Yeni Üyelik
28.
Bölüm

17. Bölüm

@majdafan

 

Kasım; kaşları çatılmış yüzündeki ciddi ifadeyle gözlerini karşısındaki dev ekrandan bir an olsun ayırmadan, "Çok çalışmaktan hasta olursam karışmam, ona göre!" dedi. "Anladık, paramı ödüyorsun ama insana da bu kadar zulmedilmez! Senin bu yaptığını Orta Çağ derebeyleri yapmamıştır!"

 

Hakan gözlerini devirerek başını sağa, sola oynattı.

 

"Sana var ya, diyecek hiçbir şey bulamıyorum! Az bir alan bulunca hemen ciddiyetini kaybediyorsun!"

 

Kasım, arkadaşına yandan bir bakış attıktan sonra dikkatini yeniden karşısındaki ekrana çevirse de sesi buram buram alay kokuyordu: "Yazık sana!.. Bu Kasım'ı hiç tanımamışsın! Ben aslında çok ciddi bir insanım. Baksana!" dedi elindeki joystick'i Hakan'ın gözüne sokar gibi uzatarak. "İşimi ne kadar da ciddiye alıyorum!"

 

"Gerçekten boş konuşuyorsun!"

 

"Sana şimdi..." diye başlayan Kasım'ın gözleri büyüdü. Yana yatarak elindeki joystick'in düğmelerine hızlı hızlı bastı; sonra, "Yaa!.." diye bağırarak joystick'i koltuğun üstüne fırlatıp attı.

 

"Böyle iş mi olur ya! Son ana kadar öndeydim!" Başını çevirip, "Bu sayılmaz!" dedi Hakan'a. "Beni konuşturdun!"

 

Hakan, yine gözlerini devirdi.

 

"Susmanı sağlamakla suçlanmayı kabul edebilirim de, ki zaten böyle bir şey mümkün değil, ama seni konuşturmaya çalışmakla suçlanmayı reddediyorum!"

 

"Ha, ha, ha! Çok komiksin!"

 

"Komik olan sensin! Çamura yatmaya çalışıyorsun. Her zamanki gibi."

 

"Atma! Atma!"

 

"Ne atacağım? Çocukken de kaybetmeye gelemezdin, ağlardın." Hakan, Kasım'a alaycı bir bakış attı. "Değişen pek bir şey yok, hala ağlıyorsun!"

 

"Şimdi sana bir şey derdim ama..."

 

"Ama?.."

 

"Sıçan Diş'e dua et!"

 

Hakan sırıttı.

 

"Dün annemdeyken onlar da geldi. Buse, kumbarayı görünce çıldırdı. Ellerini çırparak, 'Yaşasın! Yaşasın!' diye etrafımda birkaç tur attı."

 

"İnşallah, paranın çoğunun bana ait olduğunu söyleyecek kadar salaklaşmamışsındır."

 

Hakan cık'ladı.

 

"Yakışıyor mu hiç sana Kasım dayısı böyle konuşmak?"

 

Hakan, "Ulan..." diye başlayan Kasım'a fırsat vermeden, "Ama üzülme!" diye devam etti. "Buse, sana teşekkürlerini yolladı. Ayrıca bu kadar çok küfretmenin de hiç hoş olmadığını söyledi." dedikten sonra uzanıp Kasım'ın başını okşadı. "Ama üzülmene de gerek yokmuş Kasım dayısı, ağzına biber sürülünce bu sorunun ortadan kalkabiliyormuş."

 

Kasım, oturduğu yerden uzanıp Hakan'ın ensesine vurmaya çalıştı. Hakan, hızlı bir reflekse eğilince eli havada boşuna savrulmuş oldu.

 

"İtin tekisin! Sanki söylemesen ne olurdu?"

 

"Benim yalan söylediğimi ne zaman gördün?"

 

Kasım, kocaman bir kahkaha patlattı.

 

"Yalan söylemediğin için buradayız, öğle değil mi? Senin muhteşem dairenin oyun salonunda ps oynuyoruz."

 

"Bel altı vuruyorsun!"

 

"Yok ya?.. Senin Buse'ye en çok küfredenin ben olduğumu söylemen bel altı vurmak olmuyor mu?"

 

"Tam olarak öyle demedim!"

 

"Bunun tam'ı yarım'ı mı var? Ayrıca, sayın yalan söylemeyen insan, senin şimdi Alagöz'de harıl harıl çalışıyor olman gerekmiyor muydu?"

 

Hakan yüzünü buruşturarak, "Öyle demek zorunda kaldığımı sana söylemiştim!" dedi.

 

Kasım düşünceli düşünceli, "Biraz cadaloz sanki." dedi. "Gerçeği bir öğrenirse var ya, seni mahveder!"

 

Kasım'a yandan dik bir bakış atan Hakan, "Gonca cadaloz değil!" diye karşılık verdikten hemen sonra sırıttı.

 

"Ama seninki cadaloza benziyor."

 

Kasım bir an bile düşünmeden, "O da cadaloz değil ama kesinlikle çirkef!" dedi.

 

"Çirkefliğini bilmem de dikkat et de senin hakkından gelmesin."

 

Kasım'ın kaşları şaşkınlığını belli edercesine yükseldi.

 

"Benim hakkımdan gelecek kadın daha anasının karnından doğmadı!"

 

Hakan, keyifle ellerini ensesinde birleştirerek sırtını kanepeye yasladı.

 

"Bahsimi sarışından yana koyuyorum."

 

"Bence sen kafayı sıyırdın! Zaten önceki akşamdan belliydi. Tanımadığın kadınla evlenmek istemeler falan."

 

"Bırak bu avukat ayaklarını! Konu ben değilim, sensin."

 

"Velev ki benim, ne olacak? Bir kere oltaya geldim diye, sazan olacak halim yok!"

 

Hakan'ın omuzları hafiften sarsıldı, sonra kendini tutamayıp kıkırdarken, "Ama nasıl oltaya geldin!" dedi.

 

"Evlenmek istediği kadını ergen sanarak onun kulağını çeken biri, oltaya gelme konusunda benimle alay edemez!"

 

"Öyle bir eder ki! Gerçeği öğrenip de sana anlatma gafletinde bulunduğumdan beri benimle uğraşıp duruyorsun!"

 

Kasım güldü.

 

"Ama uğraşılmayacak gibi değildi ki!"

 

"Dinime küfreden bari Müslüman olsa!"

 

Kasım, bir şey diyecekken birden gözleri büyüyerek kalakaldı.

 

"Ne oldu?" diye sordu soran Hakan, bıkkın bir tavırla ekledi: "Kesin, aklına yine bir hinlik geldi."

 

"Hinlik minlik gelmedi, sadece ortada olan gerçeği yeni fark ettim."

 

Hakan, suratını buruşturarak, "Lütfen beni aydınlatma!" dedi.

 

Tabii Kasım onu hiç dinlemedi.

 

"Seni de beni de kekleyen esas kişi Ayşe N. Dönmez!"

 

Hakan; kaza yaptığı günü hatırladı, konuşmaları da.

 

"Haklı olabilirsin." diye mırıldandı. "O gün, yani kazanın olduğu gün... Senin Ayşe N. Dönmez gelinceye kadar benim tek yaptığım Gonca'yı azarlayıp durmaktı."

 

"Kulağını da çektiğini yine hatırlatmak isterim."

 

"Sağ ol ya!" diyen Hakan, "Eğer gözünden kaçırdığın ince detayları sana hatırlatmazsam avukatın olarak vicdan azabı çekerim!" diyerek göz kırpan Kasım'a, "Üzgünüm ama 'avukatlık' ve 'vicdan' kavramları kafamda bir türlü yan yana gelmiyor." diyerek karşılık verdi. "Hele de 'Avukat Kasım Koçoğlu"yla 'vicdan' hiç gelmiyor!"

 

Kasım'ın gözleri kısıldı. Geniş göğsünü şişiren nefesinin ardından, "Aslında dün geceden beri kendimi gerçekten 'vicdansız' hissediyorum!" dedi.

 

"Hop, hop! O kadar da değil!"

 

"O kadar! O kadar!"

 

"Aaah!.. Yine o Allah'ın belası kıro havalarına girdin!"

 

"Girerim!"

 

Kasım, ayağa kalkıp ellerini saçlarının arasından geçirirken sinirliydi.

 

"Kadın, düpedüz bana dayak attırmak istedi! O güvenliği görmeliydin, neredeyse benim iki katım kadardı!"

 

"Eninden bahsettiğini farz ediyorum."

 

Kasım, Hakan'ın alaycı sözlerine aldırmadan, "Kimse beni enayi yerine koyamaz!" diyerek kestirip attı.

 

Hakan, kendi kendine konuşur gibi mırıldandı: "Kendimi merak etmekten alamıyorum."

 

Uzayan sessizlikte arkadaşının devam etmesini boştan yere beklediğini anlayan Kasım, "Neyi merak ediyorsun?" diye sordu.

 

"Nisan Yağmur'u bu kadar kızdırmak için ne yaptın?"

 

"Nisan, ne?.."

 

"Yağmur" Hakan sırıttı. "Önceki akşam resmen tanıştırılmamış mıydınız?"

 

"Soyadlarımıza gelemeden cüretkar sarışın olaya dalıverdi." Kasım dudaklarında ufak bir tebessümle, "Nisan Yağmur" diye mırıldadı. "Buradan direkt eve gidip bizimkilerin elini öpeceğim. Adamlara senelerce boşa kızmışım, 'Sonbahar ayından isim mi konulur?' diye."

 

"Ne sayıklıyorsun sen Allah aşkına?"

 

"Ya, adamlara baksana! Soyadın zaten 'Yağmur', git bir de çocuğuna 'Nisan' adını ver. Bunlar kafayı yemiş!" Gözlerini düşünceli düşünceli çeviren Kasım, "Tabii daha kötüsü de olabilirdi." dedi. "Mesela... Bahar Yağmur, gibi."

 

"Yemin ediyorum bazen senin düşünme hızına yetişemiyorum! Hatta düşünme biçimini hiç anlamıyorum!"

 

Kasım kafasını işaret ederek, "Bu, seninkinden daha iyi çalışıyor da ondan." dedi.

 

"Bok çalışıyor! İki dakika önce kadına ateş püskürüyordun, sonra birdenbire isminin derdine düştün."

 

"Olayı kişiselleştirmeyelim! Ben sadece, anne-babaların kendi kafalarına göre uyumlu bulup çocuklarına koydukları ama sonradan onları gülünç duruma düşüren isimlere karşıyım. Ayrıca ilk bir ay boyunca bir kadını kovmakla boğmak arasında gidip geldikten sonra onunla evlenmek istediğini açıklayan kişinin ben olmadığımı da, yine avukatın olarak, sana hatırlatmak isterim."

 

Hakan bıkkınlıkla içini çekti.

 

"Sana söyleyende suç!"

 

"Tabii ki söyleyeceksin! Söyleyeceksin ki doğru yolu öğrenesin!"

 

"Bazen kendi sesinin kendi kulağına muhteşem geldiğini sanıyorum. Boş da olsa konuşup duruyorsun."

 

"Boş konuştuğum için mi beni buraya çağırdın? Hem de onca işimin arasında."

 

Hakan'ın kaşları çatıldı.

 

"Ya, ben nasıl unutmuşum? Yarın 'yalı' davan başlıyordu. Kusura bakma ya!"

 

Kasım, bu sefer hedefi ıskalamadı ve Hakan'ın ensesine bir tane patlattı.

 

"Mal mal konuşma! Şaka yapıyordum! İşim olsa söylerdim! Ayrıca böylesine büyük bir davaya son günde hazırlanıyor olsaydım genç yaşta ülkenin en başarılı avukatı olmazdım."

 

"Ne kadar da alçakgönüllüsün!"

 

"Alçakgönüllü, benim göbek adım."

 

Hakan ayağa kalktı.

 

"Vakit daraldı. Boş konuşmayı bırakalım da işimize bakalım."

 

Kasım da ayağa kalkıp arkadaşına alaycı bir bakış attı.

 

"Konu neydi?"

 

"Zevzek!"

 

Üst kata merdivenleri ikişer ikişer atlayarak çıkan Hakan'ı aynı hızla takip eden Kasım, "Ama eğlenmek hakkım! Arkadaşım, hayatında ilk defa bir kızla randevulaştı." diyerek Hakan'la alay etti. Kocaman yatağın hakim olduğu geniş odaya girdiklerinde, "Sorun şu ki..." diye devam etti. "Kızın bundan haberi yok."

 

Giyinme odasına geçip dolapları açmaya başlayan Hakan, "Bence hissetmiştir." dedi. "Yani öyle beceriksiz ve 'oldu-bitti'ye getirilen bir yemek teklifi oldu ki..." Elleri belinde dolabın içindekileri incelerken, "Aslında tekliften çok emrivaki gibiydi." diye ekledi.

 

"Ne fark eder? Sonuçta gelecek, öyle değil mi?"

 

"Ona seçme şansı tanımadım."

 

"Patron olmanın güzellikleri."

 

Hızla Kasım'a dönen Hakan, "Hiç yardımcı olmuyorsun!" dedi.

 

Kasım; arkadaşının gergin ve ciddi yüzüne baktıktan sonra, ağırbaşlı bir tavırla, "Özür dilerim." dedi ve ilk defa net olarak Hakan'ın bu işi gerçekten ne kadar önemsediğini fark etti.

 

Önceki akşam Gonca'ya dair niyetini açıkladıktan sonra Hakan'ı ilk defa bugün görmüştü ve Kasım, arkadaşını niyeti konusunda pek de ciddiye almadığını yeni yeni anlamaya başlamıştı. Halbuki hiç azalmayan gerginliği, ikide bir kolunu kaldırıp kaldırıp saatine bakması, ps oynarken neredeyse Kasım'a yenilecek olması; Hakan'ın hiç de Hakan gibi olmadığının apaçık kanıtlarıydı.

 

Hakan'ın hayatından gelip geçen kadınların sayısı, Kasım'ınkiler düşünüldüğünde çok, çok daha azdı. Sebebi de asla Hakan'ın ilişki yaşadığı kadınları, Kasım'dan farklı olarak, daha çok önemsemesi ya da onlara daha çok bağlanması değildi. Kasım arkadaşını tanıyordu. Hakan, üşengeçliği yüzünden uzun süreli ilişkiler yaşıyordu. Yeni bir ilişkinin getireceği ufak tefek bazı fedakarlıklar ve jestlerden uzak durmaya çalışıyordu. İki tarafın da memnun olduğu bir düzende ilişki yürütmek onun için son derece pratikti.

 

Bir kadının, küçük bile olsa, kaprisini çekmenin Hakan'a zor geldiğini en iyi Kasım biliyordu. Bu tip şeyler, biraz zaman ve sabır isterdi ve ne yazık ki Hakan'da ikisi de yoktu, en azından kadınlara karşı yoktu. Söz konusu işi olduğunda Hakan'ın her zaman zamanı ve istediğini elde etmek için de fazlasıyla sabrı vardı.

 

Kasım da çalışmayı severdi ve sonunda başarılı olmayı daha da çok severdi. Zaten çoğu insanla karşılaştırıldığında çok çalışır, tuttuğunu koparırdı ancak karşılaştırıldığı kişi Hakan'sa Kasım tembelin önde gideni sayılabilir ve nadir de olsa kaybettiği davalar yüzünden ömrü boyunca utanç içinde yaşamaya mahkum edilebilirdi.

 

Neyse ki Kasım, kendini Hakan'la kıyaslama gafletine hiçbir zaman düşmemişti çünkü onun işkolik olduğunu çok iyi biliyordu. Eğlence, kadınlar ya da arkadaşlar; Hakan'ın işinin hep bir adım gerisinde kalırdı. Sadece ailesi söz konusu olduğunda arkadaşının öncelik sırası değişirdi. Kasım; ona bir kardeş kadar, belki de çok daha, yakın olduğu için kendinin de Hakan'ın ailesinden sayılabileceğini düşünerek gülümsedi.

 

Hakan, takım elbiseleri arasından birini çekip çıkardı ve Kasım'a doğru uzattı.

 

"Ne dersin?"

 

Kasım başını iki yana salladı.

 

"Yanlış seçim, derim. Bu gece takım giymek yok!"

 

"Neden?"

 

"Çok resmi olması, iyi bir neden sayılır mı?"

 

"İyi de onu Alagöz'den çıkışta alıyorum."

 

"Güya!"

 

Hakan'ın durumu hiç de komik bulmadığını belli eden bakışları karşısında, "Pekala!" dedi Kasım. "Gonca, geçen, senin tişörtlerinden birini Mert'e giydirdiğimizi öğrenmiştir nasıl olsa. Bu da demektir ki senin iş yerinde yedek kıyafet bulundurduğunu da biliyordur." Kasım dolaba doğru yaklaşırken kendi kendine konuşur gibi mırıldanıyordu: "Şöyle ceket altına da rahat giyilecek pantolon, iş çıkışı düğmesi açılmış gibi görünen gömlek ve spor ceket... Ah, işte buldum!"

 

Kasım, dolabın içinden lacivert bir ceket çıkarttı.

 

Hakan, fitilli kadife kumaşa bakarak kaşlarını çattı.

 

"Fazla spor."

 

"Oğlum, kız istemeye gitmiyorsun! Bu gidişle o da olacak gibi ama şu an önceliğimiz bu akşam! Rahat görünürsen, rahat hissedersin!"

 

Hakan'ın yüzü buruştu. "Kişisel gelişim asistanı gibi konuşmayı kesersen seni daha çok ciddiye alırım." dedikten sonra da gergin bir biçimde elini saçlarının arasından geçirdi.

 

"Off!.. Böyle karmaşık ve katakulli işlerden nefret ediyorum! Sanki onu tuzağa düşürüyormuşum gibi."

 

Kasım birden sinirlendi.

 

"Şimdi ensene bir tane daha patlatırım, görürsün!" Başını salladı. "Allah, Allah! Ne boş yapıyorsun ya! Gören de seksenlerde çekilen Türk filmlerindeki gibi Gonca'nın içkisine bir şey katıp onu uyuşturacağını, sonra da kötü emellerine alet edeceğini sanır."

 

"Kasım!" dedi Hakan. "Beni yoruyorsun! Kafamı ütülemekten vazgeç!"

 

"O zaman sen de saçmalamaktan vazgeç! Alt tarafı bir yemek!"

 

"Öyle görsem dün Gonca'ya dediğimi yapar, bugün sabahtan akşama kadar Alagöz'de çalışırdım!"

 

Ellerini beline koyan Kasım, "Peki... Tamam..." dedi sabırla. "Neyi dert ettiğini söyle, ona göre devam edelim."

 

"Ya ilk başta, daha yemekler bile gelmeden, 'Ben senin niyetini biliyorum.' derse ne olacak?"

 

Bu olasılığı gözlerini sağa sola çevirerek düşündüğünü belli eden Kasım, sonunda, "Valla diyebilir." dedi. "Onda o potansiyel var."

 

"Allah'ım! Aklıma yanayım! Seni buraya ne diye çağırdıysam!"

 

"Bak..." diye başladı Kasım. "Diyelim ki öyle dedi, ne olacak? Sen, seni reddeden bir kadını zorlayacak adam mısın?"

 

Hakan; kendisine büyük bir hakaret edilmiş gibi başını geriye atarak, "Tabii ki hayır!" dedi.

 

"E, o zaman sorun ne?"

 

"Sorun her şey!" diyerek sesini yükselten Hakan, sinirle ensesini ovuşturarak, "Ben böyle olacağını nereden bilebilirdim?" dedi. "Böyle hissedebileceğimi?.. Ona bağırdım, senin de dediğin gibi kulağını çektim! Sonra ofisimde ki o zaman, kendime açık açık itiraf etmemiş olsam da, Gonca'nın ilgimi çektiğini biliyordum ama o zaman bile onu tedirgin ettim ve bundan keyif aldım ve..."

 

"Dur, dur, dur!" dedi Kasım dolanıp duran arkadaşının kolunu yakalayıp diğer eliyle göğsünü tutarak. "Dur biraz! Kendine haksızlık ediyorsun! Tepkilerin bir parça abartılı olabilir ama hepsinde de haklıydın. Az önce katakulli mi demiştin, işte o! Katakulliyi hem Gonca hem de Ayşe N. Dönmez başlattı. Senin yaptığın onlarınkinin yanında nedir kardeşim?"

 

"Gonca, art niyetlerinin olmadığını söylemişti."

 

"Hadi oradan! Bal gibi de vardı! Babası ölmüş, annesi kalp hastası olan çocuk..." Kasım'ın dudağı büküldü. "Duygu sömürüsü yaparak arabanın parasını ödemekten kurtuldular mı? Evet, kurtuldular. E, o zaman daha ne suçluluğu hissediyorsun?"

 

"Meselenin tam olarak öyle olduğunu sanmıyorum."

 

"Bence tam olarak öyle!"

 

"Eğer öyleyse bir dolandırıcıya mı aşık olmak üzereyim?"

 

"Abartma be! Abartma! Ne dolandırıcısı?"

 

"Senin söylediklerin oraya çıkıyor ama!"

 

"Öyle bile olsa aşık olacağın kişiyi..." Kasım'ın gözleri büyüdü, kocaman oldu. Hakan'a, "'aşk' mı, dedin sen az önce?" diye sordu.

 

Hakan başını salladı.

 

Kasım yeniden, "aşk" dedi, inanamazmış gibi. Sonra da şaşkın bir biçimde, "Ama 'aşk'tan bahsetmemiştin! İşin içinde 'aşk' yoktu!" dedi.

 

Hakan; Kasım'ın aptallaşmış haline gülerek, "Ya, gerçekten arada bir mallaşıyorsun Kasım." dedi. "İşin içinde 'aşk'tan bir parça yoksa senin de söyleyip durduğun gibi iş için de sayılabilecek basit bir akşam yemeğini sabahtan beri yüreğim küt küt atarak neden bekleyeyim ya da neden Gonca'yla evlenmeyi düşüneyim?"

 

Biraz kendine gelen Kasım, "Aslında" diye başladı. "Sana bir sürü sebep sayabilirim: imaj, çocuk, düzenli seks..."

 

Bu sefer uzanıp enseye patlatan Hakan'dı.

 

"İçinde seks olmayan bir şey düşünemez misin?"

 

Kasım sırıttı. "Kısa sürdüğü müddetçe tabii ki düşünürüm." dedi. "Ama yine de bir erkek için seks önemli, biliyorsun. Bu yüzden, yine avukatın olarak seni uyarmak zorundayım: Evliliklerin çoğunda seks, düzenli falan olmuyormuş." Kaşlarını aşağı yukarı oynattı. "Meslek icabı öğrenmek zorunda kaldığım şeyler işte. Sonra 'Uyarmadın!' deme!"

 

Gülerek, "Yine boş konuşmaya başladın." diyen Hakan, Kasım'ın önerdiği lacivert spor ceketi üzerine giyip aynanın karşısına geçti. Bir taraftan da, "Gonca'yı nereye götürmeliyim?" diye soruyordu.

 

"Daha rezervasyon yaptırmadın mı?"

 

"I-ıh!"

 

"Doğru, Hakan Alagöz için 'rezervasyon' dediğin nedir ki?"

 

"Ya, böyle kendini ezik bir yere konumlandırmana hastayım Kasım! Gören de aynı şeyin senin için sorun olduğunu sanır!"

 

Kasım omzunu silkti.

 

"Seninki kadar da kolay değil ama!"

 

Hakan elini havada sallayarak, "Çene çalmayı boş ver de bana bir yer öner!" dedi.

 

"Geçen, sayende gittiğim restoran güzel ama Fransız soslarını sevmediğini söylemiştin."

 

"Benim ne sevdiğim önemli değil şimdi. Gonca beğenir mi?"

 

Kasım çenesini kaşıyarak, "Emin değilim." dedi. "Biricik beğendi, hatta bayıldı." Önceki gece Hakan'ı kastederek Gonca'ya 'İyi bakın!' dediğinde; maruz kaldığı ölümcül bakışları hatırladı. "Seninki, dediğim gibi, biraz cadaloz ve benim cadalozlarla hiç tecrübem yok."

 

"Gonca biraz bile cadaloz değil! Belki biraz sert, biraz soğuk ve bazen de sivri dilli ama cadaloz değil!"

 

"Sen gerçekten bu kadına aşık olmuş olabilirsin."

 

"Neden?"

 

"Bir çeşit körlük yaşıyorsun da ondan."

 

Hakan, "Hadi oradan!" dedi Kasım'a.

 

"Göreceğiz bakalım."

 

Hakan, ayakkabı dolabını açtı ve eliyle koymuş gibi kutunun birini çekip aldı. İçinden çıkan en kaliteli süetten ayakkabı üzerindeki ceketle hem renk hem de doku olarak çok uyumluydu.

 

"Lan oğlum!" dedi Kasım hayranlıkla. "Bunu nasıl yapıyorsun? Burada onlarca kutu var ve sen her seferinde 'pat' diye istediğini buluyorsun."

 

"Düzen kardeşim, düzen. Düzenli olursan aradığını bulursun."

 

Hakan, gömleklere bakan Kasım'ın gözlerini devirdiğini göremedi.

 

"Hah!" dedi Kasım. "İşte bu!"

 

Üzerinde minik minik desenleri olan açık mavi gömleği Hakan'ın suratına doğru uzattı.

 

"Bunu giy!"

 

Hakan yüzünü buruşturdu.

 

"Bunu daha önce hiç giymedim!"

 

Kasım da yüzünü buruşturdu.

 

"Zevksizsin de ondan!"

 

"Altına ne giyeyim?"

 

"İskoç eteği! Allah'ım ya! Giy işte bir şey! Koyu renk her pantolon işini görür. Hatta bence kot giy!"

 

"Kot?.. İyi fikir!" diyen Hakan, diğer taraftaki dolaplara yürüdü ve üst raflardan birinden istediği pantolonu çekip çıkardı.

 

"Buna ne dersin?"

 

"Aferin!" dedi Kasım koyu mavi pantolona bakarak. "Kasım abinden bir şeyler öğrenmişsin."

 

"Ben takım elbise adamıyım oğlum. Öyle seviyorum."

 

"İtiraf etmek istemesem de takımları da çok iyi taşıyorsun."

 

"Sağ ol." diyen Hakan, bir anda gözleri büyüyerek elini alnına vurdu. "Bak, yine rezervasyon aklımdan çıktı!"

 

Kasım, "Sakin ol!" dedi arkadaşına. "O iş bende."

 

"Tamam. Şöyle sessiz, sakin bir köşe olsun."

 

Kasım, kaşlarını aşağı yukarı oynattı.

 

"Sakin köşelerde ne yapacakmışsın bakalım?"

 

Hakan istemsizce güldü.

 

"Kesinlikle senin sandığın şeylerden birini değil."

 

"Gerçekten çok sıkıcısın be Hakan!"

 

"Ben böyleyim. Özel hayatımı uluorta yaşamayı sevmiyorum. Öyle ortalık yerde yakınlık gösterileri bana göre değil!"

 

"Aslında..." dedi Kasım. "Bu durumda olmaması daha iyi çünkü seninki yumruğunu gözünün üstüne patlatıverir alimallah!"

 

Hakan güldü.

 

"Patlatır, değil mi?"

 

Onun halinden memnun tavrına şaşkınlıkla bakan Kasım, "Bu gerçekten hayret verici!" dedi. "Dövüş horozu aradığını bilmiyordum."

 

"Gonca dövüş horozu değil; sadece yeri geldiğinde çok net bir biçimde ne düşündüğünü söyleyebiliyor, çekinmiyor. Ama senin ilgin varsa, yani dövüş horozlarına, Nisan'ın peşine düşebilirsin."

 

Hakan, uzanıp Kasım'ın omzunu kavradı.

 

"Sadece senden altı ay büyük abinden bir tavsiye: Kendine dikkat et! Üzerine atladı mı saçını başını, yüzünü gözünü oyar!"

 

Daha konuşması bitmeden gülmeye başlamış olan Hakan'a, "Man kafa!" dedi Kasım. "Abiymiş! Ayrıca horozluk falan bana sökmez ve ayrıca dövüşken kadınlardan hoşlanmam!"

 

"Öyle diyorsan..."

 

"Öyle diyorum ama özel hayatımın dışında tutarak Nisan Hanım'la çok yakından ilgileneceğim."

 

"Sana onun benim çalışanım olduğunu hatırlatmanın bir işe yaramayacağının farkındayım. O yüzden, az önce de dediğim gibi sen kendine dikkat et, yeter! O kadın, senin alıştığın diğer kadınlara benzemiyor."

 

"Arsız!"

 

Hakan dayanamayıp güldü.

 

"Çok daha arsızlarıyla çıktın, şimdi konuşturma beni! Nisan çok güzel, çok zeki, çok başarılı bir kadın. Böylesiyle karşılaşmadığına eminim."

 

"Birkaç saat sonra az önce övdüğün kadının en yakın arkadaşıyla çıkacağının farkında mısın?"

 

"Evet." diyen Hakan omzunu silkti. "Nisan'ı o kaza günü ilk kez gördüğümde neredeyse çenem düşüyordu. Senin de aynısını yaşadığın haftalarca anlamsız bir ismi bilgisayarımda aramandan anlaşıldı. Senden farklı olarak ben; Gonca'yı gördükten sonra, yani bir kadın olarak gördükten sonra, Nisan'a bir an olsun dönüp o gözle bakmadım."

 

Kasım kaşını kaldırarak, "Benim bakacağımı mı düşünüyorsun?" diye sordu.

 

"Düşünmüyorum, baktığına eminim çünkü seni tanıyorum. O güzellik, senin dayanabileceğin bir şey değil. Adımlarına dikkat etmen lazım. Amacın saçma bir biçimde takıntı haline getirdiğin intikam almak bile olsa ki bence oldukça çocukça, adımlarına dikkat etmen lazım çünkü o Gonca'nın en yakın arkadaşı ve sen de benim en yakın arkadaşımsın. Olur da Gonca'yla umduğum yolda ilerlersem kan davasına dönüşecek bir karışıklığın ortasında kalmak istemem."

 

"Ne büyüttün şu kadını ya!" dedi Kasım. "Merak etme, öyle bir şey olmaz. Ben işimi hızlı ve etkili hallederim."

 

Hakan omzunu silkti. "Sen bilirsin." dedikten sonra bileğindeki kocaman saate baktı ve "Geç kalacağım!" dedi. "Saat dört olmuş. Gonca'yı altı gibi alacağım. Sen de rezervasyonu hemen hallet!"

 

Kasım telefonunu çıkardı, arama yapmadan hemen önce, "Savaş'la Barış'ı sakın baypas edeyim deme!" diyerek arkadaşını uyardı.

 

"Onlar normalde kullandığım SUV'da olurlar. Ben klasik arabamı alacağım."

 

"Ooo!.." dedi Kasım. "Baş başa ha!" Telefonu omzuyla kulağı arasına sıkıştırdığı için ellerini rahatça ovuşturabildi. "Hayırlısı bakalım."

 

"Evet" dedi Hakan. "Hayırlısı!"

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%