@majdafan
|
"Şunu yavaş sür!" "İşine bak sen!" "Öyle yapmaya çalışıyorum ama bir yere dolarsak, bu nasıl olacak?" "Yirmi senedir araba kullanıyorum, bir kez bile kaza yapmadım!" "Kes şu ukala ukala konuşmayı! Kaza yapanların çoğu seninle aynı şeyi söylüyor zaten!" "Amma mızmızlandın ha! Mert'in hatırı olmasa seni şurada indirirdim!" Hakan, tek kaşını kaldırıp Kasım'a alaycı bir bakış attı. "Mert'in hatırı, mı? Oğlum daha Mert'i tanıyalı yarım gün bile olmadı." Kasım omzunu silkti. "Olsun. Çocuğu sevdim." Hakan gülümseyerek, "Aklından geçeni söylüyor, dürüst." dedi. "Ama biraz fazla duygusal." "Öyle. Ama sen de o kadar kadının arasında büyüsen sen de duygusal olurdun." "Tıpkı senin gibi tek erkek çocuk olduğumu hatırlatabilir miyim? Ve dört tane de ablam var!" "Ama en azından evde, senden başka, erkek olarak Hulusi Amca vardı." Kasım ilgiyle, "Mert'in babası ölmüş mü demiştin?" diye sordu. "Hı-hım..." "Neden ölmüş?" Hakan, bir omzunu silkerek başını iki yana salladı. "Bilmiyorum." "Ne zaman ölmüş peki?" "Onu da bilmiyorum." "Şimdi 'Neyi biliyorsun?' diye sorarım ama kızarsın." "Ya; nereden bileyim ne olduğunu, ne zaman olduğunu?" "Ben olsam çoktan öğrenmiş olurdum?" Hakan, "Çok olurdun!" diye homurdandı. "Ayrıca önüne bak!" "Ben sen miyim oğlum? İki işi aynı anda yapabilirim!" "Ya, sorma! O yüzden konuşurken yola bakmak yerine bana bakıyorsun!" "Mızmızlığı geçtin, artık resmen ağlaksın!" Hakan başını bıkkınlıkla iki yana sallarken, "Bazen seninle neden konuştuğumu hiç bilmiyorum." dedi. "Buse'yle bile seninle olduğundan daha uzun süre mantıklı konuşabiliyorum." "O Buse bir kere! Tabii konuşursun! Ballı Turta'm çok akıllı!" Hakan alaycı bir biçimde, "Duyan da senin çocuk sevgisiyle ölüp bittiğini sanır." dedi. "Buse'yi seviyorum ya, yetmez mi?" "Bazen gerçekten çok ikiyüzlü oluyorsun Kasım!" "Ne demek istiyorsun?" Hakan, tiksinir gibi, "Naci Selim'e iyi dileklerde bulunurken nasıl da samimi gülümsüyordun!" dedi. "Ya ne yapmalıydım? 'Abi, kafayı mı yedin? Kaç yaşına gelmişsin, bir ton paran var, gününü gün etmek varken bebek zırıltısıyla uğraşmaya ne gerek var?' mı deseydim?" "En azından susabilirdin!" Kasım; Hakan'a, yandan, aşağılayıcı bir bakış attı. "Ben avukatım oğlum. Diplomasiden anlamazsam bu işi nasıl yaparım?" Bir anlık sessizliğin ardından Hakan, "Tebrik ederim." dedi ciddi bir biçimde. "Büyük balık yakalamışsın." "Naci abiyi kastediyorsan gerçekten öyle. Hedefimdeydi ama kaptığıma ben bile inanamadım!" "Hiç bilmiyordum. Başarılı olduğunu biliyordum tabii de..." "Ama 'Naci Selim?' diyorsun!" Hakan, dikkatli bir biçimde Kasım'ı inceledikten sonra, "Alınmadın, değil mi?" diye sordu. "Ne alınacağım kardeşim? Sen kendinin farkında değilsin, beni nereden fark edeceksin?" Kaşları çatılan Hakan, "Ne demek istiyorsun?" diye sordu. "Sen Naci abiden çok daha büyük balıksın, demek istiyorum! Ve ben, seni mideye indireli çok oldu!" Gözlerini yoldan ayırıp bir saniye Hakan'a baktıktan sonra ufak bir kahkaha attı. "Dünyadan haberin yok! Ama ha, diyorsan ki 'Arkadaşım olduğun için avukatımsın.' İşte o başka. O zaman ağzını, burnunu dağıtırım!" "Arkadaşım olduğun için değil, başarılı olduğun için beni ve şirketi temsil ediyorsun." "Aferin! Arada bir kafan çalışıyor." Kasım'ın alaycı tavrına aynı alaycılıkla karşılık verdi Hakan: "Seninki kadar olmasa da çalışıyor, evet." Kasım, bir şey demeden önce navigasyona baktı. "On dakika sonra seninkinin ordayız." "Kes şunu!" Kasım sırıtarak, "Neden keseyim ki?" dedi. Arabanın ekranındaki rotayı takıp eden bakışları bir anda kısıldı. "Eğer navigasyonun gösterdiği yer Gonca Hanımm'ın eviyse Güliz Teyze'ye çok yakın, öyle değil mi?" Hakan, Gonca'nın adınının geçmesiyle kendini asansördeki garip sessizliğe geri dönmüş gibi hissetti. O sessizlik Esme'yi ameliyat eden doktordan bilgi alıp ardından genç kızın ailesini görmeye gittiklerinde de devam etmişti. En azından bir kısmında. Koridorda ilerlerken Gonca, resmi bir tavırla, "Teşekkür ederim." demişti. "Ama gerisini kendim halledersem daha iyi olur." Hakan, onu sinirlendireceğini bile bile, "Neden?" diye sormuştu. Gonca, koridorun ortasında durmuş ve "Böyle çok dikkat çekiyoruz!" demişti. "Böyle, derken?" "Yani siz dikkat çekiyorsunuz! Herkes sizi tanıyor ve yarın olduğunda..." Gonca, cümlesinin gerisini getirmediğinde, "Yarın olduğunda ne olacağını düşünüyorsunuz?" diye sormuştu Hakan. Gonca gözlerini devirip, "Lütfen anlamıyormuş gibi davranmayın!" demişti. "Şimdiden herkes fısıldamaya başladı bile!" "Evet, şu anda sen de fısıldıyorsun." "Yine alay ediyorsunuz!" demişti Gonca bu kez fısıltıyla tıslayarak. O sırada köşeyi dönüp onlara doğru gelen hemşireleri görünce konuşmaya devam etmemiş, yeniden yürümeye başlamıştı. Hemşirelerin meraklı ve ilgili bakışlarını da yüzüne kondurduğu yapmacık bir gülümsemeyle karşılamıştı. Yeniden yalnız kaldıklarında, "İşte!" demişti. "Nasıl baktıklarını gördünüz!" "Merak, insanın doğasının bir parçasıdır." Gonca, "Ya... Ne kadar da basit, değil mi?" diye alay ettikten sonra, "Yarın herkes bana ne olduğunu soracak!" demişti. "Sen de durumu anlatacaksın." Gonca, yine durup kaşlarını çatmış ve "Nasıl anlatacağım peki?" demişti. "Oğlumun arkadaşı kaza yaptı, Hakan Bey de... Hakan Bey de..." "Evet, ben de..." "Görmüyor musunuz? Açıklaması bile çok zor!" "Mert'i sevdiğim için olan bitenle ilgilendiğimi söylersin olur, biter." Derin bir nefes alan Gonca, "Hiç anlamıyorsunuz!" diyerek isyan etmişti. Onunla uğraşmak güzel olsa da bu kadar detaycı düşünmesini mantıklı bulmayan Hakan, "Kusura bakma ama sen de saçmalıyorsun!" deyivermişti. Gonca, ağzı açık bir biçimde bir anlığına Hakan'a bakakalmış ve hemen kendine gelip, "Kabalaşmaya hiç hakkınız yok!" diyerek sesini yükseltmişti. Hakan pişmanlıkla, "Haklısın, üzgünüm!" diyerek özür dilemişti. "Ama davranışlarımı ya da nedenlerini kimseye açıklamak zorunda değilim!" "Fildişi kulede yaşarken böyle hissetmek kolay olmalı!" "Bu sefer de sen alay ediyorsun!" derken Hakan sırıtmıştı. "Duruma açıklık getirmek adına: Prenses değilim ve kimseye de yüksekten bakmam!" Gonca sinirle, "Iııhh!" diye tıslarken başını iki yana sallamış ve "Kime laf anlatmaya çalışıyorum ki?" diye isyan etmişti. Hakan, Gonca'nın tavrına gülmüştü ama elbette onu daha da kızdırmamak için sessizce gülmüştü. Birlikte Esme'nin ailesine durumu açıklamış ve üzüntüden perişan olmuş insanlara bir parça moral vermeye çalışmışlardı. Gonca, kendisi de doktor olduğu için alan bilgisini kullanarak, Hakan da o ana kadar Esme'nin geçtiği tüm aşamaları an be an aileye ileterek onları büyük oranda rahatlatmayı başarmışlardı. İşleri bittiğinde aradan bir saatten fazla zaman geçmişti. Hakan, hemen Kasım'ı aramış; Kasım da Mert'i yanına alarak aşağı inmişti. Hakan; Gonca ve Mert'i kendi aracıyla gönderip Kasım'ın yanına binmişti ama tabii bu durum ne Savaş'la Barış'ı ne de Gonca'yı memnun etmişti. Esme'nin durumunun artık iyiye gittiğini öğrenerek rahatlayan Mert dışında, halinden memnun olan tek kişi Kasım gibi görünüyordu. "Hop!.. Oğlum?.. Kime diyorum?.. Burası Güliz Teyze'ye çok yakın değil mi?" Hakan, Kasım'ın sorusunu yanıtlamadığını fark ederek, "Yakın." dedi. "Hatırlamıyor musun, seninle kaza hakkında konuşurken anneme yakın yerde yaptığımı söylemiştim." "Bu kadar yakın olduğunu tahmin etmemiştim." diyen Kasım, kıkırdadı. "İşe bak be! Sen gel adamın arabasına çarp! Yetmedi onu kekle! Üstüne adam, senin peşinde el pençe divan dolaşsın!" "Ben öyle bir şey yapmadım! Ayrıca Gonca özür diledi." "Nasıl özür dilediğini anlatmıştın:" diyen Kasım, arkadaşına yandan alaycı bir bakış fırlattı. "Kerhen!" "Öyle ya da böyle özür diledi işte!" "Sana bir şey söyleyeyim mi?.." "Söyleme!" "Gören de onun değil de senin kaç bin dolarlık arabaya çarptığını ve kendini affettirmek için türlü türlü yağcılıklar yaptığını sanır." Bıkkınlıkla derin bir nefes alan Hakan, "Eskiden de abartırdın ama yine de bir sınırın olurdu. Yaşlandıkça sınır mınır kalmadı!" dedi. "Hadi ordan! Ne yaşlanması? Ve ne abartması? Mert'e nasıl davrandığını gördüm, ardından da..." Kasım imalı ve sinsi sayılabilecek bir kaş hareketiyle, "Annesine!" dedi. Hakan, başını hayal kırıklığıyla iki yana salladı ve "Gerçekten boşa konuşuyorum!" dedi. "Ayrıca, sen kendine bak! Mert'in moralini düzeltmek için birkaç sihirli numara çevirdin." Kasım omzunu silkti. "Dediğim gibi Mert'i sevdim ama annesi için aynı şeyi söyleyemem." Hakan, başını hızla Kasım'a çevirdi. "Neden?" Kasım güldü. İşaret parmağını Hakan'a doğru uzatarak, "Amma sazansın!" dedi. "O elini direksiyona geri koy!" diyen Hakan'ı umursamadan, "Ayrıca Gonca Hanım'ı sevmek ya da ondan hoşlanmak zorunda değilim!" dedi. Başını Hakan'a çevirip, tek kaşını kaldırarak, "Senden farklı olarak." diye alay etti. "Önüne bak, önüne! Ayrıca Gonca'ya karşı ne hissettiğimi bilemezsin!" "Belki bilemem ama tahmin edebilirim." "Bok edersin!" Kasım, uzun bir ıslık çaldı. "Oo!.. Ağzını bozduğuna göre çok fazla kızmış olmalısın. Gonca'ya karşı ne tip duygular geliştirmiş..." "Bence burada durman gerekiyor!" Kasım, Hakan'ın araya girmesi yüzünden gözlerini kısarak navigasyona baktı. "Daha gelmemişiz. En az beş dakikamız var gibi görünüyor." "Ya Kasım; tüm o uyanık ve her şeyi bilen hallerini böyle bir anlık mallıklarla mahvediyorsun ya, bravo! Sana yoldan bahseden kim?" Kasım hiç alınmadan, "Anlıyorum." diyerek gülümsedi. "Neyi anladığını inan hiç merak etmiyorum." Kasım yine hiç alınmadan, "Bu Gonca seni gerçekten keklemiş!" dedi. "Ya, yemin ediyorum seninle konuşacağıma; gerçekten Buse'yle konuşurum daha iyi!" dedi. "Çocuk senden çok daha iyi cümle kuruyor! 'keklemek' ne ya? 'keklemek' ne?" "Keklenince 'keklemek' sözcüğü insana ağır gelir!" "Allah'ım sen bana sabır ver!" "Doğru dua." dedi Kasım. "Gonca'yla sabra ihtiyacın olacak gibi. Onu kandırma olasılığını çok zor görüyorum. Hatta bu konuda seninle iddiaya bile girerim!" "Affedersin?.." dedi Hakan. "İpin ucunu ben nerde kaçırdım? Sen neden bahsediyorsun Allah aşkına!" Kasım umursamazca, "Gonca'yı bir ilişkiye ikna etme ihtimalinden tabii." dedi. Hakan sinirlendi. "Sana durman gerektiğini söylemiştim!" Kasım, başını alaycı bir biçimde sallayarak, "Oo!.." dedi. "Beyimiz yine sinirlendi. Gerçekler, insanda bazen böyle etki yaratır ama üzülme! Sana kadın mı yok?" "Allah aşkına, kapa çeneni! Hep kendini dinlemekten yorulmuyor musun?" "Hayır." Hakan yüzünü buruşturarak, "Cevap vermeni bekleyerek sormamıştım." dedi. "O kalın kafan için heceleyerek söyleyeceğim ki bir daha sıkıntı yaşamayasın: "Ben, Gonca'yla bir ilişki yaşamak is-te-mi-yo-rum!" "Hadi canım!" "Ben Gonca'yla ev-len-mek istiyorum!" Kasım'ın direksiyondaki elleri titreyince araba hafifçe yalpalar gibi oldu. "Sana şunu dikkatli sür, diyorum!" "Hay, Allah kahretsin!" diye haykırdı Kasım. "Döneceğim yeri kaçırdım!" Arabanın içini, varılacak rotanın yeniden belirlendiğini bildiren yumuşak bir kadın sesi doldurdu. Kendini toparlayan Kasım, Hakan'ın gülümseyen yüzüne bakıp, "İyi numaraydı!" dedi. "Benden rol çaldığının farkında mısın?" Hakan gülümsemeye devam ederek, "Değilim." diye karşılık verdi. "Çünkü rol yapmıyorum." Çok nadir de olsa küfreden ve küfrettiğinde de bunu layıkıyla yerine getiren Kasım, sunturlu bir küfür savurarak arabayı sağa çekti. Kızgın bir suratla, "Oğlum, sen benimle kafa mı buluyorsun?" diye sordu. "Neden öyle bir şey yapayım?" "O zaman kafayı yedin!" "Evlenmek istediğim için mi?" "Gonca'yla evlenmek istediğin için!" "Onu tanımıyorsun bile! Neyine karşı çıkıyorsun?" Kasım başını inanmazlıkla iki yana salladı. "Sen, gerçekten kafayı yemişsin! Ben tanımıyorum da sen çok mu tanıyorsun? Kaç kere yan yana geldiniz? Hepsini toplasan, hepi topu kaç kelime konuştunuz?" "Kulağa mantıklı gelmediğini biliyorum ama onda beni büyüleyen bir şeyler var. Daha önce hiçbir kadına karşı ona çekildiğim gibi çekildiğimi hissetmedim." "Çekim, dediğin şey iki gün sonra biter; farkında mısın? Ardından ne olacak? Evcilik mi oynayacaksın?" Yüzünü buruşturan Hakan, "Fiziksel bir şeyden bahsetmediğimi biliyorsun!" diye karşı çıktı. Kasım gözlerini devirince de "Evet, elbette onu fiziksel olarak da çekici buluyorum!" diye itiraf etti. "Ama sadece bu kadar değil! Onunla ayı odada, aynı yerde olduğumuzda tüm duyularım onun ne yaptığına odaklı. Her hareketini fark ediyorum, hatta iç çekişini bile!" "Bir kadını on gün boyunca gizlice izleyince böyle oluyor sanırım. Buna 'takıntı' deniyor aslanım! Kendine zaman verirsen geçer." "Bana uyduruk psikiyatri numaraları çekmene ihtiyacım yok!" "Allah kahretsin! Ya neye ihtiyacın var? Kadının saçı bile yok! Kör müsün?" Gonca'nın kısacık saçları gözünün önünde canlanan Hakan gülümsedi. Başını inanamazmış gibi iki yana sallarken, "Ve o haliyle ne kadar güzel görünüyor, farkında değil misin?" diye sordu. Kasım'dan ses çıkmayınca, "Değilsin." dedi ve sonra sırıttı. "Aslında farkında olmaman iyi bir şey." Kasım, telefonunu çıkardı ve bir arama yaptı. Hakan da onun hareketinin manasızlığını öylece izledi. "Alo anne? Evet, iyiyim. Hani bir Fiko Hoca vardı ya! Tamaam... Fikret Hoca işte! O hala çalışıyor mu? Yok, bir arkadaş sordu da ona lazım. Ne mi olmuş? Kadının biri basiretini bağlamış. İlla onunla evleneceğim, diyor. Haklısın anne! Amin anne, amin! Öptüm seni. Hulusi Beyimize iyi bak." Kasım telefonu kapattıktan sonra, "Tamamdır." dedi. "Bu işi hallettik. Merak etme, seni bu büyüden kurtaracağız!" Hakan, ağzını kapatabildikten sonra, "Kafayı yiyen asıl sensin!" dedi arkadaşına. "Delirdin mi yahu?" "Hiç tanımadığı bir kadınla evlenmeyi düşünen erkek mi soruyor bunu?" "Sana onunla evleneceğimi söylediysem yarın evleneceğimi söylemedim!" "Evleneceğini söylemen bile yeter! Ayrıca böyle şeyler olabiliyor. Gerçekten birilerinin basireti bağlanabiliyor." "Allah aşkına, çalıştır da şu arabayı bir an önce gidelim! Yoksa elimden bir kaza çıkacak!" "Gördün mü? Şimdiden en iyi arkadaşınla aranı bile açmaya başladı." Hakan ağzı açık "Haa!.." diye başını salladı. "En iyi arkadaşım geri zekalı gibi davranmıyor, çok aklı başında; bu yüzden onunla aramın açılması inanılmaz şaşırtıcı!" "Bak." dedi Kasım. "Akıllıca düşünelim. Onu tanımıyorsun, nasıl biri olduğunu bilmiyorsun, huyu suyu nedir bilmiyorsun!" "Öğrenmeyi planlıyorum. Ya Kasım! Delirmiş gibi davranmayı bırakıp beni dinler misin? Ben, bugüne kadar hiçbir kadına bakarken aklımdan evliliğe dair bir anlık olsun bir şey geçmedi ama Gonca'ya her baktığımda düşünebildiğim tek şey bu." "O bakışların çoğunun beşinci kattan aşağı olduğunu hatırlatabilir miyim?" "Ne fark eder? Bence bu, bir şeyler ifade etmeli." "Bana ne ifade ettiğini sana söylüyorum ama kızıyorsun." "Şaşırmanı anlıyorum arkadaşım ama dediğim gibi ona yarın evlenme teklif edecek değilim. Önce onunla ilgili her şeyi öğrenmek istiyorum! Fedakarlığının, azminin, gücünün, sevgisinin, gururunun sınırlarını öğrenmek istiyorum! Bugün ona Mert'in iyi olduğunu söylediğim halde; buna inanmakta neden o kadar zorlandığını, onu korkutanın ne olduğunu öğrenmek istiyorum! Kocasının kim olduğunu, nasıl biri olduğunu, nasıl öldüğünü, onu sevip sevmediğini öğrenmek istiyorum! Nasıl olup da otuz altı yaşında on yedi yaşında bir çocuğa sahip olabildiğini ve buna rağmen nasıl olup da başarılı bir doktor olduğunu öğrenmek istiyorum!.." Hakan, Kasım'ın şaşkınlıktan çarpılmış suratına bakarak bir kez daha, "Onunla ilgili her şeyi öğrenmek istiyorum!" dedi. Kasım, "Çok az şey istiyormuşsun." diyerek arkadaşıyla dalga geçti. Sonra ciddileşerek, "Bana göre üç olasılıkla karşı karşıyasın." dedi ve küçük parmağını avcunun içine yatırdı: "Bir: Kara sevdaya tutuldun." Yüzük parmağını avcunun içine yatırdı: "İki: Basiretin bağlandı." Orta parmağını avcunun içine yatırdı: "Üç: Paranoid şizofrensin." Of'layan Hakan, "Sen de hayatta hiç ortalama yolu bulamayan salağın tekisin!" dedi. Derin bir nefes alan Kasım arabayı çalıştırdı. "Pekala." dedi yola çıkarken. "Pekala. Biraz şiddetli bir tepki göstermiş olabilirim ama..." "Bir kez 'ama'n olmasın be kardeşim!" "ama'sız olmaz! Ama, senin söylediğin de yenilir yutulur bir şey değildi ki!" İçini çeken Kasım, karamsar bir biçimde, "Olan, yine bana olacak." dedi. "Sana mı?" "Doğal olarak. Bilirsin, böyle işlerin hep bir mağduru olur." "Saçmalıyorsun ama saçmalamanın bile bir sadedi vardır sanırım." "Sen Gonca'yla evleneceksin, iki gün sonra ayrılacaksın ve olan bitenin faturası bana çıkacak!" "O nasıl olacakmış?" "Naci abiyi elimden kaçıracağım." "Çıkarcı pislik!" demeden önce Hakan ufak bir kahkaha attı. Sonra da arkadaşına, "Merak etme." dedi. "Olur da Gonca'yla ayrılırsak, Naci abiye senin bu olanları çok önceden öngörerek beni uyardığını ama benim senin söylediklerine asla kulak asmadığımı söylerim olur biter." Alaycı bir biçimde, "İçimi nasıl da rahatlattın!" diyen Kasım, arabayı Gonca'nın evine doğru sürdü.
|
0% |