Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 2: Santiago

@mainci

 

 

Keyifli okumalar

_

12 yıl sonra

Soğuk. Dondurucu soğuk. Havasız, boğucu, buğulu. Gözleri kapanan küçük kuş kanat da çırpmıyor artık. Saatlerdir verdiği savaş tüm gücünü tüketti. Vakit geçtikçe dibe vuruyor. Onu izleyen gözlerim yavaş yavaş yukarı çıkıyor. Yüzeyde öfkeli dalgalar kayalıkları dövüyor. Islanmaktan korkarak geri geri adımlıyorum. Sahile ilerlemek istiyorum. Çalı kuşunun son acı çığlığı uğulduyor kulaklarımda. Yapamıyorum. Kaçıyorum. Kuşa sırtımı dönüp son hız koşuyorum. Yönümü, sonunu bilmeksizin...

Kabusun etkisiyle uyanan bedenim oturur duruma gelirken korkuyla sesli bir soluk aldım. Gözlerimi açmadan önce vücudumdaki adrenalinin azalması için kendime biraz zaman tanıdım. El ve ayaklarım buz kesmiş. Yanaklarımsa yanıyor. Biraz alnım terlemiş, saçlarım da boynuma yapışmış.

Kalp ritmim yavaşlarken derince bir nefes aldım. Tişörtümün kollarını ellerimin üstüne geçirip yüzümü kuruladım. Gözlerim etrafta gezinince yanımda duran defteri gördüm. Mezuniyetten gelince biraz dinlenmek için uzanıp çizim yapmak istemiştim. Görünen o ki uyuyakalmışım.

Uykum iyice açılınca rahatlamak için duşa girdim. Yemeği dışarıda yiyip biraz dolaşma düşüncesinde olduğumdan pijamalarım yerine mavi bir mom jean ve beyaz sweatshirt giydim. Omuzlarımda biten saçlarımın ıslak, tel tel görüntüsünü seviyordum. Bu yüzden arkama tarayıp salık bıraktım. Vazgeçilmez kan kırmızı rujumu da sürdüğümde hazırdım.

Odadan çıkmadan önce telefonumu cebime attım. Bir çanta seçip anahtar ve cüzdanımı içine yerleştirdim. Ayakkabı olarak da beyaz, ince topuklu, deri botlarımı giydim.

Tam kapıyı kapatmak üzereyken tanıdık ses bana engel oldu.

"Sakın o kapıyı kapatayım deme!"

Bahçe kapısına döndüğümde yakın arkadaşlarım Hande'yi ve Taha'yı gördüm.

"Niye ki?"

"Böyle kutlamaya falan gidilmez de o yüzden."

Taha'yı kolundan çekiştirip yanıma gelirken söylenmeye başladı.

"Ben sana söylemiştim. Birkaç saat önce gelip onu hazırlamalıydık."

"Bir dakika, bir dakika, kutlama derken? Bir şeye hazırlanmadım ki ben. Dolaşmaya çıkıyordum öyle."

"Nasıl yani? Gelmeyecek misin?"

"Her neyi kutluyorsanız şu an öğrendiğime göre gelmeyeceğim."

"Şu an mı öğrendin? Sabahtan beri ne konuşuyoruz biz gruplarda acaba?"

"Bilmem, telefona kahvaltıda baktım en son."

Sözü Taha devraldı.

"Şimdi şöyle ki Hande sınıf grubunda ikinci bir mezuniyet organize etti. 25-30 kişi falanız. Bara geçip takılacağız bu gece."

"Ve beni almaya geldiniz. Peki konuşmalara hiç cevap vermediğim hâlde hazır olacağıma nasıl karar verdiniz?"

"Grupta çok fazla kişi olduğu için gelmeyecekler gruptan çıksın dedim. İsimleri kontrol ettim, sen yoktun. Kalan sayıya göre de yer ayırttım. Önce yemek yiyeceğiz, sonra mekanın alt katında takılacağız."

Kapıyı kapattım.

"Çok güzel planmış, size iyi eğlenceler."

"Ya Alçiiiin, sen de gel."

Bana dudaklarını büzüp ellerini birleştirerek baktı. Zaten yemeğe gideceğimden biraz onlarla vakit geçirebilirdim.

"Katılayım o hâlde ama sadece yemeğe."

"Tamam tamam. Sadece yemeğe katılırsın."

Göreceğimi bile bile göz kırptı Taha'ya.

"Hadi üs..."

"Üstümü değişmeyeceğim. Yemek yemek için gayet güzel bir seçim."

"Aman be!"

Saçlarını savurup bahçeden dışarı ilerlemeye başladı. Hem de şarkı söyleyerek...

"Bu kızın enerjisi niye hiç bitmiyor?"

"Onu bilmiyorum ama,"

Kolunu omzuma attı, bir yandan da yürümeye başladık.

"Taş gibi olmuşsun yine. Beni birkaç dakikalığına gay say ki yanlış anlaşılmalar olmasın. Şu hâlin bile oradaki herkesi kıskandıracak. Ek bilgi: Islak saç erkeklerin hassas noktalarından biridir. Benim dışımda, yani senin dışında. Yani benim için senin dışında. Benim için onun..."

Güldüm.

"Sen sevdiğin kız dışındakilere gaysin. Biliyorum, biliyoruum. Hem sen de fena olmamışsın."

O da güldü. Bu sırada bahçe kapısına gelmiştik, Hande bizi yolun biraz ilerisinde bekliyordu. Taha benim için kapıyı açtı ve eğildi.

"Buyurun Bayan Afrodit."

Karşılık olarak ben de eğildim, selam verdim.

"Çok mersi"

İlkokuldan beri çok yakın arkadaşımdı ve bu da aramızdaki eski, tatlı bir oyundu.

Evimin biraz ilerisinde bekleyen taksiye bindik ve buraya biraz uzak kalan mekana doğru yola koyulduk.

Yaklaşık yirmi dakika sonra varmıştık. Üç katlı, şık bir binaydı. Üst ve orta katın terası vardı. Orada yemek yiyenler veya dans edenler görülebiliyordu. Ve teraslara bakılırsa bahsettikleri bar ikinci kattaydı. Üst kat yemek yiyeceğimiz restaurant, peki siyah perdeli en alt kat ne içindi? Muhtemelen mutfak araç gereçlerinin bulunduğu, kiler görevi gören bir depo.

"Aşkım bakışmanızı balla bölüyorum ama içeri geçsek mi artık? Açlıktan ölüyorum."

Bayılacakmış gibi bir jest yapınca güldüm.

"Girelim hadi."

Binaya girebilmek için merdiven çıktık çünkü giriş kapısı ikinci kattaydı. Üst kata barın yanındaki koridordan merdiven ya da asansörü kullanarak çıkılıyordu. Oturma alanında veya duvar kenarlarında sohbet eden, gruplar vardı.

Hande'yle Taha mekanı şaşkınlık ve hayranlıkla izliyorlardı.

"Çok havalı değil mi?" Diye sordu Hande.

"Girişi bilemedim ama iç tasarımı güzel bayağı."

İkisi mekan hakkında konuşmaya devam ederken merdivenleri çıkmaya da başlamıştık. Onların aksine ben buradan pek hoşlanmamıştım. Fazlasıyla detay içerse de sadeliğini koruyabilmiş, göz yormayan tasarımı gerçekten güzeldi. Fakat içimi huzursuz eden, sevmediğim bir şeyler vardı burada.

Restauranta giriş yapınca birleştirilmiş masalarda oturan fakülteyi gördüm. Henüz on, on beş kişilerdi. Onlar mı erken gelmişti, diğerleri mi geç kalmıştı? Bazıları yemeğini yiyor, bazıları bitirmiş sohbet ediyordu. Boş bulduğum bir yere geçtim. Karşımda Hande, onun yanında da Taha oturuyordu. Garsonlar menüleri dağıtırken bana uzattığını almadan önce sordum.

"Salçalı spagetti var mı?"

"Var efendim."

Menüyü geri iterek ihtiyaç duymadığımı belirttim.

"Bir de kırmızı şarap istiyorum."

Not alıp diğerlerine döndü. Taha karar verince çağıracaklarını söyleyince garson gitti.

"Böyle bir yerde bile makarna yiyecek olmana inanamıyorum."

"Spagetti tam da böyle yerlerde yenir. Yemeğin doyuruculuğu adının estetikliğiyle ters orantılıdır."

Gözlerini devirip menüyü incelemeye koyuldu. Birazdan görecektim ben onu.

"Makarna istemiyorum ama buradan da hiçbir şey anlamadım Alçin."

Taha menüsünü uzattı, seçimini bana bıraktı. Alıp seveceği bir şeyler aradım.

"Quesadilla iste."

Başıyla onayladı.

"Ben de seçtim. Çağırıyorum garsonu?"

"Çağır."

Masanın birkaç adım ilerisinde duran garson gelince sipariş verdiler. Hande bruschetta istedi. Görünce vereceği tepkiyi hayal etmek gülmeme neden oldu.

"Ne oldu?"

"Hiç"

Bu sırada gelen yemeğimden ilk çatalımı aldım. Kısa süre içinde diğerlerinin siparişleri de geldi. Hande'nin yemeği görünce yüzünde öyle bir ifade oluştu ki Taha'yla kahkaha atmadan duramadık.

"Yeni bir sipariş verirsem rezil olurum değil mi?"

Reddettik ama önündekine razı gelmeyi tercih etti. Taha kendininkini beğenmiş, hatta ona da ikram etmişti.

Masadakiler sohbet ediyor, yeni gelenler oluyor, Hande her gelene internetten bakmadan sipariş vermeyin diye uyarılarda bulunuyordu. Bense sohbete nadir katılıyor, şarabımı yudumluyordum. Sıkıntıyla çevremi izlerken müziğin hareketli bir piyanoya geçmesiyle içimde dans isteği alevlendi. Dans etmeye bayılırdım. Sanatın hemen her şekliyle ilgileniyordum, bu bir yana. Dans etmeye gerçekten bayılırım.

Hemen Taha'ya baktım, o da bana bakıyordu. Bir süredir sıkıldığımın farkındaydı ve şimdi dans etmek istediğimi anlamış olacak ki yerinden kalktı. Yanıma gelip elini uzattı. Gülerek tuttum, ben de ayaklandım ve ortadaki boş alana ilerledik. Bizim dışımızda ayakta olanlar yalnızca garsonlardı, umursamadık.

Sağ elini sırtıma yerleştirdi, aynı taraftaki elimi omzuna koydum. Diğer ellerimizse havada birleşti. Dans etmeye başladık. Adımları saymadan içimizden geldiği yöne gittik. Bazen ayrıldık, dönüşler yaptım. Dansın en zevk aldığım kısmıdır dönüşler. Bazense birleştik. Dakikalarca dans ettik. Yanımızda yerini alan birkaç çift daha oldu. Ayrıldığımız anlardan birinde masadaki vazodan gül alan Taha birleştiğimizde onu bana uzattı. Ufak jestine mutlulukla güldüm. Birlikte dans etmeye devam ettik. Müziğin bitmesine yakın sırtımdaki elini çekerek etrafımda birkaç tur döndürdü beni. Son dönüşüm ona yaklaşarak oldu. Belimi tuttu, arkaya doğru eğildim. Doğrulurken çiçeğimi kokladım. Bitirmeden önce selam da verdik. Yerimize geçerken alkışlar, ıslıklar yükseldi. Masaya oturduğumuzda yeni gündem bizdik.

Sanırım bir beş, altı dakika sonra Taha sordu.

"Gidecek misin şimdi sen?"

"Bilemiyorum."

Eğlenceleri severdim. Ama barlar güvenli gelmiyordu. Çevremde tanıdık bir kalabalık olunca daha rahat edebilirdim gerçi. Evde bir işim yoktu. Sıkılırsam erken de ayrılabilirdim. Biraz daha düşününce bu seçeneğe ısınıp kalmaya karar verdim.

"Kalacağım ben de. Ne zaman iniyoruz?"

"Şimdi, herkes yemeğini bitirmiş görünüyor."

Kalkıp hesapları ödedik, alt kata indik. Kapıdan girer girmez herkes bir yere dağıldı. Taha'yla kaldık.

"Piste geçiyorum. Geliyor musun?"

"İçki alıp katılacağım."

O bara yönelirken ben de çoktan dans etmeye başlamış Hande'nin yanına gittim, eşlik ettim.

Yaklaşık bir saatin sonunda yorgunlukla bara attım kendimi. Tabureye oturup bir kadeh söyledim, bir ara uğrayıp bıraktığım çantamı da aldım. Telefonumu çıkarıp kontrol ettim, bir arama ya da mesaj yoktu. Kadehimi elime alıp kalabalığı izlemeye başladım. Yerimde hafif hafif sallanarak şarkıya eşlik de ediyordum. Şarabımı yudumladığım bir an izlenildiğimi fark ettim. Duvar kenarındaki koltuklarda oturan bir adamdı. Ona baktığımda sırıtıp kadehini kaldırdı ve yudumladı. Kaşlarım çatıldı. Bu ne hadsizlik?! Sinirlendiğimi fark edip daha da keyif aldı sanki. Kaşlarım havalandı, kendi kendime mırıldandım.

"Küstah herif!"

Kadehimi elime alıp yanına ilerledim.

"Yardımcı olabileceğim bir konu var mı?"

Gülerek koltuğa biraz daha yayıldı. Bacağına iki kez vurup kolunu koltuğun arkasına attı. Nereye kusuyoruz? Hislerime tezat gülümsedim. Ona biraz daha yaklaştım. Bacağımı bacağına sürterken yüzüne iyice yaklaştım, fisıldadım.

"Aptal!"

Kadehi alnına geçirdim. Gözüne kaçan içkiden dolayı gözlerini sıktı, sinirle bileğimi kavradı. Gözlerini açamamışken elimde kalan cam parçasıyla bileğini kesip diz altına tekme attım. Acıyla sızlanan bir nida çıktı ağzından, bense çoktan mesafe koymuştum aramıza.

Şimdi koşu zamanı çünkü gözünü açtığı an çiğ çiğ yerdi beni. Bu duygu değişimim kendi kendime gülmeme neden oldu. Barın önünden geçerken çantamın ipini yakaladım ve topuklularımın izin verdiği kadar hızlı koştum çıkışa. Kapının önünde siyah takım elbiseli belki yüz kişilik bir kalabalık vardı. Öncüleri olduğunu tahmin ettiğim adam kapıya yaslanmış, kollarını birleştirmiş, gülümseyerek bana bakıyordu. Bu kimdi şimdi? Neye gülüyordu?

"Şansımı denemek gibi olsun da müsaadenizle geçebilir miyim acaba?"

Şirince gülümsemeye çalıştım.

"Hayır."

Gülüşüm aniden soldu.

"Şahane!" Diyerek kendi kendime isyan ettim. E ne olacaktı şimdi? Böyle duracak mıydık? Sahi şu şerefsiz gözünü açamamış mıydı hâlâ? Arkamı dönüp ona baktığımda ancak ayaklanmıştı. Bu tarafa bakınca kısaca duraksadı, odağı benden ayrıldı. Alnındaki kanı koluyla silerken arkamdaki adama sırıtarak baktı. Bize doğru yavaş yavaş adımlamaya başladı. Adımları sarsaktı. Muhtemelen fazlasıyla içmişti.

"Fethi!"

Yolumu kesen adamdı. Birine mimikleriyle işaret verdi. Sonra kolumu hafifçe tutup beni duvarın yanına çekti. Ne oluyordu?

Arka arkaya üç kez silah ateşlendi. Çığlık atarak kendimi duvara iyice yasladım. Korkuyla yanımdaki adama baktım. Bakışları Fethi dediği adamdaydı.

"Boşaltın."

Adamları içeri dağıldı, her biri içerideki farklı birini dışarı çıkardı. Birkaç dakika içinde odada ben, yanımdaki adam, Fethi ve kafasında kadeh kırdığım şerefsiz dışında kimse kalmadı. Ben niye buradaydım? Kafasını yardığım adam üzerime yürümeye başladı. Yutkundum. Şimdi bir şeyi yemiştim işte ama ne olduğunu unuttum.

Aramızda iki adım kalmışken yolumu kesen aramıza girdi. Elini de hemen yanımızdaki bar tezgahına yaslarken konuştu.

"Eee? Sonra ne olmuş?"

Kafası Yarık güldü.

"İyi parçaydı ama o kadar beğendiysen elliye bırakırım."

Hıh gibi bir ses çıkardı.

"Elliye bırakırsın. Elli yumruğa, kesiğe, kurşuna?"

Kafası Yarık önce güldü.

"Komik çocuksun, seviyorum seni." Diyerek bir tabureye oturdu. Kimden kaldığı belli olmayan bir içkiyi dikti.

"Benim şakam yoktur."

Adamı ensesinden tutup kafasını tezgaha geçirdi. Kafası Yarık'ın boğazından acı ve sinirle bir hırıltı çıktı. Yerinden hışımla kalkıp yumruğunu savurdu. Yumruğu diğer adamın yanından geçti ama o gülmeye başladı. Sanırım çift görüyordu ve hedefi tutturduğunu sanıyordu. Hiç yeri olmasa da kendimi tutamayıp kahkaha attım. Diğer adamın bakışları bana döndü. Başta dudaklarımı birbirine bastırdım ama o da gülünce tekrar gülmeye başladım. Yanıma geldi, duvara yaslanıp kollarını birleştirdi. Sarhoş hâlâ boşluğa yumruklar savuruyordu. Sonra tekme atmayı denedi ve dengesini kaybedip yere düştü, gözleri kapandı. Sızdı ya da bayıldı. Hah gibi bir nida çıktı ağzımdan, hayretle baktım ona.

"Fethi Okan'ı çağır."

Fethi kapıyı açtı, Okan'a seslendi. İkisi yerdeki adamın yanına gittiler. Fethi adamın belindeki silahı aldı, Okan da sürükleyerek dışarı çıkardı. Silahı getirip yanımdaki adama verdi. Birkaç saniyelik komediyi bir kenara bırakıp ciddileştim. Bu adamın benimle bir derdi vardı ve silahlıydı.

"Çıkabilirsin."

Fethi selam verip hızlıca ayrıldı odadan.

"Galiba benim sıram. Bence daha kibar şekilde de halledebiliriz."

Elindeki silahı bar tezgahının uzak bir noktasına bıraktı. Ceketini çıkardı, sonra belinden kendi silahını çıkardı. Onları da tezgaha koydu. Siyah gömleğinin kollarını katlayıp barmenin durduğu yere geçti. Raflara bakınırken sordu.

"Kırmızı şarap mıydı?"

İçki mi içecektik?

"Ne?"

"Kırmızı şaraptı. Ne güzel geçirdin ama kafasına."

Güldü. Ve doldurduğu kadehi önüme itti. Sırtımı duvardan ayırıp tezgaha yaklaştım.

"İçki mi içeceğiz? Yani doldurdun ama neden içeceğiz?"

"Ben boğazım kurudu diye içiyorum. Sana nezaketen ikram ettim."

Kendine doldurduğu kadehten bir yudum aldıktan sonra şişeyle beraber kenara bıraktı. Tezgaha oturdu, vücudunu bana döndü.

"Manzara için kusura bakmamışsındır umarım. Senin burada olman planlı olmadığı için görmek durumunda kaldın. Bir şey gördün de sayılmaz aslında. Bu kez kendisi bayıldı."

Benim de boğazım kuruduğu için şarabımdan bir yudum aldım ve devam etmesini bekledim.

"Korkmana gerek yok. Seninle silahlı bir adam olarak konuşmuyorum."

"Benimle ne konuşacaksın ki? İki türlü de seni tanımıyorum. Benimle bir işin olamaz."

"Değil mi? Yani sakinleşebilirsin. Bilekliğini nereden aldığını soracaktım sadece."

Ciddi mi, dalga mı geçiyor diye bir süre yüzüne baktım. Tekrarladı.

"Bilekliğini nereden aldın? Garip bir soru gibi gelebilir, öyle hatta ama bilmeliyim."

"Hatırlamıyorum."

"Hatırlamıyorsun?"

İnanmadı mı?

"Gerçekten bilmiyorum. Çok eskiden beri var."

"Ne kadar eskiden?"

"Çocukluğumdan beri"

"Kaç yaşından beri?"

Kaşlarım çatıldı. Bunu bilmek bilekliğin nereden olduğunu bulmasını sağlayamazdı.

"Nereye varmaya çalışıyorsun?"

Bir süre solundaki bana baktı, sonra yüzünü sağ tarafa çevirdi.

"Bunu sen mi aldın, yoksa birisi mi verdi?"

Cevap vermek istemediğim için yalan söyledim.

"Emin değilim. Doğum günümde babam vermiş olabilir."

Yüzü hızla bana döndü, uzunca baktı, bir şey söylemedi.

"Neden öyle bakıyorsun? Yıllar geçti, bilemiyorum tam."

"Sana bunu bir arkadaşının hediye etmesi mümkün mü?"

"Hayır."

"Çok net cevapladın?"

Tek kaşını kaldırdı.

"Dördüncü sınıfa kadar yalnız bir çocuktum. O yaşımı hatırlıyorum ve o zamanlar zaten bendeydi. Yani bunu bana ailem aldı. Belki de yolda falan bulmuşumdur."

"Çocukken nerede oturuyordunuz? Yani hiç şehir değiştirdin mi?"

"Hayır. Hep buradaydım."

Bakışları yere düştü. Bir iki dakika sustuk.

"Kimliğine bakabilir miyim?"

"Sebep?"

"Adını öğreneceğim."

"Alçin"

"Emin olmak istiyorum."

"Neden yalan söyleyeyim?"

"Kimliğini görmemde ne sorun var?"

Üst seviye bir görsel zekası yoksa kimlik numaramı ezberleyemezdi, yani sorun yoktu. Daha fazla ısrar etmemesi için cüzdanımdan kimliğimi çıkardım. Ne olur ne olmaz diye numaramı kapatıp ona çevirdim.

"Alçin Özer"

Kimliğimi cüzdanıma geri yerleştirip çantamı toparladım. Daha kısık bir sesle tekrar etti.

"Alçin Özer"

Ona baktığımda bunu kendi kendine söylediğini anladım. Bakışları kadehindeydi, kalan içkisini kafasına dikti. Tezgahtan inip ceketini giydi. Silahları beline yerleştirdi.

"Çıkalım. Seni evine bırakayım."

"Kendim giderim, teşekkürler." Kapıdaki eli duraksadı. Arkasındaki bana döndü.

"Buradaki herkesi adamlarımdan biriyle evlerine gönderdim. Çünkü mekanı karıştırdım ve güvende olduklarına emin olmak istedim. Uzun süre yanımda kaldın hem. Eşlik etmeme izin ver."

Onay bekledi. Reddetsem bile bir sorun varsa beni takip edebilirdi. Bu yüzden onayladım.

Kapıyı açtığında girdiğim binayla çıkmakta olduğumun alakası olmadığını gördüm. Üst katın sandalye masaları buradaydı, çoğu kırıktı. Yerde tabaklar, yemek kalıntıları vardı. Duvarlarda kurşun izleri vardı. Camlar kırılmış, yerlere dağılmıştı.

"Binanın yalıtımı da yalıtımmış."

Ben şaşkınlıkla etrafı incelemeye başlarken o güldü ve merdivenlere yöneldi.

Bahçeye indiğimizde gözlerim ağlama seslerinin geldiği sol tarafa kaydı. Mutfak deposu sandığım yerin demir kapısı açılmıştı. Birçok kadın vardı. Bazıları yaralı, hepsi harap, bitaptı. Başlarında da onlarla konuşmaya çalışan takım elbiseliler... Sarışın bir çocuğun kadınlara su dağıttığını bile görmüştüm.

"Kafasını yardığın adam bu mekanın sahibi ve kadın ticareti yapan bir..."

Sanırım küfredecekti ki vazgeçip yalandan öksürdü.

"Onlar da bardan seçip zor kullanarak depoya götürdüğü, sonrasında da satmak istediği kadınlar."

Cümlesi ok gibi saplandı beynime. Dehşet içinde kaldım. Sesimi zar zor bulup konuştum.

"Bugünün seçileni bendim."

Şaşkınlığımı atlatamamış olsam da gece bitmeden sormak istediğim bir şey vardı. Birkaç dakika sonra yerdeki bakışlarım ona döndü.

"Sen kimsin peki?"

Bana baktı. Hayır, bana bakmadı. Birkaç kez göz göze geldik ama hiçbirinde böyle bir duygu yoktu irislerinde. Garip bir şey hissettim gözlerine bakarken. Çok yakın olmamıza vererek hissettiğim şeye de dayanamayarak kaçırdım gözlerimi.

"Gidebilir miyiz?"

Arabasını işaret ederek önden geçmemi bekledi. Ön koltuğa oturdum, kemerimi takarken konuştum.

"Az ilerideki meydanın orada oturuyorum."

Yalan. Ama onun evimi bilmesine falan gerek yoktu. Belki beş dakika bile olmadan meydana geldik, kaldırımın kenarında durdu. Yolun devamında araba girişi yoktu.

"Hangi binada otruruyorsun?"

"Seni ilgilendirmez." Diye yanıtlarken kemerimi açtım. Tam kapıyı açacağım sırada konuştu.

"Adım Emir, Emir Alvaro Santiago."

Elim arabanın kapısında durdu.

"Tanıdık geldi."

Belki anımsarım diye yüzünü inceledim, biraz düşündüm.

"Nereden?"

Sesinde farklı bir tını vardı, anlayamadım.

"İsim benzerliği olabilir ama mimar mısın sen? Filmlerde olur ya gündüz iş adamı, gece..."

Dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Evet."

Ses tonu düştü.

"Bizim üniversitede konferans vermiştiniz. Hatta stajımı sizin şirketlerinizden birinde yapmıştım."

Gülümsedi.

"Birden siz olduk."

Fark etmeden öyle söylemiştim. Takılmadım. Daha fazla durmaya gerek de görmedim.

"Ben artık gideyim. İyi geceler."

"İyi geceler."

Arabadan inince kaldırımda durup gitmesini bekledim. Anlayıp dümdüz ilerlemeye başladı. Araba gözden kaybolsa da hemen eve gitmedim. Salak bir adama benzemiyor. Evimi sorduğuna göre işi de bitmemiş olabilir. İzlenme ihtimalime karşı rastgele bir binaya girdim.

Yarım saat kadar merdivenlere oturup telefonumda oyalandım. Tabii öncesinde Taha'dan gelen mesajlara yanıt verdim. Dışarı çıkarıldıklarında beni aramış fakat bulamamış. Yanındaki adam ısrarla eve götürüp güvenliğinizden emin olmalıyım deyince de eve kadar gidip geri dönmüş. Fethi'nin kapıda beklediği zamana denk gelmiş olmalı ki bir şeyler daha anlatmıştı. Sorun çıkardığına karar verip bahçeye indirmişler. Biraz daha beklemiş ama sonra bir şey yapamıyorum diye eve dönmüş. Yine de her on dakikada bir atılmış mesajları vardı.

Yeterince vakit geçirdiğime karar vererek binadan çıktım ve bir taksi çağırıp evime döndüm. Gece ikiye kadar bahçede kahve içerek çizim yaptım. Sonra uyku bastırdı, hava da soğumaya başladığı için içeri geçtim.

_

Alçin hakkındaki ilk izleniminiz? Sevildi mi?

Alvaro hakkındaki ilk izleniminiz?

Hande ve Taha hakkındaki düşünceleriniz?

Bölüm hakkındaki düşünce ve eleştirilerinizi de buraya alalım.

Görüşmek üzere...

Loading...
0%