@majdafan
|
"Aha şimdi oklavayı kafanıza geçirecem! Ne gülüp duruyorsunuz kız?" Biri gerçekten dolu dolu kahkahalar atan; diğeri ise boğuluyormuş gibi sesler çıkaran iki kadın sırtlarını kapıya dayamış, hiç durmadan, gülüyorlardı. Hatice Hanım, iyice una bulanmış sağ elindeki oklavayı önce birinin sonra da diğerinin bacağına yapıştırdı. "Ah!" "Hatice Teyze!" Hatice Hanım, oklavayı tehditkâr bir tavırla sallayarak, "Ne dedim ben size, ha? Ne dedim?" diye bağırdı. Kadınlardan biri yine "Hatice Teyze!" diye ciyaklayınca onu, "Bana 'Hatice Teyze' deme!” diyerek tersledi. “İki saattir burada durmuş peynir bekliyorum; hamurlarım kabarmış, tavana değecek; siz orda durmuş ‘kık kık kık’ gülüyorsunuz!" "A... Ama Hatice Teyze! Bir bilsen, bir bilsen!.." Yeniden gülmeye başladığı için cümlesini tamamlayamayan kadına bakan Hatice Hanım homurdandı: "Allah bana akıl fikir vermiş, çok şükür!" Elini beline koyup, gövdesini hafifçe sağa doğru yaylandırdı. "Hem... Sen utanmıyor musun bir karış etekle dolaşmaya, hım? Hele üstündeki! Kızım, çamaşırın görünüyor, çamaşırın!" "Ona 'sutyen' derler Hatice Sultan!" Hatice Hanım gözlerini belertti. "Sahi mi? Bilmiyordum. Ne işe yarıyor?" Bu sefer diğer kadın kıkırdadı. Daha doğrusu kıkırdamaya benzer bir ses çıkardı. Hatice Hanım hışımla ona döndü. “Sen!” diye bağırdı. “Bir saat oldu gideli! Nerdesin?" "Bir saat mi?" diye soran kadının sesi kurbağa vıraklamasından farksızdı. "Ne sandın? Mert gelir şimdi! Ne yiyecek?" "Evde bir sürü... Bir sürü..." Evin girişinde boğuluyormuş gibi biri varken, üstelik o kişi kendi kızıyken Hatice Hanım'ın öfkesi daha fazla süremedi. Ters bir tavırla, "Otur şuraya Gonca!" diyerek kızını boy aynasının karşısındaki uzun pufun üstüne çekti. Ardından da omzunun üstünden başını çevirip, "Nisan! Ne dikiliyosun orda yalı kazığı gibi? Koş, mutfaktan bir bardak su getir!" diyerek kızı kadar sevdiği diğer kadını azarladı. Nisan'ın mutfak kapısında kaybolmasıyla görünmesi bir olmuştu. Elindeki şişe suyun kapağını açıp, "Al Gonca!" diyerek arkadaşına uzattı. Gonca birkaç yudum içti. "Ne pis üşütmüşsün sen öyle! Doğrusu bu kadarını beklemiyordum." diyen Nisan'a teşekkür etmek için ağzını açmıştı ki Hatice Hanım onu, "Konuşma! Konuşma!" diyerek uyardı. Gonca, annesinin azar dolu sesi karşısında sessiz kalsa da gözlerini devirmeden duramadı. "Şimdi yine öksürmeye başlayacaksın! Zaten sesin karga gibi çıkıyor! Ayrıca o gözünü ne yaptığını görmedim sanma sakın Gonca Hanım!" Nisan kahkaha atmamak için kendini zor tuttu ama kendi üzerindeki kontrolü, yüzüne kocaman bir sırıtış yerleşmesine engel olacak kadar güçlü değildi. Tepkisini göstermemek için yüzünü yana çevirdi. Bir taraftan da Gonca’nın kulağına doğru, "Kimse Hatice Teyze'yi diplomatik olmakla suçlayamaz!" diye fısıldıyordu. Gonca'dan kıkırdamaya benzer bir ses çıktı, ardından da öksürüğe dönüştü. "Nisan Hanım! Nisan Hanım! Öyle başını yana çevirince söylediklerini duymuyor muyum ben?" diye sordu Hatice Hanım. Sonra da hala öksüren ve öksürüğü dindirmek için şişeyi ağzına götüren kızına döndü. "Annesiyle dalga geçilince gülenlere ne olur gördün mü Gonca Hanım?" "Aşk olsun Hatice Teyze! Ben hiç seninle dalga geçer miyim?" Nisan, uzanıp yüzünü ellerinin arasına aldığı Hatice Hanım'ı her iki yanağından şapır şupur öptü. Hatice Hanım, "Hadi ordan!" dese de yüzündeki gülümsemeden cesaret alan Nisan, bu kez de ona sımsıkı sarılıverdi. “Sırnaşma! Sırnaşma!.." "Ooo!... Sana sırnaşmadan duramam ki ben!" Hatice Hanım yeniden, "Hadi ordan!" dedi. Sonra birden sus pus olup kulaklarını dikti. Hemen ardından yuvasına yerleştirilen anahtarın sesi duyuldu. Hatice Hanım, oklavayla Gonca'nın omzuna vurdu. "Ah!" "Gördün mü? Geldi işte Mert! Şimdi ne yiyecek çocuk?" “Anne!... Evde..." Gonca öksürdü. Yine de inatla devam etti: "Evde yiyecekten bol ne var?" "Ben oğluma pişi söz verdiydim. Senin yüzünden daha tavayı bile ocağa koyamadım!" Annesinin abartmayı ne çok sevdiğini bilen Gonca, "Birkaç tane de mi pişirmedin?" dedi. "Pişirdim ama benim oğlum peynirlisini sever!" O sırada kapıyı açıp içeri giren Mert'i görünce suratındaki asabi ifade yerini gülümsemeye bıraktı. “Aslanım, hoş geldin!" Mert, Hatice Hanım'a cevap vermedi çünkü onu duymuş gibi görünmüyordu. Gözleri girişteki pufun üzerinde oturan Gonca'nın üzerindeydi. Onu bakışlarıyla baştan ayağa taradıktan sonra gözlerini kapatıp dua eder gibi bir şeyler mırıldandı. O esnada sırt çantası elinden kayarak parke zemine düşmüştü. Gözlerini açınca kapıyı örtüp örtmediğini önemsemeden iki adımda Gonca'nın önüne gelip diz çöktü. "İyi misin?" Gonca, ne olduğunu anlamaya çalışarak bu çok sevdiği yüze baktı. "İyi..." Öksürdü. "İyiyim." "Emin misin?" derken, Mert'in inceleyen bakışları ısrarla Gonca'nın üzerinde geziniyordu. "Sesini saymazsan, at kadar sağlam!" Gonca, yeniden, gözlerini devirdi. "Sağ ol anne!" Mert'in gözleri kızgınlıkla parladı. "Arabayı gördüm! Sen beni korkudan öldürmek mi istiyorsun anne?" "Allah'ım!" diye haykırdı Hatice Hanım. O esnada da elleri yanaklarının üstüne kapanmıştı. "Yine bir yerlere mi çarptın Gonca? O hurdayı daha yeni tamir ettirmiştin!" Gonca, "Ne kadar da duyarlısın!" diyerek annesiyle alay etti. Hatice Hanım burun kıvırdı. "Gözlerim görüyor değil mi? Sana bir şey olmamış, iyisin!" Mert, "Nereye çarptın?" diye sordu. Gonca, "Başka bir arabaya..." derken bakışlarını yere eğmişti. "Sürücüsü?" "İyi." Mert, derin bir nefes aldı. Sonra ayağa kalktı. Gonca; birkaç yıl sonra, vücudu da boyuna tam olarak uyum sağladığında, oğlunun azametli bir görünüşü olabileceğini düşündü. "Bundan sonra sana araba kullanmayı yasaklıyorum anne!" Nisan kıkırdadı. Gonca ise bu beklenmedik buyruk karşısında, "Ne?" diyerek haykırdı. "Sana da böyle açık saçık kıyafetlerle dışarıda gezmeyi yasaklıyorum Nisan Teyze!" Bu sefer kıkırdayan Gonca, "Ne?" diye bağıran Nisan olmuştu ama Nisan’ın şaşkınlığı çok çabuk geçti. Kollarını göğsünün üstünde çaprazlayıp, "Bana 'teyze' diyen bir velet, yasak koyamaz!" diye çıkıştı. "Abla, mı deseydim?" İşaret parmağını Mert’e doğru sallayan Nisan, "Bu çocuğu çok şımarttın Gonca!" dedi. Hatice Hanım, bir kez daha, "Hadi ordan!" derken iyice kızgındı. "İkinize bakınca Mert'im çok daha aklı başında!” Elini Nisan’a doğru sallayarak, “Şu kıyafetinin haline bir bak!" diye söylendi. "Ama gösterim vardı Hatice Teyze! Oradan da direkt buraya geldim..." Hatice Hanım soğuk gözlerini Nisan'a dikti. "Hiç, seni dinliyormuş gibi görünüyor muyum?" Nisan, bu cevap karşısında sus pus oldu. Hızını alamayan Hatice Hanım, "Ve sen!" diyerek parmağını kızına doğru salladı. "Sende dikkat namına bir şey yok! Yüz sefer 'O arabaya yanında bizden biri olmadan binme!' dedim! Üstelik ayağına Mert'in ayakkabılarını giymişsin! Dört numara büyük ayakkabıyla araba mı sürülür?" Gonca'nın zavallı bir biçimde, "Ama bağcıkları vardı..." demesi Hatice Hanım'ın söylevini bölmedi. "Mert haklı! Bundan sonra sana araba maraba sürmek yok! Ya kendini ya da birini öldüreceksin!" Gonca, sırtını sağlam duvara yaslayan Mert'in halinden memnun suratına kötü bir bakış attı. "Bu çok mantıksız!" "Neresi mantıksız? Elimde kala kala bir sen bir de Mert kaldınız, böyle pisi pisine ölüme gitmeni seyredemem!" Gonca, annesinin en güçlü kartını oynadığını düşünerek içinden lanet etti. Gerçekten de kadıncağızın ailesinden geriye kalan sadece ikisiydi. Sonra içinden, "Acaba ben de mi böyle olacağım?" diye düşündü. Sonra da düşüncesinin komikliğine güldü. Zaten öyleydi. Akraba olarak, çok uzak olanları saymazsa, bir annesi bir de Mert'i vardı. "Bana mı gülüyorsun? Gonca?" diye soran Hatice Hanım alınmış görünüyordu. "Yoksa sana duygu sömürüsü yaptığımı mı düşünüyorsun?" Evet, öyle düşünüyordu ama bunu annesine söyleyecek kadar aklını kaybetmemişti. Bu yüzden çabucak, "Tabii ki öyle düşünmüyorum!" diyerek itiraz etti. "Ama kabul et anneciğim, olayı biraz fazla dramatize ettin." "Hiç de bile! Az bile söyledim! Her sene en az bir kez arabanla oraya buraya çarpıp duruyorsun. Bak şimdi de bir arabaya çarptın! Sana bir şey olmamış, ya diğer şoföre olsaydı!" "Ama olmadı! Ayrıca hastayım. O yüzden biraz dikkatim dağınık ve..." Mert, "Anne, lütfen!" diyerek araya girdi. "Senin dikkat seviyen hiçbir koşulda araba kullanmaya uygun değil!" "Bu çok saçma! O kadar dikkatim dağınıksa nasıl olup da fakülteyi bitirmeyi başardım?" "O ayrı bir şey anne! Büyük olasılıkla, çoğu kadında olduğu gibi, sende el-göz koordinasyonunda bir eksiklik var." "Hop, hop, hop! Orda dur bakalım delikanlı! Sen bu cinsiyetçi söylemlere ne zaman başladın?" "Ya, Nisan Teyze! Bunun neresi cinsiyetçi söylem? Bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış bir şey!" Gonca sessiz kalmaya çalıştı ama içindeki o hep doğruları söylemeye meraklı yan buna izin vermedi. "Mert haklı! Gerçekten de bu konuda bilimsel araştırmalar var." "Olsun." diyerek surat astı Nisan. "Bu yine de cinsiyetçi bir söylem!" "Hay Allah'ım!" diye kızgınlıkla araya girdi Hatice Hanım. "Öyle ya da böyle ne fark eder? Bundan sonra Gonca araba kullanmayacak!" "Yok canım!" "Var canım!" dedi Hatice Hanım kızına. Sonra tehditkâr bir biçimde elini kaldırdı. "Yoksa yeniden oklava mı yemek istiyorsun?" Gonca sabırla, "Anne, ben otuz altı yaşındayım; altı değil!" dedi. Mert, "Ama altı yaşında bir çocuk gibi araba kullanıyorsun!" deyince Nisan kıkırdadı. Gonca, "Hain evlat!" diyerek oğluna küskün bir bakış attı. Hatice Hanım ise, "Aslanım benim!" dedi gururla. "Sen bunların ikisinden de akıllısın!" Mert, diğer iki kadına dönüp kaşlarını aşağı yukarı indirerek onlarla alay etti. "Sinsi çocuk!" diye düşündü Gonca. "Ama çok tatlı bir sinsi." "Hii! Kapı açık kalmış." diyen Hatice Hanım oklavayla kapıyı itti. O sırada Nisan düşünceli gözlerle Hatice Hanım'ın elindeki oklavaya bakıyordu. “Ne işlevsel alet! Acaba bir tane de ben mi alsam?” "Gel de sana esas işlevini göstereyim!" Nisan ciyakladı ve mutfağa doğru kaçtı. Hatice Hanım da oklavayı bir silah gibi sallayarak onu takip etti. Gonca, sabah yataktan kalktığında hissettiği zindeliği yitirdiğini hissetse de onların ardından gülerek baktı. "Anne..." Mert; pufun üzerine, Gonca'nın tam dibine, oturdu. Uzanıp annesinin elini tuttu. "Lütfen dikkatli olacağına söz ver!" Oğlunun ciddi mavi gözlerindeki kaygıyı gören Gonca'nın içi bir tuhaf oldu. "Olurum." "Ve lütfen mecbur kalmadıkça araba kullanma!" Bu isteği yerine getirebileceğinden emin olmasa da Mert'in sesindeki korkuya dayanamadı. "Peki." "Ayrıca Nisan Teyzem bu kıyafetlerleyken onun yanında durma!" Gonca gözlerini kırpıştırdı. "Neden?" "Çünkü her an birileri size saldırabilir ve ben sizi polis merkezlerinden toplamak istemiyorum." Gonca, Mert'in gözlerinde yanıp sönen şakacı pırıltılara bakarak güldü. “Biliyor musun, aynı babana benziyorsun. O da senin kadar hınzırdı." "Ve zeki..." diyen oğluyla “Ve tevazu sahibi..." diyerek alay etti. Hatice Hanım, mutfak kapısından başını uzattı. Kızıyla torunun şakalaşmasını bölerek, "Ne orda oturup duruyorsunuz? Biz masayı hazırladık." dedi. "Ama benim sevdiğim pişi yokmuş anneanne." dedi Mert küskünce. Ardından anneannesine çaktırmadan annesine göz kırptı. "Olur mu aslanım? Çoktan tavaya attım bile. Hadi sen gel masaya. Anneni de getir. Kendisi küçük çocuk ya, daha ilaçlarını içmediğini benim hatırlatmam lazım!" Anneannesi kapıda kaybolunca Mert güldü. "Atom karınca gibi!” "Ve sen onu parmağında oynatıyorsun."
Mert omzunu silkti. "O da beni oynattığı için ödeşmiş sayılırız." "Sen ne ara bu kadar zeki bir çocuk oldun?" diye sordu Gonca oğluna gururla bakarak. "Hep öyleydim!" Gonca ayağa kalkarken gözlerini devirdi. "Hadi, yaşlı annene yardım et de mutfağa gitsin. Her tarafı ağrımaya başladı." "Kendileri baston da ister mi acaba?" "Oklava olsun. Daha işlevsel." Anne oğul kahkahalar eşliğinde mutfağa geçtiler.
|
0% |