@mailendiniz
|
1.Bölüm: İskoçya'ya Hoş Geldiniz Dreich: Buz gibi bir günde dışarı baktığımızda gördüğümüz gri, sisli ve kasvetli hava. *** "Pişman olacaksın." "Olmayacağım, baba." Yağmur yağıyordu ama benim için kesinlikle mükemmel bir gündü. Babamla Londra'dan kalkıp İskoçya'nın küçük bir kasabasına doğru yola çıkmıştık ve artık yolculuğumuzun son dakikalarına geliyorduk. Burada beni bekleyen büyük bir macera vardı, bunu hissediyordum. "Seni o okula hiç göndermemeliydim." Dedi babam bıkkınla. Küçük bir kahkaha patlattım. Gazeteci olduğumdan beri hep aynı şeyi söylüyordu. Ona göre ben tatlı, küçük bir ofiste oturup köşe yazıları yazacak ve magazin dedikoduları toplayacaktım ama işler hiç de öyle ilerlememişti. Ben babamın deli kızıydım. Herkesin izlediği yollar bana göre değildi. "Sen istemesen bile ben o okula girmenin bir yolunu bulurdum baba, beni bilirsin." "Bilirim, bebeğim. Maalesef bilirim." Sesindeki bıkkınlık tınısı hâlâ yerindeydi ama dudaklarındaki küçük tebessüm, beni bu halimle bile sevdiğini belli ediyordu. "Beni bıraktıktan sonra hemen dönecek misin?" "Bir arkadaşı görüp öyle gideceğim. Treni kaçırmak istemem." "Tüm yolu beni bırakmak için mi geldin yoksa trene binmek için mi?" "İkisi de." Güldüm. "Çok kötüsün." "Gelmeden önce de kızıyordun 25 yaşındayım ben diye." "Haklıyım. " "Benimle uğraşacağına işini düşünmelisin. Zor durumda kalıyorum da." Ve yine cevap bulamayınca konuyu başka yere çekmişti. Öte yandan haklıydı, işimi, Bay Stanley'nin bana verdiği görevi düşünmeliydim. Kendisi çalıştığım gazetenin sahibiydi. Yıllar önce, yeni mezun bir gazeteci olarak çok iş aramıştım ama bana dönen tek kişi Bay Stanley olmuştu. O zamanlar birbirimize çok ihtiyacımız vardı çünkü o kendi gazetesini büyütme derdindeydi, bende bir iş derdindeydim. Şimdi ise neredeyse 2 yılı dolduracaktık ve ikimizde hayal ettiğimiz başarayı yakalamaya başlamıştık. O bana desteği sağlıyordu, bende ona Dünya'nın bir ucundaki haberleri toplayıp getiriyordum. "Buradan sola mı?" Babamdan gelen sesle elimdeki telefondan yolculuk boyunca bize eşlik eden navigasyona baktım. Gittiğimiz kasaba garip bir yerdeydi. Merkezden uzaktı. Hatta bayağı bir uzaktı. "Hayır, hâlâ düz gösteriyor." İskoçya'ya gelme nedenim bir süredir ülke gündemine düşen bir evdi. Babam buradaki birkaç arkadaşını görme planları için peşime takılmış olsada benim odağım buydu. Yıllar önce terk edilmiş, yakınlardaki komşuların perili diye bahsettiği bir evdi burası. Hatta bence ev demek büyük bir haksızlıktı, bu bir malikaneydi. Dev gibi bir bahçesi, hemen arkasında küçük bir göleti vardı. Mimar olsaydım burayı restore edip satmak için bir dakika bile düşünmezdim ama görünüşe bakılırsa mimarlar korku hikayelerine fazla hızlı inanıyordu. İşte, benim görevimde tam olarak buydu: Evi araştırmak, halktan bilgi toplamak ve bu gizemi çözüp Bay Stanley'nin dikkatini tekrar üzerime çekmek. "Kasabaya ulaştık." Gözlerim aniden girişteki eski tabelaya takıldı. Evet, burası o kasabaydı. Arabayla ilerlerken babamla buranın ne kadar şirin olduğu hakkında konuşmaya başladık. Tam böyle bir evin bu kasabada ne işi var diye düşünürken açtığım konumun bizi kasabanın biraz dışına, oradaki ormanın içine doğru yönlendirdiğini fark ettim. "Tanrı aşkına Mia..." "Bir şey olmayacak baba, sakin ol." Babamın gönlünü hoş tutmaya çalışıyordum ama o an bende biraz tedirgin olmuştum. Ev kasabanın biraz dışındaydı, bunu biliyordum ama ormanın içinde olduğunu tahmin etmemiştim. Fotoğraflarda gördüğüm arazi ormanı anımsatmamıştı. Hafızamı yokladım. Hayır, daha çok düz bir açıklık gibiydi. Kaşlarımı çattım. Bu işte bir iş vardı. Neyse ki ormanın çok da derinlerinde dalmamıştık. Ev, ormanın yolunun ilk sapağından sağa döndüğümüzde karşımıza çıkan patikanın sonundaydı. Kasabaya yaklaşık 10 dakikalık bir yürüme mesafesi olması lazımdı. Evin önüne geldiğimizde ve gözlerim evi seçtiğinde, artık beni durduracak hiçbir şey kalmamıştı. Babam arabayı park ederken benim gözlerim ışıltıyla parlıyordu. Bu ev çok... Güzeldi. Dehşete düşürecek kadar güzeldi. O eve girmeliydim. Hızla arabadan inip eve daha yakından bakmak, daha sonrasında içeriye dalmak istedim. Babam, ben arabadan inmeden hemen önce birkaç şey söylemişti ama duymamıştım bile. Evin büyüsü beni bir anda öyle içine çekmişti ki başka hiçbir şey duyamaz olmuştum. Yani, birkaç saniye için öyle olduğunu sanmıştım. Onun sesini duyana kadar. "İskoçya'ya hoş geldiniz."
|
0% |