@majdafan
|
Masada oturan kadınların üçü de düşünceliydi ancak yüzlerine öylesine bakmak bile düşündüklerinin birbirinden çok farklı olduğunu anlamak için yeterliydi: Birinin endişeyle kırışan alnı ve gevmekten berelenmiş dudakları; diğerinin sanki ağlamaktan yeterince kızarıp şişmemiş gibi yeniden ağlamaya meylettiğini gösteren gözleri ve üçüncüsünün gündüz gözüyle hayaller kurduğunu belli eden suratı...
Gonca, yaklaşık bir saat önce yolcu ettiği adamın ardından hala kendine gelememişti.
Güne hızlı bir kahvaltıyla başlamış, ardından tek tatil gününde Mert'le beraber hastaneye gitmiş, dönüşte de bir facianın ortasına düşmüştü. Hem Gülsüm hem de Naci ailenin birer parçası olduğu için de yeterince, belki 'yeterince'den bile fazla endişelenmişti, o kadar ki gece evlerinde sabahlayan adamın varlığını bile unutmuştu.
Dudağının kenarının gülmek ister gibi kıvrıldığının farkına varmadan Hakan Alagöz'ü mutfak kapısının ardında ne ayakta ne de çömelmiş gibi kalakalmış gördüğü anı hatırladı. Adam, önünde cereyan eden drama yüzünden şoka uğradığını belli eden suratıyla ne kadar çaresizdi. Tuhaf bir biçimde, sadece birkaç dakika sonra, o çaresizlik ortadan kaybolmuş; yerini karşısındakinin hislerini çok iyi okuyabilen, kendinden emin bir yüz ifadesine bırakmıştı. İşte o ifadeyle de tuttuğu sandalyeye oturması için Gonca'yı yönlendirmişti.
Gonca'nın kaşlarının çatılmasının nedeni, elbette o an değildi; göz göze gelip de birlikte kahkaha atmalarına neden olan gereksiz yakınlıktı. Sadece basit bir espriyi paylaşmak, bu kadar yakın hissettirmemeliydi ama hissettirmişti.
Zihni Hakan Alagöz'ün alelacele ceketini giymeye çalışırken söylediklerini ona hatırlattığında gözleri kaygıyla bulutlandı, dişleri de yeniden alt dudağını gevmeye başladı çünkü bu eline bırakılan şeyle ne yapacağına dair hiçbir fikri yoktu.
Adamın kapıda bir kolunu ceketinin kolundan geçirmeye çalışırken, "Yarın iş çıkışı sizi alırım, yemekte konuşuruz." dediği andan şu ana kadar kalp çarpıntısı hiç azalmamış, aksine artmıştı ve bu artış, hissettiği panikle doğru orantılıydı. Kendini, "Ye... Yemeklik bir şey yok!" dediği zamanki kadar beceriksiz ve iş bilmez hissetmesi de cabasıydı.
Aslında ne paniklemesine ne de kekeleyerek adama itiraz etmesine şaşırıyordu çünkü Gonca kendini biliyordu: Malzemesi bu kadardı. Aniden ortaya çıkan şeyleri idare etme konusunda her daim ciddi sıkıntıları vardı. İşiyle ilgili ortaya çıkabilecek beklenmedik olasılıklar belli bir çerçevenin dışına pek çıkmadığı için hastanede bu konuda ciddi bir sorun yaşamazdı ama iş özel hayatına geldiğinde, tıpkı dün Mert'le ilgili durumu yönetememesi gibi, her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmayı başarma olasılığı oldukça fazlaydı.
Bir şeyleri önceden bilmiş olsa elbette çok daha farklı tepkiler verebilirdi. Mesela bir saat kadar önce Hakan Alagöz, "Az sonra size pek de iş yemeğiymiş gibi hissettirmeyeceğini düşündüğüm bir iş yemeği teklif edeceğim Gonca Hanım, hazır olun!" deseydi, gerçekten hazır olabilirdi.
Düşüncesinin saçmalığı, Gonca'ya bile o kadar komik geldi ki ağzından ufak bir kıkırtı kaçtı.
"Gonca Hanım?.. Neye gülüyorsunuz acaba?"
Soğumaya meyletmiş kahvesindeki son yudumu içerek zaman kazanmaya çalışan Gonca, gülümseyerek annesine döndü ve gözünü bile kırpmadan yalan söyledi:
"Esme'yle Mert'in karşılaşmasını hatırladım da ona gülüyordum."
Hatice Hanım merakla, "Bari, kız güzel mi?" diye sordu.
Gonca, ellerini masanın üzerine koyarak tam karşısında oturan annesine doğru eğildi.
"Ne yapacaksın, hımmm?.. Söyle bana, ne yapacaksın?"
"Ben Hatice'yi tanıyorsam..." diye araya girdi ikisinin ortasında oturan Gülsüm. "Kızın müstakbel gelinimiz olup olmayacağını öğrenmeye çalışıyordur."
Gonca, iki elini birden yanaklarına yapıştırarak kocaman olmuş gözlerini annesine dikti ve "Aaa!.." diye haykırdı. "Ne kadar da şaşırdım!"
"Ne var?" dedi Hatice Hanım burnunu kıvırarak. "Düşünemem mi?"
"Düşünürsün tabii anneciğim düşünürsün de düşündüğün kişiler henüz on altı, bilemedin on yedi yaşında."
"Ne varmış?"
Gonca, gerçekten şaşkın bir suratla Gülsüm'e döndü.
"Duydun mu anne? Ne varmış, dedi." Sonra kendi annesine dönerek, "Yeterince küçük yaşta yapılmış evlilik görmedin mi?" diye sordu. "Sen, Gülsüm annem, ben..."
Hatice Hanım, "Aman! Ne çok uzattın!" diye homurdandı. "Ben de, 'Şimdi evlensinler.' demiyorum ya! Hatta onunla da evlensin demiyorum. Sadece bakınıyorum."
Gonca annesine inanamazmış gibi bakarken; Gülsüm, "İlahi Hatice!" dedi. "Alemsin! Bence bu işe fazla erken başlamışsın."
"Ayrıca anneciğim, bakınması gereken sen değilsin; Mert!" Aklına gelen düşünceyle gözleri büyüyen Gonca, "Sakın Mert'e de gidip bakınmasını falan söyleme!" dedi.
Hatice Hanım'ın suratı düştü.
"Senin durduğun yerden ne gibi görünüyorum acaba? Aptal gibi mi?"
Gonca'nın kirpikleri hızlıca kırpıştı.
"Ben öyle demedim!"
Hatice Hanım homurdandı.
"Dememişmiş! Daha nasıl diyecektin, çok merak ettim!"
Derin bir nefes alıp gözlerini deviren Gonca'yı, Hatice Hanım, "O gözlerini ne yaptığını gördüm!" diyerek azarladı.
Gonca, bir an durdu. Sonra bir an daha. Gevşeyen yüzünü toparlamaya çalıştı, olmadı; dudaklarını ısırdı, olmadı; yüzünü aşağı eğdi, olmadı ve kahkahayı bastı. Onun neden güldüğünü anlayan Hatice Hanım, "Sus!" dedi. "Gülme!"
Başını iki yana sallayan Gonca, duramayacağını ancak bu şekilde anlatmış oldu.
Gelininin neye güldüğünü anlamasa da neşelenen Gülsüm, yüzünde kocaman gülümsemeyle, "Biri bana ne olduğunu söyleyebilir mi?" diye sordu.
Gonca, bu kez de konuşamayacağını anlatır biçimde başını iki yana salladı.
Gülsüm, dünürüne döndü. Onun kollarını göğsünün üstünde kavuşturduğunu görünce gülümsemesi iyice genişledi. Biliyordu ki Hatice, ancak utanç verici bir şey yaptıysa böyle tepki verirdi.
Hatice Hanım, birden kollarını aşağı düşürerek sinirle doğruldu.
"O gülmeyi kesmezsen yemin ediyorum oklavayı getirecem!"
"Ta... Tamam anne!" diyen Gonca, gözlerini sildi. Fakat kıkırdamasını bastıramadı. Omuzları bir kez daha sarsıldı. Hatice Hanım'ın yeni bir tehditle ağzını açtığını fark edince de hızlı hızlı, "Tamam, tamam!" dedi. "Sustum."
"Şimdi bana ne olduğunu anlatabilirsin Gonca." diyen Gülsüm'e, "Hayır efendim, anlatamaz!" diye yanıt veren Hatice Hanım'dı.
"Ama Hatice, olmaz ki böyle!" diyen Gülsüm'ün dudakları titremeye, hala kırmızı olan gözleri dolmaya başlamıştı. "Neden herkes bilmem gereken şeyleri benden saklıyor?"
"Aaa!.." diyen Hatice Hanım, ayağa kalkıp ağlamaya başlayan dünürüne sarıldı. "Yapma böyle ama! Kimsenin senden bir şey sakladığı yok. Çok merak ettiysen..."
"Naci beni bırakacak!"
"Ne?.."
İki kadın aynı anda feryadı basınca, "Sürekli ağlıyorum! Sinirliyim ve ona sürekli kızıyorum ve... ve..." diyen Gülsüm'ün ağzından ufak bir hıçkırık kaçtı. "Ağlıyorum!.."
Gonca, teselli vermesini umduğu bir sesle, "Bunların hepsi normal anne." dedi. "Merak etme, her şey yoluna girecek."
Gülsüm başını iki yana salladı.
"O zamana kadar Naci dayanamaz!"
Dünürüne sardığı kollarını geri çeken Hatice Hanım, "Aaa!.." dedi. "Aaa!.. Kızıyorum amaaa!.."
"Sakin ol anne!"
"Sakin makin olamam Gonca! Yeter!" diyen Hatice Hanım, elleri belinde dünürüne döndü. "İkide bir şu adamı yapmayacağı şeyler konusunda suçlamayı ne zaman bırakacaksın Gülsüm? Önce çocuk istemediğinden ya da onu aldırmanı isteyeceğinden korktun, şimdi de seni bırakacağını söylüyorsun!"
"İyi de hangi adam kendine bağırıp duran bir kadına tahammül edebilir?" diyen Gülsüm yeniden hıçkırdı.
"Aklı başında her adam eder Gülsüm ve bence Naci Bey'in de oldukça aklı başında. Zor olabilir ama senin için de zor, hatta daha da zor!" diyen Hatice Hanım, "Ayrıca..." diyerek devam etti. "Naci Bey'i severim ama hiç kusura bakmasın bu sefer bağırılmayı hak etti!"
"Anne! Ateşe körükle gidiyorsun!"
Kızgınlıkla, "Körük mörük bilmem!" diyen Hatice Hanım, "Haklı mıyım?" diye sordu ve yine kendi sorusunu kendi yanıtladı: "Tabii ki haklıyım! Adam gitmiş, doktorla anlaşıp senin arkandan iş çevirmiş!"
Hızlı hızlı gözlerini silen Gülsüm, "A-ma... Ama... Benim için yapmış Hatice!" diye itiraz etti. "Endişelenmemem için!"
"İşe yaradı mı peki? Tabii ki hayır!" diyen Hatice Hanım, bastırarak ekledi: "Seni daha iyi tanıması gerekirdi."
"Tanıyor da zaten! İşte bu yüzden yaptı ya! Zaten bebek fikri beni dehşete düşürmüştü. Düşünsene iki tane olduğunu bilsem ne yapardım?"
"Adama dünyayı dar ederdin!" "Ne?"
"Anne!"
İki kadının farklı itirazları Hatice Hanım'ı ancak güldürdü.
"Şu dediklerini düşünürsen, biraz düşünürsen, ne kadar saçma davrandığını anlarsın Gülsüm."
Gülsüm ağzı açık, "Se... Sen, beni tuzağa mı düşürdün Hatice?" diye sordu.
Hatice Hanım gerdanını göğsüne doğru indirerek, "Evet!" dedi, sanki o sırada yapılabilecek en normal davranış şekli buymuş gibi. "Bana Naci Bey'i savunacağına, kendine savun! Ayrıca onu gerçekten severim ama ikizleri saklaması tam bir aptallık örneği! Üstelik kendisi de hiç aptal bir insan sayılmaz."
"Sağ olasın Hatice Sultan, sayende sırtım asla yere gelmeyecek!"
Üç kadının mutfağa giren Naci Selim'e tepkisi birbirinden farklıydı:
Gonca gülümsedi. Hatice Hanım, mahcubiyetle, "Na... Naci Bey!.." diye kekeledi. Gülsüm titrek bir sesle, "Hava alman çok kısa sürdü." dedi.
"Yarım saat bence yeterli." diyen Naci Selim, kaşını kaldırarak şakacı bir ifadeyle, "Yoksa hiç gelmese miydim?" diye sordu.
Gülsüm, hıçkırarak ayağa kalkıp kendini kocasının kollarına attı.
Az önceki konuşmadan habersiz olan Naci Selim, şaşırsa da kollarını karısının etrafına sarmakta tereddüt etmedi. "Şışş!.." dedi, o çok sevdiği siyah saçları sıvazlarken. "Bir gün için bu kadar ağlama yetmedi mi?"
"Mümkün değil yetmez!" diyerek araya giren Hatice Hanım'dı. "Senin onu terk edeceğini düşünüyor."
Naci Selim; karısının saçlarına doğru gülümserken ağzını da onun kulağına doğru yaklaştırdı ve kadife kadar yumuşak bir sesle, "Doğru mu?" diye sordu.
Gülsüm; başını gömdüğü yerden, kocasının göğsünden, kaldırmadan aşağı yukarı salladı. Buna rağmen erkek güldüğünde şaşkınlıkla geri çekilip, "Kızmadın mı?" diye sordu.
"Üç hafta ya da bir ay önce olsa kızardım ama şimdi... Hayır, kızmadım." Gülsüm'ün yüzünü elinin tersiyle okşayarak, "Ufaklıklar biraz yaramaz, annelerini şimdiden altüst etmeyi başardılar." dedi.
Gülsüm, sevgi ve minnetle parlayan gözleri yeniden dolmaya başladığında; kendini yeniden kocasının göğsüne attı. Kollarını onun güven veren bedenine sardı ve "Naci" dedi sadece. "Naci..."
Naci Selim, gülümseyerek yanağını karısının başına yasladı ve "Ben de seni seviyorum sevgilim!" diye fısıldadı.
Gülsüm, bir kereliğine bile olsa kocasının herkesin ortasında kullanmaktan çekinmediği sevgi sözcüklerinden rahatsız olmadan huzurlu bir biçimde gözlerini yumdu.
Birkaç saniye sonrasında hafif bir burun çekme sesi, herkesin dikkatini Hatice Hanım'ın üzerine çekmeye yetti.
"Anne?.."
"Hatice?.."
"Sultan?.."
"Ne var?" diye tersledi Hatice Hanım hepsini. "Hep Gülsüm ağlayacak diye bir kural mı var?"
Naci Selim sırıttı. "Yok tabii." dedi. Sonra da omzunu silkti. "Sen bana bakma Sultan, devam et. Nasıl olsa alıştım." Ve sonra, "Naci!" diyerek omzuna doğru şakacı bir yumruk atarken gülümseyen karısına, şefkatle, "İşte böyle..." dedi. "Sen hep böyle gül."
"Aaa!.." dedi Hatice Hanım bugün ikinci kez. "Yeter ama! Gidin başka yerde koklaşın!"
"Hatice!" ciyaklayan Gülsüm'ün omzuna kolunu atan Naci Selim, "Kıskandın mı Sultan?" diye sordu.
Gülsüm bu kez de, "Naci!" diye ciyakladı.
Hatice Hanım burnunu kıvırdı.
"Neyinizi kıskanayım? Allah'ın günü kavga edip duruyorsunuz." Gözleriyle Gülsüm'ün karnını işaret ederek, "O zavallılar sizi duyuyormuş, bunu biliyor musunuz?" diye sordu.
Gonca, imalı bir biçimde açıkladı: "Ama ne dediklerini anlamıyorlar anne!"
"'demek' mi? Bunların bir şey dedikleri yok ki! Sadece fındık kabuğunu doldurmayacak şeyler üzerinde kavga ediyorlar."
"Ben kavga etmem Hatice Sultan."
"Seni bilmem de..." diyen Hatice Hanım; çenesiyle Gülsüm'ü işaret ederek, "Gülsüm'ün etmediği kesin! Zaten bebişler, eğer onu dinliyorlarsa konuşmayı hiç öğrenemeyecekler."
Gülsüm, merakla kaşlarını kaldırdı.
"Nedenmiş o?"
"Sen konuşmuyorsun ki! Ağlıyorsun!"
Gonca ve Naci Selim her an yeniden ağlamaya başlayacağından korkarak Gülsüm'e baktıklarında, onun dudaklarında güzel bir gülümsemenin şekillendiğini görerek şaşırdılar.
"Haklısın arkadaşım." dedi Gülsüm. "Bu yüzden silkinip kendime gelmemi sağlayan senin gibi bir dostum olduğu için Allah'a hep şükrediyorum."
Hatice Hanım; yeniden sulanan gözlerini kırpıştırırken dünürünü suçladı: "Beni de kendine benzeteceksin! Sürekli ağlarsam patikleri, yelekleri kim örecek? Sonra onlara kundak işlemem lazım..."
"Anne, biliyorsun artık onların hazırları satılıyor." diyen kızına ters ters bakan Hatice Hanım, "Hıh! Hazırla el emeği göz nuru bir olur mu?" diye homurdandı. Gonca gözlerini devirince de, kızgınlıkla, "O gözünü bir daha öyle yap da bak neler oluyor!" dedi.
"Ah!" dedi Gülsüm hevesle. "Bu gözle ilgili mevzu nedir? Az önce anlatmadınız!"
Hatice Hanım; Gonca'nın elini ağzına götürerek başını yana çevirmesi karşısında, "Söyle de kurtul!" diye homurdandı ve Gonca, sanki bu izni hevesle bekliyormuş gibi, bir saniye bile beklemeden, anlatmaya başladı: "Annem Hakan Bey'e önce 'Gülme, çarpılacaksın!' dedi; sonra da, 'O gözünü ne yaptığını görmediğimi sanma!' diyerek onu tehdit etti."
"Etmedim!"
Gülsüm bir eli ağzında, "Ay, Hatice!.." dedi. "Gerçekten mi?.."
Hatice Hanım, küskün bir suratla masaya oturdu. Naci Selim de tam karşısına ve "Sen gerçekten 'sultan'sın, biliyorsun öyle değil mi?" dedi hayranlıkla. "Ülkenin en önemli iş adamlarından birine ağzının payını ancak senin gibi bir sultan verebilir."
Hatice Hanım, huysuz bir suratla, "Ben öyle bir şey yapmadım!" dese de dudağının bir tarafı çoktan kıvrılmaya başlamıştı.
Gülsüm; kocasının yanına otururken, "Yapsan da önemli değil zaten." dedi. "Adamın bugüne dair hatırladığı tek şey, benim çemkirmem olacak." Gülsüm, gözlerini kapattı ve "Hayatımın en utanç verici anlarından biriydi!" dedi. Başını iki yana salladı. "Mert bile bir şeyleri kabullenme konusunda benden daha akıllı. Beni ikizler konusunda rahat olduğuna inandırmak için söylemediği kalmadı. Sırf beni neşelendirmek için onları her gün parka götüreceğine dair yemin edip durdu."
Gülsüm, ağlamaya meyleder gibi olduğunu fark edince kirpiklerini hızlı hızlı kırpıştırdı ve derin derin birkaç nefes aldı.
"Maşallah benim oğluma!" dedi Hatice Hanım. "Nasıl da akıllı! Nasıl!"
"Çocuğa nazar değdireceksiniz." diyen Naci Selim'e, "Haklısın valla Naci Bey!" diyerek karşılık veren Hatice Hanım'ın dudakları, okumaya başladığı dualar yüzünden çoktan hızlı hızlı oynamaya başlamıştı bile.
Kocasıyla gelininin her an kahkaha atmaya hazır suratlarını gören Gülsüm, aceleyle, "Bu aralar sizi çok bunalttım." dedi. "Yarın akşam bize yemeğe gelmeye ne dersiniz? Kendimi affettirmem lazım."
"Olmaz!"
Hem Gonca hem de Hatice Hanım'ın aynı anda bağırması karşısında afallayan Gülsüm, "Neden olmaz?" diye sordu.
"Çünkü..." dedi Hatice Hanım. "Senin yorulman bebeciklere iyi gelmez."
Gülsüm, "Yorulmam ben, sen merak etme!" dedi. Evdeki yardımcısını kastederek, "Hafize her şeyi halleder." diye eklemeyi de unutmadı.
"Olsun, ne olursa olsun yorulursun."
"İçin rahat edecekse dışarıdan bir şeyler söyleriz Hatice."
Kaşları çatılan Hatice Hanım, "Ne dışarıdan söylemesi?" dedi azarlar gibi. "Ben yemekleri hazırlar getiririm."
Naci Selim alayla, "Bu durumda bize yemeğe mi gelmiş olacaksınız yani?" diye sordu.
Hatice Hanım omzunu silkti.
"Bu işin 'sen'i 'ben'i var mı? Nasıl rahat edeceksek öyle yaparız Naci Bey!"
Dünürünün kararlılığının karşısında hiçbir şeyin duramayacağını bilen Gülsüm, "Tamam o zaman Hatice." diyerek teslim oldu. "Senin dediğin gibi yaparız."
"Sizi alması için Adnan'ı yollarım." dedi Naci Selim.
"Çok makbule geçer. O çocuğu seviyorum."
"O çocuk da seni seviyor Sultan ama rica ederim her seferinde ona tabak dolusu bir şeyler yedirmeyi bırak. Şişman bir koruma hiçbir işe yaramaz."
"Fidan gibi çocuk." diyen Hatice Hanım, kısa bir tereddüdün ardından, "Biraz fazla gelişmiş bir fidan." diye ekleyince mutfak kahkaha sesleriyle inledi.
Naci Selim, "O zaman Adnan sizi yedide alır." diyerek durumu netleştirmeye çalıştı. "Gonca da eve gelmiş olur."
"Şey..." dedi Gonca sıkıntılı bir biçimde. "Sanırım ben gelemem."
"Neden?" diye soran Hatice Hanım'dı. "Yine halletmen gereken mesai dışı işlerin mi var?"
"Öyle sayılır. Şey..." Gonca sesli bir biçimde boğazını temizledikten sonra, "Hakan Bey'le akşam yemeği yiyeceğim." dedi.
Mutfakta öyle birdenbire, öyle yoğun bir sessizlik yaşandı ki Gonca, çabucak, "İş yemeği!" diye ekleme gereği duydu. "İş yemeği! Ve... Ve... Teklifiyle ilgili konuşmak istiyor!
Hakan'ın teklifini bilen Selim çifti, sadece, "Hımm..." diye mırıldanmakla yetindi.
Hatice Hanım, bir gözünü küçülterek kızına yandan bir bakış attı.
"Bunun iş yemeği olduğundan emin misin Gonca?"
Gonca'nın, "Anne!" diye ciyaklamasının esas nedeni, aslında kendisinin de bunun ne yemeği olduğunu kafasında tam olarak netleştirememiş olmasıydı.
Yine de sakin tutmaya çalıştığı sesiyle, "Tabii ki eminim." dedi herkesi inandırdığını ümit ederek. "Kendisi yarın görüşmek istediğini ama Alagöz'de olacağını söyledi. Daha fazla ertelenmesini istemiyormuş." Gonca elini havada salladı. "Ya da öyle bir şeyler dedi, işte."
Naci Selim, karısının saçını geri doğru atarken kulağına, "Başarılı taktik." diye fısıldadı.
O sırada Gonca konuşmaya devam ediyordu:
"Zaten kendisini bir kez daha göreceğimi pek sanmıyorum. Görsem bile işte görürüm. Ayrıca ona borçluyum da. Hem araba meselesi hem Mert..."
Gonca, saçmalamaya başladığını fark ederek ayağa kalktı. "Mert'e bir bakayım!" dedi çabucak. "Yarına bir proje ödevi teslim edecekti!"
Apar topar kendini dışarı atan kızının ardından açılıp kapanıp duran kapıdan gözlerini ayıramayan Hatice Hanım'a, "Hatice... Buna ne dersin?" diye sordu Gülsüm.
Gözlerini dünürüne çeviren Hatice Hanım, "Ne diyeceğim?" diyerek karşılık verdi. "Bunun dünyadan haberi yok!"
Hevesli bir hızla masaya eğilen Naci Selim, "Dedikodu mu yapacağız?" diye sordu. "Öyleyse ben varım!"
"Erkekler dedikodu yapmaz Naci Bey!"
Naci Selim dudağını büktü.
"Kim demiş? Aksine biz dedikoduyu çok severiz. Hele de benim gibi sıkıcı iş hayatından nefes almaya fırsatı olmayan adamların tek ilacı sıkı bir dedikodudur."
Gülsüm, "Naci!" diyerek eşinin koluna vurdu. "Ciddi ol!"
"Ciddiyim zaten!" diyen Naci Selim, hevesli gözlerini Hatice Hanım'a çevirdi. "Söyle bakalım Sultan, neden Gonca'nın dünyadan haberi yokmuş?"
"Çünkü adam, yani Hakan Bey, Gonca'yı bir şahin gibi gözlüyor. Gonca olmadığında da onunla ilgili bir şeyler söylüyor ya da öğrenmeye çalışıyor."
"Ve sen de buradan nasıl bir yorum çıkardın Hatice?"
Hatice onlara "bebek, daha çok bebek" yorumunu çıkardığını elbette söylemedi ama tıpkı az önce, daha Naci Selim mutfağa girmeden, olduğu gibi sessizlikte ve kimse bilmeden böyle hayaller kurmaya devam etme hakkını kendinde görüyordu.
"Ben, Gonca'nın patronunun Gonca'yla ilgilendiği yorumunu çıkardım."
"Yani sen şimdi benim emektar çiftemi çıkartmamı ve Hakan'ı keklik gibi avlamamı mı sağlamaya çalışıyorsun?"
Gülsüm, bir kez daha ve bu kez daha da sert bir biçimde vurdu kocasının koluna.
"Naci!.. Ciddi ol! Ayrıca senin çiften bile yok!"
"Alırım." diyen kocasına aldırmayan Gülsüm, gözlerini kısarak Hatice Hanım'a döndü ve "Yani sen şimdi diyorsun ki bu iş yemeği Gonca'nın sandığı gibi bir iş yemeği olmayabilir. Öyle mi?" diye sordu.
"Sevgilim." dedi Naci Selim. "Sence Gonca; bu yemeği, iş yemeği mi sanıyor?"
Gelininin beceriksiz açıklamasını hatırlayan Gülsüm, "Sanırım sanmıyor." diye mırıldandı.
"Bu da benim haklı olduğumu ispatlıyor." dedi Hatice Hanım. Sonra da derin bir iç geçirdi. "Neyse... Daha kötüsünü de bulabilirdi."
Naci Selim'in kaşları alayla yukarı kalktı.
"Ülkenin en genç, en akıllı ve en zengin, yakışıklılığını eklemiyorum bile, iş adamlarından birinden bahsetmek için ne kadar da doğru bir ifade."
Hatice Hanım; gözüyle Gülsüm'ün karnını işaret ederek, "O kızlar bir doğsun, seni o zaman görürüm Naci Bey." dedi.
Naci Selim; karısının karnını okşayarak, "Benim kızlarım çok akıllı!" dedi. "Onlar babalarını hiç üzmek istemeyecekleri için asla evlenmeyecekler!"
Gülsüm kıkırdayarak, "Naci!.. Daha cinsiyetlerini bilmiyoruz bile!" dedi.
Hatice Hanım kaşlarını çattı.
"Gonca'ya hiç güvenmiyorum. Adama bir şans bile vermeyeceğinden eminim."
Naci Selim, Hatice Hanım'ın suratındaki ifade karşısında çabucak ciddileşerek, "Sen de onun bir şans vermesini istiyorsun?.." diye tahminde bulundu.
"Elbette istiyorum! Aynı anda iki büyük acı yaşadı ve yoluna devam etti. Çocuğunu büyüttü, o arada kariyer de yaptı ama kendine hiç vakit ayırmadı. Hep bir şeyleri gözetti. Şimdi ben de biri onu gözetsin istiyorum."
Gülsüm, uzanıp dünürünün elini tuttu.
"O kadar haklısın ki! Bizim fedakar Gonca'mız her şeyi hak ediyor. Ama Hatice, Hakan Alagöz'ü tanımıyoruz ki!"
"Ben tanıyor sayılırım." dedi Naci Selim. "Dün tanıştık ama öncesinde de hakkında bir şeyler biliyordum ve olumsuz hiçbir şey duymadım. Zaten babası çok saygın bir adamdı. Genel kanı, onun da babasının izinden gittiği yönünde."
"Bana da fena biri gibi gelmedi." dedi Hatice Hanım. "Belki biraz soğuk ve ciddi olabilir ama zaten bizim Gonca da öyle çok cana yakın biri sayılmaz."
"İyi, güzel de..." diye başladı Gülsüm. "Biz kendi kendimize gelin güvey oluyoruz. Durumdan ne Gonca'nın ne de Hakan Bey'in haberi var."
Hatice Hanım "sinsi" sayılacak bir biçimde gülümsedi.
"Haberlerinin olması da gerekmiyor zaten. Düğünü, gelinle damadın yaptığı nerede görülmüş? Onlar, sadece üzerlerine düşeni yapıp birbirleriyle anlaşsınlar yeter, gerisini biz hallederiz."
Naci Selim, "İşi çabucak çözdün Sultan ama yine de niyetler önemli." dedi. "Hakan, Gonca'ya ilgi duysa bile onun nihaî niyetini bilemeyiz."
"Haklısın Naci Bey. Ama nasıl ki seni kapımızda kocaman bir buket gülü Gülsüm'e uzatırken gördüğümde, 'Bu, iş tamamdır!' dediysem şimdi de Hakan Bey'in Gonca'ya bakışlarını gördüğümde, 'Tamamdır!' diyorum. Bence Hakan Bey'in Gonca'yla ilgili niyeti ciddi! Ben size diyorum: Yazın bunu bir kenara!"
"Ama Hatice..." diye başlayan Gülsüm bir parça kaygıyla, "Ya değilse?" diye sordu.
Hatice Hanım karşısında oturan çifte sırttı.
"Oklava ne güne duruyor?"
|
0% |