@majdafan
|
"İyi günler Madam." Doktor başıyla selam verip kapının ardında gözden kaybolmasıyla İsabella'nın rahat bir nefes alarak gözlerini yumması bir oldu. Başını arkaya atıp duvara yasladı. "Tanrı'm! Bu nasıl bir gün böyle?" Derin bir iç çekti ve bir başına olduğu şu anda bile bastırmaya çalıştığı duyguları yüzünden kendini sıktığını fark etti. Kalbine, daha kötüsü ruhuna karamsarlık çökerken isyanla, "Neden hayatta en mutlu olunması gereken anlar en acı anlara dönüşüyor?" diye düşündü. "Beklenmedik her umudun bir bedeli olmak zorunda mı?" Bu soruların cevabı o kadar açıktı ki, İsabella için o kadar açıktı ki, kendini çaresizlikle sımsıkı kuşatılmış buldu. Yaşam onun için her zaman zorlu bir yol olmuştu, çoğunlukla da zorlu bir bilmece. Hep bir parçasını çözmeyi başarmıştı ama onlardan tam olarak bir bütün oluşturmayı asla başaramamıştı. Öyle zamanlar olmuştu ki iki parçasını bile zor yan yana getirmişti. Buna rağmen pes etmemişti. Bütün her şeye rağmen, kimsesizliğine rağmen; bu hayata pes edemeyecek kadar sıkı bağlarla bağlıydı. Bazen, belki bıraksa her şeyin daha kolay olacağını düşünürdü. Çok kısa bir an düşünürdü çünkü bıraktığında acımasız hayat da onu bırakırdı ve o zaman İsabella yıkılıp kalırdı. Çoğu insan İsabella'nın görünüşüne bakarak güzelliğinin nahif bir kişiliği gizlediğini düşünürdü. Ve yine çoğu, o güzellik yüzünden İsabella'ya kırılacak bir eşyaymış gibi davranırdı. Oysa İsabella, her zaman çok güçlü bir kadın olduğuna inanmıştı. Çok, çok güçlü bir kadın! Ne yazık ki bugün o güçlü kadın ortadan kaybolmuştu. Londra'nın en güçlü ve saygın iki soylusunun önünde yere yığılmıştı. Tam olarak söylemek gerekirse onlardan birinin kucağına yığılmıştı. Mathilda'ya kalırsa ortada "yığılma" değil, "yakalama" eylemi vardı. Yığılmamış, yakalanmıştı. Gözlerini kapattı. "Tanrım! Daha dramatik olabilir miydim?" Olamazdı. İsabella, hiçbir şeyi dramatize eden bir kadın değildi! Her şeyi, ama her şeyi olabilecek en gerçekçi biçimiyle ele alırdı ve bu şekilde davranmayanları da içten içe ayıplardı. Onların duygusal zayıflıklarını bir güç malzemesi olarak kullandığını düşünürdü. Ne yazık ki bugün kendisinin de o insanlardan bir farkı kalmamıştı. Keşke en azından sonradan olaya onlar gibi bakabilseydi! Keşke kimsenin bayılan bir kadından daha güçlü olamayacağını düşünebilseydi! Ve keşke karşındaki erkeklerde bu gücü kullanabileceğini akıl edebilseydi! O zaman bayılarak herkesin ilgisini üzerinde toplamasının bir anlamı olabilirdi. Ama İsabella böyle biri değildi. İlgi odağı olmaktansa, sonsuza kadar, o herkesin olduğunu sandığı nahif yaratık olarak sanılmaya razıydı. Kapının hafifçe vurulması düşüncelerinin dağılmasına neden oldu. "Girin!" Mathilda, elindeki tepsiyi dengelemeye çalışarak kapıyı aralamış; İsabella'nın uyuyor olabileceğini düşünerek temkinli bir sessizlikle içeri bakmıştı. Uyumadığını anlar anlamaz yüzünde kocaman bir gülümseme belirmişti. Zaten gülümsemesi çoğu zaman yüzünden hiç kaybolmazdı, sadece bu sefer arkadaşına yaklaşırken içine bir parça kaygı karışmış gibiydi. "Nasılsın canım? Doktor iyi olduğunu söyledi ama..." Elindeki tepsiyi yatağın yanındaki eski komedinin üzerine bırakan kadının endişeyle kısılan sesine, "İyiyim." diyerek karşılık verdi İsabella. Mathilda, yatağın ayak ucuna tüner gibi oturdu. O sırada da gülümsemesi yüzünden silinip gitmişti. "Beni çok korkuttun İsabella! Ne olduğunu anlayamadım bile! Bir de baktım yerdesin! Tanrı'm! Bembeyazdın!" İsabella uzanıp Mathilda'nın küçük, hafifçe tombul elini tuttu. Arkadaşının sesinde, hissettiği korkuyu yansıtan titreme İsabella'ya çok dokunmuştu. "Merak etme, iyiyim ben." Mathilda, kendi tabiatını yalanlayacak bir sessizlikle İsabella'ya baktı ve sonra, "Değilsin. Olmadığını biliyorsun. İyi olsan bayılmazdın!" "Ben..." "Sen, seni tanıdığım bu beş yıl boyunca bir kez bile hasta olmadın!" Birden ayağa kalkıp bir eli belinde odanın içinde sağa, sola gezinmeye başladı. Sonra "pat" diye durdu. "Suç bende, biliyorum!" dedi. "Sakın itiraz etme, bende! O kadar iş! Hepsini kabul ettim. Sanki bir elbise eksik olsa ne olacaktı? Leydilerden biri yeni elbisesini bir hafta önce değil de sonraki hafta düzenlenen baloda giyse dünyanın sonu mu gelecekti? Ben..." İsabella, "Mathilda!" diye fısıldadı, kadını sakinleştireceğini umduğu bir sesle. "Ben iyiyim." Diğer kadın onu dinlemedi bile! Yeniden dolaşmaya başlayarak, "Biraz dinlenmen lazımdı ama ben buna bile fırsat vermedim!" diye homurdandı. "Mathilda!" "Suç bende! Suç bende!.. Şöyle kırlarda bir yerde küçük bir yer kiralayamaz mıydık sanki? İğne yok; iplik yok; kağıt, kalem yok..." "Mathilda!" İsabella, ancak sesinin son perdesine kadar bağırarak Mathilda'nın tiradına bir son vermeyi başarabildi. "Şunu keser misin? Kes!" Mathilda'nın şokla irileşmiş kocaman gözlerini görünce de pişmanlıkla sesini alçalttı. "Senin bir suçun yok Mathilda." Ellerini, arkadaşınınkileri sımsıkı kavramak için ileri uzattı. "Beni iyice anlamanı istiyorum: Senin... bir... suçun... yok!" Mathilda, başını iki yana salladı. Hala ikna olmadığı belliydi. "Elbette var!" Arkadaşının ısrarı İsabella'yı güldürdü. Onu yatağa çekip yanına oturmasını sağladı ve "Nasıl senin suçun olabilir ki?" diye sordu. Mathilda'nın yanıt vermesini beklemeden, "O işleri tek başına kabul etmedin. Beraber kabul ettik." dedi. "Öyle, ama..." "Aması yok Mathilda! Bu olan, ne senin suçun ne de benim suçum. Hayatta bazen böyle şeyler olur, bunu sen de biliyorsun. Doktorun söylediğine göre oldukça sağlıklıymışım." "Öyle mi dedi?" İsabella sadece başını salladı. Mathilda'nın her şeyi bilmesine gerek yoktu. Doktor, "Bazen ani duygu değişiklikleri de bu tip baygınlıklara sebep olabilir. Gerginlikten ve sizi üzecek şeylerden uzak durmalısınız Madam." demişti. "Yine de çok çalışıyorsun. Biraz tempomuzu yavaşlatalım." İsabella güldü. "Sezon öncesi mi?" Başını iki yana salladı. "Bu mümkün değil!" "Neden mümkün değil? Bal gibi de mümkün!" Kollarını göğsünde kavuşturup inatçı bir tavırla çenesini kaldırmış olan duygusal arkadaşına yeniden güldü İsabella. "Mathilda, mantıklı ol lütfen! Verilmiş sözlerimiz var." "Ne varmış varsa? Söz bizim değil mi? Geri alırız; olur, biter!" "Nasıl olacak bu? Mesela Leydi Swift'e haber yollayıp, 'Affedersiniz ama leydim, sizin giysilerinizi dikemeyeceğiz. Bize çok güvenmiş olabilirsiniz, sezonun başlamasına da şunun şurasında bir ay kalmış olabilir... Maalesef, yapılacak bir şey yok!' mu diyelim?" "Biz de o şekilde demeyiz. Merak etme, ben bir şeyler uydururum." "Mathilda... Gerçekçi olur musun lütfen! Bu kadar yılda edindiğimiz saygınlığımızı bir çırpıda silip atmayı göze alabiliyor musun?" "Hayır, fakat..." "Beni düşündüğünü biliyorum;ama ben iyiyim! Şimdi bile, sırf seni rahatlatmak için bu yatakta yatıyorum." Mathilda'nın omuzları, çaresiz bir kabullenişle çöktü. "Pekala o zaman. Ama bugün yataktan çıkmak yok!" "Tamam." Mathilda güldü. "Tamam, mı? Ama bu çok kolay oldu!" Birden elini alnına vurdu. "Akılsız! Bende hiç kafa yok! Çorban buz gibi oldu!" "Nasıl buz gibi olmuş olabilir ki?" diye sordu İsabella, Mathilda'nın kucağına yerleştirmeye çalıştığı tepsideki kaseye bakarak. "Hala üstünden buhar çıkıyor." Mathilda kaseyi kapıp, "Olsun, ben yine de yenileyeyim." dedi. "Tanrı aşkına Mathilda! Ver şu çorbayı da içeyim! Karnım açlıktan guruldayacak neredeyse!" Mathilda, somurtkan bir yüzle kaseyi yerine koydu. "Bugün neden bütün tartışmaları sen kazanıyorsun?" İsabella ufak bir kahkaha attı. "Tartışmak zorunda değilsin." Çorbasından bir kaşık almadan önce baş ucunda bekleyen Mathilda'ya bir bakış attı ve dayanamadı. Kaşığı bir kenara bıraktı, hatta tepsiyi de. Ayağa fırlayıp, "Ne yapıyorsun?" diye şaşkınlıkla soran Mathilda'ya sarıldı. "İyi olacağım ben! Sen beni merak etme!" Mathilda da İsabella'ya sarılırken fısıltı gibi bir sesle, "Seni kardeşim gibi seviyorum İsabella. Kız kardeşim olsan, seni ancak bu kadar sevebilirmişim gibi geliyor bana." dedi. "Biliyorum." Her an dayanamayıp hüngür hüngür ağlamaya başlayacak gibi görünen Mathilda kendini geri çekti ve gözyaşlarını yapay bir kızgınlığın ardına sakladı. "Ayakta durmaman lazım! Hadi hadi, doğru yatağa!" Mathilda; İsabella yatağa girer girmez örtüyü bacaklarına örtüp kucağına tepsiyi yeniden yerleştirdi. İsabella çorbasından bir yudum aldı. "Merak etme, hala sıcak." "Konuşma da ye!" İsabella gülümsedi. Sessizce yudumlarken çorbanın gerçekten de iyi geldiğini düşündü. Son kaşığı alırken, "Tamam o zaman, karar verildi." dedi Mathilda. "Verdiğimiz sözleri tutuyoruz. Zaten çoğu hazır. Ama bu sezon için başka bir iş kabul etmeyeceğiz." İsabella, ağzını sildiği peçeteyi tepsinin yan tarafına bıraktı. "Sadece bir tane." Mathilda İsabella'nın kucağındaki tepsiyi alıp sehpanın üzerine koydu, ardından yatağın karşısındaki koltuğa geçip oturdu. Hareketlerindeki sakinlikle çelişecek kadar sert bir sesle, "Bir dük bile olsa, sana emir veremez!" diye kestirip attı. İsabella şaşkınlıkla, "Duymuş muydun?" diye sordu. "Tabii ki duydum. Neden öyle tam sen adama ağzına geleni söyleyecekken ortaya çıktım sanıyorsun? Tanrı'm, iyi ki de çıkmışım! Adam bir dükmüş, bir dük! Az daha, az daha..." " 'Az daha' ne, Mathilda?" "Az daha İngiltere'nin en güçlü adamlarından birini karşına alacaktın İsabella. Güçlü ve tehlikeli." "Bir dükten bahsediyorsun Mathilda, kraliyet ailesine en yakın olan adamlardan birinden. Ne olmasını bekliyordun? Tabii ki güçlü ve tehlikeli olacak." "Yavrucuğum, ben adamın soyundan değil; kişiliğiyle ilgili bir şeyden bahsediyorum." Gözlerini açarak, "Bakışlarını görmedin mi?" diye sordu. "Nasıl soğuk, nasıl duygusuz!" İsabella omzunu silkti. "Adamın bakışlarından bize ne Mathilda? Kızına kıyafet dikeceğiz, o kadar!" Sesinin titrememesine özen gösteren İsabella, "Düşünsene, bir dük kızını giydireceğiz! Ne kadar sükse yapacağımızı hayal bile edemiyorum!" dedi. Mathilda burun kıvırdı. "Buna ihtiyacımız varmış gibi!" "Her zaman vardır." "Israrcısın yani?" diye soran Mathilda, İsabella'nın kararlı sessizliği karşısında nihayet teslim oldu: "Pekala." İsabella, ne kadar rahatladığını Mathilda'nın anlamamasını umarak üzerindeki örtüyü düzeltir gibi yaptı. "Ayrıca ona borçlu da sayılırız. Ekselansları o kadar hızlı davranıp seni yakalamasa yere düşüp yaralanabilirdin. Üstelik seni buraya kadar o taşıdı." İsabella ve Mathilda, daha pratik olduğunu düşündükleri için mağazanın üstünde aralarında ufak bir oturma salonu olan iki odayı kullanıyorlardı. Zaten hayatlarının çoğu alt kattaki atölyede geçiyordu. "Lord Hall, kızları aşağıda yalnız bırakmamak için yukarı çıkmadı." Elini ağzına götürerek kıkırdadı. "Ama İsabella görmeliydin, yüzü bembeyaz olmuştu. Sana doğru hamle yaptı ama sen kollarının arasında baygın yatarken seri bir hareketle ayağa kalkan ekselansları emir buyurdu: 'Burada kal Dom!' Bu durumda zaten istese de yukarı çıkamazdı." Mathilda, Warwall Dükü'nün sesini öylesine güzel bir soğuklukla taklit etmişti ki İsabella kahkaha attı. "Aşk olsun İsabella! Buna nasıl gülebilirsin?" diyen Mathilda'nın da gözlerinin içi gülüyordu. "Lord Hall, köklü bir kontluğun varisi! Gerçi ekselansları, bir vikontla değil de küçük kardeşiyle konuşuyor gibiydi." İsabella iki erkeğin şakalaşırken nasıl rahat olduklarını hatırlayarak, "Aslına bakarsan, oldukça samimi görünüyorlardı." dedi. "Aralarındaki statü ya da yaş farkını çok önemsiyor gibi görünmüyorlardı." "Sandığın kadar yaş farkı olmayabilir. Evlenme çağında kızı olması seni yanıltmasın, duyduğum kadarıyla dük çok erken yaşlarda evlenmiş. İsabella?.. Tatlım neyin var? İsabella!.. Yine mi başın dönüyor? Yüzün bembeyaz oldu!" İsabella yalan söylemekten nefret etse de arkadaşını sakinleştirmek için, "Yoo, iyiyim ben. Sana öyle geldi herhalde." derken gülümsüyordu. "Tamam. İyi ol da... Nerede kalmıştım?" "Boşver nerede kaldığını Mathilda! Leydi St. James yarın gelecek mi, sen onu söyle!" "Neden gelsin ki?" "Kıyafetler için Mathilda. Yoksa..." İsabella zorlukla yutkundu. "Yoksa vaz mı geçtiler?" Mathilda'nın gözleri hayretle büyümüştü. "Neden vazgeçsinler ki? Sadece o telaşla hiçbir şey konuşamadan ayrıldılar." İsabella, Mathilda'yı çok da dinlemeden, düşünceli bir sesle, "Belki de fikrini değiştirmiştir." diye mırıldandı. "Sanmıyorum canım. Hem dük hazretleri fikrini değiştirirse ne olmuş? Bizim için daha iyi olur. Erkenden tatile çıkarız." İsabella isteksizce, "Haklısın tabii." dedi. "Yine de bir dükle tanışmak güzeldi." dedi Mathilda hülyalı bir sesle. "Küçükken hep bir dükle tanışmak isterdim." Durdu. "Sen arkadaşımsın, gerçeği bilmek hakkın: Hep beyaz atlı bir dükle evleneceğimin hayalini kurardım." İabaella, kocaman bir kahkaha atarken Mathilda omzunu silkerek iç geçirdi. "Bir dükle evlenememiş olabilirim ama bir tanesiyle bile olsa tanışmış oldum. Ve güzeldi." Bir an düşündü. "Tabii o kadar soğuk ve acımasız bakmasa daha bile güzel olabilirdi. Gerçi..." İsabella'ya imalı gözlerle bakarak, "Ekselansları; bakışlarının yarattığı olumsuzluğu, zor durumda olan bayanların yardımına koşarak telafi etmeyi başarıyor." diye ekledi. "Mathilda!" "A-aa!.. Ne bağırıyorsun? Hem yalan mı yavrucuğum?" "Ne, yalan mı?" "Adam seni yere düşmeden yakaladı. Eee... Söyle bakalım, bir dük tarafından taşınmak nasıl bir duygu?" "Nereden bileyim ben? Bayılmıştım, hatırlamıyor musun?" Bildiği bir bölüm vardı aslında: Erkek, onu yatağa uzattığı anda bilinci yerine gelmişti. Ve utanç verici bir biçimde üzerine eğilmiş yapılı bedenin tutsaklığını garip ya da tehditkar bulmamıştı. Daha da kötüsü yabancı bulmamıştı. Aksine... Aksine... Aslında ne hissettiğini İsabella da tam olarak adlandıramıyordu çünkü Warwall'ın gücüyle çepeçevre sarmalandığı o anda içini kaplayan duygu, geçmişte hissettiği hiçbir şeye benzemiyordu! İsabella'nın kendine geldiğini anlayan dük, buzulları andıran mavi gözleriyle ona bakmış; kollarını gevşetmeden önce, "Bayıldınız." diye bildirmişti. İsabella'nın anlamadığı, erkeğin en az gözleri kadar soğuk sesinin nasıl olup bedenini yoğun bir farkındalıkla titretebilmiş olmasıydı. O anda dünyasının tepetaklak olduğunu düşünmüştü, hem de her anlamda. Erkek doğrularak aralarındaki mahrem yakınlığa son vermişti. Tepesinde dikilmiş ve gözleri, Mathilda'nın söylediği soğuklukla ışıldayarak İsabella'yı süzmüştü. Hem de baştan ayağa. İsabella, erkeğin gözlerinde isteksiz bir hayranlık gördüğüne yemin edebilirdi ama aynı zamanda tehditkar bir ışıltı gördüğüne de yemin edebilirdi. "Acaba benden mi hoşlanmadı, yoksa tüm kadınlardan mı hoşlanmıyor?" diye düşünmüştü. Bir dakika geçmeden Warwall Dükü kısa ve sert bir baş selamı vermiş ve odayı terk etmişti. İsabella, onu bir daha görmeyeceğinden o kadar emindi ki yarım saat geçmeden kendisini Warwall Dükü'nün özel doktoru olarak tanıtan Doktor Roberts'ı görünce çok şaşırmıştı. Ve ekselanslarının bu jestini nasıl yorumlaması gerektiğini hiç bilememişti. Mathilda; sanki aklından geçenleri okumuş gibi, "Bir de özel doktorunu buraya gönderme meselesi var." dedi. İsabella'ya bakıp şeytanca bir gülümseme gönderdi. "Acaba senden hoşlanmış olabilir mi?" Bu düşünceyle içi ürperen İsabella, "Dük mü?" diye sordu. Gözlerini kısarak arkadaşına baktı. "Yoksa şimdi de Warwall Dükü'nün benim için asil düşünceleri olabileceğini mi söyleyeceksin?" Mathilda ona çıldırmış gibi baktı. "Yüce Tanrı'm! Sen gerçekten de masum bir çocuksun İsabella! Ekselanslarının ne senin ne de başka bir kadın için asil düşünceleri olabilir! Lord Hall'un aksineWarwall Dükü, tam da seni metresi yapmak isteyecek türde bir adam! İşte bunu söyleyecektim!"
|
0% |