@majdafan
|
“Bir saniye olsun böyle sıyıracağını sanıyorsan, aklından zorun vardır oğlum!” dedi Kasım, elindeki çatalı sallayarak. Hakan kaşlarını kaldırdı. “Aklımdan zorum olduğunu kabul etsem?..” “Hiç şansın yok!” Kasım, önüne yeni konulan tatlıya çatalını batırıp ağzına kocaman bir lokma atıverdi ve hemen ardından gözlerini kapatıp, “Allah!.. Bu nefis olmuş!” diye inledi. Gözlerini açtığında, arkadaşının sırıtarak baktığını görünce başını kararlılıkla iki yana salladı. “Gerçekten hiç şansın yok! Bu kadar kolay olmaz!” “Az önce sana bu şehirde, hatta belki de bu ülkede yiyebileceğin en iyi kuzu çevirmeyi yedirmedim mi? Yetmedi... Şimdi de en iyi kadayıfı yediriyorum, daha ne olsun?” “Haklısın.” dedi Kasım, ağzına attığı kadayıfı yutmak üzereyken. “Ama...” Çatallı eliyle etrafı gösterdi. “Burada hesap kaç lira gelir ki? Bana yaptığım işin bedeli olabilecek bir rakam lazım!” Hakan dobra dobra, “Sana o bedeli ödüyorum!” dedi. “Ayrıca, buranın nesi varmış?” “Bura...” Kasım imalı bir biçimde etrafına bakındı. “Bir çeşit esnaf lokantasıymış!” “Biliyor musun Kasım? Sen bir çeşit züppesin!” “Eğer bana yeni açılan şu Fransız yemekleriyle ünlü lokantada yemek yedireceksen... Kabul, züppeyim! Çeşidine sen karar ver!” Hakan, sakince arkasına yaslandı. “Tanımayan biri duysa, seni o dediğin yerin yanından bile geçemeyecek sanır. Oysa senin kazandığını şu ülkede kaç avukat kazanıyordur?” “Mesele parada değil, parayı yemekte.” Kasım çatalını yeniden kadayıfa batırmadan önce hınzırca sırıttı. “Söz konusu ‘para yemek’ olduğunda, seninki benimkinden daha tatlı oluyor.” Hakan derin bir iç geçirdi. “Pekâlâ...” dedi. “Ne zaman istersen git orada yemek ye. Benden!” “Adamım benim!” diyen Kasım, bir an sonra gözlerini kırpıştırarak, “Ben mi?..” diye sordu. “Dur bir dakika! Neden ben gidiyorum? Sen gelmiyor musun?” “Ben Fransız yemekleriyle ünlü bir yere gidip de bir ton para veremem!” “Neden?” “Sosları Kasım, sosları! İğrenç!” Kasım sessizce arkadaşına baktı. Sonra da omzunu silkti. “Sen bilirsin. Ben de Biricik’i götürürüm.” “Biricik mi?” “Evet, Biricik!” “Bu, ‘Biricik’ dediğin, geçenlerde timsah kadar kalın derisi olduğunu söylediğin kadın olmasın sakın?” Kasım sakince, “Sadece mesleki bir çatışma!” dedi. “Öyle mi?” “Hı hım...” “Ya da belki sevgili Biricik’inin derisinin timsahınkinden daha ince olduğunu keşfetmişsindir.” Kasım sırıttı. “Saten gibi... Pürüzsüz ve yumuşak.” Hakan öne doğru eğildi. “Yemin ediyorum, bir gün bu hovardalık işi başına bela açacak.” “Hayat, kadınlar olmadan anlamsız.” “Evlen o zaman!” Kasım’ın gözleri büyüdü. “O kadar da anlamlı bir hayat istediğimi sanmıyorum!” “Dikkat et de kendine bir şey bulaştırma!” Kasım gözlerini devirdi. “On sekiz yaşımı geçeli çok oldu. O zaman bile tedbirliydim.” Hakan sessiz kalınca Kasım bunu fırsat bilerek, “Nevra’dan ne haber?” diye sordu. Hakan soğuk bir tavırla, “Ayrıldık.” dedi. Her ne kadar işe yaramayacağını bilse de bu tavır yüzünden Kasım’ın daha fazla soru sormasını engelleyebileceğini umdu ama elbette yanıldı. “Bir şey söyleyeyim mi?” “Söyleme!” “O kadını sevmemiştim.” “Sevmen gerekmiyordu. Tıpkı benim senin Biricik’ini sevmem gerekmediği gibi.” “O benim değil ve ayrıca onu tanımıyorsun!” Hakan sırıttı. “Mesele de bu. Tanıyacağım kadar uzun süre yanında kalmayacak çünkü onu bir an önce sepetleyeceksin!” “Senin yanında kalıyorlar da ne oluyor oğlum? Önünde sonunda hepsinden ayrılmıyor musun?” Hakan omzunu silkti. “Evlilik istiyorlar.” “Yapma ya!” dedi Kasım. “Ne kadar da şaşırtıcı! Kadınlar evlilik istiyor! Duyulmuş şey değil!” “Dalga geçme!” “Nasıl geçmeyeyim? Bir kadının seninle yatıyor olması onun evlenmek istemediği anlamına gelmez.” “Yani?...” “yani’si... Sen, uzun süreli ilişkiler kurarak onların bu isteklerini umuda çeviriyorsun.” “Adını bile bilmediğim kadınlarla yatmayı sevmiyorum.” Kasım güldü. “İşe başlamadan sorarsın olur biter.” “Ne demek istediğimi biliyorsun. Öyle gel geç ilişkiler bana göre değil.” “Evlen o zaman!” dedi Kasım, Hakan’dan alıntı yaparak. “Gel geç ilişki sevmiyor oluşum, o kadar kalıcı bir ilişki istediğim anlamına gelmez.” Kasım düşünceli gözlerle baktı. Hakan huzursuzlandı. “Ne var?” “Bence Güliz Teyze yavaş yavaş senin beynine sondaj yapıyor.” “Sondaj mı?” “Kesinlikle. Ve sen farkında olmadan bir de bakmışsın...” Kasım yan yana getirdiği ellerini birden iki yana açarak, “Puff!...” dedi. “Evlenivermişsin.” Hakan başını iki yana salladı. “Aklını kaçırmışsın! Annemin tarzı evlenmemi değil, ömür boyu bekâr kalmamı garantileyecek cinsten!” “Kadını suçlayamazsın! Bir tanecik evladının mürüvvetini görmek istiyor.” “Yeşilçam müsveddesi gibi konuşmayı kes!” “Ama öyle!” Kasım tabağını öne iterek geri yaslandı. Bunu bir işaret gibi algılayan Hakan elini sallayarak hesabı istedi. “Kadınlar kararlı yaratıklardır.” diye devam etti Kasım. “Kafalarına taktıkları bir şeyin peşinden ısrarlı bir biçimde giderler. Ve bana sorarsan Güliz Teyze bu konuda diğer kadınlara da hocalık yapabilir. Sadece biraz taktik yetersizliği var.” “Sahi mi?” diye alay etti Hakan. “Birinin ona senin öyle hanım hanımcık kızlardan hoşlanmadığını söylemesi lazım, hayattan ne istediğini bilen kadınların peşinde dolaştığını da.” “Yani annemin ufku genişlediğinde ben de hemen evleneceğim, öyle mi?” “Bence öyle.” Hakan Kasım’a baktı, baktı; en sonunda, “Zırvalıyorsun!” dedi. “Gör, bak! Kafana yatan bir kadın olsa, bir dakika durmaz evlenirsin.” Daha bu sabah düşündüklerini hatırlayan Hakan, “Gerçekten zırvalıyorsun!” derken, bu kez homurdanıyordu. “Ben evlenmeyi düşünmüyorum, tıpkı senin gibi.” Kasım, masanın üzerine eğildi. “Benim gibi değilsin! Sana sebebini söyleyeyim mi: Ben ‘evlilik’ hakkında ‘Düşünmüyorum.’ diyecek kadar bile konuyu düşünmem!” Hakan tam cevap verecekti ki “Hakan Bey, hesabı istemişsiniz.” diyen ses dikkatini dağıttı. “Davut Abi!...” diyen Hakan ayağa kalkıp lokantanın sahibinin elini sıktı. “Rahatsız olmasaydınız... Lütfen!” “Rahatsız olmadık, zaten kalkma vaktimiz gelmişti.” dedi Hakan ayaklanan Kasım’a bakarak. “Başka bir arzunuz var mıydı Hakan Bey?” “Yok, Davut Abi; her zamanki gibi her şey mükemmeldi!” Kasım, “Kesinlikle!” diyerek konuşmaya katıldı. “Hele kadayıfınız, enfesti!” Lokanta sahibi memnun bir gülümsemeyle, “Afiyet olsun!” dedi. Hakan, cebinden çıkardığı paranın bir kısmını adamın elindeki kutuya sıkıştırdı. “Ama... Ama bu çok fazla Hakan Bey!” “Yediklerimiz için az bile!” dedi Hakan. “Ayrıca bu bir kutlama yemeğiydi.” “Yoksa... Hayırlı bir iş mi var?” Hakan, Kasım’ın kıkırdamasını duymazlıktan gelerek, “Öyle bir şey değil.” diye karşılık verdi. “İşle ilgili.” “Anladım. Hayırlı olsun, bereketi bol olsun. Bu ülkenin senin gibi adamlara ihtiyacı var Hakan Bey.” “Hepimize ihtiyacı var Davut Abi, hepimize...” derken kapıya doğru yürümeye başlamıştı. Kolonya uzatan delikanlıya istemediğini belirten bir baş hareketi yaptıktan sonra kapıyı tutan adama, “Sağ olasın Davut Abi.” dedi. “Uğurlar olsun Hakan Bey, yine bekleriz.” “Eyvaallah!...” Kasım, Hakan’ın arabasının yanına gelince başını çevirip sağa sola baktı. “Ne var?” diye sordu Hakan. “Şu ıssızlığa bak! Kuytu ve karanlık.” “Korktun mu?” “Bence sen biraz korkup yanından o iki izbandutu ayırmasan daha iyi olur.” “Bu gece de onlara izin verdim ama söz yarın sabah ilk iş Savaş ve Barış’a sevgilerini iletirim.” “O ikisini yanından ayırma! Hele de bugünden sonra!” “Sakin ol. Değişen bir şey yok.” Kasım, Hakan’ın kafasına ufak bir yumruk attı. “Değişmeyen senin kalın kafan! Bugünkü anlaşmayla uzun süre gündemi meşgul edeceğinin farkında değil misin? Herkes peşinde olacak.” “Daha kimsenin bir şey bildiği yok.” “Bugün yok! Bir hafta ya da on gün sonra olmayacağını mı sanıyorsun? Zaten, Münir Bey önümüzdeki hafta bugün, beraber açıklama yapmanızı istemedi mi?” Hakan sessiz kaldı. “Bak...” dedi Kasım. “Rica ediyorum, dikkatli ol! Zenginliğin bir güç olduğu kadar bir zayıflık olduğunu unutma!” “Tamam!” dedi Hakan. Sesinden pes ettiği belli oluyordu. “Dikkatli olacağım.” Kasım sırıttı. “Nasıl bitirdik ama işi!” “Sayende...” “Ben her şeyi yasal bir platforma oturttum sadece. Fikir ve strateji sana aitti.” “Ve ekibime.” “Kardeşim biraz kibirli olsan ölür müsün?” Hakan gülerek arabanın kapısını açarken, “Sen varken ihtiyaç duymuyorum.” diyerek arkadaşına sataştı. “Hadi oradan!” diyen Kasım güldü ve arabanın önünden dolaşarak yolcu koltuğuna bindi. “Sağ ön gerçekten mahvolmuş.” “Hatırlatma!” diye homurdandı Hakan. Arabayı park yerinden çıkarırken, “Bu ehliyetsiz veletler ciddi sorun!” diyen Kasım’a anlaşılmayan bir şeyler geveleyerek yanıt verdi. “Peki, çocuğun annesi ne dedi?” “Bir şey demedi çünkü onunla konuşmadım.” “Neden?” “Çocuğun yanındaki aptal sarışın, kadının kalbi olduğunu söyledi. Olayı alıştıra alıştıra anlatmak gerekirmiş.” Kasım kısa süren sessizliğin ardından, Hakan’ın saatler önce anlattıklarını anımsayarak, “Yani sen şimdi hiç hatan olmadığı bir kazanın tüm bedelini üzerine mi almış oldun?” diye sordu. Hakan omzunu silkti. “Bak...” dedi Kasım ciddi bir ifadeyle. “Bu kafa iyi bir yere gitmez. Hukuki danışmanın olarak böyle kararların senin sonunu hazırlayacağını hatırlatabilir miyim?” Hakan güldü. “Yine zırvalıyorsun.” Kasım arkadaşına hiç aldırmadan, “Böyle bir durumda yanında olmayacağımı sana hatırlatmak isterim.” dedi. “Korumam gereken bir adım var.” “Bilmez miyim?” dedi Hakan. “İlkokul üçte, Pelin denen havuç kafalı kızın saçlarını, ‘Ben çektim’ diyerek benim yerime dayak yediğinden beri senin ne mal olduğunu biliyorum. Hatta lise sonda kızlarla parkta buluşmak için gece evden kaçtığımızda, babama bunun senin fikrin olduğunu söylediğinden beri biliyor da olabilirim.” “Anladık.” dedi Kasım. “Yemedin.” “Yiyecek bir şeyle ortaya çıkmış olsaydın neyse.” “Bak Hakan...” “Geliyor!..” “Dalga geçme de dinle! Bu kazanın giderleri belki saçma bir çıkış noktasıydı ama şunu bilmen lazım. Bugünkü satın almayla ciddi bir mali yükün altına girmiş oldun. Ciddi anlamda profesyonelce yönetim olmazsa, her şey birbirine girebilir.” “Bilmediğimi mi sanıyorsun?” “Bildiğini elbette biliyorum. Fakat sana arkadaşın olarak, duygusal kararlar vermemen gerektiğini hatırlatmak isterim. Şirketler el değiştirdiklerinde en aşağısı bunu fark etmez. Bu bir avantaj. Eğer genelde bir değişim yaratmak istiyorsan kararlı olmalısın. Özellikle de tepedeki kemikleşmiş kadroya karşı.” “Biliyorum. Direnmedikleri müddetçe kimseyi yerinden oynatmayı düşünmüyorum. Ekibim hazır. Ne istediğimi biliyorlar. Ona göre davranacaklar.” Hakan susunca Kasım onun kararlılıkla kasılan yüzüne bakıp, “Sonra...” dedi. “Sonra...” Hakan dönüp en yakın arkadaşına sırıttı. “Onu da sonra düşünürüz.” |
0% |