
"Aman Allah'ım! Aman Allah'ım!"
Nisan; yanında çırpınıp duran Suzan'a aldırmadan, büyük bir ciddiyetle, "Kesinlikle aklını kaçırmış!" dedi.
Gonca güldü.
"Sanırım herkes Hakan'ın aklını kaçırdığını düşünüyor."
"Herkes, derken?"
"Sen, ben, Kasım Bey..."
Nisan'ın suratı birdenbire ekşi bir şey yemiş gibi buruştu.
"Rica ederim, o adamla beni aynı cümle içinde kullanma!"
Gonca, daha da çok güldü.
"Peki, kullanmam."
Nisan; Gonca, Hakan'la aralarında geçenleri anlatmaya başladığından itibaren ağzından şaşkınlık, çoğunlukla da hayranlık dolu nidalarla konuşmaya dahil olan Suzan'ın yüzünün önünde elini aşağı yukarı salladı.
"Alo!.. Suzan!"
Suzan; hülyalı bir bakışla, baygın baygın, "Efendim, Nisan Hanım?" dedi.
"Kendine gel be kızım! Ne olmuş yani aklını kaçırmış adamın biri, benim yıllardır kimseye dönüp bakmamış arkadaşımı yemeğe çıkardığı ilk akşam ona ilan-ı aşk ettiyse?"
"Öyle bir şey yapmadı!"
Yanakları kıpkırmızı olan Gonca'ya alaycı alaycı bakan Nisan, "Yok canııım!.." dedi. "Bana düpedüz öyle yapmış gibi geldi."
Gonca, "Öyle aşklı meşkli şeyler söylemedi!" diyerek itiraz etti.
"Söylemesine gerek var mı Gonca Hanım?" diye soran Suzan, yemeğin başından beri belki de en uzun cümlesini kurmuş oldu. "Size emrinize amade olduğunu söylemiş."
Gonca yine itiraz etti: "Öyle bir şey söylemedi!"
Nisan, sanki kınar gibi, "Aşk olsun Suzan!" dedi. "Tabii öyle bir şey dememiştir Hakan Bey; sadece Gonca'ya, 'Zamanım da ben de senin emrindeyim.' demiştir! Lütfen, velinimetimiz efendimizin sözlerini doğru hatırlamaya dikkat et Suzan!"
"Nisan!"
"Ne, Nisan? Ne şekilde ifade edersen et; ister benim gibi, ister Suzan gibi, isterse dün gece Hakan Bey'in tam olarak söylediği gibi... Hepsi aynı kapıya çıkmıyor mu?" Gonca'nın cevap vermesine fırsat vermeden, "Tabii ki çıkıyor!" diye bastırdı Nisan. "Allah'ım! Adama ne kadar kızdığımı düşündükçe kabul etmek istemiyorum ama, bundan daha güzel aşk ilanı mı olur?"
Suzan, coşkuyla, "Kesinlikle olmaz!" diye bağırdı.
Nisan, elini Suzan'ın sırtına vurdu. "Afferin be Suzan!" Sonra Gonca'ya dönüp, "Ayrıca ne kadar zengin, görmüş geçirmiş ya da entelektüel olduğu önemli değil; sonuçta o bir Türk erkeği." dedi.
"Yani?"
"Yani'si Goncacığım; bizim odunumsu Türk erkekleri, öyle duygularını açık açık dile getirme konusunda pek yetenekli değildir."
"'odunluk' değil o Nisan Hanım, kültürümüzle ilgili."
"Sebebi önemli değil Suzan!" diyerek kestirip attı Nisan. "Sonuçta onlardan, yani bizim yontulmaya ihtiyacı olan erkeklerimizden, 'Seni seviyorum!'u bekleyen kadın, sonsuza kadar beklemeyi de göze almalı."
"Naci abi diyor ama!" dedi Gonca.
Nisan sinsi sinsi sırıttı.
"Buradan Hakan Bey'in de demesini istediğini mi anlamalıyız?" Gonca'nın kızaran yanakları karşısında daha da şevke gelerek, "Hem o 'Naci abi' bir kere." diye devam etti Nisan. "Türünün eşsiz örneği!"
"Ay, evet!.." diye atıldı Suzan, bir kere eşiyle birlikte Gonca Hanım'ın yanına uğrayan erkeği hatırlayarak.
Gonca Hanım özel hayatından pek fazla bahsetmediği için Suzan, sadece onun kayınvalidesinin bir sene önce yeniden evlendiğini biliyordu ama kiminle evlendiğini bilmiyordu ve Suzan'a göre Naci Selim, 'kayınvalidelerle evlenebilecek erkekler' kategorisinin oldukça dışında kalıyordu. Adam bir film yıldızı kadar muhteşemdi. Gerçi... Eşi de çok alımlı bir kadındı ve birbirlerine boy-pos, endam olarak çok yakışıyorlardı.
Gonca, Suzan'a alaycı nazarlarla bakarak, "Naci Selim Fanclub'a hoş geldiniz!" dedi.
"Ama Gonca Hanım, hangi kadın olsa o kulübe üye olur!"
Nisan iştahlı iştahlı, "Sen bir de Gülsüm ablaya nasıl davrandığını gör Suzan!" dedi. "Ona nasıl bakıyor, nasıl hitap ediyor!.."
"Yok!" dedi Suzan kesin bir ifadeyle. "Almayayım. O zaman Adem'in şansı neredeyse sıfıra iner."
Nisan kaşlarını kaldırdı.
"Adem?"
Suzan'ın yerine Gonca, "Erkek arkadaşı" diye yanıtladı Nisan'ı.
Nisan ilgiyle, "Biriyle çıktığını bilmiyordum." dedi Suzan'a.
"Daha yeni sayılır."
"İki ay, pek de yeni sayılmaz." dedi Gonca.
"Yaa, evet. Sadece bir kez çıktığı adamdan evlenme teklifi alınca insanın zaman kavramı dumura uğruyor!"
"Alay etme ya Nisan!"
"Keyfimi kaçırma! Bütün gün kesip biçtim, o kadar stresten sonra istediğimi yaparım!" diyerek Gonca'yı tersledi Nisan. "Düşünsene bir: Bütün o soğuk, burnu büyük havalar falan! Sonra insana yerini bildiren bakışlar... Ne oldu? Al işte! Bir gecede ayaklarının dibine çöküverdi."
Ellerini göğsünün üstünde kavuşturan Suzan, baygın bir sesle, "Hakan Bey... Çarpılmış!" dedi.
Nisan'la Gonca'nın bakışları birbirine kenetlendi. Gonca, kendini güçlükle tutarken dudaklarını ısırıyordu. Nisan'a doğru başını iki yana salladı ama geç kalmıştı çünkü Nisan kahkahalarla gülmeye başlamıştı bile.
"Ama neden gülüyorsunuz Nisan Hanım? Haksız mıyım?"
"Ah!" dedi Nisan göğsünü tutarak kahkaha atarken. "Ne kadar haklı olduğunu... Ne kadar haklı olduğunu bilemezsin!"
Suzan'ın düşünceyle kaşları çatıldı. Masaya doğru eğilip fısıltıyla homurtu arası bir sesle, "Benim bilmediğim bir şey var, değil mi?" diye sordu.
Gonca, o anda Suzan'ı sevdiğini düşündü. Çok doğaldı, bazı açılardan çok saf, bazı açılardan da çok masumdu. Bugün sabahtan beri gözleri sürekli Gonca'nın üstündeydi ama ağzını açıp da tek bir soru sormamıştı. Gonca, onun meraktan kuruduğuna yemin edebilirdi.
Saat dört gibi Nisan kapıda görünmüş ve "Bittim!" demişti. "Hiç kalkmadan yatıp uzanmak istiyorum."
"Bize gidelim de uzan." diye teklif etmişti Gonca.
"Yağma yok! Hatice Sultan'a aşığım ama bu konuşmada onun yeri yok."
"Yarın akşam da çıkabiliriz."
"Olmaz! Ayrıca karnım zil çalıyor, acele edersen sevinirim bebişim."
"Pekala." diyen Gonca, "Suzan da bizimle geliyor." diye bildirmişti ve dolaba dosya yerleştirmekle meşgul olan Suzan'ın elindekiler kayıp yere düşmüştü.
"Ben mi?.."
"Hadi hazırlan!"
"Ama benim mesaim henüz bitmedi Gonca Hanım." diyerek itiraz etse de Suzan'ın ne kadar hevesli olduğu sesinden belliydi.
"Merak etme, ben senin için izin alırım."
"Gerçekten mi? Çok teşekkür ederim Gonca Hanım!" diye ciyaklayan Suzan kapıya koşup, "Hemen geliyorum!" demişti.
Ve şimdi masanın karşı tarafından, "Sakıncası yoksa bilmediğim şeyin ne olduğunu öğrenebilir miyim?" diye soruyordu.
"Gonca, Hakan Bey'e kelimenin tam anlamıyla çarpmıştı Suzan!"
"Gerçekten mi?" Meraklı gözleri kocaman, "Asansörden çıkarken falan mı çarpıştınız?" diye sordu Gonca'ya.
Gonca bir an şeytan uyup, "Asansörler Nisan'ın uzmanlık alanı!" diyecekti ki hemen bundan vazgeçti. Arkadaşına Kasım Koçoğlu'nu hatırlatacak herhangi bir şey söylemeye niyeti yoktu.
Suzan'a sakince cevap verirken ters bakışları katıla katıla gülmeye devam eden Nisan'ın üzerindeydi.
"Arabasına çarptım Suzan."
Suzan, bir kez daha ama bu sefer ciyaklar gibi, "Gerçekten mi?" diye sordu.
"Evet."
"Acaba... Acaba Hakan Bey size o zaman mı aşık oldu Gonca Hanım?"
Suzan'ın küçükken çok fazla masal dinlediğini düşünen Gonca, Hakan'ın arabadan nasıl hışımla indiğini ona söylemeye gerek görmedi. Onu babasının arabasını çalan bir delikanlı sanarak azarladığını, hatta kulağını çektiğini de. Bunlar öyle herkese anlatılacak şeyler değildi ve düşündüğünde hem kendi hem de Hakan için hatırlamaktan gurur duyacakları anlar da değildi. Bu yüzden Suzan'a, "Bana aşık olduğu yok!" diye karşılık verdi.
"Bana aşık olduğu yok!" Nisan, Gonca'yı birebir taklit ederek kurduğu cümlenin ardından sinirle, "Allah'ım ya! Allah'ım ya!" diye homurdanmaya başlamıştı. "Sen bana saç baş mı yolduracaksın Gonca?"
"Bağırmasana Nisan! Herkes bize bakıyor!"
Etrafa öylesine bile bakma gereği duymayan Nisan, "Kimsenin baktığı yok!" dedi. "Ayrıca baksalar ne? Burada arkadaşımın aklını başına toplamasına yardımcı olmaya çalışıyorum."
"Sağ ol ya, sen olmasan ben ne yapardım?"
Nisan, "Bu sorunun yanıtını geniş bir zamanda vermeyi tercih ederim." deyince Suzan kıkırdadı.
Gonca, "Yemin ediyorum insan seninle kendini hız trenine binmiş gibi hissediyor Nisan." dedi. "Daha çok da şu lunapark hız trenlerine!"
"Bu durumda sen, olsan olsan, ancak kara tren olursun! O kadar yavaşsın!"
Suzan'ın bu seferki kıkırdayışı, Gonca'nın bakışını görür görmez sönüvermişti.
Sakin bir biçimde, "Sadece temkinli olmaya çalışıyorum." diye açıkladı Gonca.
"Senden kimse, birdenbire her şeyi boş vermeni beklemiyor zaten! Sadece kendine biraz daha rahat olma izni ver!"
"Deniyorum."
"Daha çok dene!" diyen Nisan, başını iki yana salladı. "Hakan Alagöz'e acıyacağım hiç aklıma gelmezdi ama şimdi acıyorum. Zavallının seninle işi çok zor."
Gonca, "Hakan, zamana ihtiyacım olduğunu biliyor ve bunu kabul etti." dedi.
"Etti, değil mi? Sorun şu ki zavallıcık neyi kabul ettiğini bilmiyor."
"Ne demek istiyorsun Nisan?"
"Hakan Bey'in 'zaman' algısıyla senin 'zaman' algın arasında büyük bir fark var, demek istiyorum canım. Adam senin ihtiyacın olan zamanın kırk ya da elli yıl olduğunu nereden bilsin?"
Suzan yine kıkırdarken Gonca küskün bir suratla, "Dalga geçme!" dedi arkadaşına.
"Geçmeyip ne yapayım? Hak ediyorsun!"
Gonca savunmacı bir suratla, "Ne yapabilirim Nisan?" diye sordu. "Ben buyum! Birdenbire değişemem ki!"
"Senden değişmeni isteyen de yok zaten! Ama sen bu adamla..." diye başlayan Nisan sırıtarak, "Adam Hakan Alagöz oluyor." diye açıkladı. "Bir yola çıktın mı, çıkmadın mı?"
Gonca sönük bir sesle, "Çıktım." dedi.
"Ne? Duyamadım?"
Gonca, "O elini kulağından indir Nisan!" diye tısladı. "Ne kadar meraklısın şov yapmaya! Sana, 'Çıktım!' dedim!"
"Bu durumda... Eğer günahkar bir hayat yaşamayacaksanız..."
"Nisan!"
Gonca'nın bağırmasından hiç etkilenmeyen Nisan, "O zaman bu iş evliliğe gider, bu kadar basit." diye açıkladı. "Zaten adamın da niyeti bu!
Derin bir nefes alıp alnını ovuşturan Gonca, "Biliyorum." dedi. "Biliyorum da alışmak..."
Nisan; gözlerini devirirken sabırsızca, "Hala alışmak diyor ya! Hala alışmak diyor!" diye bağırdı. "Şunu kafana iyice sok: Sen... Hakan Bey'le... Çı-kı-yor-sun!"
"Bizim yaşımızda buna 'çıkmak' denir mi?"
Nisan iki elini birinin boğazını sıkıyormuş gibi yan yana getirerek, "Yemin ediyorum, seni öldüreceğim şimdi!" dedi. "Ah! Çok sinirlendim! Sinirlenince tatlı yemem gerek!" Boynunu ileri uzatıp gözleriyle etrafı taradı. "Hah! Mahmut!" dedikten sonra seslendi: "Mahmut!.."
Masalarına servis yapan garson bir çırpıda yanlarında belirince, "Mahmut... Rica etsem bize üç porsiyon baklava getirir misin?"
Nisan'a aygın baygın bakan Mahmut, "Hemen getiriyorum Nisan Hanım!" diyerek uzaklaştı.
"Ben tatlı yemek istemiyorum!"
Nisan, uzanıp Gonca'nın elinin üstünü okşadı.
"Sen hiç üzülme bebişim, ben seninkini de yerim."
Mahmut, bir dakika geçmeden baklavaları masaya getirip koydu.
"Teşekkür ederim Mahmut."
"Her zaman emrinizdeyim Nisan Hanım."
Genç garson uzaklaşırken, "Şu çocuğa kirpiklerini kırpıştırıp durma Nisan!" diye tısladı Gonca. "Zavallıyı iyice perişan ediyorsun!"
Nisan tam bir şey diyecekken Suzan, "Gonca Hanım haklı." diyerek araya girdi. "Ekstra bir şey yapmanıza gerek yok, geçtiğiniz yerde erkeklerin kalplerinden harabeler bırakıyorsunuz."
Suzan'ın şiirsel ifadesi karşısında Nisan ufak bir kahkaha attı. Masaya doğru eğilip, "Sana bir sır vereyim mi Suzan?" diye fısıldadı. "O kırılan şeyler kalp değil. Erkeklerin yüzde doksanı bana baktığında duygusal şeyler düşünmediği için harap olan olsa olsa şeyleridir."
"Nisan!"
Nisan omzunu silkti.
"Yalan mı?"
"Değil tabii de..."
"Açıkça söylemem mi yanlış?"
Gonca çaresizce, "Yanlış değil, sadece biraz rahatsız edici." diyerek hislerini açıkladı. "Ayrıca kendini sadece bir bedene indirgemene de kızıyorum!"
"Beni bir bedene indirgeyen, insanlar; ben değilim Gonca! Özellikle erkeklerin bana baktıklarında akıllarından neler geçtiğini bilmiyor muyum sanıyorsun? Ne kadar saklamaya çalışırlarsa çalışsınlar ya da ne kadar medeni olurlarsa olsunlar, gözlerinde hep aynı arsız ifade var."
"Erkeklerin doğası..."
Nisan, "Erkeklerin doğasını biliyorum Suzan!" diye homurdandı. "Ama biraz daha özenli olunabilir değil mi? Yani bizler sadece bir çift göğüs, kalça ve bacaktan ibaret değiliz!"
Suzan süklüm püklüm, "Elbette değiliz." diye mırıldandı.
Nisan, gözlerini Gonca'ya dikip, "Dün gece Hakan Bey sana hiç böyle bir şey hissettirdi mi?" diye sordu.
"Ne gibi bir şey?" diyen Gonca birden arkadaşının ne demek istediğini anlayarak kızardı. "Hayır!" dedi. "Hayır hissettirmedi."
"Sonuçta onun seni çekici bulduğunu biliyoruz, bir kadın olarak gördüğünü. Zaten görmese evlenmek istemezdi. Ama bunu yer gibi sana bakarak göstermedi öyle değil mi?"
Gonca, Hakan'ın bazen bakışlarıyla içini ısıtmayı başardığını Nisan'a söylemek istemedi. Suzan yanlarındayken söyleyemezdi de.
"Hayır." dedi arkadaşına. "Göstermedi. O; beni mesleğimle, anneliğimle bir bütün olarak gördüğünü söyledi. Biri esik olursa ben, ben olmazmışım."
Suzan, yeniden filmlerde esas kızın arkadaşlarından birinin yapacağı gibi iç geçirdi.
"Bu çok romantik!"
Nisan, "Kabul etmeliyim ki gerçekten romantik." dedi. "Bundan ben de istiyorum! Hemen surat asma!" dedi Gonca'ya. "Hakan Bey'i değil, romantizmi istiyorum."
Şok içinde, "Böyle bir şey aklıma bile gelmedi!" diyen Gonca'nın suratındaki ifade Nisan'ın kahkaha atmasına neden oldu.
"Nasıl da oltaya geliyorsun!"
"Bir gün sıra bana da gelecek ama!" dedi Gonca hınçla. "O zaman göreceksin sen Nisan Hanım!"
"Valla, benim göreceğim hiçbir şey yok; o yüzden boşuna beklersin! Etrafım etçillerle dolu. Ama zavallı sürüngenler, bende verecek et olmadığını bilmiyorlar."
"Etçillerin bile asil olanı vardır Nisan Hanım."
Nisan yandan bir bakışla, "Ne gibi Suzan?" diye sordu.
"Mesela aslan. Oldukça asil. Belki sizin payınıza etçil olmakla birlikte asil olan bir aslan düşecektir, nereden biliyorsunuz?"
"Bu daha da iğrenç Suzan!"
"Neden ama?"
"Çünkü aslan en bencil, en tembel etçildir. Öyle postuna, kükreyişine falan bakma sen! Saatlerce bıkmadan usanmadan güneşin altında yatar. Ayağa ancak alanını işaretlemek adına işemek veya dişilerin avladığı neyse onu yemek için kalkar." Gözlerinde aşağılayan bir bakışla, "Üstelik ahlaksızca geniş bir haremi var." diye ekledi.
Suzan hayal kırıklığıyla, "Anladım." dedi. "Yanlış benzetme."
"Üzülme sen Suzan." dedi Gonca. "Nisan, ezelden beri biraz müşkülpesenttir."
"Bu müşkülpesentlik değil, gerçekçilik."
Gonca, tam Nisan'a cevap verecekken masanın üzerine koyduğu telefonunun ekranı, mesaj bildirimiyle aydınlandı.
"Bak..." dedi Nisan, Suzan'ı dürterek. "Eskiden o telefon çantada olurdu. Elin oğlu adama neler yaptırıyor!"
Yanakları pembeleşen Gonca, arkadaşını, "Nisan!" diyerek protesto etse de mesajı okurken gülümsüyordu.
"Az önce indik." diyordu Hakan. "İlk defa işimden nefret ettiğimi hissediyorum, aramıza bu kadar mesafe koyduğu için. Fırsat bulur bulmaz arayacağım.
Öpüldünüz, dersem çok mu ileri gitmiş olurum Gonca Hanım?😉 Yine de diyorum: Öpüldünüz! 😁😗💕"
"Ne yazmış, ne yazmış?" diyen Nisan'ı duymayan Gonca'nın aklı bu sabaha kaymıştı.
Hakan, saat sekiz gibi aramıştı.
"Günaydın. Kaldırmadım, öyle değil mi?"
"Yo, hayır." demişti Gonca onun sesini duymanın kendini ne kadar mutlu ettiğine şaşırarak.
"Emin misin? Sesin uykudan yeni kalkmış gibi geliyor."
"Sabah mahmurluğu sadece. Az sonra evden çıkacağım."
Bir anlık sessizliğin ardından Hakan, "Nasılsın?" diye sormuştu.
Gonca'nın hızlı atan kalbi daha da hızlanmış, kekeler gibi, "İ... İyiyim." demesine neden olmuştu. "Sen?"
"Ben de iyiyim. Hatta bana 'siz' demediğin için daha da iyi oldum."
Gonca gülünce Hakan da gülmüştü.
"Gece düşünüp düşünüp fikrini değiştireceğinden korkuyordum."
"Fikirlerimi o kadar kolay değiştirmem."
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten." diyen Gonca, ağzı kulaklarında, "Sen..." diye başlamıştı ama devam etmeye cesaret edemeyerek susmuştu.
"Evet... Ben?.."
"Sen... Sen, benimle flört mü ediyorsun?"
Hakan kısık sesle gülmüş ve "Galiba ediyorum." demişti. Gonca'nın sessizliği karşısında da, "Bu seni rahatsız mı ediyor?" diye sormuştu.
"Hayır. Hayır, sanırım... Sanırım buna alışabilirim."
Telefonun diğer ucunda Hakan'ın attığı kahkaha Gonca'nın heyecanla yüreğinin çarpmasına neden olmuştu.
"O zaman devam edip dün gece eve gittikten sonra seni aramamak için kendimi ne kadar zor tuttuğumu da söylemeliyim."
"Neden aramadın o zaman?"
"Hatice Hanım'la konuşabileceğini düşündüm. Sonra da uyuyabileceğini."
"Konuştum."
"Ne dedi?"
Gonca hala şaşkındı, üstelik şaşkınlığı sesine de yansıyordu.
"Çok... Çok normal karşıladı. Hatta senin niyetini söyleyince 'akıllı adam' dedi."
"O da çok zeki ve anlayışlı bir kadın. Ayrıca çok da marifetli."
"Yakında yemeğe çağırılırsan hiç şaşırma!"
"Ben de mecburen kabul ederim artık. Bütün o yemekleri yemek tam bir işkence olacak."
Gonca, Hakan'ın sözlerine gülmüştü. Sonra uzunca bir süre telefondan ses çıkmayınca, tereddütle, "Hakan?.." demişti.
"Efendim?"
"Şey... Hat kesildi sandım."
"Hayır. Sadece seni daha çok güldürmem gerektiğini düşünüyordum. Gülüşünün bağımlısı olabilirim."
Gonca; aralarında mesafeler yokmuş gibi, sanki erkek tam karşısındaymış gibi utanıp, "Hakan!.." diye fısıldamıştı.
"Hakan, dediğinde..."
Erkeğin yarım kalan cümlesi karşısında Gonca, tıpkı dün gece olduğu gibi, "Adın bu!" demişti.
"Öyle ama... Adımı senin ağzından duyduğum her seferinde beynim bunu sıradan değil de çok özel bir şeymiş gibi algılıyor. Sanki sadece seninle benim aramda söylenebilecek özel bir şey."
Gonca bir kez daha utançla, "Hakan!.." deyince de gülmüştü. "Sanırım seni utandırıyorum."
"Biraz."
"Çok masumsun. Ve sakın bana kaç yaşında olduğunu ve bir anne olduğunu hatırlatma! Bunları biliyorum. Hem..." Geriden bir telefon sesi duyulunca Hakan'ın cümlesi yarım kalmıştı. Sadece onun, "Hay Allah kahretsin!" dediğini duymuştu Gonca.
"Bunu açmam lazım! Seni, sonra ararım olur mu?"
"Tabii."
Hakan, "Öpüldünüz Gonca Hanım dersem fazla mı ileri gitmiş olurum?" dedikten sonra; sanki Gonca'nın gözleri kocaman bir vaziyette, şokla olduğu yerde kalakaldığını anlamış gibi ufak bir kahkahayla telefonu kapatmıştı.
Gonca, hastaneye varıncaya kadar da o şoktan çıkamamıştı.
"Bu gülümsemenin sebebini biliyorum sanırım."
Gonca, Nisan'ın alaycı sözlerine, "İnmiş." diyerek karşılık verdi.
"İyi hadi. Sanırım 'Gözün aydın!' demem gerekiyor, hım?.."
"Teşekkür ederim."
Nisan'dan alaycı bir karşılık bekleyen Gonca; arkadaşı, "Hele şükür!" deyince çok şaşırdı. "Kabullen işte böyle!"
Gonca, gülerken kızarmayı da başararak, "Peki efendim!" dedi.
Suzan, "Hakan Bey bir yere mi gitti?" diye sordu.
"İngiltere'de Suzan." dedi Gonca. "Konuşmuştuk ama... Ah! Sanırım o sırada sen lavabodaydın. Öğlene doğru aniden ortaya çıkan acil bir iş için gitmek zorunda kaldı."
"Akşam yemeğe gidemiyoruz." demişti Hakan ikinci arayışında. "Acilen İngiltere'ye gitmem gerekiyor."
"Ciddi bir şey mi?"
"Sayılmaz. Sadece benim orada olmam lazım."
"Anlıyorum."
"Dönüşte yeriz."
Gonca sesine de yansıyan bir gülümseyişle, "Sen gitmemiş olsaydın da akşama Nisan'a sözüm vardı zaten." dedi.
Kısa süren sessizliğin ardından, "Gonca Hanım, bir erkeğin egosunu nasıl yerle bir edeceğinizi doğrusu çok iyi biliyorsunuz." diyerek dalga geçmişti Hakan.
"Sizin egonuz için bu olsa olsa ufak çaplı bir sarsıntı olabilir Hakan Bey."
Hakan, telefonun diğer tarafında kıkırdamış ve "Kapatmak zorundayım." demişti. "Hava limanına giriyoruz."
"Tamam. İyi yolculuklar."
"Teşekkür ederim."
Gonca kendine engel olamadan, "İnince mutlaka haber ver!" demişti ve ortaya çıkan sessizlik karşısında tıpkı bir eş gibi konuştuğunu fark ederek dilini ısırmak istemişti.
"Tamam. Haber veririm."
Hakan'ın sesi, Gonca'nın içini ılık bir meltem gibi ferahlatmıştı.
"Acil olduğuna göre inşallah can sıkıcı bir şey değildir." diyen Suzan'a dönen Gonca, "Sanırım sadece büyük patronun halledebileceği işlerden biri." dedi. "En azından ben öyle anladım."
"Uçak ayarlamak da zor olmuştur. Öyle birdenbire olunca."
Nisan, Suzan'ın saflığına güldü.
"Suzancığım, bu zengin adamların özel jet gibi minik oyuncakları oluyor tatlım."
Suzan gözleri sonuna kadar açılmış bir halde, "Yani Hakan Bey'in özel uçağı mı var?" diye sordu. Diğer ikisi sadece gülmekle yetinince, "Hayatımda özel uçağı olan birini hiç tanımamıştım." dedi heyecanla. "Gerçi, hala da tanıyor sayılmam."
"Üzülme sen Suzan." dedi Nisan teselli edici bir sesle. O sırada kolunu da Gonca'nın omzuna atmıştı. "Evlendiklerinde Gonca, senin istediğin yere uçmana izin verir."
"Nisan!"
"Bu gece amma 'Nisan' dedin ha!" diyerek Gonca'yla dalga geçti Nisan.
"Söyleyene değil, söyletene bak; demişler öyle değil mi?"
"Haklısın. Bunları söyleten Hakan Bey. O olmasaydı seninle bu kadar uğraşamazdım."
"Nisan!"
"Bak işte, haklıyım."
"Nisan Hanım, sizin Kasım Bey'den intikam alma planlarınıza ne oldu?"
Gonca, elinde olsa Suzan'ın ağzını bantlardı çünkü böyle bir soru Nisan'ı daha çok kışkırtmaktan başka bir işe yaramazdı. Nitekim Nisan hafif kambur oturuşunu hemen düzeltti, bakışlarına yırtıcı bir ifade yerleşti.
Gonca, esefle, "Olamaz!" diye düşündü.
Dün gece Hakan'dan öğrendikleri yüzünden Nisan'ın olabildiğince Kasım Koçoğlu'ndan uzak durmasını istiyordu. O adam, tam da Nisan'ın nefret ettiği erkek tipine benziyordu. Bu, tabii bir artıydı. Nisan asla böyle bir adama ikinci defa dönüp bakmazdı. Yine de...
Nisan çok güzeldi, çok ama çok güzeldi. Gonca, Kasım gibi çapkınlıkta derece yapmış bir erkeğin böylesi bir güzelliği es geçebileceğini düşünemiyordu.
Can sıkıntısıyla, "İlk karşılaşmaları da geçmediğinin kanıtı zaten!" diye düşündü. Olur da Nisan, Kasım'ın dikkatini daha çok çeker ve Kasım'ın avlanmaya çıkmasına neden olur diye Gonca çok korkuyordu.
Evet; Nisan, erkekleri uzaklaştırma konusunda bir uzmandı ama bugüne değin Kasım kadar çapkınıyla karşılaşmadığı için bu uzmanlığın Kasım karşısında söküp sökmeyeceğini Gonca bilmiyordu. İşte en çok da bu yüzden korkuyordu.
Nisan kendinden emin bir biçimde, "Planlama aşamasını bitirmek üzereyim." deyince Gonca, "Nisan, lütfen!" diye yalvardı. "Bırak, her şey olduğu yerde kalsın."
"Bırakamam! Benimle yüzüme baka baka alay etti! Bunu bir oyun gibi gördüğü açıktı." Çenesini havaya kaldıran Nisan, "O oynamayı biliyorsa ben de biliyorum!" dedi.
"Ben sadece... Sadece üzülmeni istemiyorum."
Nisan, hesaplı bir gülümseyişle, "Merak etme!" dedi arkadaşına. "Bir üzülen olacaksa o ben olmayacağım!"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.12k Okunma |
502 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |