
Sebastian, İsabella'nın elini sımsıkı kavramıştı. Bu basit dokunuşla bile ruhu kadına doğru akıyor; yakınlığı, aklını başından alıyordu. Belki de bu yüzden onun birdenbire durup, "Ne için tebrik ettiniz?" diye sorması karşısında, gerçekten anlamadığı için, "Anlamadım?" demiş olabilirdi.
"Mathilda ve Samuel'i? Ne için tebrik ettiniz?"
Sebastian sırıttı.
"Sonunda bekçi köpeğin boynuna tasma takılmasına izin vermeye karar vermiş."
İsabella hırsla, "Ona 'bekçi köpeği' demeyin!" diye başladı. "O... Ne dediniz?"
Sebastian, ilerideki sehpanın üzerinde duran fitilli lambanın İsabella'nın değişken ifadelerini görmesine tam olarak izin vermemesi yüzünden üzüntü duydu. Yine de tüm hatlarına yayılan şaşkınlığın yerini gülümsemeye bıraktığı o anda kadının can yakacak kadar güzel cazibesini görebiliyordu.
"Gerçekten mi? Tanrı'm, inanamıyorum! Gerçekten mi?"
Onun güzelliğine dalan Sebastian'ın sessizliği, İsabella'nın sevincini etkilemiş görünmüyordu. Tekrar tekrar, "Tanrı'm!.." diyordu. "Tanrı'm!.."
Sesi titremeye başlayınca, "Ağlamıyorsun, değil mi?" diye sordu Sebastian.
"Hayır! Hayır, sadece çok mutluyum! Samuel için..." Başını iki yana salladı. "O kadar zaman sabretti ki ve o kadar zaman direndi..." Ellerini küçük bir kız gibi çırptı. "Çok mutluyum, çok!.."
Sebastian, o mutluluğu daha iyi görebilmek için İsabella'ya bir adım daha yaklaştı. Kadının benzersiz güzellikteki gözleri ışıl ışıldı, o ışıltı ne kadar yakın olduklarını gördüğünde yerini telaşa bıraktı. "E-ekselansları..." diye başladı ama devamında konuşmaya fırsatı olmadı. Bir anda kendini duvarla erkeğin yapılı bedeni arasında sıkışmış bulmuştu. Dudaklarının üstünde hissettiği dudaklar sıcak ve sertti. Elleri, kendiliğinden yükselip erkeğin saçlarının arasına dalıverdi. Bedeni, aralarındaki çekimin sonunda nasıl zevk aldığını hala çok iyi hatırladığı için kendini gönüllü bir teslimiyetle Sebastian'ın sert bedenine yapıştırmıştı.
Sebastian, dudaklarını İsabella'nın yüzünde minik öpücükler bırakmak için geri çekti. Bir taraftan da İsabella'ya kesik nefesiyle "Lütfen!" diye yalvarıyordu. "Lütfen beni kendinden uzaklaştırma!"
İsabella, yüzünde dolaşan dudaklara rağmen, "Uzaklaşan sizdiniz." demeyi başardı.
"Beni kovmuştun ama kovmasan da uzaklaşmak zorundaydım! Buna mecburdum! Ben... Ben sana ne diyeceğimi bilmiyordum. Hala da... Hala da bilmiyorum."
Kadının yumuşak bedenini kollarının arasına iyice çeken Sebastian, yüzünü onun boyun çukuruna gömdü ve İsabella'nın hiç beklemediği bir şey yaptı: "Beni affet!" diye yalvardı. "Ne olur affet!" İsabella'nın kendini geri çekmek istemesini bir reddediş gibi algıladığı için, "Lütfen!" dedi. "Ben... Ben..."
İsabella, onunla karşılaştıklarında ne konuşabileceklerini çok düşünmüş ama düşüncelerinin birinde bile Sebastian'ın ilk başta neredeyse yalvarırcasına özür dileyeceğini düşünmemişti. Ona nasıl bir yanıt vermesi gerektiğin bilmediği için, "Bunları burada konuşmayalım." diyerek vakit kazanmaya çalıştı.
"Yerin hiçbir önemi yok!"
"Belki öyle ama yine de merdiven sahanlığından daha rahat ve özel bir yeri tercih ederim."
İsabella'nın bir cevap beklemeden merdivenlere doğru yürümesi karşısında Sebastian'ın yapabileceği bir şey yoktu. Üst kata çıkarken onu takip etti.
İsabella'nın peşinden girdiği odayı hemen hatırlamıştı: Bu küçük çalışma odası, aynı zamanda da atölye sayılabilecek yerde İsabella'yı ilk defa öpmüştü. O gün buraya nasıl ön yargılarla geldiği, ona nasıl saygısızca davrandığı son on günde tekrar tekrar hatırladığı şeylerden biriydi. O zaman İsabella'nın Elizabeth için bir tehdit olduğunu düşünmüştü. Oysa İsabella, Elizabeth'in annesiydi.
İsabella, farklı yerlere konulmuş birkaç lambanın mumlarını yaktığında oda aydınlandı.
Sebastian; onun son mumu da yaktıktan sonra doğrulmasını, omuzlarını saran şalı bir kenara bırakmasını, sonra da derin bir nefesle kendine doğru dönmesini sabırla bekledi. Onunla yüzleşmek istediğinden emin değildi ama bunun kaçamayacağı bir gereklilik olduğundan emindi.
İsabella; Sebastian'a doğru döner dönmez onun yüzünün daha sert ve zayıf göründüğünü fark etti. Yine de yakışıklıydı, çok yakışıklıydı ama içinde büyüyen ateşin ya da kalbinin göğüs kafesini zorlayarak hızlanmasının nedeni onun yakışıklılığı değildi. "Garip!" diye düşündü. "İnsan; aşkın baharla, kelebeklerle geleceğini sanır. Soğuk kış günleri ve yarı karanlık odalar, akla başka başka şeyler getirmeli!" Kederle, insanın duygularına efendi olamayacağını o anda fark etti yoksa Sebastian St. James'e, kocası olan bu yabancıya, her şeye rağmen nasıl aşık olmuş olabilirdi?
Ruhunu sarsan kabullenişi hissettirmemeye çalışarak baktığı adam, şapkasını çalışma masasının üstüne gelişigüzel bir şekilde koymakla meşguldü. Bu akşam üzerine pelerin ya da palto almamıştı. Beyaz gömleğinin üzerine giydiği uzun redingotu geniş omuzlarını sarıyor, beline doğru incelerek aşağı iniyordu. Son modaya uygun bağlanmış boyun bağı; özenli, olgun ve medeni görünümünü tamamlıyordu. Konuşmaya başladığında onun az önce aşağıda kaldıkları yerden devam edeceğini sanan İsabella, "Bugün Elizabeth'in takdimi gerçekleşti." demesi üzerine şaşkınlık ve heyecanla sesinin yükselmesine engel olamadı: "Bugün mü?"
Tavrı, Sebastian'ın ufak bir kahkaha eşliğinde başını sallamasına neden oldu. Kendini İsabella'dan gelecek onlarca soruya hazırladı ama o, üzgün sayılabilecek bir tebessümle düşüncelere dalmış gibi görünüyordu. Sebastian, kendine engel olamadan, "Neler olduğunu sormayacak mısın?" dedi. "Nasıl geçtiğini bilmek istemiyor musun?"
"İstiyorum! İstiyorum tabii!"
"O zaman neden sormuyorsun?"
İsabella'nın sessizliği karşısında Sebastian, "Neden sormuyorsun?" diye üsteledi.
"Korkuyorum!" diyen İsabella, kollarını bedeninin etrafına sararak savunmasız gözlerini Sebastian'a dikti. "Çok korkuyorum!"
Sebastian, İsabella'ya doğru bir adım atarak, "Neden?" diye sordu. Sesinden bu yanıtı ne kadar beklenmedik bulduğu anlaşılabiliyordu.
İsabella başını öne eğdi ve "Sanki..." dedi. "Sanki onunla ilgili konuşursam her şey bir rüyadan ibaret olacakmış gibi geliyor. Sanki her an uyandırılacakmışım gibi... Sanki... Sanki yeniden koparılacakmışız gibi hissediyorum. Sanki..."
Erkeğin ellerini omuzlarında hissettiği için histerik bir hale dönmeye başlayan konuşmasına daha fazla devam edemedi.
"Bana bak İsabella!"
Hiç istemese de Sebastian'ın şefkatle dolu ricasını reddedemediği için gözlerini kaldırdı. Erkeğin bakışları da en az sesi kadar şefkat doluydu.
"Şş!.. Ağlama!" dedi Sebastian, o ana kadar ağladığını fark etmeyen İsabella'ya. "Korkma da! Korkacak bir şey yok, artık yok! O senin kızın İsabella! Elizabeth senin kızın!"
İsabella, kirpikleri titreyerek gözlerini yumdu. O sırada dudakları da bir şükür duasıyla kıpırdıyordu. Sebastian, dayanamayıp o güzel dudaklara minik bir öpücük kondurdu.
İsabella'nın gözleri, kapandığı hızla geri açıldı ve erkeğin dudaklarına, sonra da yüzünün tamamına yayılan gülümsemeye bakakaldı.
"O bizim kızımız İsabella." dedi Sebastian. "Ve ben bir kez daha onun senden koparılmasına izin vermeyeceğim!"
İsabella, duyduğu minnetle farkında olmadan dizlerini kırdı.
"Teşekkür ederim, çok teş..."
Sebastian'ın dirseklerinden tutup onu hızla yukarı çekmesiyle sözleri yarım kaldı. Erkeğin yüzündeki gülümseme yerini korkunç bir öfke karmaşasına bırakmıştı.
"Bir daha böyle bir şey yapma!"
"Ne-Ne yapmayayım?"
"Benim karşımda dizlerini kırma! Eğilme! Kimsesinin karşısında eğilme! Sen.. Sen..."
Sebastian, sanki öfkesini kontrol etmekte zorlanıyormuş gibi İsabella'yı bırakıp arkasını döndü. Birkaç adım ötedeki pencereye gidip soğuk camına alnını yasladı.
İsabella, birkaç saniye sonra ellerinden birini onun gergin omuzlarına koydu, diğerini de yumruk yaptığı ellerinden birinin üzerine. "Seni kızdırmak istememiştim." dedi. "Böyle bir niyetim yoktu."
Sebastian, inler gibi bir ses çıkararak İsabella'ya dönüp onu kollarının arasına çekti. Yanağını onun başına yaslarken, "Lütfen benimle özür diler tonda da konuşma!" diye yalvardı. "Özür dilemesi gereken kişi benim! Benim! Yanlış yapan benim! Seni çocuğundan ayıran benim!"
İsabella'nın itiraz edeceğini anlayınca ona fırsat vermeden, "Evet, benim!" dedi. "O gece seni bir görevi yerine getirerek acımasızca aldıktan sonra arkasına bakmadan giden de benim! Eğer gitmeseydim, kalsaydım bunların hiçbiri yaşanmazdı."
"Bunu bilemezsin!" diye fısıldadı İsabella. Sebastian'ın kollarının arasından ayrılıp kendini geri çekti. "Ne olacağını bilemezsin."
Sebastian dudaklarında acı bir gülüşle, "Haklısın." dedi. "Belki o zaman annem yerine seni kovan ben olurdum."
İsabella başını şiddetle iki yana sallarken, "Kastettiğim bu değildi!" diye itiraz etti. "Hiçbirimiz sınanmadığımız bir şeyle ilgili sınanmışız gibi fikir yürütemeyiz. Olaylar farklı gelişseydi ne yapacağımızı bilemeyiz çünkü o zaman da anı yaşarken şu o durduğumuz yerden, yani gelecekten, geçmişe bakma şansımız olmazdı."
"Yine de orada, yanında olmalıydım!"
"Evet, olmalıydın ama değildin. Bu gerçeği değiştiremezsin! Üstelik sen henüz daha o kadar gençken düşesin eğilmeyen iradesi karşısında durabileceğini sanıyor musun?"
"Belki durabilirdim." diyen Sebastian'ın gözleri keder doluydu. "Ama bunu da hiç bilemeyeceğiz, öyle değil mi?"
İsabella, elini Sebastian'ın koluna koydu.
"Olan oldu artık, değiştiremeyeceğimiz şeyler üzerinde konuşmayalım."
Sebastian, kolundaki zarif elin sahibine hayranlıkla baktı. Sonra o eli dudaklarına götürüp İsabella'nın içini ürperten öpücüklerle defalarca öptü. .
"Nasıl bu kadar yüce gönüllü olabildiğini aklım almıyor İsabella? Nasıl unutabilirsin, nasıl affedebilirsin?"
"Unutmuyorsun ama hiçbir acı insanın içinde ilk günkü tazeliğini korumuyor. Affetmek... Affetmek kolay değil ama öfkeyi de içinde hep aynı kuvvette duyamıyorsun."
"Ben... Ben duyardım! Kendime ne kadar öfkeli olduğumu anlatacak kelimelerim yok!"
"Çünkü gerçeği yeni öğrendin, bu yüzden öfken de yeni."
İsabella'nın elini usulca bırakan Sebastian, İsabella'nın çalışma masasının önündeki sandalyeye oturdu. "Başından beri bildiğim gerçekler de vardı." derken dirseklerini dizlerinin üzerine koyarak bedenini öne eğmişti. Bakışlarını İsabella'dan kaçırarak, "Yıllar boyunca o gece o odada bırakıp gittiğim kız için pişmanlık duydum." dedi. "Annem onun yaşı hakkında yalan söylemiş olsa da o gece o kıza yapılanlar, şerefli bir erkeğin yapacağı şeyler değildi."
İsabella, onu teselli edecek ya da acısını hissettiği vicdan azabını hafifletecek sözcükleri kendine sakladı çünkü bazen bu duyguları yaşamadan onlardan kurtulmak mümkün olmazdı.
"Uzun yıllar boyunca hastaydım İsabella." diyen Sebastian başını kaldırıp İsabella'ya baktı. "Çocukluğumdan beri baş ağrısı çekiyordum ama yıllar içinde bu ağrılar tarif edilemez şekilde şiddetini arttırdı. On sekiz yaşıma geldiğimde ağrılarla birlikte bazen gözlerim de görmemeye başladı. Korktum, saklamaya çalıştım ama bu saklanabilecek bir şey değildi. Tabii düşes hemen anladı ve benim mutlaka evlenmem gerektiğini söyledi."
İsabella şaşkınlıkla, "Neden?" diye sordu.
"Çünkü..." diye başlayan Sebastian, alaycı olduğu kadar acı bir kahkaha attı. "Çünkü benim öleceğimi düşünüyordu. Ben ölürsem ve babam da düşesten erken ölürse o zaman kendisine ne olacağını elbette bilemezdi. Eğer bir torunu olursa, erkek bir torunu..."
"A-Aman Tanrı'm!"
Sebastian, İsabella'nın hayret ve dehşetle açılmış güzel gözlerine bakarak güldü.
"Düşes, böyledir işte! Bütün zerrelerinden duygu alınmıştır onun. Bir varis, tüm sorunlarının çözümü için uygundu ve onun için her şey bu kadar basitti."
"Böyle bir şeyi sen nasıl kabul edebildin?"
"İlk başta etmedim ama düşes oldukça ikna edici olabiliyordu. Her açıdan uygun bir kız bulduğunu, bütün görüşmelerin yapıldığını, evlilik anlaşmasının hazırlandığını ve vazgeçersem kızın itibarının yerle bir olacağını söylediğinde mecburen kabul etmek zorunda kaldım. O sıralar baş ağrılarım o kadar artmıştı ki açıkçası hiçbir şey umurumda değildi. Müstakbel eşimin ismini bile sormadım, düşes yanımda 'Charlotte' deyip durmasa onu da bilmezdim. Zaten önemli de değildi. İlgilendiğim tek şey yaşıydı. Kızın yaşı! Lanet olası yaşı! Ve düşes bunu çok iyi biliyordu ve bana yine de yalan söyledi!"
"Neden yaşı?"
"Eğer gerçekten ölürsem ardımda olacakları kaldırabilecek olgunlukta birisinin kalmasını istedim. Olur da düşesin umduğu gibi bir çocuk olursa onu koruyabilsin istedim."
İsabella, "Ama ben on beş yaşındaydım!" dedi.
"Yüce Tanrı'm!" diye inleyen Sebastian, "Yemin ederim, on gün önceki o gece... O gece buradan ayrılmadan önce sen söyleyinceye kadar evlendiğim kızın yirmi yaşında olduğunu sanıyordum çünkü düşes öyle söylemişti. Benden bir yaş büyük olman gerekiyordu İsabella!" Acıyla İsabella'ya bakan Sebastian keder denizinde boğuluyormuş gibi görünüyordu. "O gece söylediğin o kadar doğruydu ki! Benim sana yaptığım şey tecavüzden farksızdı! İçten içe bunu hep bildiğim için kendimi asla affetmedim! Ama sana yemin ederim İsabella, yemin ederim... On beş yaşında asla olduğunu bilmiyordum!"
İsabella, adamın acı çeken yüzüne daha fazla bakamayarak bakışlarını yere indirdi ve sakince, "Sana inanıyorum." dedi.
Oluşan sessizlikte İsabella başını kaldırıp yeniden Sebastian'a baktı. Sebastian elini uzatınca birkaç ürkek adımla yaklaşıp kendi elini onun avucuna bıraktı. O kadar yakınlardı ki İsabella ayakta olduğu için Sebastian başını geriye atıp İsabella'nın yüzüne ancak bakabildi ve "Neden?" diye sordu.
"Ne, neden?"
"Neden kolaylaştırıyorsun? Her şeyi zorlaştırmak için o kadar çok şeyin var ki!"
"Zorlaştırdığımda elime ne geçecek?" diye soran İsabella, önce tereddüt etse de elini uzatıp Sebastian'ın alnına düşen saçını geriye itmekten kendini alamadı. "Ayrıca bu bir hesap kitap işi değil. İstesem de yapamam, zorlaştıramam çünkü ben buyum, böyleyim."
Onu kendine doğru çekip başını göğüs kafesine yaslayan Sebastian, "İyi böylesin!" dedi. "Bunun için kime minnet duymama gerektiğini bilmiyorum ama iyi ki böylesin!"
İsabella, bu sefer hiç çekinmeden onun saçlarını okşadı ve cevabını merak ettiği soruyu sordu.
"Artık iyi misin?"
"İyiyim."
"Sorduğum baş ağrıların. Yani... Yani artık ağrımıyor mu ya da..."
Sebastian, elbisesinin üstünden göğüslerinin altına doğru öpücükler kondururken konuşmak zor olsa da İsabella, "Ya da zaman zaman mı ağrıyor?" diye sormayı başarabildi.
Sebastian, öptüğü yerlere burnunu ufak ufak sürterken, "İtalya'da bir hekim olduğunu duymuştum." diye başladı. "Gözleri doğuştan değil de sonradan görmeyenleri iyileştirdiği söyleniyordu. Aslında detaylı bir araştırma yapmamıştım ama seninle evleneceğimiz günün sabahında yine şiddetli bir ağrının ardından görmeyince kararımı verdim. O gece..." Sebastian, başını geriye atıp üzgün gözlerle İsabella'ya baktı. "O gece süreci hızlandırmış oldu. Ben... Ben o gün ne sunakta ne de gece yatak odasında seni tam olarak görebildim. Benim için bir silüetten ibarettin. Tek derdim; sen anlamadan, kimse anlamadan günü ve geceyi tamamlamaktı."
İsabella; kendi yaşadığı acıları bir kenara bırakarak adamı anlamaya çalışıyor, anladıkça da onun için üzülüyordu.
"Sonra?.. İtalya'ya mı gittin?"
"Evet. O doktoru buldum ve iyileştim."
"Nasıl?"
"Doktor İtalyan'dı ama tedavi yöntemini İsatanbul'a yaptığı yolculuklardan birinde oradaki bir hekimden öğrenmişti. Yaban kavunu, diye adlandırılan bir bitkiyle tedavi oldum. Riskliydi ama her şeyi göze almıştım."
İsabella merakla, "Yani bu şekilde gözü görmeyen herkesi tedavi edebiliyor mu?" diye sordu.
Sebastian gülümsedi ve "Hayır canım." dedi ve bu basit sevgi sözcüğüyle İsabella'nın içine ılık ılık bir şeyler aktığından habersiz devam etti: "Sadece görme kaybı baş ağrısıyla birlikte varsa işe yarayan bir tedavi bu. Hatta bazen bu durumdaki hastalarda bile işe yaramadığı oluyormuş. Tanrı'ya şükür ki bende işe yaradı."
"İyi ki işe yaramış!"
İsabella'nın içten bir dua gibi söylediği sözler Sebastian'ı duygulandırdı. "Sen nasıl bir şeysin İsabella? Nasıl bir yüreğin var?" dedikten sonra İsabella'nın cevap vermesine fırsat vermeden onu kucağına çekip öptü, onunla ilgili ne hissediyorsa hepsini bu öpücüğe kattığından habersiz öptü.
Bir süre sonra İsabella, yüzünü Sebastian'ın boynuna gömerek onun ismini fısıldadı.
"Efendim canım?"
"Elizabeth?.."
Sebastian, keyifli bir kahkaha attı.
"Bakıyorum da sonunda cesaretini toplayabildin. Artık korkmuyor musun?"
Dudaklarını ısıran İsabella, "Korkuyorum." dedi. "Hem de deli gibi! Ama yine de onu, Elizabeth'i, kı..."
"Korkma İsabella! Söyle lütfen! Rahatça söyle, o senin kızın!"
Yutkunan İsabella derin bir nefes aldıktan sonra, "Elizabeth'i, kı-kızımızı merak ediyorum." dedi ve cesareti karşısında Sebastian dayanamayıp kucağındaki bu muhteşem kadına hızlı bir öpücük verdi. Sonra da coşkuyla, "İnanılmazdı! Muhteşemdi!" dedi. "Her zamanki gibi gurur kaynağımdı!"
"Gerçekten mi?"
Sebastian gözlerinin için mutluluktan parıldayan kadına, "Gerçekten." diye yanıt verdi ve İsabella, "Ne olur anlat!" diye yalvarınca da ömründe bir kadına istemediği tek bir cümle kurmamış olan Sebastian St. James, kendini asla anlatmak istemeyeceği ve anlatıldığında da dinlemeyeceği şeyleri İsabella'ya anlatırken buldu ve en sonunda, "Kızımız kraliçe de dahil orada bulunan herkesin gözlerini kamaştırdı. Her zaman çok güzeldir ama senin diktiğin elbiseyle güzelliği taçlanmıştı." diyerek sözlerini tamamladı.
Ellerini yüzünün önünde birleştiren İsabella, yüzünü yukarı doğru kaldırıp, "Şükürler olsun Tanrı'm!" dedi.
"Balosu da önümüzdeki hafta."
"Önümüzdeki hafta mı?" diyen İsabella'nın kaşları endişeyle çatılmıştı. "Kıyafeti çoktan hazır ama son bir prova daha alsak iyi olur ve kesinlikle..."
İsabella; Sebastian'ın, "Senin de orada olmanı istiyorum." demesi üzerine cümlesini, "A-anlayamadım?.." diyerek kesmiş oldu.
"Sen onun annesisin. Böyle bir günde yanında olmak hakkın!"
İsabella, Sebastian'ın kucağından ayağa fırladı.
"Olmaz!"
Sebastian kaşlarını kaldırdı.
"Neden olmaz?"
"Be-Ben balolara katılmam!"
"Bunu elbette biliyorum yoksa seni fark ederdim."
"Balolara davet edilmediğim için değil, seninle karşılaşma riskini göze alamadığım için katılmıyordum!"
Sebastian da ayağa kalkıp İsabella'nın tam karşısında durdu.
"Bu sorun ortadan kalktığına göre başka bir engelin kalmadı demektir."
Başını iki yana sallayan İsabella, acı çeker gibi, "Yapamam!" diye inledi.
"Neden?"
"Anlamıyor musun? Şimdiye kadar bu tür bir etkinliğe katılmayıp şimdi birdenbire Elizabeth'in balosunda boy gösterirsem, ne olacağını sanıyorsun? Dedikodular alıp başını yürüyecektir."
"Neyle ilgili dedikodular?"
"Herkes beni senin metresin sanacak!"
Ufak bir kahkaha atan Sebastian, "Kimin umurunda?" dedi. "Ayrıca herkes çok iyi bilir ki ben metreslerimi evime asla sokmam!"
İsabella, bir an için ona bakakaldı. Başka kadınlardan ne kolay bahsediyordu, metreslerinden... Düşüncelerinden arınmak için başını iki yana salladı. Bunlar şu an için üzerinde durulacak şeyler değildi.
"Ayrıca..." diye devam etti Sebastian. "Hiçbir koşulda insanların ne düşüneceğini tahmin edemezsin." İsabella'ya iyice yaklaşarak, "Ama istersen tüm dedikoduları susturacak bir yol biliyorum." dedi.
"Nasıl bir yol?"
"Kapıda misafirleri beraberce karşılayabiliriz. Düşesim olarak yanımda durabilirsin."
"Bu... Bu hiç komik değil!"
Dikkatle İsabella'nın dehşete kapılmış gibi görünen yüzünü inceleyen Sebastian, "Ben ciddiyim." dedi.
Istırap çeker gibi başını iki yana sallayan İsabella, "Bunun imkansızlığını göremiyor musun?" diye hırçınlıkla sordu.
"İmkansız de..."
"Lütfen ısrar etme!" diyerek erkeğin sözünü kesen İsabella, "Kızımın bu en özel gününe tüm İngiltere'yi sallayacak bir skandalla gölge düşüremem!" dedi. "Bunu yapamam!"
Sebastian, kadının haklılık payını kabul ederek, "Pekala..." dedi. "Bundan şimdilik vazgeçebilirim ama her koşulda o salonda senin de olmanı istiyorum İsabella. Eminim Elizabeth de benim gibi düşünecektir."
İsabella, ciddi bir yüzle, "Bunu düşüneceğim." deyince Sebastian kahkahalarla gülmek istedi. Yıllar boyunca sosyal ortamlarda beraber görülebilmek için davet bekleyen onca kadının intikamını İsabella, tek başına almayı başarıyordu. Kadına, "Bu meseleyi hallettiğimize göre, iznini rica ediyorum." dedi.
İsabella, gözlerini kırpıştırarak, "Gidiyor musun?" diye sordu.
Sebastian, "Evet." dedi. Dudaklarında ve yüzünde Stone'un hiç bırakmadığı çapkın gülümsemenin izleri oynaşırken, "Ama istiyorsan kalabilirim." dedi.
Erkeğin iması yanaklarının kızarmasına neden olsa da yine de İsabella kendini kahkaha atmaktan alamadı. Sonra da kendine bir parça rahat olma izni vererek onu, "İyi geceler Sebastian." diyerek yolcu etti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.71k Okunma |
221 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |