@majdafan
|
Mathilda, gerçekten çok mutsuzdu ve dün, günün kalanında İsabella'yla konuşmaya çabalamaktan ve bunu bir türlü başaramamaktan ötürü yorgundu. Onunla "tesadüfî" olarak planladığı her karşılaşma, daha da gerilmesine neden olduğu gibi bir işe de yaramamıştı. İsabella'nın yüzündeki soğuk ve resmi ifade cesaretini fazlasıyla kırmıştı; o kadar kırmıştı ki Mathilda şimdi bile gidip onunla, arkadaşıyla, konuşmak için bir türlü harekete geçemiyordu. "Bu kadar düşünecek ne var anlamadım balım." diyen Samuel, Mathilda'nın elinde evirip çevirdiği mektubu çenesiyle işaret ederek, "Onu vermek zorundasın!" dedi. "Ya sonra?" Samuel, kocaman eliyle Mathilda'nın yanağını okşadı. Büyük, tembel bir kedinin sahip olabileceği rahatlıkla, "Çok düşünüyorsun." diye mırıldandı. "İçinde ne yazdığını bile bilmiyoruz!" "Sana okumanı söylemiştim!" "Mührü mü kırayım? O zaman nasıl veririm? Okuduğumu itiraf etsem daha iyi!" "Bella anlayacaktır." Mathilda, Samuel'in İsabella'nın adını kısaltması karşısında gülümsedi. Bu koca adam, hiçbir zaman İsabella'ya "Madam Mercier" demeye yanaşmamıştı. Hatta İsabella'nın tam olarak adını söylemeye de. İsabella da iki yıl önce hayatlarına giren dürüst fakat "dediğim dedik" yabancıya itiraz etmemişti. Zaten her zaman Samuel'i görür görmez sevdiğini söylerdi ve Mathilda'ya imalı bir bakış atarak, "Tabii sadece abi olarak." diye eklerdi. "Off Sam!.." diyerek inledi Mathilda. Sesi hissettiği üzüntüyü sonuna kadar yansıtıyordu. "Ne yapacağım ben?" Elindeki pusulayı ileri uzattı. "Bunu versem bir türlü, vermesem bir türlü! Ya yazdıkları onu çıldırtırsa?" "Yine abartıyorsun! Ayrıca Warwall'ın ne yazıp ne yazmadığını da bilmiyorsun." "Olabilir ama sen İsabella'yı dün akşam üzeri görmedin Sam, görmedin! Kollarımda hıçkıra hıçkıra ağladı. Daha önce de zor durumlarla karşılaştık ama onu hiç böylesine dağılmış görmemiştim. Daha fazlasını göze alamam!" "Merak etme tatlım, yakında iyi olacaktır." Samuel'in söylediğini duymamış gibi devam etti Mathilda: "Bir türlü kendine gelemiyordu." Başını iki yana salladı. "Ne yapacağımı bilemedim." Samuel ancak bir erkeğin sahip olabileceği patavatsızlıkla, "Sen de suratına bir tane patlattın!" deyiverdi. Mathilda'nın başı sanki o anda Samuel de onun suratına vurmuşçasına geri savruldu. "Bu kadar acımasız olmana inanamıyorum!" "Belki biraz dobraca ifade etmiş olabilirim ama durum bu değil mi? O kendini kaybetti, sen de durdurmak için ona bir tokat attın! Ve olan biteni bana anlatırken o kadar çok ağladın ki mutfak nasıl oldu da sular altında kalmadı anlamadım!" Samuel şaşkınca, "Ne?" diye sordu. "Yine mi yanlış bir şey söyledim?" Burnunu çekip ipekli mendilini gözlerine bastıran Mathilda başını sağa sola salladı. "Hayır!" Samuel, inler gibi bir sesle, "O zaman niye ağlıyorsun?" diye sordu. Sanki Mathilda'nın ağlaması ona da acı verir gibiydi. "Hi... Hiç!.." dedi Mahilda burnunu yeniden çekerken. "Ben ona vurdum Sam, vurdum!" Titreyen ellerini öne uzattı. "Bu ellerle vurdum ona. Keşke ben vurmadan önce kırılsaydı!" Erkek, onun ellerini avuçlarının içine alarak şefkatle sıktı. "Şışşt tatlım! Sakin ol, sakin ol! Sen yapman gerekeni yaptın." Mathilda başını kararlıklıkla iki yana salladı. "Bu mektubu ona veremem Sam!" "Verme o zaman!" diyen Samuel bir çırpıda ayağa kalkarak Mathilda'nın elindeki kağıdı kaptığı gibi gürül gürül yanan şömineye doğru gitti. "Ne yapıyorsun?" diye feryat eden Mathilda, kısa boyundan beklenmeyen bir hızla Samuel'in koluna yapışıverdi. Adamın elindeki kağıda ulaşmaya çalışıyor fakat Samuel ondan çok ama çok uzun olduğu için onun kalın koluna asılmış bir biçimde bir sağa bir sola sallanmaktan başka bir şey yapamıyordu. "Ver şunu, dedim sana!" Samuel başını küstahça eğip Mathilda'nın yüzüne baktı. Gözlerindeki ışıltılar durumu ne kadar komik bulduğunu yeterince anlatıyordu. "Neden? Seni bir dertten kurtarmaya çalışıyorum." "Olmaz, ver şunu!" Samuel, diğer koluyla Mathilda'nın beline sımsıkı sarılarak onu şapırtılı bir öpücük için kocaman bedenine yasladı. "Kes şunu Sam!" diye bağırdı Mathilda, kimsenin olmadığından emin olmak için kapıya kaçamak bir bakış atarak. Samuel onu yeniden öptü ama bu kez yavaşça, tadını çıkararak... Ve Mathilda, mutfağın ortasında olduklarını unutarak kollarını adamın sırtına doladı. Samuel, hayatına hiç düşünemeyeceği bir dönemde girmişti. On yıllık mutlu bir evliliğin ardından hiçbir zaman başka bir erkeğin aklına giremeyeceğini sanırdı. Oysa Samuel hem aklına hem gönlüne girmeyi başarmıştı. O kadar ki bu aralar Mathilda, kendini sık sık yeniden evlenmeyi düşünürken buluyordu. Samuel, şimdiden iki kez teklif etmişti. İkisinde de işi şakaya vurup konuyu değiştirse de sonunda gerçekle yüzleşmek zorunda kalacağı bir an mutlaka gelecekti. O an geldiğinde kırk üç yaşında bir kadın olarak kendinden genç bir adamı idare edip edemeyeceği konusunda net bir karara varabilmiş olmayı diliyordu. İşin gerçeği, bundan on sene önce olsa beş yaş onu bu kadar tedirgin etmezdi. O zaman olur da günün birinde aralarındaki tutku sona ererse geride sevgilerini besleyecek bir-iki küçük ayak olacağına dair ümit edeceği yıllara sahip olduğunu düşünürdü. Oysa şimdi böyle bir umudu yoktu. Edward'la çocukları olmamıştı ve bu konuda hep suçluluk hissetmişti. Hiç bilemeyecek olsa da sorunun kendisinde olduğunu düşünüyordu çünkü iki halasının ve dayısının da çocukları olmamıştı ve Mathilda, bu tip şeylerin hep soyla alakalı olduğuna inanırdı. Ayrıca, sorun kendinde olmasa bile kırk üç yaşına kadar hiç çocuk doğurmamış, hatta bir kez olsun gebe kalmamışken evlenmek; Samuel'e haksızlık etmek demekti. Yine de bunları şimdi düşünmeyecekti. İşte bu yüzden başını huzurla yasladığı yerden, Samuel'in göğsünden, kaldırırken gülümsedi. Parmakları erkeğin gömleğinin yakasının kenarlarıyla oynuyordu. "Dikkatimi dağıtmayı başardınız Bay Bolton." Samuel ciddi bir biçimde, "Emrinizdeyim madam!" diye yanıt verince Mathilda ufak bir kahkaha attı fakat mutluluğu, hala Samuel'in elinde duran kağıdı gördüğünde solup gitti. Uzanıp mektubu aldı ve kararlı bir sesle, "Bunu ona vermeliyim!" dedi. "İşte benim gözü kara Mathilda'm!" Mathilda, uzanıp Samuel'in yanağına tatlı bir öpücük kondurdu. Sonra da sessizce İsabella'yı aramaya çıktı. Arkadaşını yeni bir eskizin başında bulduğunda hiç şaşırmadı çünkü çalışmanın İsabella'yı rahatlattığını biliyordu. Kağıttaki kadının üzerinde yavaşça şahane bir giysi belirmeye başlarken bile Mathilda, İsabella'nın yanında birisinin olduğunu fark ettiğini biliyordu. Arkadaşı başını kaldırıp bakmayınca Mathilda belki de onun da kendi gibi ilk adımı nasıl atması gerektiğini bilemeyeceğini düşünerek, "İsabella..." diye seslendi. İsabella başını yine kaldırmadı, yanıt da vermedi. Sessizlik o kadar uzun sürdü ki Mathilda ondan herhangi bir tepki alamayacağına kesin olarak inandı. Az önce dikleştirdiği omuzları çöktü, tam kapıya geri dönecekti ki İsabella başını kaldırdı. Bu basit tepki bile Mathilda'nın içinin mutlulukla dolmasına neden oldu. İsabella, her ne kadar hala çok solgun görünüyorsa da bu bile dünkü halinden çok daha iyiydi. Mathilda, ona doğru bir adım atıp boğazını temizledi. O sırada eli, sanki ortadan kaybolmasını engellemek istercesine mektubu koyduğu cebinin üstündeydi. "Ben..." diye başladı. "Ben çok üzgünüm! Ben... Ben... Seni öyle görünce dayanamadım! Düşü... Düşünerek yaptığım bir şey değildi! İsabella, biliyorsun seni çok seviyorum ama sen..." Mathilda nasıl devam edeceğini bilemediğinde İsabella, "Ben de üzgünüm." diyerek usulca ayağa kalktı. "Neden üzgünsün? Seni tokatlayan benim!" "Gerekmeseydi yapmazdın. Bunu bilmiyor muyum sanıyorsun?" İsabella, çalışma masasının etrafından dolaştı ve Mathilda'nın önüne gelip durdu. Gözleri yerdeydi. "Kendimi kaybetmiştim. Ben... Bana ne olduğunu bilmiyorum Mathilda!" Mathilda'nın bu konuda bir fikri vardı ama şu anda söylemenin uygun olduğunu sanmıyordu. "Dün senin ne gördüğünden emin değilim. Aslında ben..." Mathilda, İsabella'nın sözünü kesti. "Benim ne gördüğüm önemli değil! Sen hazır oluncaya kadar bu konuda konuşacak değiliz! İstersen hiçbir zaman da konuşmayız!" "Ama hazırım Mathilda! Dün akşam neden senden kaçtım sanıyorsun? Düşünmek istedim. Her şeyi! Ve ben... Ben... Ben korkunç biriyim Mathilda!" Mathilda, "İsabella!.." derken sesi itiraz doluydu. "Günahkârım!" "Aman Tanrı'm! İsabella, hepimiz günahkârız!" Mathilda, konuşmanın seyrinin nereye gideceğini tahmin edemeyerek, "Gel, oturalım şöyle." dedi ve İsabella'yı duvarın dibindeki uzun koltuğa oturması için yönlendirdi. Kendisi de bir sandalye alarak tam karşısına yerleşti. "İsabella... Dün gece çok düşünmüş olabilirsin ama bence yanlış sonuçlara varmışsın yavrucuğum. Dükü öptün evet ama o da seni öptü." "Bu kadar basit değil!" "Basit olmayabilir! Hayatında bir erkekle öpüşen ve etkilenen ilk kadın sen değilsin ve bir şey söyleyeyim mi: Sonuncusu da sen olmayacaksın! Üstelik gördüğüm kadarıyla dük hazretleri de halinden son derece memnun görünüyordu." İsabella iki elini birden kulaklarına bastırarak, şiddetle, "Böyle söyleme!" diyerek itiraz etti. "Söyleme! Bu olan doğru değil!" "Yanlış da değil! İkiniz de kimseye bağlı değilsiniz, verilmiş sözleriniz yok!" İsabella, bitkin bir tavırla, "Bilmiyorsun Mathilda!" diye fısıldadı. "Neyi bilmiyorum?" diye soran Mathilda, endişeyle, "Yüzün bembeyaz oldu!" dedi. Uzanıp İsabella'nın alnına dokundu. "Hastalanıyor musun yoksa?" İsabella başını iki yana salladı. "İyiyim ben." "Bayılacak gibi görünüyorsun! Kahvaltı yapmadın değil mi?" diye soran Mathilda hemen ayağa fırladı. "Gidip bir şeyler getireyim!" Mathilda'yı bir an önce harekete geçmesi için engelleyen şey, İsabella'nın ısrarla, "Aç değilim!" ya da "Ben iyiyim!" demesi değildi; kollarını yana indirdiğinde eline değen cebindeki şişkinlikti. Tereddüt etti fakat bu tereddüt anı çok kısa sürdü. "Bir şeyler getireceğim, sen de yiyeceksin! Ama... Ama önce sana bunu vermeliyim!" İsabella, Mathilda'nın cebinden çıkararak uzattığı kağıda baktıktan sonra soru dolu gözlerini arkadaşının gözlerine dikti. "Warwall'dan mı?" Mathilda başıyla onaylayınca, İsabella titreyen eliyle uzanıp kağıdı aldı ve mührü kırıp içinden çıkan ufak pusulayı sessizce okudu. Yüzünün sertleşmesi ve ardından kağıdı avucunda dertop yapması karşısında Mathilda, "Ne diyor?" diye sordu. İsabella paçavraya dönmüş kağıdı, kurtulmak ister gibi, Mathilda'nın eline tutuşturdu. Mathilda, kağıdı açıp sesli bir biçimde okumaya başladı:
"Saygıdeğer Madam, Ön görüşme için yarın öğleden sonra saat dörtte Warwall Konağı'nda olmanızı rica ederim.
R. Lawson Warwall Vekilharcı"
Mathilda, gözlerinde sorularla İsabella'ya baktı. "Ön görüşme, mi? Hem bu R. Lawson da kim?" "Okudun ya Mathilda, vekilharçmış." "Neden vekilharç sana yazsın ki?" Gözleri kızgınlıkla parlayan İsabella, "Warwall isterse yazar!" dedi. "Yani ekselansları mı onun yazmasını istemiş? Ama neden?" "Ben nereden bileyim Mathilda?" "Gidecek misin peki?" "Gideceğim tabii! Başka türlü Leydi St. James'in elbiselerini dikme işini nasıl alabiliriz?" "İstersen..." diye başladı Mathilda tereddütlü bir biçimde. "Vazgeçtiğimizi söyleriz. Eğer istemiyorsan... İstemiyorsan almayız." İsabella arkadaşının düşünceli sözleri karşısında, "Ah, Mathilda!" dedi sevgi dolu bir sesle. "Bu işten öyle kolayca vazgeçemeyiz. Hem vazgeçsek bile yöntemi bu olamaz. Sonuçta..." Çenesiyle Mathilda'nın elindeki buruşuk kağıdı işaret etti. "Onu yazan R. Lawson olabilir ama sözlerin kime ait olduğu ortada. Biz ona kafa tutabilecek ya da emrini görmezden gelebilecek durumda değiliz." İsabella'nın sözlerindeki doğruluk payını yok sayamayan Mathilda, "Tamam ama dikkatli ol!" dedi. "Ekselanslarına güvenmiyorum. Dün seni o şekilde öpen bir adamın şimdi o öpücüğü yok sayar gibi basit bir notu hizmetkarına yazdırması hiç normal değil." "Belki de yok saymak istemiştir Mathilda. Öyleyse bile bu benim için daha iyi değil mi?" Mathilda'nın sessizliği üzerine, "Öyle değil mi Mathilda?" diye sordu. "Emin değilim." dedi. "Ekselanslarının yaptıklarını anlamlandıramıyorum ama bana öyle istediği bir şeyin peşini kolayca bırakacak biri gibi gelmedi." İsabella yanaklarının kıpkırmızı olduğundan emin, "Onun ne istediği umurumda değil!" diyerek isyan etti. "İşimi yapacağım ve onun bir kez daha bana yaklaşmasına izin vermeyeceğim!" "Ekselaslarının işi sadece senin isteğine bırakacağını sanmıyorum." "Ben onun metresi olmam Mathilda! Kimsenin olmam!" "Bunu anlıyorum." diyen Mathilda tereddütlü bir biçimde devam etti: "Anlamadığım, gerçekten de asil niyetleri olabilecek erkekleri de kendine hiçbir şekilde yaklaştırmıyor olman. Bugüne dek birinin bile ilgisine cevap vermedin." "Çünkü biri bile benim ilgimi çekmedi!" Mathilda kaşlarını imalı bir biçimde kaldırınca, "Warwall'ın metresi olmakla ilgilenmediğimi az önce söylemedim mi?" diye sordu İsabella. "Bu durumda ilgimi çekip çekmemesinin bir önemi yok!" "Ya ciddi bir niyetle gelirse İsabella? O zaman ne yaparsın?" İsabella, Mathilda'ya onun aklını kaçırdığına inancını belli edecek şekilde baktı. "Se... Sen peri masallarında mı yaşadığımızı sanıyorsun Mathilda?" Mathilda omzunu silkti. "Neden olmasın? O bir dük." "Bir gün önce öptüğü kadına vekilharcıyla haber yollayan bir dük!" Mathilda, sanki İsabella hiç araya girmemiş gibi, "İstediği her şeyi yapabilir." dedi. "Hayır, yapamaz! Bunu sen de biliyorsun! İçinde yaşadığımız toplum buna izin vermez. Üstelik yetişkin bir kızı var. Konumunu, ünvanını, hiçbir şeyi düşünmese bile onu düşünmek zorunda!" "Bunların hepsi doğru ama aşk her engeli aşar!" " 'aşk' mı? 'aşk' mı?" İsaballa alaycı bir gülüşle başını iki yana salladı. "Dün gördüğünün 'aşk' olmadığını sen de ben de biliyoruz Mathilda!" "Ama ya olursa..." "Yine de olmaz!" "Neden ama?" diyerek itirazını dile getirdi Mathilda. "Her şeyini kaybedebilecek olan o! Senin sadece 'evet' demen gerekiyor." "Demem! Diyemem!" "Neden ama? Neden diyemezsin?" İsabella'nın omuzları çöktü. Bunu saklayabileceğini sanmıştı. Mümkünse sonsuza kadar. Ve şimdi söylemezse gerçek açığa çıktığında -ki artık çıkacak gibi görünüyordu- Mathilda'nın arkadaşlığını kaybedebilirdi. İsabella, Mathilda'yı böyle bir riski göze alamayacağı kadar çok seviyordu. Bu yüzden, fısıltı gibi bir sesle de olsa, "Çünkü ben evliyim Mathilda!" demeyi başardı. Mathilda, bir an boş boş baktı; bir an sonra kelimeleri anlamlandırdığında gözleri şokla irileşti. "Ne?.. Ne dedin?" Mathilda'nın her halinden yanlış duyduğunun söylenmesine ihtiyaç duyduğu belli olsa da İsabella artık geri dönemezdi. Bunu yapamazdı. "Ben evliyim." Mathilda, "Evli misin?" diye fısıldadı. İsabella başıyla sessizce onayladı. "Neden?.. Anlamıyorum, neden daha önce söylemedin?" "Söyleyemezdim!" "Ama neden? "Çünkü o... O..." "O, dediğin kim? Kocan mı? "Evet." Mathilda, sebebini bilmediği biçimde gerilerek, hatta korkarak, "Kocan... Kocan kim İsabella?" diye sordu. Mathilda'nın sorusu, İsabella'nın kararsızlığı yüzünden bir süre cevapsız kaldı. Sonunda artık sessiz kalmak için çok geç olduğunu düşünen İsabella teslim oldu. "O, Warwall!" Mathilda donup kaldı. "Sa... Sanırım... Sanırım seni yanlış duydum!" İsabella, arkadaşının dehşete düşmüş ifadesi karşısında onu sakinleştirmeye çalışmadı. O da aynı durumda olsa sakin kalamazdı. "Ben onunla evliyim Mathilda, Warwall Dükü Sebastian St. James'le." Mathilda yusyuvarlak gözleri sonuna kadar açılmış bir biçimde bakarken İsabella , "Mathilda?.." diye seslendi ama o, cevap vermedi. İsabella, arkadaşının bedeni arkaya doğru yığılmadan önce saniye saniye onun gözlerindeki bilincin kayboluşunu izledi. |
0% |