gösterdiler." dediğimde anlamış gözüküyordu.

 

"Burada benden daha eskisin. Sen nasıl düştün buraya?"diye sorduğumdan oturduğu yerden kalktı ve duruşunu dikleştirdi."Sana bir soru daha soracağım, doktor. Hiç aşık oldun mu?"

 

Sorusu karşısında zihnimde keşif yolculuğuna çıktım. Beş yıl içerisinde birkaç kere sevgilim olmuştu ama hiçbirine aşık olduğumu sanmıyordum. Hayatımın beş yıldan önceki dönemiyse zaten tamamen kayıptı. Cevabımı tok ve net bir sesle verdim.

 

"Hayır."dediğimde gülüşü derinleşti.

 

"O zaman ne kadar anlatırsam anlatayım. Benim neden delirdiğimi anlayamazsın."dedi tekrar yanımda ki yerini alırken. Ağzı kolay açılacak gibi durmuyordu. Bende acemiliği geride bırakmış bir psikologtum.

 

"Tamam, neden burada olduğunu anlatma. Mesela aşkı anlat. Nasıl bir duygu olduğunu dinlemek isterim."

 

Gözleri uzun bir süre üzerimde oyalandı. Yeşil gözlerini daha yakından baktığımda gerçekten etkileyiciydi. Saf bir güzelliğe sahipti. Aşk kelimesi geçince gözlerinde ki parıltıyı gizleyemiyordu. Dilini dudağında gezdirdikten sonra yine güldü. Ama bu sefer ufak bir tebessümdü.

 

"Çok güçlü bir zehir içtiğini düşün. Öleceğin esna da panzehiri içiyorsun. Panzehir vücuduna dağıldığı anda iyileştirmeye başlıyor. Bazen yan etkisi olur ama her zaman iyileştirir. Aşk bir panzehirdir." Sözleri karşısında hayranlık içinde kaldım. Bu duyguyu yaşasaydım bu sözleri çok daha fazla hissedebilirdim.

 

"Sen baya bir aşık olmuşsun." dedim teşhis koyarak. İnkar etmediğine göre teşhisim doğruydu. Fazla üstelemek istemediğim için onu zorlamadım. Aşk kavramı onum zihininde olumlu bir duygu olsa da panzehirin yan etkileri olmuş olabilirdi. Tekrar yanımda ki taşa oturduğunda benim gibi çevreyi gözetlemeye başladı. Sohbet yasak olsa da Asuman cidden buraya gelmiyor olmalıydı. Herkes rahatça konuşabiliyordu. Gözlerim ileride ki öğlen yemeğinde gördüğümüz Kara Kuzgun lakaplı maskeli adama ilişmişti. Maskesini hala takması onu git gir ilginçleştiriyordu. Cesaretini toplasam onunla konuşmak isterdim. Bileğinde ki siyah bileklik ürpermeme neden oluyordu. O bana bakmadan bakışlarımı ondan çektim. Petek nerden bulduğunu bilmediğim bir dal parçasıyla yerde oyalanırken bende yeni hastalarla tanışmak için an kolluyordum.

 

Petek beni sık sık inceliyordu çünkü gördüğüm her şahıs sonrası defterime gizlice not alıyordum. Çok şüphe çektiğimi düşündüğüm için defteri ceketimin içine sakladım.

 

“Vakit doldu!” Asuman’ın ön bahçeden duyulan sesi sonucunda ayaklandı. Bahçe için ayrılan sürenin sonuna gelmiştik. Şimdi odama girip saatlerce orada kalacaktım. Gülden, buradan çıkar çıkmaz peşine olacağım. Seni en kısa sürede iyileştireceğim. Bana söylediklerinin üzerine biri benim bu hastaneye gelmemi istediğini söylemişti. Ses kaydını silmediğim için içim ferahtı. Bir yanda şu an evimde olanları merak ediyordum. Evi sahiplenemeyeceklerini biliyordum ama odam Sahra ve arkadaşlarının parti yerine dönüşmüş olabilirdi. Fidan Abla’ya şimdiden içim acımaya başlamıştı.

 

Petek ile bende yerimden kalktığımda yol boyunca Petek’in kısık kısık gülme seslerine maruz kalıyordum. Hastanenin içine girdiğimizde Petek kolumdan yakaladı ve beni kendine çevirdi.

 

“Gitmeden uyarımı yapayım, doktor kız. Bu hastaneyi nasıl bir yer olarak görüyorsun bilmiyor ama kafanda ki düşüncelerin hepsini at ve beni dinle.” Ciddileşen yüz ifadesi beni şaşırtsa da belli etmedim. “Sana bu hastanenin disiplinsiz olduğunu söylemiştim. Geceleri bu hastanede hiçbir çalışan kalmaz. Biz deliler baş başa kalırız. Şimdi sana bu hastanenin en büyük kuralını anlatacağım. Saat gece on iki olmadan kapını kilitle ve hiç ses çıkarma. Beyaz bileklikler çok dikkatleri hızlı çekerler."

 

"Petek sen neyden bahsediyorsun?"dedim hiçbir şey anlamadığımı ifade ederek.

 

"Bu hastanede bir oyun var, Kadeh."İlk defa ismimle hitap ediyordu.Benim gözlerimde belirsizliği görmüş olmalı ki anlatmaya devam etti."Saat gece on ikiden sonra kapılar kilitlenmez. Asuman bilerek açık bırakır. Saat on ikiyi geçtiği anda herkes odasından çıkmakta serbest."Söylediklerini aynı hızda reddettim."Bu imkansız.Yasal bir hastanede böyle bir durum söz konusu bile olamaz."

 

"Bu hastanede her şeyden uzakta!Ceyda denen kadının yasallık umrunda mı sanıyorsun? İsyan çıkmasın diye deliler ne derse yapar. Asuman'da onun yardımcısı. Gece olunca çıkar giderler hastaneden. Ve bizim oyunumuz başlar." Söylediklerinin doğruluk payını kafamda hesaplamaya çalışıyordum. "Peki bu oyun, ne oyunu?"

 

"Saat on ikiyi geçtiği anda siyah bilekliklerin yarısından fazlası odasını terk eder. Odasından çıkmayanların kapısını dayanırlar. Odada ki kişi kapıyı kilitlemişse giremezler. Kilidi kırarlarsa ya da bir şekilde odaya girmeyi başarırlarsa tahmin edemeyeceğin şeyler olur. Odada ki kişi kaçmayı başarırsa saklambaç başlar. Bulunursa bittiğinin resmidir. Ölüm olursa Ceyda ön bahçeye gömer. Daha kötüsü de olur bazen. Ölüm belki de en iyi seçenek. Siyah bileklikliler kendi aralarında bu oyuna Kara saklambaç diyorlar. Saklambaç dediklerine bakma çoğu zaman odadan kimse kaçamıyor. Dediğim gibi beyaz bilekliler çok dikkatlerini çeker. Odanı kilitle ve ses çıkarma. Güneş doğduktan sonra tehlike geçti demektir."

 

Duyduklarım karşısında beynimden bir kurşun geçip gitmişti. Böyle bir şeyi yapmalarıma hakları yoktu. Bu hastaneden çıkar çıkmaz bu meseleyle ilgilenecektim. Selçuk amcam bu vahşetten habersizdi. Petek'in anlattıklarımın yanlış olma ihtimalinde vardı. Onun sağlıklı bir insan olmadığını gözardı edemezdim. Zihnimim bir köşesi böyle bir oyunun varlığına inansa da, gerçekten inanmam için yeterli değildi. Petek'e kafamı sallamaktan başka bir şey yapmadım. Onun önünden kendi odasına gitmesini izledim.

 

Bende 1514 numaralı odanın içine girdim. Aynı sıkıcı görüntü yine beni sarıp sarmaladı. Buraya gelmek bir bakımdan kendi seçimimdi. Gülden'e veya başkalarına söylenmenin sırası değil. Beyaz hasta yatağıma yatıp aldığım notları gözden geçirdim. İlk gün için fena bir başlangıç değildi. Yaşlı kadın, Petek ve şu maskeli kişi. Üç kişiyi inceleme fırsatı yakalamıştım. Yaşlı kadın bana yaşadıklarını açık ve net bir şekilde anlatmıştı. En çok notun onda olması şaşırtıcı değildi. Uzun bir gece beni bekliyordu. İyileşmesi gereken hastalar var.

🍷

 

Odanın içinde bir sağa bir sola yürüyordum. Yazabileceğim bir ilaç reçetesi yoktu. Onu zihin yoluyla iyileştirmeliydim. Elimden daha fazlası gelemezdi. Kızıyla yaşadığı iyi anlara dönmesinş sağlamalıydım. Hastalığının derecesini henüz bilmiyordum. O kadınla en kısa zamanda tekrar sohbet etmeliydim. Ağzımda tuttuğum kalemi aldım ve defterin arasında koyup kapadım. Beni kendime getirebilecek tek şey olam kahvede şu an yanımda değildi.

 

Penceremin önüne geldiğimde hava çoktan kararmıştı. Duvarda ki saat 11.54 olduğunu gösteriyordu. Şu Petek'in bahsettiği oyunun zamanı yaklaşıyordu. Benimle alay etmişse bunu bile fırsata çevirirdim. Gülmesi ve aşık olması dışında onun hakkında not almamıştım. Tedbirimi elden bırakmamak için kapımı kilitledim. Burası babamın hastanesiydi, Selçuk amcam bu hastanede ölümle sonuçlanabilecek bir oyun oynanması izin vermezdi. Beni en azından bu konuda hayal kırıklığına uğratamazdı.

 

Anahtarı cebime attıktan sonra saatlerdir çalışmanın verdiği yorgunluk uykumu bastırıyordu. Beyaz battaniyeyi kendime çektim ve gözlerimi tavana diktim.

 

Saniyeler içinde kulağıma dolan cam kırılma sesiyle yatağımdan kalktım. Kırılan cam bana ait değildi ama ses çok yakından gelmişti. Penceremin önüne aşağıya baktığımda kıvırcık saçlı, yüzünü tam seçemediğim bir adam koşuşturuyordu. Bileğinde ki beyazlığım parıltısı gözüme çarptı. Arkasına bakmadan kaçan bu kişinin arkasından karanlığa gömülmüş biri daha koşuşturuyordu. Kara saklambaç.

 

Gerçekti.

 

Petek'in anlattıkları gerçekti ve şu an aşağıda bulunan adama kimse yardım edemiyordu. Dışarı çıktığım anda benimde peşime düşerlerdi. Kapıyı kilitle ve sesini çıkarma.

 

Pencerinin önünden çekilip yatağıma döndüm. Sessizliğimi korumam gerekiyordu, yaşamak için. Yarın yapacağım ilk iş Ceyda Hanım'la konuşmak olacaktı. Umarım aşağıda ki adam kaçmayı başarırdı. İyileşme imkanı en yüksek gruptan birinin kaybı beni yıkardı.

 

Yatağımda otururken gözüme uyku girmeyeceğinin farkındaydım. Beni tekrar ayaklandıran şey kendi kapımın zorlanması oldu. Bu oyun gerçekse bu beklenen bir durumdu. Yatağımın sol tarafına geçip küçük arada eğildim. Kapımın önünde ki kişinin gitmesini beklemekten başka çarem yoktu.

 

Gevşeyen kapı, yapılan her darbeyle benim hıçkırmama sebep oluyordu. Yatakla duvarın arasında dizlerimin üstünde oturuyordum. Kapının açılacağını anladığım an kollarımı yüzüme kapadım. İki kolumuda yüzüme bastırmış ağlamaya başlamıştım. Neyin içine düştüğümü bilmiyordum ama şu an geri dönüş yoktu.

 

Kapının gıcırtısı ve bana doğru yaklaşan adımlar ağlamamı şiddetlendiriyordu. Yüzümü tamamen sıktım ve her şeyin bitmesini diledim. Adımlar kısa bir mesafede durduğunda karşımda ki kişinin olduğu yerde beklediğimi fark ettim. Kollarımı gözlerimden çektiğimde karşımda ki yüzü hemen tanıdım.

 

Kara kuzgun.

 

Maskesini her zaman ki gibi çıkarmamıştı. Siyah kapüşonu yine kafasında takılıydı. Kollarımla dizlerimi kendi çektiğimde buna karşılık olarak dizlerinin önüne çöktü ve yüzlerimizi aynı hizaya getirdi. Kaçmaya çalışsam anında yakalanacağımın farkındaydım.

Ellerini arkasına attı be arkasından bir şey çıkardı. Hareketiyle geri çekilsem de gördüğüm şey idrak yeteneğimi kaybettirmişti. Ağlamam durdu ve önümde diz çökmüş maskeli adama baktım. Bana arkasından çıkardığı şeyi uzattı.

 

Kırmızı bir gül.

 

 

 

Loading...
0%