@mahvolmusbiri
|
“Birine seni seviyorum demenin diğer bir yolu da onu korumaktır.” Bugün doğum günüm olmadığı için annem beni azarlayabilirdi. Bu yüzden kabustan uyanır uyanmaz odama koşmuştum. Annem uyandığında bende yeni uyanmış gibi davranmıştım. Numarayı bozmadan yaptığım için annem şüphelenmemişti. Tam da tahmin ettiğim gibi annem sabah uyandığında her şeyden habersizdi. Şimdi ise beraber kahvaltı yapıyorduk. Annemin sabah davası olmadığı için sabah beni okula o bırakacaktı. Dolmuşta sürünmeyeceğim keyfim yerindeydi. Aklıma getirmeye çalışsam da gördüğüm kabus gözlerimin önüne geliyordu. Artık alıştığım için pek takmıyordum. Belki zihnimi rahatlatırsam kabuslar bitebilirdi. Bu stresler ya zihnimin doluluğundan geliyordu ya da fazla stresten. Başka bir sebebi olamazdı. Kendimi zorlayarak kahvaltıdan bir şeyler atıştırıyordum. Hiçbir zaman iştahlı biri olmamıştım. Anneme baktığım yine yüzünde güller açıyordu. Hayat enerjisi çok güzeldi. Anneme benzemeyi her şeyden çok isterdim. Anneme dış görünüşüm benzemediği gibi iç görünüşüm de benzemiyordu. Hem içimden hep dışımdan nefret ediyordum. Anneme her baktığımda mahcup hissediyordum. Bende babamı görmesinden deli gibi korkuyordum. Annem masadan kalkınca bende hemen kalktım. Dün üşüdüğüm için siyah kot ceketimi almak yerine siyah montumu almıştım. Bugün hava yağmurluydu bu yüzden şemsiye almayı da ihmal etmemiştim. Annem şoför koltuğuna bende yanına oturdum. Ben on beş yaşındayken annem bana araba kullanmayı öğretmişti ama ehliyetim olmadığı için şu anda ben kullanamıyordum. En kısa zamanda bu ehliyet sorununu çözmeliydim. Annem araba kullanırken çok daha farklı biri oluyordu. Sessiz sakin bir kadının içinden sanki formula 1 pilotu çıkıyordu. Bana da arabaları ve arabayı sürmeyi sevdiren kişi annemdi. Zaten başkası olamazdı. Annem çok kısa sürede beni okula ulaştırmıştı. Arabadan inip annemle vedalaştım. Okulun girişine geldiğimde Banu hocayla karşılaştım. “Doğruyu söylemek gerekirse kitaba hala başlamadım. Çünkü okuyabileceğimi sanmıyorum. Aşk, güzel bir duygu ona inanıyorum ama o kitapta herhangi bir cümleyi hissedeceğimi sanmıyorum. Ben çok anlamam o işlerden.”diye cevap verdim. Banu hoca söylediklerimden sonra kahkaha attı. Sınıfa geldiğimde Azra dışında hepimiz gelmiştik. Azra okulun ilk gününden sonra okulu genellikle asıyordu. Arada bir gelerek bize yaşadığını hatırlatıyordu. Hanzade beni şaşırtmayarak yine okul forması giymemişti. Okul formamız o kadar da kötü değildi ama bazen bende giymiyordum. Hanzade’nin yanına oturduğum da bakışlarım yeni gelen kızlara döndü. Kendini Renkli diye tanıtan cam kenarında oturmuş dışarıyı izliyordu. Diğeri ise kafasına bir kapüşon örtmüş sıraya yaslanmıştı. Damla, sabah kahvaltısını yapmakla meşguldü. Elinde tuttuğu bisküvi paketini Hanzadeye uzattığında Hanzade çatık kaşlarla ona baktı. “Damla bunlar kaç kalori biliyor musun? Ben fit vücudumu korumaya çalışıyorum sen bana engel oluyorsun.”dediğimde sırıtmadan edemedim. Damla paketi bana uzatınca başımla onu reddettim. İlk dersimiz tarih olduğu için surat asıyordum. Kızlarla sohbete devam ederken Neşeli yanımıza geldi. Damla’nın yanı boş olduğu için oraya oturdu. Ters bakışlarla ona bakınca konuşmaya başladı. “Merhaba kızlar, sınıfta pek arkadaşımız yok. Acaba sizinle arkadaş olabilir miyiz?”diye sordu. Soğukluğumu hiç bozmadan gözlerimi kaçırdım. Hanzade ve Damla ise ona sıcak bir tebessümle baktı. “Tabii istersen kardeşinde bize katılabilir.”dedi Hanzade. “Ne doğar ki nefretten ama çoktur sevgiden doğan.” Bu cümle beni etkileyince hemen not aldım ve kitabı bir daha açmamak üzere kapadım. Duygusuz biri olduğum için fazla bile okuduğumu düşünüyordum. Kitabı çantama koyduktan sonra hemen yanıma oturan birini hissettim. Kızlardan biri olduğunu sanmıştım ama yanıma oturan kişi Koray’dı. Onu görünce tüm vücudum gerildi ama yine de sertçe baktım. “Sadece okulun çıkışında sahile gidelim mi diye soracaktım. Kötü bir niyetim yok yani.” “İstemiyorum.” dedim ve kestirip attım. Koray yanımdan gitmiyordu ve ben ona ters bir şekilde bakıyordum. “ Lunaparka da gidebiliriz.” “Hayır.” “ Çay bahçesi?” “Doksanlarda yaşamıyoruz Koray, uğraşma benimle.”dedim ve kalktım. O gitmiyorsa ben giderdim. Koray tüm sınıfta ki kızlarla konuşmuş biriydi. Öyle biri olmasa da bir erkekle yakın olma düşüncesi bana çok yabancıydı. Sınıftan çıkmayan biri olduğum için bahçeye gelince ne yapacağımı şaşırmıştım. En yakında ki banka oturup ders zilini bekledim.
21.00 Arkasından bağırmak istedim. Ama çoktan gözden kaybolmuştu. Sinirimden küplere binmiş bir faziyette olduğum yerde kaldım. Zaten hızlı sinirlenen biri olduğum için birinin bana dokunması bunu tetiklemişti.Elimde ki kağıdı parçalayıp yere fırlattım. Sinirime yenik düşüp kapüşonlu kişinin peşine düştüm.Nereye gittiğini bile bilmiyordum ama kendimi durduramadım.Günümüz devrine bakıldığında belki de yaptığım yanlıştı ama kimse bana saat yazan bir not bırakıp gidemezdi.Sokağın sonuna geldiğimde yol ayrımı ile karşılaştım. Bu iyice kaşlarımı çatmama neden olmuştu ama yumruğumu sıkıp tekrar dolmuşa döndüm. Eve gecikmek istemiyordum. Dolmuşla eve giderken hala sinirle nefes alıp veriyordum. Telefonuma gelen bildirimle kendime geldim. Telefonu açtığımda gördüğüm mesaj kaşlarımı daha çok sebep oldu. DAMLA HANZADE 21.00.Bu saatte kesinlikle sokakta onu bekliyor olacaktım.
Evimiz sadece iki katlıydı ama büyük bir bahçesi vardı.Annem bahçede vakit geçirmeyi çok sevdiği için dışarıda yine bahçeye çiçek ekiyordu.Çiçekleri aslında bende severdim bu yüzden anneme benzediğim için mutluydum.Özellikle lavanta en sevdiğim çiçekti.Annem bahçede çiçeklerle meşgulken evin kapısının önünde oturmuş Turta’yı seviyordum.Evet,Turta bir sokak kedisiydi ama bana alıştığı için kolayca sevebiliyordum.Turtayı çok sevdiğim içinde adını ben koymuştum. Sarı renkli tüylere sahip olduğu içinde ismi ona uymuştu.Turta’ya başta ısınamamıştım çünkü hiçbir zaman sevgi yumağı bir insan olmamıştım ama artık çok iyi anlaşıyorduk. Turta’ya yakın olmamın bir sebebide bana benzemesiydi. Yalnızlığı seviyordu,diğer kedilerden hep uzaktaydı.Benim canımdan çok sevdiğim arkadaşlarım vardı ama soğuk biri olduğumu kimse inkar edemezdi.Böyle olmak bazen canımı sıkmıyor değildi.Bende arkadaşlarımı her zaman sizi seviyorum demeyi onlara sarılmayı çok isterdim.Bazen anneme bu hayatta en değer verdiğim kişiye bile soğuk davranabiliyordum. Turta,dizime yanağını sürtünce gözlerimi devirdim. “Bence samimiyeti bu kadar arttırmayalım,Turta.”dedim ve dizimi kendime doğru çektim. Elimde tuttuğum su kabını koydum ve onu izlemeye başladım. Hava yavaş yavaş kararıyordu ve bende saatin dokuz olmasını bekliyordum. İçimde bir korku yoktu çünkü yaşadığım her şey saçma bir şaka bile olabilirdi. Annem terler içinde eve girmişti ama ben hala kapının önünde bekliyordum. Bir ara içeriye girip mutfaktan bıçak almıştım.Her ihtimali göz önünde bulundurmalıydım.Şu an yaptığım şey baştan başa saçmalıktı ama kendimi durduramamıştım.Ciddi ciddi o kapüşonlu kişiyi elimde bıçakla bekliyordum.Galiba kafayı falan üşütmüştüm ama o kapüşonlu şahıs benim sinirimi gerçekten hoplatmıştı.Saat dokuza yaklaşıyordu ve her dakika başı kolumdaki saate bakıp duruyordum. Bir yandan da kendi içimden söyleniyordum. “Annemin televizyon dizileri iyice beynimi sulandırdı. Kendi kafamda nasıl senaryolar kuruyorum. Neymiş iki tane kişi bizim peşimize takılmışmış.” diye söylenmeye devam ettim. Saat tam dokuz olduğunda boşuna şüphelendiğimin fark ettim. Oturduğum yerden kalktım ve kendime sinirli bir şekilde evin kapısını açtım. O anda sokağın iki ucundaki sokak lambaları yandı. Son bir kez bana uzak olan sokak lambasına baktım. Sokak lambasının altında gördüğüm iki insan silüeti görmem olduğum yere çakılmama sebep oldu. Bir süre hareket etmedim ve karşımdaki insan siluetlerinden gözümü kaçırmadım. Tam tahmin ettiğim iki insan silüetiydi. İkisinin de yüzleri gözükmüyordu ama kim olduklarını biliyordum. Uzun beyaz elbiseli kız ve siyah kapüşonlu biri. Yaptığım ilk şey telefonumda kayıt açmak oldu ve onu cebime yerleştirdim. Başıma bir şey gelirse bilsin istiyordum. Belimde bıçakla sokak lambasına doğru yürümeye başladım. Ben onlara doğru yaklaştıkça ikisi aynı anda geri çekilmeye başladı. Geri çekilmelerinin sebebi korku olmadığını çok iyi anlamıştım. Kimse liseli bir kızdan korkmazdı. Kendi akıllarınca oyun oynuyorlardı.İkisi birbirine bakıp farklı yönlere doğru koştu. Bende yürüyen adımlarımı hızlandırdım. Korku filminin içinde olsaydım ilk ölen kişi olacağımı bir kez daha anladım. Ben sokak lambasının altına geldiğimde o iki şahıs çoktan gözden kaybolmuştu. Kim olduklarını bilmiyordum ama beni delirtmeyi çok kolay başarıyorlardı.Sinirimden iki elimde saçlarıma geçirdim ve olduğum yerde zıplamaya başladım. Şakaysa komik değildi,oyunsa bitmeliydi. Geriye doğru döndüm eve gitmekten başka seçeneğim yoktu. Gözüme bir anda yerde duran bir kağıt parçası ilişti. Onu yerden alıp hiç okumadan parçalamak istedim ama merakıma yenik düşüp açtım. Yarın saat 19.00’da okulunuzun karşısında ki parkta görüşmek üzere. Dördünüzde gelsin. Annemle aceleyle kahvaltı yapmıştım ve annem beni arabayla okulu bırakmıştı. Annem acele etmemin sebebini anlamamıştı ama soruda sormamıştı. Arabaya binerken çantama bıçak atmayı da düşünmüştüm. İyice kafayı sıyırdığımı düşünüp bu fikirden vazgeçmiştim. “Bugün karşıda ki parka gidecek miyiz?” “Başımıza bir şey gelmez de, yine de bence o sapıklarla uğraşmaya değmez.”diye ona katıldı Azra. “Soğuk kahve de alalım.”dedim içecek dolabını açarken. Üç çikolatalı ve bir vanilyalı kahve aldım. Benim dışımda kimse vanilyalı kahveyi sevmiyordu. Hanzade, yiyecek alış verişimizde bile bakım ürünlerinin önünde oyalanıyordu. Soğuk kahveleri de sepete attıktan sonra kasaya ilerledik. Parka dönerken vanilyalı kahvemi çoktan açmış içiyordum. Kızların yanına geldiğimizde onlarda kahvelerini içmeye başladı. “Bugün günlerden ne?”diye sordu Damla birden. Cebimden telefonu çıkardım ve tarihe baktım. 11 Eylül,Çarşamba yazıyordu. “11 Eylül çarşam…”derken sözüm yarıda kaldı.11 Eylül. Bugün bizim arkadaş grubumuzun kuruluş günüydü. Damla bilmişçesine sırıtıyordu çünkü ilk o hatırlamıştı. Hanzade ve Azra’da yeni tanışmışlardı. Lise hayatım boyunca kimseyle arkadaş olmak istemeyen ben, şans eseri bir şekilde Azra ile tanışmıştım. Hanzade ve Damla zaten arkadaşlardı. Duygu Hoca’nın verdiği bir proje ödevi sayesinde Azra ve Damla tanışmıştı. Ben ne olduğunu anlamadan kendimi bu arkadaşlığın içinde bulmuştum. Arkadaşlık istemeyen ben bir arkadaş grubuna dahil olmuştum. 11 Eylül. Hepimizin bir araya geldiği gündü. Hayatım boyunca pek sosyal bir kişilik olmasam da şu anki halimden gayet mutluydum. Damla, kahvesini ileriye uzatınca hepimiz uzatıp tokuşturduk. “O zaman hiç ayrılmayacağımıza.”dedi Hanzade kahvesini kaldırırken. Hiç ayrılmadığımıza ve hiç ayrılmayacak olmamıza.Her ne olursa olsun. Hava kararıncaya kadar parkta oturup sohbet etmiştik. Tabii ki on dakikada bir Damla’nın “yanlış yapıyoruz,polisi aramalıyız.”diye söylenmeleri dışında. Bense kendime söyleniyordum. Yardım çağıracak yerler yakınımızdaydı ama yanıma bizi koruyacak bir bıçak alsam hiç fena olmazdı. Telefonumu açıp saati kontrol ettiğimde dakikalar,saat 19.00’a doğru ilerliyordu. Başta kızlar gerilsede hepimiz bunun bir şaka olduğunu düşündüğümüz için tedirginlikleri azalmıştı. Azra ise hepimizin aksine onların sapık olduğunu düşünüyordu. Saat 19.00’a geldiğinde hepimiz bankta yan yana oturduk. Telefonumda ses kayıtı açmayı ihmal etmemiştim. Her ihtimale karşı. Parkın sokak lambaları yanınca sırıttım. Belli ki gizemli şahıslar sokak lambalarını seviyorlardı. Sokak lambasının altında tam da tahmin ettiğim gibi iki silüet belirdi. Öfkenlenmem için bu kadar saçmalık yeterliydi. Hepimiz bir anda ayağa kalktık ve ters bakışlarla iki silüeti izledik. Gizemli kişiler bize doğru yürümeye başlayınca keyfim yerime geldi.Bu saçmalık ve aynı zamanda bu oyun son buluyordu.Yüzleri uzaktan görünmediği için kim olduklarını bilmiyorduk.Artık kim olduklarını öğrenip onları dava edebilirdim. Adımları bize doğru geldikçe yüzleri netleşiyordu. Tanıdık olacaklarını düşünmüyordum. Şaka yaptığını sanan ama tam aksine rahatsızlık veren iki insan olduğunu düşünüyordum.İkiside artık tam karşımızda olduğunda şaşkınlığımı gizleyemedim. Onlara direkt olarak onlarca laf saymayı düşünmüştüm ama gördüğüm yüzlerle tüm planlarım alt üst oldu.Gördüğüm iki yüz pazartesi günü okula yeni gelen ikizlere aitti. Renkli ve Solgun. 2.Bölümün Sonu. Bölümü nasıl buldunuz? |
0% |